Amerikan süper kahraman ekolünde Batman'in öncülüğünde başlayan "karanlık kahramanlar" alt türünün bir üyesi olan Punisher (Cezalandırıcı) ilk kez Şubat 1974 tarihli Amazing Spiderman sayı 129'da göründü. Yaratıcıları yazar Gerry Conway ve ressam Ross Andru idi. Kostüm tasarımını ise John Romita Sr. yapmıştı. Conway, Punisher'ın Örümcek Adam'ın bir sayıda alt edeceği bir "kötü adam" olmasını planlamıştı. Ama bu "kötü adam"dan öylesine hoşnut kalındı ki, Punisher 1970'ler boyunca başta Örümcek Adam ve Daredevil olmak üzere çeşitli kahramanlarla ekip çalışması yaptı ya da sert yöntemleri yüzünden onlan karşısına aldı. Biz de Punisher'la ilk kez - Mavi Kaplan adıyla - Bilka yayınlarından çıkan Örümcek Adam'ın 4. Sayısında tanıştık.
Punisher karakterinin "aksiyon ve macera janrlarının babası" olarak bilinen Don Pendleton'ın 1969'da yazdığı -ve sonra yaklaşık kırk kitaplık bir diziye dönüştürdüğü "War against the Mafia" adlı kitabının kahramanı olan -ve Punisher gibi bir "savaş günlüğü" tutan- "Executioner"dan (İnfaza) esinlenerek yaratıldığı ileri sürülüyor.'
Marvel Preview'un ikinci sayısında Punisherln geçmişi anlatıldı. Buna göre, O, aslında Frank Castle (Castiglione olarak doğmuştu - ki bu İtalyan soyadını bırakıp Castle gibi fazlasıyla İngilizce kokan bir soyadını alması, onun etnik kökenini bir kenara bırakıp tam anlamıyla Amerikalılaşma çabası içinde olduğuna işaret edebilir) adında "bahriyeli" bir Vietnam gazisiydi. Ailesi, Central Park'ta sakin sakin piknik yaparken civarda vuku bulan bir çete savaşı sonucunda öldürülünce bir süre ortadan kaybolmuş, sonra kuru kafa sembollü kostümü ve pek çok ateşli silahla ailesinin intikamını almak için ortaya çıkmıştı. Suçla savaşan "tek kişilik bir ordu" olarak misyonunu hâlen sürdürüyordu.
1980'lerde ressam Mike Zeck ve yazar Steven Grant, Punisher'ın kendi serisi olması gerektiğine karar verdiler. Fakat Marvel Comics yöneticilerinin insanları öldüren bir kahramana sahip olma konusunda endişeleri vardı. 0 sırada Mike Zeck DC Comics'le görüşüyordu; Marvel Zeck'i kaybetmekten korktuğu için 1986'da bir mini seri için izin verdi.
Seri, çıkar çıkmaz tükendi. Marvel da daha önceki politikasını bir kenara bıraktı ve Punisher'a kendi düzenli serisini verdi. Sonra "The Punisher's War Journal", "The Punisher's War Zone" ve "The Punisher 2099" başlıklı seriler geldi. İçerdiği şiddet gösterilmekten çok ima edildiği için Comics Code Authority ile pek bir sorun yaşamadı. 1996 yılında Punisher serileri sona erdi. Daha sonra, Punisher, Marvel Knights dizileri içinde yeniden ortaya çıktı.
Punisher'ın yayına başladığı dönemlerde okuyucu tarafından çok tutulmasının pek çok nedeni vardı. Öncelikle 1980'lerde artan suç oranı ve liberal bir adalet sisteminin çoğu suçluyu serbest bırakması halkın kendi adaletini yerine getiren "vigilante"lere sempatiyle bakmasına sebebiyet veriyordu. Reagan dönemiydi ve sağ görüş hakimdi.
Ayrıca Punisher'ın kendi serisine kavuştuğu yıl olan 1986 aynı zamanda kostümlü kahramanların da birer vigilante olarak gösterildiği revizyonist süper kahraman hikâyelerinin başyapıtı kabul edilen Frank Miller imzalı The Dark Knight Returns'un çıkış tarihiydi. Elbette Punisher dizisi Dark Knight Returns ya da Alan Moore ve Dave Gibbons ikilisinin Watchmen'i gibi eleştirel özellikler taşımıyordu.
Punisher bu revizyonist süper kahraman hikâyelerindeki liberal bakış açısının tam tersinin bir ürünüydü. İlk kez ortaya çıktığı 1970'li yıllardaki Charles Bronson filmlerinin ve özellikle Clint Eastwood'un "Dirty Harry" serilerinin çizgi romandaki bir uzantısı gibiydi - ki Roger Ebert 29 Aralık 1971 tarihli Chicago Sun Times gazetesinde yaptığı Dirty Harry eleştirisinde "eğer birileri Amerika'da faşizmin yükselişi hakkında bir kitap yazacaksa Dirty Harry'ye de bir bakmaları gerekir" demişti.
Dirty Harry suçluların haklarına saygı göstermez ve bu yüzden otoriteyle başı "az ya da çok" daima derttedir. Bir katil, Harry onu "kitaba göre" tutuklamadığı için serbest bırakılmıştır. İkinci karşılaşmada ise tutuklama zahmetine girmeyecektir. Harry Callaghan ve Frank Castle arasındaki yegane fark bir rozettir denebilir - ki serinin ilk filminin sonunda Harry'nin rozetini fırlatıp attığını hatırlatmakta da fayda var. Aynı şekilde toplumdan dışlanmışlardır... Aynı şekilde suçluların lehine işleyen yasaları hoşnutsuzlukla karşılarlar ve kendi adaletlerini uygularlar.
Punisher'ın kişiliğini şekillendiren bir başka unsur da Vietnam gazisi olmasıdır. Amerika'nın "tüm dünyada demokrasinin bekçisi olma" politikasının bir parçası olan bu savaş tüm bir toplumun hissiyatını etkilemiş, başkan Rıchard Nixon'ın "Vietnam Sendromu" adını verdiği bir ruh halinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Yıllar süren savaş sonucu verilen büyük maddi ve manevi kayıp, bu savaşın - otoriteler kabul etmese de - Amerika'nın kaybettiği ilk savaş olması gibi nedenler toplumda neo-izolasyonist bir yaklaşımın yeşermesine ve girilen bir savaştan bir türlü çıkılamayacağı inancının yerleşmesine yetmiştir.
Madalyonun bir de öteki yüzü vardır. Vietnam gazileri geri döndüklerinde hiç de törenlerle karşılanmamışlardır. Uyum kurma sorunu çeken askerler ve ailelerine yardım etmek için hemen hiçbir şey yapılmamıştır. Dahası Vietnam savaşından sonra çehresi değişen Hollywood'un, kimi filmlerde orada savaşan askerlerin hepsini acımasız birer katil olarak resmetmesi, Vietnam gazilerinin duygusal anlamda da yaralanmalarına neden olmuştur.
Alfa'nın da Kanlı Koğuş adıyla yayımladığı Circle of Blood başlıklı grafik romanın önsözünde Carl Potts, "Harekete alışık olan Frank Castle, hayatın tekdüzeliğine, karısı ve çocukları için yaşıyor olduğunun bilinciyle karşı çıkabiliyordu" demiştir. Buna göre, Castle, savaştan döndüğünde ailesi sayesinde Vietnam sendromunun olumsuz etkilerine maruz kalmamayı başarmıştır. Fakat içinde hâlâ bir şiddet duygusu olduğu aşikârdır. Potts, aynı önsözde Frank Castle'ın geçmişinden bahsederken savaştan sonra çeşitli güvenlik firmalarında çalıştığını söyler. Ailesinin suçlularca öldürülmesi Castle'ı, içindeki tüm şiddet duygusunu intikam almak için kullanmaya itmiştir. Ama intikamını alması bile onun bu şiddet duygusundan kurtulmasına yetmemiş, "hayatın tekdüzeliğinden" suçluları öldürerek kurtulmaya başlamıştır(!).
Punisher'ın maske takmaması da onu yerleşmiş olan "süper kahraman" imajının dışında bırakan başka bir özelliğidir. Birkaçı dışında hemen hepsinin maskeli olduğu bir süper kahraman evreninde işini maskesiz olarak yapmaktadır. Gayet açıktır ki maske iki ayrı dünyayı temsil etmektedir. Robert Inchausti, The Superhero's Two Worlds adlı yazısında çizgi romanlarda, kahramanların hayatlarının nasıl ikiye ayrıldığına odaklanıldığını belirtmiştir. Gizli bir kimlik aslında çift kişilikli olmanın da bir göstergesi sayılabilir. Maskeli kahramanlar hayatlarını ikiye bölmek suretiyle hem "sıradan bir insan" olarak hayatlarını sürdürmeye ve diğer sıradan insanlarla ilişki halinde olmaya devam edebilirler - böylelikle onlan gizli kimliklerinin neden olabileceği tehlikelerden korumuş olurlar - hem de "büyük güçlerinin getirdiği büyük sorumluluklarını" yerine getirmiş olurlar - başka bir deyişle "toplumsal olarak yüceltilen orta sınıf hayatını yaşayan ama güç anlamında "elit" karakterlerdir, "yani milyonlarca çocuğun rüyası." Sürdüğü iki hayattan birinden vazgeçmek bir kahramanın kendini yarım hissetmesine neden olabilir.
Punisher için durum farklıdır. Ailesinin ölümünden sonra sıradan bir insan olarak hayatını sürdürmeye devam etmek ve diğer insanlarla iletişim içinde olmak gibi bir kaygısı ya da koruyacak kimsesi kalmamıştır. Düzenli bir şekilde görüştüğü tek kişi ona çeşitli konularda yardımcı olan ve ekipman sağlayan bilgisayar dahisi Microchip'tir. O da kendini Punisher'la aynı davaya adamıştır. Bu yüzden iki ayrı hayat sürmesi gerekmemektedir. Tüm bunlara rağmen Punisher'ın karşı cinsle ilişki kurduğuna şahit oluruz. Fakat beraber olduğu kadınlar ya ona ihanet eder (bkz. Kanlı Koğuş adlı macerada Angela) ya da ölürler (bkz Bilgisayar Savaşları adlı macerada Connie). Bu sayede tüm hayatını misyonuna adayabilmektedir.
Temel olarak, Punisher'ın karakteri yukarıda bahsettiğimiz gibi olsa da, elbette yazarlar değiştikçe Punisher'ın kişiliğinin ayrıntıları da değişmiştir. Örneğin en çok Punisher hikâyesi yazan yazarlardan biri olan Mike Baron, Punisher'a duygusal bir derinlik kazandırmıştır. Baron'un yazdığı Brattle Gun adlı macerada (Ülkemizde Punisher'ın ilk sayısında Cehennem Topu adıyla yayımlanmıştır) Punisher'ı üçüncü dünyadaki iki "Marvel ülkesi" olan Zukistan ve Trafia arasında geçen savaşın ortasında görürüz. Punisher ve yardımcısı Microchıp'in sokaktaki suçtan başka dünya barışı için de endişelendiklerine şahit oluruz. Maceranın sonunda Punisher, en çok parayı veren tarafa silah satan Brattle'ı öldürerek dünya barışına katkıda bulunur.
Yine Mike Baron'un yazdığı Flag Burner adlı macerada (İnfazcı Punisher sayı 6: "Bayrak Yakan") Punisher, gösterilerinde bayrak yakan bir performans sanatçısını, onu linç etmek isteyen bir güruhun elinden kurtarır ve şöyle der: "Bayrak yakanları sevmem. Ama birkaçı bir araya gelince kahraman kesilenleri hiç sevmem." Maceranın sonunda ise bir daha bayrak yakarsa onu "pataklayacağını" söyler.
Carl Potts ise hem yazıp hem çizdiği An Eye For An Eye bölüm 1 ve 2'de (Sunday In the Park ve Tie A Yellow Ribbon İnfazcı Punisher sayı 15, 16, 17. Parktaki Pazar Günü ve Sarı Kurdela) Punisher'a şiirsel bir anlatım kazandırmıştır. Üstteki karelerde hikâye normal akışını sürdürürken, Potts, alttaki enlemesine uzun karelerde anlatıyı bölmüş ve sade bir çizgiyle Frank Castle'ın ailesinin öldürülüşünü resmetmiştir. Son karede bir uçurtmanın üstüne vuran kurukafa gölgesi gerçekten etkileyicidir.
Punisher, 1989 yılında beyaz perdede de boy göstermiştir. Yönetmenliğini Mark Goldblatt'in yaptığı The Punisher adlı filmde Frank Castle'ı Dolph Lungdren canlandırmıştır. Çoğu çizgi roman uyarlamasında olduğu gibi orijinal hikâyeye sadık kalınmaması Punisher hayranlarının genelde filmi beğenmemesine yol açmıştır. Filmde Frank Castle, bir Vietnam gazisi değil eski bir polistir - ki herhalde Bu Frank Castle ile Dirty Harry'nin birbirlerine en çok benzedikleri noktadır - Ayrıca üzerinde kurukafa sembolü olan bir kostüm giymez. The Punisher ülkemizde de çeşitli özel kanallarda gösterilmiştir.
Punisher, ülkemizde Alfa yayınları tarafından 1991-1993 yılları arasında İnfazcı Punisher adı altında önce 18 sayı, daha sonra bu 18 sayıyı da içeren 8 cilt halinde yayımlanmıştır. Bu seri boyunca pek çok Punisher macerasına imza atmış olan Mike Baron'un hikâyelerine ağırlık verilmiştir; yayımlanan otuz dört maceradan yirmi biri Baron'un imzasını taşımaktadır. Ayrıca bazı önemli Punisher maceraları da es geçilmemiştir. Mike Zeck ve Steven Grant ikilisinin ürünü olan 1986 tarihli Circle of Blood (Limited Series) Kanlı Koğuş adıyla yayımlanmıştır. Bunların dışında orijinal sayılar düzenli bir şekilde yayımlanmamış olsa da "regular series"in ilk sayılarının çoğu - ki bunların hepsi de Baron'un kaleme aldığı sayılardır - ve War Journal'ın ilk iki sayısı bu otuz dört maceranın içinde yer almıştır. Kapaklardan anlaşıldığı kadarıyla 7. sayıdan itibaren yayımlanan maceralar bazı Punisher maceralarının tekrarlandığı bir dergi olan Punisher Magazine'den alınmıştır. Yayımlanan maceraların kaynağı sadece Punisher da değildir. Daredevil sayı 292 ve 293'te yayımlanan Body Count ve Murder by Numbers adlı maceralar Sen Korkusuz Birisin adı altında yayımlanmıştır. Ayrıca 26. sayı What If... The Punisher Had Killed Daredevil 4. sayıda Punisher Daredevil'i Öldürürse adıyla yayımlanmıştır.
infazcı Punisherla birlikte derginin ortasında fazla kapsamlı olmayan bir çizgi roman ansiklopedisi de ek olarak verilmiştir. Alfa Grafik dergisiyle birlikte verilmekte olan ansiklopedi bu yayın 4. sayıdan sonra durunca Punisher'ın içinde yayımlanmaya başlamıştır. İçinde Türkiye'de yayımlanmış olan veya olmayan çizgi romanlar hakkında kısa bilgiler vardır. 120 sayfalık bu ansiklopedi 12. sayıda tamamlanmıştır. Daha önce de belirttiğimiz gibi dizinin yayımlanış biçimi biraz karışıktır, ilk sayı Ekim 1991'de yayımlanmış, 18. sayı Kasım 1992'de çıkmıştır. Sonra ilk 17 sayı 4 cilt halinde yeniden basılmıştır. 5. ciltte 18. sayı verilmiş ve diziye kaldığı yerden devam edilmiş, gerekçe olarak da 32 sayfalık bir derginin doyurucu olmaması ve cilt satışlarının "gayet iyi" olması gösterilmiştir. Ne var ki o dönemde git gide düşmekte olan çizgi roman satışları Punisher'ı da etkilemiş, Punisher ciltleri için sekizinci sayıdan sonrası olmamıştır.
CAN T. YALÇINKAYA
Punisher karakterinin "aksiyon ve macera janrlarının babası" olarak bilinen Don Pendleton'ın 1969'da yazdığı -ve sonra yaklaşık kırk kitaplık bir diziye dönüştürdüğü "War against the Mafia" adlı kitabının kahramanı olan -ve Punisher gibi bir "savaş günlüğü" tutan- "Executioner"dan (İnfaza) esinlenerek yaratıldığı ileri sürülüyor.'
Marvel Preview'un ikinci sayısında Punisherln geçmişi anlatıldı. Buna göre, O, aslında Frank Castle (Castiglione olarak doğmuştu - ki bu İtalyan soyadını bırakıp Castle gibi fazlasıyla İngilizce kokan bir soyadını alması, onun etnik kökenini bir kenara bırakıp tam anlamıyla Amerikalılaşma çabası içinde olduğuna işaret edebilir) adında "bahriyeli" bir Vietnam gazisiydi. Ailesi, Central Park'ta sakin sakin piknik yaparken civarda vuku bulan bir çete savaşı sonucunda öldürülünce bir süre ortadan kaybolmuş, sonra kuru kafa sembollü kostümü ve pek çok ateşli silahla ailesinin intikamını almak için ortaya çıkmıştı. Suçla savaşan "tek kişilik bir ordu" olarak misyonunu hâlen sürdürüyordu.
1980'lerde ressam Mike Zeck ve yazar Steven Grant, Punisher'ın kendi serisi olması gerektiğine karar verdiler. Fakat Marvel Comics yöneticilerinin insanları öldüren bir kahramana sahip olma konusunda endişeleri vardı. 0 sırada Mike Zeck DC Comics'le görüşüyordu; Marvel Zeck'i kaybetmekten korktuğu için 1986'da bir mini seri için izin verdi.
Seri, çıkar çıkmaz tükendi. Marvel da daha önceki politikasını bir kenara bıraktı ve Punisher'a kendi düzenli serisini verdi. Sonra "The Punisher's War Journal", "The Punisher's War Zone" ve "The Punisher 2099" başlıklı seriler geldi. İçerdiği şiddet gösterilmekten çok ima edildiği için Comics Code Authority ile pek bir sorun yaşamadı. 1996 yılında Punisher serileri sona erdi. Daha sonra, Punisher, Marvel Knights dizileri içinde yeniden ortaya çıktı.
Punisher'ın yayına başladığı dönemlerde okuyucu tarafından çok tutulmasının pek çok nedeni vardı. Öncelikle 1980'lerde artan suç oranı ve liberal bir adalet sisteminin çoğu suçluyu serbest bırakması halkın kendi adaletini yerine getiren "vigilante"lere sempatiyle bakmasına sebebiyet veriyordu. Reagan dönemiydi ve sağ görüş hakimdi.
Ayrıca Punisher'ın kendi serisine kavuştuğu yıl olan 1986 aynı zamanda kostümlü kahramanların da birer vigilante olarak gösterildiği revizyonist süper kahraman hikâyelerinin başyapıtı kabul edilen Frank Miller imzalı The Dark Knight Returns'un çıkış tarihiydi. Elbette Punisher dizisi Dark Knight Returns ya da Alan Moore ve Dave Gibbons ikilisinin Watchmen'i gibi eleştirel özellikler taşımıyordu.
Punisher bu revizyonist süper kahraman hikâyelerindeki liberal bakış açısının tam tersinin bir ürünüydü. İlk kez ortaya çıktığı 1970'li yıllardaki Charles Bronson filmlerinin ve özellikle Clint Eastwood'un "Dirty Harry" serilerinin çizgi romandaki bir uzantısı gibiydi - ki Roger Ebert 29 Aralık 1971 tarihli Chicago Sun Times gazetesinde yaptığı Dirty Harry eleştirisinde "eğer birileri Amerika'da faşizmin yükselişi hakkında bir kitap yazacaksa Dirty Harry'ye de bir bakmaları gerekir" demişti.
Dirty Harry suçluların haklarına saygı göstermez ve bu yüzden otoriteyle başı "az ya da çok" daima derttedir. Bir katil, Harry onu "kitaba göre" tutuklamadığı için serbest bırakılmıştır. İkinci karşılaşmada ise tutuklama zahmetine girmeyecektir. Harry Callaghan ve Frank Castle arasındaki yegane fark bir rozettir denebilir - ki serinin ilk filminin sonunda Harry'nin rozetini fırlatıp attığını hatırlatmakta da fayda var. Aynı şekilde toplumdan dışlanmışlardır... Aynı şekilde suçluların lehine işleyen yasaları hoşnutsuzlukla karşılarlar ve kendi adaletlerini uygularlar.
Punisher'ın kişiliğini şekillendiren bir başka unsur da Vietnam gazisi olmasıdır. Amerika'nın "tüm dünyada demokrasinin bekçisi olma" politikasının bir parçası olan bu savaş tüm bir toplumun hissiyatını etkilemiş, başkan Rıchard Nixon'ın "Vietnam Sendromu" adını verdiği bir ruh halinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Yıllar süren savaş sonucu verilen büyük maddi ve manevi kayıp, bu savaşın - otoriteler kabul etmese de - Amerika'nın kaybettiği ilk savaş olması gibi nedenler toplumda neo-izolasyonist bir yaklaşımın yeşermesine ve girilen bir savaştan bir türlü çıkılamayacağı inancının yerleşmesine yetmiştir.
Madalyonun bir de öteki yüzü vardır. Vietnam gazileri geri döndüklerinde hiç de törenlerle karşılanmamışlardır. Uyum kurma sorunu çeken askerler ve ailelerine yardım etmek için hemen hiçbir şey yapılmamıştır. Dahası Vietnam savaşından sonra çehresi değişen Hollywood'un, kimi filmlerde orada savaşan askerlerin hepsini acımasız birer katil olarak resmetmesi, Vietnam gazilerinin duygusal anlamda da yaralanmalarına neden olmuştur.
Alfa'nın da Kanlı Koğuş adıyla yayımladığı Circle of Blood başlıklı grafik romanın önsözünde Carl Potts, "Harekete alışık olan Frank Castle, hayatın tekdüzeliğine, karısı ve çocukları için yaşıyor olduğunun bilinciyle karşı çıkabiliyordu" demiştir. Buna göre, Castle, savaştan döndüğünde ailesi sayesinde Vietnam sendromunun olumsuz etkilerine maruz kalmamayı başarmıştır. Fakat içinde hâlâ bir şiddet duygusu olduğu aşikârdır. Potts, aynı önsözde Frank Castle'ın geçmişinden bahsederken savaştan sonra çeşitli güvenlik firmalarında çalıştığını söyler. Ailesinin suçlularca öldürülmesi Castle'ı, içindeki tüm şiddet duygusunu intikam almak için kullanmaya itmiştir. Ama intikamını alması bile onun bu şiddet duygusundan kurtulmasına yetmemiş, "hayatın tekdüzeliğinden" suçluları öldürerek kurtulmaya başlamıştır(!).
Punisher'ın maske takmaması da onu yerleşmiş olan "süper kahraman" imajının dışında bırakan başka bir özelliğidir. Birkaçı dışında hemen hepsinin maskeli olduğu bir süper kahraman evreninde işini maskesiz olarak yapmaktadır. Gayet açıktır ki maske iki ayrı dünyayı temsil etmektedir. Robert Inchausti, The Superhero's Two Worlds adlı yazısında çizgi romanlarda, kahramanların hayatlarının nasıl ikiye ayrıldığına odaklanıldığını belirtmiştir. Gizli bir kimlik aslında çift kişilikli olmanın da bir göstergesi sayılabilir. Maskeli kahramanlar hayatlarını ikiye bölmek suretiyle hem "sıradan bir insan" olarak hayatlarını sürdürmeye ve diğer sıradan insanlarla ilişki halinde olmaya devam edebilirler - böylelikle onlan gizli kimliklerinin neden olabileceği tehlikelerden korumuş olurlar - hem de "büyük güçlerinin getirdiği büyük sorumluluklarını" yerine getirmiş olurlar - başka bir deyişle "toplumsal olarak yüceltilen orta sınıf hayatını yaşayan ama güç anlamında "elit" karakterlerdir, "yani milyonlarca çocuğun rüyası." Sürdüğü iki hayattan birinden vazgeçmek bir kahramanın kendini yarım hissetmesine neden olabilir.
Punisher için durum farklıdır. Ailesinin ölümünden sonra sıradan bir insan olarak hayatını sürdürmeye devam etmek ve diğer insanlarla iletişim içinde olmak gibi bir kaygısı ya da koruyacak kimsesi kalmamıştır. Düzenli bir şekilde görüştüğü tek kişi ona çeşitli konularda yardımcı olan ve ekipman sağlayan bilgisayar dahisi Microchip'tir. O da kendini Punisher'la aynı davaya adamıştır. Bu yüzden iki ayrı hayat sürmesi gerekmemektedir. Tüm bunlara rağmen Punisher'ın karşı cinsle ilişki kurduğuna şahit oluruz. Fakat beraber olduğu kadınlar ya ona ihanet eder (bkz. Kanlı Koğuş adlı macerada Angela) ya da ölürler (bkz Bilgisayar Savaşları adlı macerada Connie). Bu sayede tüm hayatını misyonuna adayabilmektedir.
Temel olarak, Punisher'ın karakteri yukarıda bahsettiğimiz gibi olsa da, elbette yazarlar değiştikçe Punisher'ın kişiliğinin ayrıntıları da değişmiştir. Örneğin en çok Punisher hikâyesi yazan yazarlardan biri olan Mike Baron, Punisher'a duygusal bir derinlik kazandırmıştır. Baron'un yazdığı Brattle Gun adlı macerada (Ülkemizde Punisher'ın ilk sayısında Cehennem Topu adıyla yayımlanmıştır) Punisher'ı üçüncü dünyadaki iki "Marvel ülkesi" olan Zukistan ve Trafia arasında geçen savaşın ortasında görürüz. Punisher ve yardımcısı Microchıp'in sokaktaki suçtan başka dünya barışı için de endişelendiklerine şahit oluruz. Maceranın sonunda Punisher, en çok parayı veren tarafa silah satan Brattle'ı öldürerek dünya barışına katkıda bulunur.
Yine Mike Baron'un yazdığı Flag Burner adlı macerada (İnfazcı Punisher sayı 6: "Bayrak Yakan") Punisher, gösterilerinde bayrak yakan bir performans sanatçısını, onu linç etmek isteyen bir güruhun elinden kurtarır ve şöyle der: "Bayrak yakanları sevmem. Ama birkaçı bir araya gelince kahraman kesilenleri hiç sevmem." Maceranın sonunda ise bir daha bayrak yakarsa onu "pataklayacağını" söyler.
Carl Potts ise hem yazıp hem çizdiği An Eye For An Eye bölüm 1 ve 2'de (Sunday In the Park ve Tie A Yellow Ribbon İnfazcı Punisher sayı 15, 16, 17. Parktaki Pazar Günü ve Sarı Kurdela) Punisher'a şiirsel bir anlatım kazandırmıştır. Üstteki karelerde hikâye normal akışını sürdürürken, Potts, alttaki enlemesine uzun karelerde anlatıyı bölmüş ve sade bir çizgiyle Frank Castle'ın ailesinin öldürülüşünü resmetmiştir. Son karede bir uçurtmanın üstüne vuran kurukafa gölgesi gerçekten etkileyicidir.
Punisher, 1989 yılında beyaz perdede de boy göstermiştir. Yönetmenliğini Mark Goldblatt'in yaptığı The Punisher adlı filmde Frank Castle'ı Dolph Lungdren canlandırmıştır. Çoğu çizgi roman uyarlamasında olduğu gibi orijinal hikâyeye sadık kalınmaması Punisher hayranlarının genelde filmi beğenmemesine yol açmıştır. Filmde Frank Castle, bir Vietnam gazisi değil eski bir polistir - ki herhalde Bu Frank Castle ile Dirty Harry'nin birbirlerine en çok benzedikleri noktadır - Ayrıca üzerinde kurukafa sembolü olan bir kostüm giymez. The Punisher ülkemizde de çeşitli özel kanallarda gösterilmiştir.
Punisher, ülkemizde Alfa yayınları tarafından 1991-1993 yılları arasında İnfazcı Punisher adı altında önce 18 sayı, daha sonra bu 18 sayıyı da içeren 8 cilt halinde yayımlanmıştır. Bu seri boyunca pek çok Punisher macerasına imza atmış olan Mike Baron'un hikâyelerine ağırlık verilmiştir; yayımlanan otuz dört maceradan yirmi biri Baron'un imzasını taşımaktadır. Ayrıca bazı önemli Punisher maceraları da es geçilmemiştir. Mike Zeck ve Steven Grant ikilisinin ürünü olan 1986 tarihli Circle of Blood (Limited Series) Kanlı Koğuş adıyla yayımlanmıştır. Bunların dışında orijinal sayılar düzenli bir şekilde yayımlanmamış olsa da "regular series"in ilk sayılarının çoğu - ki bunların hepsi de Baron'un kaleme aldığı sayılardır - ve War Journal'ın ilk iki sayısı bu otuz dört maceranın içinde yer almıştır. Kapaklardan anlaşıldığı kadarıyla 7. sayıdan itibaren yayımlanan maceralar bazı Punisher maceralarının tekrarlandığı bir dergi olan Punisher Magazine'den alınmıştır. Yayımlanan maceraların kaynağı sadece Punisher da değildir. Daredevil sayı 292 ve 293'te yayımlanan Body Count ve Murder by Numbers adlı maceralar Sen Korkusuz Birisin adı altında yayımlanmıştır. Ayrıca 26. sayı What If... The Punisher Had Killed Daredevil 4. sayıda Punisher Daredevil'i Öldürürse adıyla yayımlanmıştır.
infazcı Punisherla birlikte derginin ortasında fazla kapsamlı olmayan bir çizgi roman ansiklopedisi de ek olarak verilmiştir. Alfa Grafik dergisiyle birlikte verilmekte olan ansiklopedi bu yayın 4. sayıdan sonra durunca Punisher'ın içinde yayımlanmaya başlamıştır. İçinde Türkiye'de yayımlanmış olan veya olmayan çizgi romanlar hakkında kısa bilgiler vardır. 120 sayfalık bu ansiklopedi 12. sayıda tamamlanmıştır. Daha önce de belirttiğimiz gibi dizinin yayımlanış biçimi biraz karışıktır, ilk sayı Ekim 1991'de yayımlanmış, 18. sayı Kasım 1992'de çıkmıştır. Sonra ilk 17 sayı 4 cilt halinde yeniden basılmıştır. 5. ciltte 18. sayı verilmiş ve diziye kaldığı yerden devam edilmiş, gerekçe olarak da 32 sayfalık bir derginin doyurucu olmaması ve cilt satışlarının "gayet iyi" olması gösterilmiştir. Ne var ki o dönemde git gide düşmekte olan çizgi roman satışları Punisher'ı da etkilemiş, Punisher ciltleri için sekizinci sayıdan sonrası olmamıştır.
CAN T. YALÇINKAYA