Tum Cizgidiyari uyelerine..

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

dangzinghunang

Yeni Üye
12 Ara 2009
44
3
ABD
Bu arada bir vefat olayı da duydum. Sizi tanımadığım için bu haber yeni mi, yoksa eski mi tam bilemiyorum.
Ama ister yeni olsun, isterse eski bir haber, farketmez, başınız sağolsun demek istedim. Bunun dışında bilmeden yaptığım hatam olduysa bağışlayin ne olur.
 

fotografçı

Yeni Üye
26 Mar 2011
3
1
Bir kaç dize..

Bu kadar yorum üzerine, Nazım Hikmeten birşeylerde eklenmeli diye düşündüm..


Dün canım olan
Yarın, düşmanım olmaz benim
Yaşananların hatırı hep saklı kalır,
Hatırları hep sorulur selâmları hep alınır…
Sildiklerim vardır bir de,
Onlar yanlışlarım ve pişmanlıklarımdır
Adları anılmaz, hatırları sorulmaz,
Sadece beddualarımdır
Vicdanla birlikte
Şeref ararım ben sevdiklerimde.
Her zaman doğru değildir elbet seçimlerim
Zaman gelir şerefsizleri de severim
Her yerde gözüm kulağım vardır benim
"Eksik söylemek yalan söylemek değildir” mantığındaki “Çok Dürüstler”?
Beni değil, kendilerini kandırırlar yalnızca
Bilmezden gelişlerim, aptala yatışlarım
Kaybetme korkumdan değil,
Karşımdakilerin yalan söyleme potansiyellerine olan merakımdandır…
İnkâr olmaz benim hayatımda
Yaşananı, “yaşanmamış” saymam
Sayanları da saymam
Kelimelere sığmaz,
Sayfalar sürer beni anlatmak,
Ama ne kadar anlatılırsa anlatılsın
Yaşayan bilir beni, yaşamayan anlamaz
Ağırdır sevmelerim her yürek taşıyamaz,
Büyüktür umutlarım her omuz kaldıramaz.

Nazım Hikmet Ran
 

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
574
UVERTUR: Fonda muzik calar... Kimine gore Schiki Schiki Baba, kimine gore Avusturya Isci Marsi, kimine goreyse iki elin ritmik carpmasi sonucu duyulan ses...

PROLOG: Turkce alfabe bulunmadigi icin Ingilizce (Amerikan) karakterlerle, sagdan sola akan, "Hayata hep borclu oldugu hissiyle bakan bir insancik varmis. Belli bir yasa kadar sadece ailesine ve okul hayatindaki ogretmenlerine borclu hissetmis kendini. Sonrasindaysa hayatina giren girmeyen herkese karsi borclu oldugu saplantisina kapilmis. Saplanti oldugunun farkindaymis bu hissin. Ama ispatlayabilecek donelere de sahipmis. Cunku ona gore, aslinda herkes bir baskasina borcluymus.
Zaman gecmis, borclu oldugunu dusundugu ozneler birer birer olmeye baslamislar. Nerdeyse hic bir ozel ozne kalmayacakmis kendini borclu hissetmesine sebebiyet veren.. Bu durumdan rahatsiz olmaya baslamis.. Kendini borclu hissedecegi baska seyler bulmaya calismis.. Bulmus... .com'lu bir sanalliga karsi kendini borclu saymis... Borcunu nasil odeyebilecegini dusunmus... "Uzun zamandir kitap yazmiyordum. Bari .com icin, .com'a ozel bir kitap yazayim" demis. Baslamis... Yazmaya... Asagidaki yazi bahsedilen borc odeme ile ilgili hazirlanmaya calisilan kitabin duzeltilmemis ilk bolumudur. Umulan borca layik olmasidir... www.cizgidiyari.com'a...


KENDI MEZARIMA CICEK TOPLUYORUM

Selam sana! Sanin yuce olsun ‘Tozlu Raflar Arastirmacisi’.
Gururlan; ovun... Hakkindir.

Amaterasu, Marduk, Ymir, Zeus ve tum pagan tanri ve tanricalari kutsasin, onurlandirsin seni.
Sonmesin Ahura Mazda’dan caldigin ates yureginde. Bir oglun (kiz degil) daha oldu.

Hermes’in zakasini, Herkul’un kuvvetini, Akhilleus’un kudretini, Prometheus’un serefini bagisla ona.

Duymasin gereksinim Anubis’e, dusmesin yargisina Osiris’in
ve olmasin terazi kefesinde solucan;
sakin...

Ehram, Kufu bile olsa layik gorulmesin ona...
Ver verebiliyorsan sende olmayani. Ya ver –ki verebilseydin diger ogullarina verirdin- ya da sustugun an tokatsiz baslanan,

“ve ‘ol’ dedi; oldu” gibisinden bir hayat olsun!

...

Ve olani da olmayani da sorgulayan hayatti. Ve hayat beyinden ele, elden kagida akti.
Ve yurumeye basladi yedi ayagiyla topal, aksak orumcek ak kagidin uzerinde.
Ve boyaliydi ayaklari orumcegin. Ve murekkepli ayaklardi kiran armoninin ar’ini. Ve kirik ayak bir meselcinin elindeydi.
Ve ayni kagit meselcide de vardi. Ve meselci de murekkebe batirmisti o tek ayagi.

“neden suruye katilmiyorsun?” dedi orumcek.
Ve, “Asla suruye katilmayacagim” dedi meselci. Ve anladi meselci ar’siz orumcegin 7 ayagiyla ak kagit uzerinde biraktigi lekeyi.
Ve ehl’i cuhela anlamadi. Ve anlamayinca meselciye inanmadi.
Ve cok ayaga inandi. Ve meselci buna uzuldu ama sasirmadi.

Anlam ve anlamlandirmayi yazdi meselci orumcegin tek ayagiyla.
Camursugilleri yazdi. Ar’siz cokluk olduklarini, coklukta haklilik payi oldugunu dusunduklerini yazdi:
“Dogrusunu size derim ki, onlar coklukta haklilik oldugunu sananlardandi. Onlar icin haklilik guclu olmakti.
Ve guc, yanilgilarinin verdigi ahlak baskisinin kendilerince en iyi ilaciydi. Oysa bilmezlerdi ki, bu ilac azar azar alinan zehirdi.
Ve bu zehir, eksik ve murekkepli ayaklariyla ak kagit uzerinde dolasan orumceklerce uretilirdi...”

Boyle akti ak kagida murekkep orumcegin ayagindan.
Meselcinin elindeki tek ayaktan... Defne Agaci sahitti. Cunku bu mesel onun altinda yazildi.

Ve 7 ayakli ve ayaklari murekkepli topal, aksak orumcek ak kagitlarin uzerinde dolasmaya devam etti.
Ve orumcek ak kagitlarin ak namuslarini kirletti. Ve ak kagitlar kara lekelerden utandi. Ve utanmayanlar utanmasi gerekenlerdi.
Ve bunu goren meselci yine uzuldu. Cunku, uzeri lekeli ak kagitlar zamanla lekeleri oz varliklari sandilar.
Ve akliklarini unuttular. Ve orumcege baglandilar. Artik, orumcek onlari yaratandi.
Ve orumcek onlari farksiz ve ayni yaratandi.
Ve aynilik, onlar icin sanki onlar tarafindan yaratilandi.

Birlikte coklugu, coklukta birligi aramaya basladi meselci. Ve yine elinde orumcegin tek ayagi.
Ve ustunde Defne Agaci. Meselci yazdi. Defne Agaci yazilanlari yaydi. Ve yayilan paylasilan oldu.
Ve paylasilan ayirt etmeyi sagladi. Ve ayirt eden, 7 ayakli topal, aksak orumcegin lekelerinden arindi.
Ve arinan arinmayi ve arinabilmeyi anlatti. Ve orumcek ve aslini unutan bundan rahatsiz oldu.
Ve bunu engellemeye calisti. Ve bunu siklikla basardi.

Lekeyi yaratanlarin ve lekelilerin coklugu ak kagitlari ve kararip aklasmis kagitlari yildirir gibi oldu.
Cunku, onlar meselci gibi degillerdi. Ve akliga ve temizlige imanlari noksandi.
Ve bunu bilen meselci yine yazdi:
“Dogrusunu size derim ki, onlar degisimi degismez sananlardan ve ve degismeze inananlardandi. Ve bilgileri dahi noksandi.
7 ayakli orumcek ve sakirtleri her yaprakta ayri yazanlardi. Onlara inananlar bilginin sorunlari cozmesinden ve onlari yok etmesinden korkuyorlardi.
Cunku onlar suruye katilmislardi. Ve surudekileri kurdun degil, surunun oldurdugunu bilmiyorlardi.”


Ve yazdi meselci. Ve yaydi Defne agaci suslu ak yapraklari. Bu sefer Ay da sahitti.
Cunku o isik veriyordu ak kagitlara ve ak kagitlari okuyup aklanan akillara...

Emretti Anu yildizlara titresinler diye. Emretti bulutlara Ea sularini salsinlar diye. Emretti Poseidon okyanuslara tassinlar diye.
Emretti Hades, Arallu kapilarini acsin diye. Emretti Kibele evlatlarina dogursunlar diye...

Ve Kaos’un gucleri sardi evreni. Ve git-geller basladi insanlarda, sira sira.
Ve bir ak kagittan lekeli kagida, bir lekeli kagittan ak kagida surdu bu sirali yolculuk.
Ve pek cok kez tukendi ak kagit meselcide. Ve biter gibi oldu murekkep.
Ve Defne Agaci bile aldi nasibini Kaos’un atesinden.
Ve yandi ve kurudu yer yer yapraklari. Ve ciplakti sonunda ama utanmadi aslindan. Ve bir gun geldi; 7 ayakli orumcek, topal aksak...
Ve dedi meselciye:
“Neden sen de onlar gibi olmuyorsun?”
“De ki,” dedi meselci, “onlar olumden yasama dogru kacarken, ben, yasamdan olume dogru kosuyorum. Ben kendi mezarima cicek topluyorum.”

Tutulan Ay’in karanligi hissettirdi, yakilan Defne yapraklarinin yaydigi atesten cikan aci aydinliga inat, karanligin da olabilecegini...
Ve farkin kacinilmazligini...
Ve degisimi... Ve done done dustu ak Defne’nin ak yapraklarindan biri... Mutlak aski yercekiminin kollarinda... Meselcinin ellerinin arasina.
Ve yaprak dile geldi. Ve dedi, ince ama ayna gibi gercegi yansitan sesiyle:
“Beni doldur biten sayfalarinin yerine... Ve belki beni de katarsin mezarindaki ciceklerin icine...”

Ve yazdi sozu ve gercegi yine Meselci... Elinde aklasan, orumcegin tek ayagiyla:

“Sen ciceklerimdensin...”

Iste, tozlu raflar arastirmacisi, bu okudugunuz yazi, belki de o Defne yapragina yazilan yazi... Oglunu uyaran...
 

dangzinghunang

Yeni Üye
12 Ara 2009
44
3
ABD
"Sonrasindaysa hayatina giren girmeyen herkese karsi borclu oldugu saplantisina kapilmis.
Cunku ona gore, aslinda herkes bir baskasina borcluymus."


Ama bu çok güzel bir düşünce. Özetle denebilir ki bu iyiliğin ya da iyi bir kimsenin tanımıdır.
İyi insan da kendisi sanki etrafına borçluymuş gıbı çevresıne ıyılık yapmaya çalışır.


"Nerdeyse hic bir ozel ozne kalmayacakmis kendini borclu hissetmesine sebebiyet veren.."

İşte bu durum da iyilikten uzaklaşmaya başlamanın tanımı olmalı. Ama bunun nedenleri olmalı. Bunun nedenleri üzerinde insan düşünüp kendi kendine de yardım etmeli. Çünkü iyi birisine yardım etmek sonrasında başkalarına da yardım etmek demektir.


"Bu durumdan rahatsiz olmaya baslamis.. Kendini borclu hissedecegi baska seyler bulmaya calismis.. Bulmus... .com'lu bir sanalliga karsi kendini borclu saymis..."

İşte bu durum da yaşadığımız çağımızın güzel tanımı olmalı...


"meselci"

Güzel bir buluş ve bu kadar güzel sözler ancak bir şairden gelebilirdi zaten...


"onlar coklukta haklilik oldugunu sananlardandi. Onlar icin haklilik guclu olmakti."

İşte bu da Yuvarlak Yüz'ün kaçtığı şeydi. Yaşadığı ülkeyi bu yüzden terketmişti. 8 ayaklı örümcekleri aradı, onları bulmak için heryerde dolandı ve dünyanın öteki ucuna gitti.
Başka ulusların 6 ayaklı, 5 ayaklı örümceklerin peşlerinden gittiklerini gördü. Kendisi asla örümceğin kırık ayağına sahip olmayı istemedi.
Bilirdi, o tek ayak olmadan 7 ayak topal sayılır. Önemli olan 8 ayaklı örümceği bulmaktı. Ama 8 ayaklı örümceği kimse istemiyordu. Şu halde çokluk da istenen birşey olmamalı diye düşündü Yuvarlak Yüz. İnsanlar aksaklıgı seviyordu bal gibi işte, bunu da kalabalıga saklanarak telafi ettiklerini sanıyorlardı....
Eğer asıl istenen çokluk olsaydı 8 ayaklı örümcekler dansederdiler bembeyaz bakir kağıtlarda. Sekiz yediden daha çoksa ve herkes yediden fazlasını istemiyorsa, çokluğun da, sürünün de, gücün de bir üst sınırı olmalı diye düşündü.

8 ayaklı örümceğin aslında "TEK BİR" örümceğe ait olduğunu biliyordu. İnsanların o biri küçük küçük parçalara bölerek fazla görünmek isteyebileceklerini düşündü. Her bir ayağı da kendi içinde 8 parçaya bölsek neler olur acaba diye düşündü.
TEK BİR olan önce 8, sonra 64 oluyor. Böylelikle her sekiz de TEKBİR'e aslında ne kadar büyük bir kötülük yaptığının farkına varırdı belki diye düşünüyor.


"Tutulan Ay’in karanligi hissettirdi, yakilan Defne yapraklarinin yaydigi atesten cikan aci aydinliga inat, karanligin da olabilecegini...
Ve farkin kacinilmazligini... "
“onlar olumden yasama dogru kacarken, ben, yasamdan olume dogru kosuyorum. Ben kendi mezarima cicek topluyorum.”


En vurucu olan yer de burasıydı galiba. Bilmiyorum, benzetmeler bilinçli mi yoksa rastlantı mı. Ama isabetli.

Evet zeytine benzeyen defneden büyük bir aydınlık çıkabilir. Bu aydınlık 8 ve 64 parçaya bölünebilir. Ve bu aydınlığa inat karanlıklar var olacaktır, ve bu karanlık bilgisizlikten değil, inattan dolayı gerçekleşecektir bence.
İnsan ölümden ne kadar kaçarsa kaçsın, ölüm insandan kaçmıyor. Çünkü insan ölüme ait aslında bu dünyaya değil. İnsan bu dünyada 70 yıl kalıyor, ama ölümle sonsuzluklara kadar yaşayacak anlaşması var elinde.

Topal örümceğin aksamasını görmüşsünüz, ne mutlu size. Peki tek bacakla topal bir örümceğe meydan okumak yerine sağlam bir örümceğin dansını izlemeyi denediniz mi hiç?
Ben ise eksiksiz bir örümcek hiç göremedim daha. Ama okudum, ögrendim, kalbimde test ettim. Sadece herkes en doğrusunun kendisi olduğunu iddia ediyor sürekli. Ben ise "yanlışım ama doğrusunu okudum, ögrendim ve şimdi de arıyorum" diyorum. Doğrusunu bulmam gerekmiyor, ama aramam gerekiyor. Yaşam kadar sürem var. Ama bulmak için değil, aramak için.
Çünkü o aradığımız, bu dünyada değil ki bu dünyada bulalım. Cünkü dogrusu şu anda yaşayan bir insanda degil. Ama O'na ulaşmak için bu dünyada aramak gerekiyor.

Kalabalıklar insanı yanıltıyorlar, haklısınız. En iyisi tek ayakla bile olsa dosdoğru kalabilmek.

Belki sizin de öğüt vereceğiniz kişiler olacaktır, belki siz de bir gün tozlu raflar araştırmacısı gibi olacaksınızdır.
Hepimizin aslında ne kadar zor bir görevi var değil mi?

Sevgi ve saygılar olsun size ve iyi kalmak isteyen tüm insanlara. Keşke herkes sizin gibi borclu hissetse kendini, paylaşımlarla dolsa bu dünya.
 

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
574
Yalan yok; belki de var... Bu konunun basligini anlamlandirmak icin acmistim ilk basta... Tepkisel bir sekilde ve beni rahatsiz eden anlamlandirmalarim sebebiyle... Sonra... Az bir zaman sonra, kusmak istedim. Midemden hastayim; o sebeple... Ruhumun da midesi hasta... E, o nasil kusacak? Her ruhun farkli kusma yolu var. Benimki yazarak...

Kitap yazayim dedim. Ne var ki kitap yazmakta? Bir kalem, bir defter... Bitti(!?) Hah haaa...
Yalan yok... Var mi? Manipule ettim... Provoke ettim... Kizdim... Kizdirdim... Anladim... Anlasildim... Anlamadim... Anlasilamadim... Yazdim... Hep yazdim... Ben yazarken gunler harcadigim halde okumak icin yarim saat bile harcamayacak olan insanlar icin yazdim... Hah haaa.. Bu durumu bilerek yazdim.. Insan denilen turu bilerek yazdim..
Ve... Duzeltmeden yayimladim... Eksiklikleri, aleni eksiklikleri gorsunler ve savassinlar benimle diye...

Simdi... Yine duzeltmeden ve butunlugu bile eksik olan bir yaziyi paylasiyorum... Dedigim gibi, bir kitabi bitirmeye calisiyorum.. Dedigim gibi, ben Sibirya'dayken bana yoldaslik eden cizgidiyari'na atfen yaziyorum... Ama bu yaziyi, yazinin bu bolumunu beni ozellikle kiskirtan "dangzinghunang" icin paylasiyorum.. Umarim bitincetum dostlara layik olur..

Ha, biter mi bitmez mi bilmiyorum.. Cunku su an da hala Maslow'un piramitinin tabaninda acikladigi gereksinimleri saglamaya calisiyorum.. Hepsini degil sadece ikisini...

Haydi okuyalim... Sonra da tum bu parcalarin birlesimini okumayi dileyelim... Benim tek basima gucum yok cunku...

...
...
...


Ac karnina iciyorum artik sigaralari ve alkolu.. Uyumuyorum da.. Ustelik tutunun de, alkolun de pahalisina meyletmeye basladim.. Cebimdeki uc-otuz parayla yarinimi dusunmeden.. Eskiden en sevdigim sey, hatta biricik tutkum okumak ve yazmakti.. Artik oncelik tutunun ve alkolun.. Ne sacimi tariyorum adam gibi ne de tras oluyorum.. Tuhaf bir yone seyreldi hayatim.. Daha once denemedigim ve bilmedigim bir yone.. Bunaliyorum herseyden.. Sikiliyorum.. Keyif duygumu tamamen yitirdim.. Sonsuz bir yalnizligin ve sikintili bir bos vermisligin kollarindayim sanki..
Cok seyden zevk alirdim eskiden.. Dedigim gibi, once okumaktan, yazmaktan, sonra tantuniden, rakidan, baliktan, fikir tartismalarindan, en onemlisi ogrenmekten ve ogretmekten.. “Dedigim gibi” mi dedim? Oysa boyle bir sey dememistim ki(?) Yazilarimi bile karistirmaya basladim artik digerleriyle(!?)
Butun parami kitaplara verdigim gunleri hatirliyorum da.. Cok zaman gecmedi oysa.. Yirmiiki yillik okul, otuz kusur yillik okur yazarlik hayatimin tamami bir kenarda artik; sanki hic yasanmamiscasina.. Sahip oldugum tum hosgoru ve guven duygulariyla beraber.. Bir zamanlar bilim insani olmak isteyen benim icin ne aci bir son bu..
Ne yalan soyleyeyim, hayati boyunca her seyde ama her seyde aklini ve mantigini kullanan ama duygulariyla yasayan biri icin ironik bir son oldugunu dusunuyorum bunun. Kani bes para etmez insan musveddelerinin kendilerini kale aldirmalarini da goz onunde tutarsam, trajikomedi.. Devrim onderliginden, lumpen proleteryaliga.. Tanriliktan, en sefil kulluga.. Bilgelikten, cehalete.. En kutsal mutluluktan en lanetli mutsuzluga.. Sozcukleri bile secmiyorum artik.. Ben.. Bir zamanlarin, gelecek vaadeden buyuk yazar musveddesi..
Hasta, yazar ozentisi.. Hasta, insan musveddesi.. Sadece kendisi seviyor diye, sevdiginin sadece kendisini sevmesini isteyen zavalli.. Ucuncu tekil sahistan rahatsizlik duyan egoist ve ucuncu tekil sahislarin yardimini bekleyen solucan.. Yalnizlar aleminde yalniz.. Coklugu alkol kadehlerinin ve izmariti kalmis sigaralarin sayisinda arayan aritmetik bilgini.. Ha ha.. Gercekten komik olmaya baslamis bu hayat.. Veya bu hayatta ben! O kadar komik ki, eski yazilarimda kullandigim cumleleri bile bu yazida kullanmaya basladim farkinda olmadan..

Komiklik o denli tanimlanamaz bir paradoks iceriyor ki, anlamlandirmanin esnekligine ragmen hegemonyasindan hic bir tavizde bulunmuyor. Icki kadahlerinde ve sigara izmaritlerinde cokluk arayip mukemmel hesaplar yapabilen ben, kadehleri siralayan ve kul tablalarinin dolmasini saglayan para ile ilgili olarak zerre kadar hesap yapamiyorum. Olmasi istenmeyen ve olmasini isteyenlere karsi cephe savasi vermeyi savunurken maglubiyeti kesin olan bir savasa giren her hangi birinden ne gibi farkli bir tavir beklenebilirdi ki zaten..? Varlik sebebi komiklik olan birisinden trajedi yaratmasi beklenemezdi ya.. Sonucta komedya insanlara, tragedya ise tanrilara ve krallara ozgu degil mi? Boyle yazmadi mi Aristoteles Tragedya ve kayip oldugu soylenen komedya adli eserlerinde..? Acik soyleyeyim, gercekten yazip yazmadigini bilmiyorum ama dusundugum soyle bir sey var; neden insanlar birini yazdiysa digerini de yazdigini dusunuyorlar ki? Bu biraz kosullanmislik degil mi? Umberto Eco’nun “Gulun Adi” adli romaninda okumustum bunu..

Eskiden, yazdigim bir hikayeyi basladigim gibi bitirme ozelligim vardi. Artik sadece icki icerken yazabilmek gibi yeni bir ozellikle yer degistirdi. Yazamiyorum yani artik eskisi gibi.. Sonsuz bir sozcukler kuyusunda, bir turlu istedigim kelimeyi secememe gibi sonsuz bir lanetin pencesine dustum. Bulamiyorum; bir turlu bulamiyorum istedigim ve bana gerekli olan kelimeleri. Oysa eskiden kelimeler bulurdu beni kendiliginden. Bana dusen tek sey komutanindan korkan bir asker gibi siraya girmis kelimeleri cepheye surer gibi kagida dokmekten ibaretti.
Artik kelimeleri alkol buluyor benim icin. Bana gelmeyi reddeden, aradigimda da bulamadigim kelimeleri Sherlock Holmes’tan bile yetenekli olan alkol bulup cikariyor saklandiklari yerden. Zaten O da kokain sayesinde bulmuyor muydu saklanan suclulari? Yazi ve dil bagimliligi, alkol ve uyusturucu bagimliligindan daha az onemsenecek bir sey degildir. Yazicilar bunu cok iyi bilirler. Yazamadiklari zaman gecirdikleri krizler, alkol ve uyusturucu krizlerini aratmayacak siddette olur. Bir kelime, bir cumle daha yazabilmek icin her seyi yaparlar. Ne sagliklarini onemserler bu durumda, ne geleceklerini ne de her hangi bir sosyal veya ahlaki gerekliligi.. Zorunluluktan dogan ama gonullu sanilan bir ask gibi..

Akilli okurlar farkediyorlardir soylemedigim, metin alti gizli cumleleri. Su anda da alkol ve tutun icerek yazmayi surduruyorum.
Sibirya’da orta kalite bir restauranttayim. Ne kadar bira icecegimi hesap ederek oturdum buraya. Cunku cebimdeki para belli. Her zamanki gibi sadece alkol ve sigara.. Baska insanlar da var etrafimda. Onlar icerken yemek de yiyorlar. Hatta bazen canimin cektigi yemekleri yiyorlar. Sonra konusuyorlar; guluyorlar, opusuyorlar.. Yalniz olan ve yazi yazan sadece benim, her zamanki gibi. Calisanlar ve beni taniyan musteriler kaniksadilar bu durumu ama beni tanimayanlar icin merakla bakilan bir “obje” olma ozelligini hala surduruyorum. Gulmeyen ve alisilagelmedik seyler yapan bir obje –subje degil-, neyi neden yaptigi merak edilen..

Sibirya.. Kim, hangi kelimelerle anlatabilir ki bu topraklari.. O denli zeki veya kelimelerin kendilerinden biri hissedip tum sirlarini actiklari bir yazici var mi acaba bu dunyada? Sanmiyorum.. Sadece anlasilip anlatilamayan seyler vardir ya.. Oyle bir sey iste.. Ben ilk kez -40 derecede, eski bir dolmusta ve cebimde bes kurus para olmadan yolculuk yaparken anlamistim Sibirya’nin ne oldugunu. Ustelik o sira ne ben oradaki insanlarin dillerini biliyordum ne de oradaki insanlar benim bildigim dillerden birini.. Sonsuz bir boslukta, sonsuz bir yokluk icerisinde gidiyordum sadece, bir yerden bir yere.. Hiclige bu kadar yakin oldugum baska bir zaman hatirlamiyorum.

Nasil olup da Sibirya’ya geldigimi hatirlamiyorum bile.. Pek de hizli olmayan bir sekilde motorsiklet suruyordum kendi ulkemde. Ogle sulariydi. Gec uyudugum icin gec uyanmistim ve uyku sersemligi hala uzerimdeydi. Bir kavsakta durdugumu hatirliyorum, gelip gecen arabalari gormek icin. Uzakta, oldukca uzakta beyaz bir araba bana dogru geliyordu. Cok rahat bir sekilde gecebilecegim mesafe vardi aramizda. Nedense tereddut ettim. Gecmekle beklemek arasinda, panik atak krizi gibi yogun bir baski hissettim. Sonra.. Sonra birden, araba bana cok yaklasmisken baska bir iradenin emrindeymis gibi elim gaza gitti. Gaza bastim ama araba inanilmaz derecede yakinima gelmisti. Oysa ben onu hala ilk gordugum yerde kalmis gibi hissediyordum. Hafif sola kirsam direksiyonu hic bir sey olmadan o da ben de yolumuza devam edecektik. Yine anlayamadigim bir sey oldu. Direksiyonu kiviramadim ve tum gucumle gaz vermeye devam ettim. Dumduz ve son surat karsidaki kaldirimlara dogru gittim ve.. Uctugumu hatirliyorum. Dusundugum tek sey, o bir turlu bitmeyen cok ama cok uzun suren ucustan sonra, bir yerlerim kirilip ayaga kalktiktan sonra, motorun sahibine ne diyecegimdi.. Aklimda sadece o vardi. Motorun sahibine ne cevap verecegim? Tanrim, yer yarilsa da icine girsem..

Ve.. Yer gercekten yarildi onumde.. Ve ben o yariktan iceri girdim.. Karanlik.. Belki de ucusumdan daha da uzun bir dusus yasadigim korkunc karanlik yarikta yuvarlandim. Dusmedim.. Yuvarlandim..
Gozlerimi actigimda Sibirya’daydim. Yarigin girdigim ucundan 6 bin kilometre uzakta. Hissetigim tek sey motorun sahibine hesap vermeyecek olmamin ic rahatligiydi. Cunku, gozlerimi acar acmaz hissetmistim baska bir mekanda ve zamanda oldugumu. Aslinda, olup de inanmadigim obur dunyada oldugumu dusunmustum ilk anda..
Ayagimda sandalet, uzerimde sort ve t-shirt oldugunu dondurucu sogugu iliklerimde hissedene kadar farketmemistim bile. Yarigin girdigim ucu +40’ti. Ciktigim ucuysa -40.. Nasil olmeyip de hayatta kaldigima hala sasarim. Karisi baskasindan hamile kalmis o sisko adam, yaninda baskasinin karisiyla oradan gecip beni kurtarmasaydi muhakkak donarak olmustum.

Karisi baskasindan hamile kalmis, baskasinin karisiyla oradan gecen sisko adam eski Jiguli’sini durdurup yanima geldiginde saskinliktan gozleri iri iri acilmisti. Artik vodkadan mi, yoksa soguktan mi kizardigini kesin olarak anlayamadigim suratini, benim soguktan kizardigi kesin olan yuzume yaklastirarak saskinlikla konusmasini hatirladikca gulerim. Hic bir sey anlamadigim o anki konusmasini..
“Chto takoi blet?”
“…” titriyordum. Baska bir dilde konustugunu farketmeden sarsintili bir sekilde titriyordum.
“Chto staboi? Kto prinisil teby suda? Kurtka neto; adejda neto.. Ti psih? Umerat hochish blet? Kak vazmojna tak?”

Yari comelmis bir halde, neredeyse tasiyarak Jigulinin arka koltuguna oturttu beni. Baskasinin karisi olan yanindaki kadinin yuzunu ilk kez o sirada gordum. Cunku cok anlasilir bir nedenle arkaya donmus ve kirmizi burnu ile gulerek bana bakiyordu. Mutemadiyen.. Mutemadiyen siritiyordu. Neden sirittigini eminim kendi bile bilmiyordur. Sonraki yillarda anladim ki, o cografyanin insaninin yaptigi pek cok seyin nedenini sadece ve sadece Tanri biliyordu. Yani.. Oyle oldugunu saniyorum. Belki Tanri bile bilmiyordur..
Ve ben, Tanrinin bile neyi bilip neyi bilmedigi bilinmeyen bir cografyadaydim artik. Tanrim! Belki de Tanrinin olup olmadiginin dahi bilinmedigi bir cografyada.. Sonsuz bir hiclik hissinden bahsettigimi hatirliyor musunuz bir kac paragraf once? Ben o paragrafi da o hissi de cok iyi hatirliyorum..
Off! Yeni musteriler geliyor durmadan. Masalarin biri bosalirken biri doluyor. Gelip gecen bana carpiyor. Genc yasli insanlar bagirarak konusuyorlar. Neden sanki agizlarini kullanmadan konusmayi denemiyorlar? Bilmiyorlar mi agizlarini ve dillerini kullanmadan nasil konusulacagini? Yeteri kadar alkol almadim henuz. Beni kolayca kelimelere ulastiracak guce ulasamadim daha. Carpiyorlar bana ve konsantrasyon yetenegi zaten istikrarsiz olan beni rahatsiz ediyor bu durum. Ofkeleniyorum. Aklimi toplayamiyorum. Yazamiyorum... Yazamadigim icin cildiriyorum...
* * *
(devami burada yayimlanmayacak... Simdilik...)

......
......


"Yalanci sen hic Sibirya'ya gitmedin ki..."
"Mephisto! Yine mi sen? Giiitt!"
"Tamam hemen gidecegim.. Ama sadece hic Sibirya'ya gitmedigin halde neden gitmis gibi davrandigini acikla..."
"Ama beni okuyanlar ne yazsam gercekmis gibi davraniyorlar..."
"Hiihh hiiihh hiii hiiiiii.... Sibirya'da ettigin kavgayi da anlat da bakalim inanacaklar mi? Hani uc adami parcaladigin ve akabinde kaptanin seni gemiden atmaya kalktigi kavgayi... O kavganin sebebini... Hihh hiiihh hihh hiiiii... Hele... Hele kaynananin elini kesmek zorunda oldugun olayi... Gercekleri anlat... Oynama... Mertsen gelecek yazin o konuda olsun..."
"Git Mefisto yaaa... Fitne sokma insanlara..."
 

dangzinghunang

Yeni Üye
12 Ara 2009
44
3
ABD
Hmmm! Bu sefer üç adamı parçalamanızdan bahsedemeyeceğim. Görünüşe göre sigarayı bırakmanızı bile tavsiye edemeyeceğim.
Ancak ileride parçaların tamamını görmeyi umut edebileceğim görünüşe göre.

İki ihtimal görüyorum, birincisi adam gözlerini hastanede açacak ve gördüğü herşeyin rüya olduğu anlaşılacak. Tabii gözlerini hiç açamayabilir de...
Ya da eğer konu bir bilim kurgu ise adam rastlantı sonucu açılan bir geçitten geçerek Sibirya'ya ışınlanmış olacak.

Her neyse bu sefer kısa bir not yazacağım. Zaten kapı deli gibi çalınıyor. Polis olmalı. Dün öğle saatinde trafikte araba kullanırken bir anda karşıma çıkıveren motorsikletli bir çocuk hakkında soru sormaya gelmiş olmalılar. Ben sadece şahit olmuştum. Gerçekten feci bir kazaydı, hatırladıkça tüylerim hala ürperiyor. Üstelik motorsikleti de bir arkadaşından ödünç almış.

Aklıma birden bire kitaptan çıkıp gerçek hayata karışan insanlarla ilgili birtakım hikayeler gelmeye başladı. Eski korku hikayelerinde rastlamıştım böyle şeylere. Yazarın yazdığı herşey gerçek oluyordu.

Neyse, hala kapının zili çalmaya devam ediyor. ...

Sevdim yazılarınızı...
 

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
574
Yazinin karhramani ile ilgili dusunceleriniz yazdiklarima uygun degil..
Konu tamamen Einstein'in Birlesik Alan Teorisi ile ilgili... Isin icinde Amerika , yunanistan ve Rusya var...
Asagidaki resimler konu ile ilgilidir.. Ben hayatta her seyin fiziksel ve aciklanabilir oldugunu dusunurum.. E, oyledir de zaten...
8102.png


8130.png


8145.png


Yukaridaki resimler benim degil.. Ama cizsem boyle cizerdim.. Gemiler tesadufi degil.. Isin icerisinde Kabil de var. Adem'in katil oglu..
Haydi bir sir vereyim... Sisko adam ve yaninda bulunan baskasinin karisi tesadufen oradan gecmiyorlardi.. Hamile kadin bile tesadufen hamile kalmis degil.. Cok zor bir ise girdim.. Umarim bitirebilirim bu isi.. Cunku ciddi konsantrasyon problemi olan birisiyim. Burada boyle yogun yazarak da kendimce sozler verip sonra sozlerimi tutmaya calisiyorum.. Yani kendimi guduluyorum.. Bu yazilarinizla da sizden yardim aliyorum.. Ozellikle sizin dangzinhunang yardimlarinizi odeyemem..
Coktan bitmesi gereken bir kitabi umarim sizler sayesinde bitiririm ve oncelikle burada paylasirim.. Gerci simdiden bir kac yuz sayfa oldu ama... :)
Mefisto sapigi da sagolsun yazmam icin guduluyor beni...
Hizlanmam umidiyle..
Sevgi ve saygilarimla...
 

dangzinghunang

Yeni Üye
12 Ara 2009
44
3
ABD
Yardimim olduysa gurur duyarim.
Hatirladigim kadariyla Kabil'in Tevrat'ta bir hikayesi vardi. Babasinin yanindan kovuldugu zaman Allah O'nu kimse olduremesin diye uzerine bir nisan ya da iz koymustu. Adem'in obur ogullarinin dogum ve olum tarihleri belli iken, Kayin ya da Kabil'in olum yasi yok, belirtilmemis. Zaten O'nu yani Kabil'i kim oldururse ondan yedi kez oc alinacakti. Zannediyorum bu yaratilis bolumunde bulunabililir.

Aslinda biliyor musunuz, zaman zaman dunyaya insanin gelisinin Nuh ile oldugunu dusunurum. Cunku Adem cennetten kovuldu ama dunyaya mi gonderildi hemen acaba diye dusunurum hep. Hic bir kutsal kitap da Nuh'a kadar acikca yeryuzunden bahsetmez. Acaba Nuh'un gemisi bir uzay gemisi olabilir mi? Cunku kutsal kitaplarda Nuh tufaniyla goklerin kapilarinin acildigi yazilidir. Eger bu dogruysa Kabil hala Cennetin dogusunda olmali. Ama cennetin dogusu tam olarak neresidir? Bu dunya mi yoksa bu dunya ile cennet arasinda biryerde mi? Hala sular altinda da olabilir.

Asla gercegi bilemeyiz, ama hikayelerimize, arastirmalarimiza ilham verebilir.

Solucan deligi (wormhole) ile ilgili aciklamayi daha once bir bilim kurgu dizisi olan Stargate'de duymustum. Daha sonra ise neredeyse Michio Kaku'nun ya da Alex Filippenko'nun butun konusmalarini dinleyecek kadar ileri goturdum. o da eger negatif maddeyi bulursak (zannederim anti matter) wormhole'u surekli hale getirebiliriz diyorlar. CERN'deki calismalar da bu yonde aslinda diye tahmin ediyorum. Cunku isik hizi cok cok yavas bir hiz galaktik yolculuklarda.

Su halde Isvicre'deki CERN arastirmalari sizin kahramanin bu yolculuguna sebep olmus olabilir diye dusunuyorum. Ama fazla da bilmeden karismak istemem.... Sadece bu Wormhole'lar bildigim kadariyla zaman makinasina da donusturebiliyor.

Simdi hikayenin bir an once bitmesini daha bir sabirsizlikla beklemeye basladim. Belki kitabin kapagina resim cizerim. :) Saka...
 

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
574
Yardiminiz elbette oldu. Oluyor... Konunun esasinda Kabil var. Aslinda Kabil'in yasayan son torunu var. Mersinli... OHHOOOMM! ;) Bahsettiginiz iz torununda da var. (Tanrim! kendimi desifre ediyorum) Lanetli soyun karismamis her ilk erkek torununda var...

Isik hizi aslinda tam da dediginiz gibi cok yavas bir hiz uzayda. Ama beygir gucunu hala birakamamis insanoglu icin hala cok onemli. CERN'deki arastirmalar da cok onemli. Ama oradaki esas konu BIG BANG THEORY ile iddia edilen patlama sonrasi olusumlarin gercekten olup olmadiginin ispati ile ilgili calismalar. Diger tum bilimsel ve teknolojik konular yan urunler olarak dusunulmekte. (Uzay Bilimleri ve Astronomi lisansi almistim bir zamanlar. O yuzden konu ile ilgiliyim)

NUH konusuna girmemeyim. Cunku o yaratilis teorisi ile ilgili esas olarak. Ve cok subjektif...

Solucan deligi ile ilgili yapildigi ve basarildigi soylenen bir deney var. Simdilik adini vermeyeyim. Umarim yazi bitince okursunuz. Ben de o deneyi kullandim. Ama deney koca yazi da 1\1000'lik bir yer kapliyor. Cunku Fizik Bilimi'ni tartismam ben. Yazi kurmaca sonucta. Konu ile ilgili "Dr.Morris K. Jessup" diyeyim; gerisi merakiniza kalmis olsun.

Dedem olmeden once, bana evimizin altinda bulunan, aynanin arkasindan girilen ve uc yere tunellerin oldugu bir odanin sirrini vermisti. Tunellerden birisi Mersin-Tarsus'taki St. Paul kuyusuna gidiyordu. Digeri insanlik tarihinin en eski yerlesim birimlerinden biri olan ve “yakilmis” evimden 100 mt. uzakta olan Yumuktepe'ye... Ucuncu yolu simdilik aciklamama gerek yok... Sakin ola, bahsettiginiz bilinmeyen ilk Cennet'e (ADEN) gidiyor olmasin? ;)

O ev yakilmadan once ben o gizli odaya girmis ve tunellerde gezmistim. O gezintiler sirasinda ise bazi eski yazilar bulmustum. Anlamayacagimi dusundugum bir dilde ama Turkce kadar yetkinlikle okudugum ve anladigim kitaplar... Cevirisi anlamindan daha zor kitaplar... Nasil da sasirmistim dunyanin hic bir yerinde ornegi bulunmayan o yazilari okuyabildigimi gorunce...

Dostlugunuzun hatirina tam duzeltemedigim bir bolumunu paylasayim... Ama karismis.. Bir bolumu bizzat Kabil'in yazdigi, bir bolumu ise Ademsoylulardan henuz kim oldugunu bilemedigim bir baskasinin... Parcali parcali... Duzeltmeye calisiyorum... Yeni bir delikte suruklenmeden her seyi burada paylasmak icin acele ediyorum. Cunku istemiyorlar bilinmesini... Yok etmek istiyorlar... Beni de, yazilanlari da... Tanrim, en az bir kisi nefret edecek veya gicik olacak benden. Yetmez mi zaten benden nefret eden ve beni oldurmek isteyenlerin coklugu? Neden bunlari yazdiriyorsun ki bana? :( Yine cevabini duyamadigim bir soru...

"Ggggnn hoohhmmnn ygnnmyynvmmmm"
Kotuluk Lordlarindan biri konustu gene. Kacisima dair yanlis dusuncelere sebebiyet verebilmek icin oyun oynadigimi soyluyor. Yerim bulunamasin diye... Iyi o halde paylasayim hemen o parcali ceviriyi...

NOT: Resimleme yapmanizdan seref duyarim, lutuf sayarim...
....


SIR-AHID-...
...


“Hadi ciftleselim.”
“Nee? Asla!”
“Hadi ama.... Seninle sevismek istiyorum ya! Doktorum izin verdi...”
“Asla!”
“Bak... Don da giymedim senin icin...”
“Sana, ‘asla’ dedim!”

“AaaaUUUUUuuuuuuuuuuuuu...”
...
Geliyorlar... Okyanus kabartilari, yer yarilmalari, goktasi seklinde geliyorlar. Kaos’un gucleri beni isbirligine davet etmek icin geliyorlar. Tum lanetlilerin ilk atasini, lanetin –aslinda- ilk kurbanini... Beni...
Kabil’i... Aralarina almak icin geliyorlar. Kaos’un kotuluk efendileri bir olumlunun kendileriyle beraber olmasini istiyorlar. Kotulugu bilmeden kotuluk yapabilen bir etin yaratabilegi diger kotulukler icin... Icin icin, benim lanetli ruhumun sakladigi yeni lanetler icin...
Gel-di-ler... Gel Lilith... Senin de hazir bulunmani iste-di-ler...
...

“Sen evli misin?” dedi Alkolik elinde bira.
“Hayir.”
“Neden evlenmedin?”
“Niye, evlenme zorunlulugu mu var bu dunyada?”
“Hayir. Senin gibileri cabuk kaparlar da, o yuzden...”
“Evliydim. Karim oldu.”
“Deme! Cok uzuldum... Sever miydin karini?”
“Bilmem... Sanirim...”
“Ya, ne demek, ‘bilmem’? Dalga mi geciyorsun sen benimle?”
“Bilmem... Sanirim... Ama seninle degil... Kendimle...”
“Sen cok tuhaf biradamsin. Peki hic ciftlesmeyecek misin benimle?”
“Gozlerin sarhos ve anlamsiz bakiyor. Anlamlandiramadigim gozlerden nefret ederim ben...”

...
Su, yukarida duran, dis dunyanin Kaos Lordu. Her turlu goksel karisiklik, patlayan yildizlar, dagilan galaksiler, saldirgan ve pervasiz meteorlar onun emrinde... Su, hemen altinda duran, ust dunyanin Kaos Lordu. Tum yok edici yildirimlar, parcalayici firtinalar ve tas buyuklugundeki dolular onun emrinde... Su, karsida duran, savaslarin, acligin, vahsi hayvanlarin ve kanin Kaos Lordu. Beni en cok isteyen O... O’nun hic bir etkisi ve bilgisi olmadan kardesini olduren beni... Ve en alttaki de, depremlerin, bereketsizligin, toprak alti cinlerinin ve mezarda les yiyen kurtlarin Kaos Lordu...

Gel!

Sonsuz lanetin degismezligi adina... Ilk akan kan adina... Lanetlinin ve tohumlarinin istirabi adina... Tam 1 yil sirtimda tasidigim, ilk katledilen kardesimin adina... ilk kani doken benim adima... LANETIN SELAMI UZERINIZE OLSUN!

“TuooooOOrrRRrrroooOOOOOOOO...”
“Auuuuuuu UUUUUuuuUUuUUUUu...”
“Dum... Dum... Dum... Duummm...DUMmmm...”
...

(Sanirim bu bolum karismis. O sebeple kalin harflerle yazdim)
Kardesimin cesedini tasiyorum sirtimda. Tam bir yildir, attigim her adimda yerin lanetini hissederek yuruyorum. Uzerine bastigim tum otlar kuruyor. Tum taslar parcalaniyor; tum sular cekiliyor... Tam 1 yildir, bu lanet durmaksizin icimde ve yanimda buyuyor.

Cinler ve Saytaniler bile yolumun uzerine cikmaktan kaciniyorlar. Zebaniler bile olup cehennemlerine gitmemi istemiyorlar. Tanri bile beni yarattigi icin pisman sanki. Tanrisal hic bir niteligini kullanmiyor benim icin. Ne sonsuz iyiligini ne de sonsuz kotulugunu... Iblis, Tanrisal izinli Kotulugun Yuce Lordu, sen de kaciyorsun benden. Sonsuz lanetim seni bile korkutuyor; uzak tutuyor bulundugum yerden.

Tamamen yalniz kaldim. Topragin laneti yetmezmis gibi tum yaratiklarin laneti de uzerimde dolasiyor. Peki, bu nefes neden eksilmiyor bedenimden? Bu can neden cikmiyor icimden?

Biliyorum, hic bir babam kizlari, Adem soyu birlesmeyecek benimle... Olmayacak neslim insanoglundan. Olduremiyorum da kendimi. Ilk insani olduren ben, ikinci ve asil yapilmasi gereken cinayeti isleyemiyorum. Kendimi olduremiyorum.

Lanet... Lanet... Sirtimda oldurdugum kardesim... Ben lanetlenmisim... Lanet... Lanet... Annemin elmasinin zehiriyim... Babamin kaburga kemiginin bedeliyim... Lanet... Lanet...

“DUM! Dumm... Dumm... Dumm... DUMM... Dum... Duummm... DUM!”
“Diii boooo... Diiii BOOOO... Di... Di... Booooo...
O lahiiII... La ha me hA ta niiii...”
“Dum... Dum... Dum... Dum... Dum... DUM!”
“TOOOOrrRRROOOOOOOOO...”

Surmeli, surmeli lanetlenelerin azabi... Bitmemeli, bitmemeli beddualilarin istirabi... Cogalmali, artmali Kabil’in tohumlari... Ve cinayetin nedenini yaratanlar, once kendileri utanmali... Utanmali... Uyanmali...

...
...

“Lanetin dogdugu zamanlardan hemen sonra, lanetli kendine bir es aradi. Her yerde kendi benzerini aradi. Beden olarak kendine benzeyen hic kimseyi bulamadi. Cunku lanetinden korkan herkes ondan kaciyordu. Gerek Insansoylular... Gerekse hayvansoylular... Ruh esini aramaya basladi. Kendisi kadar lanetli bir baska ruhun bulunmadigini anladi.
“Attigi her adimda topragin lanetiyle kivranarak dolasti, durdu... Kendini okyanuslara dogru vurdu. Bu gelisi goren okyanus heyecandan kudurdu. Dalgalar, anaforlar ardi ardina birbirini dogurdu. Lanetli kendi iclerine girmek isteyen habis bir urdu. Kokmus kan dolu, lanetin yaratici lordu...

“Bir adim atti lanetli, agir...
Cekildi okyanus agir...
Bir adim atti lanetli sert...
Cekildi okyanus, sert...
Bir adim daha atti, dalgin...
Yarildi okyanus, yilgin...

“Ve yurudu Lanetli bastikca kuruttugu okyanus topraginda. Ve bir daha asla degmedi okyanus onun kuruttugu topraklara...
“Bir ada cikti gunler sonra karsisina... Uzerinde yesil olmayan, su bulunmayan, attigi her adimda topragi lanet okumayan, lanetliler icin onceden ve ozellikle hazirlanan...

“Ve orada buldu Lanetli... Kendine es olacak kadini... Babasindan once, babasi icin yaratilani... Eger isyan etmeseydi annesi olacak olani... Babasinin ilk karisini... O’nu... Ilk canli laneti yaratani... LILITH’i...

“Ve orada eslesti iki lanetli... Ciftlestiler, gunler ve geceler... Akti doller ve kabul etti rahimler... Iki rahimliydi cunku O... Ve o gunden sonra dogdu ve cogaldi lanetli zurriyetler... Ve yayildi ve dagildi bu lanetli nesiller... Dunya lanetli soyun da dunyasiydi artik...

...

“Ve gun geldi... Laneti unuttu lanetin tohumlari... Ama unutmadi lanet, kendini unutan lanetlinin torunlarini... Affetti belki soyu biraz karismis olanlari... Ama asla birakmadi yakasini hic karismadan lanetli soydan kalanlari...

...

Kaosun 4 lordu karsimda duruyor. Kaosun askerleri her yanimizi sarmislar. Milyarlarca yilan, ciyan, akrep, cesit cesit ifrit ve adi bilinmez garip siralanmislar karsimda, saygili ve merakli...

Tanri hosnut degil bu isten; Seytan kaygili... Lilith, lanetin tohumlarinin cogalmasinin ve yarinlara kalmasinin kacinilmaz dogurgani... Ayakta... Yanimda! Dik! Yuzunde derin bir sessizlik... Sakli bir bilgelik... En buyuk lanetlinin esine yakisan bir asillik...

“Vooouuuuuuuvvvvv... Kraaaaakkkkkk...”
“RrrrRrruummmbbbbblllleeeee...”
“Yoogg... Ggmwwdookkk... Ignmm... Rim...”

Hayir! Lordlar hayir... Yazmayacak lanetlinin sizlerle ortak oldugunu hic bir satir. Almayacak sizlerle ortak olan lanetliyi hic bir yatir.

Ben... Ademoglu Kabil, yanimda duran, babamdan once babam icin yaratilan ilk insan Lilith... Ikimizin de soyundan cikmayacak sizler gibi bir ifrit.
Ben... Lanetin ilk Lordu... Bilerek gunah isleyenin bilmeden kotuluk yapan oglu... Lanetli soyun ilk yaratici tohumu...

