Sevdiğimiz Heidi acaba bencil, yapmacık, manipulatif, oportunist yani çıkarcı, benmerkezci ve duyarsız birisi olabilir mi?

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
521
2,678



Clara'nın dadısı Bayan Rottenmeier'i başlarda kötü bir karakter sanabilirsiniz ancak acele etmeyin...

Bayan Rottenmeier'ın Aslında Heidi Konusunda Haklı Olması






2-3 gündür heidi'nin bölümlerini izliyorum, ve sahiden kendisi hakkında oldukça ciddi tespitleri olan bayan rottenmeier'ın aslında gayet haklı olduğunu gördüm.

öncelikle yazıyı daha ciddi ve sonuna kadar okumanız için şunu şuraya bırakayım​









Heidi Intro:


ve o sevimliliğine, al yanaklarının arkasına sığınarak insanları parmağında oynatan, herkesi çıkarları doğrultusunda kullanmakta beis görmeyen heidi'nin maskesini nasıl düşürdüğüme tanıklık edin.

evvela şunu söylemek isterim; ben heidi hayranıyım, oldukça sevimli tatlı bir kerata fakat dikkatli izleyince aslında bayan rottenmeier'ın ilk tespitinin oldukça yerinde olduğu kanısına vardım. ben yine bu yazının üzerine oturur heidi'yi izlerim, kerata izlettiriyor kendini fakat gerçekler artık halının altına atılamayacak.

- heidi'nin küçük yaşta anasını ve babasını kaybederek öksüz kaldığını bilmeyen yoktur diye düşünüyorum. belli bir yaşına kadar buna teyzesi dete bakıyor. fakat o da heidi'nin şımarıklıklarına, isteklerine yetişemediği için bunu dedesine postalıyor. burada dikkatimizi çeken önemli bir nokta öz teyzesi bile dayanamayarak başından savmak istemişse, heidi bayan rottenmeier'ın dediği gibi oldukça şımarık, laftan anlamayan bir tip. bu ilk mantıklı dayanağımız..

- burada yalnız alp dağının eteklerinde, tek göz kulübede yaşayan dedesi'nin yanına geliyor. yine heidi'nin teyzesine yaşattığı tatsız bir durum yüzünden kaç yaşındaki adam bu yaşta torun torba bakmak zorunda kalıyor. fakat bir müddet sonra dede insancıl ve merhametli olduğu için aman torunum yerde yatmasın diye samandan yatak yapıyor, en güzel keçi peynirlerini ateşin başında yine heidi'ye yediriyor. okula falan git diye zorlayan da yok. gününü gün ediyor heidi hanım. fakat heidi'nin dedesine yardım ettiğini görmüyoruz, ulan bari şu yatak paramı, yediklerimin parasını çıkarayım diye çalış? yok. öyle arada yardım ediyormuş gibi görünüyor fakat ya tulumbadan su taşırırken suyu düşürür, keçi güderken yavrularını kaybeder. elinden pek bir iş gelmez. burada yine bayan rottenmeier'ın disiplinsiz tasviri cuk oturmakta.

GHV3sAEBg9zOWaAk-638346184364183901.jpg


- bu sırada çoban peter ile tanıştığını unutmayalım. peter, kendi halinde takılan, yevmiyeye talim eden gariban bir çocuk. heidi ile iyi anlaşıyorlar gibi görünse de heidi'nin alttan alttan sınıf farkını yüzüne vurduğunu unutmayalım. heidi, dedesi'nin yanından ayrılıp şehre gidiyor ya hani, orada da yazın biz buna bakamayız diye tekrar dedesine postalıyorlar. orada okula falan gidiyor, okuma yazma öğreniyor. sonra da aklı sıra peter'a okuma yazma öğretecekmiş. lan daha geçen yaza kadar sen de bilmiyordun okumayı. bu nasıl bir utanmazlık, arsızlık? yine, bu heidi hanım alp dağının çimenlerinde dolansın diye dedesi bunun peşine hep peter'ı takardı. oğlan 400 küçükbaş hayvana mı sahip çıksın senin torununa mı? hatta bir bölüm keçilerden bazıları kayboluyor, dedesi peter'ı azarlıyor. bayan rottenmeier strikes again..

- okula başlamak için şehre gidiyor ve kötürüm klara ile burada taşınıyor. kız zaten oldukça disiplinli, zorlu bir eğitim hayatından bıkmış bir de bunun kaprisleriyle uğraşıyor. sanki nispet yaparmışçasına, bak sen yürüyemiyorsun ama ben yürüyorum demek istercesine hep klara'nın karşısında koşuyor, şımarıklık yapıyor, vazo kırıyor suçu klara'ya falan atıyor. işte bayan rottenmeier ilk önce heidi'ye burada bileniyor. ve oldukça da haklı. zira yaz tatilinde bile buna katlanamayarak geri dedesi'nin yanına postalıyorlar.

ayrıca heidi'nin hiç kimseyle anlaşamadığını gördünüz mü? ne hikmetse her yere, herkese mutluluk saçıyor. dedesini ilk defa görüyor hemen seviyor, çoban peter'ı ilk defa görüyor nedir, necidir demeden hemen arkadaş oluyor, kötürüm klara'yı ikna edip yaşadığı yere davet ettiriyor fakat sadece bayan rottenmeier'ı ikna edemiyor zira onun ipliğini çözen tek işi o. fakat toplum ve karakter baskılarına yenik düşerek o da beyaz bayrağı indiriyor.

- heidi'nin bir işe katkı sağladığını gören var mı? dedesi'nin yanında beleşten kalıyor, her gün koyun sütünü, keçi sütünü hüpletiyor fakat karşılığında bir işin ucundan tutmuşluğu var mı? heidi, tüketilebilir kaynakları adeta çekirge gibi sömüren biri. bayan rottenmeier boşuna mı çorba ikram ettiğinde '' önce hak etmelisin'' dedi? beleşçiliğe, hazıra öylesine alışmış ki ne bi kiliseye girip çalışayım, ne şu dedeme yardım edeyim. armut piş ağzıma düş.


heidi'nin diğer karakterlerle olan etkileşim şeması

1vEZZBrsAMKLpqML-638346183081544962.jpg



heidi'nin kendi öz karakter şemasını çıkartarak​


XQ19NFRT4AaJp93u-638346183150793126.jpg


diğer karakterlerin karşı etkileşim şemasından heidi'nin ipliğini piyasaya çıkartıyoruz​


XkH5uoO9GgmWdESc-638346183213549376.jpg



Çizgi Dizisiyle Sevdiğimiz Heidi'nin Ortaya Çıkışından Bugüne Hikayesi​


Heidi'nin çizgi dizisini biliyoruz ancak daha öncesi? İşte roman karakterinin öyküsünün kısa bir özeti.


Çizgi Dizisiyle Sevdiğimiz Heidi'nin Ortaya Çıkışından Bugüne Hikayesi






heidi her ne kadar modern zamanların televizyon kanallarında yayımlanan bir çizgi film olarak akıllarda kalsa da, xix. yüzyıl çocuk edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. isviçreli yazar tarafından kaleme alınmış ve 1881 yılında iki bölüm halinde baskıya verilmiştir: 'heidis lehr- und wanderjahre' ve 'heidi kann brauchen, was es gelernt hat'.

