Tarsus İlçesi

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,995
11,988
0300bm4.jpg

Akdeniz Bölgesi’nde, mersin İline bağlı bir ilçe olan Tarsus, doğusunda Pozantı ve Karaisalı, batısında Mersin, Ulukışla, Ereğli ilçeleri; kuzeyinde Niğde; kuzeybatısında Çamlıyayla, güneyinde de Akdeniz ile çevrilidir. İlin en büyük ilçesi olup, doğu kesiminde, Akdeniz Bölgesi’nin, Çukurova bölümünün batısında yer almaktadır. İlçe topraklarının kuzey yarısını Orta Torosların uzantısı Bolkar Dağları engebelendirir. Bolkar Dağlarının ilçedeki en yüksek noktası Medetsiz Tepesi’dir (3.524 m.). Bu dağın yüksek kesimlerinde alp tipi çayırlar bulunmaktadır. Akdeniz’e bakan yüksek yamaçları karaçam, ardıç,sedir, göknar ve kızılçam ormanları ile; alçak kesimler ise makilerle örtülüdür. Bolkar Dağlarının düzlük alanlarında Tarsusluların sayfiye olarak yararlandıkları yaylalar bulunmaktadır. Akdeniz’e yaklaştıkça ilçe toprakları alçalır. İlçenin güney yarısını ise Çukurova’nın batı uzantıları oluşturur. Tarsus Ovası olarak isimlendirilen bu alandaki Karabucak bataklıkları kurutulmuş, tarım alanına dönüştürülmüştür.

Tarsus Şelalesiİlçe topraklarını Tarsus Çayı ve Seyhan Nehri’nin topladığı akarsular sulamaktadır. Tarsus Çayı üzerinde Berdan Barajı, bu akarsuyun kollarından Kadıncık Deresi üzerine de Kadıncık I. ve Kadıncık II. Hidtroelektrik santralleri kurulmuştur. İlçe topraklarında Dipsiz Göl ve Berdan Baraj Gölü bulunmaktadır. İlçenin Akdeniz kıyısı ise doğal kumsallar halindedir. Mersin’e 25 km. uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 2.699 km2 olup, 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, toplam nüfusu 1.651.400’dür.

Tarsus’un iklimi tipik Akdeniz iklimi olup yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır. Bölge ye düşen 46 yıllık yağış ortalaması 616.7 mm’dir.

İlçe ekonomisi tarım, hayvancılık, sanayii ve turizme dayalıdır. Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünleri, buğday, arpa, soya, susam, çiğit, üzüm, pamuk, kiraz, portakal, limondur. Az miktarda yerfıstığı ve baklagiller yetiştirilir. Ayrıca ilçede kurulan seralarda turfanda sebzecilik yapılmaktadır. Tarsus’un bazı köylerinde kurulan sığır ıslah istasyonlarında çok verimli Holstayn tipi sığırlar yetiştirilmektedir. Ayrıca tavukçuluk ve arıcılık yapılmaktadır. Dağlık kesimlerde halkın bir bölümü geçimini ormancılıktan sağlamaktadır.

Kleopatra KapısıTürkiye’deki ilk sanayii tesislerinden biri olan Mavromati ve Şurekası iplik fabrikası 1887’de Tarsus’ta kurulmuştur. Türkiye’nin ilk hidroelektrik santrali de burada kurulmuştur. Osmanlı döneminin son yıllarında Tarsus Çayı kenarında su gücü ile çalışan un değirmenleri yapılmış, 1902’de hizmete girmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra çırçır, prese, iplik, dokuma, konserve fabrikaları açılmıştır. XX.yüzyılın ikinci yarısından sonra Tarsus’ta sanayii ağırlık kazanmıştır. Günümüzde çırçır, pamuk ipliği, dokuma, hazır giyim, un, bitkisel yağ, boya, sabun, tarım aletleri ve makineleri ile yedek parça, tuğla ve seramik fabrikaları kurulmuştur.

Tarsus yer altı kaynakları bakımından yoksuldur. İlçedeki tarihi eserlerin yanı sıra dinsel inanışlara yönelik yapıların oluşu, turizm yönünden ilgi çekmektedir. Özellikle Eshab-ı Keyf Mağarasının çevresindeki mesire yeri, Karabucak ve Bahçeyeri Orman İçi Dinlenme yerlerinin turizme büyük katkısı olmaktadır.