Ben ve benim soyumdan gelecek olanlar sunu bilsinler ki, hic bir lanetli soy evladi Kaosun Efendileriyle beraber olmayacaklardir. Hic bir sekilde kotuluk yapmayacaklardir. Hic bir sekilde, bilgileri dahilinde zarar dogurmayacaklardir.

Ben... Bilmeden kotuluk yaptigi icin sonsuz lanetle cezalandirilan Kabil... Yapilan ve yapilacak olan tum kotuluklerden daha agir bir cezayla cezalandirilan Kabil... Olacak lanetim, tum karismadan soyumdan gelenler icin sebil... Yalnizlik bizim efendimiz olacak... Yardim emelimiz... Aci bizim degismezimiz olacak... iyilik gorevimiz... Bu kendi yazdigimiz kaderimiz...

“Oggnn mnmnn yrrouurgnnn...”

Siz Kaosun Lordlari... Lanetli Adanin igrenc konuklari... Teklifiniz reddedildi! Geldiginiz gibi gidin ya da size katilmami beklemeyin... Siz bana uyun... Onumde secde edin... Cunku boyle kuruldu oyun...

“YYYyyYyggggtttghhhtttttt! Gmmmrrrmmm...”

Cekilebilirsiniz... Gel Lilith...

...

“Mahir, arabadayken pencereden attigin sey neydi?”
“Bana verdigin haplar...”
“Neden attin?”
“Hap kullanmam ve bulundurmayi da istemem...”
“Beni birakmayacaksin hic, degil mi?”
“Soz veremem. Cunku kendimi bile birakip birakmayacagimi bilmiyorum ben.”
“Seni annemle tanistirayim mi?”
“Bu halde mi? Baksana sakalliyim ve perisan bir durumdayim.”
“Hayir! Sen cok tatlisin...”
“Peki o zaman... Madem istiyorsun...”

...

Lilith ile evimize donduk. Adanin tek agacinin dallarindan, ellerimle yaptigim evimize... Bizi kabul eden ve bize uygun tek eve... Cehennemin en dibinde bulunan Secere-tuz Zakkum Agaci’nin tohumlarindan dogan Lanetli Ada’nin Lanetli Agaci’nin lanetli dallarindan yaratilan eve...

Lilith, ilk oglumuzu kundagindan aldi. Sut yerine irin akmasi emredilen memelerinden biriyle besledi onu... Mahir’i... Tum lanetli soyumun ilk evlatlarina adi konacak olan Mahir’i...

...

Sunu bilin ki, hukum hukmedilebilenler icin gecerlidir...
“Ic...”
“Peki...”
 

dangzinghunang

Yeni Üye
12 Ara 2009
44
3
ABD
Öyküyü merakla bekliyoruz.
Evin altından açılan 3 kapıdan üçüncüsü Aden'e neden gitmesin ki?
Aklıma Babil Kulesi geliverdi birden bire.
Hani hükümdar vezirine demişti "Bana bir kule yap ve gökteki büyük yaratıcının yanına çıkabileyim" diye.
Ancak daha kule tamamlanamadan yaratıcı herkesin dillerini karıştırmış, ve böylelikle onların muhtemelen meleklerden ya da cinlerden öğrendiği yöntemleri unutturmuştu.
Üstelik kule de yerle bir edilmişti.
Belki o dönemde bazı sihirler, bazı bilim ötesi yöntemler kullanacaklardı, yoksa birazcık yüksek bir kuleyi göklere kadar ulaştıramayacaklarını bilemeyecek kadar aptal olamazlar. Mutlaka altında bize açıklanmamış başka bir yığın şeyler olmalı bu işin.

İşte bu bilgiyle olaya yaklaştığım zaman başka şeyleri de kattığımda evin altında öyle bir kapı fikrini duyduğumda neden olmasın ki diyorum kendi kendime. Üstelik de kurgu sonuçta. Okumak güzel olabilir... Hatta Martin Mystere bile kıskanabilir öyküyü...

Lilith ise pek sıcak bakamadığım ama ilgi duyduğum, bilginin kırıntılarının bile kimi insanın ufkunu daha da çok fazla açabileceği, ama kimi insanı da yanlışa sürükleyebilecek bir isim. Benim Nuh Teorisi gibi olmuş sanki. Ama ben sadece fikir diyorum ve subjektifligini kabul ettiğim gibi, kendi teorimin büyük ihtimalle yanlış olduğunu, ama çook sönük bir ışığın da hafifce gözüktüğünü belirtip, bilmediğimiz çok şey olduğunu belirtmekten öte bir iddiada bulunmuyorum. Siz ise sadece roman yazıyorsunuz, elbette ki tarih kitabi değil. Yani siz de ayni iddiadasınız. Ama burada bu forumda bile çoğu zaman gerçekle kurguyu karıştırmadık mı bizler? Kurguya gerçekmiş gibi cevaplar yazıp aslında kanmak konusunda ne kadar zayıf olabileceğimizi de kendi kendimize ispatlamadık mı?

Lilith de subjektif bir konu mesela. Örneğin kutsal kitapta insanların Babil'de iki melekten sihir ve büyü öğrendikleri yazılıdır. Diyebiliriz ki, enteresan bazı şeyler var bu dünyada. Ama aynı zamanda bunlar belirsizdir. Yani detaylı bilgilerimiz yok. Sadece çok sönük ışıklar var ve aslında Lilith de Isthar gibi batıl bazı inançlardan doğma bir kişi olabilir. Gerçek olmayabilir, ya da pagan inanışlar olabilir. Saklanmış bir gerçek de olabilir ama. Kesin olarak ne olduğunu bilemeyebiliriz. Eski Türk Tanrılarından Erlik hakkında okuduğum zaman da benzer duygulara kapılmıştım. Erlik, acaba yaratıcının insanlarca hafifçe yanlış anlaşılmış, abartılmış veya unutulmuş bir adi mıydı yoksa yaratıcının yerine geçmek isteyen büyük bir iblis miydi? Şahsi olarak ben susmayı tercih ederim ya da sadece soru işaretlerine dikkati çekmeyi yeğlerim. Ama yorumlarda bulunmak bana ters gelmeye başlar. Çünkü yanlış konuşmaktan korkarım.
Tabii bu arada Isthar batil mıdır yoksa iblisin kendisi midir? Yaratıcıya din gözetmeden tek olarak inanan birisi olarak olay hem çok ilgimi çekti, hem de insanlara yanlış şeyler aşılamaktan dolayı beni korkuttu da... Kutsal kitapları yüzlerce kere okumuş biri olarak nerede durmam nerede soru işareti koymam gerektiğini biliyorum. Ama çoğu insan benim yüzlerce kere okuduğum şeylerin yüzde birini bile incelemediğini düşününce herkesin soru işaretlerini nereye koyup nerede durması gerektiğini bilemeyeceğini zanneder oldum. Bu da beni yapılanın doğruluğu veya yanlışlığı hakkında sorgulamaya itti. Yapılan doğrudur belki, çünkü hiçbirşeyden kaçılmamalı, öğrenmek için herşeyin üstüne üstüne gidilmeli. Ama herkesin anlayabileceği bir doğru mu bu acaba? Kimisi de üstüne fazla gitmekten korkabilir.

Belki de bu ikilem sizi romanı yazmadan önce paylaşmaya, insanların nabızlarını tutmaya itmiştir. Kim bilir?

Bir yerde olay kurgudur, ama gerceği alıp kurgulamak bir yerde güzel bir beyin çalışmasıdır, ki bu çok hoşuma gider. Ama öte yanda buna hazır olmayacak bazı insanların yanlış verecekleri tepkiler, ya da onları kendi buluşumun zevkini tadarken saptırmak düşüncesi de korktuğum yanı diyebilirim... Bir yanda derin bir araştırma var, gerçekten bu araştırmaları kitap halinde kurgulayıp paylaşmanın dayanılmaz baskısı, çünkü detaylarda çok gerçek saklı. Ama saklı gerçeklerin fazlalığı, insanlarda kurguların da gerçekliğini sorgulatacak mı yoksa gerçeği orada yanıltacak mı? Yani kurgu ile gerçek arasında izleyici de soru işaretlerini koyacağı yeri bulabilecek mi? Yoksa okuyucu kurguyu da gerçek sanıp benim/senin kurgumuza gerçekmiş gibi inanmaya mı başlayacaklar acaba? Öyleyse hoş geldin yeni bir din. İşte tam olarak burası hoşuma gitmedi. Bak işte buraya kadar gerçek, buradan sonra kurgu başlamış diyebilecek bilgiye sahip mi okuyucu? Ben değilim mesela. Mephisto, "öğrenselerdi, bana ne, kendi cahilliklerini, bu güne kadar olan ilgisizliklerini ve okumamışlıklarının cezasını benim üstüme atmaya çalışıyorlar" diyebilir. Ama ben Mephisto değilim, varsın O öyle desin. Ben demek zorunda değilim. Mephisto herkes kendinden sorumlu demekte haklı ama Mephisto kendisinden umudunu kestigi için böyle konuşuyor. Ben ise kendimden umudumu kesmedim.. Anlamaya çalışan için ince bir nüans, kelime oyunu var. Cünkü Mephisto başkalarına değil, bana konuşuyor, ben ise başkalarını değil, kendimdeki umudu riske atıyorum. Başkaları gene kendinden sorumlu olmaya devam ediyorlar.

Benzer bir başka ama daha uçta bir konu da benim icin gündemde; şu kiliseye Isa'nın ve başka bir Aziz Rabbi'nin resmini çizmeli miyim yoksa çizmemeli miyim? Kitap hikayesi olsa resimlerdim, ama bunu yapmadım.

Yani çok çok iyi bir şey ile çok çok kötü bir şeyin arasında gibi geldi bana. Bana göre çok iyi. Ama kimisi için çok çok kötü. Ben şahsi olarak sevdim.
 

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
574
Evin altindaki 3. tunel Aden'e gitmiyor. Baska bir yere.. Eski Ahit soylencelerinden tutarli tartismalar yapamayiz hic birimiz. Babil Kulesi konusu da alegorik bir yaklasimi gerektirir.. Tam da sizin dusundugunuz gibi...
Lilith Kabbala da cok onemli yer teskil eder.Sonucta yaratilan ilk insan O'dur Kabbala'ya gore..
Ben olsam Aziz Rabbi'yi cizerdim... Yok... YOK... Ben de olsam cizmezdim. Kimsenin de artik cizmesini istemezdim ustelik...
Ben kurmaca, yazinsal da olsa her seye ama her seye bilimsel bakilmasi taraftariyim.
Size ozel asagidaki bolumu paylasmak istedim. Umarim begenirsiniz...
Ortada Nusayrilik Mezhebi var... Ilginize...

SAHNE 4

( Iki Katli modern bir evin arka tarafi. 100 m2 lik bos, toprak bir alan. Her yer portakal agaclariyla cevrili.10 erkek ve bir o kadar kadin 150 tane kocu kesmekte, derilerini yuzmekte ve etlerini parcalamaktadirlar. Kadinlarin yaslilari entari, gencleri bol pantolon ve bol tisort giymistir. Tamaminin basi, saclari gorunecek sekilde bas ortusuyle baglidir. Kimi saclar permalidir. Yuzlerin bazisi tamamen makyajsiz, bazisiysa abartili bir sekilde makyajlidir. Yanlarda buyuk kazanlar, altlarinda ates, iclerinde etler kaynamakta. Calisanlarin tamami kanli ve eski giysiler icerisinde ancak elbiselerin tamami moderndir, Avrupaidir. Bir bolumde zengin gorunumlu insanlar oturmus ve olani biteni seyretmekteler. Yuzlerden, aralarinda sinifsal veya hiyerarsik farklar oldugu bellidir. Erkeklerden bazilari koclari keserken,

- Ya Ali.
- Ya Allah, Ya Ali, Ya Kazim, Ya Naki...

nidalari atmaktadirlar. Kadinlar tahta yer sofralarinda kuyruk yagi ve sakatat dogramaktalar. Aralarinda en hirpanileri bagirsaklardaki boklari temizlemekte... Her yerde kan ve binlerce kara sinek bulunmakta. Kesicilerden biri yeni kestigi koclardan birinin dilini keser. Bunu goren bir baskasi sorar. )

- Niye kesiyorsun dillerini?
- Allah’a sikayet etmesinler diye...
- Niye sikayet edecekler seni Cenab-i Rabbime?
- Canini aldim diye... ( Saskin ve kendinden emin )
- Oglum, vallahi sen hic bir sey ogrenmemissin. Biz Allah adina kesiyoruz. O Allah’a kendini keseni soylesin ki biz de sevap kazanalim. En buyuk bayram bugun. Kurban oldugum Allah’ima sukurler olsun ki, O’nun adini sereflendiriyoruz, bu kurbanlari kesmekle...