5OqPnJPEAD2M6Ekm-637332582792531447.jpg


küçük yaşta yetim kalan heidi teyzesi dete ve büyükannesi tarafından isviçre'nin maienfeld şehrinde büyütülmüştür. heidi 5 yaşına geldiğinde büyükannesi ölür ve teyzesi dete almanya'nın frankfurt şehrinde varlıklı bir ailenin yanında hizmetçi olarak iş bulur. bunun üzerine dete trenle isviçre'deki dörfli'ye gelerek heidi'yi büyükbabasının yanına bırakır.

heidi burada, büyükbabasından ve arkadaşı peter'den dağlarda yaşamayı, keçilere çobanlık yapmayı öğrenir, kırsal yaşamın kurallarını ve esaslarını kavrar. başlarda şehirli bir kız çocuğu olduğu için heidi'nin kendisine ayakbağı olacağını düşünen büyükbabası, zamanla heidi'ye alışır. üç yıl sonra teyzesi dete frankfurt'tan trenle geri gelir ve heidi'yi hizmetçilik yaptığı eve götürür. heidi burada kendisine yeni bir arkadaş edinir: ev sahibinin kızı clara. burada ayrıca okuma yazmayı ve görgü kurallarını öğrenir. ancak evin dadısı çok sert ve disiplinli olduğundan sorunlar yaşamaktadır. böylece heidi hem kırsal, hem de kentsel yaşamın farklılıklarını, güzelliklerini ve zorluklarını deneyimlemiş olur.

kitabın kapağı​

WrEdLQHvY1XcMUxw-637332583199408711.jpg



kitaptan bir illüstrasyon​


TME3tdvquR0Zf8BG-637332583350659547.jpg


heidi yayımlandığı dönemde, kısa süre içerisinde isviçre'de en çok satan kitaplar arasına girer. doğal yaşamı özendiren bir kitap olmasına rağmen, muhafazakar yönü ağır bastığından ilerici çevrelerden eleştiri alır. bununla birlikte pek çok dile çevrilir; 1882 yılında ingilizce, 1906 yılında ise japonca çevirisi yayımlanır.
1937 yılında hollywood kitabı beyaz perdeye taşır. filmin başrolünde vardı. daha sonra 1952, 1955 ve 1956 yıllarında isviçre, almanya ve avusturya'da çeşitli yönetmenler tarafından yeniden beyaz perdeye aktarıldı.

HuhAiXEUqnkcy3rj-637332583869099951.jpg


1974 yılında japonlar, 80'li ve 90'lı yıllarda çocuk olanların sıkça izlediği animasyon serisini yayımladılar. alpler'in kızı heidi adıyla gösterime giren serinin yönetmenliğini isaho takahata gerçekleştirdi. çizgi film o kadar beğenildi ki, şöhreti kitabın önüne geçti ve bu defa japonca heidi, ingilizceye, almancaya, fransızcaya ve türkçeye çevrildi.

28 şubat 1979 tarihinde isviçreli astronom paul wild, yeni keşfettiği asteroide ismini koydu.
heidi, çizgi film olarak türkiye'de de büyük ilgi gördü. öyle ki, türk izleyiciler ünlü sinema sanatçısı ile heidi'nin dedesi 'nin arasındaki benzerliği hemen fark ettiler.

6KeUd7xcbYNEdyeu-637332584244258259.jpg


2010 yılında peter buettner adlı bir araştırmacı, kitabın hermann adam von kamp adlı bir yazar tarafından 1830 yılında kaleme alından "adelaide: alp'lerin kızı" adlı bir kitaptan araklama olduğunu keşfetti. bu durum ise heidi için çekilen tüm o filmlere, tüm o yapılan benzetmelere, astronomi keşiflerine vb. pek çok şeye gölge düşürmüş oldu.


:
 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
521
2,678

5.jpg

Date: Author:

Bir çoğumuzun özellikle de çocukluğunu 80’ler ve 90’lar da yaşayanların severek takip ettiği çizgi film kahramanı Alp Dağlarının sevimli kızı Heidi’yi hepiniz bilirsiniz. Peki ya heidi’nin gerçek hikayesi? Al yanakları, eskimiş elbiseleri ve kocaman yüreğiyle herkese yardıma hazır bu kız çocuğu, hatırlarsanız çoğu kez çıplak ayaklarıyla resmedilen heidi’nin gerçek hikayesi ve onun esin kaynağı sizleri çok şaşırtacak. Aslında çizgi filmi iyi takip edenler Heidi’nin özgür ruhundan dolayı ayakkabı giymeyi kendisinin istemediğini bilir. Ancak İsviçre yakın tarihi hakkında yapılan bazı araştırmalar bu olayın çok büyük ihtimalle İsviçre’nin karanlık tarihine gizli bir gönderme olabileceğini gün yüzüne çıkarıyor.

Orjinal hikayenin yaratıcısı Johanna Spyri, 53 yaşındayken yazdığı Heidi yoluyla, 80’lere kadar İsviçre toplumunda konuşulması tabu kabul edilen çıplak ayaklı çocuklar hadisesine dikkat çekmiştir. Peki nedir bu olayın aslı? Heidi’nin gerçek hikayesi ne?

5.jpg


Verdingkinder – İsviçre’nin Köle Çocukları ve Heidi’nin Gerçek Hikayesi​

Heidi’nin gerçek hikayesi Verdingkinder diye anılan çıplak ayaklı çocuklar amiyane tabirle köle çocuklar ile başlıyor. İsviçre’de gayri meşru olarak dünyaya gelen, anne babası hapiste olan, suç işlemiş yahut kimsesiz kalmış çocuklar kilise papazları tarafından onlara bakabilecek kişilerin yanına yerleştiriliyor yada bir başka deyişle satılıyorlardı. Toplum tarafından dışlanan bu ailelerin çocukları papazlar tarafından ailelerinden alınır, çiftliklerde çalışmaları için kiralık olarak verilir veya şehir, kasaba merkezlerinde kurulan çocuk pazarlarında ev işlerinde kullanılmak üzere1800’lü yıllarda bir köle çocuk ve çiftçisatışa çıkarılırlardı. Çocuklar satın alındıklarından itibaren onları satın alan kişinin vesayetinde sayıldıkları için, başlarına gelen dayak, işkence, taciz ve hatta tecavüz vakalarıyla hiç kimse ilgilenmezdi. Çünkü bu çocuklar toplumun gözünde iyi bir ailenin yanına yerleştirilerek kurtarılmış sorunlu çocuklardı ve şikayet etmek yerine kurtarıldıkları için sadece minnettar olmalıydılar!

Ahırda hayvanlarla yatıp kalkmaya layık görülen, çuvaldan elbiseleriyle sadece ekmek yedirilen bu çıplak ayaklı çocuklar uzun yıllar boyunca İsviçre halkı tarafından kanıksandı, hatta öyle ki, bir çok aile bu çocukların ayakkabılı “normal” çocuklardan ayırt edilmesinde kolaylık sağladığından zavallı çocukların çıplak ayakla dolaşmasının daha uygun olduğunu düşünmekteydi! İsviçre toplumunun üstü kapalı olarak işlediği bu kölelik sistemi ilk bakışta çok uzak bir tarihe ait kötü bir anı gibi geliyor, ancak İsviçre’de Verdingkinder denilen bu kölelik sistemi, inanması güç bir şekilde 1981 yılına kadar tam olarak yasaklanmadı! Daha da kötüsü İsviçre devletinin şuan bazıları hala hayatta olan bu insanlardan resmi olarak özür dilemesi ise ancak 2013 yılında mümkün oldu.

6.jpg

Peki Hiç Mi Yükselen Sesler Olmadı?​

İsviçre toplumunun garip bir şekilde kanıksadığı ve tepkisiz kaldığı bu olaya yükselen ilk sesler ancak yabancılardan geldi. Bir Rus doktorun, çalıştırıldığı çiftlikte ağır ve yoğun tecavüzlere uğrayan ve bunun sonucunda hayatını kaybeden bir erkek çocuk için resmi rapor hazırlaması bu olaya yükselen ilk seslerden biridir. Bu tür vakalarda doktorlar çoğunlukla ölü çocuğun ölüm sebebini görmezden geliyor ve üstünü kapatıyordu. Yani doktorun yaptığı bu eylem hiç rastlanan bir durum değildi. Sonuç olarak Rus doktorun hazırladığı bu rapor otoriteler tarafından dikkate alınmadı ve doktor farklı milliyeti yüzünden dışlandı. Bu olaydan sonra bazı kadın örgütleri ve sendikalar da çocuk kölelerin durumuna karşı seslerini yükselttiler. Ayrıca bazı yazarlarda bu olaya karşı tavır aldılar.
Kendiside Verdingkinder adı verilen kölelik sisteminin kurbanı olan yazar Carl Loosli annesi ve babasını doğru dürüst göremeden 11 yaşına kadar çiftliklerde çalıştırılıp tacizlere uğramıştı. Yazarlık yaptığı dönemde başına gelenlere sessiz kalmadı ve bu konu üzerine yazılar yazdı. Ne yazık ki, İsviçre’nin tabu olarak kabul ettiği ve kanıksadığı bir sisteme çomak sokmaya çalıştığı için yazdıkları hiç bir zaman ciddiye alınmadı ve yaşadığı dönemde değer görmeyen bir yazar olarak kaldı.

Ayrıca ünlü ressam Albert Anker ‘de İsviçre yaşamını yansıttığı tablolarında çokça bu çıplak ayaklı çocuklara yer vererek, görmezden gelinen bu gerçeği tablo meraklısı zengin zümrenin önüne sermeyi amaçlamıştır.

7.jpg


Bugüne değin bu konu ile ilgili çekilen tek film 2011 yapımı . Markus Imboden imzası taşıyan filmin ilk sahnesinde sessizce taşınan bir tabut görülür. Bu tabut hergün ağır işlerde çalıştırıldıktan sonra birde ev sahibinin oğlu tarafından tecavüze maruz kalan küçük bir köle kıza aittir. Sonuç olarak kız hamile kalır. Ev sahibi ise bu durumun üstünü örtmenin yollarını arar ve çocuğun bebeğini düşürmeye karar verir. Bunun için kıza çeşitli işkenceler yaparken kızın kanaması meydana gelir ve doktora götürülmeden ölüme terk edilir. Sonuç olarak hayatını kaybeden kız, bir papaz tarafından sorgusuz sualsiz teslim alınır ve tabuta konarak götürülür. Bu filmin gösteriminin ardından kendi başına gelenler hakkında sessiz kalamayan eski köle çocuklar birer birer gazetelere ve televizyonlara konuştular ve yetkililer bu konuya dikkat çekmek zorunda kaldı. Çiftçiliğin yoğun olduğu Thurgau yönetimi ile beraber tüm İsviçre Çiftçiler Birliği o zamanın tüm köle çocuklarından özür diledi. Ancak din adamları adına şimdiye dek sadece Luzern Katolik Kilisesi özür dilemiş durumda. İsviçre devleti dahi bu konu ile ilgili adımlar atmışken, merkez kilisenin yıllardır sürdürdüğü sessiz tutumda direnmesi ise gerçekten manidar.

Sonuç;​

İsviçre’nin yıllarca üstünü örttüğü bu utancın kurbanlarından biri olan Charles Probst’un hikayesi ile yazımızı bitirelim; 79 yaşındaki Charles Probst, annesinin “köle çocuk” olarak çalıştırıldığı çiftlik sahibi tarafından tecavüze uğramasıyla hayata gelmiş. Sonuç olarak başka bir bakıcı aileye verilmiş. Annesinin başından geçen kötü talih onunda başına gelmiş. Yıllarca saat sabah dörtte kaldırılarak ot biçtirilmiş, ahırlarda yaşamaya mecbur bırakılmış, yıllarca dişlerini dahi fırçalamasına izin verilmemiş, iç çamaşırı giydirilmemiş, hasta olduğunda doktora dahi götürülmemiş, cinsel istismarlara uğramış. Sabahları kuru ekmeği suya bandırarak yemek zorunda bırakılmış. Probst, uzun süre sakladığı gerçekleri artık tüm İsviçre’de yapılan toplantılarla anlatarak ve kendisine gelen soruları cevaplandırarak İsviçre’nin bu karanlık döneminin gün yüzüne çıkarılması için uğraşıyor.
ALINTI ( )
 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
521
2,678
Araştırmalarıma göre Heidi hakkındaki eleştirileri özetlemem gerekirse:
  1. Naiflik ve Stereotipler:
    Heidi'nin karakteri, bazı eleştirmenlere göre çok naif ve idealize edilmiş olabilir. Karakterin aşırı iyimserliği ve doğaüstü derecede iyi niyeti, gerçekçilikten uzaklaşmış gibi görünebilir. Ayrıca, karakterlerin bazen stereotiplere uygun davranışlar sergilemesi eleştirilebilir.

  2. Basitleştirilmiş Karakter Gelişimi:Bazı eleştirmenler, Heidi'nin karakter gelişiminin çok basitleştirilmiş olduğunu düşünebilir. Karakterin yaşadığı zorluklara rağmen sürekli olarak olumlu kalması, bazı eleştirmenlere göre daha karmaşık ve gerçekçi bir karakter gelişimi yerine basitleştirilmiş bir yaklaşımı yansıtabilir.

  3. Çocuk Kitabı Stereotipleri:Heidi'nin orijinal kitabı bir çocuk kitabı olarak yazılmıştır ve bazı eleştirmenler, çizgi roman uyarlamalarının da aynı çocuk kitabı stereotiplerini koruduğunu düşünebilir. Bu durum, bazı yetişkin okuyucular için karakterin ve hikayenin sığ veya basit olduğu izlenimini yaratabilir.

  4. Tarihsel ve Kültürel Bağlam:Heidi'nin hikayesi 19. yüzyıl İsviçre'sinde geçer, bu da bazı eleştirmenlerin eserin modern okuyucular için daha az çekici olabileceği yönünde eleştiriler yapmasına neden olabilir. Karakterlerin ve olayların tarihsel ve kültürel bağlamı, bazı izleyiciler için daha az erişilebilir olabilir.

    Dil ve Anlatım Tarzı:
    Heidi'nin özgün hikayesi, 19. yüzyılın dil ve anlatım tarzına sahiptir. Bu, bazı modern okuyucular için anlaşılması veya bağ kurması zor olabilir. Çizgi roman uyarlamalarında, eserin dilinin ve anlatım tarzının çocuk kitabı formatından uzaklaşması veya buna sadık kalması eleştirilebilir.

    Duygusal Manipülasyon:
    Heidi'nin hikayesi, duygusal anlar ve manipülasyonlarla doludur. Bazı eleştirmenler, bu duygusal yüklemelerin fazla olduğunu ve karakterlerin duygusal reaksiyonlarından kaynaklanan dramatik olayların çok abartıldığını düşünebilir. Bu, hikayenin bazı okuyucular için melodramatik veya yapay hissettirebilir.

    Eğitici Ton:
    Heidi'nin hikayesi, çocuklara etik ve yaşam dersleri verme amacı taşır. Ancak, bazı eleştirmenler bu eğitici tonun aşırı olduğunu veya ham bir şekilde sunulduğunu düşünebilir. Eserin öğretici yanının, bazı okuyucular için aşırı vurgulanmış veya didaktik olduğu düşünülebilir.

    Çocuk Odaklılık:
    Heidi'nin hikayesi öncelikli olarak çocuklara yöneliktir ve bu durum, yetişkin okuyucular için sınırlayıcı olabilir. Yetişkin okuyucular, hikayenin sadece çocuklara hitap ettiği izlenimine kapılabilir ve bu durum, geniş bir kitleye ulaşma potansiyelini sınırlayabilir.

    Yetersiz Karakter Derinliği:
    Bazı eleştirmenler, Heidi'nin ve diğer karakterlerin yeterince derinlikli olmadığını düşünebilir. Karakterlerin motivasyonları, arka planları ve içsel çatışmaları, bazı eleştirmenlere göre daha fazla keşfedilebilirdi.

    Cinsiyet Rolleri:
    Heidi'nin hikayesi, bazı eleştirmenlere göre geleneksel cinsiyet rollerini pekiştirebilir. Karakterlerin davranışları ve toplumsal beklentilere uyumları, modern izleyiciler tarafından eleştirilebilir. Bu noktada, hikayenin cinsiyet rollerini sorgulamayı veya çeşitlendirmeyi ihmal ettiği eleştirisi yapılabilir.

    Etnik ve Kültürel Temsiller:
    Heidi'nin hikayesi, İsviçre kültürünü odak alırken, diğer kültürleri ve etnik grupları genellikle yeterince temsil etmeyebilir. Bu, çeşitliliğe önem veren izleyiciler tarafından eleştirilebilir.

    Çatışma Çözümleri:
    Hikayede ortaya çıkan çatışmaların çözümleri bazı eleştirmenlere göre hızlı ve kolay olabilir. Bu durum, hikayenin daha karmaşık ve gerçekçi bir çatışma çözümü sunma potansiyelini zayıflatabilir.

    Dinamik Karakter İlişkileri Eksikliği:
    Heidi'nin ilişkileri genellikle pozitif ve anlayışlıdır, ancak bazı eleştirmenler karakterler arasındaki ilişkilerin daha karmaşık ve çeşitli olmamasını eleştirebilir. Daha çatışmalı veya karmaşık ilişkiler, hikayeye derinlik katabilirdi.

    Zamanın Testine Dayanmama:
    Heidi'nin hikayesi, modern okuyucuların beklentilerine ve değerlerine uymayabilir. Özellikle teknolojik ve toplumsal değişimlere ayak uyduramama eleştirisi yapılabilir.
 

eankara

Onursal Üye
24 May 2010
1,000
5,925
Farklı konular hakkında calışmalarınız ve benim için çok değerli olan arşivlik sunumlarınız için teşekkür ederim @kemalettin .Bazı çalışmalarım dolayısıyla henüz sunumlarınıza katkı sağlayamadım , en yakın zamanda diyelim !! Ancak mesajlarınızı büyük keyifle okuduğumu bilmenizi isterim , Paylasımda bulunduğunuz sunumlarınız , diyarımızdaki güncel paylaşımlardaki yayınlarla ilgili olursa , daha çok katılıma neden olur , daha çok katkı sağlanır diye düşünüyorum . Çalışmalarınızın devamı ve başari dileklerimle
 

Calligrapher

Onursal Üye
5 Nis 2021
1,158
6,847
Değerli @kemalettin ,
Ben de değerli @eankara ile hemfikirim, son zamanlarda açtığınız birbirinden ilginç konular ve değerli paylaşımlarınız her türlü takdire şayan, teşekkürlerimi sunarım.
İlk maddede paylaştığınız, eksisozluk yazarı jamesharden'ın görüşleri çok enteresandı, gülerek okudum. :)
İzninizle son maddedeki değerlendirmelerle ilgili birkaç söz söylemek isterim. Yukarıda da belirtildiği üzere, Heidi, İsviçreli yazar Johanna Spyri tarafından 1881 yılında "çocuklar için" yazılmış bir kitaptır. Dolayısıyla yukarıdaki değerlendirmelerde genel olarak sözü edilen, eserin konusunun, ilişkilerin basitliği, karmaşık olmadığı, yetişkinler için sınırlayıcı olduğu, dilinin eski olduğu, günümüz normlarına pek uymadığı vb. hususlar çok da anlamlı değil. Kanaatimce, şayet Japonlar 70'li yıllarda eseri çizgi film haline getirmeseler, Heidi herhalde dünyada bu kadar popüler olmayacaktı (elbette yine bilinirdi, ama çocuk edebiyatı kitaplarında adından bahsedilir ve diğer pek çok kitap gibi en fazla çok meraklı kişilerce okunurdu diye düşünüyorum). Ancak şu anda dünyada en çok bilinen ve en çok satan çocuk kitapları arasında yer alıyor. Anime filmin başarısı üzerine sonradan Disney'in de aralarında olduğu başka yapımcılar tarafından da filme çekilmiş. Dünyanın dört bir yanından (ama özellikle Japonya'dan) her yıl binlerce kişi Heidi'nin köyü diye İsviçre Alplerinde yer alan Mainfeld'i ziyaret ediyor. Velhasıl, özellikle son maddedeki "zaman testine dayanmama" iddiası boşa çıkmış oluyor.
 

Otacı

Süper Üye
5 Tem 2016
808
12,368

5.jpg

Date: Author:

Bir çoğumuzun özellikle de çocukluğunu 80’ler ve 90’lar da yaşayanların severek takip ettiği çizgi film kahramanı Alp Dağlarının sevimli kızı Heidi’yi hepiniz bilirsiniz. Peki ya heidi’nin gerçek hikayesi? Al yanakları, eskimiş elbiseleri ve kocaman yüreğiyle herkese yardıma hazır bu kız çocuğu, hatırlarsanız çoğu kez çıplak ayaklarıyla resmedilen heidi’nin gerçek hikayesi ve onun esin kaynağı sizleri çok şaşırtacak. Aslında çizgi filmi iyi takip edenler Heidi’nin özgür ruhundan dolayı ayakkabı giymeyi kendisinin istemediğini bilir. Ancak İsviçre yakın tarihi hakkında yapılan bazı araştırmalar bu olayın çok büyük ihtimalle İsviçre’nin karanlık tarihine gizli bir gönderme olabileceğini gün yüzüne çıkarıyor.

Orjinal hikayenin yaratıcısı Johanna Spyri, 53 yaşındayken yazdığı Heidi yoluyla, 80’lere kadar İsviçre toplumunda konuşulması tabu kabul edilen çıplak ayaklı çocuklar hadisesine dikkat çekmiştir. Peki nedir bu olayın aslı? Heidi’nin gerçek hikayesi ne?

5.jpg


Verdingkinder – İsviçre’nin Köle Çocukları ve Heidi’nin Gerçek Hikayesi​

Heidi’nin gerçek hikayesi Verdingkinder diye anılan çıplak ayaklı çocuklar amiyane tabirle köle çocuklar ile başlıyor. İsviçre’de gayri meşru olarak dünyaya gelen, anne babası hapiste olan, suç işlemiş yahut kimsesiz kalmış çocuklar kilise papazları tarafından onlara bakabilecek kişilerin yanına yerleştiriliyor yada bir başka deyişle satılıyorlardı. Toplum tarafından dışlanan bu ailelerin çocukları papazlar tarafından ailelerinden alınır, çiftliklerde çalışmaları için kiralık olarak verilir veya şehir, kasaba merkezlerinde kurulan çocuk pazarlarında ev işlerinde kullanılmak üzere1800’lü yıllarda bir köle çocuk ve çiftçisatışa çıkarılırlardı. Çocuklar satın alındıklarından itibaren onları satın alan kişinin vesayetinde sayıldıkları için, başlarına gelen dayak, işkence, taciz ve hatta tecavüz vakalarıyla hiç kimse ilgilenmezdi. Çünkü bu çocuklar toplumun gözünde iyi bir ailenin yanına yerleştirilerek kurtarılmış sorunlu çocuklardı ve şikayet etmek yerine kurtarıldıkları için sadece minnettar olmalıydılar!

Ahırda hayvanlarla yatıp kalkmaya layık görülen, çuvaldan elbiseleriyle sadece ekmek yedirilen bu çıplak ayaklı çocuklar uzun yıllar boyunca İsviçre halkı tarafından kanıksandı, hatta öyle ki, bir çok aile bu çocukların ayakkabılı “normal” çocuklardan ayırt edilmesinde kolaylık sağladığından zavallı çocukların çıplak ayakla dolaşmasının daha uygun olduğunu düşünmekteydi! İsviçre toplumunun üstü kapalı olarak işlediği bu kölelik sistemi ilk bakışta çok uzak bir tarihe ait kötü bir anı gibi geliyor, ancak İsviçre’de Verdingkinder denilen bu kölelik sistemi, inanması güç bir şekilde 1981 yılına kadar tam olarak yasaklanmadı! Daha da kötüsü İsviçre devletinin şuan bazıları hala hayatta olan bu insanlardan resmi olarak özür dilemesi ise ancak 2013 yılında mümkün oldu.

6.jpg

Peki Hiç Mi Yükselen Sesler Olmadı?​

İsviçre toplumunun garip bir şekilde kanıksadığı ve tepkisiz kaldığı bu olaya yükselen ilk sesler ancak yabancılardan geldi. Bir Rus doktorun, çalıştırıldığı çiftlikte ağır ve yoğun tecavüzlere uğrayan ve bunun sonucunda hayatını kaybeden bir erkek çocuk için resmi rapor hazırlaması bu olaya yükselen ilk seslerden biridir. Bu tür vakalarda doktorlar çoğunlukla ölü çocuğun ölüm sebebini görmezden geliyor ve üstünü kapatıyordu. Yani doktorun yaptığı bu eylem hiç rastlanan bir durum değildi. Sonuç olarak Rus doktorun hazırladığı bu rapor otoriteler tarafından dikkate alınmadı ve doktor farklı milliyeti yüzünden dışlandı. Bu olaydan sonra bazı kadın örgütleri ve sendikalar da çocuk kölelerin durumuna karşı seslerini yükselttiler. Ayrıca bazı yazarlarda bu olaya karşı tavır aldılar.
Kendiside Verdingkinder adı verilen kölelik sisteminin kurbanı olan yazar Carl Loosli annesi ve babasını doğru dürüst göremeden 11 yaşına kadar çiftliklerde çalıştırılıp tacizlere uğramıştı. Yazarlık yaptığı dönemde başına gelenlere sessiz kalmadı ve bu konu üzerine yazılar yazdı. Ne yazık ki, İsviçre’nin tabu olarak kabul ettiği ve kanıksadığı bir sisteme çomak sokmaya çalıştığı için yazdıkları hiç bir zaman ciddiye alınmadı ve yaşadığı dönemde değer görmeyen bir yazar olarak kaldı.

Ayrıca ünlü ressam Albert Anker ‘de İsviçre yaşamını yansıttığı tablolarında çokça bu çıplak ayaklı çocuklara yer vererek, görmezden gelinen bu gerçeği tablo meraklısı zengin zümrenin önüne sermeyi amaçlamıştır.

7.jpg


Bugüne değin bu konu ile ilgili çekilen tek film 2011 yapımı . Markus Imboden imzası taşıyan filmin ilk sahnesinde sessizce taşınan bir tabut görülür. Bu tabut hergün ağır işlerde çalıştırıldıktan sonra birde ev sahibinin oğlu tarafından tecavüze maruz kalan küçük bir köle kıza aittir. Sonuç olarak kız hamile kalır. Ev sahibi ise bu durumun üstünü örtmenin yollarını arar ve çocuğun bebeğini düşürmeye karar verir. Bunun için kıza çeşitli işkenceler yaparken kızın kanaması meydana gelir ve doktora götürülmeden ölüme terk edilir. Sonuç olarak hayatını kaybeden kız, bir papaz tarafından sorgusuz sualsiz teslim alınır ve tabuta konarak götürülür. Bu filmin gösteriminin ardından kendi başına gelenler hakkında sessiz kalamayan eski köle çocuklar birer birer gazetelere ve televizyonlara konuştular ve yetkililer bu konuya dikkat çekmek zorunda kaldı. Çiftçiliğin yoğun olduğu Thurgau yönetimi ile beraber tüm İsviçre Çiftçiler Birliği o zamanın tüm köle çocuklarından özür diledi. Ancak din adamları adına şimdiye dek sadece Luzern Katolik Kilisesi özür dilemiş durumda. İsviçre devleti dahi bu konu ile ilgili adımlar atmışken, merkez kilisenin yıllardır sürdürdüğü sessiz tutumda direnmesi ise gerçekten manidar.

Sonuç;​

İsviçre’nin yıllarca üstünü örttüğü bu utancın kurbanlarından biri olan Charles Probst’un hikayesi ile yazımızı bitirelim; 79 yaşındaki Charles Probst, annesinin “köle çocuk” olarak çalıştırıldığı çiftlik sahibi tarafından tecavüze uğramasıyla hayata gelmiş. Sonuç olarak başka bir bakıcı aileye verilmiş. Annesinin başından geçen kötü talih onunda başına gelmiş. Yıllarca saat sabah dörtte kaldırılarak ot biçtirilmiş, ahırlarda yaşamaya mecbur bırakılmış, yıllarca dişlerini dahi fırçalamasına izin verilmemiş, iç çamaşırı giydirilmemiş, hasta olduğunda doktora dahi götürülmemiş, cinsel istismarlara uğramış. Sabahları kuru ekmeği suya bandırarak yemek zorunda bırakılmış. Probst, uzun süre sakladığı gerçekleri artık tüm İsviçre’de yapılan toplantılarla anlatarak ve kendisine gelen soruları cevaplandırarak İsviçre’nin bu karanlık döneminin gün yüzüne çıkarılması için uğraşıyor.
ALINTI ( )

Heidi’nin ayakları keyfi için çıplaktı.​

 

eankara

Onursal Üye
24 May 2010
1,000
5,925
Heidi hayranı olan , @kemalettin dosta kısa da olsa bir katkı yapmak adına , ben de bir şeyler belirtmek istedim. Bu başlık altında , şimdiye kadar gördüğüm kadarıyla , sevilen çizgi kahramanın çıkış öyküsü , bilinen özellikler dışında hem Heidi'nin hem de Heidi'ye yapılan eleştirilerin detaylarını okuma fırsatı buldum . Benim kafamda beliren ve de cevabını aradığım soru ise şu oldu ;
'' Sn. @kemalettin'in belirttiği Heidi'nin bir yerde doğumuna neden olan yazar Johanna Spyr , ne gibi gözlem ya da etkilerle bu eseri yazdı . Bir başka deyişle Heidi karakteri nasıl ortaya çıktı ? ''
Johanna Spyri ; Johann Jakob Heusser-Schweizer ve şair Meta Heusser-Schweizer'ın 6 çocuğunun 4'üncü çocuğu olarak, ormanların, tepelerin ve dağların bulunduğu Zürih bölgesindeki Hirzel'de doğuyor. Johanna çocukluk yıllarında oldukça mutluydu . 1852'de 25 yaşındayken avukat Bernhard Spyri ile evlendikten sonra , eşinin çok meşgul iş adamı olması ve de taşındığı kent hayatına uyum gösterememesi nedeniyle mutsuz olmaya başladı. Özellikle gençlik arkadaşları ile çeşitli gezilere çıkmaya başladı . Heidi hikayesinin bu gezilerden birinde , Johanna'nın dağ ve orman ortamlarına duyduğu özlemin kafasından bir türlü çıkaramaması nedeniyle ilk kez Maienfeld'de ortaya çıktığı belirtiliyor. Sonuç olarak Johanna , gençlik arkadaşı Albay Jakob von Salis'in kocasına şöyle der: "artık yeni bir hikayenin temeli var, adı Heidi ! '' Hatta , Meienfeld yerlileri Johanna'ya Maienfeld'in kuzeyindeki bir köyde, mutlu ve neşeli tavrıyla Heidi figürü için ilham veren bir kızın yaşadığını söyledikleri de belirtiliyor .(Thürer 1982, s. 69). Yani , yazarın bu eseri kaleme almasının nedeni olarak , hiç de mutlu olmadığı kent yaşamı içinde , '' mutlu çocukluk yıllarını yeniden canlandırma arzusu '' olduğu görülüyor.
Ancak , II. Dünya Savaşı sonrası , özellikle Japonların ilgisini Alp dünyasına çekmek için bir hayli idealize edilmiş Heidi çizgi kahramanının , dünyaca tanınmasını sağlayan en önemli yayın ise hiç şüphesiz anime dizileri . 52 bölümlük anime dört genç adam tarafından yaratıldı; bunlardan ikisi - Hayao Miyazaki ve Isao Takahata - dünyaca ünlü Studio Ghibli'yi birlikte kurdular. Spyri'nin kitabı gibi Japon Heidi dizisinin de küresel bir başarı elde etmesi, Heidi'nin sonuçta küresel bir fenomen haline getirdi . ( Ayrıca , günümüzde de zaman zaman İsviçre ve Japonya ülkeleri arasında yapılan ortak Heidi sergileri , bir yerde iki ülke kültürel birikimlerinin kaynaştırma çabaları olarak görülüyor. )
Umarım , açtığınız birbirinden güzel tartışma konularından biri olan Heidi için , bu kısa yazımla sizin açınızdan olumlu katkı sağlayabilmişimdir @kemalettin.
 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
521
2,678
Sayın @eankara,
Heidi karakterinin nasıl ortaya çıktığı,
yaratıcısının doğduğu ortamdan gençlik yıllarına kadar incelenmesi
daha sonra da Heidi'nin ortaya çıkmasına kadarki süreçteki yazarı etkileyen yaşamı, özlemleri ve arzularını
o kadar kapsamlı sunmuşsunuz ki şapka çıkarmamak elde değil

