Saint Walker
Çeviri & Balonlama
- 30 Eki 2018
- 259
- 5,449
Jeff Lemire’ın eserlerini takip edenler bilir ki, bu yazar ve çizer sadece hikaye anlatmaz;
okuyucuyu Kanada’nın
soğuk, izole coğrafyasına
, karakterlerin ruhlarındaki en derin çatlaklara doğru sarsıntılı bir yolculuğa çıkarır.
Maganda de bu geleneğin en keskin, en acımasız ve aynı zamanda en umut dolu örneklerinden biri.
Bu, sadece bir çizgi roman değil, şiddet döngüsüne
hapsolmuş bir ailenin sessiz bir çığlığı.
Hikayenin merkezinde, Kuzey Ontario’nun hayali kasabası Pimitamon’da, geçmişiyle boğuşan iki kardeş var:
Derek Ouellette ve Beth. Derek, bir zamanlar yıldız olmaya aday bir hokey oyuncusuyken
, kariyeri buz üzerindeki şiddetli bir olayla aniden sona ermiş.
Şimdi ise kasabanın harabe olmuş buz pistinde bir odada yaşıyor, hayatını kavgadan kavgaya, bardan bara
sürükleyen, öfkesi sürekli tetikte
bir adam.
Derek, adeta babasının şiddet dolu mirasının canlı bir kanıtı, bir nevi "hapishane" anlamına gelen Ouellette soyadının acı bir teyidi. Lemire,
Derek’in bu yıkımını öyle çıplak bir dille ve sade çizimlerle aktarıyor ki, sayfaları çevirirken Derek’in içinde biriken hiddeti hissetmemek imkansız.
Derek’in bu yalıtılmış, kendini yok edişe odaklanmış hayatı, yıllardır görmediği kız kardeşi Beth’in kasabaya gelmesiyle altüst olur.
Beth de ondan farklı değil; o da kendi şiddet ve travma döngüsünden, daha doğrusu şiddet uygulayan erkek arkadaşından
kaçıyor.
İki kardeş, bir zamanlar nefret ettikleri, ancak şimdi tek sığınakları olan ormanın derinliklerindeki eski avcı kulübesine
kaçmaya karar verirler.
Bu kaçış, sadece fiziksel bir mesafe koyma çabası değil, aynı zamanda hem babalarının hem de ait oldukları
kasabanın onlara dayattığı kaderden kaçma girişimidir.
Lemire, hikayenin bu izole kısmında bizi ustaca bir yavaşlığa ve minimalizme zorlar.
Karakterler, doğayla
ve birbirleriyle yeniden bağlantı kurmaya çalışırken, yavaş yavaş ailelerinin derin sırları
ve Cree kültürel mirasları da yüzeye çıkmaya başlar.
Çizgi romanın en can alıcı noktası da burasıdır: Lemire, kanın çekildiği anlarda bile Beth ve Derek'in travmatik geçmişin gölgelerinden kurtulma çabasını,
Kanada'nın dondurucu
ve geniş toprakları üzerinden anlatır. Buradaki doğal hayat, bir nevi arınma mekanıdır.
Ancak, geçmişten kaçış asla kolay değildir ve Beth’in peşindeki tehlike, ormanın dinginliğini tehdit etmeye başladığında,
Derek'in o bastırılmış "maganda" (Roughneck) kimliği yeniden su yüzüne çıkar. Hikaye, sadece bir kovalamacadan ibaret değil, bir
erkeğin öfkesini ne zaman ve nasıl kullanacağını öğrenme mücadelesidir. Şiddet, Derek için bir alışkanlık ve savunma mekanizmasıyken,
şimdi kız kardeşini korumak adına, doğru bir amaç için kullanabileceği bir araç haline gelebilecek midir?
Yoksa, şiddete başvurmak sadece döngüyü yeniden mi başlatacaktır?
Jeff Lemire’ın kendine has, bloklu ve duygusal sanat tarzı, özellikle mavi tonların
hakim olduğu sahnelerde karakterlerin içindeki melankoliyi
ve çaresizliği olağanüstü bir biçimde yansıtır. Maganda, okuyucuyu rahat ettirmeyen, yüzleşmeye zorlayan, ancak sonunda küçük bir umut kıvılcımı
bırakan, çarpıcı bir aile, aidiyet ve kurtuluş dramasıdır. Eğer çizgi romanların sadece süper kahramanlardan ibaret olmadığını düşünenlerdenseniz ve sert,
gerçekçi, ama aynı zamanda derinlemesine insani bir okuma arıyorsanız, bu eseri mutlaka tecrübe etmelisiniz.
(276 sayfa)
okuyucuyu Kanada’nın
Maganda de bu geleneğin en keskin, en acımasız ve aynı zamanda en umut dolu örneklerinden biri.
Bu, sadece bir çizgi roman değil, şiddet döngüsüne
Hikayenin merkezinde, Kuzey Ontario’nun hayali kasabası Pimitamon’da, geçmişiyle boğuşan iki kardeş var:
Derek Ouellette ve Beth. Derek, bir zamanlar yıldız olmaya aday bir hokey oyuncusuyken
Şimdi ise kasabanın harabe olmuş buz pistinde bir odada yaşıyor, hayatını kavgadan kavgaya, bardan bara
Derek, adeta babasının şiddet dolu mirasının canlı bir kanıtı, bir nevi "hapishane" anlamına gelen Ouellette soyadının acı bir teyidi. Lemire,
Derek’in bu yıkımını öyle çıplak bir dille ve sade çizimlerle aktarıyor ki, sayfaları çevirirken Derek’in içinde biriken hiddeti hissetmemek imkansız.
Derek’in bu yalıtılmış, kendini yok edişe odaklanmış hayatı, yıllardır görmediği kız kardeşi Beth’in kasabaya gelmesiyle altüst olur.
Beth de ondan farklı değil; o da kendi şiddet ve travma döngüsünden, daha doğrusu şiddet uygulayan erkek arkadaşından
İki kardeş, bir zamanlar nefret ettikleri, ancak şimdi tek sığınakları olan ormanın derinliklerindeki eski avcı kulübesine
Bu kaçış, sadece fiziksel bir mesafe koyma çabası değil, aynı zamanda hem babalarının hem de ait oldukları
kasabanın onlara dayattığı kaderden kaçma girişimidir.
Lemire, hikayenin bu izole kısmında bizi ustaca bir yavaşlığa ve minimalizme zorlar.
Karakterler, doğayla
Çizgi romanın en can alıcı noktası da burasıdır: Lemire, kanın çekildiği anlarda bile Beth ve Derek'in travmatik geçmişin gölgelerinden kurtulma çabasını,
Kanada'nın dondurucu
Ancak, geçmişten kaçış asla kolay değildir ve Beth’in peşindeki tehlike, ormanın dinginliğini tehdit etmeye başladığında,
Derek'in o bastırılmış "maganda" (Roughneck) kimliği yeniden su yüzüne çıkar. Hikaye, sadece bir kovalamacadan ibaret değil, bir
erkeğin öfkesini ne zaman ve nasıl kullanacağını öğrenme mücadelesidir. Şiddet, Derek için bir alışkanlık ve savunma mekanizmasıyken,
şimdi kız kardeşini korumak adına, doğru bir amaç için kullanabileceği bir araç haline gelebilecek midir?
Yoksa, şiddete başvurmak sadece döngüyü yeniden mi başlatacaktır?
Jeff Lemire’ın kendine has, bloklu ve duygusal sanat tarzı, özellikle mavi tonların
ve çaresizliği olağanüstü bir biçimde yansıtır. Maganda, okuyucuyu rahat ettirmeyen, yüzleşmeye zorlayan, ancak sonunda küçük bir umut kıvılcımı
bırakan, çarpıcı bir aile, aidiyet ve kurtuluş dramasıdır. Eğer çizgi romanların sadece süper kahramanlardan ibaret olmadığını düşünenlerdenseniz ve sert,
gerçekçi, ama aynı zamanda derinlemesine insani bir okuma arıyorsanız, bu eseri mutlaka tecrübe etmelisiniz.
(276 sayfa)
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Son düzenleme: