Tarihin Arka Odası programından tanıdığımız emekli Türk sanat tarihi profesörü Nurhan Atasoy (86 yaşında) bir TV röportajında göz doktoruna gittiğini ve doktorun kendisinde katarakt olduğunu söylediğinde buna itiraz edip, "bu hastalık yaşlı insanlarda görülmez miydi?" diye cevap verdiğini anlatmıştı. Hissettiği yaşta yaşayan hayata sıkı sıkıya bağlı bu sevimli profesör kendi yaşıyla/hastalığıyla böyle dalga geçmişti. Ben de bir süre önce otobüslerde genç kardeşlerimin kalkıp bana yerlerini vermeye başladıklarında ve amca vs diye hitab ettiklerinde artık yaşlanıyor olduğumu anlamıştım (oysa ben kendimi 40'ımda hissediyordum). On yıl kadar önce de ağır bir ameliyat geçirince "daha da bana başka bir hastalık artık musallat olmaz" diye bir züğürt tesellisine de kapılmadım değil, sanki hastalığa yakalanma kotamı doldurmuşum gibi (hasta psikolojisi?) Onca yıl inatla sigara içmem de bir yanılsamaydı (sanki doktorlar hastalıklardan muaflarmış gibi!). Meğer öyle değilmiş. Her an yeni saldırılara hazırlıklı olmak gerekiyormuş. Aslında son 20 yıldır kendime dikkat ediyordum (sigarayı bırakalı da aşağı yukarı bu kadar olmuştu), kendimi örnek göstererek (korkutarak!) yüzlerce kişiye sigarayı bıraktırdım. Ama yine de bir diyabet komasından kaçamadım, nedeni genetik filan değil, tamamen çevresel. Bir süre sonra belki insülinden kurtulabileceğim söylendi (bu umut verici). Bu durum için tek korkum parmaklarımın delinmesiydi, ama yeni teknolojili delme iğneleri hissedilmiyor bile.
Geçmiş olsun dileklerini yazan tüm diyardaşlarıma, kardeşlerime, dostlarıma çok teşekkür ediyorum. Bu bana büyük bir moral verdi. İyi ki varsınız. Mesajlarınıza hemen cevap veremediğim için de özür dilerim, malum nekahat dönemi. İnsanlar nasihat verenlerden pek hoşlanmaz (kendi ailemden biliyorum, kızlarımdan birine sigarayı bıraktırmaya çalışıyorum) ama yine de söyleyeceğim: kendinize iyi bakın lütfen.