V for Vendetta: Gölgelerin Arkasındaki Bir Başkaldırı, Yaşadığımız Sisteme Dair Bize Neler Öğretebilir?

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
521
2,678

Bence çok sevdiğim ünü arka planda dinleyerek okumaya devam edin​


V for Vendetta: Gölgelerin Arkasındaki Bir Başkaldırı, Yaşadığımız Sisteme Dair Bize Neler Öğretebilir?


Kaynak:

10 Ağustos 2020

Çok az film, izleyicilere V for Vendetta’dan daha "isyankar" bir hava aşılamıştır. Bir 16. yüzyıl devrimcisi olan Guy Fawkes'a atıfla başlayan film, ölçüsüz hükümet kontrolü ve vatandaşların toplum içinde sahip olması gereken güç miktarına yönelik sorunlara odaklanıyor. Film, hayatını baskıcı bir hükümeti devirmeye ve İngiltere liderlerinin yanlışlarını ortaya çıkarmaya adamış bir karakter olan V üzerine yoğunlaşıyor.

Tabii ki de filmde hoş gözüken aktörler ve hayran bırakan aksiyon sahneleri mevcut; fakat filmin asıl başarısı, izleyicilere yaşadıkları toplumda kendilerinin ve hükumetin rolünü düşündürmeyi becerebilmesinden geliyor. Büyük çoğunlukta insana yararı dokunsa bile, hükumeti sınırlanması gereken bir nokta var mıdır? Peki ya bu yarar, azınlık bir grubun hakları pahasına sağlanıyor ise? Gelin hep birlikte V for Vendetta'nın geçmişine, bugününe ve yarınına bir bakış atalım.

Guy Fawkes, Barut Komplosu ve Şenlik Ateşi Gecesi
Öncelikle, her şeyin başlangıcına gidelim: Bundan dört yüz yıl kadar önce, Katolik Kilisesi'ne bağlı radikal bir grup, 1. Elizabeth'in ölümü sonrasında tahta çıkan İskoç Kralı James Stuart'a (İskoçya için Kral 6. James, İngiltere için Kral 1. James) bir suikast düzenlemek istediler.

Bu suikast, Westminster Sarayı'nın temellerinin altına yerleştirilecek bol miktarda barutun Parlamento'nun 1605 tarihindeki açılışı sırasında patlatılması ile yapılacaktı. Eğer başarılı olacak olsa sadece kralı değil, tüm parlamentoyu ve parlamenter üyeleri (lordları ve diğerlerini) yok edecek olan bu plana, Barut Komplosu (İng: "Gunpowder Plot") adı verildi. Komplonun gerçekleştirileceği 5 Kasım 1605 gününe de Şenlik Ateşi Gecesi (İng: "Bonfire Night") dendi.

Amaçları, Protestan olan yeni kralı öldürdükten sonra, 1. Elizabeth'in kızını tahta çıkarmaktı. Böylece İngiliz hükumetini Katolikliğe döndürmüş olacaklardı ve İskoçya ile İngiltere'nin birleşmesine ayak direyeceklerdi. Bu açıdan komplo, özünde dini motivasyona sahip bir terör saldırısı olarak görülebilir.

Ancak komplo, sadece spesifik bir bireyi (kralı) hedef alacak biçimde kurgulanmamıştı. Saldırı, İngiltere'nin bütün devlet aparatına (Parlamento'ya) yönelik planlanmıştı. Bunun motivasyonu, merkezileşmiş bir Birleşik Büyük Britanya Krallığı'nın oluşmasına da karşı bir duruş sergilemekti. Bu açıdan, anarşist bir doğada olduğu da söylenebilir.

evrimagaci.org%2Fpublic%2Fcontent_media%2Fc3aa16a7fa202352a1c746c207f26686.png


Her ne kadar bu komplo Guy Fawkes ile ilişkilendirilse de, Barut Komplosu'nun lideri Fawkes değil, Robert Catesby idi (komploya katılan diğer kişiler John Wright, Christopher Wright, Robert Wintour, Thomas Wintour, Thomas Percy, Robert Keyes, Thomas Bates, John Grant, Ambrose Rookwood, Sir Everard Digby ve Francis Tresham idi).

Fawkes'u meşhur kılan şey, İspanya denetimindeki Hollanda ile savaşmış ve 10 yıllık askeri deneyimi olması nedeniyle komplonun tetikçisi olarak atanmasıydı. Yani patlayıcıları patlatacak olan kişi Fawkes idi; ne var ki (tıpkı parçası olduğu ordunun Hollanda ayaklanmasını bastırma konusunda da olduğu gibi) başarısız oldu. Bu girişim sonucu, Guy Fawkes'un fiziksel görünümü, kolektif bilincin bu komploya yönelik hatıralarının kalbine yerleşti.

Olayların Gelişimi ve Sonlanışı​

Komploculardan biri olan Thomas Percy, Kraliyet Gardrobu'nun sahibi olan John Wynniard'ın yanında çalışacak şekilde, Haziran 1604'te terfi ettirildi. Percy, Guy Fawkes'u "bakıcı/yardımcı" olarak, "John Johnson" sahte ismiyle yanında işe aldı. Böylece Parlamento'ya çok yakın bir eve erişim kazandılar.

İlk başlarda eve 20 varil patlayıcı taşıdılar; sonrasında 20 Temmuz'da 16 varil daha eklediler. Suikast, aslen 28 Temmuz'da, Devlet Açılışı Töreni'nde yapılacaktı; ancak süregelen kara veba salgınının şiddetlenmesi dolayısıyla parlamentonun açılma tarihi ileri alındı ve komplocular, saldırıyı 5 Kasım'a ertelemek zorunda kaldılar.

26 Ekim 1605'te Lordlar Kamarası'nın üyesi olan William Parker (Lord Monteagle), komplo konusunda kendisini (ve dolayısıyla devleti) uyaran, anonim bir mektup aldı. Bunun üzerine Kral, 1 Kasım'da durum hakkında bilgilendirildi ve komplocular son hazırlıklarını yaparlarken, Parlamento etrafındaki binalarda aramalar başladı. 4 Kasım günü, Guy Fawkes ile birlikte, parlamentoyu yerle bir edebilecek kadar fazla olan (36 varil) barutu buldunu. Fawkes, tutuklandı. Böylece komplo başarısız oldu, İskoçya ve İngiltere'nin birleşmesinden yana olan Kral James kurtuldu ve nihayetinde bu iki ülke, günümüze kadar ulaşacak biçimde, tek bir çatı altında buluştu.

Kaçanlar haricinde, Fawkes da dahil yakalanan 8 komplocu, patlatmayı arzuladıkları Parlamento binasının karşısındaki Westminster Old Palace Yard'da idam edildi. O dönemde yüksek ihanet sebebiyle idam edilen erkekler; önce asılarak öldürülürdü, sonra penisi ve testisleri kesilirdi, sonra sindirim kanalı sökülürdü, sonra kafaları kesilirdi, sonra da 4'e bölünerek ülkenin farklı yerlerinde ibret olsun diye sergilenirdi. Kadınlar ise kazığa asılıp yakılırdı.


Fawkes da bu şekilde öldürüldü; ancak öldürülmeden önce günlerce işkenceye maruz kaldı. İlk 4 işkencesinde yetkililere hiçbir şey söylemese de, 5. işkence seansından sonra daha fazla dayanamadı ve kırıldı. Yavaş yavaş diğer komplocuları teşhis etmeye, planın detaylarını anlatmaya ve ideallerinden söz etmeye başladı. İşkencenin boyutları, itiraflarını içeren bir mektubu imzalaması istendiğinde ortaya çıktı. Aşağıda, işkence sonrasındaki imzası (üstte) ile, işkencenin etkisi geçtikten sonraki imzasını (altta) görebilirsiniz.

Guy Guido Fawkes'un işkence sonrası ve iyileştikten sonraki imzası (1605)


Guy "Guido" Fawkes'un işkence sonrası ve iyileştikten sonraki imzası (1605)

Guy Fawkes'un Kültüre Etkisi​

Tüm bunlar, İngiliz tarihi için öylesine büyük bir olaydı ki, günümüzde İngilizcenin en yaygın kullanılan sözcüklerinden birisi olan "guy" (kişi, insan) sözcüğü bu olaydan sonra dile girdi. İlk başlarda "kötü adam" anlamında "bad guy" olarak kullanılan sözcük, sonradan Atlas Okyanusu'nu aşarak Amerika'da herhangi bir insandan söz etmekte kullanılan bir sözcüğe evrimleşti.

Bu süreçte Fawkes'un imgesi toplumun her köşesine sirayet etmeye başladı; öyle ki, 1603 yılında Guy Fawkes, "Guy" ismini terk ederek kendisine "Guido" denmesini istedi. Bu jestin gerekçesi olarak, sözcüğün anlamının, ismin sahibinden çok daha geniş kitlelere ulaşmış olması gösterilmektedir ve bu, Fawkes'un en radikal uygulamalarından biri olarak görülmektedir.

Guy Fawkes, İngiliz politik kültüründe o kadar derin bir yer etti ki, özellikle de 19. yüzyılda yönetime karşı duranların sembolü haline geldi. Komplo başarısız olmuş olsa da, İngiliz devletinin ve belediyelerinin zaaflarını harika bir şekilde gözler önüne sermişti. Devlet, temsiliyet ve politik gücün aktarımı için bir araçtır. Eğer bu doğruysa, o zaman devletin varlığını koruyabilmesinin tek yolu, Barut Komplosu gibi devleti temelden sarsabilecek tüm olayların kontrol altında tutulmasıdır.

Buna yönelik bir girişim olarak, komplonun açığa çıkmasından sonraki ilk oturumda Parlamento, olayın üzerini sansürlemeye çalışmaktansa, 5 Kasım Yasası'nı geçirerek bu günü, İngilizlerin hayatında "özel bir gün" olarak kutlama kararı aldı. Kutlamalarda havai fişekler patlatılacak ve kilise çanları çalınacaktı. Geleneksel olarak bu özel günde çocuklar, eski giysileri gazetelerle doldurup, üzerine maske takarak Guy Fawkes maketleri yaparlar ve şenlik ateşinde bu maketleri yakarlar.

evrimagaci.org%2Fpublic%2Fcontent_media%2Feb25f6a58694cb10695a99dfa303c389.png


Tüm bunların amacı nettir: İngilizlerin kolektif bilinç çerçevesinde hatırlayacağı 5 Kasım'ı, komplonun gerçek amacından ve ideallerinden saptırmak, devlet otoritesinin bir gösterisine dönüştürmekti. Gerçekten de zaman geçtikçe, 5 Kasım'ın anarşik başkaldırı teması yitirildi ve "ihanet başarısız oldu, devlet gücünü gösterdi ve bu komplodan kurtuldu" hikayesine dönüştürüldü. Bu durum, uzmanlar tarafından, Guy Fawkes ve arkadaşlarının ideallerini ve olayın anarşizm açısından önemini küçümseme olarak yorumlanmaktadır.

Elbette, tarih boyunca sol karşıtı ve sağ eğilimli akımlar da Guy Fawkes ve arkadaşlarını terörizm yanlısı olma, cinayete/katliama teşebbüs, devlete başkaldırı, ihanet vb. kavramlar üzerinden eleştirmiş, ideallerinden yalıtmayı hedeflemiştir. Öyle ki, devlet-yanlısı bazı yazarlar, planın zaten hiçbir zaman işe yaramayacağını, çünkü aylarca bekletilen barutların bozulacağını ve yeterli şiddette bir patlamaya neden olmayacağını, dolayısıyla hayatı beceriksizliklerle dolu Guy Fawkes ve arkadaşlarının asla başarılı olamayacağını yazmışlardır.

2005 yılında bu iddiaları test etmek isteyen ITV kanalı, The Gunpowder Plot: Exploding the Legend başlıklı bir program hazırlamıştır. Program için 36 varil (1 metrik ton) barut kullanılmış ve Lordlar Kamarası binasının gerçek boyutlu bir replikası üretilmiştir. Patlama, Spadeadam Test Arazisi'nde gerçekleştirilmiştir. Taze ve bozulmuş barutlarla yapılan testler sonucunda, eğer ki Fawkes fitili zamanında ateşleyebilecek olsaydı, patlamanın yaşandığı merkezden 100 metre yarıçaptaki hiç kimsenin hayatta kalamayacağı (patlama anında ölecekleri) gösterilmiştir.


Test amaçlı yapılan patlamadan bir fotoğraf.


Test amaçlı yapılan patlamadan bir fotoğraf.
Guy Fawkes Günü olarak da kutlanan 5 Kasım, devrim-öncesi Amerika kıtasına ulaştığında Papa Günü olarak kutlanmaya başlandı ve oldukça popüler bir hâl aldı. İngiltere'nin kolonisi olan Amerika'da bu gün, İngiltere-karşıtı hareketlerin de temelinde yer aldı; öyle ki, bazı yıllar yaşanan şiddet olaylarından ötürü bu günde insanlar evlerinden çıkmamayı tercih ederlerdi.

V for Vendetta ve Postmodern Anarşizm​

Zaman içerisinde Guy Fawkes imgesi de kademeli olarak evrimleşmiştir. Günümüzde simge, postmodern anarşizmin bir sembolüne dönüşmüştür. Bu simgenin kullanımı, modern devlet anlayışına yönelik popüler eleştirilerin merkezinde yer almaya başlamıştır.

Bu popüler kültür, nihayetinde 1981 yılında Alan Moore ve David Lloyd'un hayata geçirdiği V for Vendetta isimli politik eleştirel çizgi romanda hayat bulmuştur. Serinin V ismiyle bilinen baş karakteri fiziksel olarak fazlasıyla hasar gördüğü için sürekli maske takmaktadır ve bu maske, özellikle de sol liberteryen bir özgürlük anlayışını vurgulamaktadır. Ancak az sonra göreceğimiz gibi, hem çizgi romanlar hem de film, bundan çok daha fazlasını içermektedir.

Çizgi Romandan Beyaz Ekrana...​

Bu çizgi roman, 2006 yılında James McTeigue tarafından yönetilen ve The Matrix ve Sense8 gibi eserlerin senaryo yazarları olan Wachowski Kardeşler tarafından beyaz perdeye de uyarlandı. Her ne kadar film, çizgi romana ihanet etmekle bolca eleştirilmiş olsa da, tarihçiler ve anarşizm araştırmacıları tarafından, halihazırda popüler kültürde ana mesajını yitirmiş olan karakterin gerçek özünü yansıtma başarısı tarafından övülmüştür.

Hatta bu eserin başarılı olduğunun pratik bir ispatının, tam da Guy Fawkes ve arkadaşlarının arzuladığı gibi, devletin bir daha asla baskılayamayacağı küresel bir postmodern anarşi imgesine dönüştürmesi olduğunu vurgulamaktadırlar. Guy Fawkes ve ideallerinin bütün imgeleri, kapitalist düzenin içerisinde bütün reklam panolarında, sinema salonlarında, televizyonlarda, kapitalizm ve faşizmin en popüler eleştirilerinden biri olarak yer aldı. Ucuz Fawkes maskeleri Dünya'nın her tarafında erişilebilir hale geldi. Maskeyi gören herkesin aklına aynı idealler, aynı eleştiriler, aynı fikirler gelmektedir.

Ayrıca bu eserlerin yazıldıkları dönemler de dikkate alınmalıdır: 1981 yılında çizgi romanlar henüz yeni yeni ciddileşiyor ve politikleşiyorlardı. Bu dönem, ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş'ın da doruğuna ulaştığı dönemlerdi; dolayısıyla hem ABD'de, hem de ironik bir şekilde onun Avrupa'daki parçası konumunda olan İngiltere'de giderek artan bir muhafazakarlık ve sol-karşıtlığı hakimdi. Örneğin V for Vendetta'nın ortaya çıkışı, ABD'de Ronald Reagan, İngiltere'de Margaret Thatcher'ın seçim zaferinden kısa bir süre sonrasına denk gelmektedir. Bu nedenle V karakteri, ABD ile Sovyetler arasında yaşanan minik bir nükleer savaş sonrasında İngiltere'de yükselen bir faşizm arka planı üzerine inşa edilmişti ve bu bağlamda anarşizmle ilgili yenilikçi argümanlar üretmeye çalışsa da, çoğu zaman modern anarşizmin sınırlarında kalıyordu; çünkü bunlar "hem politik olarak meydan okuyucu, hem de stil olarak güvenliydi".

evrimagaci.org%2Fpublic%2Fcontent_media%2Fb4395e1e35e19aa8d0234d9c5fa5137d.png


Buna rağmen Alan Moore, filmin Wachowskiler tarafından "Bush-dönemi masalı"na dönüştürülmesinden öylesine rahatsız oldu ki
, filmden adını çıkarma kararı aldı. Lewis Call, bu kararı şöyle eleştiriyor:
Wachowskilerin ne yapması bekleniyordu ki? Her ne kadar kardeşler bu konuyu beyaz perdeye taşımak için 80'lerden beri ilgi göstermiş olsalar da, bu ancak 21. yüzyılda mümkün oldu. O zamana kadar Moore'un Soğuk Savaş sonrası politikaya yönelik modernist eğitici öyküsü, anlamını yitirmişti. Dolayısıyla Wachowskilerin yeni bir hikaye anlatması bir zorunluluktu. Bu hikaye, sonrasında doğan yeni evrende anlam taşımalıydı. Ve bariz bir şekilde, Wachowski kardeşler, özellikle de sağcılar arasında bir damara basmayı başardılar.
Gerçekten de National Interest gibi sağcı yayınlar, V for Vendetta'dan nefret ettiler. Örneğin Amerikan sağının en önde gelen isimlerinden John Podhoretz, takipçilerine öfkeli bir şekilde "Eğer terör karşıtı [Irak, Afganistan] savaşımızın yalanlar ve daha büyük yalanlar üzerine inşa edildiğine inanıyorsanız, V for Vendetta tam sizlik bir film." diye köpürmüştü. İroniktir ki giderek artan sayıda Amerikalı (ve yabancı), tam da buna inanmaktadır. , ,
Filme yönelik bir diğer eleştiri, V for Vendetta'nın ucuz bir aşk masalını satmaya çalışıyor olmasıdır. V'yi önce "bir canavar" olarak tanımlayan Evey, sonrasında ona aşık olmakta ve bu canavarın ölü maskesini dudaklarından öpmektedir. Newsweek'ten Jeff Giles, filmin bir sahnesinden şöyle yakınmakta:
Ya tabii... Evey önce ona bir canavar olduğunu söylüyor, sonrasında maskesiyle öpüşüyor. Bir filmde, güzel kız size aşık olursa ve size aşık kalmayı sürdürürse, kahramansınızdır.
Lewis Call, bu noktada önemli bir detaya parmak basıyor:


İyi ama... Bu eleştirideki "siz", kimdir? Neye referanstır? Kuşkusuz Evey'nin aşık olduğu kişi bir adam değildir, daha ziyade bir Guy'dır [yazar, burada kelime oyunu yapıyor], önce kızı kapan, sonrasında kızın ta kendisi olan, sonrasındaysa "herkes" olan bir adam...
Elbette eleştiriler sadece liberal veya sağcı akımlardan değil, doğrudan doğruya solcu akımlardan da gelmiştir. Örneğin bazı solcular, V for Vendetta'da gösterilen türden bir devrimin, sosyoekonomik ve sosyopolitik değişimin sadece bir binanın patlamasıyla gelen "ışık ve ses oyununa indirgemekten ibaret" olduğunu vurgulamışlardır. Parlamento binasının patlatılmasının nasıl olup da faşizmi sonlandıracağı net değildir. Burada, realist olmayan bir politik eleştiriden yakınıldığı söylenebilir.

Bir diğer eleştiri de, V'nin bireysel bir intikam hırsından yola çıkarak böyle bir devrimin peşinden gitme çabasıdır. Devrimci bir liderin, bireysel intikamdan ziyade, toplumsal sömürüyü sonlandırma gibi daha "üst düzey" arzularla motive edilmesi gerektiği ileri sürülmektedir. Buna karşılık devrimci liderlerin bu bireysel sancılarının devrimci arzulara dönüşümünü Lacancı (ve sonradan Slavoj Žižek tarafından popülerize edilen) "öznel mahrumiyet" (İng: "subjective destitution") kavramıyla izah etmek mümkün olabilir. Filmde V, devlet tarafından yapılan bir deneyin kurbanı olarak "doğmaktadır"; Evey, V tarafından işkence görerek "zincirlerinden kurtulmaktadır" ve diğer birçok karakter, devrimci arzuları uğruna sahip oldukları her şeyden, hatta canlarından olmaya zorlanmaktadır. Dolayısıyla V'yi motive eden sebeplerden birinin bireysel intikam hırsı olması normal karşılanabilir; bu, devrimlerin doğasında vardır.

evrimagaci.org%2Fpublic%2Fcontent_media%2F904235f667e94b15432bf926c05bac31.png

V for Vendetta'da İdeoloji​

Her ne kadar V for Vendetta anarşizm ile ilişkilendirilse de, karakterin güçlü bir liberteryen doğası olduğu da barizdir. Örneğin Alan Moore, Sovyet-usulü komünizmi, muhafazakar Anglo-Amerikan kapitalizmi kadar itici bulduğunu söylüyordu. Bu bakımdan V, özgürlükleri eşitliğin üzerinde tutan bir karaktere sahipti; hatta V'nin koruması altında olan Evey karakteri, bu nedenle V'nin "canı her ne istiyorsa onu yaptığını" söylüyordu.

Ancak Moore, dolayısıyla V, körpe bir liberteryen de değildi. Seri boyunca liberteryen değerler de durmaksızın sorgulanıyordu. En büyük eleştiri, bu tür bir liberteryenizmin yol açacağı hedonistik bireycilik konusunda gelmekteydi. Örneğin bunu, "normal birey" eleştirisinde net olarak görmek mümkündür: Tıpkı Michel Foucault'nun vurguladığı gibi , modern devletin gücü elinde tutma ve hatta arttırmasının ana parçalarından birisi, "normal birey" kavramıdır. Sıradan ve normal bireyler, faşizmin güç kazanmasının ardındaki itici güçtür. V, halka yaptığı televizyon konuşmasında, Hitler, Stalin ve Mussolini görüntüleri eşliğinde şöyle diyor:


Bir dizi zimmetine para geçiren, sahtekar, yalancı ve çılgının, katastrofik kararlarına maruz kaldık. Ama onları seçimle başa getirenler kimlerdi?
V için cevap, İngiltere'nin "çekirdek ailesi" idi; çünkü bir sonraki ekranda, bu tür bir aile gösteriliyordu: Elinde birası olan şişman bir baba, pasif bir anne, ilgisiz 2 çocuk, televizyon başında toplanmışlardı.
Siz, onları başa getirdiniz! Siz onları atadınız. Siz, onların sizler adına karar almaları için onlara güç verdiniz.
Ve tabii ki V karakterinin anarşizm vurgusu görmezden gelinemez (zaten V'nin meşhur sembolü, anarşi sembolünün ters çevrilmiş halidir). V'nin başlattığı devrim sonrasında halkın ayaklanışını gören Evey'nin, V'ye isyanlar, kaos ve herkesin kafasına eseni yapması konusunda yakınması sonrası, V ona şöyle demişti:
Anarşi, "lidersizlik" demektir. "Düzensizlik" değil. Anarşiyle birlikte çekidüzen gelir - ki bu, gerçek düzendir. Yani gönüllü bir şekilde gelen düzen. (...) Anarşide, başka bir yol daha vardır. Anarşi ile gelen yıkımdan, yeni yaşam doğar. Umut, yeniden sağlanır.
evrimagaci.org%2Fpublic%2Fcontent_media%2Fdeca72a0ae116fcb2110d39de6340da7.png


V, kaos istemiyordu; ancak özgürlüğe giden yolun kaostan geçtiğine inanıyordu. Bu arada kalmışlığı Lewis Call, şu cümlelerle özetliyor:
V, düşünceli bir yıkımın özgürleştirici potansiyeline hayrandı; ancak aynı zamanda bu yıkımın, nihayetinde daha barışçıl bir yaratıcılığa yol açtığı güne de hasret duyuyordu.
Dilden gücünü alan siyaset felsefesi anlamında ise V, post-yapısalcı bir karakterdi. "Her ne kadar bir cop, diyaloğun yerini kullanılabilecek olsa da, sözler de her zaman gücünü koruyacaktır." diyordu. "Sözcükler, anlama giden araçlardır ve dinleyenler için gerçeğin ilanı olabilirler." Eğer bu sözleri, "sözcüklere dökülmeyen gerçeklerin var olmadığı" şeklinde yorumlayacak olursak bu, uç düzeyde yapısalcı bir karaktere karşılık gelirdi; ancak V'nin karakteri, Nietzsche ve Foucault'tan fazlasıyla etkilenmekteydi. Bu nedenle sözlerini çok dikkatli seçmekteydi.


Tabii ki sözcüklerin anlama giden araçlar olmasının birden fazla yolu vardır. V, bu bakımdan perspektivist etik vurgusu da yapmaktadır: "[Guy Fawkes'un] umudu, eşitlik, adalet ve özgürlüğün sadece birer kelimeden fazlası olduğuydu. Bunlar, perspektiflerdir." diyordu. Bu anlayışa göre sözcüklerin mutlak anlamlarının olmayışı anlamsız bir relativizmden ibaret değildir; daha ziyade, perspektivist birisi birden fazla açıyı dinledikten sonra, bunlar arasından ilerici değerleri en çok mümkün kılacak olan açıları uygulamaya dökmeyi seçer. V, bu tür bir felsefenin ete kemiğe bürünmüş hali gibidir.

V for Vendetta Filminin Ana Temaları​

V for Vendetta filminde, ana karakterimiz V, hükümetin; insan vücudunun epidemiklerde hayatta kalma yeteneği hakkında bilgilerini daha da ileriye taşımak için yaptığı yasa dışı genetik testlerin kurbanı olmuştur. Her ne kadar V, bu hapishanede geçirdiği süre boyunca hayatta kalmayı başarmışsa da, sonsuza kadar yara izlerine tutsak olmuş ve bu tür adaletsizliklerin kapalı kapılar ardında gerçekleşmesine izin verecek bir hükümete adalet getirmeye ant içmiştir. Film boyunca V, hükümetin abartılı kontrolünden bıkan halkın gitgide büyüyen desteğini arkasına alır ve öfkeli bu topluluktan yararlanarak, hükümete karşı kitlesel bir ayaklanma gerçekleştirir.

Filmin ana temalarından biri, yani iktidardakilerle yönetilenler arasındaki çatışma, insan psikolojisinde en ilginç dinamiklerden biridir. Sürü hayvanı doğamızda lidere boyun eğme güdüsü vardır. Bu ilkel dürtüyle politik partilerin peşine takılır ve ötekileştirdiklerimize düşmanlık besleriz. Bir avcı topluluğunda liderin peşinden gitmek yararlı olabilirdi, ancak çoğunlukla dişileri ele geçirip toplumunu sindiren bir gümüş sırt ilkelliğidir bizi rehin alan. Tiranlar, bilinç altlarında yatan motivasyonları bilmeksizin kıyasıya mücadele ederler iktidar için. Her türlü kumpas, yalan ve iftiraya başvurmaktan çekinmeyerek rüşvet ve aldatmayla kendilerini zirveye götüren kanalları açarlar.

Görünümü ne olursa olsun, iktidar sahipleri ancak ve ancak ezebildikleri zaman iktidarlarının tadına varabilirler. Öte yandan bu kişiler, derinlerdeki korkularının da esiridirler. İşte bu nedenle basını yasaklar ve her türlü muhalefeti susturmaya çalışırlar. Sahip olamadıkları ve üzerinde iktidar kuramadıkları her şeye düşman kesilirler. Bütün özgürlük ve yaşam sevinci ibarelerini yok etmeye çalışırlar. Etraflarında görmek istedikleri tek insan tipi, boyun eğen dalkavuklardır. Yine de en sadık görünen yandaşlarından bile çekinir, kumpaslarına karşı önlem almaya çalışırlar...


evrimagaci.org%2Fpublic%2Fcontent_media%2F4a13c84d258f5e22c53a9ed477d82b38.png

Özgürlük ve Anarşi​

V for Vendetta’nın bir diğer ana teması da özgürlük ve onun anarşiyle olan ilişkisidir. Bu noktada anlatı bir soru sorar: Gerçek özgürlük nedir? En basit hâliyle özgürlük, kişinin istediğini yapabilmesi durumu olarak tanımlanabilir ama “gerçek özgürlük” bundan çok daha fazlasıdır. Gerçek özgürlüğün yolu kişinin kendisini cehalet ve zayıflıktan azat etmesinden geçer. Bu, tabii ki zorlu bir süreçtir. İnsanlar kendilerini hükümetlerin yarattığı baskıdan ve zihinlerindeki sınırlardan kurtarmalıdır. V’nin sürekli okuması, yeni bilgilerin peşine düşmesinin sebebi burada yatar. Bir gece, gizli polislerin elinden kurtardığı Evey’ye işkence yapması da bu yüzdendir; onu zayıflıklarından ve mutluluk beklentisinden kurtarmak ister.

Açıktır ki bu sorunlar, günümüz toplumlarında fazlasıyla tartışılmaktadır. Birçok ülke (ve halk), büyük oranda terörizm endişesiyle yaşamaktadır ve geçtiğimiz yıllarda birçok ülke, insanlarını korumak amacıyla yasalar çıkarmış ve bunların ne düzeyde esnetilebileceğinin sınırlarını zorlamıştır. Elbette, insanların güvenliğini sağlamaya çalışmak gayet anlaşılırdır, özellikle de kriz zamanlarında pek az insan bunun haricindeki herhangi bir şeyin daha elzem olduğunu düşünür. Yine de, kriz durumlarında birçok insan mantıksız düşünmeye, alelacele fikir beyan etmeye ve toplumumuzun oluşturduğu kurallara, düzenlemelere ve ilkelere danışmadan; idari kurulların harekete geçmesine izin verme eğilimindedir. Böyle anlarda, muhtemelen hiçbir zaman cevaplanamayacak olan “Amaç, aracı meşru kılar mı?” sorusu akıllara geliyor.

evrimagaci.org%2Fpublic%2Fcontent_media%2F97a6c847a0df5c5b750d0eca56b48411.png

Güven ve Refah​

İnsanlık tarihi boyunca isyanlar; yönetim organları çok fazla güç kazandığında, belki de totaliter bir topluma karşı doğal bir korunma yöntemi olarak ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, bir insanın ne kadar acı çekmesi gerektiği büyük ölçüde özneldir ve çoğu zaman böyle bir rejim altındaki insanları harekete geçirmek için devrimci bir figüre ihtiyaç vardır. İşte V de bu devrimci karakterdir ve bunları anonim bir şekilde yapar; destekçilerinin zihninde bir silüet olarak belirir.
Merak edilebilir: Toplum güvenliyse ve refah varsa, neden özgürlük eksikliği konusunda endişeleniyoruz? Asıl soru ise şudur: Ütopya nedir? Mümkün olan en iyi toplum nedir? Güvenli, düzenli ama demokratik olmayan bir toplum mümkün mü, yoksa toplum mutlaka özgürlüğe muhtaç mıdır? Toplumsal kargaşa ve belirsizlik zamanlarında güçlü bir lider arayan ve özgürlüklerini sınırlamaya hazır olan insanlar vardır. Bu insanlar, Sutler’in Norsefire rejimini açık, demokratik bir topluma tercih edebilirler. Peki, hükumet yönetiminin ahlaki bir değerlendirmesini yapmak için kullanılabilecek nesnel bir kriter var mı? Evet var. Filozof John Rawls'un kriterine göre; kendinizi değerlendirmek istediğiniz toplumdaki en kötü konumda hayal edin. Adil bir pozisyon mu? Eğer öyleyse, toplum en azından ahlaki olarak varlığını sürdürebilir. Fakat totaliter bir toplumda devlete karşı çıkan herkes, devletin terörü ve işkencesinin kurbanı olabilir. Böylece, totaliter bir toplumda birçok kurban vardır: birçok birey hayatlarını nasıl yaşayabilecekleri bağlamında haksız yere sınırlandırılır.


Öte yandan, özgür bir toplumda böyle bir kurban yoktur. Bazı aşırı neo-muhafazakarlar ve dini fanatikler gibi liberal değerlere karşı çıkan insanlar kendilerini kurban olarak kabul edebilirler. Bununla birlikte, mantıksal olarak, bireysel özgürlüğün sınırları olmalıdır, çünkü Locke'un bize söylediği gibi, herhangi bir bireyin özgürlüğü, diğer tüm bireylerin özgürlüğü ile sınırlıdır. Yine de liberal bir toplumda etiği tanımlayan atasözü "Kimseye zarar verilmediği sürece, her şey mübahtır"dır. Totaliter bir toplumda ise bu atasözü, "İktidardakilerin ideolojisi ile uyumlu olanlar dışında hiçbir şeye izin verilmez"dir. Dolayısıyla, bireysel özgürlüğün temel değer olduğu liberal bir toplum, bireyi baskılayan toplumlardan ahlaki olarak üstün görülmektedir.

evrimagaci.org%2Fpublic%2Fcontent_media%2F47cc6285e7b246eb0960818e1498bea6.png

Anonim Başkaldırı Mümkün mü?​

V'nin yaptığı gibi anonim başkaldırıların tarihte gerçekleşmesi neredeyse imkansız olmuştur, çünkü topluluklar arasında iletişim büyük ölçüde bireysel olarak yapıldığı için, anonim bir figür, toplumlara ulaşmada ve onlara ilham kaynağı olmada güçlük çekecektir. Bununla birlikte, şu anki anlık iletişim ve teknoloji çağımızda, liderlerin ve üyelerin belli olmadığı başkaldırılar (ve de liderleri ve üyeleri geniş olarak anonim kalan isyanlar) meydana gelebilir. Tıpkı V’nin, yoldaşlarının kimliğini gizlemek ve insanların inandıkları davayı takip ederken kişisel bilgilerini saklamak için maske kullanması gibi, bu çağın insanları da, kimliklerini internet üzerinden örtebilir ve gizlice eylem yapabilir.

İsyancıların; itibarlarına zarar vermekten ya da kendilerini veyahut ailelerini tehlikeye atmaktan korktukları için, birçok isyan en başından dizginlenir veya hiç başlayamaz. İşte bu anonim isyan yöntemi, insanların gerçek duygularını seslendirmelerine ve tehlikeye girebileceklerinden korkmamalarına izin verir. Topluluklar, örgütsel güçlere ve internetin maskesine daha fazla erişim kazandıkça, bu tür isyanların yakın gelecekte dünya çapında gerçekleşmesi çok daha olası hale gelmektedir.

Anarşi ve Terör​

Her ne kadar V for Vendetta en sonunda başarıya ulaşıyor olsa da, birçok insan bu süreçte zarar görür ve V, geniş insan topluluklarını tehlikeye atar. V, hükümetin “amaç, aracı meşru kılar” mantığını protesto etse de, kendi seçtiği protesto yöntemleriyle ikiyüzlülük yapmış olmuyor mu? V’nin kullandığı patlayıcı ve diğer silah taktikleri faydalı olabilir ve kamuoyunu harekete geçirebilir, ancak yine de masum insanlara zarar verebilir ve sonuç olarak düzeltmek için ortaya koyduğu sorunu şiddetlendirebilir. İsyan, diğer birçok sosyal meselede olduğu gibi, basit bir şekilde çözülebilecek bir sorun değildir. İki ucu keskin bir kılıçtır.


Bu keskin kılıç, liberal ve muhafazakarları ortak bir noktada buluşturmakta ve sol politikadan onları net bir şekilde ayırmaktadır. Örneğin The New Yorker'dan David Denby gibi liberal yazarlar, V'nin anarşist saldırılarının "liberal demokrasinin ikonlarından birine yönelik saldırıyı kutlama" olarak değerlendirip, terör ile eşdeğer kılmakta, V'nin "sözde antifaşist çalışmalarının" aslında "ateş ve ölüm arzusundan" ibaret olduğu sonucuna varmaktadır. Lewis Call, bu sonucun problemine dikkat çekmektedir:
Zaten filmin ana mesajı, Parlamento'nun tıpkı Guy Fawkes gibi kaygan bir zemin olduğu vurgusudur. Parlamento, "liberal demokrasi" gibi kolaycı bir soyutlamayı temsil edebileceği gibi, aynı zamanda abartılı devlet gücünü de simgeleyebilir.
İlginçtir; filmin mekan görevlisi Nick Daubeny, Parlamento'nun patlatıldığı sahneyi çekebilmek için İngiliz devlet yetkililerinden izin almaya çalışırken, "totaliteryen bir devletin tehlikeleri ve bunun demokrasinin yeniden sağlanması gerçeğinin tehlikeleriyle yüzleşmek zorunda kalmıştır".
Burada, terör ve anarşi kıyaslamasıyla ilgili ilginç bir noktaya parmak basmakta fayda var: V'nin bir şeyleri havaya uçurma merakı, "masum" politikacıların canına kastetmeyi veya 11 Eylül saldırısı gibi terör olaylarını yüceltmeyi hedeflememektedir. Tam tersine V, temel aldığı karakter olan Guy Fawkes'un bile aksine, içi dolu binaları havaya uçurarak insanların canına kastetmemekte; tam tersine içi boş olan, sembolik binaları havaya uçurmaktadır. Bu gerçek, Bakunin'in, yıkıcı eylemlerin de yaratıcı olabileceğini söyleyen anarşist felsefesiyle uyumludur. , V, şöyle diyor:
Bina, bir semboldür. Onu yok etmek de öyle. Sembollere güç veren insanlardır. Tek başına bir sembol, anlamsızdır; ancak yeterince insan onu destekleyecek olursa, bir binayı patlatma eylemi dünyayı değiştirebilir.
İşte bu, V'nin radikal post-yapısalcı doğasını net bir şekilde yansıtmaktadır. Semboller, sonsuz derecede akışkandır; anlamları insanlar tarafından değişir. Bir sembolün anlamı, onun kültürel çevre içerisinde kendine nasıl yer bulduğuyla ilgilidir.


Burada ilginç bir detay daha göze çarpmaktadır: Halkın önemli bir çoğunluğu, V for Vendetta'nın mesajını ve yöntemini beyaz perde (veya kağıt) üzerinde onaylamakta, onunla birlikte coşmakta, onun başarıya ulaştığını görmeyi arzulamaktadır. Bu açıdan V, seyirci (veya okur) için bir "kahraman"dır. Ancak birebir aynı faaliyetler gerçek hayatta uygulamaya konduğunda, V for Vendetta'yı destekleyen aynı kişilerin önemli bir bölümü bu davranışı ayıplayacak, onu sergileyenlerin "art niyetini" arayacak, çözümün yıkım veya anarşi ile gelemeyeceğini savunacaktır (aynı durumu de görmekteyiz).

Bu, elbette sinemanın (veya edebiyatın) bizde uyandırdığı "her kim olursa olsun kahramanın yanında yer alma" güdüsü ile ilişkilendirilebilir. V for Vendetta'nın ana temalarını destekleyen birine, bu bağlam haricinde politik görüşleri sorulacak olsa, asla V ile örtüşmeyen sonuçlar almak çok olasıdır. Edebi eserlerde halkın iyiliğinden yana sonuçlanması arzulanan sıra dışı uygulamaların desteklenmesi ile, gerçek hayatta aynı (sözde) gayeler ile aksiyona geçen bu tür girişimlerin ayıplanması arasındaki uyumsuzluk, akademik çalışmalarca incelenmeye değerdir.

evrimagaci.org%2Fpublic%2Fcontent_media%2F6bc94e8c11c48ed16853cfba1bcd766c.png

Filmin Marksist Bir Çözümlemesi​

Elbette V for Vendetta gibi bir filmden söz edip de, filmin ana mesajlarının dayanak noktası olduğu hissedilen Marksizm'den söz etmemek mümkün değildir.

Burjuvazi ve Proleterya​

Filmin genelinde görülebileceği gibi, filmin ana konusu burjuvazi (baskılayanlar) ile proleteryenler (baskılananlar) arasındaki mücadeledir. V, şöyle diyor:


İnsanlığın doğuşundan beri bir avuç baskılayan, bizlerin yaşamı üzerinde sorumluluk iddia etmiştir. Halbuki o sorumluluk, bizlere aittir. Bunu yaparak, onlar, gücümüzü elimizden almışlardır. Hiçbir şey yapmadan, bu gücü onlara biz verdik. Ve böylece, onların yolunun bizi nereye götürdüğünü gördük: Kamplardan ve savaşlardan geçtik ve şimdi mezbahaya doğru gidiyoruz.
Elbette baskılananların hepsi, baskılandıklarının farkında değildir; bazıları farkında olsa bile bu konuda yapabileceği hiçbir şey olmadığına kanaat getirmiştir. Baskılayanlarsa, faşist bir devlet ve devleti kontrolü altında tutan, yeri geldiğinde neredeyse sınırsız güce erişebilen şirketler ve sermaye sahipleridir.

Marksizmdeki en önemli nokta, burjuvanın (yani baskılayanların) üretim gücünü, yani kaynakları elinde tutmasıdır. Bu sayede, , proleteryenlerin (yani halkın, baskılananların) ihtiyaçlarını kontrol edebilirler. Onları sömürürler ve günümüz toplumlarındaki ekonomik ve sosyal hiyerarşinin devamını sağlarlar.

Toplumun tarihsel gelişimine baktığımızda gördüğümüz şudur: Küreselleşme ve sanayi öncesi dönemde gücü elinde bulunduran tabaka, günümüzde de insanlığın kolektif olarak ürettiği varlığı elinde tutarak, o varlığı üreten kişileri sömürmeye devam edebilmektedir. Gelir düzeyi daha düşük olan çoğunluktaki kesimin tek tesellisi, eğer yeterince çalışacak olursa bir gün zengin olup, dilediğini yapabileceği hayalidir. Önemsenmeyecek kadar küçük bir kesim bu hayali gerçekleştirebilir ve bunu yapabilenler de, kendilerinin geldikleri noktadaki diğer insanları sömürerek, yani burjuvalaşarak bunu yapabilirler. Kapitalist sistem, burjuvazinin adeta bir "döner sermaye" gibi, sürekli döneceği ve kendini yenileyeceği şekilde inşa edilmiştir.

evrimagaci.org%2Fpublic%2Fcontent_media%2F1368ef41bda1061180447f3522dec3a2.png

Medya Kontrolü ve Bilgi​

Halkı kontrol etmenin tek yolu üretimi kontrol etmek değildir; aynı zamanda tüketimi de kontrol etmektir. Bunu sağlamanın en etkili araçlarından birisi ise medyayı kontrol etmek ve reklamlar aracılığıyla toplumu yönlendirmektir. Bir sonraki ihtiyacı, bir sonraki hayali, bir sonraki arzuyu, bir sonraki aciliyeti, bir sonraki hedefi belirleyen medya araçlarıdır. Bu araçları kontrol ve denetim altında tutan burjuvazi, kitleleri dilediği gibi yönlendirebilir. Bu, illâ bir beyin yıkaması şeklinde bariz olmak zorunda değildir; çok daha belirsiz ve muğlak bir şekilde, halka sıradanlık ve ortalama bir hayat vaadiyle de yapılabilir. V, bu konuda şöyle diyor:


Mutluluk, var olan en sinsi hapishanedir.
Yazı boyunca gördüğümüz, Marksistlerin (veya genel olarak solcuların) liberal politikalar ile çatışması da aslında buradan kaynaklanmaktadır. Marksistlere göre liberaller, ortalama ve sahte bir mutluluğu, gerçek özgürlükten kaynaklanan mutluluğa yeğlemekte ve bu nedenle ortayolcu bir politika izlemektedir. Bu bakımdan, faşist rejimleri mümkün kılanlar da onlardır. Yani daha önceden konuştuğumuz "normal insan" kavramı, burada da karşımıza çıkmaktadır.

İşte bu "ortalamacı" fikri yaymanın yolu, medya kontrolünden geçer. Siyasi "süperyapı", halk "taban"ına istediği ideolojik mesajları kontrollü bir şekilde aktararak, onları ortalamada tutmaya çalışır. İsyan etmeyecek kadar mutlu, güç sahibi olamayacak kadar fakir... Max Horkheimer ve Theodor W. Adorno, bunu şöyle açıklar:

"Süperyapı", ideolojik bir faktörün varlığıyla karakterize edilir. Süperyapı; ekonomik üretkenlikle ilişkili, tamamen varoluşumuz ile ilişkili ve artistik, edebi, bilimsel, dini ve politik aktivitelerle ilişkili tüm yapıların dışında kalan yapıdır.
Bu bakımdan süperyapı, halk tabanının iyiliği ve refahı için vazgeçilmez veya kritik düzeyde önemli olan yapıların haricinde kalan her türlü baskıcı ve güç sahibi yapı olarak değerlendirilebilir. Bu taban, medyanın onlara sattığı yalanları mümkün kılan tüm araçların inşasından sorumludur; ancak ondan en çok olumsuz etkilenen ve onun aracılığıyla sömürülen de yine taban olmaktadır.

Medyanın en güçlü kullanım aracı, burjuvaları güç sahibi, proleteryenleri ise burjuvazi için üretim yapan araçlar halinde tutmaktır. Bunu sağlamak adına medya, durmaksızın kitlelere sahte bir algı ve kültür pompalar. Böylece devletlerin ne kadar yüce, başarılı ve koruyucu olduğu, halkın da o güce itaat etmesi gerektiği, aksi takdirde savaşlar, yıkımlar, katliamlar, hastalıklar ile boğuşmak zorunda kalacakları telkin edilir. Bir diğer deyişle burjuvazi, halklara empoze etmek gerçeklik algısı için medyayı araç olarak kullanır. Zaten bu nedenle halkın fazla bilgilenmesi ve kültürlenmesi istenmez; bunun için eğitimin içi boşaltılır, sadece devletin uygun gördüğü konular işlenir, kitle hareketlerini tetikleyecek, devletin kontrol üzerindeki tekelini tehdit edecek, yani kısaca "tehlikeli" olabilecek detaylardan uzak durulur. V, bunu şöyle söylüyor:


Tıpkı hava gibi bilgi de yaşamak için bir zorunluluktur. Hiç kimse, tıpkı havadan olduğu gibi, bilgiden de mahrum bırakılmamalıdır.
evrimagaci.org%2Fpublic%2Fcontent_media%2F813b0b0b2236f1b092e042624e63cb46.png

Devrim​

Marksist ideolojiye göre bu gidişatı durdurmanın ve hatta tersine çevirmenin yolu, kitlelerin bir araya gelerek devletlerine karşı baş kaldırmalarıdır. Eğer bu tür bir devrimde başarılı olabilirlerse, zincirlerini kırmaları ve kendilerini yöneten burjuva sınıfından kurtulmaları mümkün olacaktır. Bunun en önemli parçası, halkın üretim araçlarının kontrolünü ele geçirmesi ve böylece kendi üretimlerinin ürünlerinden kendileri faydalanmalarıdır. Bu nedenle filmde halk, kendisini sömüren devlete karşı V etrafında toplanırlar. V, şuna inanmaktadır: Devletler, toplumu regüle etmek için vardırlar; onlara hükmetmek için değil. Şöyle der:
İnsanlar, hükumetlerinden korkmamalı. Hükumetler insanlarından korkmalı.
evrimagaci.org%2Fpublic%2Fcontent_media%2F48cf72c8145cc5dfacaa1dabf165d131.png

Meta Fetişizmi​

Son olarak, Marksist ideolojinin önemli bir parçası olan meta fetişizminden söz edilebilir. Meta fetişizmi, insanlar arası ilişkilerden ziyade nesneler arası veya nesnelerle insanlar arası ilişkilere yönelik bir algıdır. Bu algıya göre bir nesneye (metaya) değerini veren şey, onu ortaya çıkaran, mümkün kılan, üreten insanlar-arası ilişkiler değil, o nesnenin kendi iç doğasından kaynaklı bir ekonomik değerdir. Bunu mümkün kılan şey, insanın nesnelere değer biçebilme yetisidir.
Örneğin Coca Cola gibi bir nesneye biçtiğimiz değer, onu üreten emekten kopmuş haldedir; bir nesne olarak o alüminyum kutuya ve içindeki sıvıya öznel bir değer biçer, bu algılanan değere göre ticaretini yaparız.

Filmde bir meta fetişizmi örneği olarak V'nin taktığı ve sonradan halka dağıttığı Guy Fawkes maskeleri verilebilir. Bu maske ve V-harfi sembolü, proleteryen bir fetişe dönüşür. Bu meta, film boyunca devrimi simgelemektedir ve filmin sınırlarını aşarak, Anonymous gibi proleteryen olduklarını iddia eden ve halk adına bilgisayar korsanlığı yapma gayesi güttüklerini söyleyen bir hacker ağının da sembolüne dönüşmüştür. Bu da, bir filmin "bir film"den çok daha fazlası olabileceğini göstermektedir.

Sonuç​

V for Vendetta, elbette koskoca bir felsefi, siyasi, kültürel literatürü tek başına sırtlaması mümkün olmayan bir yapımdır; ancak içinde bulunduğumuz kültürde, ana akımın dayattığı fikirlerin haricinde fikirler olduğunu bize hatırlatması ve bunu son derece zorlu iki dönemde (çizgi romanlar için Soğuk Savaş, film için 11 Eylül sonrası dönemde) yapabilmiş olması, en azından takdiri hak ettiğini düşündürmektedir.

V for Vendetta ve mesajıyla ilgili tartışmalar muhtemelen daha çok uzun yıllar devam edecektir; ancak belki de anarşizm, terör, liberteryenizm, komünizm, vb. ideolojik detayların ötesine geçip, günümüzde en çok ihtiyaç olan mesajına odaklanmakta fayda vardır: kimliksiz (kimliğe dayalı olmayan) politika. Bu, faşist diktatör Sutler'ın film boyunca yardımcılarıyla devasa bir ekrana yüzünü yansıtarak görüşmesine karşılık, V'nin "yüzü olmayan" bir karakter olması tezatıyla izleyiciye gösterilmektedir.

evrimagaci.org%2Fpublic%2Fcontent_media%2F77875df83f724b75be127a2c63655de4.png


Öyle ki, V'nin tam olarak ne olduğu bile net değildir. Genellikle faşist liderler güçlü ağız ve dudak hareketleri, güçlü jest ve mimikler, sert bir mizaç ile mesajlarını iletirlerken, V, maske arkasında kaybolmuş bir karakterdir. Ağız ve dudak hareketleri, jest ve mimikleri belirsizdir; konuşması çoğunlukla edebi göndermeler, karmaşık metaforlar, geçmiş yüzyıllardan kalma aşırı kibar bir diksiyon ile bezelidir. Bu da faşist diktatörler ile güçlü bir tezat oluşturmaktadır. V'nin mesajı, "herkesin" mesajı gibidir. V, adeta ekranda görünmeyen bir seslendirmen gibidir; bir politik aktör değil. Bunu, şu ölümsüz cümlelerde de duyarız:

Bu maskenin altında bir yüz var ama o yüz, ben değilim. Ben, artık o yüz değilim. Onun altındaki kaslardan ve onların altındaki kemiklerden fazlası değilim. (...) Bu maskenin altında sadece etten fazlası var. Bu maskenin altında bir fikir var. Ve fikirler, kurşun geçirmezdir.
Zaten filmin sonunda V'nin, Parlamento'yu patlatma kararını Evey'e bırakması ve kendisinin politik arenadan çekilmesi, bu kimliksiz ve halka bırakılan politikanın önemini vurgulamaktadır.

Günümüzde siyaset, bariz bir şekilde kimlikler ve kişiler üzerinden yapılmaktadır; ancak V for Vendetta, kişiler üzerinden dönen bu politikanın tehlikelerine parmak basmakta, kim olduğu bir dereceye kadar önemsiz olan V karakterinin çevresinde büyüyen politik bir akım olasılığına dikkatimizi çekmektedir.

Bireylerin kendi özgünlüklerini yitirmeksizin ortak gayeler etrafında toplumsal olarak buluşacakları bir dünya imkansız bir ütopya mı, şu anda bilemiyoruz. Yani filmin sonunda gösterildiği gibi, ortak bir amaç etrafında toplanan halk, Guy Fawkes maskelerini çıkardığı zaman, birbirinden çok farklı görünen, çok farklı düşünen, çok farklı şeylere inanan kişiler olarak kalabilirler mi, bilemiyoruz. Bu tür fikir, kitleleri özgür bırakıp, gerçek potansiyellerine erişmelerini sağlayabilir mi ve bu, ne tür yollardan geçerek mümkün olur, bunu da bilemiyoruz. Fakat V'ye en azından kulak vermekte ve mesajı üzerinde kafa yormakta fayda var:

Ben burada öleceğim. Her bir santimetrem yok olacak. Bir tanesi hariç. Bir santimetre. O, çok küçük ve çok kırılgan; ancak dünyada sahip olmaya değer tek şey de o. Onu asla yitirmemeliyiz, satmamalıyız, başkasına vermemeliyiz. Onu bizden almalarına asla izin vermemeliyiz.

gidiniz

  • L. Call. (2008). A Is For Anarchy, V Is For Vendetta: Images Of Guy Fawkes And The Creation Of Postmodern Anarchism. , sf: 154. |

  • A. Fraser. (2004). The Gunpowder Plot : Terror And Faith In 1605. ISBN: 978-1407216133. Yayınevi: Orion Pub Co.

  • S. J. Clancy. (1999). The Ascent Of Guy. , sf: 282-297. |

  • E. Forbes. (1999). Paul Revere And The World He Lived In. Yayınevi: Houghton Mifflin.
  • M. Foucault. (1969). The Archaeology Of Knowledge. Yayınevi: Éditions Gallimard.

  • M. Foucault. (1977). Revolutionary Action: Until Now.