( Konusan adam birden sinirle yan tarafina doner ve hizli hizli bir kac adim atarak kazanlarin yaninda, 15 yasinda genc bir erkek cocugunun ensesine, yuzune 2 sert tokat atar. Genc o sirada yanan odunlardan birini, ayagiyla atesin altina dogru surmektedir. Tokatlarin ardindan adam bagirarak konusur. )

- Hayvan oglu hayvan... Yezit’in dolu. Nimete ayakla dokunulur mu? Ogretmedim mi ben sana? Elinle iteceksin diye... Mundar mi edeceksin adaklari? S.ktir git buradan...

( Tokatlari yiyen genc yuzu kipkirmizi bir sekilde, evin duvarinin yan tarafina dogru kacar. Yuzu saskin ve aglamaklidir. Obur yandan, kendi yasinda bir arkadasi gelir. Sefkatle basini oksar. Zengin gorunumlu insanlar onlara bakmaktadirlar. Aralarindan en onemlileri oldugu belli olan biri konusur. Saclari cok gur, hafif kivircik, yer yer kir. Kisa biyikli. Orta boylu. Kalin kemikli. Kucuk gozlu. Zeki oldugu belli olan biridir. Yuzunde krallara ozgu bir guven vardir. )


- Aferin Yakub’a... Nasil da terbiye ediyor oglunu. Iste, boyle imani kuvvetli insanlar sayesinde koruduk dinimizi o kadar zaman.
- Hocam o daha ufak bir cocuk. Dovmeye gerek var miydi bunca insanin arasinda simdi? ( Ses urkektir. )
- Dayak cennetten cikmadir. Agac yasken egilir. Dinini, terbiyesini saglam ogreteceksiniz ki, Allah’in yolundan, dinimizden sasmasin.

( Kosede, dayak yiyen genc ofkeyle babasina bakar. Konusur. Kendisinin ve bu sahnedeki herkesin aksani arapca gibidir. )

- .mina kodugumun odunu. Ha elimle iterim, ha ayagimla. Biraz daha buyuyeyim g.tune sokarim ben o odunu senin. O. cocugu...

( Sacini oksayan arkadasi muzipce guler. Binanin diger yaninda bulunan ve 2. kata giden merdivenden, zengin gorunumlu adamlarin hemen arkasindan, 27 yasinda, cok guzel bir kiz iner. Adi Ilkay’dir. Az once konusan adamin yanina gider. Bazi yuzler gulerek, bazi yuzlerse daha ciddi bir sekilde ona bakarlar. Kiz konusur. )

- Babacigim, annem, “mangali yaksinlar... Sofra hazir..” dedi. Bir de kavurma icin biraz daha et istedi.

( Adam, “anladim” der gibi basini sallar. Yakup’a donerek, hafif emrivaki seslenir. )

- Yakup!
- Buyur Hocam! (Ses heyecanli ve emir almaya alismis bir insanin ruh hali icerisindedir. )
- Su, sagdaki kucuk kocun butlarini, bir de bonfile kismini kes, temizle, yengene gotur. Yemege cikacagiz. Kavurma yapacakmis. Saban’a da soyle yaksin artik mangali...
- Derhal hocam.
- Biraz acele edin.
- Bas ustune hocam.

( Yakup mutlu bir heyecan icerisinde kendisine verilen gorevi yerine getirmeye baslar. Zengin gorunumlu adamlarsa, onlerinde adi Ali olan hoca, hurmetleri her hallerinden belli olacak sekilde merdivenden yukari cikarlar. Az once dayak yiyen genc, yuzunde kinli bir ifade ile once merdivenden yukari cikanlara, hemen ardindan heyecanla calisan babasina bakar. Hirildar gibi konusur. )


- Senin gibi babanin .mina koyayim. I.nelerin yalakasi...



( Sahne, pisen etlerin dumanlari ve calisanlarin terli terli, sineklerle mucadele eden halleri ile devam eder. Baltalar, tahralar ve bicaklar sicak etleri kesmektedir. Yakup oldukca mutlu bir sekilde ve herkesten daha sevkli calismaktadir. Az once dil kestigi icin Yakup’tan uyari alan adam, yine ama bu sefer Yakup’tan gizli bir sekilde hayvanlarin dillerini kesmektedir. 6-7 yaslarinda, ufak cocuklar hayvanlarin buyuk bir legene atilan koc yumurtalarini alip alip kacmaktadirlar. )
 

dangzinghunang

Yeni Üye
12 Ara 2009
44
3
ABD
Hmmm! Yakub'un yaptiginin dogru olup olmadigini soylemeyecegim. Ancak eger bu da ayni konuya ait ise gercekten cok dalli bir konuya baslamissiniz. Bakalim bittigini gorebilecek miyiz...
Aklima eski ahitteki yakmalik sunu anlatimlari geldi, ama heralde onlar daha temiz bir sekilde yapilyordur. Eski Ahit'i her donem gelen elciler o zamanki halka anlatip kontrol ediyorlarmis. Bu gun icin onu elciler anlatmadan gerektigi gibi anlamak gercekten cok zor. Ancak gedikleri yamamak istedigimde muhtesem belgeler sunuyor. Hatta cok daha fazlasini da bazen. Kesin sonuca varan hicbir belge hicbir yerde yok zaten. Bize verilen icin de anlamak mumkun degil demiyorlar mi? Sonucta bilgi, bilgidir sevgili bilgibilgi... Bazen onu kazandan oldugu gibi dokmek yerine kurdanla kazmak daha degerli yapiyor.
Ben yazar degilim, fikir belirtmem zor,ama konu daha once duyduklarimizla nasil birlesecek gercekten merak ediyorum. Beni rahatsiz eden tek birsey var. O da bagirsaklardaki boklar. Kurgusal kisilerin argo konusmasi bence gercekci veya anlasilabilir. Ama arka planda konu anlatilirken yazarin dilinden duyulan kelimelerin icinde bence vulgar olmamali.
Ama dedigim gibi sahsi fikrim sadece. Oykunun butununde boyle olmasi daha guzel gelmis olabilir, ve degistirin diye kesinlikle soylemiyorum. Butunlugunu siz daha iyi biliyorsunuz. Her nasil gelisirse gelissin, oyku gercekten guclu ve alisilmadik gidiyor gibi, merak etmemek gercekten elde degil. Elinize saglik. Bakalim nasil baglanacak, nasil cozulecek. Cok guzel..

Paylasiminizdan gercekten gurur duydum. Tesekkurler.
 
Son düzenleme:

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
574
(Yaklasik 11 sene once yazdigim bir yaziyi paylasmak istedim izninizle. Benim "is ariyorum" baslikli yazima dostlardan gelen guzel dayanismanin hatirina... Yazmaya calistigim romanla baglantili degil. Oylesine, ustelik bu bolumde paylasmak istedim. Yarim saatte yazmistim ama hala ilgili konuyu dusunup iclenirim. Sizler kalin saglicakla...)


Fahişeler, pezevenkler ve çocuklar
“eski dostlarıma…”



Siz hiç çocukken fahişe veya pezevenk olmayı istediniz mi? Sakın şaşırmayın ve kızmayın; çok ciddi soruyorum. İstemediğinizi siz de biliyorsunuz, ben de… Peki, siz hiç çocukluğunda fahişe veya pezevenk olmak isteyeni gördünüz mü? İyi düşünün! Bir tek kişi bile… Olmak isteyene rastlamadınız mı hiç?


Ben tüm hayatım boyunca -cinsel meta olarak- büyüyünce ne kendisini ne de başkasını satmak isteyene rastlamadım. Üstelik rastlayana da rastlamadım.
Eğer ilkokula, ortaokula veya liseye gittiyseniz, hepiniz öğretmeninizin, “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” sorusuyla karşılaşmışsınızdır. Sadece öğretmenlerinizden değil, yakınlarınızdan da bu soruyu duymuşsunuzdur. Peki, ne cevap verirdiniz? Arkadaşlarınız ne cevap verirlerdi?

Ben hep doktor, avukat, mühendis, pilot, öğretmen olmak isteyenleri gördüm. Hiç ama hiç fahişe veya pezevenk olmak isteyeni görmedim. Ne ben ne de siz, gerek kendimizin gerekse arkadaşlarımızın -büyüyünce- olumsuz bir mesleğe girebileceklerini düşünmedik. Hatta böyle “meslekler” olduğunu bile duymadık.


Ortaokuldan sıra arkadaşım Yaşar Çakmak’la çok uzun zaman sonra, Mersin Sanat Kulübü’nde konuşurken eski sınıf arkadaşlarımızı andık. İçlerinde ölen de olmuş, çok mutlu olan da… Zengin olup fakir kalan da… Avukat, mühendis, doktor, öğretmen olan da, fahişe ve pezevenk olan da…

Latif… Ağır bir hastalık sonucu ölmüş. Geveze, şakacı, ispiyoncu Latif… Çayı çaydanlıktan içen Latif…

Avni… Babası annesini bıçaklayarak öldürmüş. Cezaevinden çıkar çıkmaz da kendisi ölmüş. Bu olaylardan sonra okuyamamış Avni. Anadolu Liseleri Sınavı’nı hem de sınavın sınav olduğu zamanlarda kazanan efendi Avni. Şimdi Avusturya’da, evli, mutlu, çocuklu…

Uzun bir aradan sonra konuşuyoruz Yaşar’la:
- Murat ne yapıyor Yaşar?
- Hapiste!
- Neden?!
- Çek-senet tahsilatından…
Oysa, O asker olmak istiyordu..


- Yaşar… Kader neredeymiş biliyor musun?
- Yok!?
- Genelevde.
- Yapma ya…
- Evet. Geçen sene yaşlı bir adam onu sevip evlenmiş de, öyle kurtulmuş.
Oysa, O hemşire veya öğretmen olmak istiyordu…

- Yaşar… Peki Murat hapse girince karısı ve çocukları ne oldu?
- Sorma…
- Neden?
- Murat zaten kaçarak evlenmişti karısıyla. Olaydan sonra aile reddetti onları. Kadın şimdi kötü yolda…
Oysa, tanımadığım o kadın eminim mutlu hayaller kurmuştu çocukken…


- Yaşar… 1995’te üniversiteden tatil için geldiğimde, Ali’yi görmüştüm yolda…
- Eee?
- Saçı falan dökülmüş… Sarıldık; öpüştük… Hatırlar mısın? Çok efendiydi okuldayken. Beni işyerine çağırdı, çay içmeğe.
- Gittin mi?
- Yok!
- Niye?
- Kardeşim Onur’a O’nu gördüğümü söyledim, “Gitme Ağabey…” dedi bana.
- Neden?
- Çünkü, “Ağabey” dedi; “O orada kadın satıyor.”
Oysa, O okulun basketbol ve atletizm takımlarındaydı.

Hangimiz çocukken doktor, pilot, öğretmen olmak istemedik? Hangimiz, hangimizin arkadaşı fahişe veya pezevenk olmak istedi? Saf ve temiz çocuklar… Çocuklarımız… Biz… Nasıl temiz hayallerden iğrenç gerçeklere yuvarlandılar? Yuvarlandık…

Yaşar’la andığımız umut dolu, temiz, masum dostlarımızı düşünüyorum eve giderken, dolmuşta. Bir anne biniyor dolmuşa; kucağında ak-pak, henüz bir kaç aylık bebeği.. O da temiz. O da masum. Masumların en masumu… Ne olacak bu bebek büyüyünce? Ne yapacağız? Nasıl bir hayati layık göreceğiz O’na toplum olarak? Cehennem kazanları gibi bir kazan mı, cennet bahçeleri gibi bir bahçe mi yaratacağız O’nun için?

Oysa bütün çocuklar temiz geldiler bu dünyaya. Temiz ve mutlu olmak istediler. Kirlenmeden ve kirletmeden… Kirletmeden ve kirletilmeden… Ama toplum istemedi bunu. Böldü; kirletti acımadan.. İgrenç oyunlarla kah fahişe yapıldılar, kah pezevenk…


Eski dostlarımı özlüyorum. Temiz bir meslek sahibi olmayı hayal edenleri… Üzerlerinde hırlayarak salya akıtan insancıkların igrenç nefeslerini koklamak zorunda olmadıkları masum günleri… Adam bıçaklamadan ve sattıkları kadınları dövmeden yaşadıkları güzel oyun günlerini… Toplumun yerleşmiş pisliğine zorla itilmeden önceki mutlu ve umutlu günleri…

“Her insan masum doğar” derler… İlk ırzına geçilen masumiyetimiz olmuş…
 

dangzinghunang

Yeni Üye
12 Ara 2009
44
3
ABD
Arz talep meselesi yani. Talep edenler arz edenlerin sorumlusu gibi.
Bu gun iyilige ihtiyacimiz var dedigimde iyilik de neymis, egitim, egitim once dendigini gordum ben de...
Uzerinde dusunulmesi gereken cok sey birikti gene. Yorgun aklim ne kadar daha dayanacak bakalim.

