Gentile Bellini’nin resimli Konstantiniyye günlüğü - Burhan Kum

yeryüzü

Yönetici
3 Eki 2011
17,065
76,096
hiçbiryerde :)

512peZ7tVCL._SR600%2C315_PIWhiteStrip%2CBottomLeft%2C0%2C35_SCLZZZZZZZ_FMpng_BG255%2C255%2C255.jpg

" Sanatın ve sanatçıların, II. Bayezid dönemi koşullarından farksız bir ortamda yaşa(n)dığı günümüzde
bu soruların pek de bir anlamı olmadığının farkındayım. Ama bu kitap, tarihe eleştirel bir gözle
yeniden bakabilme ve resim sanatının bir toplumu oluşturan bireylerin düşünce yapısındaki ve
tasarım potansiyelindeki önemi konusunda, en azından küçük bir farkındalık yaratırsa
kendimi mutlu sayacağım. " Burhan Kum
Yazan / çizen: Burhan Kum
Türü: Çizgi roman
Kapak tasarımı: Ekin Urcan
Basım Tarihi: Kasım 2019
Sayfa Sayısı: 176

İyi okumalar​

 

eankara

Onursal Üye
24 May 2010
1,087
6,399
Çok önemli bir eser diyorum bu paylaşımınız için Sn. @yeryüzü . Rönesans döneminin en önemli ressamlarından olan Bellini genelde sadece Fatih portresi ile anılıyor. Ama, kendisinin Fatih dönemindeki ziyaretinin sanat tarihimize katkısı adına söylenecek çok şey var, şüphesiz. Sanatçı Burhan Kum'un , alıntıladığınız '' kinayeli ve isabetli '' açıklaması da bana göre takdire değer.

Burhan Kum'un yazıp çizdiği bu kitap, bir bakıma, dünyadan örneklerini gördüğümüz çalışmalara benzer çalışmaların ülkemizde de yapıldığını göstermesi açısından sevindirici.

Teşekkür ederim Sn. @yeryüzü .
 
Son düzenleme:

Calligrapher

Onursal Üye
5 Nis 2021
1,216
7,232
Ülkemizde daha çok Fatih Sultan Mehmet portresiyle bilinen ünlü Venedikli ressam Gentile Bellini'nin İstanbul'da geçirdiği on altı ayı odak noktasına alan olağanüstü bir kitap! İçerdiği tarihsel bilgiler bir yana, resim sanatına ve toplumsal yaşama ilişkin çok önemli bilgiler ve mesajlar da satır aralarında veriliyor. Ayrıca kitabın sonunda yer alan, Burhan Kum'un resimlerinden örnekler de harika! Sanatçının genellikle söz oyunlarına dayalı çalışmaları düşündürürken güldürüyor (El Emeği, Parti Devleti, Kaide-i Hürriyet vb.) Sanatçının, kitabın "Arasöz"ünde ifade etmiş olduğu şu sözleri de etkileyici: "... Fatih'in attığı bu devrimci adım korunsa ve ardılları tarafından sürdürülse sanat tarihi nasıl bir yol izlerdi ve biz bugün nasıl bir Türkiye'de yaşıyor olurduk sorularını sordum kendime. Amaçlarımdan bir diğeri ise Fatih ve Bellini'nin çalınan geleceklerini (çalınan aslında ülkenin geleceğidir) bir nebze olsun iade etmekti...."
Bu müthiş kitabı paylaştığınız için sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum değerli @yeryüzü üstadım, elleriniz dert görmesin...
 

cagan73

Onursal Üye
17 Kas 2013
363
8,044
Muhteşem bir eseri ebedileştirdiğiniz için bende teşekkür ve en derin saygılarımı sunuyorum.

Osmanlı’nın Balkanlar’daki pek çok bölgeyi ele geçirmesi en çok Venedik devletini rahatsız ediyordu.
İki taraf arasındaki savaşlar 16 yıl boyunca aralıklarla sürdü. Sonuçta 1479 yılında bir antlaşma yapılır:
Venedikliler savaş tazminatı ödeyecekler, her yıl ticaret yapma karşılığında 10.000 altın ödeyecekler, İstanbul’da bir elçi bulunduracaklar ayrıca tarihte başka bir örneği olmayacak şekilde Venedik’in en yetenekli ressamının İstanbul’a gönderilmesi istenir.

Gerisini değerli üstad Halil İNALCIK’ın yazdığı “İki Karanın Sultanı, İki Denizin Hakanı, Kâyser-i Rûm Fâtih Sultan Mehemmed Han” kitabından okuyalım: (Kitabın tamamını bu sayfadan okuyabilirsiniz)

Fatih Sultan Mehmed, Venedik hükümetinden insan tasviri yapmakta yetenekli bir ressam talep etmiş; Venedik, tanınmış ressamlardan Gentile Bellini'yi İstanbul'a göndermişti. Bellini, Fatih'in isteğine uyarak İstanbul'da birçok tablolar ve desenler yapmıştır.

Fatih, Bellini'den önce de İtalya'dan sanat adamları ve yazarlar getirtmiştir. Bellini ve diğer İtalyanlara ait bu eserlerin bir kısmı günümüzde kayıptır. Fatih, Venedik'ten "insan resmi yapmakta maharetli iyi bir ressamdan başka" bir heykeltıraş ve tunç işçiliğine vakıf bir uzman istiyordu. Bellini gibi Bizans sarayına mensup Francesco da Fatih üzerinde şu gözlemi yapmaktadır: "Sultan Mehmed gayet çalışkan. Her işte ateş gibi. Değerli insanları takdir eder. Büyük İskender, Agustus, Büyük Konstantin ve Theodosious gibi tarihi şahsiyetlerin hayatını inceler. Onları geçmek ve hükmettikleri toprakları alıp daha da geniş bir ülke yapmak için her çeşit aracı arar ve sürekli inceleme yapardı."

Fatih, insanların duygularına saygı gösterirdi. Bellini'den vatan sevgisini anlamak için kendisinin doğduğu yerin resmini çizmesini istemişti. Bellini 'ye saray görevlilerinin resimlerini yaptırmış ve özel daireler onun yaptığı resimlerle süslenmiştir. Fatih, Bellini' den gerçek bildiği her şeyi kendisine çekinmeden anlatmasını istemiştir. Ressam, bir dervişin resmini yapmaya kalkınca Fatih kendisine sormuş. Bu adam neye benziyor? Bellini, "Müsaadenizle şunu söyleyeyim ki, bu adam bir mecnundur" . Fatih'in cevabı: "Çok doğru. Aklını kaçırdığı gözlerinden belli oluyor" demiş.

Bu devirde halk dervişi Kalenderi dervişi Otman Baba ve müritlerini ortadan kaldırmak için İstanbul'a sevk ettiğini de biliyoruz. Bellini, Fatih'e şöyle demiş: "Siz, Büyük İskender'in bile başaramadığı önemli fetihler yaptınız. Bu dervişin yaptığı hakkınızda övgülerde bulunulmasını kabul etmiyorsunuz. Bu beni hayrete düşürüyor." Buna karşı Fatih "Bu adamın aklı başında olsaydı, kendisi tarafından övülmeyi isterdim. Fakat bir mecnunun hakkımda övgülerde bulunmasını asla arzu etmem" diye cevap vermiştir. Bellini, sultandan bu dervişin ötekiler üzerinde şeyh yapılmasını teklif etmiş; bunun üzerine Fatih, bu arzuyu yerine getirmiştir.

Fatih, Bellini'ye büyük değer vermekte, iyi muamele etmektedir.
Kendisi saray ileri gelenlerinin himayesini kazanmış bulunuyordu
Bellini, sarayda ve dışarıda birçok tipleri resimlerinde canlandırmış ve İstanbul'daki tarihi abidelerin resimlerini de yapmıştır. 1480 yılı Rodos seferi sırasında Fatih, Bellini'nin vatanına dönmesine izin vermiş, hizmetleri dolayısıyla kendisine pek çok iltifatta bulunmuştur. Fatih, ressamın isteği üzerine kendisine Venedik doçuna hitaben bir tavsiye mektubu da yazmıştır.

Bellini'nin tabloları, sarayda alıkonulmuştur. Bu resimler sonradan Il. Bayezid tarafından saraydan çıkarılıp Kapalı Çarşı'da satılmıştır.
 
Son düzenleme:

dedo11

Onursal Üye
8 Nis 2013
1,903
5,270
Sayın yeryüzü ;


Şimdiye dek yapmadığım bir şeyi yapmak istiyorum : Daha önce Akbaba dergisine yaptığım yorumdan uzun bir alıntıyı aşağıya alıyorum ( nedenini alıntı sonrasında yapacağım ) :

AKBABA okuma günlüğü ( 09.05.2024 ) : AKBABA OKU(YORUM) :
[ Akbaba Dergisi (1973) Sayi 034 (08 Agustos 1973) -20s (Fren-Hindistandaki kastlar) ]

(( https://www.cizgidiyari.com/forum/k/akbaba-sayi-34-8-agustos-1973.178156/ ))

"Bu inançlara göre "kirlenmek" ne demek?
Pis sayılan işler ya da kişilere değmek.
Pis kişiler kim?
İnsanın kendi sınıfının altında ki herkes!
Hindular arasında yüzlerce sınıf ve "sınıf şubesi" var. Bunlar -inkeleri saymazsanız- en tepedeki Brahmanlardan en alttaki "el sürülmez" denilen gariplere kadar iniyor. Bunların birbirlerine hiç değmeden yaşamaya çalışmalarındaki güçlüğü düşünün. Sınıf uzaklığı fazla olduğu durummlarda kişilerin gölgelerinin birbirine değmesi bile üst sınıf üyesinin kirlenmesine yol açıyor.
Bence bu durumda en büyük eziyeti üst sınıftakiler çekmekte olmalı. "Ay gölgeme kim değdi?" diye korku içinde yaşarken insan nasıl sapıtmaz?
Bu sapıtma Hindistan'ın özellikle güney bölgelerinde çok yaygın. Oralarda kimin kime ne kadar yaklaşabileceğini belirten cetveller yapmışlar. Söz gelimi, bir "NAYAR" bir "BRAHMANLARIN" burnunun dibine sokulabiliyor ( tabii dokunmamak şartıyla! ) "TİYANLAR" ise "BRAHMANLARIN" en az 36 adım açığından dolaşmak zorunda. "PULAYANLAR" ise 96 adımdan fazla yaklaştıkları her "BRAHMANLARIN" dünyaya bir daha gelişinde sınıflar bareminin diplerine doğru tepetaklak yuvarlanmasına yol açıyorlar.
Hele orada "PURADA-VANNAN" diye bir zümre var, el sürülmezlerin çamaşırcılık şubesi olan bu zavallılar o kadar pis sayıloyorlar ki onları görmek bile kirletiveriyor başka herkesi. O yüzden bunların gündüzleri açıkta dolaşmaları yasak ; ancak hava karardıktan sonra ortaya çıkabiliyorlar.
.............
Yeni Delhi yakınlarını sel basmış; azgın ırmaklardan taşan sular önlerindeki her şeyi alıp götürüyormuş. Başkentin 150 kilometre kadar güneybatısındaki bir yoldan geçmekte olan Kerim Kan adlı bir kamyon şoförü bir de bakmış ki içi insan dolu bir otobüs ağır ağır sel sularına gömülmekte. Hemen uyupuzun bir ipin bir ucunu kamyona, öteki ucunu da beline bağlamış, sularla boğşa boğuşa otobüse sokulup seslenmiş :
--- Atıyorum! Alın, tutunup gelin birer birer!
Otobüstekiler hemen Kerim'in sınıfını sormuşlar. Kendilerinden aşağıda olduğunu öğrenince hiçbiri ipe el sürmeye yanaşmamış. Kerim "Yapmayın, etmeyin, elden gidiyorsunuz!" diye ne kadar yalvardıysa laf dinlememiş bir teki bile. Onun sinirden ağlamasına aldırmadan, gözlerinin önünde tam 78 kişi sulara gömülüp boğlmuş..."