  • N. J. Xenakis. T For Terrorist. (1 Haziran 2006). Alındığı Tarih: 9 Ağustos 2020. Alındığı Yer: |

  • Pew Research Center's Global Attitudes Project. Survey Report. (16 Mart 2004). Alındığı Tarih: 9 Ağustos 2020. Alındığı Yer: |

  • Pew Research Center. Majorities Of U.s. Veterans, Public Say The Wars In Iraq And Afghanistan Were Not Worth Fighting. (30 Mayıs 2020). Alındığı Tarih: 9 Ağustos 2020. Alındığı Yer: |

  • J. Roberts. Shifting Opinions On Iraq. (16 Mart 2004). Alındığı Tarih: 9 Ağustos 2020. Alındığı Yer: |

  • D. Denby. Blowup. (13 Mart 2006). Alındığı Tarih: 9 Ağustos 2020. Alındığı Yer: |

  • S. Lyall. From The Wachowski Brothers, An Ingénue Who Blows Up Parliament. (19 Haziran 2005). Alındığı Tarih: 9 Ağustos 2020. Alındığı Yer: |

  • Anarchopac. Bakunin And The Creative Passion To Destroy. (8 Aralık 2016). Alındığı Tarih: 9 Ağustos 2020. Alındığı Yer: |

  • M. Bakunin. The Reaction In Germany. (1 Ocak 1842). Alındığı Tarih: 9 Ağustos 2020. Alındığı Yer: |
  • J. Giles. Anarchy In The U.k.. (19 Mart 2006). Alındığı Tarih: 9 Ağustos 2020. Alındığı Yer: |

  • T. Couzens. A Critical Analysis On ‘V For Vendetta’ From A Marxist Perspective. (7 Mayıs 2014). Alındığı Tarih: 9 Ağustos 2020. Alındığı Yer: |

  • M. Horkheimer, et al. (1947). Dialectic Of Enlightment. ISBN: 0-8047-3633-2. Yayınevi: Stanford University Press.
  • E. Balibar. (2007). The Philosophy Of Marx. Yayınevi: Verso.
  • K. Marx, et al. (2011). The Communist Manifesto. Yayınevi: Penguin Books.
  • S. Zizek. Pervert’s Guide To Ideology. (5 Şubat 2014). Alındığı Tarih: 9 Ağustos 2020. Alındığı Yer: |
  • J. Sage. V For Vendetta And Political Philosophy: A Critique Of Thomas Hobbes. (9 Ağustos 2020). Alındığı Tarih: 9 Ağustos 2020. Alındığı Yer: |
  • F. van den Berg. V For Vendetta. (1 Ocak 2009). Alındığı Tarih: 9 Ağustos 2020. Alındığı Yer: |
  • E. Katz. V For Vendetta: Rebellion In The Shadows. (20 Nisan 2013). Alındığı Tarih: 9 Ağustos 2020. Alındığı Yer: |
 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
521
2,678

V​

  • Artık korkun kalmadı, özgürsün.
  • Aynaya baktığınızda suçluluk duyuyorsanız gerçekleri öğrenmişsinizdir...
  • Binalar semboldür, yok etmenin bir sembolü. Sembollere insanlar güç verir, tek başına semboller anlamsızdır, ama yeterli sayıda insanla binaları (sembolleri) havaya uçurmak, dünyayı değiştirir.
  • Bir gülüm var ve bu da senin için...
  • Toplumlar, kendi devletlerinden korkmamalı. Devletler, kendi toplumlarından korkmalı. Bina nasıl bir sembolse, onu yıkma eylemi de bir semboldür. Sembollere anlam kazandıran insanlardır. Tek başlarına semboller anlamsızdır ama yeteri kadar insanla bir binayı havaya uçurmak dünyayı değiştirebilir.
  • Bu gece size en ciddi yeminimi ediyorum. Adalet hızlı olacak, dürüst ve merhametsiz...
  • Bu maskenin altında bir yüz var. Ancak benim değil. Ne altındaki kaslardan daha benimdir o yüz, ne de altındaki kemiklerden. Bu maskenin altında etten daha fazlası var. Bu maskenin altında bir fikir var, Bay Creedy! Ve fikirlere kurşun işlemez!
  • Hep daha fazlasını istediğimiz için elimizdekileri kaybettik. Bay Creedy!
  • Burada 872 tane şarkı var... Hepsini dinledim, ama hiçbiriyle dans etmedim.
  • Burası evim, ben gölge galerisi diyorum.
  • Cahilliklerini örtmek için fazla konuşmak ve bilgili gibi gözükmek isteyenlerin yaptığı tek şey saçmalıktır.
  • Çalmak malın sahibinden olur. Eleştirenden çalamazsın, benim yaptığım sadece temizlemekti..
  • Çünkü sözler yerine kaba kuvvet kullanılabilse de kelimeler kudretini hep koruyacaktır ! Kelimeler anlama ulaşmanın yollarını ve dinleyenlere hakikatin telaffuzu gösterir.
  • Dans edilemeden yapılan devrim yapılmaya değer değildir.
  • Dünyadaki herkesin isteyeceği bir şey biliyorum: Özgürlük!
  • Eğer bir konu hakkında bilgin yoksa ve bunu söyleyemiyorsan yapacağın en doğru şey susmaktır.
  • Evet, bir şey isteyebilir miyim? Bir tek dilek hakkım olsa seni tekrar görebilmeyi dilerdim.
  • Fazla konuşmak insanın ne kadar fazla bilgisi olduğunu değil sadece ne kadar geveze olduğunu gösterir.
  • Gerçeğin gücü ile yaşadığım sürece kainatı bile fethedebilirim.
  • Hareketinizden suçlanacak biz değiliz... Bunu kanıtladınız... Bu yüzden kötülüğün üstüne şeker serpeceğiz...
  • Hatırla, hatırla, 5 Kasım gününü hatırla, patlamayı, ihaneti ve komployu, bu ihaneti unutmak için hiçbir neden bulamıyorum.
  • İnsanlar hükümetlerinden değil, hükümetler insanlardan korkmalıdır.
  • İşte! İlk kez ben de nefret olduğunu sanmıştım. Tek bildiğim nefretti, nefret dünyamı sarmıştı, nefes almam bile nefret doluydu.. Ve sonra bir şey oldu, sana olduğu gibi...
  • Kimliğimi ve ne olduğumu başarıyla gizlemem sadece amacıma hizmet etmek içindir.
  • Kim olduğun ne yaptığının yanında önemsizdir.
  • Konuşmaya çalışılan her yerde coplar söz alıncaya kadar sözler her zaman gücünü korumaya devam eder.
  • Korku, bu hükümetin esas aracı haline geldi.
  • Kurşunlarınız var, ancak silahlarınız boşaldığında ölmüş olmamı ümit edin. Şayet ayakta kalırsam silahlarınızı dolduramadan ölmüş olursunuz.
  • Özgür olmak herkesin hakkıdır ama özgürlükleri kısıtlamak sadece Tanrı'nın elinden gelir.
  • Rastlantı diye bir şey yoktur. Rastlantı aldatmacası vardır.
  • Seni on dakika önce öldürdüm.
  • Seni orada bıraksaydım şu anda Creedy'nin sorgu hücresinde olurdun, tutuklarlar, işkence ederler ve beni bulmak uğruna belki de öldürürlerdi. Yardımından sonra seni bırakamazdım, ben de seni güvenli olabileceğini düşündüğüm tek yere getirdim, evet, evime.
  • Size bir iş zorla yaptırılıyorsa o işi en harika şekilde yapın çünkü tek kurtuluş yolunuz budur.
  • Şiddet iyi yönde kullanılabilir.
  • Tanrı gibi ben de işimi şansa bırakmam ve rastlantıya inanmam...
  • Ve sen bütün alçaklığını ortaya çıkardın ve yine sen kutsallığı kullanarak eziyet ettin. Aziz kılığına girerek şeytanın rolünü üstlendin. (Piskopos: Lütfen merhamet et!) Bu gece olmaz, piskopos bu gece olmaz.
  • Verilecek tek bir hüküm var: Vendetta.
  • Verilecek tek karar intikamdır. Bir kan davası, ve bir amacı var boşuna değil. Değerler ve dürüstlük vakti geldiğinde kazanacak, ve zulüm son bulacak biliyorum.
  • Yeryüzündeki tek gerçek mutluluk, kendi sahte kimliğimizin zindanından kaçabilmektir.
  • Bize insanları değil fikirleri hatırlamamız söylendi. Çünkü bir adam yenilebilir, yakalanabilir, öldürülebilir, unutulabilir. Fakat bir fikir 400 yıl sonra bile hala dünyayı değiştirebilir. Fikirlerin gücüne ilk elden tanık oldum. Fikirler uğruna ölen ve öldüren insanlar gördüm. Ama bir fikre dokunamaz, tutamaz hatta öpemezsiniz. Fikirler kanamaz, acı çekmez ve sevmezler. Ve özlediğim şey bir fikir değil, bir adam. 5 Kasım’ı bana hatırlatan adam... Asla unutmayacağım adam...
  • Bir insanı öldürebilirsiniz, işkence yapabilirsiniz ama fikirlerini asla değiştiremezsiniz.

Evey Hammond​

  • Affetmek iyi insanların, intikamıdır...
  • Artık hiçbir şey hissedemiyorum!..
  • Çünkü o haklıydı. Bu ülkenin şu anda bir binadan fazlasına ihtiyacı var. Bu ülkenin umuda ihtiyacı var.
  • Dizlerimin üzerinde yaşamaktansa, ölmeyi tercih ederim.
  • Dünyanın iyi yönde değiştiğini hiç görmedim...
  • O gece olanları ve ülke için ne anlama geldiğini kimse unutmayacak. Ama ben, o adamı ve bana ifade ettiklerini unutmayacağım.
  • O Monte Cristo kontuydu, babamdı, annemdi, kardeşimdi, arkadaşımdı, o sizdiniz ve bendim. O hepimizdi.
  • Siyasiler gerçeği saklamak için, sanatçılar gerçeği ortaya çıkarmak için yalan söylerler...
  • Hatırla, hatırla, 5 Kasım gününü hatırla, patlamayı, ihaneti ve komployu, bu ihaneti unutmak için hiçbir neden bulamıyorum...

Peki ya o? Adı Guy Fawkes'tı, ve 1605'te Parlamento binasını patlatmaya çalışmıştı. Peki aslında o kimdi? Nasıl biriydi? Bize fikirleri hatırlamamız söylendi, adamı değil; çünkü bir adam başarısız olabilir. Yakalanabilir, öldürülebilir ve unutulabilir. Fakat dört yüz yıl sonra bile bir fikir hala dünyayı değiştirebilir. Fikirlerin gücüne kendim tanık oldum. Fikirler adına öldüren ve onları korumak için ölen insanlar gördüm. Ama bir fikri öpemezsin, ona dokunamazsın, onu tutamazsın. Fikirler kanamaz, acı hissetmez ve onlar sevmezler. Özlediğim şey bir fikir değil, bir adam. Bana 5 Kasım gününü hatırlatan adam. Asla unutamayacağım adam.
  • Tanrı yağmurdadır.

  • Diyaloglar​

    Evey: Deli misin?
    V: Öyle dediklerinden eminim. Peki kiminle konuştuğumu öğrenebilir miyim?
    Evey: Adım, Evey.
    V: Evey? E-V, elbette öylesin.
    Evey: Ne demek istedin?
    V: Yani ben de, Tanrı gibi, işimi şansa bırakmam ve tesadüflere inanmam.

    Evey: Kimsin sen?
    V: Kim? Neye göre kimim? Maskeye göre mi, yoksa içimdeki bene göre mi? Maskeli bir adamım ben.
    Evey: Bunu görebiliyorum.
    V: Elbette görebiliyorsun. Senin gözlem gücünü sorgulamıyorum. Maskeli bir adama kim olduğunu sormandaki paradoksa dikkat çekiyorum.

 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
521
2,678


Ülkemizdeki çoğu kişi gibi ben de V For Vendetta’yla önce filmi sayesinde tanışanlardanım. Genelde kitaplar filmlerden daha iyi olurlar. V For Vendetta’nın durumundaysa bu konu göreceli diyebiliriz. Bazı yerlerde kaide bozulmasa da kimi sahnelerde filmin daha iyi bir iş çıkardığını söylemek pekâlâ mümkün.

Film ile çizgi roman arasındaki en büyük farklılık hiç kuşkusuz Evey’nin karakteri. Bildiğiniz gibi, Natalie Portman’ın canlandırdığı genç kızımız filmde kendinden emin, girişken, zeki ve kısmen cesur biri olarak karşımıza çıkıyor. Çizgi romanın ilk sayfalarından son karesine dek bize eşlik eden gerçek Evey ise bundan bir hayli farklı. Onu ilk olarak geçimini sağlayabilmek adına fahişelik yapmak için sokağa çıkan, ürkek ve sarışın bir genç kız olarak görüyoruz sayfalarda. Ancak kör talihi peşini bırakmıyor ve birlikte olmayı teklif ettiği ilk adam Parmak’tan, partinin polis teşkilatından çıkıyor. Ancak bunlar bildiğimiz polislerden değil elbette; Evey’ye önce tecavüz etmeye, işleri bittikten sonra da öldürmeye niyetleniyorlar.

Filmde ise tam tersine Gordon’la olan randevusuna giden, ahlaklı bir Evey görüyoruz. Sokağa çıkma yasağı ilan edildiği sırada Parmak’ın adamlarına rastlama talihsizliğine düşüyor. Ve her iki durumda da V tarafından kurtarılıyor. Evey çizgi roman boyunca malum hapishane sahnesine dek hep ezik, ürkek bir genç kız olarak kalıyor. Kendisini sık sık ağlarken ve hata üstüne hata işlerken görüyoruz. Filmde yanına sığındığı ve ünlü bir komedyen olarak resmedilen Gordon ise çizgi romanda basit ama iyi yürekli bir içki kaçakçısı olarak karşımıza çıkıyor. Hapishane sahnesi demişken, sanırım eserin beyaz perdeye aktarımı sırasında aslına en sadık kalınan yerler bu kısımlar. Ve hem yazılı hem de görsel olarak eserin en etkileyici bölümleri gerçekten de buralar. V’nin toplama kampında yaşadıklarının anlatılığı yerler de aslına en sadık sahneler arasındaki yerini alıyor.


Dikkat çeken bir diğer önemli değişiklik V ile ilgili. Anti kahramanımız her ne kadar hem dış görünüşü hem de tavır ve davranışları açısından çizgi romandaki hâline çok yakın olsa da Alan Moore’un kurguladığı gerçek V’nin çok daha sert ve acımasız biri olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Evey’e kahvaltı hazırlamak, onunla film izlemek, kibar sözler sarf etmek onun işi değil… Kıza değer vermesine veriyor, hatta filmdekinden çok daha önce onunla dans ediyor ama gerçekleri dile getirmekten de hiçbir zaman geri kalmıyor. Ne kadar acı verici olurlarsa olsunlar… Dahası, Evey’nin gözlerini kapatıp onu evinden kibarca attığı bir sahne bile mevcut.

Çizgi romanda V’nin filme nazaran daha fazla adam öldürdüğünü de belirtmek gerek. Özellikle Piskopos ile Kader’in Sesi’nin cinayetleri hiç de filmde gösterildiği (daha doğrusu gösterilmediği) kadar basit değil. Hepsinden intikamını en ironik yollarla alıyor anti-kahramanımız. Buna ek olarak filmin en başında adalet heykelini, sonundaysa parlamento binasını havaya uçurduğunu görüyoruz. Ancak çizgi romanda havaya uçurduğu ilk şey parlamento binası oluyor, adalet heykelini ve daha pek çok simgesel yapıyı ise daha sonra yok ediyor. Ve tüm bunları filmin aksine sadece bir yıl içerisinde değil, iki yılda yapıyor. Tabii ki 5 Kasım’da…

Lider Adam Susan’ın filmde geçirdiği değişime de değinmeden olmaz elbette. Çizgi romanda Lider’i Kader adlı süper-bilgisayarıyla aşk yaşayan, takıntılı bir adam olarak görüyoruz. Her ne kadar tüm eşcinselleri, lezbiyenleri ve siyahları toplama kamplarına götürüp İngiltere’yi temizlese de (!) kendisi aslında kadınlardan bile nefret eden biri. Öyle ki ter kokusuna, kıla ve bunun gibi şeylere kesinlikle katlanamıyor. Dolayısıyla o da bir makineye, Kader’e âşık oluyor. Ancak filmde kel ve bıyıksız Lider’in yerini mizaç olarak J.J. Jameson’a feci derecede benzeyen Adam “Sutler” (Hitler ile ses benzerliği olması açısından soyadı değiştirilmiş) alıyor. Kendisini tüm gün bilgisayarının ekranına bakıp onunla aşk yaşayan biri olarak değil, meydanlarda ateşli söylevler veren, toplantılarda partinin diğer üyelerine sürekli esip gürleyen biri olarak izliyoruz. Filmde V’nin komplosu sonucu kendi adamlarının elinde ölen Lider, çizgi romandaysa Rose tarafından vurularak can veriyor.

Tüm bunlara rağmen, daha önce de belirttiğim gibi filmin aslından daha başarılı olduğu yerler de mevcut. Örneğin açık ara farkla eserdeki en insancıl kişi olan Dedektif Finch karakteri filmde kesinlikle çok daha iyi bir şekilde ele alınmış. Yaşadığı ve öğrendiği onca şeyden sonra V’nin sonunu getiren kişinin Finch olmaması kesinlikle daha mantıklı. Ek olarak, Evey’nin hikâyenin sonunda yanına Finch’in çaylak yardımcısını değil de direkt olarak dedektifi katması da çok daha münasip.

Vi veri universum vivus vici
 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
521
2,678


V For Vendetta çizgi romanının ilk uyarlaması aslında 1993 yılında Hilary Henkin tarafından yazılmış ve Los Angeles Times'da yayınlanmıştı. Uyarlamanın Les Miserables ile Clockwork Orange tadında bir atmosfere sahip olduğu söyleniyordu. Henkin bir önceki yıl filmiyle Oscar'a aday gösterilmişti.

ve yönetmen James McTeigue filmin çekimlerinden önce fazlasıyla ders çalıştı. Yönetmen, 1966 yapımı 'taki Cezayir'in Fransızlar karşısındaki mücadelesini özellikle inceledi. Portman ise Amerikan radikallerini anlatan The Weather Underground başta olmak üzere birçok yapım izledi.


V For Vendetta çekimlerinin büyük kısmı Almanya'da yapıldı. Çünkü ekonomik olarak stüdyo için daha uygundu. Babelsberg Stüdyosu ve Berlin'in kenar mahallelerinden Potsdam kullanıldı. Nosferatu ve Metropolis de bu bölgede çekilmişti. , Hitler'in bir zamanlar konuşma yaptığı yerde bir diktatörü canlandırmayı garip buluyordu.

36119200.png


Londra Trafalgar meydanından Parlamento Binası'na uzanan Whitehall Caddesi'ni ve sarayını çekebilmek için yetkilerden izin almak tam 9 ay sürdü ve 14 ayrı hükümet departmanıyla görüşülmek durumunda kalındı. Bu bölgenin çekimleri üç gecede saat 00.00 ile 05.00 arasında yapılabildi.

Çizgi roman, Alan Moore ve David Lloyd'un imzasıyla Margaret Thatcher'dan ilham alınmıştı.

Filmin adı “V for Vendetta”, II. Dünya Savaşı’nın sloganı “V for Victory” (Zafer)’e karşı bir mizahtır. Çizgi romanda tüm bölümler V ile başlar, V ile ilişkilendirilebilecek kavramlar ise; (V for Villian, V for Victim, V for Valerie -bu üçü ev ödevi-, ve oda numarası olan V) V’nin kim olduğuna ve geçmişine dair net bilgi mevcut değildir.

V for Vendetta, (homofobi dahil) eşcinsellik, din eleştirisi, totaliterlik, İslamofobi ve terörizm konularını ele almaktadır. Tartışmalı hikâyesi ve temaları, kimi sosyopolitik grupların eleştirilerinin hedefi olurken, kimilerinin ise övgülerini toplamıştır.

Film birçok eleştirmence tüm zamanların en iyi filmlerinden biri olarak gösterilmiştir. Ama çizgi romanın hayranlarının birçoğu filmde değiştirilen ve çıkarılan kısımların, verilmek istenen mesajı bozduğunu öne sürerler. (Çizgi romanda faşizme karşı anarşizm çatışması vurgulanırken, filmde faşizme karşı alternatif öne sürülmemiştir.) Film gösterime girdiği ilk hafta itibarı ile Güney Kore, Tayvan, İsveç, Singapur ve Filipinler'de bir numaraya yükselirken, konunun geçtiği yer ve çekildiği mekân olan İngiltere'de bir numaraya ulaşamamıştır.

Hakkında yazılan tezlerden birkaçı:



-

 

eankara

Onursal Üye
24 May 2010
1,000
5,925
İktidar odaklarının uygulamaları , özgürlük , anarşizm , amaç - araç ilişkisindeki '' meşruluk '' , '' bireysel değil anonim devrimci karakterin önemi '' kavramlarının uçuştuğu dev bir konuyla uyandım bu sabah ! Her zamanki , usta anlatımıyla @kemalettin dostumuz , çok önemli bir eser olan '' V for Vendetta '' dan hareketle , bireysel özgürlük kavramını çeşitli açılardan sorgulamakla yetinmeyip , , Alan Moore - David Lloyd ikilisinin yarattığı sanat eserine büyüteç tuttuğuna ( belki de mikroskop demek daha doğru olacak !! ) tanık oldum . @kemalettin'in zaman harcayarak , büyük emek işi olarak gördüğüm anlatımı , artık neredeyse '' okuma alışkanlığı '' oluşturan uslupla , devasa bir konuyu , tüm yönleriyle açılımlar kazandırarak iletmesi , hemen belirteyim , kolay bir iş değil , hem de hiç kolay değil !! Kişisel birikimi , özellikle '' kitap kurdu '' olmayı gerektiren , iğne ile kuyu kazmanın şart olduğu , '' şeytan ayrıntıda gizlidir '' sözünü çağrıştıran , araştırmacı kişilik özelliğinin olmazsa olmaz olduğu , '' merak '' ve '' ilgi '' kavramlarının hiç eksik olmaması gerektiği , zorlu bir yol . @kemalettin , işte böyle bir yolda ilerleyerek ilginç bir yazı kaleme almış . Üstelik yazı boyunca ; felsefe , sanat ( çizgi roman , film ) , tarih , din gibi farklı alanlara birer birer değinirken , değerli dostum @Calligrapher tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de fon müziği koymuş ; Tchaikovsky !!! Oldukça doğru bir tercih ama ben , yazının daha da '' anarşik '' havasına girmek ve de toplumun özgürlük katmanlarına karşı örülen duvarın yıkılışını hissetmek için , çok sevdiğim gruptan müzik dinlemeyi yeğliyorum şu an !! ( Pink Floyd - The Wall !!! ) Bu kısa yazımla , beni değişik bir sabaha uyandıran dostlarımıza teşekkür ederken , bu kadar tartışmaya kışkırtan ama bir o kadar da , değindiği noktalarla neredeyse tartışmaya hiç yer bırakmayan yazısı için @kemalettin'e takdirlerimi belirtmek istedim. Sağ olun .
 