Tarihçe

Tarsus’un çok eski bir tarihi vardır. Yöredeki Gözlükule’de yapılan kazılar ilk yerleşimin Neolitik Çağda (MÖ.8000-5500) başladığını ve Orta Tunç Çağına kadar kesintisiz devam ettiğini göstermiştir. Arzava’nın doğusunda ve Kizzivatna’nın batısında yer alan Tarsus yöresine MÖ.XVII.yüzyılda Hititler yerleşmiştir. Daha sonra Asurlular buraya egemen olmuş, MÖ.700’ün sonlarında da Kilikya Krallığı’nın merkezi Tarsus’ta kurulmuştur. MÖ.2000 yıllarına ait Hitit tabletlerinde Tarşa ismiyle geçen Tarsus’a Antik Çağda Tarsos, Roma döneminde Latince bir sözcük olan Tarsus denilmiştir.

Tarsus’un ilk kez ne zaman kurulduğu konusunda çeşitli iddialar vardır. Bunlardan en yaygın söylentiye göre, Asur hükümdarı Sardanapal tarafından kurulmuştur. Uzun süre Asurluların egemenliği altında kalan yöreye MÖ.VI. ve VII.yüzyıllarda Yunanlı kolonistler yerleşmiştir. Büyük İskender MÖ.332’de bütün Kilikya ile birlikte Tarsus’u da ele geçirmiştir. İskender’in ölümünden sonra komutanlarından Seleukos Nikator tarafından yönetilmiş, bir süre Mısırlılar buraya hakim olmuş ve MÖ.66’da da Kilikya Romalıların egemenliğine girmiştir. Kilikya Roma vilayeti olunca Tarsus’ta bu vilayetin merkezi konumuna getirilmiştir. Tarsus’da Antonius St.Paul Kuyusudöneminde antik bilim adamlarının yazdıkları büyük kitaplar toplanarak, 200.000 ciltlik, dünyada eşi bulunmayan bir kütüphane oluşturulmuştur. Tarsus’taki üniversitede, Atina ve İskenderiye üniversitelerinden daha da ünlü idi. Tarsus’ta bulunan yazılı kitabelerde, buranın özgür bir kent olduğu yazılıdır. Tarsus’un özgür kurumlarından, St.Paulos ve birçok filozoflar faydalanmışlardır. Kozmopolit bir kent olan Tarsus, Roma yasalarına göre yönetilmiştir. Roma döneminde Tarsus Çayı kentin içerisinden geçmekte idi. Mısır Kraliçesi Kleopatra ile Romalı komutan Marcus Antonius bu Çay yolu ile Tarsus’a gelerek buluşmuşlardır.

Tarsus ayrıca Hıristiyan dini yönünden de önem taşımaktadır. Aziz Paulos’un burada doğduğu söylenmektedir. Ünlü coğrafyacı Strabon M.Ö.I.yüzyılda Tarsus’ ta dil bilginlerinin filozof ve yazarlarının burada yaşadığını belirtmiştir.

Kubat Paşa MedresesiVII.yüzyılda Emeviler, Abbasiler ve Bizanslılar arasında yöre sürekli el değiştirmiştir. 965’te Tarsus’u ele geçiren Bizanslılar burasını Antakya Prensliğine bağlamışlardır. 1082’de Selçuklular’ın, 1097’de Haçlılar’ın eline geçen Tarsus, 1133’te Ermeni Prenslerinden Leon burasını ele geçirmişse de 1137’de Bizans İmparatoru İoannes Komnenos Tarsus’u geri almıştır. Yöre 1172-1173 yıllarında Ermeni Krallığının egemenliğine girmişse de XIII.yüzyılda Memluklar, ardından Dulkadiroğulları yöreye hakim olmuş, Yavuz Sultan Selim 1516’da kesin olarak Osmanlı topraklarına katmıştır.

1671 yılında Tarsus’a gelen Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Tarsus hakkında şu bilgileri vermektedir:

“Tarsus kalesi bir düzlük üzerinde, denizden bir saat uzaklıkta, daire biçiminde olup Halife Memnun yapısıdır. Çevresi 500 adım, iki kat sağlam bir kaledir. Tümüyle hendekle çevrilidir. Kalenin içinde üstü toprak damlı evlerle dolu üç mahalle vardır. Kalenin üç kapısı (batıda iskele, doğuda Adana, kuzeyde Bağ kapıları) vardır. Mevcut 15 cami içinde Eski Cami hicretten 300 yıl önce yapılmış, kiliseden bozma bir yapı idi.

Geriboz kapısının iki yanında arslan, kaplan ve ejderha suretleri vardır ki, insan görünce korkan Avının üstüne konmuş bir doğan sureti vardır ki sanki canlıdır. Bu garip acayip eserlerin tümü mermer taşından yapılmıştır. Yine bu kapının iki yanında beyaz mermer kitabeler içinde renk renk kufi yazı ile Arapça ve Süryanice yazılmış görmeye değer yazılar vardır ki, insan hayran kalın

Tarsus’da ayrıca 6 medrese, 7 sıbyan mektebi, 2 hamam, 2 han ve 317 dükkan vardır, ibrahim Halife Camii’ne bitişik 80 dükkan kagir bina kentin bedestenidir. Tüm sokakları kaldırımsızdır. Çünkü, temiz kumlu yollar olduğundan asla çamur olmaz. Tatlı limonu, turuncu, zeytini, inciri, nar, hurma ve servileri, şeker kamışı, pamuğu meşhurdur. Verimli sahradır, âlâ camus yeridir. Bu kale içinden Bulgar Akarsuyu geçip Akdeniz’e karışır. Bu kentin suyu ve havası ağır olduğundan, bahardan sonra kentte bir tek kişi kalmayıp Bulgar yaylasına çıkarlar. Bu kalenin kuzey tarafında küçük bir iç kaleciği vardır. Gayet mamurdur. Her tarafı hendektir. Etrafı 500 adımdır. Yedi kuledir. Dizdarı ve neferleri yaylaya gidemediklerinden renkleri sarıdır. Halkı Türkmen’dir. Arap fellahları da vardın Minareleri Arabistan tarzındadır.”

Ulu CamiTarsus yöresi 1832-1840 arasında Osmanlı Devletine isyan eden Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından ele geçirilmiştir. Osmanlı imparatorluğunun güçlü koruması altında 1832 yılına kadar herhangi bir işgale uğramayan Tarsus, bu yılda Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın, Çukurova’yı işgal etmesi ile 8 yıl kadar Mısır egemenliğinde kaldı. Bu dönemde Tarsus ovası yeni baştan planlı bir tarımsal üretime açılmış, Mısır’dan getirtilen uzun lifli pamuk burada daha geniş alanlarda üretilmeye başlanmıştır. Bataklıklar kurutulmuş, yeni su kanalları açılmış, Mısır’dan deneyimli tarım işçileri getirtilerek verimli ürün elde edilmiştir. 1839’da Kütahya anlaşmasıyla Osmanlılara iade edilmiştir.

XIX.yüzyıl sonlarında Adana Vilayetinin Mersin sancağına bağlı kaza konumundadır. XIX.yüzyılda Şemsettin Sami, Kâmüsü’l Âlamı’nda Tarsus’u şöyle tanımlamaktadır: “Adana vilayetine bağlı Mersin Livasının bir kazasıdır. Kentin, 31 camisi, 19 medresesi 2 tekkesi, çeşitli dinsel topluluklara bağlı 5 kilisesi, 1 bedesteni, 10 hani, 2 hamamı 24 okulu, 7 değirmeni ve 6 pamuk fabrikası vardır. Tarsus, Namrun ve Gölek nahiyeleriyle 180 köyden oluşur. Tüm nüfusu 41606’ dir. Kentteki 4000 - 5000 Rum ve Ermeni dışında tüm nüfus İslamdır”.

I.Dünya Savaşı’nın ardından 17 Aralık 1918’de Fransızlar tarafından işgal edilmiş, Kurtuluş Savaşı’nın ardından 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşmasıyla bu işgal sona ermiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra da Mersin iline bağlı ilçe konumunu sürdürmüştür.

İlçede bulunan tarihi eserler arasında,

Ulu Cami
Eski Cami
Makam-ı Şerif Camisi
Bilali Habeşi Mescidi
Ayasofya Kilisesi
St.Paulus Kilisesi
Rum Ortodoks Kilisesi
Kırkkaşık Bedesteni
Bac (Justinianus) Köprüsü
Tarsus Kalesi
Tevekkül Sultan Türbesi
Daniel Peygamber Türbesi
Mehmet Felah Türbesi
Kubat Paşa Medresesi
Eski Hamam
Yeni Hamam
Roma Hamamı (Altından Geçme)
Tarsus Saat Kulesi
Aziz Paul Kuyusu
Donuktaş
Tarsus Müzesi
St.Paulus Müzesi
Nusrat Mayın Gemisi Müzesi
Sivil Mimari Örnekleri bulunmaktadır. Ayrıca ilçede;
Eshab-ı Kehf (Yedi Uyurlar Mağarası)
Astım (Dilek) Mağarası
Tarsus Şelalesi gibi doğal güzellikler vardır.

Ulu Cami

00132204du4.gif


Mersin Tarsus ilçesinde Cami-i Nur Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Ramazanoğullarından Piri Paşa’nın oğlu İbrahim Bey 1579 yılında yaptırmıştır.

Cami, St.Piyer Kilisesi’nin temel ve kalıntıları üzerine yapılmıştır. Kesme taştan 47.00x13.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Kuzey, doğu ve batısında 14 baklava başlıklı mermer sütunun taşıdığı bir revak dizisi bulunmaktadır. Avlunun beş kapısı vardır ve taş levhalarla kaplı olup, ortasında h.1323 (1905) tarihli onarım kitabesi bulunan bir şadırvanı vardır.

Caminin kuzey yönünden ibadet mekânına avludan görkemli bir kapı ile girilmektedir. Avlu kapısı beyaz mermerden yuvarlak kemerlidir. Giriş kapısı Memluklu özelliklerini yansıtan siyah-beyaz mermerlerle kaplıdır.

İbadet mekânı merkezi bir kubbe ile örtülüdür. Kubbeyi taşıyan tropların oturduğu sütunlar yarı sivri kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır. Yarım yuvarlak niş şeklindeki minberi, mihrabı ve müezzin mahfili mermerden yapılmıştır. Yanındaki taş kaide üzerine köfeki taşından yuvarlak ve tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Avludaki üzeri çatılı şadırvan XX.yüzyılın sonlarına doğru yenilenmiştir.

Caminin doğusunda ve ayrı bir mekânda Hz.Şit ve Lokman peygamberlerin makamları ve Abbasi Halifesi Memun’un mezarı bulunmaktadır. Abbasi Halifesi Memun Adana Pozantı’da 833 yılında ölmüştür.


Eski Cami

Mersin Tarsus ilçesinde bulunan St.Paul kilisesini 1415 yılında Ramazanoğlu Ahmet Bey onarmış ve camiye çevrilmiştir.


Makamı Şerif Camisi

00132199gc2.jpg


Mersin Tarsus ilçesinde, Kubad Paşa Medresesi’nin yanında bulunan camiye Makam Camisi de denilmektedir. Cami 1857 yılında yapılmış, sonraki dönemlerde yeni eklerle genişletilmiştir.

Caminin ilk yapımına ait bölümüne üç basamakla inilmektedir. Üç kapısı olan cami kare planlı olup üzeri basık bir kubbe ile örtülmüştür. Mihrap yuvarlak bir niş şeklinde sade bir görünümü vardır.

Cami içerisinde Daniell Peygamberin mezarı bulunmaktadır. Daniel Peygamber Babil Kralı II.Nebukadnesar (İ.Ö. 605-562) zamanında yaşamış, Yahudileri Babil esaretinden ilmi ve kehanetleriyle kurtarmış bir peygamberdir.Yaygın bir söylentiye göre Babil Kralı rüyasında İsrailoğulları’ndan gelecek bir erkek çocuğun kendi tahtını sarsacağını bildirmesi üzerine İsrailoğulların’dan doğan erkek çocukların öldürülmesini emretmiştir. Bu nedenle Daniel Peygamber doğunca, Kral onu dağ başında bir mağaraya bıraktırmıştır. Mağarada bir erkek ve bir dişi aslan tarafından büyütülen Daniel, delikanlı olunca kavminin arasına karışmıştır.
Tarsus'da yoğun bir kıtlığın yaşandığı dönemde şehre davet edilen Daniel Peygamber'in gelmesiyle birlikte bolluk olmuştur. Bu nedenle Daniel Peygamber Babil'e geri gönderilmemiş, ölünce de Tarsus'ta şimdiki Makam Camisi’nin bulunduğu yere gömülmüştür.

Hz. Ömer’in 17 yılında Tarsus’u ele geçirmesinden sonra Daniel Peygamber’in mezarı açılmış ve büyük bir lahit içerisinde altın iplikle dokunmuş kumaşa sarılı uzun boylu bir ceset görülmüştür. Başından geçen maceraların sembolü olarak parmağındaki yüzüğün taşında biri erkek olan diğeri dişi iki aslanın arasında genç bir çocuk işlenmiştir. Cesedin Yahudiler tarafından çalınmaması için, Hz. Ömer’in emri üzerine önceki yerine derin bir şekilde mezarı yeniden kazılmış ve üzerinden de Berdan Nehri’nden gelen ufak bir çayın suyu geçirilerek hiç kimsenin mezara el sürmemesi sağlanmıştır. Böylece mezar emniyete alınmıştır. Nitekim caminin son tamiratı sırasında çok derinlerde caminin arka ve alt kısmında suyun giriş yerinde gayet kalın ve muntazam mazgal demirleri çıkmıştır. Daniel Peygamberin cesedi, bu mazgallardan geçen suyun çok aşağısında bulunmaktadır.


Bilali Habeşi Mescidi

Mersin Tarsus ilçesinde bulunan Bilali Habeşi Mescidi’nin yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Mescide bu ismin verilmesinin nedeni de Bilali Habeşi’nin Arapların Tarsus’u ele geçirmeleri sırasında burada Ezan okumasından kaynaklanmaktadır.

Mescidin mimari yönde herhangi bir özelliği bulunmamaktadır.

Ayasofya Kilisesi

00132174ra4.jpg


Mersin Tarsus ilçesinde, Çarşıbaşı’nda bulunan bu kilisenin St.Paul Katedrali olarak 1102 yılında yapıldığı ileri sürülmüştür. Bazı kaynaklarda Tarsus’ta Orta Çağ’ın ilk yıllarında bir Ayasofya Kilisesi yapıldığından söz edilmektedir. Bu kilisede Papanın elçisi Mainz Piskoposu Konrad Von Wittelsbach 6 Ocak 1198’de I.Leon’u Ermeni kralı olarak ilan ederek taç giydirmiştir. Bunun yanı sıra P.Lucas 1704’te Tarsus’a gelmiş ve Tarsus’taki bir kiliseden söz etmiştir. Bu kilise ile Ayasofya Kilisesi’nin aynı yapı olup olmadığı kesinlik kazanamamıştır.

Günümüze cami olarak gelen bu yapının Roma üslubunda kalın ve yüksek duvarları, iç kısımları geniş, dışa yönelik kısımları oldukça derin pencereleri ve kalın sütunları bulunmaktadır. Yapının bahçesine batısında bulunan ve cephesi oldukça süslü bir kapıdan girilmektedir. Bunun içerisindeki yapı 460 m2’lik bir alanı kaplamaktadır. İbadet mekânı 19.30x17.50 m. ölçüsünde, dikdörtgen planlıdır. Girişin sağ ve solunda birer yarım sütun ve bu sütunların doğrultusunda da mekân ikişer sıra halinde dörder sütunla üç nefe ayrılmıştır. Gri renkte olan bu sütunlar antik çağ yapılarından buraya getirilmiştir. Orta mekânın genişliği 12.60 m. olup, üzeri tonozla örtülmüştür. Orta bölüme ortada İsa olmak üzere doğuda Yuhannes, Matteios; batıda Marcos ve Lucas’ın freskleri yapılmıştır. Kilisenin kuzeybatı köşesine ise çan kulesi yerleştirilmiştir.

Kilise yakın tarihlerde restore edilmiştir.

Rum Ortodoks Kilisesi

Mersin Tarsus ilçesi, Cumhuriyet Mahallesi’nde bulunan Rum Ortadoks Kilisesi Rum cemaati tarafından 1850 yılında yaptırılmıştır.

Kilise dikdörtgen planlı olup, kesme taştandır. Kilisenin batısında üç sivri kemerli girişi bulunmaktadır. Bunun yanında haç şeklinde odalar yer almaktadır. Girişin karşısında, iki yanında ikişer penceresi olan apsis vardır. Apsis yarım kubbesinde günümüze iyi bir durumda gelmiş freskler bulunmaktadır. Kilisenin ortasındaki iç mekânda bulunan freskler kısmen bozulmuştur.

Kilisenin üzeri iki yönlü çatı ile örtülmüştür. Kuzeydoğu köşesine çatının yüksekliğini aşmayacak şekilde dört yuvarlak sütunlu çan kulesi eklenmiştir.


St Paulus Kilisesi

00132320nw0.jpg


Mersin Tarsus ilçesinde, Aziz Paulus’un adına yaptırılmış olan kilisenin temel kalıntıları, duvarlarından bazı bölümler ile taban mozaikleri bulunmaktadır.

Aziz Paulus Tarsus’ta MS.10 yılında dünyaya gelmiş ve Roma’da 66-67 yılında öldürülmüştür. Yahudiliğin Hıristiyanlığa ulusal bir din niteliği kazandırmak isteyen egemenliğe karşı çıkmıştır. Hıristiyanlığın evrensel bir din olmasına çalışmış, Helenistik Yahudi felsefesini Hıristiyanlık ile birleştirmeyi amaçlamıştır. Şam, Kudüs, Hatay, Kıbrıs, Makedonya ve Yunanistan’a geziler yapmıştır. Bir süre Korent Başpiskoposu olmuştur. Hıristiyanlığın amaçlarını açıklayan mektuplarından 14’ü günümüze kadar gelebilmiştir.

Paulus’a göre Tanrı yoktan var edici ve yaratıcıdır. Tanrı olmadan insanların başarıya ulaşması da söz konusu değildir. İnsana düşünme, yargılama gücünü veren Tanrı’dır.

St Paulus Müzesi’nde MS.I.yüzyıla tarihlenen döşeme mozaikleri geometrik ve bitkisel motifler halindedir. Günümüzde Tarsus Müzesi yönetiminde St.Paulus Müzesi’dir.

Eshab-ı Kehf ( Yedi Uyurlar Mağarası )

00132585iv9.jpg


Mersin Tarsus ilçesinin kuzeybatısında, ilçe merkezine 14 km. uzaklıktaki Dedeler Köyü’nde Eshab-ı Kehf (Yedi Uyurlar) Mağarası bulunmaktadır. Yedi Uyurlar’ın öyküsü Anadolu’ya özgü olup, yedi gencin başından geçen mucizevî olaylar anlatılmaktadır. Bu olay Müslüman ve Hıristiyanlar tarafından da kutsal sayılmış, din kitaplarında ve tarihi kaynaklarda da yer almıştır.

Kehf sözcüğü Arapçada büyük mağara anlamındadır. Eshab-ı Kehf ise sözcük olarak mağara dostları anlamına gelmektedir.

Anadolu’da Eshab-ı Kehf’in bulunduğu başka mağaralar da vardır. Bunların başında Diyarbakır Lice ilçesinin 15 km. güneybatısında Derkam Köyü’nde, Efes’te, Elbistan ilçesi yakınlarındaki Afşin’de ve Eskişehir’deki mağaralar gelmektedir. Ayrıca Anadolu dışında İspanya’da; Kurtuba şehri civarında bulunan Cinanu'l verd'de, Şam civarında Belka'da da Eshab-ı Kehf mağaraları olduğu iddia edilmiştir. Ancak, gerçek Eshab-ı Kehf’in Tarsus’ta olduğu konusunda araştırmacıların çoğu birleşmiştir.

Kuran’ın 17.suresinde bu olay kıssa olarak anlatılmaktadır. Çok tanrılı inanışın gücünü yitirdiği dönemlerde bu gençler tek Tanrı’ya inandıklarından eziyet görmüş ve çareyi kaçmakta bulmuşlardır. Kendilerine karşı yapılan baskılara direnerek putperestliğe dönmeyi kabul etmemişlerdir. Bunun üzerine hükümdar Dakyanus’un huzuruna çıkarılmışlar, putperestliğe dönmedikleri takdirde öldürülecekleri söylenmiş ve bunun için de birkaç günlük süre verilmiştir. Gençler kraldan ve putperest toplumdan, onların sapkınlıklarından kaçarak bir mağaraya sığınmış ve 309 sene orada uyumuş ve sonra da uyanmışlardır. Ancak bu olayın nerede ve hangi devirde geçtiği konusunda bilimsel veri bulunmamaktadır.