Bu satırlar Refik Erduran'ın "YELPAZE / Tertemiz Boğulanlar" adlı yazısından...
Dedo11 Yorumu : Neden bu kadar uzun uzun alıntı yaptım?
İnanç konusunda bize öğretilenlerin birçoğunun yanlış olduğunu anlatmak için.
1) Hep derler ya ;
"
İnanca saygı duymak gerekir. İnanç eleştirilmez... Kimsenin inancına karışılmaz..."
Şimdi diyeceğim ki bunların hepsi yanlış. Bu basmakalıp sözler sırf kendi saçma sapan ( kendilerince anladıkları gibi bir inanç yaratanlar ) düşüncelerine "Dokunulmazlık" sağlamak içindir. Oysa onlar bizim benimsediğimiz bütün değerlere salıdırır , hatta küfreder , ama onların saçmalıklarına tek laf etmemiz böylece yasaklanır. TABU yaratılır...Bu yazıyı okuyanların bir çoğu bana isyan edecektir. O zaman soruyorum Ya inanç saçmalıklarla dolu ise ; biz ona katlanmak zorunda mıyız? Ya inanç toplumsal felakete neden olacaksa ; göz mü yumacağız... Ya inanç toplumsal tehlike yaratacak düşünceler barındırıyorsa ; susup kalacak mıyız...
2) Şimdi diyeceksiniz ki ; "Böyle saçmalıklar öyle saçma dinlerde olur bizimkinde olmaz?" Ben de soruyorum ; "Emin misiniz? Siz hala öyle sanın bakalım."
Sorgulanmayan her şey yanlışa düşebilir. Her İNAÇ eninde sonunda METAFİZİK kaynaklı olup ; "İRRASYONALDİR"...
3) Bizim dinimizde böyle saçmalıklar olamaz... diye acele etmeyiniz. Bakınız yukarıdaki sel baskınındaki olayın tersi bizde olmadı mı? Hani bir tarikat vardı... O tarikatın KIZ YURDU VARDI.... O yurtta yangın çıkmıştı. Zavallı kızlar yataktan çıkıp can havli ile kendini binanın dışına attılar ya ... Dışarıdaki amirleri ne demişti ? Anımsayanınız vardır. "Kıyafetleriniz uygun değil!!!!! Başlarınız açık!!!!" diye azarlayıp kızlara ne yapılmıştı ? Yanıtınızı duyamıyorum ... Ne oldu? Onları azarlayan amirleri kızları zorla yanan binanın içine sokup , cayır cayır yanmalarına neden olmadı mı? Ne oldu ? Hala bu bölümün başındaki kadar emin misiniz "böyle saçmalıklar" olmaz sözünüzüden...

Hala o sözünüzden eminseniz... Yolunuz açık olsun...








Beni ilgilendiren yönü ; Fatih Sultan Mehmed'in alışılagelmiş ( öncesindekilere ve sonrasındakilere ) padişahlara benzememesidir. Bilime önem vermesi , bilim adamlarına ve düşün adamlarına önem vermesi , hatta bilim adamı gibi davranması... Çağımızda bile Müslüman ülkelerinde ve hatta Türkiye'de yaklaşılamadığı kadar Bilime ve sanat gerekli önemi vermesidir.
Yukarıdaki alıntıda Metafizik - İrrasyonal düşünce sisteminin örgütlü şekli olan dini inançların irrasyonel düşüncelerine dokunulmazlık sağlamak için hangi yollara baş vurduğunu vurgulamaya çalışmış ve her dinin veya inancın ötekilerinde saçmalıkların bulunduğunu ancak kendilerinkinde bulunmadığını savunduğuna değinmek istemiştim. Bunun böyle olmadığını anlatmaya çalışmıştım. Şimdi burada bu saçmalıklardan biri de sayın @yeryüzü'nün sunduğu bu güzelim kitap nedeniyle gündeme gelmiş oldu. Bilinir ki İslamiyette resim ve heykel günahtır , yasaktır. Bunun nedenini en bilgili kişilerine sorulduğunda "Öbür dünyada bunları çizdin ama ruhunu da verip canlandırabilir misin? Elbette ki hayır. Bu Allaha şirk ( ortak ) koşmaktır. Zinhar günahtır. Bunları yapanların tümü günahkardır. Bu tür işler yasaktır. Hatta sadece bunları yapman değil onları evinde bulunduran da günahkardır. Yetmez bunların bulunduğu ortama girmek te büyük günahtır."
Şimdi yukarıdaki alıntıda kastlara ayrılmış Hindistan inancının durumuna saçmalık derken kendimizinkine ne diyeceğiz...

Bu kitabın bununla ne ilgisi var. Fatih Sultan Mehmed'in ne ilgisi var...
Bu kadar yazıdan sonra da bunu açıklamayı gereksiz görüyorum...

Emeğine ve paylaşım isteğine teşekkür ederim...






 
Üst