Dogru soyluyorsunuz, hicbir cocuk kotu bir gelecek hedeflemez. Hic unutmam bana da polis ol, avantasi boldur demislerdi kucukken. Islerinin gorulmesi icin ayagina zarflarla gelirler demislerdi.
Iyilikten bahseden bir sanatci olduk iste sonunda ola ola... Kimse ayagimiza cuvalla para getirmiyor. Ama iyilik hala para ediyor. Sadece dogru yeri bulmak gerekli.

Yerinizde olsam Istanbul'da Beyoglu ve Cagaloglu taraflarinda yayincilarla konusmaya giderdim. Iyi yaziyorsunuz. Kimi sizi kapidan kovar, ama kimisi de konusacak iyi bir insan buldugu zaman birakmaz sizi. 16 yasinda basladim kapilarini calip, abi sizinle cay icmeye geldim demeye. Cesaret isteyen bir deneyimdir. Ama is ararken ise yariyor. En azinda internetten cok daha etkindir.
10 yerden kovulursunuz ama on birinci yer sizi davet eder.

Judaslarimi nasil kaybettim saniyorsunuz? 16 sayilik Judas'lari sahafa satip bilet parasi almistim. Yanimda makarnalarim vardi. Geri kalan para ise telefon jetonuna gitmisti.

Biri gel goruselim diyene kadar devam ettim. Bunlardan biri de rahmetli Ali recan idi. Bunlar sana gore degil demisti bana o zaman. Ozellikle seni ise almiyorum, bu sektor yok oluyor. Git baska seyler dusun demisti bana. Sonra isler yavas yavas gelisti.
Yukseklerde zannettiginiz pekcok kisi aslinda sizin gibi biriyle konusmak ve calismak icin can atiyor aslinda. Oyle dusunun. Tek mesele onu bulabilmeniz... Bulmalisiniz...
 

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
574
Sevgili Ozaki'nin bazi degerlendirmeleri ve Sevgili Dangzinghunang'in yukaridaki yazisinda bahsettigi iyilik kavrami uzerine hatirladigim, yillar once yazdigim bir yazi... Aslindan farkli olarak bazi yerleri kesilmistir...
Saygi ve sevgilerimle...



“... fakat tuz tatsiz olmussa, o ne ile tuzlanir?”
Matta 5/13
“ (Seytan), Ve onlara: Ben gercekten size ogut verenlerdenim diye yemin etti.”
A’raf-21
“Kotuluk... dunyanin kusurlu durumundan ya da insanin ozgur iradeyi kotu kullanmasindan kaynaklanir.”
Iblis- Jeffrey Burton Russell



4. MUHUR
Sakli Dunya – Yumuktepe, Sakli Zaman M.S. 666



Defne, dut, dardagan agaclariyla cevrili bir ev. Evin duvari asma dallari ve yapraklariyla sarili. Evin dogusunda bir Latin Italyan Katolik Kilisesi, batisindaysa bir Camii bulunmakta. Evin sahibi (dede), torunu, imam ve rahip evin avlusunda konusuyorlar. Bir suredir, bir konu uzerinde tartistiklari belli.

Buyukbaba: Iyi de oglum, madem basin meslegindeki cirkinlikler seni bu kadaruzuyor ve moralini bozuyor; neden hala bu isi surduruyorsun?

Torun: Bak dede... Bunun iki nedeni var: Birincisi ben bu meslegin ogrenimini gordum. Yani en iyi bildigim ve yapmam gereken is bu. Ikincisi ve asil onemlisi, dunyanin en onemli islerinden biri olan bu meslegin kotulerin elinde olmasi ve kotulerce, kendi cikarlari icin kullanilmasi beni rahatsiz ediyor.
Dayanamiyorum... Bir birey olarak, insan kiliginda pek cok hamamboceginin bu meslegi ve aslinda toplumu somurmesini kabul edemiyorum. Ustelik, her gun zaferlerine yeni zaferler katarlarken...

Rahip: “Kotulerin zafer narasi kisadir...” (Eyub 20/15)

Torun: Nasil kisa Rahip Amca? Yalanlarinin, zaferlerinin, somurulerin ardi arkasi kesilmiyor. Ellerinde o kadar buyuk gucler var ki, caresiz kaliyor, eziliyor, uzuluyoruz.

Rahip: “Sizi kurtlarin arasina koyunlar gibi gonderiyorum...” (Matta 10/16)


Torun: Zaten aralarinda bir kac kisiyiz. O denli ustaca oyunlar yapiyorlar ki, ne beraber calisabiliyoruz ne de yalanlarindan birbirimizle dost olabiliyoruz.

Imam: “Gevseklik gostermeyin, uzuntuye kapilmayin. Eger inanmissaniz, ustun gelecek olan sizsiniz.” (Al-i Imran 139)

Buyukbaba: Gevseklik gostermedigine, Allah var, ben sahidim. Ama arada sinirinden kimsenin anlayamayacagi yazilar yaziyor. Alengir mi, malengir mi ne diyor. Boyle, okudukca sanki kafama igne batiran seyler... Haahhahhh haa...

Torun: Dede yapma ya... Bari sen dalga gecme. O yazilara alegori denir. Gerci haklisin; o kadar cok okuma ozurlu bir toplumuz ki insanlarin bu tip yazilari okurken ne duruma dustuklerini anlayabiliyorum.
Alegori demek, dokundurma, cinas, sezdirme, sitem, egretileme, taslama demektir. Ciddi bir edebiyat sanatidir. Tabii, alismissiniz siz bir suru gerizekalinin, okumamisin, cikarcinin basit sozcuklerle, binlerce hatayla dolu yazilarini okumaya. Bunlari okuya okuya o denli beyin tembeli olmussunuz ki, benim yazilarimi okumaya kalkinca iskence cekiyormus gibi hissediyorsunuz.

Buyukbaba: Host lan,; bana da mi posta koyuyorsun? Sen beni o bahsettigin capulcular gibi mi sandin?

Torun: Yok Dede. Estagfurullah... Kusura bakma. Bana okumayi sevdiren sensin. Nasil seni onlarla ayni kefeye koyabilirim. Yalniz, sen saka yapinca kendimi kaybettim biraz. O sahtekarlarin da bazilari bana gelip anlamadiklarini soyluyorlar da... Kusura bakma...

Rahip: “Ve sakirtler gelip Isa’ya dediler: Neden onlara mesellerle soyluyorsun? Ve O cevap verip dedi: ... cunku gordukleri halde gormezler, isittikleri halde isitmezler, ve anlamazlar.” (Matta 13/10-13)

Imam; Onlar sagirlar, dilsizler ve korlerdir...” (Bakara 18)

Torun: Dediklerinize lafim yok ama, basini kullarak cikar saglayan, toplumu bile yok etmekten cekinmeyen serefsizler ne kor ne de sagir... Seytan gibi hepsi... Kor ve sagir olan, ustelik eli ve ayagi da tutmayan birileri varsa, o da bu toplumun fertleri. Zombi gibi hepsi... Ne bir sorumluluk, ne bir tepki... Hic biri yok... Dogmuslar; baskalarinin yalanlarinin kolesi olarak olume gidiyorlar. Neredeyse tamami kotulugun kolelerinin kolesi olmus...

Rahip: “Hic kimse iki efendiye kulluk edemez...” (Matta 6/24)

Torun: Eder... Eder... Eger cahilse eder. Ustelik dogruluk kisvesi altinda yalan soyleyenlerin o denli kolesi olurlar ki, gercekten dogru soyleyen biri oldugu zaman, onlari uyarmaya kalktigi zaman, efendilerinden once kendileri sokarlar hanceri...

Imam: “(Seytan), Ve onlara: Ben gercekten size ogut verenlerdenim diye yemin etti.” (A’raf 21)

Buyukbaba: Peki oglum, sen ne yapacaksin daha? Her yazdigin yerden istifa ettin, uzuldun. Arkandan, ‘kovduk’ diye dedikodu cikardilar; uzuldun. Kimselerin yazmadigi haberleri yazdin, ‘cikari vardir’ dediler; uzuldun. Uzun sure calismadin; beraber ac kaldik, ‘parayi vurmustur’ dediler; yine uzuldun... Ne olacak? Ne yapacaksin daha?

Torun: Hastalikli kolu kesip atacaksin Dede.

Buyukbaba: Ya kol saglam beden hastaysa?

Torun: O kolu yine kesip atacaksin! Ya onlar beni tamamiyla kesip atacak ya da ben onlari...

Rahip: “... fakat tuz tatsiz olmussa o ne ile tuzlanir?” (Matta 5/13)

Torun: Onurla... Dunyadaki tum curumenin, tum bozulmanin tek ilaci olan onurla. Ben bir yazar olarak once topluma, sonra kendime ve en son, yazi yazdigim yere sorumluyum. Isin dogrusu budur. Eger satilmislara ve kotulere gucum yeterse ne mutlu bana. Yetmedigi yerde isi Tarih’e ve Diaboloji’ye, yani Seytanbilim’e birakiyorum. Onlar yargilasin...

Buyukbaba: Bu senin kararin. Saygi duyuyorum ve seni destekliyorum... Peki yarinki yazinda ne anlatacaksin? Artik haber yapmayi birakip sadece oykuler yazmaya basladigina gore...

Torun: Bu sohbeti... Bir insanin kan ve bokla beslenemeyecegini... Seytan’in ve kotulerin masturbasyon araci olmamanin gerektigini... Yani kana tuz basacagim Dede... Adi da, ‘4. MUHUR’ olacak...

.........
Ve yine aynisi oldu
Ve kirildi muhur
Ve muhur yerdeydi
Ve uzerinde masa vardi
Ve masa evin icindeydi
Ve ev buyuk agacin altinda
Ve agac dagin altindaydi
Ve dag gogun altinda
Ve yikildi sirasiyla gok ve dag ve agac ve ev
Ve masa ve kirildi muhur yarim ay zamani sakli zamanda
Ve sakli zamanda kan tuza bulandi..
Deki; suphesiz sizin iyiliginiz kanayan kola tuz basmakla mumkundur. Ey akil sahipleri, muhur acicilardan olmak icin bunun gerektigini bilmez misiniz?
 

dangzinghunang

Yeni Üye
12 Ara 2009
44
3
ABD
Benzetmelerle konusmasinin sebebi neydi peki? Cunku onlara bilme ayricaligi verilmedi.
Matta 13/10: "0 Öğrencileri gelip İsaya, ‹‹Halka neden benzetmelerle konuşuyorsun?›› diye sordular. 11 İsa şöyle yanıtladı: ‹‹Göklerin Egemenliğinin sırlarını bilme ayrıcalığı size verildi, ama onlara verilmedi."

Su halde sen de mi bize bilme ayricaligini cok goruyorsun?

Fert olarak cogumuz kole gibiyiz, evet gercekten halkisiniz. Onume atilan yeme hakaret mi ediyorsun diye cevap verdigimde daha sozumu bitiremeden meslektaslarimin o yemi kapma mucadelesini gordugum zaman bir duada bulundum.
O duam kabul gordu. Onun icin bu gun iyilikten bahsediyorum. Sukur diyebiliriz.
Ama sadece o da degil tabii.

Basinda gercekten cok buyuk tezatlar yasadim. 50 lira alacagimi vermeyen muhasebeciler vardi gastede. Ben 50 lira icin 3 kaftadir beklerken Dinc Beyin ayni anda 250 bin lirayi bir kerede bir anda ayni yerden cektigine tanik oldugum anda bu iste bi terslik var demistim.
Dinc Bey kendi hatasini su sekilde belirtiyor:
"benim en büyük hatam herkesi kendim gibi saaaf, temiiiz, iyi kalpliii, iyi niyetliii, hoşgörülüüü, aydınlık düşünceliii, açık fikirliii, içi dışı bir ve dürüst sanmamdır"

Benim en buyuk hatam ise bu kadar durust (!) bir insan icin gecelerimi gunduzlerimi calisma askimla harcamam oldu.

Bir gun Ayamama deresi tastigi zaman sular altinda kalan gastenin dalgicligini yapanlar kadar ileri gitmemistim ama. Sonra donmemek uzere ayrildim oradan. Ama cok emegim gecmisti.
O zamanlarda birisi gasteye gelmis kapinin onunde bunlarin hepsi Dinc Bey'in kopekleri demisti yanindaki arkadasina. Kulak misafiri olmustum, gucenmistim. Ama hakliydi aslinda...
Ben de kopeklik yapmistim cogu zaman. Surasini duzelteyim, surasi olmamis, bu gece kalayim duzelteyim. Kim dedi ki duzelt diye? Parani bile vermediler, gitsene evine...

Aklimiz basimiza geldi ama yillaaaar sonra geldi.

