ÖLÜMÜN SAĞ ELİ - Solomon Kane Öyküsü

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
794
6,000
Kdz. Ereğli
Dostlar, madem ki bu kere yayın girişimi sonuçsuz kaldı, (artık söylemeye de gerek yok ama) kimseciklere şunu veya bunu yapın demeden, beğenenlere, ilgilenenlere armağan olsun...

ÖLÜMÜN SAĞ ELİ
Robert E. Howard


“Hem de şafakta asılıyor! Ha! Ha!”
Konuşan kalçasına bir şaplak vurdu ve tiz, kulak tırmalayan bir sesle güldü. Dinleyicilere bakışı övünçlüydü ve dirseğinin dibinde durana şarabı yudumladı. Meyhanenin şöminesindeki ateş sıçrayıp titreşti ve kimse ona cevap vermedi.
“Kara büyücü Roger Simeon!” diye alay etti kulak tırmalayan ses. “Şeytani sanatların zanaatkarı ve kara büyü işçisi! Benim sözümle kralın askerleri mağarasını kuşatıp onu esir aldığında tüm pis gücü onu kurtaramadı. İnsanlar pencerelerine kaldırım taşları attığında kaçtı ve kendini gizleyip Fransa’ya kaçmayı düşündü. Ha! Ha! Kaçışı bir ilmeğin ucunda olacak. Güzel bir çalışma günü derim ben.”
Ufak bir keseyi masanın üstüne attı, kese melodik şekilde çınladı.
“Bir büyücünün hayatının bedeli!” diye övündü. “Ne diyorsun somurtkan dostum?”
Bu ateşin yanında oturan uzun boylu, sessiz bir adama söylenmişti. İnce yapılı, güçlü kuvvetli ve kasvetli giyimli olan bu adam, koyu renkli, solgun yüzünü konuşan kişiye çevirdi ve bir çift derin, buz gibi gözünü üstüne dikti.
“Derim ki,” dedi alçak, güçlü bir sesle, “bugün lanetlenesi bir amel işlemişsin. Belki şu kara büyücü ölüme layıktı ama sana güveniyordu, sana dost diyordu, sen de birkaç pis sikke için ona ihanet ettin. Bence bir gün Cehennemde buluşacaksınız.”
Kısa, tıknaz, kötü suratlı bir adam olan ilk konuşan, sanki kızgın bir tersleme için ağzını açtı, sonra bocaladı. Buz gibi gözler onu bir an engelledi, sonra uzun adam pürüzsüz, kedi gibi bir hareketle kalktı ve uzun, yaylanan adımlarla içki salonundan çıktı.
“Kim ki o?” diye sordu övünçlü adam gücenmiş şekilde. “O kim ki dürüst adamlara karşı büyücüleri destekliyor? Tanrı aşkına, John Redly’ye ters konuşup, kalbini bağrında tuttuğu için şanslı!”
Meyhaneci, uzun saplı piposuna bir köz almak için öne eğildi ve kuru bir sesle cevapladı:
“Sen de şanslısın John, çeneni kapalı tuttuğun için. O bir kurttan daha tehlikeli bir adam olan Püriten Solomon Kane’dir.”
Redly nefesinin altından homurdandı, bir küfür mırıldandı ve somurtarak para kesesini kemerine koydu.
“Bu gece burada mı kalıyorsun?”
“Evet,” Redly somurtarak cevapladı. “Daha doğrusu, yarın Torkertown’da Simeon’un asılmasını seyredeceğim ama şafakta Londra’ya gideceğim.”
Meyhanece kadehlerini doldurdu.
“Simeon’un ruhuna. Tanrı zavallıya merhamet etsin ve senden almaya yemin ettiği intikamı boşa çıkarsın.”
John Redly irkildi, sövdü, sonra pervasız bir cüretle güldü. Kahkaha boş boş yükseldi ve hatalı bir tonda kesildi.

Solomon Kane aniden uyandı ve yatakta oturdu. Alışkanlık gereği hayatını elinde taşıyan bir adam olarak uykusu hafif biriydi. Evin içinde bir yerlerde onu uyandıran bir ses yükselmişti. Dinledi. Kepenklerin arasından görebildiği kadarıyla dışarıdaki dünya şafağın ilk renkleriyle ağarıyordu.
Aniden ses, hafifçe yeniden geldi. Sanki dışarıdaki duvarda bir kedi tırmanıyordu. Kane dinledi, sonra da sanki biri kepenkleri yokluyormuş gibi bir ses geldi. Püriten kılıç elde kalktı, aniden odayı geçti ve kepenkleri açtı. Dünya bakışları altında uykulu halde uzanıyordu. Batı ufkunda geç kalmış bir mehtap asılıydı. Pencerenin dışında bir yağmacı filan gizlenmiyordu. Yandaki odanın penceresine bakarak dışarı eğildi. Kepenkler açılmıştı.
Kane kendi kepengini kapattı ve kapısına yürüdü; koridora çıktı. Her zamanki gibi dürtüsel davranıyordu. Bunlar vahşi zamanlardı. Bu taverna en yakın kasaba – Torkertown’dan birkaç mil mesafedeydi. Haydutlar sıradandı. Birisi veya bir şey onunkine komşu odaya girmişti ve orada uyuyan kişi tehlikede olabilirdi. Kane artıları eksileri tartmak için durmadan doğruca odanın kapısına gitti ve açtı.
Pencere ardına dek açılmış, içeri akan ışık odayı aydınlatıyor, yine de ruhani bir sis halinde yüzüyor gibi görünmesine yol açıyordu. Kısa, habis suratlı bir adam yatakta horluyordu ve Kane onu kara büyücüyü askerlere teslim eden adam olan John Redly olarak teşhis etti.
Sonra bakışı pencereye çekildi. Eşiğin üstünde dev bir örümceğe benzeyen bir şey çömeliyordu ve Kane seyrederken yere atladı ve yatağa doğru sürünmeye başladı. Mahlûk geniş, kıllı ve karanlıktı ve Kane pencere pervazında bir leke bıraktığını fark etti. Beş kalın ve acayip şekilde eklemli bacak üstünde ilerliyordu ve hepsi birlikte öyle ürpertici bir görünüme sahipti ki Kane bir an büyülenerek kalakaldı. Şimdi Redly’nin yatağına ulaşmıştı ve garip, hantal bir şekilde yatağa tırmanıyordu.
Şu anda tam uyuyan adamın üstünde, karyolaya tutunarak duruyordu ki Kane bir uyarı bağırışıyla öne atıldı. O anda Redly uyandı ve yukarı baktı. Gözleri kocaman açıldı ve dudaklarından korkunç bir çığlık koptu, aynı anda örümcek yaratık düşerek tam boynunun üstüne kondu. Kane tam yatağa ulaşırken de bacakların kenetlendiğini ve John Redly’in boyun kemiklerinin parçalandığını işitti. Adam katılaştı ve hareketsiz kaldı, kafası kırık boynu üstünde grotesk şekilde sallanıyordu. Yaratık da üstünden düştü ve gevşek şekilde yatağa uzandı.
Kane, gözlerine inanamayarak zalim görüntünün üstüne eğildi. Zira kepenkleri açan, zeminde sürünen ve John Redly’i yatağında öldüren şey, bir insan eliydi!
Şimdi gevşek, cansız halde yatıyordu. Kane meçinin ucunu ihtiyatla içinden geçirdi ve gözlerine dek kaldırdı. El görünüşe göre iri bir adama aitti, çünkü geniş ve kalındı. İri parmaklıydı ve neredeyse maymunu andıran bir kıl örtüsüyle kaplıydı. Bilekten kesilmiş, kandan kabuk bağlamıştı. İkinci parmağında kıvrılan bir yılan şeklinde yapılmış acayip bir süs olan ince, gümüş bir yüzük vardı.
Hancı, geceliklerini giymiş, bir elinde kandil, öbüründe bir alaybozanla girdiğinde Kane, korkunç kalıntıya bakarak duruyordu.
“Bu da nesi?” diye kükredi gözleri yataktaki cesede takılınca.
Sonra Kane’in kılıcına saplı halde tuttuğu şeyi gördü ve yüzü bembeyaz oldu. Sanki karşı konulmaz bir dürtüyle çekilmiş gibi daha da yaklaştı – gözleri irileşti. Sonra geriye doğru sendeledi, bir sandalyeye çöktü, öyle solgundu ki Kane bayılacağını zannetti.
“Tanrı adına sir,” diye soludu.” O şeyi canlı bırakmayın! İçki odasında bir ateş olacak sir–”


Kane sabah bitmeden Torkertown’a girdi. Köyün eteklerinde onu selamlayan geveze bir delikanlıyla karşılaştı.
“Sir, tüm dürüst kişiler gibi, siz de kara büyücü Roger Simeon’un, bu şafak vakti tam güneş doğarken asıldığını bilmekten memnun olacaksınız.”
“Ölümü erkekçe mi oldu?” diye sordu Kane kasvetle.
“Evet sir, kılı kıpırdamadı, ama tuhaf bir vaka oldu. Bakın sir, Roger darağacına kollarında sadece bir el varken gitti!”
“Peki bu nasıl oldu?”
“Dün gece, sir, hücresinde büyük, kara bir örümcek gibi otururken, muhafızlarından birine seslenmiş ve son bir iyilik isteyerek askere sağ elini uçurmasını söylemiş! Adam bunu başta yapmayacak olmuş ama Roger’in lanetinden korkmuş ve sonunda kılıcını alıp eli bilekten kesmiş. Sonra onu sol eline alan Simeon, tuhaf, iğrenç büyü sözcükleri mırıldanarak hücresinin penceresinin parmakları arasından uzağa atmış onu. Muhafızlar çok korkmuşlar ama Roger onlara zarar vermeyeceğini, sadece onu ele veren John Redly’den nefret ettiğini söylemiş.
“Kanı durdurmak için de kolunun kökünü bağlamış ve gecenin kalanında trans halinde bir adam gibi oturmuş ve ara sıra ne dediğini bilmeden konuşan bir adam gibi, kendi kendine mırıldanmış. “Sağa,” diye fısıldıyor, “Sola çekil!” ve “devam, devam!” diyormuş.
“Ah sir, onu dinlemek ve kolunun kanlı kökü üstünde çömelirken görmek korkunçtu diyorlar! Tan ağarırken de geldiler ve onu darağacına götürdüler, boynuna ilmeği geçirdiklerinde aniden kıvrandı ve sanki çaba harcıyormuş gibi gerildi, sağ kolunda, eli olmayan kaslar şişti ve sanki bir faninin boynunu kırarcasına gıcırdadı!
“Sonra gardiyanlar onu yakalamak için atılırken, bunu son verdi ve gülmeye başladı. Korkunç, çirkin kahkahası da kement kısa kesene ve yükselen güneşin kızıl gözünde kapkara, sessiz halde asılana dek kükredi.
Solomon Kane, ecelin vurmadan önceki o son hızlı uyanış ve hayat anında John Redly’in yüz hatlarını büken korkunç dehşeti düşündüğünden sessiz kaldı. Zihninde belirsiz bir resim doğdu – karanlık gece vakti ormanlarında bir duvara tırmanmak, bir çift yatak odası panjurunu yoklayarak açmak için parmakları üstünde koca bir örümcek gibi rastgele sürünen kıllı, kesik bir elin görüntüsü. Görüntüsü burada kesiliyor, o karanlık, kanlı dramanın devamını getirmiyordu. Ölüme mahkum kara büyücünün ruhunda hangi korkunç nefret ateşleri yanmıştı ve o kanlı eli, o yanan beynin büyüsü ve iradesiyle yönlendirerek, el yordamıyla görevine göndermek için hangi iğrenç güçlere sahipti!
Yine de Solomon, emin olmak için sordu:
“Peki el bulundu mu?”
“Hayır sir. İnsanlar hücreden atıldığında düştüğü yeri buldu ama gitmişti ve kızıl bir iz ormana doğru uzanıyordu. Şüphesiz bir kurt yedi onu.
“Şüphesiz,” diye cevapladı Solomon Kane. “Peki Simeon’un elleri iri ve kıllı mıydı, sağ elinin ikinci parmağında bir yüzük var mıydı?”
“Evet sir. Bir yılan şeklinde kıvrılmış gümüş bir yüzük.”
 

akyıldız

Süper Üye
15 Nis 2010
1,868
3,076
Çok teşekkürler Üstat, sizin çevirilerinizi okumak bir zevk. Sağlıklı günler dilerim. Aklımda iken yazayım yayınlamadığınız diğer çevirileri de arasıra bizimle paylaşmaya devam ederseniz mutlu oluruz.
 
Üst