Hele ki Japonların Heidi karakterinden yarattğı anime dizileri sonucu dünyaya yayılma sürecini,
ilk defa öğrendiğim İsviçre ve Japonya ortak Heidi sergileri ile halklarını kaynaştırma çabalarına ilişkin
master tezi oluşturabilecek paylaşımınız

bence efsane üstü bir katkı

Sizce de öyle değil mi Sayın ÇizgiDiyarı takipçileri?
 

Otacı

Süper Üye
5 Tem 2016
808
12,368
Yazar, bu kitabıyla kentleşme ve sanayileşmeye alternatif bir yaşam sunmaktadır.
Kentleşmenin getirdiği yabancılaşma, sınıflaşma ve bozulan insanlar arası ilişkilere
karşı geliştirdiği çözümü, Heidi figürü üzerinden okuyucularına iletmektedir.

Heidi, çocuklar için yazılmış basit bir çocuk kitabı olmanın ötesinde, yazıldığı
dönemin sıkıntılarını, bunalımlarını anlatan ve bunlara çözüm bulmaya çalışan
sosyolojik bir çalışma olarak da değerlendirilebilir. 19. yüzyıl sonlarında yayımlanan
bu roman kentleşmeye, burjuva dünya görüşüne, yabancılaşmaya dinsel bir
başkaldırı niteliğindedir. Yazar, bu romanında, Heidi isimli küçük bir kız üzerinden
örnekleyerek, sanayileşmenin, kentleşmenin insanı kendi doğasından
uzaklaştırdığını; başkalarının ölçütlerine göre yaşamanın insanı mutsuz edeceğini ve
mutlu bir yaşamın tek çözümünün doğada ve dinde olduğunu anlatır.

2006 yılında, Bordo Siyah Klasik Yayınlar tarafından eksiksiz yayımlanmış Heidi romanının
çevirisinin arka kapağında aşağıda yer verilen tanıtım yazısı yer almaktadır:
“19. yüzyılın sonuna doğru Avrupa, isli, karanlık fabrika kentleriyle dolup
taşar. Karları, ovaları, kırları, yeşillikleri, keçileri ve çoban şarkılarıyla Heidi’nin ve
dedesinin dünyası, o “aşağıdaki” kasvetli dünyaya karşı romantik bir seçenektir.

Aşağıdaki hayat aksi, asık suratlı, mutluluğu unutmuş insanların hayatıdır…”
 

didi

Yeni Üye
5 Nis 2009
29
160
Ekşi sözlük yazarları için yabancı değildir zaten jamesharden. Arama çubuğuna adını yazarsanız göreceksiniz. Kendisi sözlüğün profesyonel trollerindendir. Ama bugünkü kalitesiz troll ordularıyla karıştırılmasın. Kalemi gayet güçlü ve kaliteli bir trolldür. Bir bakarsınız, demir doğrama ustası olmuş, bir bakarsınız, asansör tamircisi. Matematik profesörü de odur, yedi günde dokuz roman yazar da. Bırakırsanız, asgari ücretle krallar gibi yaşayıp para bile biriktirir. Midye işine girer, Yedi Numaradaki mantıcı dükkanının cirosunu ortaya döker. Bir ara yüzerek bir haftada Didim'den Yeni Zelanda'ya gidecekti. "Hesaplayan adamlar" ekolünden gelmektedir.

Bu konular uzar, gider. Sünger Bob'un, Bay Yengeç'in lokantasındaki detaylı maaş bordrosunu yayınlamışlığı, Behzat Ç. nin içtiği bira sayısını hesaplamışlığı da vardır. (17.520 şişe)

Ama asıl mesleği sazan avcılığıdır. Sözlükte sazan avına çıkmaya bayılır. Ciddiye almadan gülüp geçebilir, badileriniz arasına bile ekleyebilirsiniz. Ama "yazdıkları üzerinden beyin fırtınası yapacağım" diyorsanız, siz bilirsiniz.
 

eankara

Onursal Üye
24 May 2010
1,000
5,925
Çok doğru bir noktaya değindiniz Sn. @didi . En baştan yazayım ; amacım , yazacaklarımla çok önemsediğim Sn. @kemalettin 'in açtığı ya da açacağı konulara vaktim elverdiğince kendi yaklaşımımı , çeşitli bilgi kaynaklarından yararlanarak ortaya koymaktır. Aslında bu anlatım şeklimi , ben de diğer dostlar gibi , diyarımızdaki çeşitli konular hakkında mesaj yazarken , her an gerçekleştirmekteyim . Basit ifadeyle ilgilendiğim konular hakkında bilgiyi paylaşmayı çok hoş bir faaliyet olarak görüyorum. Ama , haklı olduğunuz ve belirttiğiniz nokta çok önemli . Çoğu zaman ‘’ Bilgi Çağı ‘’ olarak adlandırılan çağımızda bilgi kaynağına ulaşmak artık yeterli değil , ne yazık ki !! Bilginin doğru olması ve de yayınlandığı bilgi kaynağının güvenilir olması büyük önem taşıyor. Özellikle İnternet camiasında , güvenilir olmayan , doğru bilgiyi içermeyen çok alan söz konusu ! Wikipedia bile , halen daha zaman zaman yanlış bilgilerin varlığından dolayı tartışma konusu . Tüm bunları yazarken , zaman zaman emekleri sonucu yayın ve bilgi paylaşımından diğer dostlar gibi benim de yararlandığım Sn. @Otacı ’yı ya da başka herhangi bir dostu kastetmediğimi belirtmek isterim. Ekşi Sözlük ortamı , ya da bir yazarı güvenilir olmayabilir , ama öyle bir bilgi vardır ki , paylaşımcı tarafından araştırılmış ve doğru bilgi olduğu görülmüş ve bizlerle paylaşılmıştır . Ben , bundan sonraki konularla ilgili paylaşılan bilginin , doğruluğu araştırıldıktan sonra paylaşmanın önemine dikkat çekmek istedim. Bu yararlı konu için , başta @kemalettin , @didi olmak üzere diğer dostlara tekrar teşekkür ederim .
 

Calligrapher

Onursal Üye
5 Nis 2021
1,158
6,847
Değerli dostlar,
Hiçbirimiz burada jamesharden rumuzlu şahsın yazdıkları üzerinden beyin fırtınası yapmadık ki! Değerli @didi ilgili şahsın yazdıklarını ciddiye aldığımızı ya da kendi deyişiyle "sazan gibi avlandığımızı düşünüyorsa, yanıldığını ifade etmek isterim. İlgili şahsın yazdığı şeylerin "latife" olduğu apaçık belli idi ve ben de zaten ilk mesajımda çok güldüğümü ifade etmiştim. Eminim değerli @kemalettin de ilgili paylaşımı konuya renk katmak amacıyla paylaşmıştır. Yazdığı şeyler elbette ciddiye alınacak şeyler değil, ama çok zeki biri olduğu belli. Zaten derler ya, espri zeka göstergesidir diye. Dolayısıyla, biz burada beyin fırtınası yapmadık ama bir espri üzerinden beyin fırtınası yapmakta da şahsen hiçbir sakınca görmüyorum. Yaratıcılık bazen böyle zamanlarda ortaya çıkar, basit bir espri bile fikir kıvılcımlarının ortaya çıkmasına neden olabilir.
 

didi

Yeni Üye
5 Nis 2009
29
160
Değerli dostlar,
Hiçbirimiz burada jamesharden rumuzlu şahsın yazdıkları üzerinden beyin fırtınası yapmadık ki! Değerli @didi ilgili şahsın yazdıklarını ciddiye aldığımızı ya da kendi deyişiyle "sazan gibi avlandığımızı düşünüyorsa, yanıldığını ifade etmek isterim. İlgili şahsın yazdığı şeylerin "latife" olduğu apaçık belli idi ve ben de zaten ilk mesajımda çok güldüğümü ifade etmiştim. Eminim değerli @kemalettin de ilgili paylaşımı konuya renk katmak amacıyla paylaşmıştır. Yazdığı şeyler elbette ciddiye alınacak şeyler değil, ama çok zeki biri olduğu belli. Zaten derler ya, espri zeka göstergesidir diye. Dolayısıyla, biz burada beyin fırtınası yapmadık ama bir espri üzerinden beyin fırtınası yapmakta da şahsen hiçbir sakınca görmüyorum. Yaratıcılık bazen böyle zamanlarda ortaya çıkar, basit bir espri bile fikir kıvılcımlarının ortaya çıkmasına neden olabilir.
Elbette sazan avından kastettiğim buradaki dostlar değildi sevgili Calligrapher. Kemalettin bey ise hiç değildi. Tam tersine ciddi ciddi bilgilendirici ileti doldu konunun altı. Okuması da pek bir keyifliydi. Üstelik jamesharden benim de takip ettiğim, çok eğlendiğim yazarlar arasındadır. Kıvrak bir zekaya, ince bir mizah duygusuna sahiptir.

Söylemek istediğim şey, sözlükteki mesajları buraya taşımanın bana çok doğru gelmediği. Konudaki örnekte net anlaşılıyor olabilir konunun esprili durumu. Ama başka gelecek bir mesaj doğruluk içermiyor, hatta manipülasyon yapıyor olabilir. Sizlerin de bildiği gibi bir yanıyla "kutsal bilgi kaynağı" olan Ekşi'nin tuzaklarla dolu, aldatıcı ve kirli bir yüzü de bulunmaktadır.
 

Meminca

Aktif Üye
24 Kas 2017
421
1,398
Ankara
Üstatlara kıymetli katkıları için teşekkürler. Detaya girmeden bir kritik olarak: her çocuk bencil, manipülatif, yapmacıklı değil mi? Psikanaliz büyük küçük herkese aynı mı uygulanıyor? Öyleyse, Heidi ve bütün çocuklar doğduğu zaman dünyanın en bencil ve kendinden başkasını umursamayan varlıkları mı diyeceğiz?
 

edizmediz

Yeni Üye
14 Şub 2020
28
125



Clara'nın dadısı Bayan Rottenmeier'i başlarda kötü bir karakter sanabilirsiniz ancak acele etmeyin...

Bayan Rottenmeier'ın Aslında Heidi Konusunda Haklı Olması'ın Aslında Heidi Konusunda Haklı Olması






2-3 gündür heidi'nin bölümlerini izliyorum, ve sahiden kendisi hakkında oldukça ciddi tespitleri olan bayan rottenmeier'ın aslında gayet haklı olduğunu gördüm.

öncelikle yazıyı daha ciddi ve sonuna kadar okumanız için şunu şuraya bırakayım​









Heidi Intro:

ve o sevimliliğine, al yanaklarının arkasına sığınarak insanları parmağında oynatan, herkesi çıkarları doğrultusunda kullanmakta beis görmeyen heidi'nin maskesini nasıl düşürdüğüme tanıklık edin.​

evvela şunu söylemek isterim; ben heidi hayranıyım, oldukça sevimli tatlı bir kerata fakat dikkatli izleyince aslında bayan rottenmeier'ın ilk tespitinin oldukça yerinde olduğu kanısına vardım. ben yine bu yazının üzerine oturur heidi'yi izlerim, kerata izlettiriyor kendini fakat gerçekler artık halının altına atılamayacak.

- heidi'nin küçük yaşta anasını ve babasını kaybederek öksüz kaldığını bilmeyen yoktur diye düşünüyorum. belli bir yaşına kadar buna teyzesi dete bakıyor. fakat o da heidi'nin şımarıklıklarına, isteklerine yetişemediği için bunu dedesine postalıyor. burada dikkatimizi çeken önemli bir nokta öz teyzesi bile dayanamayarak başından savmak istemişse, heidi bayan rottenmeier'ın dediği gibi oldukça şımarık, laftan anlamayan bir tip. bu ilk mantıklı dayanağımız..

- burada yalnız alp dağının eteklerinde, tek göz kulübede yaşayan dedesi'nin yanına geliyor. yine heidi'nin teyzesine yaşattığı tatsız bir durum yüzünden kaç yaşındaki adam bu yaşta torun torba bakmak zorunda kalıyor. fakat bir müddet sonra dede insancıl ve merhametli olduğu için aman torunum yerde yatmasın diye samandan yatak yapıyor, en güzel keçi peynirlerini ateşin başında yine heidi'ye yediriyor. okula falan git diye zorlayan da yok. gününü gün ediyor heidi hanım. fakat heidi'nin dedesine yardım ettiğini görmüyoruz, ulan bari şu yatak paramı, yediklerimin parasını çıkarayım diye çalış? yok. öyle arada yardım ediyormuş gibi görünüyor fakat ya tulumbadan su taşırırken suyu düşürür, keçi güderken yavrularını kaybeder. elinden pek bir iş gelmez. burada yine bayan rottenmeier'ın disiplinsiz tasviri cuk oturmakta.

GHV3sAEBg9zOWaAk-638346184364183901.jpg


- bu sırada çoban peter ile tanıştığını unutmayalım. peter, kendi halinde takılan, yevmiyeye talim eden gariban bir çocuk. heidi ile iyi anlaşıyorlar gibi görünse de heidi'nin alttan alttan sınıf farkını yüzüne vurduğunu unutmayalım. heidi, dedesi'nin yanından ayrılıp şehre gidiyor ya hani, orada da yazın biz buna bakamayız diye tekrar dedesine postalıyorlar. orada okula falan gidiyor, okuma yazma öğreniyor. sonra da aklı sıra peter'a okuma yazma öğretecekmiş. lan daha geçen yaza kadar sen de bilmiyordun okumayı. bu nasıl bir utanmazlık, arsızlık? yine, bu heidi hanım alp dağının çimenlerinde dolansın diye dedesi bunun peşine hep peter'ı takardı. oğlan 400 küçükbaş hayvana mı sahip çıksın senin torununa mı? hatta bir bölüm keçilerden bazıları kayboluyor, dedesi peter'ı azarlıyor. bayan rottenmeier strikes again..

