ZATİ SUNGUR kimdir...

murtaza5

Yönetici
15 Tem 2009
13,926
394,290


Yaşamı​

10 Mart 1898 tarihinde müezzini ve türbedarı Hüsnü Efendi ile Remziye Hanım'ın ilk çocukları olarak doğmuştur,
ilkokul ve lise eğitimini tamamlamıştır.
Seyahat etme arzusuyla 1914'te girdiği Denizcilik Makine Mektebi (Deniz Astsubay Okulu) sınavlarını birincilikle kazanmış,
1916 yılında da Almanya'ya denizaltı filosunda staj yapmak için gönderilen başarılı öğrenciler arasında yer almıştır.
İki yıl boyunca ve teknik eğitim alan sanatçı,
sırasında ile arasındaki bağlantının kesilmesi sonrasında ülkesine dönememiş
ve önce ortopedi atölyelerinde sonra ise Köln'deki Humboldt Makine Fabrikasında vinç operatörü olarak çalışmak zorunda kalmıştır.
Aynı dönemde kaldığı pansiyonun sahibinin kızıyla evlenmiştir.

İlkokuldan beri illüzyonla ilgilenen Zati Sungur,
askerî eğitimi sırasında da iskambil kağıtlarıyla yaptığı küçük gösteriler arkadaşlarının ilgisini çekince,
farklı oyunlar üzerine çalışmaya başlamıştır.

Birinci Dünya Savaşı’nın sürdüğü 1916’da okulun diğer başarılı öğrencileriyle birlikte staj yapmak üzere Almanya’ya gönderilir.
İki yıllık stajı süresinde Almancayı çok iyi öğrenmiş ve boş zamanlarında yeni iskambil numaraları üzerine çalışarak bu alanda da kendini geliştirmiştir.
11 Kasım 1918’de Birinci Dünya Savaşı resmen sona erer.
Müttefikleriyle birlikte savaşın kaybedeni olan Almanya’daki askerî okullar kapanmış,
Zati Sungur ve diğer Türk öğrenciler Berlin’de ortada kalmıştır.
Bir süre sonra Hamburg’a gönderilen Gülcemal vapuru Türk öğrencileri alıp İstanbul’a getirir.
Ancak arkadaşları geri döneceklerinden elçilik aracılığıyla haberdar olup Hamburg’a
doğru yola çıkarken Zati Sungur hastalanmıştır ve olan bitenden haberi yoktur.
İyileştiğinde tüm arkadaşlarının yurda döndüğünü öğrenir.
Kendisi Berlin’de unutulmuştur.
Elinde çok az parası olan yirmi yaşındaki Zati Bey, Berlin’de iş aramaya başlar ama bulamaz.
Bunun üzerine şansını daha küçük bir kentte denemeye karar verip Köln’e gider
ve bir makine fabrikasında vinç operatörü olarak çalışmaya başlar.
Yaptığı küçük sihirbazlık oyunlarını da ilerletmeye başlamıştır.
Hem fabrikada hem konuk olduğu evlerde sergilediği iskambil numaraları büyük ilgi görür.
Fırsat buldukça profesyonel illüzyonistlerin gösterilerini de izlemektedir.
Sahnede gördüğü her şeyi not edip üzerinde çalışmakla kalmaz,
çeşitli aletler ve yalnızca illüzyonistlere satılan mesleki yayınlar sipariş edip pratik de yapar.
Zati Sungur sahnede Keloğlan adını verdiği kuklasıyla vantrilok sohbetleri de yapardı

1920 yılında çevresinin de teşvikiyle Köln’de sahneye çıkar ve ilk gerçek gösterisini yapar.
Yaptığı oyunlar ilgi görse de hâlâ amatördür ve gündüzleri fabrikada çalışmak zorundadır.
Bir gösterisini dünyaca ünlü Alman illüzyonist Alois Kassner’in izlemesi Zati Bey’in hayatını değiştirecektir.
Bu işi profesyonel olarak yapması gerektiğini söyleyen Kassner’in tavsiyesine uyar ve
fabrikadaki işini bırakarak tüm zamanını gösterilerine ayırmaya karar verir.
Kısa süre sonra yine Kassner’in teşvikiyle Berlin’deki Wintergarten Tiyatrosu’nda sahneye çıkmaya başlar ve kendini ispatlar.
Bir ay aralıksız gösteri yaptığı Berlin’den sonra farklı Alman kentlerine turneler düzenler.
Ardından Fransa’ya gidip Paris, Lyon ve Marsilya’da sahneye çıkar.
Fransa turnesini, iki yıl sürecek İtalya, İspanya ve Portekiz’in birçok şehrinde yaptığı gösteriler izler.
O yıllarda Avrupalı birçok sanatçı, savaş sonrasının zorluklarından nispeten
az etkilenen Güney Amerika’da çalışmayı tercih etmektedir.
Zati Sungur da bir jonglör, bir akrobat ve bir köpek terbiyecisi ile grup kurarak Güney Amerika’ya gider.
Bir yıl sonra diğer arkadaşlarından ayrılıp tek başına sahne almaya başlar.
1922’de Arjantin’de başlayan Güney Amerika macerası Brezilya, Uruguay ve Paraguay’la devam edecek ve tam 14 yıl sürecektir.
Güney Amerika’da bulunduğu dönemde, kitaplardan ya da izlediklerinden
öğrendiği oyunlar dışında kendi oyunlarını da geliştirmeye başlamıştır.
Kıvrak zekâsı ve askerî eğitimde öğrendiği teknik bilgiler sayesinde
geliştirdiği 100’den fazla oyun ileride dünya çapında tanınacak ve sayısız illüzyonist tarafından kullanılacaktır.
Bunlardan biri olan ince kız kesme oyununu 1924’te icat eder.
1928’e kadar defalarca değişiklik yaptığı oyuna 1930’da son halini verir.
Bugün sihirbazlık denilince akla ilk gelen numaralardan biri olan
ince kız kesme oyununu yeni sahnelediği zamanlarda izleyenlerden fenalaşanlar olur,
kimi seyircilerden abartılı tepkiler gelir.
Zati Sungur,
Buenos Aires’te bu oyunu sahnelediği bir gösteride başına gelenleri şöyle anlatıyor:
İnce kız kesme oyununda, masa üzerine yerleştirilen uzunca bir kutunun içine baş ve ayakları dışarıda olarak yatan bir kızın vücudu testere ile kesilir.
Kesim sonunda kızla birlikte kutu iki parçaya ayrılır.

Sonra iki parça kutu birleştirilince kız da tekrar bir bütün haline gelir.
Bir akşam oyunu sahnelerken sahneye birlikte çıktığım İtalyan genç kızı kutuya yatırdım ve kesmeye başladım.
O zamanlar oyunun etkisini artırmak için kutu kesilirken kan diye kırmızı boya akıtıyordum.
Partnerim de çığlık çığlığa bağırıyordu.
Benim haberim yoktu, meğer bizim kızın gönül ilişkisi yaşadığı Arjantinli genç de gösteriyi izliyormuş.

Tam çığlıklar yükselince bu genç belindeki silahı bana doğrultup ateşledi.
Neyse ki yaralanmadım, polisler müdahale edip genci tutukladılar.
Sonra durum anlaşılınca ben aracı oldum ve serbest bıraktırdım.
Bir seferinde de Brezilya’da seyirciler arasındaki iki genç asker ince kız kesme numarası sırasında bayıldı.
Ertesi gün gazeteler ‘Biz bu askerlerle mi harbe gireceğiz?’ diye yazdılar.
8
Zati Sungur'un 1936’da Beyoğlu'ndaki Fransız Tiyatrosu'nda yaptığı ilk gösterinin el ilanı

1936 yılında, yirmi yıldır uzak kaldığı ülkesine dönmeye karar verir
Zati Sungur ve 12 Mart’ta Buenos Aires’ten kalkan gemiyle Türkiye’ye doğru yola çıkar.
Bir ay süren yolculuğun ardından İstanbul’a ulaşan
Zati Sungur’un yanında Türkiye’nin Rio de Janeiro’daki fahri konsolosu Nâzım Bey’den aldığı bir referans mektubu da vardır.
Nâzım Bey bu mektubu, dönemin ünlü tiyatro ve sinema oyuncusu arkadaşı İsmail Galip Arcan’a yazmıştır
ve Güney Amerika’da yaptığı başarılı işleri anlattığı Sungur’a yardım etmesini istemektedir.
En önemli mesele gösterilerin yapılacağı sahnenin bulunmasıdır.
Galip Arcan, Zati Sungur’u Beyoğlu’ndaki Fransız Tiyatrosu’nun (Ses Tiyatrosu) işletmecisi Hügo Arditi’ye götürür.
Arditi, Zati Sungur’un gösterisine ilgi olacağına inanmaz
ve “Bizde bu tarz gösteriler tutmaz, yerli artistlerle hiç tutmaz” deyip ikiliyi başından savmaya çalışır.
Sahneyi kiralamak için işletmeciye ya gişe hasılatından pay vermek ya da gecelik belli bir miktar ödemek gerekmektedir.
Bay Arditi gişeden yüzde 40 pay almaya dahi yanaşmaz ama sonunda tiyatroyu geceliği 40 liradan kiralamayı kabul eder.
Zati Sungur ilk gösterisini 9 Mayıs 1936’da yapar.
Seyirci, yurtdışında kaldığı yirmi yıl içinde biraz unuttuğu kırık Türkçesiyle sahne alan bu genç adamı kısa sürede benimser.
Daha ilk geceden büyük ilgi gören gösteri iki hafta boyunca kapalı gişe sahnelenir.
Bilet kuyrukları yüzlerce metreyi bulmaktadır.
Gecede ortalama 700 liralık hasılattan pay alsa 280 lira kazanacak olan ama 40 lirayla yerine
salonun işletmecisi Hügo Arditi, yolda karşılaştığı Galip Arcan’a “Saçlarım olsa yolacağım” diyerek pişmanlığını belirtir.
Şan Sineması, 1950'li yıllar

Ağızdan ağıza yayılan hünerleri sayesinde, birkaç hafta önce kimsenin tanımadığı Zati Sungur,
daha gösterileri bir ayı doldurmadan İstanbul’un en meşhur kişisi oluvermiştir.
20 Mayıs 1936 tarihli Akşam gazetesinin ifadesiyle,
Tramvaylarda, otobüslerde, evlerde, apartmanlarda, gazinolarda velhasıl her yerde yegâne konuşulan şey,
günün en büyük meselesi, binlerce kişinin heyecan ve helecanla seyrettiği
” Zati Sungur’un dalga dalga yayılan şöhreti Atatürk’ün de kulağına gitmiştir.
Bir gece hiç beklemedik bir anda Atatürk’ün Sungur’u çağırdığı haberi gelir.
Zati Sungur o geceyi, 1977 yılında katıldığı bir televizyon programında şöyle anlatır:
1936 yılının mayıs sonuydu. Oyun bitmiş eve gitmek üzere hazırlanıyordum.
Tiyatrodan ayrılmak gece ikiyi buldu. Beyazıt’taki bir akrabamın evinde kalıyordum,

onunla birlikte taksiye binip yola çıktık.
Tam eve yaklaşmıştık ki, evin önünün çok kalabalık olduğunu gördüm.
Aralarında polisler de vardı.
Arabadan indiğimizde polislerden biri ‘Hanginiz Zati Sungur?’ dedi, benim dedim.
‘Zati Bey Atatürk sizi istiyor, bizimle geleceksiniz’ dedi.
Elbette Atatürk beni görmek değil, gösterimi izlemek istiyordu.

Ama yanımda ne kostümüm ne de aletlerim vardı.
Polislerle birlikte tiyatroya döndük, kapılar kapalı.

Polisler kapıyı kırdılar.
Atatürk’e müstesna bir gösteri yapmak istiyordum, gelişigüzel bir şey yapmak olmazdı.
İnce kız kesme numarasını yapayım diye düşündüm ama birlikte çalıştığım kızlar yok,
bilmeyen biriyle yapılacak numara da değil.
Atatürk o sırada yabancı artistlerin sahneye çıktığı Tepebaşı’ndaki Garden adlı lokaldeydi.
Polislerden birine dedim ki, hemen git lokalin müdürüne sor, bana sahneye çıkan artistlerden iki erkek, iki kadın verebilir mi?

Olumlu yanıt gelince kostümümü ve bir grup aleti aldım.
Garden’a gittik dekor güzel, sahne güzel.
Artistler beni bekliyordu. Hemen sandığa uygun bir genç kızı çağırdım.

Alman akrobatmış kendisi. Ona yapacağı işleri anlatmaya başladım.
Kısa zamanda kavradı, kabiliyetli bir kızmış.
Diğer oyunları da iki erkek ve diğer bir kadın artiste anlattım.
Sahneye çıkıp Atatürk’ü görünce çok etkilendim.

Dikkatle bana bakıyordu.
Önce kısa bir iskambil oyunu yaptım.
Atatürk’ün gülümseyerek bir alkış başlatması beni çok rahatlattı.
Oyunları tek tek yapmaya başladım.

Zevkle alkışlıyordu.
En son ince kız kesmeyi de yaptık.

Büyük alkış koptu.
Gösteri bitip çıkacakken Atatürk seni masasına davet ediyor dediler.
Yanına gittim.
Elini uzattı, tebrik ederim oğlum dedi.
Sanatı nasıl öğrendin dedi, yurtdışında öğrendiğimi söyledim.
Genellikle numaralarımı nasıl yaptığımı sorarlar,

o zamana kadar ilk kez Atatürk nerede ve nasıl öğrendiğimi soruyordu.
Zati Sungur, 1981 yılında mesleğin en büyük ödülü sayılan, Dünya Sihirbazlar Kralı unvanına layık görüldü

İstanbul’da aylarca süren başarılı gösterileri Ankara ve Anadolu turnesi takip eder.
Zati Sungur, 1960’lı yıllara kadar Türkiye’nin sahnesi olan tüm il ve ilçelerinde gösteri yapar.
Türkiye dışında Mısır, Yunanistan, İtalya, İsrail, Kıbrıs ve Avusturya’da da çok başarılı turneler gerçekleştirecektir.
Zati Sungur, 1965’te sahnelerde gösteri yapmayı bıraksa da mesleğiyle bağını hiç koparmaz.
Genç sanatçılar yetiştirmek için kurduğu Sihirbazlık ve İllüzyon Stüdyosu’nda
yaptığı aletleri açıklamalarıyla birlikte yurdun dört köşesinden isteyenlere gönderir.
Sahnelere veda ettikten sonra da her yıl başka bir ülkede yapılan Dünya İllüzyonistler Kongresi’ne katılmayı ihmal etmez.
1981 yılında mesleğin en büyük ödülü sayılan, Dünya Sihirbazlar Kralı unvanına layık görülür.
Türkiye’deki ilk yıllarında sihirbazlıkla ilgili yerleşmiş olumsuz imajı yok etmek için çok uğraşan ve
“Amerika ve Avrupa’da halk illüzyonistin kendilerini hünerle aldattığını bilir ve onu takdir ederler.
Bizimkiler ise eski hokkabazlardan alışmış olacaklar, mutlaka falsosunu bulmaya çalışırlar” diyen Sungur,
“Sırlarınızı verir misiniz?” diye soranlara da “Bu midye dolması veya aşure değildir ki tarifle yapılabilsin.
Yeteneğiniz varsa oyunları siz de kendi kendinize bulabilirsiniz.
Yeteneğiniz yoksa numaranın sırlarını bilseniz bile yüzünüze gözünüze bulaştırırsınız” yanıtını vermektedir.
Zati Sungur

Zati Sungur en çok kaybolan eşyalarını bulmak ve piyangoda
büyük ikramiyenin hangi numaraya çıkacağını öğrenmek için kendisine başvuranlardan yaka silkmiştir.
Bunun dışında eşinin kendisini aldatıp aldatmadığını öğrenmek isteyenlere,
sahnede bir sürü güzel genç kızı çıkardığı sandığı satın almayı
ya da birlikte kumarhaneleri dolandırmayı teklif edenlere de cevap vermek zorunda kalır.
Hakkında sayısız şehir efsanesi de yayılmıştır.
Bunlardan birisi Atatürk’le ilgilidir.
Efsaneye göre Zati Sungur, Atatürk’ün yanına gitmesi gerekenden yarım saat sonra gitmiş ve
“Neden geç kaldın?” diye soran Atatürk’ün kolundaki saati hissettirmeden yarım saat geri almıştır.
Bir başka efsaneye göre berbere giden Zati Sungur,
koltuğa oturur oturmaz “Benim halletmem gereken bir işim var, al kafamı sana bırakıyorum saçlarımı kesersin”
diyerek kafasını eline alıp berbere uzatmış ve başsız olarak çıkıp gitmiştir.
Bir bakkaldaki yumurtadan altın çıkardığı ve bakkalın kalan tüm yumurtaları kırdığı,
oyun çıkışında seyircilere dağıttığı şemsiyelerin eve gidince üzüm salkımına dönüştüğü gibi başka efsaneler de vardır.
Zati Sungur vefatından bir ay önce verdiği söyleşide bu efsanelerle ilgili ne düşündüğü sorulunca,
“İnsanlar bunları kendim yaşadım diye anlatıyorlar.
Hayır yok öyle bir şey desem, adam kendi gözlerimle gördüm diyor.
Yalancı mı çıkarayım, ‘Eh olur ara sıra’ deyip idare ediyorum” yanıtını verir.
 
Üst