Yemlihâ, Mekselinâ, Mislinâ, Mernuş, Debernuş, Şâzenuş, Kefeştatayyuş isimli gençler ve köpekleri Kıtmîr ile birlikte uyandıklarında aradan geçen sürenin farkında değillerdir. Acıktıklarından içlerinden birini yiyecek almak üzere şehre göndermişlerdir. Çarşıda 300 yıl önceki parayı vererek alış veriş eden gencin define bulduğu sanılmış ve tutuklanmıştır. Bundan sonra zamanın hükümdarı tarafından sorgulanmış ve başlarından geçenleri anlatmıştır. Bunun üzerine mağaraya gelenler içeride altı kişinin namaz kıldığını görmüşler ancak, gelenlerin mağaraya girmesiyle, Yedi Uyurlar’ın hepsi birden görünmez olmuştur. Mağarada yedi yavru kuşun bulunduğu kuş yuvasından başka bir şey yokmuş. Bu nedenle de mağara, halk arasında Yedi Uyurlar Mağarası olarak isimlendirilmiştir.

Tarsus’taki Eshab-ı Kehf Mağarası Müslümanlar ve Hıristiyanlar tarafından kutsal bir ziyaret yeri olarak kabul edilmiştir. Mağara, kayalar içerisine oyulmuş, içerisine 15-20 basamaklı bir merdivenle inilmektedir. Mağara 300 m2 büyüklüğünde ve 10 m. yüksekliğindedir. İçerisinde üç ayrı bölüm bulunmaktadır. Kayalık olan bölümlerden birindeki kaya kütlesi bir deveye benzetilmektedir.

Sultan Abdülaziz 1873 yılında bu mağaranın yanına bir cami ile üç şerefeli minare eklemiştir.

Astım (Dilek) Mağarası

00132586os1.jpg


Mersin Tarsus ilçesinde jeolojik çöküntü alanının 300 m. güneybatısında Astım Mağarası bulunmaktadır. Mağaranın uzunluğu 200 m.’yi bulan galeri şeklindedir. İçerisinde değişik şekiller gösteren ve oldukça büyük boyutta sarkıt ve dikitler bulunmaktadır. Mağaranın sıcaklık ortalaması 15 Co olup, nem oranı da yaz aylarında % 85, kış aylarında ise % 95’e ulaşmaktadır.

Mağaranın astım hastalığına iyi geldiğine inanılmış, ayrıca içerisinde de dilek tutulması yaygın bir inançtır. Bu yüzden mağaraya astım hastaları ile dilek tutmak isteyenler ziyarete gelmektedir. Günümüzde mağaranın içerisine helezonik şekilde bir merdivenle inilmektedir. İçerisi yerel belediye tarafından aydınlatılmıştır.

Mağara dışındaki Roma dönemine ait büyük blok taşlardan yapılmış duvar kalıntıları o dönemde mağara çevresinde bir yerleşim olduğuna da işaret etmektedir.

Tarsus Şelalesi

00132588dr4.jpg


Mersin Tarsus ilçesinin kuzeyinde Berdan (Kydnos) Çayı üzerindeki şelale, Berdan Nehri’nin 4-5 m. yükseklikten dökülmesi ile meydana gelmiştir. Şelalenin bulunduğu alan jeolojik olarak konalemera yapısına sahip olduğundan buradaki kayalar kolayca oyulmaktadır.

Roma döneminde şelalenin bulunduğu alan mezarlık olarak kullanılmıştır. Bu mezarlar nehrin zaman zaman alçalan suları sırasında ortaya çıkmış ve çoğu da tahrip olmuştur.

Tarsus Şelalesi’nin bulunduğu alan günümüzde mesire yeri niteliğinde olup, çevresinde bir takım tesisler bulunmaktadır.

Mersin’in 5 km. kuzeyindeki baraj alanı; Okaliptus Ormanı olan Karabucak; Erdemli’deki koruluk; Tarsus’a 28 km. uzaklıktaki Namrun (Çamlıyayla) yörenin başlıca mesire yerleridir. Ayrıca Anamur, Erdemli, Silifke yakınında Boğsak; Mersin’in 6 km. güneybatısındaki Neptun; Anamur’da Pulludere; Silifke’nin 10 km güneybatısındaki Susanoğlu da yöredeki doğal plajlardır.


Alıntıdır. bakunin tarafından düzenlenmiştir.
 
Son düzenleme:

herbal

Yeni Üye
22 Kas 2010
1
0
Merhabalar,
Bu siteden tarsusa ait bir gorsel almistim,su an o gorseli satin almam lazim ama sanirm gorsel kaldirilmis.Gorsel kime aittir,nasil satin alabilirim acil bilgi verebilir misiniz?
 
Üst