- okula başlamak için şehre gidiyor ve kötürüm klara ile burada taşınıyor. kız zaten oldukça disiplinli, zorlu bir eğitim hayatından bıkmış bir de bunun kaprisleriyle uğraşıyor. sanki nispet yaparmışçasına, bak sen yürüyemiyorsun ama ben yürüyorum demek istercesine hep klara'nın karşısında koşuyor, şımarıklık yapıyor, vazo kırıyor suçu klara'ya falan atıyor. işte bayan rottenmeier ilk önce heidi'ye burada bileniyor. ve oldukça da haklı. zira yaz tatilinde bile buna katlanamayarak geri dedesi'nin yanına postalıyorlar.

ayrıca heidi'nin hiç kimseyle anlaşamadığını gördünüz mü? ne hikmetse her yere, herkese mutluluk saçıyor. dedesini ilk defa görüyor hemen seviyor, çoban peter'ı ilk defa görüyor nedir, necidir demeden hemen arkadaş oluyor, kötürüm klara'yı ikna edip yaşadığı yere davet ettiriyor fakat sadece bayan rottenmeier'ı ikna edemiyor zira onun ipliğini çözen tek işi o. fakat toplum ve karakter baskılarına yenik düşerek o da beyaz bayrağı indiriyor.

- heidi'nin bir işe katkı sağladığını gören var mı? dedesi'nin yanında beleşten kalıyor, her gün koyun sütünü, keçi sütünü hüpletiyor fakat karşılığında bir işin ucundan tutmuşluğu var mı? heidi, tüketilebilir kaynakları adeta çekirge gibi sömüren biri. bayan rottenmeier boşuna mı çorba ikram ettiğinde '' önce hak etmelisin'' dedi? beleşçiliğe, hazıra öylesine alışmış ki ne bi kiliseye girip çalışayım, ne şu dedeme yardım edeyim. armut piş ağzıma düş.


heidi'nin diğer karakterlerle olan etkileşim şeması​

1vEZZBrsAMKLpqML-638346183081544962.jpg



heidi'nin kendi öz karakter şemasını çıkartarak​


XQ19NFRT4AaJp93u-638346183150793126.jpg


diğer karakterlerin karşı etkileşim şemasından heidi'nin ipliğini piyasaya çıkartıyoruz​


XkH5uoO9GgmWdESc-638346183213549376.jpg



Çizgi Dizisiyle Sevdiğimiz Heidi'nin Ortaya Çıkışından Bugüne Hikayesi​


Heidi'nin çizgi dizisini biliyoruz ancak daha öncesi? İşte roman karakterinin öyküsünün kısa bir özeti.


Çizgi Dizisiyle Sevdiğimiz Heidi'nin Ortaya Çıkışından Bugüne Hikayesi'nin Ortaya Çıkışından Bugüne Hikayesi






heidi her ne kadar modern zamanların televizyon kanallarında yayımlanan bir çizgi film olarak akıllarda kalsa da, xix. yüzyıl çocuk edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. isviçreli yazar tarafından kaleme alınmış ve 1881 yılında iki bölüm halinde baskıya verilmiştir: 'heidis lehr- und wanderjahre' ve 'heidi kann brauchen, was es gelernt hat'.

5OqPnJPEAD2M6Ekm-637332582792531447.jpg


küçük yaşta yetim kalan heidi teyzesi dete ve büyükannesi tarafından isviçre'nin maienfeld şehrinde büyütülmüştür. heidi 5 yaşına geldiğinde büyükannesi ölür ve teyzesi dete almanya'nın frankfurt şehrinde varlıklı bir ailenin yanında hizmetçi olarak iş bulur. bunun üzerine dete trenle isviçre'deki dörfli'ye gelerek heidi'yi büyükbabasının yanına bırakır.

heidi burada, büyükbabasından ve arkadaşı peter'den dağlarda yaşamayı, keçilere çobanlık yapmayı öğrenir, kırsal yaşamın kurallarını ve esaslarını kavrar. başlarda şehirli bir kız çocuğu olduğu için heidi'nin kendisine ayakbağı olacağını düşünen büyükbabası, zamanla heidi'ye alışır. üç yıl sonra teyzesi dete frankfurt'tan trenle geri gelir ve heidi'yi hizmetçilik yaptığı eve götürür. heidi burada kendisine yeni bir arkadaş edinir: ev sahibinin kızı clara. burada ayrıca okuma yazmayı ve görgü kurallarını öğrenir. ancak evin dadısı çok sert ve disiplinli olduğundan sorunlar yaşamaktadır. böylece heidi hem kırsal, hem de kentsel yaşamın farklılıklarını, güzelliklerini ve zorluklarını deneyimlemiş olur.

kitabın kapağı​

WrEdLQHvY1XcMUxw-637332583199408711.jpg



kitaptan bir illüstrasyon​


TME3tdvquR0Zf8BG-637332583350659547.jpg


heidi yayımlandığı dönemde, kısa süre içerisinde isviçre'de en çok satan kitaplar arasına girer. doğal yaşamı özendiren bir kitap olmasına rağmen, muhafazakar yönü ağır bastığından ilerici çevrelerden eleştiri alır. bununla birlikte pek çok dile çevrilir; 1882 yılında ingilizce, 1906 yılında ise japonca çevirisi yayımlanır.
1937 yılında hollywood kitabı beyaz perdeye taşır. filmin başrolünde vardı. daha sonra 1952, 1955 ve 1956 yıllarında isviçre, almanya ve avusturya'da çeşitli yönetmenler tarafından yeniden beyaz perdeye aktarıldı.

HuhAiXEUqnkcy3rj-637332583869099951.jpg


1974 yılında japonlar, 80'li ve 90'lı yıllarda çocuk olanların sıkça izlediği animasyon serisini yayımladılar. alpler'in kızı heidi adıyla gösterime giren serinin yönetmenliğini isaho takahata gerçekleştirdi. çizgi film o kadar beğenildi ki, şöhreti kitabın önüne geçti ve bu defa japonca heidi, ingilizceye, almancaya, fransızcaya ve türkçeye çevrildi.

28 şubat 1979 tarihinde isviçreli astronom paul wild, yeni keşfettiği asteroide ismini koydu.
heidi, çizgi film olarak türkiye'de de büyük ilgi gördü. öyle ki, türk izleyiciler ünlü sinema sanatçısı ile heidi'nin dedesi 'nin arasındaki benzerliği hemen fark ettiler.

6KeUd7xcbYNEdyeu-637332584244258259.jpg


2010 yılında peter buettner adlı bir araştırmacı, kitabın hermann adam von kamp adlı bir yazar tarafından 1830 yılında kaleme alından "adelaide: alp'lerin kızı" adlı bir kitaptan araklama olduğunu keşfetti. bu durum ise heidi için çekilen tüm o filmlere, tüm o yapılan benzetmelere, astronomi keşiflerine vb. pek çok şeye gölge düşürmüş oldu.


:
Ne istediniz elin yetiminden? :) Yahu bir çizgi film, üstelik hayatımızın en güzel yıllarına şahitlik etmiş, ortak olmuş bir çizgi filmin bu kadar deşilip altından onlarca subliminal mesaj çıkarılması da çağımızın bir hastalığı olsa gerek. Gözümüzün önünde yaşananlara değil de olmayacak şeylere kafa yorup, güzelim anıları bile hırpalıyoruz. Valla bu yaşta hâlâ aynı keyifle izliyorum. Vikingleri de Perihan Abla ve Bizimkiler dizisini de ilk günkü heyecanla ve sıcaklıkla izliyorum zira ne varsa o yıllarda vardı, şimdi nerdeyse her şey çöp! Bu arada Heidi ve Vikinglerin yeni versiyonları da var ama eski halleri çok daha güzel çünkü onlar bir parçamız olmuştu!
 
Üst