Calligrapher

Onursal Üye
5 Nis 2021
1,158
6,847
İktidar odaklarının uygulamaları , özgürlük , anarşizm , amaç - araç ilişkisindeki '' meşruluk '' , '' bireysel değil anonim devrimci karakterin önemi '' kavramlarının uçuştuğu dev bir konuyla uyandım bu sabah ! Her zamanki , usta anlatımıyla @kemalettin dostumuz , çok önemli bir eser olan '' V for Vendetta '' dan hareketle , bireysel özgürlük kavramını çeşitli açılardan sorgulamakla yetinmeyip , , Alan Moore - David Lloyd ikilisinin yarattığı sanat eserine büyüteç tuttuğuna ( belki de mikroskop demek daha doğru olacak !! ) tanık oldum . @kemalettin'in zaman harcayarak , büyük emek işi olarak gördüğüm anlatımı , artık neredeyse '' okuma alışkanlığı '' oluşturan uslupla , devasa bir konuyu , tüm yönleriyle açılımlar kazandırarak iletmesi , hemen belirteyim , kolay bir iş değil , hem de hiç kolay değil !! Kişisel birikimi , özellikle '' kitap kurdu '' olmayı gerektiren , iğne ile kuyu kazmanın şart olduğu , '' şeytan ayrıntıda gizlidir '' sözünü çağrıştıran , araştırmacı kişilik özelliğinin olmazsa olmaz olduğu , '' merak '' ve '' ilgi '' kavramlarının hiç eksik olmaması gerektiği , zorlu bir yol . @kemalettin , işte böyle bir yolda ilerleyerek ilginç bir yazı kaleme almış . Üstelik yazı boyunca ; felsefe , sanat ( çizgi roman , film ) , tarih , din gibi farklı alanlara birer birer değinirken , değerli dostum @Calligrapher tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de fon müziği koymuş ; Tchaikovsky !!! Oldukça doğru bir tercih ama ben , yazının daha da '' anarşik '' havasına girmek ve de toplumun özgürlük katmanlarına karşı örülen duvarın yıkılışını hissetmek için , çok sevdiğim gruptan müzik dinlemeyi yeğliyorum şu an !! ( Pink Floyd - The Wall !!! ) Bu kısa yazımla , beni değişik bir sabaha uyandıran dostlarımıza teşekkür ederken , bu kadar tartışmaya kışkırtan ama bir o kadar da , değindiği noktalarla neredeyse tartışmaya hiç yer bırakmayan yazısı için @kemalettin'e takdirlerimi belirtmek istedim. Sağ olun .
Değerli @eankara üstadımızın değerli @kemalettin ile ilgili yazdığı her cümlenin altına imzamı atarım, o kadar güzel ifade etmiş ki yazacak başka bir şey bulamadım. Diğer taraftan, Tchaikovsky'yi de -çok sevmekle birlikte- burada kendi tercihimle dinlemediğimi belirtmek isterim. @kemalettin 'in ilk mesajındaki önerisinden hareketle ve filmin "soundtrack"inde yer alması sebebiyle dinledim. The Wall'u ben de çok severim hem müzik ve hem de film olarak (Alan Parker, 1982). Gençlik yıllarımda kaseti habire başa sarıp günde 50 kez dinlemişliğim vardır!
Bir birinden güzel konuları gündeme getirdiği için değerli @kemalettin 'e ve her zamanki müthiş yorumlarıyla ufkumuzu açan değerli @eankara'ya bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum.
 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
521
2,678
İltifatlarınız için çok teşekkür ediyorum Sayın @eankara
Çok naziksiniz

Gerçekte benim sunduğum özel ilgi ve araştırma sürecini saymassak gerisi neredeyse tümüyle alıntı

-Nereden başlasam bilemiyorum ama ben bu filmin ( ve de filmde kullanılan ünün hastasıyım

-Paylaştıklarım topladıklarımın 10 da biri bile değil dolayısıyla elenme işi durumu zorlaştırıyor
-Bu filmi ilk defa IKSV gösterimleri sırasında Kadıköy REX sinemasında seyretmiş ve çok etkilenmiştim
-Film tabii kesmedi,
araştırdım, çizgi romanlarını buldum
o da kesmedi hakkında çıkan bulabildiğim her kaynağı incelemeye çalıştım.
Buraya kadar zevkti

Ama

-Sadece ve sadece burada paylaşmaya çalışmak dün gece beni çok uğraştırdı o ise ayrı bir durum
Pek çok alıntıyı sadece bir post a koyup düzenlemesini online yapmaya çalışmak,
bölümlerin yerlerini tekrar tekrar sıralamak ,
değiştirmek çok zaman aldı.
Tam "preview" a bastım ki korktuğum başıma geldi
"20 den fazla fotoğraf eklemişsiniz bunları sınırlayın mesajı " çıktı
ilkini saklayıp ikinci bir başlık ta farklı ve kısıtlı sunmak için "draft" olarak saklama olanağı da bulamadım
Hepsini metin olarak word e aktarıp ilk post u silip yeni bir başlık üzerinde çalışmak zorunda kaldım

Sonuç olarak ilk post da sadece bir kaynak kullanabildim.
Altına da daha sonra 2-3 tane ekledim bu sabaha kadar.

Müzik konusunda size tamamen katılıyorum.
Benim de çok sevdiğim The wall çok daha uygun olurdu. (Bu arada onun da hastasıyım)

Bunun yanısıra sadece o son (bombalama) sahnesinde Tchaikovsky nin çok etkili olacağına inandım.

Bende de önemli bir hatırası var:

Yaklaşık 15 bin kişinin katıldığı bir açıkhava konserinde son parça buydu
ve orkestraya neredeyse sahnenin dibinden gerçek top atışlarıyla eşlik edilmesinden müthiş etkilenmiştim

Arada sırada, Filmden bağımsız olarak, yüksek sesle dinleyip tempo tuttuğum oluyor (The wall da aynı şekilde)
 

eankara

Onursal Üye
24 May 2010
1,000
5,925
Sn. @kemalettin ,
Mesajınızı okudum . Önemli gördüğüm noktalar konusunda düşüncelerimi ortaya koyacağım , dostlar da düşünceleriyle katkıda bulunurlarsa sevinirim.

1 ) Paylaşımlarınız , bence diyarımızda önemli bir kapıyı aralayacak nitelikte gözüküyor. Paylaşımlarınızın çoğunun alıntı olduğunu yazmışsınız . Çeşitli kaynaklardan topladığınız bilgileri '' alıntı '' olarak aynen kullanmak yerine , bu farklı bilgileri topladıktan sonra , edindiğiniz bilgileri , kendi düşüncelerinizin ışığında yorumlayarak , bizlerle paylaşırsanız , sizi bu durumun daha çok tatmin edeceğini düşünüyorum. Bu durumda , diyar dostlarınız olarak , bizler sizin konularınız hakkında merak ettiğimiz düşüncelerinizi de öğrenmiş oluruz. Ama , tabii seçim sizin . Söz gelimi ben her durumda sizin merak ettiğiniz konuları ve sunuş şeklinizi beğendiğim için , sizi takipteyim !

2 ) Konularınız hakkında sabaha kadar uğraştığınızı belirtmişsiniz . Bu durum sizin araştırmacı kişiliğinizi gösteriyor. Herşeyden önce , bu özelliğinizi kaybetmemenizi , kesinlikle öneririm. Kendinizi henüz istediğiniz seviyede başarılı görmeyebilirsiniz ( bence de görmeyin zaten ! ) Bu durumu , çalışmalarınızla ilgili araştırmalarınızda hep , '' sıçrama noktası '' olarak kullanmayı deneyin. Yani , zaten kendini '' tamam işte , meğer ben neymişim ! '' diye başarılı gören kişilerin , zaman içinde pasif noktada olduklarını anlamadan , hep geriye gittiklerini gördüğüm için belirttim .

3 ) Çalışma sonuçlarınızı bizlerle paylaşmada aceleci olmayın. '' Şeytan ayrıntıda gizlidir '' diye yazdığımı hatırlıyorum . Özellikle dün geceye ait araştırma sonuçlarınızın beni şaşırttığını , sürekli farklı açılımlar yaptığınızı görmek beni bir okur olarak son derece mutlu etti . Acele etmeden , sürekli soru sormaya devam etmeniz , bizlere çok geniş çalışma sonuçları sunmanızı sağlayacaktır , tıpkı dünkü ard arda mesajlarınız gibi . ( Bence aynı konudaki birden fazla mesaj yerine , tüm mesajlarınızın öznesi konuları okuyup , hepsini içeren paylaşım , sizi daha tatmin edecektir. Tabii , biz okurların da , mesajınızı okurken , karmaşık bilgi edinmemizi engelleyecektir . )

4 ) Üniversite yıllarımda , tez hazırlığı konusundaki çalışmalarımı hatırlayarak , yukarıdaki bilgileri ( daha pek çok detay olmasına karşın ) size aktarmaya çalıştım. Açık yüreklilikle , kendi çalışmalarınız hakkındaki düşüncelerinizi paylaşmanız , beni bu konuda cesaretlendiren en önemli nokta oldu. Ama , tabii, uygulama konusunda , seçim sizin . Zaten gördüğüm kadarıyla içten mesajlarınız , şimdi de oldukça ilgi görüyor . Herhangi bir kaygı duymanıza sebep görmüyorum.

Gelelim müzik konusuna !! @Calligrapher dostumun kulakları çınlasın !! Mesajıyla ne yaptı etti , yine renk katmayı sağladı ! Sağ olsun ! Konumuzla ilgili olarak , Roger Waters'ın İstanbul'daki 2013 yılında eşimle katıldığım konserini unutmam mümkün değil ! Konser açık hava ortamında devam ederken , işçilerin , tuğla tuğla sahne ortamında duvarı oluşturmaları ve de , biz seyircilerin başlarının üzerinden sahneye doğru uçup , duvara saplanan ve de sonunda koskoca duvarın yıkılmasına neden olan uçakları , gökyüzünden başımıza doğru gelen dev hayvan şeklindeki balonları ve tabii ki efsane Pink Floyd parçalarını nasıl unuturum ? Sizin de müzik beğenileriniz hakkında yazdıklarınızı keyifle okudum.

Yeni çalışmalarınızı beklediğimi belirtmek isterim @kemalettin , sanırım dostlarımız da merakla beklemektedirler. Müzik , hatta müzik - çizgi roman ilişkisi gibi konular da , bildiğiniz gibi başka '' uçsuz bucaksız '' araştırma konuları ! Sağlıcakla kalın .
 
Üst