Muhur acmaya bir kisi, bir kuzu layik gorulmustu hatirladigim kadariyla. Cunku kuzu kanini vermisti.
Ve kurtlarin arasinda zeki olmak zorundasiniz deniyordu galiba. Herkesten daha fazla zeki ve kurnaz olmak zorundasiniz yasamak icin.

Keske o muhurler acilsa artik. Gercekten aklim da bedenim de katlanamayacak kadar yoruldu. Artik zevk vermiyor yaptigim is bile. Cunku insanlara olan guvenim yillar once kayboldu zaten.
Aslinda ben yaratilmaya degmeyecek bir insanim, su halde lutfeden beni yaratarak gercekten lutfetmis olmali. Iki uc kere daha tesekkur edecek kadar hayatim olsa yeterdi bana, ama fazlasi geldi. Cunku lutfeden iyiydi, ben degil.
Ben sukrederek iyilik yapabiliyorum ancak, daha ileride iyilik yapacak gucum yok.
 

dangzinghunang

Yeni Üye
12 Ara 2009
44
3
ABD
Anlamak icin ugras veriyorum sadece. Konuya hakim oldugum sanilmasin. Kendimi anlatiyorum, konudan sapmis olabilir de olmayabilir de. Konuda anlasilamayan yerler olunca kendimi anlatirim, karsimdaki boylece beni tanir ve soylemedigim seyleri eger zekiyse anlar. Dedigim gibi anlamaya calisiyorum sadece. Size gore yanlis birsey varsa kafaniza gore siliverin. Gerisini de ben silerim.
 

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
574
Sevgili Ozaki ben anlayamadim demek istedigini... Sadece kurmaca oykuler uzerinden paylasimlar ve yorumlarda bulunuyoruz. Gozden kacirdigimiz bir sey mi var? Bu oyku de oncekilerle baglamli oldugu icin paylasmak istedim...



“Yasaminizda olabilecek en sansli
Seylerden biri mutlu bir cocukluktur.”
Agatha Christie

“Kmi gemiler ya da motorlar...
Kalin bir mazot tabakasi birakirlar ve
Suya dalan kuslar da bu tabakaya bulasinca
Kanatlari ve tuyleri yapis yapis olup, ucamazlar.”
Arthur Gordon – Butun Dunya, Mayis 2000

“ ‘Suc’ teskil eden her hangi fiildeki temel unsur,
Failin diger insanlarin haklarini
Cigneme egilimine sahip olusudur.”
J.A.C. Brown – Beyin Yikama


SAHIT

Yer: Suceli – Zaman: Genis zamanli bir zaman


Suceli Adliye Sarayi, 13. Kat, 26.Agir Ceza Mahkeme Salonu... 39 yillik Agir Ceza Reisi Meftun Elliikioglu, Bassavci Vedia Altmisbesli, diger adli gorevliler ve Sahit Birlik Uckast bir davanin ilk ve kuvvetle olasi son oturumundalar. Bu arada, mubasir ayrildigi larisiyla kapiya yakin bir yerde tavla oynamakta...

Hakim: Sahit Birlik Uckast’in ve sahitligini yaptigi olayin kamuya zararlarini konu alan oturumu aciyorum. Sayin Bassavci, lutfen iddianamenizi okumaya baslayiniz...

Bassavci: Muhterem Reis, mahkeme uyeleri, mubasir, mubasirin tavla oynayan eski karisi, duses gelen zarlar ve... Ve muhterem olmayan, gorulmemesi gerekeni gormemesi gerektigini bilmeyen veya suca kasitla gorme eylemini gerceklestiren Sahit...

Sayin Reis, iddiamiz kisa ve aciktir. Su guzel yaz mevsiminde, alisveris halindeki, uyku modunda yasayan binlerce insanin icinde O’nu, adini, seklini bile agzima almak istemedigim kisiyi gormustur. Sadece gormekle kalsa ne iyi... Ustelik, utanmadan gordugunun resmini de cizdirmistir.. Yine yetinmediii, gordugunu kaleme aldi. Yine yetinmemiiss, yaziyi gazeteye basmis ve her yere yaymistir... Bu sebeple Sayin Hakim, Sahit sucludur ve Suceli Ceza Yasasi’nin 403’e 13 maddesine dayanarak bilincinin idamini istiyoruz.

Hakim: Iddia makamini dinledik. Sahit ayaga kalksin. Avukat tutmak istiyor musun?

Sahit: Hayir.

Hakim: Neden?


Cunku cok para istiyorlar ve ben bunu denize dusenin yilana sarilmasi hikayesine benzetiyorum. Yani, Sayin Yargic, anlayacaginiz param yok.

Hakim: Mubasir at zarini. Cift gelirse sana parasiz avukat tutma hakkini saglayacagim.

Sahit: Tesekkur ederim Sayin Yargic. Istemiyorum. Kendi savunmami kendim yapmayi tercih ediyorum.

Mubasir: Zaten ‘Sabahattin’in dudugu’ gelmisti Efendim.


Hakim: O halde, Sahit’in olayi gormesine gecelim. Anlat bakalim; olay aninda ne oldu?

Sahit: Yaklasik 78 saat onceydi. Hastane Caddesi yakinlarinda, evime dogru gidiyordum. Sicak ve sicak oldugu kadar pis ter kokan havayi soluyarak yasayan ve yasadigini zanneden binlerce insan, yapay bilincin bir dayatmasi olan tuketim gereksinimlerini gidermeye calisiyorlardi.

Bu insanlar ne yer cekiminin, ne soluduklari havanin ne de solumaya bagimli kendi varliklarinin farkindaydilar. Suh ama anlamsiz kahkahalari ve terliksi hayvansi sesleri uzayin bosluguna dogru yukseliyordu.

Bir anlam arama ve bulma arzusuyla yukselen sesleri takip etmeye calisarak, kafami bir o yana, bir bu yana ceviriyordum. Onlar beni gormuyorlardi; ben onlarin anlamlarini... Iste, ne olduysa o sirada oldu. Kirmizi isikta durmus olan bir pikabi fark ettim. Pikabin arkasi bir insanin girebilecegi kadar genis ve yagli borularla doluydu. Hepsi simsiyahti.
Ilk basta, olanca siyahligin farksizliginin icerisinde O’nu goremedim. O da siyah yag ve mazot yigini icerisindeki bir makine parcasiydi benim icin...

Hakim: Kisa kes! Daha 12 dava var senden sonra...

Mubasirin Karisi: Hihihi ihiiii. Duses... 6+6 oniki eder.

Mubasir: Bagirma lan. Allahsizin karisi. Zar mi tutuyorsun lan sen?

Hakim: Sssst. Akilli ol Mubasir. Kadin haklarina muhalefetten atmayayaim simdi seni iceriye. Devam et Sahit.

Sahit: Tam kafami cevirmistim ki, birden beynimde bir isik yandi. O’nu fark ettim. Yagli ve mazotlu demir ve boru yigininin arasinda oturmus, yaga ve mazota bulanmis cocugu. Ilk kez demir bir insan goruyordum. O da yaninda bulunan demirler gibi metal yorgunluguna tutuldugu icin sokulmus gibiydi.

O cocuk, ki yasi en fazla 13’tu, basi kolunun altinda ve yer cekimini hucrelerinin en derin yerine kadar hissederek bukulmustu. O anda anlayamadim... Anlamlandiramadim... Belki o nedenle ayirt edebildim bu celiskiyi. Ben mi insandim, ruhsuz kalabalik mi, yoksa o cocuk mu? Anlayamadim. Zaten anlayamadigim icin, ‘gordum’ dedim ya. Iste yaziyi yazma, resmi cizdirme ve yayimlama nedenim de bu...

Savci: Iste Sayin Hakim. Itiraf etti. Her seyi bilerek ve isteyerek yaptigini acikca soyledi.

Hakim: Peki, ne dusundun de yazma ihtiyacini hissettin?

Sahit: Batan petrol tankerlerinden sizan petrole bulanmis kuslari dusundum. Ucamayan kuslari... Kanadini kullanamadigi icin asil varliginin, oz varliginin en temel gereksinimini, ucmayi basaramayan kuslari...

Mutlu bir cocuklugun bile aslinda sansa bagli olup olmadigini ve bunun neden boyle olageldigini dusundum. Kendi cocuklugumu dusundum. Yanimdan gecen zengin, simarik ve zuppe cocuklari, yanimdan gecen fakir, ezik vemagdur cocuklari, onlarin babalarini ve bu farka neyin sebep oldugunu... Dusundum sadece... Belki yazmayacaktim daha... Ta ki...

Savci: Ne? Dahasi da mi var?

Hakim: Susun Bassavci. Devam et.

Sahit: Taki, pikabin onunde oturan diger adami gorene kadar. O adam da tamamen siyahlar icindeydi. Siyah derili olmadigi halde. Iste o an yazmaya karar verdim. Once bir guzel kustum. Sonra kalemimin dogurmasini seyretmeye basladim. Ressam arkadasimi da bu ise ben kattim. Cizmesini istedigim resmi ona ben tasvir ettim. Onun hic bir sucu yoktur.

Hakim: Iddia makaminin iddiasini bildigimize gore kararimizi acikliyoruz. Fiss siisss da fiss fiisss... Evet oglum Mubasir, at bir zar bakayim.

Mubasirin Karisi: Niye o atiyormus? Ben niye atmiyorum?

Hakim: Sus! Yelloz kari... Evlendirmeyeyim simdi seni...

Mubasir: Severler guzeli gencuse...

Hakim: Karar: Genc ve guzel olmasinin hafifletici sebep oldugu goz onunde bulundurularak... Sahit’in suclu olduguna ve 13 ay bakar kor, duyar ayirdina varmaz, soyler anlam kuramaz bir halde yasayarak cezalandirilmasina karar verilmistir.
Haydi yallah... Mubasir, kov su kariyi da getir tavlayi koltugunun altina tikivereyim...

Yer: Suceli – Zaman: Genis zamanli bir zamandan 91 saat sonra...

Yasli, belki seksenlerinde olan bir koylu kadini, yine sicak ve yine pis ter kokan havada kekik satiyor.

Kadin bir lokantadan cagriliyor ve fiyat soruluyor.

“Tanesi 1 milyon...” diyor yasli kadin, her biri 250 gram olan kekik paketleri icin.

“500 bine verirsen aliriz...” diye kosul sunuyor lokantacilar.

Yasli kadin satamayacagini, lolantacilarsa alamayacaklarini soyluyorlar.

Yasli kadin yukunu tekrar koluna takiyor ve sicagin altinda yurumeye devam ediyor.

Bedeni zayif, bacaklari ve kollari gucsuz; buyuk olasilikla ac...

Masa No 1: Ay, kiz yeni rujum nasil? 15 milyon verdim...

Masa No 2: Abla, nasil yeni basortum? 20 milyon lira...

Masa No 3: Eski arabayi sattim. Yarin 4 carpi 4 aliyorum...

Masa No 4: Paris’e gitmeye karar verdik bu sene...

Masa No 5: ...

...

Masa No 13: Sahit... Sahit bu olaya da sahit. Oysa cezasi daha bitmemis. Etraf yine ayni... Havadaki pis koku baskin...

Uzaktan, cok uzaktan bir koku, sakli bir koku geliyor sahidin burnuna... Olanca pisligi bastiran bir koku... Emegin ve esitligin kokusu... Sahit utaniyor... Sahit ozur diliyor...
Sahit suc fiilinin hak cigneme kastini asanin kendisi olmadigini bilerek cezayi dinlemiyor...

1967 yapimi Heidelberg marka baski makinasi, icinde Sahit baslikli yazinin da bulundugu gazeteyi basmak uzere donuyor...
 
Son düzenleme:

ozaki

Süper Üye
4 Kas 2010
1,577
1,370
eh be dostum.. sana ozel bazı goruntuler koyamadım.. saflıgıma ver...
mıçı büyük patrondan anca bu duruma geldim...
bana a denmedi z denmedi.. gel kendini ispatla hiç denmedi.. işim soruldu.. işimi yazdım.. bilgisayar mühensidiyim evet.. birde psıkoloji okuyorum.. orayı kaçırmışsınız :)
 

büyük beyaz

Yönetici
Çeviri & Balonlama
E-Dergi Takımı
17 Ağu 2009
17,734
44,022
denize sıfır
değerli arkadaşlar,
konu başlığı tüm üyelere diye açılmasına rağmen değerli iki dostumuzun karşılıklı sohbetine döndü
forumda yeni açılan harika konular çizgiromanlar var dilerseniz biraz kafamızı dağıtıp bu ğüzelliklerede fırsat tanıyalım.
Çeşme ye yolunuz düşerse muhabbete karşılıklı devam ederiz beklerim tabiki.
sofra her daim açık büfe.:)


btgm8yxi33g41byp1.jpg

btgn8fm794wsmugkl.jpg
 
Son düzenleme:
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst