YÜCE CONAN/Conan The Great- Leonard Carpenter... Başlangıç bölümü

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
783
5,838
Kdz. Ereğli
Geçtiğimiz senelerde iş olsun diye Conan Pastişi yazan yazarlardan Leonard Carpenter'in Conan the Great'ını çevirdim. Giriş kısmı Howard'ın bile beğeneceği güzellikte bir savaş sahnesinden oluşuyor. Bu romanı bazı yayınevlerine gönderdim ama telifini almaya kimse gönüllü olmadı. Yani elimde kaldı.
Şimdiye dek asıl Conan yazarı Robert E. Howard dışında De Camp -Carter ikilisinden pastiş örnekleri paylaşmıştım. Bu romanın giriş bölümü de farklı bir kalemden Conan okumak isteyenler için tadımlık olsun. (Malum, telif meselesi hepsini paylaşmaya engel.)
Ve her zamanki gibi hiçbir butona basma veya herhangi bir yorum şartı yok. Gönülden paylaşan dostlar için karşılıksız, gönülden bir paylaşım bu... Bayramınız kutlu olsun.

I. ZAFER
Tybor ovası dümdüz uzanıyor, çimleri sabah güneşinde göz kamaştıran puslu zümrüt gibi parıldıyordu. Hyboria krallıkları Aquilonia, Nemedia ve Ophir’in arasında yer alan bu ova, üçü arasında daima kolay, tehlikeli bir rota oluşturmuştu. Şimdi çiçekli çalılıklar ve yalnız, saçaklı ağaçlarla yer yer bölünen düzlüğü, latif, açık bir manzara oluşturuyordu.

Körpe çimenlik, üzerinde hızla tertiplenen ordular için parlak bir arka plan sağlıyordu. Düzgün saflar, püsküllü yeşil çuhadan bir kumaşa işlenen boyalı dama tahtaları gibi cırtlak renkli desenler oluşturuyordu ova zemininde.

Tertiplerini genişletip, öbürünün kanatlarını kuşatmakla tehdit ederek mevzilere intikal eden birlik kümeleri, kudretli milletlerin muharip ordularıydı. Mavi başlıklı Ophir kraliyet lejyonları –uzun adımlarla yürüyen piyadeler, tekerlekli savaş arabaları ve tırısa kalkmış şövalyeler– savaş nizamının güney yarısını ihtiva ediyordu. Parlak mızrak uçları ve sivri çelik başlıkları, sabahın ilk ışıklarında ışıl ışıl kıvılcımlanan takımyıldızlar oluşturuyordu. Kamış düdüklerin tiz sesine göre mevzi alarak, toprak grisi ve kahverengiler kuşanmış müttefiklerinin yakınına ilerliyorlardı.

Bu alaylar, zırhlar yüzünden daha sert çınlıyor, davulların gümbürtüsü ve hışırtısıyla ahenk halinde, daha katı bir tertiple ilerliyordu. Nemedia'nın samur karası sancakları altında toplanan daha kasvetli ordular, krallıklarının haritadaki mevkiine uygun şekilde Ophir’in bitişiği ve kuzeyinde bir yer işgal ediyordu savaş hattında. Sırtlarını ısıtan güneşe verip, sıra sıra mızrak ve teber dizilerini batıya bakan ölümcül görünümlü çelik bir çit halinde kaldırdılar. Merkezde, siyah bayraklı mızrakları yüksekte taşıyan zırhlı şövalyelerden piyade alayıyla çevrili vahşi, yaşlı Kral Balt'ın kır saçlı, kır sakallı gövdesi seçilebiliyordu.

Yıpranmış, geleneksel metal kakmalı deri yeleğini giyen tıknazca Balt, gümüş kırı bir savaş atına biniyor, parlak tolgası iri kolunun altında duruyordu. Nemedia’nın Kraliyet Demir Lejyonlarında savaş subayı görevinden yükseldiği günlerden kalma tolgasının gri metali ile zırhının kabartma süsleri saf altınla yeniden işlenmişti. Yıpranmış eski demiri beyaz ve sarı altınla aynı şekilde varaklanan dev kalkanını yanındaki atlı bir peyk tutuyordu. Nemedia kraliyet tacı biçiminde, ustaca işlenmişti iki zıt renk: gagalı, pençeli bir grifon.[1] Kalkanın cilalı yüzeyi, güneşi yakaladığı her seferde alevden bir ihtar parıltısı saçıyordu.

Kral Balt'ın maiyeti, Nemedialı mızraklıların en ön saflarının gerisinde çark ederek diz boyu otlar arasından güneye intikal ediyordu. Işıltılı şövalyelerle çevrili ve tekerlekli savaş arabalarına komşu, ikinci bir sorguçlu, sancaklı soylular bölgesine ilerliyorlardı. Bu topluluk, kudretli Ophir'in en yetenekli generali ve kendini despot ilan eden genç Lord Malvin'in seçkin hassa muhafızlarıydı.

Malvin şahsen taç giymeye tenezzül etmemişti daha -krallığın lordluğun astı bir basamak olup olmadığı konusunda kararsızdı belki. Ama tüm o engin Ophir diyarında, aynı zamanda müttefik orduların yığıldığı bu arazilerin bir kısmı da dâhil olmak üzere, çeşitli komşu ülkeler üstünde açık sözlülükle hak iddia ediyordu. Mahalli toprak hırsı içinde, tüm o envai türden dükler, baronlar, markiler ve aile nişanları ordusunun kalkan ve flamalarını süslediği görülebilen diğer Ophir asilzadelerinin şevkli desteği veya gönülsüz kabulünün keyfini sürüyordu Malvin.

Malvin, dizginleri ve koşum takımları dalgalanan mavi flamalarla süslü, gümüş zincir zırha kaplı beyaz bir aygıra biniyordu. İnce yapılı genç hükümdarın kendisiyse pahalı çelikten levha zırh takımı içinde ışıl ışıldı; toplanan birliklerine sergilediği coşkulu el işaretleri ve hareketlerin gösterdiği üzere, ona eşsiz bir hareket aralığı sağlayacak kadar iyi imal edilmişti bu zırh. Herhangi bir oymacılık veya tezyinat içermeyen mat, basit bir metaldendi –gücü dünyanın en hızlı, en etkilisi olarak bilinmeye başlayan bir komutana çok uygun bir kostüm...

Genç lord, şimdiki arazi talebi ısrarında, kuzey komşusu Balt ile ortak bir dava tesis etmişti. Güçlü memleketlerinin pahalı halılar döşeli eşiği olan bu batı çayırlarından bir dilim almak, her iki hükümdara da keyif verecekti. Gözlerini gölgelemek için vizörünü ayarlayan Malvin, yaşlı hükümdarın yaklaşmasını izliyordu şimdi. İki asil hassa birliği bir araya geldiğinde, şövalye ve uşaklardan bir kalabalık arasından atını mahmuzladı, bir nara ve kardeşçe bir tokalaşma ile müttefikini selamladı.

Buluşmaları, iki büyük krallığın nişanlarının parlak konfetiler gibi yaklaşıp birbirine karıştığı bir bayram sahnesi oluşturdu. Kuvvetli alkışlar yankılandı, silahlar havada sallandı, düdük ve borazan cayırtıları mavi gök kubbe altında neşeyle yükseldi. Müttefiklerin verdiği maaşlarla yürüyen Shem okçu saflarından, atlı Zamoralı paralı askerlerden ve sabah pusu içine doğru uzandıkça uzanan mızrak sallayan köylülerin karmakarışık kalabalıklarından yükselen heyecan, ordunun dış hatlarına dek dalga dalga yayıldı.

Safları parlak, amaçları görkemliydi, görevlerinin önünde de sadece tek bir engel vardı. Bu da muhalif ordunun kızıl, siyah ve yeşil suretleri ve kalabalıkları içinde kalıyordu.

Ordu, ovada sırtları Tybor Nehri'ne dönük halde batıya doğru uzanıyordu. Mağrur Aquilonia’nın birleşik ordusu, Shamar ve Tarantia'daki, savaşta kaşarlanmış kraliyet garnizonlarından uzun boylu Gunderliler ve Pict sınırından doğuya çağrılınca soğuk kuzey hudutlarından koşar adım toplanan orman yeşili yelekler giymiş Bossonialılardan müteşekkildi. On iki bin piyadeyle takviye edilen yalnızca bin ila iki bin süvarinin silahları, tüyler takılı ok çayırlarıyla, Tybor ovasında bir gecede filizlenen ustura gibi bilenmiş kılıç çalılıklarına pek az şey katıyor gibiydi.

Aquilonialı subaylar safların epey önünde, eyerlerinde bekliyordu. Binekleri, altında efsanevi komutanları Kral Conan'ın kara kara düşündüğü tek bir altın sancağın etrafına sıralanmıştı. O, doğuştan Aquilonialı değil, kömür karası Zamboula savaş atı Sheol’'un üstünde heybetli bir figür oluşturan iriyarı, kara yeleli bir kuzeyli vahşiydi daha ziyade. Seçkin saray muhafızları Kara Ejderlerin siyah, altın yivli levha zırhı içindeki adam da at da aynı karanlık tarzda parlıyordu.

Conan'ın, kötü hatırlanan bir araziye yönelik hak iddiasının yeniden canlanmasıyla büyük bir Aquilonia toprak parçasının -iki doğu komşusunun hain dolapları olmasa bile- elinden alınmasına izin verecek biri olmadığını söylüyordu makul kişiler. Ordusu, düşmanınınkinden küçük olmasına rağmen cenge hazırdı. Kılıcını kaldırıp emrini böğürmek için –iki düşman kralın karşılaştığı– o anı seçtiğinde bir kez daha ve kesin olarak kanıtlandı bu; "Hücum!"

Trompetlerin öfkeli böğürüşü sözlerini yankıladı ve savaşın ilk darbesini müjdeledi: Aquilonia cephe hattından bir ok yaylımı. Oklar, güneşin altında kavislenirken ahenkle parladı, hep beraber dik bir şekilde yükseldi ve Ophirli ve Nemedialı kargıcıların en ön hatlarına açgözlülükle alçaldı.

Oklardan bazıları kısa düşmüş ya da düşman kalkanlarından zararsızca sekmiş olabilir; ancak Bossonia uzun yayı kullanan kemankeşlerin dillere destan, ölümcül nişancılığı, düşman saflarında mucizevî şekilde açılan düzensiz boşluklarla ispatlandı. Sağ kalanlar arasında, bu ani, tüylü ölüm yağmuru karşısında geriye doğru bir kıvranış ve hafif, mırıltılı bir kargaşa gözlenebiliyordu.

İlki kadar eşzamanlı olmayan ikinci bir ok yaylımı, sonra da üçüncüsü fırlayarak göğe doğru yalımlandı. Sonra Aquilonialı şövalyelerin ilk dalgası hücuma kalktı ve okçuların zırh delici okları zırhlı sırtlarına çarpmasın diye atışlar aniden kesildi. Bu savaşçılar –gösterişli, pahalı binekli Tarantialı soyluların yanında sıçrayıp dalan Poitain eyaletinden tecrübeli süvariler– düşmanı çökertmek için okçu hattındaki dar aralıklarda dörtnala kalktı. Levha ve örgü zırhlarla ağırlaşan atlılar, tüm seyircilerin tabanlarının altını titreten bir toynak gümbürtüsüyle hız kazandı.

Nemedialı ve Ophirlilerin kanat mevzilerindeki Shemli okçuların, taarruzdaki Aquilonialı süvarileri vurma sırası gelmişti artık. Daha kısa, daha kalın yayları ve okları ustaca, süratle işletildi ama hızla ilerleyen zırhlı birliğe çok az zarar verebildiler. Şurada bir at tökezledi, burada bir süvari yığılarak düştü; ama kara giyimli şövalyelerin çoğu ustura uçlu yağmuru yara almadan karşıladı. Yorgun sivrisinekleri andıran oklara omuz silkerek eyerlerine iyice çömeldiler ve kırmızı flamalı mızraklarını ölümcül şekilde yatay bir konuma getirdiler.

Düşman hattına çarptılar, darbe geniş, taşlı bir kumsala çarpan okyanus dalgasının ölçülü gümlemesi gibi yankılandı hat boyunca. Ok uçuşları yüzünden şimdiden kırılıp eksilen ışıltılı kargı çitleri biçti, saplandı ama çok az süvariyi eyerden düşürdü. Saldıran şövalyeler, mızraklarını talihsiz müdafilerin ezik göğüslerinde bırakıp derhal enli kılıç, topuz ve gürzlerini çekti. Bunlarla tezahürat yapan Aquilonialı piyadeler ve arkalarından kaynaşıp bağırarak gelen çoğu kızıl yelekli Gunderlilerin yollarını açmaya koyuldular.

Oklarını yollama sırası, yeniden Shemli paralı askerlerdeydi. Bu sefer okları yarı zırhlı piyadelere karşı daha etkili oldu. Ama aniden çapraz atışları engellendi. Daha kanlı bir intikam umuduyla atlarını öne mahmuzlayan kendi müttefikleri Nemedia ve Ophir süvarileriydi mânia.

Bu öyle oldu ki, atlı şövalyeler ve koşan piyadelerin saldırısıyla kendi saflarına püskürtülen doğulu müttefikler, taarruz güzergâhlarının kapalı olduğunu gördüler. Cenge katılmak için can atan en yiğit süvariler tek olası çıkar yolu denedi: çılgın süvariler, düşmana taarruz için her iki kanattaki boşluklara hamle etti. Tek stratejileri, her iki taraftan da mümkün olan en kısa yoldan Aquilonialı piyade ve atlı askerlerle kapışmaktı.

Ancak kaba planları, düşmanlarının en öldürücü silahı olan Bossonia uzun yayını hesaba katmamıştı. Aquilonia hattı boyunca iyice çömelen mızraklı hattının perdelediği uzun boylu kuzey okçularına, yakın mesafeden görüş açıları boyunca dümdüz ilerleyen uzun, hantal hedefler sağlanmıştı şimdi. Şansları için buz gözlü kuzey tanrılarına şükreden zalim yürekli kuzeyliler, kendilerini istedikleri zaman ok atmakta, çekmekte ve tekrar atmakta özgür buldu. Uzun talimlerle edinilmiş hünerleri rahat bir imtihana tabi tutuldu; bununla yüzleşirken de araştıran okları Ophirlilerin zırhındaki her yarığı, her gevşek, unutulmuş kopçayı, her Nemedialı peykin kötü cilalanmış, paslı pulunu aradı. Yahut ok, –açı mükemmel, ok muntazam, ucu düzgünce dikleştirilip mumlanmışsa– doğruca bir göğüs kafesi ve zonklayan, zorlanan bir yüreği delmeye kâfi güçle, bıçak ağzı kalınlığında dövülmüş çelik bir levhaya saplanacaktı.

Şakacı kemankeşler her isabeti yüksek sesle ilan etti. Cenk ederken hep birlikte bir kese ya da bir fahişe kazanıp kaybederek bir yay kirişinin çınlaması üzerine bahse girdiler. Hünerlerini eşleştirip, atışlarını takımlar halinde yaptılar; bir kereden fazla, doğulu bir şövalye, zırh yeleğinde bir takırtı hissetti, tam da ikinci, iyi nişanlanmış bir okun tolgasının siperlik yarığından gözünün içine uçtuğunu görmek üzere dikkatsizce yana baktı. Bazı düşman biniciler, diken diken oklarla parlak tüylü kirpiler gibi eyerde ölü halde dörtnala kalktı; başkaları yaşadı, yine de bir göğse, kişneyen bir atın sağrısına ya da paramparça bir çene kemiğine çivilenen bir elle savaşamaz durumda buldular kendilerini.

Nemedia ve Ophir'in savaş hatlarından huruç eden o yiğit şövalyelerden tekinin bile nihayetinde Bossonia ok uçlarından sağ kurtulacağı şüpheliydi. Ama cengin bir sonraki devranı onları tüylenme çilesinden kurtardı. Kader, birkaç düzinesini –Korkunç Kral Conan tarafından şahsen yönetilen Aquilonia ihtiyat süvarilerinin taarruzuyla karşılaşmak üzere– sağ bıraktı.

Bir açıklık arayan asık suratlı batılı hükümdar, aceleci düşman süvarisinin çiğ hücumunda buldu fırsatını. Şu anda muhteşem binekli Kara Ejderleri, okçu ve mızraklı piyade hattını gürül gürül geçiyor, dosdoğru düşman süvarilerinin dağınık artıklarına ilerliyordu. Bunların son birkaçı, şövalyelerin savrulan mızrakları önünde uysalca can verdi; ardından kral ve birliği, en arkada tezahürat yapan, balta sallayan Gunder saflarını geçerek, düşman hücumunun Ophir sağ kanadında yarattığı geçici gedikten faydalanmak üzere dörtnala kalktı. Amaçları, doğrudan kaynayan ordunun merkezine dalarak komutanlarıyla ilgilenmekti besbelli.

Bu, önce Shemli kemankeş alaylarıyla yüzleşmek demekti. Kemerli koyun postları ve pirinç kuşaklı deri başlıklar giyen zayıf, güneşten yanmış paralı askerler, yaklaşan süvari dalgasına yoğun bir ok yaylımı yolladı. Oysa kuzey ormanlarının esnek porsuk ağacından değil de kırılgan, kısa dallı meşeden yapılan yay ve okları, delme gücünden mahrumdu. İlk oklarının Tarantia çeliğine karşı ne kadar az etkisi olduğunu gören Shemliler, menzilin giderek kısalmasına rağmen ikinci yaylımda daha az hakkıyla nişan aldı. Uçan süvari saflarına çarparken çaresizce yollanan üçüncü yaylım, sadece amaçsız bir kargaşa oldu.

İnsanlar ve silahlar demir nallar altında ezildi; birçok kez bir Aquilonia kılıcı, iki-üç paralı askerin hayatını tek, öfkeli bir tırpan darbesiyle biçerek aldı. Çelik giyimli çılgınlığa karşı güneylilerin kısa, bronz bıçakları yaylarından da etkisiz kaldı. Bu yüzden de Shemliler –yakın muharebenin ilk gümleyen yürek çarpıntısında katledilmeyenler– kaçmak için döndü. Arkalarındaki saflara süratle panik ve kargaşa bulaştırdılar ve Aquilonia taarruzu önünde sadece boşluklar ve hengâme bıraktılar.

Görkemli bir tablo oluşturuyordu bu: kopkoyu parlayan bir hilal, mavi tertibin derinliklerini delmek üzere kıvrık pençesini yönelten kızıl ve siyahın kabataslak, panoramik bir resmi. Acı çekiyormuş gibi iki büklüm olan daha sıkışık birlik gövdesinin iğne eseri gibi delinişi –öğütücü savaş cephesine sadece mavi kısım değil, gri-kahverengi kütle de kaynamıştı aynı şekilde. Genişleyen gedik boyunca, hem mavi hem de kahverengi insan yığınları savaşmak için öne doğru dalgalandı; diğerleriyse hareketleri, eski, düzgün desende burgaçlanan bir bölünmeye yol açarak daha da süratle çekildi.

Çok geçmeden merkez alayı –doğudaki komutanları çevreleyen çok renkli bayrak kümesi– bile bocalar gibi oldu. Rengârenk topluluk amaçsızca sürüklendi, dört bir yandan hızla koşan kaçak sellerince iteklenip aşındı; sonra, hücuma kalkan Aquilonia süvarilerinin balta ve gürzleri savrularak yaklaşırken, elit tertip eriyerek gerilemeye başladı. Artık ok gibi atılan çelik bir iğnenin delebileceği parlak bir köpük değildi kalan; sadece şatafatlı, dağınık dilimler, kaçan soylu ve subayların maiyetleriydi.

Bunların çözülüşü daha geniş tertibinkiyle birleşti ve genel, düzensiz bir ricata dönüştü. Cephenin tüm bölümleri çöktü, diğer birlikleri tehlikeli bir şekilde açıkta bırakarak arkaya doğru aktı. Bunlar derhal kuşatıldı ve artık tüm cephe boyunca öne doğru kabaran borazan feryatları eşliğinde kızıl ve siyah saflarca silinip süpürüldü.





[1] Grifon: Kartal başlı ve kanatlı, aslan gövdeli mitolojik yaratık. Ç.N
 

Sgmc

Yeni Üye
26 Ara 2024
4
9
Geçtiğimiz senelerde iş olsun diye Conan Pastişi yazan yazarlardan Leonard Carpenter'in Conan the Great'ını çevirdim. Giriş kısmı Howard'ın bile beğeneceği güzellikte bir savaş sahnesinden oluşuyor. Bu romanı bazı yayınevlerine gönderdim ama telifini almaya kimse gönüllü olmadı. Yani elimde kaldı.
Şimdiye dek asıl Conan yazarı Robert E. Howard dışında De Camp -Carter ikilisinden pastiş örnekleri paylaşmıştım. Bu romanın giriş bölümü de farklı bir kalemden Conan okumak isteyenler için tadımlık olsun. (Malum, telif meselesi hepsini paylaşmaya engel.)
Ve her zamanki gibi hiçbir butona basma veya herhangi bir yorum şartı yok. Gönülden paylaşan dostlar için karşılıksız, gönülden bir paylaşım bu... Bayramınız kutlu olsun.

I. ZAFER

Tybor ovası dümdüz uzanıyor, çimleri sabah güneşinde göz kamaştıran puslu zümrüt gibi parıldıyordu. Hyboria krallıkları Aquilonia, Nemedia ve Ophir’in arasında yer alan bu ova, üçü arasında daima kolay, tehlikeli bir rota oluşturmuştu. Şimdi çiçekli çalılıklar ve yalnız, saçaklı ağaçlarla yer yer bölünen düzlüğü, latif, açık bir manzara oluşturuyordu.

Körpe çimenlik, üzerinde hızla tertiplenen ordular için parlak bir arka plan sağlıyordu. Düzgün saflar, püsküllü yeşil çuhadan bir kumaşa işlenen boyalı dama tahtaları gibi cırtlak renkli desenler oluşturuyordu ova zemininde.

Tertiplerini genişletip, öbürünün kanatlarını kuşatmakla tehdit ederek mevzilere intikal eden birlik kümeleri, kudretli milletlerin muharip ordularıydı. Mavi başlıklı Ophir kraliyet lejyonları –uzun adımlarla yürüyen piyadeler, tekerlekli savaş arabaları ve tırısa kalkmış şövalyeler– savaş nizamının güney yarısını ihtiva ediyordu. Parlak mızrak uçları ve sivri çelik başlıkları, sabahın ilk ışıklarında ışıl ışıl kıvılcımlanan takımyıldızlar oluşturuyordu. Kamış düdüklerin tiz sesine göre mevzi alarak, toprak grisi ve kahverengiler kuşanmış müttefiklerinin yakınına ilerliyorlardı.

Bu alaylar, zırhlar yüzünden daha sert çınlıyor, davulların gümbürtüsü ve hışırtısıyla ahenk halinde, daha katı bir tertiple ilerliyordu. Nemedia'nın samur karası sancakları altında toplanan daha kasvetli ordular, krallıklarının haritadaki mevkiine uygun şekilde Ophir’in bitişiği ve kuzeyinde bir yer işgal ediyordu savaş hattında. Sırtlarını ısıtan güneşe verip, sıra sıra mızrak ve teber dizilerini batıya bakan ölümcül görünümlü çelik bir çit halinde kaldırdılar. Merkezde, siyah bayraklı mızrakları yüksekte taşıyan zırhlı şövalyelerden piyade alayıyla çevrili vahşi, yaşlı Kral Balt'ın kır saçlı, kır sakallı gövdesi seçilebiliyordu.

Yıpranmış, geleneksel metal kakmalı deri yeleğini giyen tıknazca Balt, gümüş kırı bir savaş atına biniyor, parlak tolgası iri kolunun altında duruyordu. Nemedia’nın Kraliyet Demir Lejyonlarında savaş subayı görevinden yükseldiği günlerden kalma tolgasının gri metali ile zırhının kabartma süsleri saf altınla yeniden işlenmişti. Yıpranmış eski demiri beyaz ve sarı altınla aynı şekilde varaklanan dev kalkanını yanındaki atlı bir peyk tutuyordu. Nemedia kraliyet tacı biçiminde, ustaca işlenmişti iki zıt renk: gagalı, pençeli bir grifon.[1] Kalkanın cilalı yüzeyi, güneşi yakaladığı her seferde alevden bir ihtar parıltısı saçıyordu.

Kral Balt'ın maiyeti, Nemedialı mızraklıların en ön saflarının gerisinde çark ederek diz boyu otlar arasından güneye intikal ediyordu. Işıltılı şövalyelerle çevrili ve tekerlekli savaş arabalarına komşu, ikinci bir sorguçlu, sancaklı soylular bölgesine ilerliyorlardı. Bu topluluk, kudretli Ophir'in en yetenekli generali ve kendini despot ilan eden genç Lord Malvin'in seçkin hassa muhafızlarıydı.

Malvin şahsen taç giymeye tenezzül etmemişti daha -krallığın lordluğun astı bir basamak olup olmadığı konusunda kararsızdı belki. Ama tüm o engin Ophir diyarında, aynı zamanda müttefik orduların yığıldığı bu arazilerin bir kısmı da dâhil olmak üzere, çeşitli komşu ülkeler üstünde açık sözlülükle hak iddia ediyordu. Mahalli toprak hırsı içinde, tüm o envai türden dükler, baronlar, markiler ve aile nişanları ordusunun kalkan ve flamalarını süslediği görülebilen diğer Ophir asilzadelerinin şevkli desteği veya gönülsüz kabulünün keyfini sürüyordu Malvin.

Malvin, dizginleri ve koşum takımları dalgalanan mavi flamalarla süslü, gümüş zincir zırha kaplı beyaz bir aygıra biniyordu. İnce yapılı genç hükümdarın kendisiyse pahalı çelikten levha zırh takımı içinde ışıl ışıldı; toplanan birliklerine sergilediği coşkulu el işaretleri ve hareketlerin gösterdiği üzere, ona eşsiz bir hareket aralığı sağlayacak kadar iyi imal edilmişti bu zırh. Herhangi bir oymacılık veya tezyinat içermeyen mat, basit bir metaldendi –gücü dünyanın en hızlı, en etkilisi olarak bilinmeye başlayan bir komutana çok uygun bir kostüm...

Genç lord, şimdiki arazi talebi ısrarında, kuzey komşusu Balt ile ortak bir dava tesis etmişti. Güçlü memleketlerinin pahalı halılar döşeli eşiği olan bu batı çayırlarından bir dilim almak, her iki hükümdara da keyif verecekti. Gözlerini gölgelemek için vizörünü ayarlayan Malvin, yaşlı hükümdarın yaklaşmasını izliyordu şimdi. İki asil hassa birliği bir araya geldiğinde, şövalye ve uşaklardan bir kalabalık arasından atını mahmuzladı, bir nara ve kardeşçe bir tokalaşma ile müttefikini selamladı.

Buluşmaları, iki büyük krallığın nişanlarının parlak konfetiler gibi yaklaşıp birbirine karıştığı bir bayram sahnesi oluşturdu. Kuvvetli alkışlar yankılandı, silahlar havada sallandı, düdük ve borazan cayırtıları mavi gök kubbe altında neşeyle yükseldi. Müttefiklerin verdiği maaşlarla yürüyen Shem okçu saflarından, atlı Zamoralı paralı askerlerden ve sabah pusu içine doğru uzandıkça uzanan mızrak sallayan köylülerin karmakarışık kalabalıklarından yükselen heyecan, ordunun dış hatlarına dek dalga dalga yayıldı.

Safları parlak, amaçları görkemliydi, görevlerinin önünde de sadece tek bir engel vardı. Bu da muhalif ordunun kızıl, siyah ve yeşil suretleri ve kalabalıkları içinde kalıyordu.

Ordu, ovada sırtları Tybor Nehri'ne dönük halde batıya doğru uzanıyordu. Mağrur Aquilonia’nın birleşik ordusu, Shamar ve Tarantia'daki, savaşta kaşarlanmış kraliyet garnizonlarından uzun boylu Gunderliler ve Pict sınırından doğuya çağrılınca soğuk kuzey hudutlarından koşar adım toplanan orman yeşili yelekler giymiş Bossonialılardan müteşekkildi. On iki bin piyadeyle takviye edilen yalnızca bin ila iki bin süvarinin silahları, tüyler takılı ok çayırlarıyla, Tybor ovasında bir gecede filizlenen ustura gibi bilenmiş kılıç çalılıklarına pek az şey katıyor gibiydi.

Aquilonialı subaylar safların epey önünde, eyerlerinde bekliyordu. Binekleri, altında efsanevi komutanları Kral Conan'ın kara kara düşündüğü tek bir altın sancağın etrafına sıralanmıştı. O, doğuştan Aquilonialı değil, kömür karası Zamboula savaş atı Sheol’'un üstünde heybetli bir figür oluşturan iriyarı, kara yeleli bir kuzeyli vahşiydi daha ziyade. Seçkin saray muhafızları Kara Ejderlerin siyah, altın yivli levha zırhı içindeki adam da at da aynı karanlık tarzda parlıyordu.

Conan'ın, kötü hatırlanan bir araziye yönelik hak iddiasının yeniden canlanmasıyla büyük bir Aquilonia toprak parçasının -iki doğu komşusunun hain dolapları olmasa bile- elinden alınmasına izin verecek biri olmadığını söylüyordu makul kişiler. Ordusu, düşmanınınkinden küçük olmasına rağmen cenge hazırdı. Kılıcını kaldırıp emrini böğürmek için –iki düşman kralın karşılaştığı– o anı seçtiğinde bir kez daha ve kesin olarak kanıtlandı bu; "Hücum!"

Trompetlerin öfkeli böğürüşü sözlerini yankıladı ve savaşın ilk darbesini müjdeledi: Aquilonia cephe hattından bir ok yaylımı. Oklar, güneşin altında kavislenirken ahenkle parladı, hep beraber dik bir şekilde yükseldi ve Ophirli ve Nemedialı kargıcıların en ön hatlarına açgözlülükle alçaldı.

Oklardan bazıları kısa düşmüş ya da düşman kalkanlarından zararsızca sekmiş olabilir; ancak Bossonia uzun yayı kullanan kemankeşlerin dillere destan, ölümcül nişancılığı, düşman saflarında mucizevî şekilde açılan düzensiz boşluklarla ispatlandı. Sağ kalanlar arasında, bu ani, tüylü ölüm yağmuru karşısında geriye doğru bir kıvranış ve hafif, mırıltılı bir kargaşa gözlenebiliyordu.

İlki kadar eşzamanlı olmayan ikinci bir ok yaylımı, sonra da üçüncüsü fırlayarak göğe doğru yalımlandı. Sonra Aquilonialı şövalyelerin ilk dalgası hücuma kalktı ve okçuların zırh delici okları zırhlı sırtlarına çarpmasın diye atışlar aniden kesildi. Bu savaşçılar –gösterişli, pahalı binekli Tarantialı soyluların yanında sıçrayıp dalan Poitain eyaletinden tecrübeli süvariler– düşmanı çökertmek için okçu hattındaki dar aralıklarda dörtnala kalktı. Levha ve örgü zırhlarla ağırlaşan atlılar, tüm seyircilerin tabanlarının altını titreten bir toynak gümbürtüsüyle hız kazandı.

Nemedialı ve Ophirlilerin kanat mevzilerindeki Shemli okçuların, taarruzdaki Aquilonialı süvarileri vurma sırası gelmişti artık. Daha kısa, daha kalın yayları ve okları ustaca, süratle işletildi ama hızla ilerleyen zırhlı birliğe çok az zarar verebildiler. Şurada bir at tökezledi, burada bir süvari yığılarak düştü; ama kara giyimli şövalyelerin çoğu ustura uçlu yağmuru yara almadan karşıladı. Yorgun sivrisinekleri andıran oklara omuz silkerek eyerlerine iyice çömeldiler ve kırmızı flamalı mızraklarını ölümcül şekilde yatay bir konuma getirdiler.

Düşman hattına çarptılar, darbe geniş, taşlı bir kumsala çarpan okyanus dalgasının ölçülü gümlemesi gibi yankılandı hat boyunca. Ok uçuşları yüzünden şimdiden kırılıp eksilen ışıltılı kargı çitleri biçti, saplandı ama çok az süvariyi eyerden düşürdü. Saldıran şövalyeler, mızraklarını talihsiz müdafilerin ezik göğüslerinde bırakıp derhal enli kılıç, topuz ve gürzlerini çekti. Bunlarla tezahürat yapan Aquilonialı piyadeler ve arkalarından kaynaşıp bağırarak gelen çoğu kızıl yelekli Gunderlilerin yollarını açmaya koyuldular.

Oklarını yollama sırası, yeniden Shemli paralı askerlerdeydi. Bu sefer okları yarı zırhlı piyadelere karşı daha etkili oldu. Ama aniden çapraz atışları engellendi. Daha kanlı bir intikam umuduyla atlarını öne mahmuzlayan kendi müttefikleri Nemedia ve Ophir süvarileriydi mânia.

Bu öyle oldu ki, atlı şövalyeler ve koşan piyadelerin saldırısıyla kendi saflarına püskürtülen doğulu müttefikler, taarruz güzergâhlarının kapalı olduğunu gördüler. Cenge katılmak için can atan en yiğit süvariler tek olası çıkar yolu denedi: çılgın süvariler, düşmana taarruz için her iki kanattaki boşluklara hamle etti. Tek stratejileri, her iki taraftan da mümkün olan en kısa yoldan Aquilonialı piyade ve atlı askerlerle kapışmaktı.

Ancak kaba planları, düşmanlarının en öldürücü silahı olan Bossonia uzun yayını hesaba katmamıştı. Aquilonia hattı boyunca iyice çömelen mızraklı hattının perdelediği uzun boylu kuzey okçularına, yakın mesafeden görüş açıları boyunca dümdüz ilerleyen uzun, hantal hedefler sağlanmıştı şimdi. Şansları için buz gözlü kuzey tanrılarına şükreden zalim yürekli kuzeyliler, kendilerini istedikleri zaman ok atmakta, çekmekte ve tekrar atmakta özgür buldu. Uzun talimlerle edinilmiş hünerleri rahat bir imtihana tabi tutuldu; bununla yüzleşirken de araştıran okları Ophirlilerin zırhındaki her yarığı, her gevşek, unutulmuş kopçayı, her Nemedialı peykin kötü cilalanmış, paslı pulunu aradı. Yahut ok, –açı mükemmel, ok muntazam, ucu düzgünce dikleştirilip mumlanmışsa– doğruca bir göğüs kafesi ve zonklayan, zorlanan bir yüreği delmeye kâfi güçle, bıçak ağzı kalınlığında dövülmüş çelik bir levhaya saplanacaktı.

Şakacı kemankeşler her isabeti yüksek sesle ilan etti. Cenk ederken hep birlikte bir kese ya da bir fahişe kazanıp kaybederek bir yay kirişinin çınlaması üzerine bahse girdiler. Hünerlerini eşleştirip, atışlarını takımlar halinde yaptılar; bir kereden fazla, doğulu bir şövalye, zırh yeleğinde bir takırtı hissetti, tam da ikinci, iyi nişanlanmış bir okun tolgasının siperlik yarığından gözünün içine uçtuğunu görmek üzere dikkatsizce yana baktı. Bazı düşman biniciler, diken diken oklarla parlak tüylü kirpiler gibi eyerde ölü halde dörtnala kalktı; başkaları yaşadı, yine de bir göğse, kişneyen bir atın sağrısına ya da paramparça bir çene kemiğine çivilenen bir elle savaşamaz durumda buldular kendilerini.

Nemedia ve Ophir'in savaş hatlarından huruç eden o yiğit şövalyelerden tekinin bile nihayetinde Bossonia ok uçlarından sağ kurtulacağı şüpheliydi. Ama cengin bir sonraki devranı onları tüylenme çilesinden kurtardı. Kader, birkaç düzinesini –Korkunç Kral Conan tarafından şahsen yönetilen Aquilonia ihtiyat süvarilerinin taarruzuyla karşılaşmak üzere– sağ bıraktı.

Bir açıklık arayan asık suratlı batılı hükümdar, aceleci düşman süvarisinin çiğ hücumunda buldu fırsatını. Şu anda muhteşem binekli Kara Ejderleri, okçu ve mızraklı piyade hattını gürül gürül geçiyor, dosdoğru düşman süvarilerinin dağınık artıklarına ilerliyordu. Bunların son birkaçı, şövalyelerin savrulan mızrakları önünde uysalca can verdi; ardından kral ve birliği, en arkada tezahürat yapan, balta sallayan Gunder saflarını geçerek, düşman hücumunun Ophir sağ kanadında yarattığı geçici gedikten faydalanmak üzere dörtnala kalktı. Amaçları, doğrudan kaynayan ordunun merkezine dalarak komutanlarıyla ilgilenmekti besbelli.

Bu, önce Shemli kemankeş alaylarıyla yüzleşmek demekti. Kemerli koyun postları ve pirinç kuşaklı deri başlıklar giyen zayıf, güneşten yanmış paralı askerler, yaklaşan süvari dalgasına yoğun bir ok yaylımı yolladı. Oysa kuzey ormanlarının esnek porsuk ağacından değil de kırılgan, kısa dallı meşeden yapılan yay ve okları, delme gücünden mahrumdu. İlk oklarının Tarantia çeliğine karşı ne kadar az etkisi olduğunu gören Shemliler, menzilin giderek kısalmasına rağmen ikinci yaylımda daha az hakkıyla nişan aldı. Uçan süvari saflarına çarparken çaresizce yollanan üçüncü yaylım, sadece amaçsız bir kargaşa oldu.

İnsanlar ve silahlar demir nallar altında ezildi; birçok kez bir Aquilonia kılıcı, iki-üç paralı askerin hayatını tek, öfkeli bir tırpan darbesiyle biçerek aldı. Çelik giyimli çılgınlığa karşı güneylilerin kısa, bronz bıçakları yaylarından da etkisiz kaldı. Bu yüzden de Shemliler –yakın muharebenin ilk gümleyen yürek çarpıntısında katledilmeyenler– kaçmak için döndü. Arkalarındaki saflara süratle panik ve kargaşa bulaştırdılar ve Aquilonia taarruzu önünde sadece boşluklar ve hengâme bıraktılar.

Görkemli bir tablo oluşturuyordu bu: kopkoyu parlayan bir hilal, mavi tertibin derinliklerini delmek üzere kıvrık pençesini yönelten kızıl ve siyahın kabataslak, panoramik bir resmi. Acı çekiyormuş gibi iki büklüm olan daha sıkışık birlik gövdesinin iğne eseri gibi delinişi –öğütücü savaş cephesine sadece mavi kısım değil, gri-kahverengi kütle de kaynamıştı aynı şekilde. Genişleyen gedik boyunca, hem mavi hem de kahverengi insan yığınları savaşmak için öne doğru dalgalandı; diğerleriyse hareketleri, eski, düzgün desende burgaçlanan bir bölünmeye yol açarak daha da süratle çekildi.

Çok geçmeden merkez alayı –doğudaki komutanları çevreleyen çok renkli bayrak kümesi– bile bocalar gibi oldu. Rengârenk topluluk amaçsızca sürüklendi, dört bir yandan hızla koşan kaçak sellerince iteklenip aşındı; sonra, hücuma kalkan Aquilonia süvarilerinin balta ve gürzleri savrularak yaklaşırken, elit tertip eriyerek gerilemeye başladı. Artık ok gibi atılan çelik bir iğnenin delebileceği parlak bir köpük değildi kalan; sadece şatafatlı, dağınık dilimler, kaçan soylu ve subayların maiyetleriydi.

Bunların çözülüşü daha geniş tertibinkiyle birleşti ve genel, düzensiz bir ricata dönüştü. Cephenin tüm bölümleri çöktü, diğer birlikleri tehlikeli bir şekilde açıkta bırakarak arkaya doğru aktı. Bunlar derhal kuşatıldı ve artık tüm cephe boyunca öne doğru kabaran borazan feryatları eşliğinde kızıl ve siyah saflarca silinip süpürüldü.





[1] Grifon: Kartal başlı ve kanatlı, aslan gövdeli mitolojik yaratık. Ç.N
merhaba ..öncelikle paylaşım için tşkler. conan la ilgili paylaşımlarınızı severek takip ediyorum. 80 lerin başlarından kalma bir conansever olarak
Geçtiğimiz senelerde iş olsun diye Conan Pastişi yazan yazarlardan Leonard Carpenter'in Conan the Great'ını çevirdim. Giriş kısmı Howard'ın bile beğeneceği güzellikte bir savaş sahnesinden oluşuyor. Bu romanı bazı yayınevlerine gönderdim ama telifini almaya kimse gönüllü olmadı. Yani elimde kaldı.
Şimdiye dek asıl Conan yazarı Robert E. Howard dışında De Camp -Carter ikilisinden pastiş örnekleri paylaşmıştım. Bu romanın giriş bölümü de farklı bir kalemden Conan okumak isteyenler için tadımlık olsun. (Malum, telif meselesi hepsini paylaşmaya engel.)
Ve her zamanki gibi hiçbir butona basma veya herhangi bir yorum şartı yok. Gönülden paylaşan dostlar için karşılıksız, gönülden bir paylaşım bu... Bayramınız kutlu olsun.

I. ZAFER

Tybor ovası dümdüz uzanıyor, çimleri sabah güneşinde göz kamaştıran puslu zümrüt gibi parıldıyordu. Hyboria krallıkları Aquilonia, Nemedia ve Ophir’in arasında yer alan bu ova, üçü arasında daima kolay, tehlikeli bir rota oluşturmuştu. Şimdi çiçekli çalılıklar ve yalnız, saçaklı ağaçlarla yer yer bölünen düzlüğü, latif, açık bir manzara oluşturuyordu.

Körpe çimenlik, üzerinde hızla tertiplenen ordular için parlak bir arka plan sağlıyordu. Düzgün saflar, püsküllü yeşil çuhadan bir kumaşa işlenen boyalı dama tahtaları gibi cırtlak renkli desenler oluşturuyordu ova zemininde.

Tertiplerini genişletip, öbürünün kanatlarını kuşatmakla tehdit ederek mevzilere intikal eden birlik kümeleri, kudretli milletlerin muharip ordularıydı. Mavi başlıklı Ophir kraliyet lejyonları –uzun adımlarla yürüyen piyadeler, tekerlekli savaş arabaları ve tırısa kalkmış şövalyeler– savaş nizamının güney yarısını ihtiva ediyordu. Parlak mızrak uçları ve sivri çelik başlıkları, sabahın ilk ışıklarında ışıl ışıl kıvılcımlanan takımyıldızlar oluşturuyordu. Kamış düdüklerin tiz sesine göre mevzi alarak, toprak grisi ve kahverengiler kuşanmış müttefiklerinin yakınına ilerliyorlardı.

Bu alaylar, zırhlar yüzünden daha sert çınlıyor, davulların gümbürtüsü ve hışırtısıyla ahenk halinde, daha katı bir tertiple ilerliyordu. Nemedia'nın samur karası sancakları altında toplanan daha kasvetli ordular, krallıklarının haritadaki mevkiine uygun şekilde Ophir’in bitişiği ve kuzeyinde bir yer işgal ediyordu savaş hattında. Sırtlarını ısıtan güneşe verip, sıra sıra mızrak ve teber dizilerini batıya bakan ölümcül görünümlü çelik bir çit halinde kaldırdılar. Merkezde, siyah bayraklı mızrakları yüksekte taşıyan zırhlı şövalyelerden piyade alayıyla çevrili vahşi, yaşlı Kral Balt'ın kır saçlı, kır sakallı gövdesi seçilebiliyordu.

Yıpranmış, geleneksel metal kakmalı deri yeleğini giyen tıknazca Balt, gümüş kırı bir savaş atına biniyor, parlak tolgası iri kolunun altında duruyordu. Nemedia’nın Kraliyet Demir Lejyonlarında savaş subayı görevinden yükseldiği günlerden kalma tolgasının gri metali ile zırhının kabartma süsleri saf altınla yeniden işlenmişti. Yıpranmış eski demiri beyaz ve sarı altınla aynı şekilde varaklanan dev kalkanını yanındaki atlı bir peyk tutuyordu. Nemedia kraliyet tacı biçiminde, ustaca işlenmişti iki zıt renk: gagalı, pençeli bir grifon.[1] Kalkanın cilalı yüzeyi, güneşi yakaladığı her seferde alevden bir ihtar parıltısı saçıyordu.

Kral Balt'ın maiyeti, Nemedialı mızraklıların en ön saflarının gerisinde çark ederek diz boyu otlar arasından güneye intikal ediyordu. Işıltılı şövalyelerle çevrili ve tekerlekli savaş arabalarına komşu, ikinci bir sorguçlu, sancaklı soylular bölgesine ilerliyorlardı. Bu topluluk, kudretli Ophir'in en yetenekli generali ve kendini despot ilan eden genç Lord Malvin'in seçkin hassa muhafızlarıydı.

Malvin şahsen taç giymeye tenezzül etmemişti daha -krallığın lordluğun astı bir basamak olup olmadığı konusunda kararsızdı belki. Ama tüm o engin Ophir diyarında, aynı zamanda müttefik orduların yığıldığı bu arazilerin bir kısmı da dâhil olmak üzere, çeşitli komşu ülkeler üstünde açık sözlülükle hak iddia ediyordu. Mahalli toprak hırsı içinde, tüm o envai türden dükler, baronlar, markiler ve aile nişanları ordusunun kalkan ve flamalarını süslediği görülebilen diğer Ophir asilzadelerinin şevkli desteği veya gönülsüz kabulünün keyfini sürüyordu Malvin.

Malvin, dizginleri ve koşum takımları dalgalanan mavi flamalarla süslü, gümüş zincir zırha kaplı beyaz bir aygıra biniyordu. İnce yapılı genç hükümdarın kendisiyse pahalı çelikten levha zırh takımı içinde ışıl ışıldı; toplanan birliklerine sergilediği coşkulu el işaretleri ve hareketlerin gösterdiği üzere, ona eşsiz bir hareket aralığı sağlayacak kadar iyi imal edilmişti bu zırh. Herhangi bir oymacılık veya tezyinat içermeyen mat, basit bir metaldendi –gücü dünyanın en hızlı, en etkilisi olarak bilinmeye başlayan bir komutana çok uygun bir kostüm...

Genç lord, şimdiki arazi talebi ısrarında, kuzey komşusu Balt ile ortak bir dava tesis etmişti. Güçlü memleketlerinin pahalı halılar döşeli eşiği olan bu batı çayırlarından bir dilim almak, her iki hükümdara da keyif verecekti. Gözlerini gölgelemek için vizörünü ayarlayan Malvin, yaşlı hükümdarın yaklaşmasını izliyordu şimdi. İki asil hassa birliği bir araya geldiğinde, şövalye ve uşaklardan bir kalabalık arasından atını mahmuzladı, bir nara ve kardeşçe bir tokalaşma ile müttefikini selamladı.

Buluşmaları, iki büyük krallığın nişanlarının parlak konfetiler gibi yaklaşıp birbirine karıştığı bir bayram sahnesi oluşturdu. Kuvvetli alkışlar yankılandı, silahlar havada sallandı, düdük ve borazan cayırtıları mavi gök kubbe altında neşeyle yükseldi. Müttefiklerin verdiği maaşlarla yürüyen Shem okçu saflarından, atlı Zamoralı paralı askerlerden ve sabah pusu içine doğru uzandıkça uzanan mızrak sallayan köylülerin karmakarışık kalabalıklarından yükselen heyecan, ordunun dış hatlarına dek dalga dalga yayıldı.

Safları parlak, amaçları görkemliydi, görevlerinin önünde de sadece tek bir engel vardı. Bu da muhalif ordunun kızıl, siyah ve yeşil suretleri ve kalabalıkları içinde kalıyordu.

Ordu, ovada sırtları Tybor Nehri'ne dönük halde batıya doğru uzanıyordu. Mağrur Aquilonia’nın birleşik ordusu, Shamar ve Tarantia'daki, savaşta kaşarlanmış kraliyet garnizonlarından uzun boylu Gunderliler ve Pict sınırından doğuya çağrılınca soğuk kuzey hudutlarından koşar adım toplanan orman yeşili yelekler giymiş Bossonialılardan müteşekkildi. On iki bin piyadeyle takviye edilen yalnızca bin ila iki bin süvarinin silahları, tüyler takılı ok çayırlarıyla, Tybor ovasında bir gecede filizlenen ustura gibi bilenmiş kılıç çalılıklarına pek az şey katıyor gibiydi.

Aquilonialı subaylar safların epey önünde, eyerlerinde bekliyordu. Binekleri, altında efsanevi komutanları Kral Conan'ın kara kara düşündüğü tek bir altın sancağın etrafına sıralanmıştı. O, doğuştan Aquilonialı değil, kömür karası Zamboula savaş atı Sheol’'un üstünde heybetli bir figür oluşturan iriyarı, kara yeleli bir kuzeyli vahşiydi daha ziyade. Seçkin saray muhafızları Kara Ejderlerin siyah, altın yivli levha zırhı içindeki adam da at da aynı karanlık tarzda parlıyordu.

Conan'ın, kötü hatırlanan bir araziye yönelik hak iddiasının yeniden canlanmasıyla büyük bir Aquilonia toprak parçasının -iki doğu komşusunun hain dolapları olmasa bile- elinden alınmasına izin verecek biri olmadığını söylüyordu makul kişiler. Ordusu, düşmanınınkinden küçük olmasına rağmen cenge hazırdı. Kılıcını kaldırıp emrini böğürmek için –iki düşman kralın karşılaştığı– o anı seçtiğinde bir kez daha ve kesin olarak kanıtlandı bu; "Hücum!"

Trompetlerin öfkeli böğürüşü sözlerini yankıladı ve savaşın ilk darbesini müjdeledi: Aquilonia cephe hattından bir ok yaylımı. Oklar, güneşin altında kavislenirken ahenkle parladı, hep beraber dik bir şekilde yükseldi ve Ophirli ve Nemedialı kargıcıların en ön hatlarına açgözlülükle alçaldı.

Oklardan bazıları kısa düşmüş ya da düşman kalkanlarından zararsızca sekmiş olabilir; ancak Bossonia uzun yayı kullanan kemankeşlerin dillere destan, ölümcül nişancılığı, düşman saflarında mucizevî şekilde açılan düzensiz boşluklarla ispatlandı. Sağ kalanlar arasında, bu ani, tüylü ölüm yağmuru karşısında geriye doğru bir kıvranış ve hafif, mırıltılı bir kargaşa gözlenebiliyordu.

İlki kadar eşzamanlı olmayan ikinci bir ok yaylımı, sonra da üçüncüsü fırlayarak göğe doğru yalımlandı. Sonra Aquilonialı şövalyelerin ilk dalgası hücuma kalktı ve okçuların zırh delici okları zırhlı sırtlarına çarpmasın diye atışlar aniden kesildi. Bu savaşçılar –gösterişli, pahalı binekli Tarantialı soyluların yanında sıçrayıp dalan Poitain eyaletinden tecrübeli süvariler– düşmanı çökertmek için okçu hattındaki dar aralıklarda dörtnala kalktı. Levha ve örgü zırhlarla ağırlaşan atlılar, tüm seyircilerin tabanlarının altını titreten bir toynak gümbürtüsüyle hız kazandı.

Nemedialı ve Ophirlilerin kanat mevzilerindeki Shemli okçuların, taarruzdaki Aquilonialı süvarileri vurma sırası gelmişti artık. Daha kısa, daha kalın yayları ve okları ustaca, süratle işletildi ama hızla ilerleyen zırhlı birliğe çok az zarar verebildiler. Şurada bir at tökezledi, burada bir süvari yığılarak düştü; ama kara giyimli şövalyelerin çoğu ustura uçlu yağmuru yara almadan karşıladı. Yorgun sivrisinekleri andıran oklara omuz silkerek eyerlerine iyice çömeldiler ve kırmızı flamalı mızraklarını ölümcül şekilde yatay bir konuma getirdiler.

Düşman hattına çarptılar, darbe geniş, taşlı bir kumsala çarpan okyanus dalgasının ölçülü gümlemesi gibi yankılandı hat boyunca. Ok uçuşları yüzünden şimdiden kırılıp eksilen ışıltılı kargı çitleri biçti, saplandı ama çok az süvariyi eyerden düşürdü. Saldıran şövalyeler, mızraklarını talihsiz müdafilerin ezik göğüslerinde bırakıp derhal enli kılıç, topuz ve gürzlerini çekti. Bunlarla tezahürat yapan Aquilonialı piyadeler ve arkalarından kaynaşıp bağırarak gelen çoğu kızıl yelekli Gunderlilerin yollarını açmaya koyuldular.

Oklarını yollama sırası, yeniden Shemli paralı askerlerdeydi. Bu sefer okları yarı zırhlı piyadelere karşı daha etkili oldu. Ama aniden çapraz atışları engellendi. Daha kanlı bir intikam umuduyla atlarını öne mahmuzlayan kendi müttefikleri Nemedia ve Ophir süvarileriydi mânia.

Bu öyle oldu ki, atlı şövalyeler ve koşan piyadelerin saldırısıyla kendi saflarına püskürtülen doğulu müttefikler, taarruz güzergâhlarının kapalı olduğunu gördüler. Cenge katılmak için can atan en yiğit süvariler tek olası çıkar yolu denedi: çılgın süvariler, düşmana taarruz için her iki kanattaki boşluklara hamle etti. Tek stratejileri, her iki taraftan da mümkün olan en kısa yoldan Aquilonialı piyade ve atlı askerlerle kapışmaktı.

Ancak kaba planları, düşmanlarının en öldürücü silahı olan Bossonia uzun yayını hesaba katmamıştı. Aquilonia hattı boyunca iyice çömelen mızraklı hattının perdelediği uzun boylu kuzey okçularına, yakın mesafeden görüş açıları boyunca dümdüz ilerleyen uzun, hantal hedefler sağlanmıştı şimdi. Şansları için buz gözlü kuzey tanrılarına şükreden zalim yürekli kuzeyliler, kendilerini istedikleri zaman ok atmakta, çekmekte ve tekrar atmakta özgür buldu. Uzun talimlerle edinilmiş hünerleri rahat bir imtihana tabi tutuldu; bununla yüzleşirken de araştıran okları Ophirlilerin zırhındaki her yarığı, her gevşek, unutulmuş kopçayı, her Nemedialı peykin kötü cilalanmış, paslı pulunu aradı. Yahut ok, –açı mükemmel, ok muntazam, ucu düzgünce dikleştirilip mumlanmışsa– doğruca bir göğüs kafesi ve zonklayan, zorlanan bir yüreği delmeye kâfi güçle, bıçak ağzı kalınlığında dövülmüş çelik bir levhaya saplanacaktı.

Şakacı kemankeşler her isabeti yüksek sesle ilan etti. Cenk ederken hep birlikte bir kese ya da bir fahişe kazanıp kaybederek bir yay kirişinin çınlaması üzerine bahse girdiler. Hünerlerini eşleştirip, atışlarını takımlar halinde yaptılar; bir kereden fazla, doğulu bir şövalye, zırh yeleğinde bir takırtı hissetti, tam da ikinci, iyi nişanlanmış bir okun tolgasının siperlik yarığından gözünün içine uçtuğunu görmek üzere dikkatsizce yana baktı. Bazı düşman biniciler, diken diken oklarla parlak tüylü kirpiler gibi eyerde ölü halde dörtnala kalktı; başkaları yaşadı, yine de bir göğse, kişneyen bir atın sağrısına ya da paramparça bir çene kemiğine çivilenen bir elle savaşamaz durumda buldular kendilerini.

Nemedia ve Ophir'in savaş hatlarından huruç eden o yiğit şövalyelerden tekinin bile nihayetinde Bossonia ok uçlarından sağ kurtulacağı şüpheliydi. Ama cengin bir sonraki devranı onları tüylenme çilesinden kurtardı. Kader, birkaç düzinesini –Korkunç Kral Conan tarafından şahsen yönetilen Aquilonia ihtiyat süvarilerinin taarruzuyla karşılaşmak üzere– sağ bıraktı.

Bir açıklık arayan asık suratlı batılı hükümdar, aceleci düşman süvarisinin çiğ hücumunda buldu fırsatını. Şu anda muhteşem binekli Kara Ejderleri, okçu ve mızraklı piyade hattını gürül gürül geçiyor, dosdoğru düşman süvarilerinin dağınık artıklarına ilerliyordu. Bunların son birkaçı, şövalyelerin savrulan mızrakları önünde uysalca can verdi; ardından kral ve birliği, en arkada tezahürat yapan, balta sallayan Gunder saflarını geçerek, düşman hücumunun Ophir sağ kanadında yarattığı geçici gedikten faydalanmak üzere dörtnala kalktı. Amaçları, doğrudan kaynayan ordunun merkezine dalarak komutanlarıyla ilgilenmekti besbelli.

Bu, önce Shemli kemankeş alaylarıyla yüzleşmek demekti. Kemerli koyun postları ve pirinç kuşaklı deri başlıklar giyen zayıf, güneşten yanmış paralı askerler, yaklaşan süvari dalgasına yoğun bir ok yaylımı yolladı. Oysa kuzey ormanlarının esnek porsuk ağacından değil de kırılgan, kısa dallı meşeden yapılan yay ve okları, delme gücünden mahrumdu. İlk oklarının Tarantia çeliğine karşı ne kadar az etkisi olduğunu gören Shemliler, menzilin giderek kısalmasına rağmen ikinci yaylımda daha az hakkıyla nişan aldı. Uçan süvari saflarına çarparken çaresizce yollanan üçüncü yaylım, sadece amaçsız bir kargaşa oldu.

İnsanlar ve silahlar demir nallar altında ezildi; birçok kez bir Aquilonia kılıcı, iki-üç paralı askerin hayatını tek, öfkeli bir tırpan darbesiyle biçerek aldı. Çelik giyimli çılgınlığa karşı güneylilerin kısa, bronz bıçakları yaylarından da etkisiz kaldı. Bu yüzden de Shemliler –yakın muharebenin ilk gümleyen yürek çarpıntısında katledilmeyenler– kaçmak için döndü. Arkalarındaki saflara süratle panik ve kargaşa bulaştırdılar ve Aquilonia taarruzu önünde sadece boşluklar ve hengâme bıraktılar.

Görkemli bir tablo oluşturuyordu bu: kopkoyu parlayan bir hilal, mavi tertibin derinliklerini delmek üzere kıvrık pençesini yönelten kızıl ve siyahın kabataslak, panoramik bir resmi. Acı çekiyormuş gibi iki büklüm olan daha sıkışık birlik gövdesinin iğne eseri gibi delinişi –öğütücü savaş cephesine sadece mavi kısım değil, gri-kahverengi kütle de kaynamıştı aynı şekilde. Genişleyen gedik boyunca, hem mavi hem de kahverengi insan yığınları savaşmak için öne doğru dalgalandı; diğerleriyse hareketleri, eski, düzgün desende burgaçlanan bir bölünmeye yol açarak daha da süratle çekildi.

Çok geçmeden merkez alayı –doğudaki komutanları çevreleyen çok renkli bayrak kümesi– bile bocalar gibi oldu. Rengârenk topluluk amaçsızca sürüklendi, dört bir yandan hızla koşan kaçak sellerince iteklenip aşındı; sonra, hücuma kalkan Aquilonia süvarilerinin balta ve gürzleri savrularak yaklaşırken, elit tertip eriyerek gerilemeye başladı. Artık ok gibi atılan çelik bir iğnenin delebileceği parlak bir köpük değildi kalan; sadece şatafatlı, dağınık dilimler, kaçan soylu ve subayların maiyetleriydi.

Bunların çözülüşü daha geniş tertibinkiyle birleşti ve genel, düzensiz bir ricata dönüştü. Cephenin tüm bölümleri çöktü, diğer birlikleri tehlikeli bir şekilde açıkta bırakarak arkaya doğru aktı. Bunlar derhal kuşatıldı ve artık tüm cephe boyunca öne doğru kabaran borazan feryatları eşliğinde kızıl ve siyah saflarca silinip süpürüldü.





[1] Grifon: Kartal başlı ve kanatlı, aslan gövdeli mitolojik yaratık. Ç.N
merhaba ..öncelikle paylaşım için tşkler. conan la ilgili paylaşımlarınızı severek takip ediyorum. 80 lerin başlarından kalma bir conanseverim. ssoc serisi hakkında hakkında yardımcı olabilir misiniz.179 . dan 219 .sayıya kadar sorun var. daha öne de başka bir arkadaşa yazmıştım ama bir şey çıkmadı.idirmeme rağmen açtığımda herhangi bir şey çıkmıyor. konu hk ne yapabilirm.
 

direnc11

Yönetici
11 May 2009
10,222
38,316
İstanbul
merhaba ..öncelikle paylaşım için tşkler. conan la ilgili paylaşımlarınızı severek takip ediyorum. 80 lerin başlarından kalma bir conansever olarak

merhaba ..öncelikle paylaşım için tşkler. conan la ilgili paylaşımlarınızı severek takip ediyorum. 80 lerin başlarından kalma bir conanseverim. ssoc serisi hakkında hakkında yardımcı olabilir misiniz.179 . dan 219 .sayıya kadar sorun var. daha öne de başka bir arkadaşa yazmıştım ama bir şey çıkmadı.idirmeme rağmen açtığımda herhangi bir şey çıkmıyor. konu hk ne yapabilirm.

https://www.cizgidiyari.com/forum/k/mediafire-linklerinde-yasanan-sorun-hakkinda.170338/
 
Üst