Mardin

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,645
84,558
NeverLand
mardinkultur136_sipahi.jpg

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Mezopotamya havzasında bulunan Mardin, güneyinde Suriye, doğusunda Şırnak ve Siirt, kuzeyinde Diyarbakır ve Batman, batısında Şanlıurfa ile çevrilidir. İl topraklarının büyük bir bölümü kuzeydeki Diyarbakır havzası ile güneyde Suriye’nin kuzeydoğusundaki düzlükleri birbirinden ayıran Mardin-Midyat eşiğinin üzerinde yer alır. Mardin’in kuzeybatı kesimini Karacadağ’ın güney uzantıları, doğusunu da Cudi Dağı’nın güney bölümü engebelendirir. İlin orta kesiminde bulunan alanlardaki dağların yüksekliği 1.500 m.yi aşmaz. Bunlardan Mazı Dağları Mardin Ovasını doğudan batıya doğru kat eder. Ayrıca Kızıltepe ile Göllü Köyü arasında Abdülaziz Dağı, Ömerli ilçesi Beşikkaya Köyü’nde Maşion Dağları bulunmaktadır. İlin güneybatısında Hazar Tepe, il merkezinde Ziyaret Tepe (1.160 m.), il merkezinin güneyinde Timurlenk Tepe diğer yükseltilerdir. Kuzeydoğu, doğu ve güneydoğuda Dicle Irmağı, batıda da Büyükdere ilin doğal sınırlarını oluşturur.

mardinkultur142_sipahi.jpg

Kızıltepe ile Derik ilçeleri arasında 700 km2.lik bir alanı kaplayan Kızıltepe Ovası, il merkezi ve Nusaybin ilçesi arasında 1.350 km.lik bir alana yayılmış olan Mardin ve Nusaybin ovaları ilin başlıca düzlük alanlarıdır.

İl topraklarını Dicle ile Suriye’de Fırat’a katılan akarsular sulamaktadır. Bunun yanı sıra Dicle’ye katılan kuzeyde Savur Çayı, doğuda Hezil Çayı ve Habur Çayı bulunmaktadır. Habur Çayı, Türkiye-Irak-Suriye sınırından sonra Dicle’ye karışır. Büyükdere, Gümüş Çayı (Rizgan Suyu) ve Çağdaş Çayı da il topraklarından kaynaklanan diğer akarsulardır. Mardin’in yüzölçümü 8.891 km² denizden yüksekliği 1.083 m. olan ilin 2000 Yılı Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 835.173’tür.

Mardin dağlarının, Mazıdağı, Derik, Midyat, Savur ve Nusaybin yörelerine sokulan yüksek kesimlerinde, Meşe ağaçlarından oluşan topluluklara rastlanır.

AZIZ_Mardin3.jpg

İlin iklimi üzerinde kuzeydeki yüksek dağlar etkili olmaktadır. Bölgede kış döneminde oluşan yüksek basınç alanı, kış aylarının soğuk geçmesine yol açar. Bir yandan güneydeki çöl ikliminin etkisi altında bulunması, bir yandan kuzeydeki yüksek dağların serin hava kütlelerinin bölgeye girişini engellemesi nedeniyle ilin genelinde yazlar çok sıcak geçerken karasal iklimin tipik özelliği görülür. Ancak; Derik, Nusaybin ve Savur İlçelerinde pamuk, fındık ve zeytin gibi ürünlerin yetişmesi Mikro iklim özelliğinin yörede hüküm sürdüğünü göstermektedir.

İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, turizme dayalıdır. Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünler; buğday, kırmızı mercimek, arpa, kavun, karpuz, üzüm, domates, patlıcan, nohut, çiğit, pamuktur. Güneydoğu Anadolu Projesi’nin (GAP) Aşağı Fırat havzasındaki sulama tesisleri tamamlandıktan sonra bitkisel üretimde artış olmuştur. Yaz aylarını çevre illerindeki yaylalarda geçiren göçebe aşiretlerin hayvancılığın yaygınlaşmasında büyük payı olmuştur. Sığır, koyun, kıl keçisi ve Ankara keçisi ön planda gelmektedir. Mardin-Midyat Eşiğinde sığır besiciliği yaygındır.

bakr.jpg

Eski çağlardan beri testi, çanak-çömlek, demircilik, bakırcılık, kalaycılık, kuyumculuk, gümüşçülük (telkari), iğne oyası, Midyat el nakışı, tohum iğnesi, yorgancılık, oyacılık, boyacılık (sibbeğ), dericilik (dabbağ), sabunculuk, dokumacılık, şalü şapik (özel bir kumaş dokumasıdır) kilimcilik, halıcılık (yün ve ipek), semercilik, keçecilik, tahta oymacılığı, geçmişten günümüze kadar yapılan el sanatlarıdır. Telkari diye adlandırılan altın ve gümüş işleme sanatı Mardin’in el en önemli el sanatlarından biridir. Bakırcılık ve kalaycılık ise hala yaşayan el sanatlarındandır.

Mardin kalkınmada öncelikli iller kapsamına alındığından bir takım sanayii kuruluşları kurulmuştur. Bunların başında çırçır, iplik, halı, yem, şarap, çimento, asbestli çimento, boru, toz kireç ve mıcır fabrikaları gelmektedir. Ayrıca Et ve Balık Kurumu’nun Mardin Kombinası, Etibank’ın Mazı Dağı’ndaki fosfat işletmesi bulunmaktadır.

mardinkultur202_sipahi.jpg

Yer altı kaynakları bakımından oldukça yoksul olan il topraklarında, yalnızca Kızıltepe yöresinde çimento ve tuğla-kiremit hammaddesi, Nusaybin’de çimento hammaddesi, Mazı Dağı’nda fosfat, Çizre’de de asfaltit yatakları vardır.

Mardin’in kuruluşu ile ilgili çeşitli efsaneler bulunmaktadır. Bunlardan birisine göre; Pers hükümdarı Ardeşir’in (226-241) Marde isimli bir kavmi yöreye yerleştirdiği ve şehrin ismi de bu kavimden kaynaklanmıştır. Bir başka efsaneye göre, Pers hükümdarlarından birisi, hasta oğlunu iyileştirmek için buraya getirmiş ve şehzadenin Mardin olan ismi yöreye verilmiştir. Diğer bir efsaneye göre de şehrin kuruluşu, günümüze ulaşan Mardin Kalesinin olduğu yere yerleşen ve gününü ibadetle geçiren Dîn isimli bir alimin öyküsüne bağlanır. Heraklius’un gönderdiği bir komutan Dîn ile önce dost olmuş, sonra da Onu öldürmüştür. Komutan buraya bir kale yaptırmış ve zamanla Dîn Öldü anlamına gelen “Mâte Dîn’in” Mardin’e dönüştüğü ileri sürülmüştür. Bu efsanelere dayanılarak kente, Süryaniler Süryanice Kale ya da Kaleler anlamına gelen Merdin, Merdi, Merdo, Mirdo, Merde, Marda, Mardin demişlerdir. Bizanslılar Maride, Mardia; Ermeniler Merdin; Araplar Maridin; Osmanlılar da Mardin olarak isimlendirmişlerdir.

aykut_a_mardin_018.jpg

Çoğu kaynaklarda Mardin’in gerçek adı “Merdin” diye geçmektedir. Nitekim halkın çoğu bugün böyle demektedir. Merdin adı “Kaleler” anlamına gelmektedir. Kentte bir çok kalenin varlığı, bu şekilde isimlendirilmesine neden olmuştur. Mardin’in kale kavramlarıyla adının bu kadar sık geçmesinin en önemli nedeni de birbirini koruyup kollayan doğal savunma ve gözetleme görevini üstlenen korunaklı yapıların varlığındandır.

Mardin’in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. Eski Yakın Doğu tarihine göre; şehrin kuruluşu Subarilere dayanmaktadır. MÖ.4500’den itibaren yöreye Subariler, Hurriler, Sümerler, Akadlar, Mitanniler, Hititler, Asurlular, İskitler, Babiller, Persler, Makedonyalılar, Abbasiler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular, Artuklular ve Osmanlılar egemen olmuşlardır. Artukoğulları zamanında Meyyafarikinin (Silvan) kolu kurulmuş ve bu dönemde kent büyük bir imar görmüş, gelişmiştir.

aykut_a_mardin_043.jpg

Arkeolog Baron Marvan Oppenheim’in 1911-1929 yılları arasında burada yaptığı kazılarda, Subarilerin Mezopotamya’da (MÖ.4500-3500) yaşadıkları burada ele geçen kalıntılardan anlaşılmıştır. Gırnavaz Ören yerinde 1982 yılında başlayıp, 1991 yılına kadar sürdürülen arkeolojik kazı ve araştırmalar sonucunda Gırnavaz’ın MÖ.4000’den MÖ.VII. yüzyıla kadar sürekli bir yerleşim alanı olduğu anlaşılmıştır.

Sümer Kralı Lugarzergiz MÖ.2850 yılında Akdeniz’e kadar yaptığı seferinde Mardin’i de egemenliği altına almıştır. Şehircilik, sulama ve tarım alanında ileri bir düzeye ulaşan Sümerler Mardin’i Akadlar’a bırakmışlardır (MÖ.2820). Akadlar, MÖ.2500 yıllarında Sümerler’le anlaşarak yörede Akad-Sümer Devletini kurmuşlardır. Bundan sonra Mardin, MÖ.2230’lu yıllarda Elam şehri olmuştur. Hammurabi, Sümer topraklarını Babil’in idaresi altına alınca bu kez de Babil Devleti’ni kurmuş, ardından Yukarı Mezopotamya’ya saldırınca Mardin’i de istila ederek topraklarına katmıştır (MÖ.2200-1925) .

ahmet_dagaslan_29102008228.jpg

MÖ.1925 yıllarında Mardin’i işgal eden Hititler, bir süre sonra şehri terk etmişlerdir. İran’dan gelen Ari ırkından Midiller, Mardin ve çevresini ele geçirmiştir. MÖ.1367 yılında Midiller arasında iç savaş çıkınca, Asur Kralı Asurobalit, Mardin ve çevresini topraklarına katmıştır. MÖ.1190’da Anadolu’dan gelen diğer bazı Ari ırk kavimleri Mardin’i almışlardır. Ardından I.Tıplatpalasır; Sincar, Nusaybin ve Mardin’den geçerek 20 bin Maşiki kuvvetinin koruduğu Kemecin’e saldırıp onları yenmiş, Mardin yöresini yeniden ele geçirmiştir. MÖ.1060’da I.Asurnasırbal zamanında Hititler birleşerek Gılgamış yakınlarında Asurlular’ı yenmişlerdir. Asurlular yeniden Mardin’i egemenlikleri altına almıştır. Böylece MÖ.800 yılına kadar Asurlular’ın elinde kalan Mardin, daha sonra Urartu Krallığı’nın egemenliğine girmiştir. MÖ.612 yılına kadar Sityaniler, MÖ.618 yılında ise İran’dan gelen Midiller buraları ele geçirmiştir.

KASIMIYEMEDRESES.jpg

MÖ.335 yıllarında Büyük İskender Mısır’ı aldıktan sonra Mezopotamya’ya gelerek İran’a yönelmiş ve bu arada Mardin’i de ele geçirmiştir. İskender’in ölümünden sonra komutanları arasında İmparatorluğu paylaşılırken, Mardin de General Sleukos’un payına düşmüştür (MÖ.311). Mardin ve çevresi (M.Ö.131) Urfa Krallığı (Abgarlar) topraklarına katılmıştır. MS.249’da Roma hükümdarı Filippos, kendisine isyan eden IX.Abgar’ı memleketten kovmuştur. Bundan sonra Şehrin Valiliğine Hapsioğlu Uralyonos tayin edilmiştir. Bu arada Mardin’de Urfa’ya bağlı olduğu için Roma egemenliğine girmiştir.

mardinkultur138_sipahi.jpg

Bizanslar 640 yılında Hz. Ömer’in kumandanlarından İlyas Bin Ganem’in Mardin’i işgaline kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Mardin ve çevresi 692’de Emeviler’in, 824’te Halife Memnun zamanında Abbasiler’in hakimiyetine girmiştir. Bu dönemde İslamiyet hızla yayılmıştır. Mervaniler, 990 yılında Musul’da tutunabilen Hamdaniler’in topraklarının yanı sıra Mardin’i de ele geçirmiştir. Bundan sonra Mardin ve çevresindeki çarşıların, camilerin onarılması ve yenilerinin de onlara eklenmesi , ayrıca İpek Yolu’nun da buradan geçmesi şehri ticari açıdan canlandırmıştır.

Mardinkalesi.jpg

Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Türkmen boylarının yapmış olduğu akınlar, Mervanileri zayıf düşürmüştür. Nusaybin’de Mervanilerin 1089’da yenilmesi ile yöre Selçukluların egemenliği altına girmiştir. Bu arada Artuklular’dan İlgazi Bey Mardin’i 1105’te ele geçirerek Artukoğulları Devleti’nin başkenti yapmıştır. Artuklular bölgede büyük bir devlet kurmuş ve yörede 304 yıl egemenlik kurmuşlardır. Bu dönemde Mardin ve yöresinde çok sayıda cami, medrese, hamam ve kervansaray yapılmış ayrıca birçok cami, medrese ve manastır da onarılmıştır.

meterisli_Deyrulzafaran_manastiri.jpg

XV.yüzyılda güçlenen Karakoyunlular şehri kuşatmış ve 1409’da şehri ele geçirmişlerdir. Ardından Karakoyunluları 1462 yılında yenen Akkoyunlular, Mardin Kalesini ele geçirmişlerdir. XVI.yüzyılın başında Akkoyunlular’ı egemenliğine alan Şah İsmail yörede güçlü bir Safevi Devleti kurmuştur. Mardin hakimi, şehri zulme ve yağmalamaya karşı korumak için kalenin anahtarını kan dökmeden Şah İsmail’e teslim etmiştir.

UluCamii.jpg

Yavuz Sultan selim Mısır seferi sırasında, 1517’de Mardin ve yöresini Osmanlı topraklarına katmıştır. Osmanlı döneminde Diyarbekir Beylerbeyliği’ne bağlanmış, uzun süre Diyarbakır-Bağdat ve Musul Sancağı konumunda kalmıştır.

I.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasında işgale uğramamıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra il konumunu sürdürmüştür.

UluCamii1-1.jpg

Mardin’de günümüze gelebilen tarihi eserler; Mardin Kalesi, Kız Kalesi ( Kal’at ül al Mara-Lorna-Jurekm), Erdemeşt Kalesi, Anır Kalesi, Dara Kalesi (Daras Anastasiupolis), Rabbat Kalesi, Savur Kalesi (Sauras), Haytam Kalesi (Turabdin-Dimitriyus), El Nıhman Kalesi, Mor İliyo Kilisesi, Mat Behnam (Kırklar) Kilisesi, Kırmızı (Surp Kevork) Kilisesi, Protestan Kilisesi (569), Meryem Ana Kilisesi ve Patrikhane (1860), Mar Hırmıs Kilisesi (MS.430), Mar Yusuf Kilisesi (1864-1894), Mor Şmuni Kilisesi (793), Mor Yakup (Arur) Manastırı (MS.I. ve II.yüzyıl), Mor İvennis Kilisesi (793), Mor Circis Kilisesi (793), Mor İliye Kilisesi, Mor Yuhannın Kilisesi (370), Mor Babi Kilisesi, Mor Aho Kilisesi, Mor Şemun Kilisesi, Mor Mihayel Kilisesi ve Burç Manastırı (185), Hammara Manastırı (MS.326), Mor Barbara Manastırı (XVII.yüzyıl), Mor Efram Manastırı (1884), Meryem Ana Manastırı, Mor Dimet Manastırı, Mor Cırcıs Manastırı, Deyrulumur Manastırı (MS.397), Deyr’ül Zafaran Manastırı, Seyde (Meryem Ana) Manastırı (MS.326), Mar Yakup Manastırı, Ulu Cami (Cami-i Kebir), Hatuniye Medresesi, Zinciriye Medresesi (1385), Emüniddin ve Necmeddin Külliyesi (XII.yüzyıl), Melik Mahmut Camisi (Babü’s-Sur Camisi) (XIV.yüzyıl), Süleyman Paşa Camisi (Molla Hari Camisi) (XIV.yüzyıl), Şeyh Çabuk Camisi (XV.yüzyıl), Hamid Camisi (XV.yüzyıl), Şeyh Ali Camisi (Şeyh Mahmud Türki Camisi), Pamuk Camisi, Kıseyri Camisi, Reyhaniye Camisi, Azap Camisi (Arap Camisi), Şeyh Muhammed ez-Zerrar Camisi (Zairi Camisi) (XVII.yüzyıl), Halife Camisi (Hacı Ömer Camisi), Kızıltepe Ulu Camisi Marufiye Medresesi, Şehidiye Medresesi, Melik Mansur Medresesi, Altunboğa Medresesi, Kasımıye Medresesi, Şah Sultan Hatun Medresesi, Savurkapı Medresesi, Kervansaray, Kayseriyye Çarşısı, Revaklı Çarşı, Firdevs Köşkü’dür. Ayrıca kendine özgü mimarisi olan Mardin evleri vardır.

Derik’in batısında Buhur Köyü’nde Yer Altı Gölü, Bakırkırı Mesiresi, Nusaybin’de Çağçağ Çağlayanı, Fahriye Bahçeleri, Ravziye Bahçeleri, Zinnar Bahçeleri ilin belli başlı doğal oluşumları ve mesire yerlerindendir.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,645
84,558
NeverLand
Yöre Mutfağı

Mardin’in kendine özgü yemekleri, yörede yetişen bitkilerin yardımı ve yaşam tarzının belirleyiciliğiyle geleneksel bir boyut kazanmıştır. Mardin mutfağının zenginliği, gelmiş geçmiş uygarlıkların kültür birikimleri ve yöre halkının medeniyetteki değişim sürecinde kendilerini yenilemedeki yetenekleri ile açıklanabilmektedir.

rg-6.jpg


Çeşitli dinlerin dinsel törenleri için hazırlanan yemekler, düğün, doğum ve ölüm sonrası geleneksel günler ve ayinler için özel olarak yapılan hayır yemekleri, yöre mutfağını oluşturan ögelerden bazılarıdır.

Yöreye has baharatlar kullanılarak lezzeti arttırılan geleneksel yemekler arasında, ikbebet (içli köfte), semburek, ırok, kibe, kitel raha, kuzu çevirme, kaburga, lebeniyye, ve zerde sayılabilir.

El Sanatları ve Hediyelik Eşya

Geçmişten bu yana farklı dini inançlar ile gelenek ve göreneklerini çağdaş bir anlayış içinde sürdürmekte olan Mardin, bu çeşitliliğin bir yansıması olarak el sanatlarının da beşiği olmuştur.

Testicilik, demircilik, bakırcılık, kalaycılık, kuyumculuk, gümüşçülük (telkâri), iğne oyası, Midyat el nakışı, tohum iğnesi, yorgancılık, oyacılık, boyacılık (sibbeğ), dericilik (debbağ), sabunculuk, dokumacılık, şalüşapik (özel bir kumaş dokumasıdır), kilimcilik, halıcılık (yün ve ipek), semercilik, keçecilik, tahta oymacılığı (kakmacılık), sedef işlemeciliği, halburculuk (gürgen ağacı işlemeciliği) ve taş oymacılığı gibi yöreye has el sanatları eski çağlardan beri yapılmaktadır.

Telkâri

rg-7.jpg


Telkâri, tel haline getirilmiş gümüşü veya altını tahta üzerinde açılmış oyuklara kakarak ve gömerek yapılan bir süsleme sanatıdır. Tel haline getirilen altın ve gümüş kanaviçe zarafetinde ilmek ilmek işlenerek süs ve ziynet eşyalarına dönüştürülür. Bu ince el sanatı Mardin ve Midyat ilçesine özgü olup, başka bir yerde görmek mümkün değildir.

Testicilik- Çömlekçilik

Testicilik ve çömlekçilik (bardak, çömlek, küp, saksı vb. ürünler) merkez ve Midyat ilçelerinde çok eski yıllardan beri devam eden sanat dallarıdır. Yörenin kırmızı toprağının küp yapımcılığına elverişli olması, söz konusu sanat dallarının bu ilçelerde gelişme göstermesinin en önemli nedenidir. Aynı zamanda testi ve küplerin evlerin kubbeli tavanlarında kullanılması, Mardin'e özgü bir mimari tarzının gelişmesinde önemli rol oynamıştır.

Bakırcılık

Bakırcılık, şehrin özel dokusunda yer bulan ve kendi adıyla anılan çarşısında yüzyıllardan beri varlığını sürdürmekte olan bir sanattır. Yörede bir çok sofra takımı, çanak, kaşık, kepçe, kevgir, sini, leğen, kazan, ibrik ve su güğümü gibi mutfak eşyaları üretilmektedir.

Oyacılık- Basmacılık

Çok köklü bir geçmişe sahip olan iğne oyası, müstesna bir sanat dalıdır. Masa örtüleri, oda takımları, kırlentler, yazma çevreleri, mendiller ve benzeri aksesuarda motifle nen bu sanat dokusu, günümüzde de, yöre kadınları arasında önemini kaybetmeden devam ettirilmektedir.

Kök boya ile, el yapımı tahta kalıpları kullanmak suretiyle şekillenen basmacılık ise, daha çok nevresim, perde, masa örtüsü, bohça ve tablo gibi ürünlerin yapılmasında kullanılmaktadır.

Müzeler ve Örenyerleri

Mardin Müzesi

nijat_Mardin_Muzesi.jpg


Mardin Müzesinde, Eski Tunç, Orta Tunç, Geç Tunç, İlk Demir Çağı, Assur, Urartu, Pers, Roma, Bizans, Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı devirlerine ait seramikler, damga ve silindir mühürler, sikkeler, kandiller, figürinler, gözyaşı şişeleri, takılar ve vazolar sergilenmektedir. Müzede arkeoloji ve etnografya sergi salonları, kütüphane, konferans ve dinlenme salonları yer almaktadır.

Dara Ören Yeri

00491766.jpg


Mardin’in 30 km. güneydoğusunda bulunan Oğuz köyünde yer almaktadır. Eski Mezopotamya'nın en önemli kentlerinden birisi olan Dara, bugün küçük bir köy yerleşmesi haline gelmiştir. Büyük İskender’le Pers İmparatoru Darius’un savaşına sahne olmuş bu antik yerleşim İran Hükümdarı ünlü "Darayuvaşi" tarafından kurulmuş ve çeşitli dönemlerde İranlılarla Romalılar arasında el değiştirmiştir. Kent, 7. yüzyıl sonlarına doğru Emevilerin, daha sonra Abbasilerin, 15. yüzyılda da Türklerin hâkimiyetine girmiştir. Kalıntılar arasındaki büyük kesme taşlar ve bulunan sikkelerden Dara'nın geçmişte büyük ve görkemli yapılara ve zengin hazinelere sahip olduğu anlaşılmaktadır.

00491768.jpg


Kaya içine oyulan yapılardan oluşan Dara kenti, çevresi ile birlikte geniş bir alana yayılmakta olup, kentin doğusunda yer alan kaya mezarları Kuruçay'a kadar uzanmaktadır. Çevresi 4 km’lik bir surla korunan kentin güney ve kuzeye açılan iki kapısı bulunmaktadır. İç kale, kentin kuzeyinde ve 50 m. yüksekliğindeki tepenin üst düzlüğüne kurulmuştur. Kent içinde kilise, saray, çarşı, zindan, tophane ve su bendi kalıntıları halen görülebilmektedir. Köyün kuzeyinde, güneye doğru inen kayalar oyularak görkemli bir su bendi inşa edilmiş olup, bentte bugün bile su bulunmaktadır. Ayrıca köyün etrafında tarihleri Geç Roma dönemine kadar giden mağara evlere rastlanmaktadır.

Gırnavaz Höyüğü

Nusaybin’in 4 km. kuzeyinde, Habur Nehri kollarından biri olan Çağ Deresi’nin doğusunda takriben 300 m. çapında ve 24 m. yüksekliğinde, höyük karakterinde bir yerleşim yeridir. Arkeolojik bir merkez olarak ilk kez 1918 yılında bilim dünyasına tanıtılan Gırnavaz, daha sonraki yıllarda çeşitli araştırmalara konu olmuştur. 1991 yılına kadar yürütülen çalışmalarda Gırnavaz’ın MÖ. 4. binden MÖ.7. yüzyıla kadar sürekli yerleşim yeri olarak kullanıldığı ortaya çıkarılmıştır. Kazılar sonucu ortaya çıkarılan mezarlarda paha biçilmez metal silahlar, süs eşyaları, vazolar, kandiller, mühürler ve tabletlere rastlanılmıştır.

Mardin Kalesi

Mardin şehri iki bölümden meydana gelmiştir. Bunlardan biri kale içerisinde, diğeri de kalenin eteklerinde bulunan yerleşim alanlarıdır. Kale dışındaki yerleşim alanı Dış Mahalle olarak isimlendirilmiş ve bugünkü şehir de burada kurulmuştur.

Mardin Kalesi doğuda 1.200 m., batıda da 1.180 m. yüksekliğindeki bir tepenin üzerindeki düzlükte kurulmuştur. Kale içerisindeki yerleşim de doğudan batıya doğru 800 m, kuzeyden güneye 30 m. ile 150 m. arasında değişen düzlükte yer almıştır. Bu yerleşim alanı kale yamacının bittiği noktalarda sarp kayalıklarla ayrılmıştır. Bu yüzden Kartal Yuvası ismi verilen kalenin duvarları ile burçları kayalıkları da kapsayacak biçimde yapılmıştır. Bundan ötürü de kale, doğal bir görünümdedir.

kralkadirrr_IMG_822911.jpg

Kalenin girişi güneyde olup, bu giriş rampa şeklinde yükselir ve bir merdivene ulaşır. Tarih boyunca ele geçirilemez olarak ün yapan Mardin Kalesi’nden ilk defa IV.yüzyılda Bizans tarihçisi Ammianus Marcellinus söz etmiştir. Ardından İmparator İustinianus dönemi tarihçilerinden Prokopios’tan başka uzun süre bu kaleden söz edilmemiştir. VII.yüzyılda Arap akınları sırasında Arap tarihçileri arasında bu kaleden söz edenler olmuştur. XIX.yüzyılda Fransız Dupré bu kalenin çok eski tarihlere indiğini, Bizans imparatorları tarafından da onarıldığını belirtmiştir.

Mardin Kalesi X.yüzyılda Al-Bâz (Şahin Kalesi), XIV.yüzyılda Kal’at al Şahba, Kal’at-ı Kuh, Kal’at Gurâb (Karga Kalesi) olarak isimlendirilmiştir. 1471 yılında Mardin’e gelen Barbaro şehirden yüksekte bulunan ve merdivenlerle çıkılan kale içerisinde yoğun bir nüfusun ve 300 evin bulunduğunu belirtmiştir. Evliya Çelebi’ye göre de, kalenin altındaki mağara ve mahzenlerde hububatın saklandığı ve sarnıçlarında su biriktirilmiştir. XVIII.yüzyılda Niebuhur bu kalenin oldukça sağlam ancak, tahrip gördüğünü belirtmiş, içerisinde 80’i oturulabilir 200 kadar ev olduğunu belirtmiştir. XIX.yüzyılın başlarında Olivier Bağdat paşasının kaleyi tamir ettirdiğinden söz etmiştir. Bundan sonra Mardin Kalesi’nden 1891’de Cuinet, 1930 yılında Gabriel değinmiştir.

Mardin Kalesi’nin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber bazı kaynaklarda bu kalede Subari, Sümer, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Roma, Bizans, Emevi ve Abbasilerin de hâkim olduğu yazılıdır. Bazı kaynaklarda ise; kalenin X.yüzyılda Hamdaniler tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Kalede bulunan kitabe ve kabartma parçaları ise kesin bir tarihleme vermekten çok uzaktır. Söylentiye göre; MS.330 yılında ateşe ibadet eden ve güneşe tapan Şad Buhari isminde bir kral gelip Mardin kalesinde kalır. Rahatsız olan kral, kalede kaldığı süre içerisinde iyi olunca, kendisine bir kasır yaptırıp, 12 yıl burada yaşar. Daha sonra kendi memleketi Pers ve Babil’den birçok asker ve sivil getirip, onları Mardin’e yerleştirmiştir. M5.442’da veba salgınından dolayı kaledeki halkın birçoğu ölmüş ve Mardin Kalesi MS. 542’e kadar boş kalmıştır. M.S.975-976’da Hamdaniler’den Hamdan Bin El Hasan Nasır El Devle Bin Abdullah Bin Ham binlerce yıldır hâkim bir konumda bulunan bu doğal kaleyi bir takım eklemelerle, daha korunaklı bir hale getirmiştir. Sonraki yıllarda Selçuklular, Artuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safaviler ve Osmanlılar da bu kaleyi savunma amaçlı olarak kullanmışlardır.

Kalenin ovadan yüksekliği 1.000 m. kadardır. Kalenin bir kısmı sarp kayaların üzerine oturmuştur. Meyilin fazla olduğu yerlerde ise surlar eklenmiştir. Kalenin güney kesiminde bir kule günümüze sağlam bir şekilde gelebilmiştir. Kalede daha önceleri mesken olarak kullanılmaya yarayan kalıntılar bulunmaktadır. IX.yüzyılın ilk yarısında mevcut olan surların, bugün bazı yerlerde yalnız temellerine rastlanmaktadır. Birçok kez kuşatılan kale, saldırılara karşı direnişini, bünyesinde barındırdığı su sarnıçları ve ambarlarındaki bolluk ile sağlamıştır.

Kalenin altı kapısı bulunuyordu. Bunlar; İlin batısında Diyarbakır Kapı, Doğuda Savur Kapısı, Kuzeyde Bab-ı Şavt, Kuzeybatıda Bab-ı Hamara, Güneybatıda, Bab-ı Zeytun, Güneyde Bab-ı Cedid (Yeni kapı) dir. Bu kapıların ve sur duvarlarının sağlamlığı ve topoğrafik konumu kalenin uzun yıllar ele geçirilemeyişinde önemli bir etkendir.

Güney yönündeki basit ve yuvarlak kemerli ana kapıdan içerisine girilen kalenin duvarları yer yer kayalarla desteklenmiş olup, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Güney yönünde kesme taş ve yuğla örgülü bir burç dikkati çekmektedir. Beşgen planlı olan bu burç dışa doğru çıkıntılıdır.

Kız Kalesi (Kal'at ül al Mara-Lorna-Jurekm)

Mardin il merkezinin 5 km. doğusunda bulunan Kız Kalesi gözetleme ve karakol kalesi niteliğinde bir yapıdır. Kalenin ne zaman ve kimler tarafından yaptırıldığı konusunda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Kale, yöreye özgü kesme taştan yapılmıştır. Kale içerisinde Kral kızına ait olduğu söylenen bir taht, su sarnıçları, kuyular, çeşitli yapı kalıntılarının temelleri ile mağaralar bulunmaktadır. Günümüze harap bir durumda gelebilmiştir.

Dara Kalesi (Daras Anastasiupolis)

Mardin il merkezinin 30 km. doğusunda, Dara Harabelerinin bulunduğu yerdeki yığma bir tepede bulunan bu kalenin yapım tarihi kesinlik kazanmamıştır. Bazı kaynaklara göre de Pers Hükümdarı Darius tarafından yaptırılmıştır. Tarih boyunca Perslerle Romalılar arasında sürekli el değiştirmiştir.

Kalenin bulunduğu yerleşim alanı Yukarı Mezopotamya bölgesinin en önemli merkezlerinden birisi idi. Çağının önemli bir eğitim merkezi de burada kurulmuştur. Günümüze kale dışında tiyatro kalıntıları, su sarnıçları gelebilmiştir. Kale yöresel kesme taş, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır.

Anır Kalesi

Mardin il merkezine 5 km. uzaklıkta, Deyrulzaferan Manastırı’nın arkasındaki tepe üzerinde bulunan kalenin kitabesi günümüze gelememiştir. Ayrıca kaynaklarda da yeterli bilgiye rastlanmamıştır. Bu bakımdan yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır.

Savunma ve gözetleme amaçlı yapılan kale, yöresel kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır. Oldukça harap durumda olduğundan planı çıkarılamamıştır.

Zarzavan Kalesi

Mardin-Diyarbakır Karayolu üzerinde bulunan bu kalenin yapım tarihi bilinmemektedir. Yapımı ile ilgili bir kitabesi günümüze gelemediği gibi kaynaklarda da yeterli bilgiye rastlanmamıştır.

Tarihi İpek Yolunu koruma amaçlı olarak 50 m. yüksekliğindeki bir tepe üzerindeki kaleyi Timur ele geçirmiş, yakıp, yıkmıştır. Günümüze kalenin kesme taştan yapılan kalıntıları gelebilmiştir.

Mardin Kervansarayı

Mardin ana caddesi üzerinde bulunan Mardin Kervansarayı yöredeki tek kervansaraydır. Kitabesi günümüze gelememekle beraber mimari üslubundan XII.-XIII.yüzyıla tarihlendirilmektedir. Banisi bilinmemektedir.

Kervansaray dikdörtgen planlı olup, avlunun çevresinde iki katlı revaklı mekânlardan meydana gelmiştir. Giriş eyvanının iki yanında beşer dükkân bulunmaktadır. Ayrıca avlunun çevresinde çapraz tonozlu revakların arkasında tonozlu odalar bulunmaktadır. Kuzey yönündeki tek kat yüksekliğindeki eyvan ve yanında da bir çeşme bulunuyordu. Ancak bu bölüm günümüze gelememiştir. Kervansarayın kuzey yönündeki bölümler beşik tonozlu geçitlerle doğu ve batıdaki dikdörtgen mekânlarla bağlantılıdır. Ahır olarak kullanılan bu yerlerin üzerleri payelerle desteklenmiş, tonozlarla örtülüdür. Üst kattaki avlu çevresinde bulunan revakların arkasında olduğu gibi yine tonozlu odalar sıralanmıştır.

Günümüze özelliğinden büyük ölçüde uzaklaşmış olarak gelen kervansarayın üst kat revaklarının bazı bölümleri restore edilmiştir.

Vakıf ve arşiv kayıtlarında Mardin’de biri Artuklu, ikisi Akkoyunlu olmak üzere iki kervansarayın daha olduğundan söz edilmişse de bunlardan hiçbir iz günümüze gelememiştir.

Erdobe, Tidu, Merdin (Mardin)

00491725.jpg


Kentin kuruluşu ile ilgili çeşitli efsaneler bulunmaktadır. Bunlardan birisine göre; Pers hükümdarı Ardeşir’in (226–241) Marde isimli bir kavmi yöreye yerleştirdiği ve şehrin ismi de bu kavimden kaynaklanmıştır. Bir başka efsaneye göre, Pers hükümdarlarından birisi, hasta oğlunu iyileştirmek için buraya getirmiş ve şehzadenin Mardin olan ismi yöreye verilmiştir. Diğer bir efsaneye göre de şehrin kuruluşu, günümüze ulaşan Mardin Kalesinin olduğu yere yerleşen ve gününü ibadetle geçiren Dîn isimli bir alimin öyküsüne bağlanır. Heraklius’un gönderdiği bir komutan Dîn ile önce dost olmuş, sonra da Onu öldürmüştür. Komutan buraya bir kale yaptırmış ve zamanla Dîn Öldü anlamına gelen “Mâte Dîn’in” Mardin’e dönüştüğü ileri sürülmüştür. Bu efsanelere dayanılarak kente, Süryaniler Süryanice Kale ya da Kaleler anlamına gelen Merdin, Merdi, Merdo, Mirdo, Merde, Marda, Mardin demişlerdir. Bizanslılar Maride, Mardia; Ermeniler Merdin; Araplar Maridin; Osmanlılar da Mardin olarak isimlendirmişlerdir.

Çoğu kaynaklarda Mardin’in gerçek adı “Merdin” diye geçmektedir. Nitekim halkın çoğu bugün böyle demektedir. Merdin adı “Kaleler” anlamına gelmektedir. Kentte birçok kalenin varlığı, bu şekilde isimlendirilmesine neden olmuştur. Mardin’in kale kavramlarıyla adının bu kadar sık geçmesinin en önemli nedeni de birbirini koruyup kollayan doğal savunma ve gözetleme görevini üstlenen korunaklı yapıların varlığındandır.

Mardin’in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. Eski Yakın Doğu tarihine göre; şehrin kuruluşu Subarilere dayanmaktadır. MÖ.4500’den itibaren yöreye Subariler, Hurriler, Sümerler, Akadlar, Mitanniler, Hititler, Asurlular, İskitler, Babiller, Persler, Makedonyalılar, Abbasiler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular, Artuklular ve Osmanlılar egemen olmuşlardır. Artukoğulları zamanında Meyyafarikinin (Silvan) kolu kurulmuş ve bu dönemde kent büyük bir imar görmüş, gelişmiştir.

00491726.jpg


Arkeolog Baron Marvan Oppenheim’in 1911–1929 yılları arasında burada yaptığı kazılarda, Subarilerin Mezopotamya’da (MÖ.4500-3500) yaşadıkları burada ele geçen kalıntılardan anlaşılmıştır. Gırnavaz Ören yerinde 1982 yılında başlayıp, 1991 yılına kadar sürdürülen arkeolojik kazı ve araştırmalar sonucunda Gırnavaz’ın MÖ.4000’den MÖ. VII. yüzyıla kadar sürekli bir yerleşim alanı olduğu anlaşılmıştır.

Sümer Kralı Lugarzergiz MÖ.2850 yılında Akdeniz’e kadar yaptığı seferinde Mardin’i de egemenliği altına almıştır. Şehircilik, sulama ve tarım alanında ileri bir düzeye ulaşan Sümerler Mardin’i Akadlar’a bırakmışlardır (MÖ.2820). Akadlar, MÖ.2500 yıllarında Sümerler’le anlaşarak yörede Akad-Sümer Devletini kurmuşlardır. Bundan sonra Mardin, MÖ.2230’lu yıllarda Elam şehri olmuştur. Hammurabi, Sümer topraklarını Babil’in idaresi altına alınca bu kez de Babil Devleti’ni kurmuş, ardından Yukarı Mezopotamya’ya saldırınca Mardin’i de istila ederek topraklarına katmıştır (MÖ.2200–1925) .

MÖ.1925 yıllarında Mardin’i işgal eden Hititler, bir süre sonra şehri terk etmişlerdir. İran’dan gelen Ari ırkından Midiller, Mardin ve çevresini ele geçirmiştir. MÖ.1367 yılında Midiller arasında iç savaş çıkınca, Asur Kralı Asurobalit, Mardin ve çevresini topraklarına katmıştır. MÖ.1190’da Anadolu’dan gelen diğer bazı Ari ırk kavimleri Mardin’i almışlardır. Ardından I.Tıplatpalasır; Sincar, Nusaybin ve Mardin’den geçerek 20 bin Maşiki kuvvetinin koruduğu Kemecin’e saldırıp onları yenmiş, Mardin yöresini yeniden ele geçirmiştir. MÖ.1060’da I.Asurnasırbal zamanında Hititler birleşerek Gılgamış yakınlarında Asurlular’ı yenmişlerdir. Asurlular yeniden Mardin’i egemenlikleri altına almıştır. Böylece MÖ.800 yılına kadar Asurlular’ın elinde kalan Mardin, daha sonra Urartu Krallığı’nın egemenliğine girmiştir. MÖ.612 yılına kadar Sityaniler, MÖ.618 yılında ise İran’dan gelen Midiller buraları ele geçirmiştir.

MÖ.335 yıllarında Büyük İskender Mısır’ı aldıktan sonra Mezopotamya’ya gelerek İran’a yönelmiş ve bu arada Mardin’i de ele geçirmiştir. İskender’in ölümünden sonra komutanları arasında İmparatorluğu paylaşılırken, Mardin de General Sleukos’un payına düşmüştür (MÖ.311). Mardin ve çevresi (M.Ö.131) Urfa Krallığı (Abgarlar) topraklarına katılmıştır. MS.249’da Roma hükümdarı Filippos, kendisine isyan eden IX.Abgar’ı memleketten kovmuştur. Bundan sonra Şehrin Valiliğine Hapsioğlu Uralyonos tayin edilmiştir. Bu arada Mardin’de Urfa’ya bağlı olduğu için Roma egemenliğine girmiştir.

00491730.jpg


Bizanslar 640 yılında Hz. Ömer’in kumandanlarından İlyas Bin Ganem’in Mardin’i işgaline kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Mardin ve çevresi 692’de Emeviler’in, 824’te Halife Memnun zamanında Abbasiler’in hâkimiyetine girmiştir. Bu dönemde İslamiyet hızla yayılmıştır. Mervaniler, 990 yılında Musul’da tutunabilen Hamdaniler’in topraklarının yanı sıra Mardin’i de ele geçirmiştir. Bundan sonra Mardin ve çevresindeki çarşıların, camilerin onarılması ve yenilerinin de onlara eklenmesi, ayrıca İpek Yolu’nun da buradan geçmesi şehri ticari açıdan canlandırmıştır.

Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Türkmen boylarının yapmış olduğu akınlar, Mervanileri zayıf düşürmüştür. Nusaybin’de Mervanilerin 1089’da yenilmesi ile yöre Selçukluların egemenliği altına girmiştir. Bu arada Artuklular’dan İlgazi Bey Mardin’i 1105’te ele geçirerek Artukoğulları Devleti’nin başkenti yapmıştır. Artuklular bölgede büyük bir devlet kurmuş ve yörede 304 yıl egemenlik kurmuşlardır. Bu dönemde Mardin ve yöresinde çok sayıda cami, medrese, hamam ve kervansaray yapılmış ayrıca birçok cami, medrese ve manastır da onarılmıştır.

XV.yüzyılda güçlenen Karakoyunlular şehri kuşatmış ve 1409’da şehri ele geçirmişlerdir. Ardından Karakoyunluları 1462 yılında yenen Akkoyunlular, Mardin Kalesini ele geçirmişlerdir. XVI.yüzyılın başında Akkoyunlular’ı egemenliğine alan Şah İsmail yörede güçlü bir Safevi Devleti kurmuştur. Mardin hakimi, şehri zulme ve yağmalamaya karşı korumak için kalenin anahtarını kan dökmeden Şah İsmail’e teslim etmiştir.

Yavuz Sultan selim Mısır seferi sırasında, 1517’de Mardin ve yöresini Osmanlı topraklarına katmıştır.

Mardin Kalesi

Mardin şehri iki bölümden meydana gelmiştir. Bunlardan biri kale içerisinde, diğeri de kalenin eteklerinde bulunan yerleşim alanlarıdır. Kale dışındaki yerleşim alanı Dış Mahalle olarak isimlendirilmiş ve bugünkü şehir de burada kurulmuştur.

Mardin Kalesi doğuda 1.200 m., batıda da 1.180 m. yüksekliğindeki bir tepenin üzerindeki düzlükte kurulmuştur. Kale içerisindeki yerleşim de doğudan batıya doğru 800 m, kuzeyden güneye 30 m. ile 150 m. arasında değişen düzlükte yer almıştır. Bu yerleşim alanı kale yamacının bittiği noktalarda sarp kayalıklarla ayrılmıştır. Bu yüzden Kartal Yuvası ismi verilen kalenin duvarları ile burçları kayalıkları da kapsayacak biçimde yapılmıştır. Bundan ötürü de kale, doğal bir görünümdedir.

Kalenin girişi güneyde olup, bu giriş rampa şeklinde yükselir ve bir merdivene ulaşır. Tarih boyunca ele geçirilemez olarak ün yapan Mardin Kalesi’nden ilk defa IV. yüzyılda Bizans tarihçisi Ammianus Marcellinus söz etmiştir. Ardından İmparator İustinianus dönemi tarihçilerinden Prokopios’tan başka uzun süre bu kaleden söz edilmemiştir. VII. yüzyılda Arap akınları sırasında Arap tarihçileri arasında bu kaleden söz edenler olmuştur. XIX. yüzyılda Fransız Dupré bu kalenin çok eski tarihlere indiğini, Bizans imparatorları tarafından da onarıldığını belirtmiştir.

Mardin Kalesi X.yüzyılda Al-Bâz (Şahin Kalesi), XIV. yüzyılda Kal’at al Şahba, Kal’at-ı Kuh, Kal’at Gurâb (Karga Kalesi) olarak isimlendirilmiştir. 1471 yılında Mardin’e gelen Barbaro şehirden yüksekte bulunan ve merdivenlerle çıkılan kale içerisinde yoğun bir nüfusun ve 300 evin bulunduğunu belirtmiştir. Evliya Çelebi’ye göre de, kalenin altındaki mağara ve mahzenlerde hububatın saklandığı ve sarnıçlarında su biriktirilmiştir. XVIII. yüzyılda Niebuhur bu kalenin oldukça sağlam ancak, tahrip gördüğünü belirtmiş, içerisinde 80’i oturulabilir 200 kadar ev olduğunu belirtmiştir. XIX. yüzyılın başlarında Olivier Bağdat paşasının kaleyi tamir ettirdiğinden söz etmiştir. Bundan sonra Mardin Kalesi’nden 1891’de Cuinet, 1930 yılında Gabriel değinmiştir.

00491736.jpg


Mardin Kalesi’nin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber bazı kaynaklarda bu kalede Subari, Sümer, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Roma, Bizans, Emevi ve Abbasilerin de hâkim olduğu yazılıdır. Bazı kaynaklarda ise; kalenin X.yüzyılda Hamdaniler tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Kalede bulunan kitabe ve kabartma parçaları ise kesin bir tarihleme vermekten çok uzaktır. Söylentiye göre; MS.330 yılında ateşe ibadet eden ve güneşe tapan Şad Buhari isminde bir kral gelip Mardin kalesinde kalır. Rahatsız olan kral, kalede kaldığı süre içerisinde iyi olunca, kendisine bir kasır yaptırıp, 12 yıl burada yaşar. Daha sonra kendi memleketi Pers ve Babil’den birçok asker ve sivil getirip, onları Mardin’e yerleştirmiştir. M5.442’da veba salgınından dolayı kaledeki halkın birçoğu ölmüş ve Mardin Kalesi MS. 542’e kadar boş kalmıştır. M.S.975-976’da Hamdaniler’den Hamdan Bin El Hasan Nasır El Devle Bin Abdullah Bin Ham binlerce yıldır hâkim bir konumda bulunan bu doğal kaleyi bir takım eklemelerle, daha korunaklı bir hale getirmiştir. Sonraki yıllarda Selçuklular, Artuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safaviler ve Osmanlılar da bu kaleyi savunma amaçlı olarak kullanmışlardır.

Kalenin ovadan yüksekliği 1.000 m. kadardır. Kalenin bir kısmı sarp kayaların üzerine oturmuştur. Meyilin fazla olduğu yerlerde ise surlar eklenmiştir. Kalenin güney kesiminde bir kule günümüze sağlam bir şekilde gelebilmiştir. Kalede daha önceleri mesken olarak kullanılmaya yarayan kalıntılar bulunmaktadır. IX.yüzyılın ilk yarısında mevcut olan surların, bugün bazı yerlerde yalnız temellerine rastlanmaktadır. Birçok kez kuşatılan kale, saldırılara karşı direnişini, bünyesinde barındırdığı su sarnıçları ve ambarlarındaki bolluk ile sağlamıştır.

00491797.jpg


Kalenin altı kapısı bulunuyordu. Bunlar; İlin batısında Diyarbakır Kapı, Doğuda Savur Kapısı, Kuzeyde Bab-ı Şavt, Kuzeybatıda Bab-ı Hamara, Güneybatıda, Bab-ı Zeytun, Güneyde Bab-ı Cedid (Yeni kapı) dir. Bu kapıların ve sur duvarlarının sağlamlığı ve topoğrafik konumu kalenin uzun yıllar ele geçirilemeyişinde önemli bir etkendir.

Güney yönündeki basit ve yuvarlak kemerli ana kapıdan içerisine girilen kalenin duvarları yer yer kayalarla desteklenmiş olup, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Güney yönünde kesme taş ve yuğla örgülü bir burç dikkati çekmektedir. Beşgen planlı olan bu burç dışa doğru çıkıntılıdır.

Kız Kalesi (Kal’at ül al Mara-Lorna-Jurekm)

Mardin il merkezinin 5 km. doğusunda bulunan Kız Kalesi gözetleme ve karakol kalesi niteliğinde bir yapıdır. Kalenin ne zaman ve kimler tarafından yaptırıldığı konusunda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Kale, yöreye özgü kesme taştan yapılmıştır. Kale içerisinde Kral kızına ait olduğu söylenen bir taht, su sarnıçları, kuyular, çeşitli yapı kalıntılarının temelleri ile mağaralar bulunmaktadır. Günümüze harap bir durumda gelebilmiştir.

Dara Kalesi (Daras Anastasiupolis)

Mardin il merkezinin 30 km. doğusunda, Dara Harabelerinin bulunduğu yerdeki yığma bir tepede bulunan bu kalenin yapım tarihi kesinlik kazanmamıştır. Bazı kaynaklara göre de Pers Hükümdarı Darius tarafından yaptırılmıştır. Tarih boyunca Perslerle Romalılar arasında sürekli el değiştirmiştir.

Kalenin bulunduğu yerleşim alanı Yukarı Mezopotamya bölgesinin en önemli merkezlerinden birisi idi. Çağının önemli bir eğitim merkezi de burada kurulmuştur. Günümüze kale dışında tiyatro kalıntıları, su sarnıçları gelebilmiştir. Kale yöresel kesme taş, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır.

Anır Kalesi

Mardin il merkezine 5 km. uzaklıkta, Deyrulzaferan Manastırı’nın arkasındaki tepe üzerinde bulunan kalenin kitabesi günümüze gelememiştir. Ayrıca kaynaklarda da yeterli bilgiye rastlanmamıştır. Bu bakımdan yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır.

Savunma ve gözetleme amaçlı yapılan kale, yöresel kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır. Oldukça harap durumda olduğundan planı çıkarılamamıştır.

Zarzavan Kalesi

Mardin-Diyarbakır Karayolu üzerinde bulunan bu kalenin yapım tarihi bilinmemektedir. Yapımı ile ilgili bir kitabesi günümüze gelemediği gibi kaynaklarda da yeterli bilgiye rastlanmamıştır.

Tarihi İpek Yolunu koruma amaçlı olarak 50 m. yüksekliğindeki bir tepe üzerindeki kaleyi Timur ele geçirmiş, yakıp, yıkmıştır. Günümüze kalenin kesme taştan yapılan kalıntıları gelebilmiştir.

Rabat Kalesi

Mardin Derik ilçesinin 15 km. batısında Hisaraltı Köyü’nde bulunan Rabat Kalesi’nin kitabesi günümüze ulaşamamış olup, kaynaklarda da yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu bakımdan kalenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır.

Kale Artuklular döneminde onarılmış, bu dönemde de bir takım ilavelerle genişletilmiştir. Artuklu dönemi öncesi hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Günümüze gelebilen kalıntılarından kalenin yöresel kesme taştan ve yer yer de moloz taştan yapıldığı anlaşılmaktadır. Oldukça büyük ölçüde olan kale 15 burcu olup, dikdörtgen planlıdır. Köşelerinde dört gözetleme kulesi bulunmaktadır. Buradaki burçlar ve kuleler 15 m. yüksekliğe kadar ulaşmaktadır. Kalenin doğu ve batısında iki kapısı vardır. Kale içerisinde, yeraltında depolar ve birtakım barınaklar olduğu kalıntılardan anlaşılmaktadır. Kale içerisindeki kalıntılardan bir bölümünün kale komutanına ait bir köşke ait olduğu da iddia edilmiştir.

Dermetinan Kalesi

Mardin Mazıdağı ilçesinin 20 km. kuzeybatısında Gümüşyuva Köyü’nde bulunan bu kalenin de yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Kaynaklardan öğrenildiğine göre Anadolu’yu istila eden Timur Mezopotamya’yı ve Karadağ’a hâkim olmak, Mardin ile Diyarbakır’ın yolunu kesmek amacı ile bu kaleyi ele geçirmekte zorlanmıştır.

Dermetinan Kalesi 150 m. yüksekliğinde bir tepe üzerindeki düzlükte kurulmuştur. Yöresel kesme taş ve moloz taştan yapılmış olan kalenin 8 burcu ve gözetleme kuleleri bulunmaktadır. Kalenin giriş kapısı kuzey yönündedir. İçerisinde su sarnıçları ve yapı temel kalıntıları bulunmaktadır. Burada yapılan yüzey araştırmalarında Bizans dönemine ait mezarlar ve küçük buluntular ele geçirilmiştir. Ayrıca duvarlarında kabartmalar bulunmaktadır.

Savur (Sauras) Kalesi

Mardin Savur ilçesinde, yüksek bir tepe üzerindeki düzlükte bulunan bu kaleyi MS.II.yüzyılda Romalılar yaptırmıştır. Stratejik yönden yöreye hâkim bir yerde olan kale, Romalılar ile Araplar arasında sürekli el değiştirmiştir. İpek Yolunun korunması yönünden de önemli bir konumdadır.

Bu kale üzerinde yeterli bir araştırma yapılmamıştır. Günümüze gelebilen kalıntılarından yöresel kesme taş ve moloz taştan yapıldığı anlaşılmaktadır. Mimari yönden planını çıkarmak mümkün olamamıştır.

Aznavur Kalesi

Mardin Nusaybin ilçesinin 14 km. kuzeydoğusunda, geniş bir vadi üzerindeki bu kale Hamdan Bin A1 Hasan Hasır Al-davla Bin Abdullah Bin Hamdan tarafından 970 yılında yaptırılmıştır.

Kale yöresel kesme taş ve moloz taştan yapılmış olup, doğudan batıya 400 m. uzunluğundadır. Genişliği ise 30–60 m. arasında değişmektedir. Üzerinde kurulduğu düzlük alan doğuda 800 m., batıda da 300 m. yüksekliğindedir. Kalenin güneydeki kapısı dışında başka bir girişi bulunmamaktadır. Kalenin 14 burcu ile 2 gözetleme kulesi bulunmaktadır. Bunlardan Suriye Ovası’na hâkim olan kule iyi bir durumda günümüze gelebilmiştir.

Rahabdium (Hafemtay) Kalesi

Mardin Nusaybin ilçesinin 20 km. kuzeydoğusunda, bugünkü Suriye sınırına yakın bir tepe üzerinde bulunan kale, MS.II.yüzyılda Romalılar tarafından yaptırılmıştır. Doğusundaki Nusaybin-Midyat kervan yolunu kontrol altında tutmak amacıyla yapılmıştır. Ayrıca Suriye’den gelecek Arap akınlarına karşı karakol görevini de üstlenmiştir. Tarihi kaynaklardan öğrenildiğine göre Araplar ile Romalılar arasında sürekli savaşlar bu kale için yapılmıştır.

Kale yöresel kesme taş ve moloz taştan yapılmış olup, güneyden kuzeye kadar uzanan sur duvarları 14 burç ve 2 gözetleme kulesi ile desteklenmiştir. Uzunluğu 1.500 m.yi bulan surların yüksekliği 10 m., burç ile gözetleme kulelerinin yüksekliği de 20 m. yi bulmaktadır. Kalenin güney yönünden tek bir girişi vardır. Kale içerisinde su sarnıçları, erzak depoları, mahzenleri ve ne oldukları anlaşılamayan yapı temel kalıntıları bulunmaktadır.

Merdis (Marin) Kalesi

Mardin Nusaybin ilçesinin 15 km. kuzeydoğusunda bulunan bu kale, eski Merdis kentinin üzerindeki kayalık alanda yapılmıştır. Kalenin yapım tarihi kesinlik kazanamamakla beraber, duvar işçiliğinden Bizans döneminde yapıldığı veya onarıldığı anlaşılmaktadır.

Kalenin çevresi 1.500 m. genişliğinde olup, 12 kule ve burçla desteklenmiştir. Güneyde demir bir kapısı bulunmaktadır. Kalenin sur ve burçları iyi bir durumda günümüze gelebilmiştir. Kalenin doğusunda Merdis Kralının şatosu yer almaktadır. Kayalar üzerindeki bu şato 5.00x18.00 m. ölçüsünde olup, derinliği de 5.00 m.dir. Şatonun altında ayrıca kayalara oyulmuş mahzenler ve bir sarnıç vardır.

Haytam Kalesi (Turabdin-Dimitriyus)

Mardin Nusaybin ilçesinde Günyurdu ve Dibek köyleri arasındaki deniz seviyesinden 1.254 m. yükseklikteki İzlo Dağı’nın doğusunda bulunan bu kale, MS.351 yılında Büyük Constantinius’un oğlu Custas tarafından yaptırılmıştır.

Kalenin yakınında Deyrul Umur Manastırı bulunmaktadır. Kale Akkoyunlular ile Bizanslılar arasında birkaç kez el değiştirmiş, 1462’de de Uzun Hasan tarafından ele geçirilmiştir. Yöresel kesme taş ve moloz taştan yapılan kale günümüze harap bir durumda gelebilmiştir. Planı ve duvar işçiliği günümüze gelen kalıntılarından tam olarak anlaşılamamaktadır.

Yeni Kale (Saçlı Ali)

Mardin, Midyat-Nusaybin kervan yolu üzerindeki boğazın dar geçidinde, dağın bittiği yerde, derin vadide, tek parça bir kayalık düzlükte kurulan bu kaleyi Bizans İmparatoru II.Constantinius’un emri ile Dimitrios yaptırmıştır. Kaleye halk arasında yakıştırılan Saçlı Ali isminin nereden kaynaklandığı bilinmemektedir.

Kale Midyat-Nusaybin kervan yolunu kontrol amacıyla kayalık bir alanda yapılmıştır. Kale oldukça geniş bir alana yayılmış olup, çevresi 1.000 m.yi bulmaktadır. Surlarının yüksekliği de 10 m. den fazla olduğu duvar kalıntılarından anlaşılmaktadır. Moloz taş ve kayalardan yapılan kalenin kalıntılarından bazı mekânlar, su sarnıçları ve duvarları destekleyen burç kalıntıları günümüze kadar ulaşabilmiştir.

Sirvan Kalesi

Mardin Nusaybin ilçesi, Günyurdu Köyü’nün kuzeydoğusunda, Turgutlu ile Değirmencik köyleri arasında bulunan bu kale V.yüzyılda Sasaniler tarafından Bizanslılara karşı korunmak amacı ile yapılmıştır.

Kale kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır. Günümüzde harap bir durumda olduğundan ve kalede yeterince bir araştırma yapılmadığından planı ve yapı şekli hakkında bilgiler yetersizdir.

Erdemeşt Kalesi

Mardin Yeşilli ilçesi, Bülbül Köyü ile Arur Kalesi arasındaki bir tepe üzerinde bulunan kalenin yapım tarihi bilinmemektedir. Tarihi kaynaklarda da ismine rastlanmamıştır.

Kalenin yöresel kesme taş ve moloz taştan yapıldığı temel kalıntılarından anlaşılmaktadır.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,645
84,558
NeverLand
Mardin Manastırları

Mardin ve çevresinde çeşitli inançlara hizmet eden manastır ve kiliseler bulunmaktadır. Bunların arasında Süryani manastır ve kiliseleri çoğunluktadır. Mardin 1932 yılına kadar Süryanilerin patriklik merkezi olmuş ve bu nedenle de Mardin başta olmak üzere yörede birçok manastır ve kilise yapılmıştır. Patrikliğin bu tarihten sonra Suriye’ye götürülmesine rağmen yöre Süryaniler açısından önemini yitirmemiştir.

Aramilerin Hıristiyanlığı kabulünden sonra Suriye-Asur sözcüklerinden Süryani kavramı ortaya çıkmıştır. Süryaniler Anadolu’da ilk dini yerleşim merkezlerini Antakya ve Urfa’da kurmuşlardır. Mardin’de 493 yılında yaptırılan Deyru’z-Zaferan (Deyrüzzafaran) Manastırı ile Süryanilerin önemli bir merkezi olmuştur.

Mar Barbara Manastırı

Mardin il merkezinde bulunan Mar Barbara Manastırı, XVII.yüzyılda yapılmıştır. Kaynaklarda bu manastır ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır.

Kesme taştan dikdörtgen planlı kilisenin yanında manastırın müştemilat yapıları bulunuyordu. Günümüzde bu manastır harabe halindedir.

Mor Efram Manastırı

Mardin’de bulunan bu manastırı Patrik Cercis Şelhet 1884 yılında yaptırmıştır. Kesme taştan yapılan kilise, çevresinde papaz odaları ve çeşitli yapılardan oluşmuştur.

Manastır günümüzde harap bir durumdadır.

Meryem Ana Kilise ve Manastırı

Mardin il merkezinde bulunan bu kilisenin cemaati yeterli olmadığından uzun süre kendi halinde kalmış, l958 yılında ana caddenin genişletilmesi sırasında yıkılmıştır. Kilise, Patrik Antuan Semheri tarafından 1860 yılında yaptırılmıştır.

00128979.jpg


Kesme yöresel taştan yapılan kilise dikdörtgen planlı olup, ibadet mekanı 21 sütun ile üst örtüyü taşımaktadır. Kilise, patriğin oturduğu yer ve İncil okunan bölümlerdeki üzüm salkımı motifleri ile dikkati çeken bir yapı görünümündeydi.

Kilisenin yanında bulunan ve Antakya Patrigi İğnatios Benham Banni tarafından 1895 yılında yapılan patrikhane günümüzde Mardin Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Dayru’z-Zaferan (Deyrüzzzafaran) Manastırı

Mardin’in 3 km. doğusunda bulunan Daru’z-Zaferan Manastırı Yukarı Mezopotamya’ya bakan yamaçlarda bulunmaktadır. Manastırın güney kısmı dışında çevresi dağlarla çevrilmiştir.

Manastır IV. Yüzyılda kurulmuş Süryani cemaatinin önemli bir dini merkezi olmuştur.IX-X. Yüzyıllarda en parlak dönemini yaşamış, 1293-1932 yılları arasında da patriklikmerkezi olmuştur.

Sadik_KOKOZ_IMG_0991_96.jpg


Bizans’ın baskısına karşılık Antakya merkez kilisesinde bulunan temel taşı da Dayr’uz-Zaferan’a taşınmıştır. Süryani havarilerinden Petrus adına dikilen bu taşın Hz. İsa’dan kaynaklanan bir de kutsal önemi vardır. Hz. İsa’nın Petrus’a “Temel kaya sensin, senin üzerinde kilisem inşa olunacaktır” dediği ve bu taşın da dikildiği kilisenin merkez olduğu kabul edilmiştir. Yapımındaki harçta yörede yetişen zaferan çiçeği kullanıldığı için de bu temel taşından ötürü kiliseye Deyru’z-Zaferan Kürsüsü Kilisesi denilmiştir. Bu olaydan sonra da kilise Süryanilerin haç merkezi konumuna gelmiştir.

Her yıl dünyanın çeşitli yörelerinden Süryaniler, 700 yıla yakın bir süre bu manastırı görmek için Mardin’e gelmektedir.

00128991.jpg


Manastırın ne zaman kurulduğu konusunda kesin bir tarihlendirme yapılamamaktadır. Bununla beraber manastırın Mardin ili ile birlikte kurulduğu sanılmaktadır. Bu manastır ilk defa XIX.yüzyılda dikkati çekmiştir. Manastırın en büyük özelliklerinden birisi de süryani patriklerinden elli ikisinin burada gömülü ve özel şekilde korunmakta oluşudur.

Çevresi yüksek duvarla çevrili olan manastırın çevresinde çok eski tarihlere inen mahzenler, kemerler ve burçlar bulunmaktadır.

cenk_SANY0398.jpg


Manastır iki katlı büyük bir bina olup, duvarlarının alt kısmında 1.00x3.00 m. boyunda blok taşların harçsız olarak birbiri üzerine oturtulduğu görülmektedir. Bunun üzerine yöresel taşlardan manastırın duvarları örülmüştür. Manastırın mimari yönden en büyük özelliği tavanlarıdır. Manastırın mozaikli mihrabı orijinal halini korumuştur. Ayrıca mabedin her iki tarafında kurban sunulan kemerli bölümler bulunmaktadır. Yapının içerisindeki kubbe ve sütunlar ile ahşap el işlemeli kapıları da orijinalliğini korumaktadır.

Manastır çeşitli dönemlerde yapılan eklerle genişletilmiş, ayrıca farklı dönemlere ait Mor Hanonya, Meryem Ana, Mor Petros kiliseleri ile bir şapel burada yapılmıştır. Ayrıca kuzeyindeki dağda kayalara doyulmuş olarak, belirli aralıklarla Meryem Ana, Thedoros, Mor Yakub, Mor İzozoli, Mor Behnam manastırlarıyla Mor Yusuf Savmaası yapılmıştır.

Meryem Ana Kilisesi

Mardin Savur Kapı Mahallesi’nde bulunan kilisenin kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. 1857’de ibadete açılmıştır.

Kesme taştan yapılmış, üzeri dam ile örtülü kilise uzun süre terkedilmiş ve günümüze yıkık bir durumda gelmiştir.

Mar Petrus ve Paulus Kilisesi

Mardin Gül Mahallesi’nde bulunan bu kilise, Patrik II. Abdullah döneminde Papaz Abdülmesih’in çabaları ile Aziz Petrus ve Paulus adına 1914 yılında yapılmıştır.

Kesme taştan yapılmış olan kilise dikdörtgen planlı olup, üzeri çatı ile örtülüdür. Taş işçiliğinde dikkati çeken bir bezemeye rastlanmamaktadır. Kilisenin en büyük özelliği kök boyalarla el işinden yapılmış olan baskı perdeleridir.

Mor İliyo Kilisesi

Mardin Kalesi’nde bulunan bu kilise III.yüzyılda yapılmıştır. Kesme taştan yapılan kalenin mimari yapısını tam olarak tespit edebilmek mümkün olamamıştır.

Surp Kevork (Kırmızı) Kilisesi

Mardin Ermeni cemaatinin kullandığı bu kilise, kayıtlarından öğrenildiğine göre 420 yılında yapılmıştır. Ancak değişik zamanlarda yapılan onarımlar sonucunda özelliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır.

Kesme taştan yapılmış olan kilisenin ibadet mekânı 10 payenin taşıdığı bir çatı ile örtülmüştür. Apsisindeki geometrik taş süslemeleri ile dikkati çekmektedir.

Protestan Kilisesi

Mardin il merkezinde bulunan bu kilise oldukça geniş bir alan üzerine 569 yılında yapılmıştır. Kesme taştan yapılmış olan kilisede geometrik ve çeşitli bitkisel motiflere yer verilmiştir.

Mor Hırmıs Kilisesi

Mardin il merkezinde bulunan bu kilise 430 yılında yapılmıştır. Başlangıçta Hıristiyanların kullandığı kiliseyi 1552 yılından sonra Nasturiler kullanmıştır.

Kesme taştan yapılmış olan ve yer yer geometrik taş bezemelerin bulunduğu kilise de iki metropolitin mezarının bulunması daha da önem kazanmasına neden olmuştur.

Mor Yusuf Kilisesi

00128994.jpg


Mardin il merkezinde bulunan bu kilise Ermeni Meclis-i Mebusan üyesi Hovsep Kazasyan’ın önderliğinde ve Ermeni Katolik cemaatinin katkılarıyla Patrik VIII.Grigoryus tarafından Mardin Metropolitliğine getirilen Melkun Nazaryan tarafından yaptırılmıştır. Mimari Lole’dir. Kilisenin yapımına 1864 yılında başlanmış ve 1894 yılında da ibadete açılmıştır. Ayrıca kilisenin yanına ruhbanların ikametine ayrılan bir bina ile ruhban okulu da eklemiştir.

Kilisenin yapımı sırasında temellere rutubeti önlemek için tuzlar dökülmüş ve bundan sonra da temeller atılmıştır. Kilise kesme taştan bazilika planında olup, üzeri düz bir dam ile örtülüdür. İbadet mekânının içerisinde 21 sütun bulunmaktadır. Ayrıca altı apsisi ve koro balkonuna yer verilmiştir.

Mor Circis Kilisesi

Mardin Eski Kale Köyü’nün kuzeybatısında bulunan bu kilise Mor İvennis Kilisesi ile birlikte 793 yılında yaptırılmıştır.

Kilise kesme taştan olup üzeri düz damla örtülmüştür.

Mor İliye Kilisesi

Mardin Çiftlik Köyü’nde bulunan bu kilisenin yapım tarihini belirten bir kitabe veya belgeye rastlanılmamıştır.

Kesme taştan, dikdörtgen planlı olarak yapılan kilisenin yanında ayrı bir bölüm halinde, alçak tavanlı iki oda bulunmaktadır. Bu bölümün ruh ve sinir hastalıkları tedavisinde yararlanıldığına inanılmıştır. Kilisenin Taka diye isimlendirilen bu bölümü ziyaret edilmektedir.

Mor Yakup (Mor Kuryakus) Kilisesi

Mardin Bülbül Köyü’nde bulunan bu kilisenin kitabesi bulunmadığı gibi kaynaklarda da yapım tarihini gösteren bir bilgiye rastlanılamamıştır. Bununla beraber III.yüzyılda manastır kilisesi olarak yapıldığı söylenmektedir.

Kesme taştan düz damlı olarak yapılan kilisede bezeme elemanlarına rastlanılmamıştır.

Mor Yuhanna Kilisesi

Mardin Dereiçi (Kıllıt) Köyü’nde bulunan bu kilise 370 yılında yapılmıştır. Kesme taş ve moloz taştan yapılan kilise dikdörtgen planlıdır. Üzeri düz bir dam ile örtülüdür.

Mor Behnam (Kırklar) Kilisesi

Mardin Şar Mahallesi’nde bulunan bu kilisenin V.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.
Kırk din şehitlerine ait kemiklerin 1170’de bu kiliseye getirilmiş olmasından ötürü aynı zamanda Kırk Şehitler Kilisesi ismiyle tanınmıştır.

aade3.jpg


Günümüzde Mardin Metropolitlik Kilisesi’dir.

Kilise yöresel kesme taştan, geniş bir avlu içerisinde yapılmıştır. Duvar işçiliğinde son derece ince bir işçilik uygulanmıştır.

Üç ayrı girişi olan kilisenin cephelerinde dantel gibi işlenmiş taş örgüler dikkati çekmektedir. Apsisi, çan kulesi ve 1500 yıllık kök boya perdeleri ile dikkat çekici bir yapıdır.

Hatuniye (Sitti Radviyye) Medresesi

Mardin il merkezinin kuzeyindeki Gül Mahallesi’nde bulunan bu medreseyi Artuklu Sultanlarından Necmeddin Alpi’nin eşi Sitti Razviye (Radviyye) yaptırmıştır. Yapının kitabesi bulunmamakla beraber 1177-1185 arasında yapıldığı sanılmaktadır.

Günümüze gelen kalıntılarından medresenin iki eyvanlı, revaklı avlulu ve iki katlı olduğu, köşelerine de kubbeli türbe kısımlarının yerleştirildiği anlaşılmaktadır. Bu plan tipi Anadolu medrese mimarisinin gelişiminin XIII.yüzyılda belirlenmeye başladığını da göstermektedir.

k_borakalyon_sitiradiviye.jpg


Medrese çeşitli dönemlerde yapılan eklerle özgün biçiminden kısmen de olsa uzaklaşmıştır. Yapının asıl girişi bilinmemektedir. Medresenin solundaki girişten önce eyvan mescide ve sonra da revaklı, üzeri açık bir avluya girilmektedir. Güney eyvanının kuzeyindeki bölüm sonradan cami olarak kullanılmıştır. Bu arada mihrap duvarının solundaki mekânlar bozulmuş ve buraya bir de balkon eklenmiştir. Nitekim kuzeydeki giriş eyvanının kemer izleri bugün görülebilmektedir. Avlunun batısında çapraz tonozlu revakların arkasında üzerleri beşik tonozlu bir bölüm günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Avlunun doğusundaki kemerlerden burada bir takım medrese hücrelerinin olduğu anlaşılmaktadır. Revaklar üzerindeki aralara örülmüş kemerler bunların üzerinde ikinci bir katın olduğuna işaret etmektedir. Bu kata nereden çıkıldığı ise anlaşılamamıştır.

Ana eyvanda bulunan mihrabın bezemeleri dikkat çekicidir. Üzerleri sıvanmış ve badanalanmış olmasına rağmen bunların altında zengin bir taş işçiliği olduğu da dikkati çekmektedir. Mihrap nişinin iki yanında iki sütunçe bulunmakta olup, bunlar birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlanmış, aralarında kalan bölüm altıgen yıldızlarla doldurulmuştur. Bu yıldızlar Artuklu döneminde çok sık kullanılmış olan kartal armalarına benzemektedir. Mihrap kubbesine frizler ve üç sıra silme ile geçilmektedir.

Ana mekândaki kare planlı türbe eyvanın doğusunda olup, üzeri tromplu bir kubbe ile örtülüdür. Bu yapıda baklava bezemeli taştan kafesli iki pencereye yer verilmiştir. Türbe mihrabı da sıvandığından altında kalan bezemeler bozulmuştur. Ancak izlerinden burada iki sütunçenin taşıdığı dilimli kemer, zikzaklı silmeler ve kufi yazıya benzeyen çerçeveler içerisine alınmış iç içe altıgenler olduğu görülmektedir.

Türbe içerisinde yan yana iki sanduka bulunmakta olup, bunlardan birisinin üzerinde çiçekli bir kitabeye yer verilmiştir.

Zinciriye Medresesi

Mardin Medrese Mahallesi’nin kuzeyinde bulunan Zinciriye Medresesi Melik Necmeddin İsa Bin Muzaffer Davut Bin El Melik Salih tarafından 1385 yılında yaptırılmıştır.

ekin_P7034501.jpg


Medrese geniş bir alanı kaplamakta olup, cami, türbe ve ek yapılardan meydana gelmiştir. Bu medresede avlu çevresinde sıralanan mekân düzeninden uzaklaşılmıştır. Medresenin doğu ve batısındaki kenarlarında dilimli kubbeleri olan anıtsal giriş kapıları bulunmaktadır. Bunlardan güneydekinde dilimli kubbenin altında türbe, doğudakinde ise yine dilimli kubbenin altında camiye yer verilmiştir. Bu iki mekân arasında dışarıya açık dört revak kemeri ile kubbelerin altındaki dilimli yarım kubbeli duvar payandaları yapıyı görkemli bir şekle sokmuştur. Revak kemerlerinin altında sivri kemerli bir de çeşme görülmektedir.

ekin_P7034502.jpg


Birkaç basamak merdivenle çıkılan medresenin giriş kapısı iki sıra mukarnasla dikdörtgen bir çerçeve içerisine alınmıştır. Burada kufi bordürlü bezeme, iki yandaki sütunçelerin taşıdığı üç dilimli niş kemeri ile çevrelenmiştir. Buradaki mukarnas dolgunun altında nişi çepeçevre dolaşan bir kitabe kuşağı bulunmaktadır. Onun altındaki yan duvarlarda ise bitkisel motifli rozetler bulunmaktadır. Ayrıca giriş kapısının üzerindeki yazılar da madalyonlar halindedir. Bu madalyonların altında iki ayrı çeşit taş süslemenin olduğu da dikkati çekmektedir. Üstteki bezemede aralarında altıgenler ve üç kollu yaprakların olduğu birbiri içerisine girmiş kıvrımlı çizgilerden örgü motiflerine yer verilmiştir. Ortadaki küçük altıgenlerde bazı sözcükler yazılıdır. Bunun altındaki bezemelerde karşılıklı palmetler varsa da bunlar kakma olarak işlendiğinden çoğu düşmüştür. Bu kapıdan üzeri tonoz örtülü bir giriş kısmına geçilir. Medresenin ikinci katına çıkılan merdivenler ise girişin sonundadır. Bunun solunda beşik tonozlu bir koridor ile zemin kattaki avluya geçilir. Bu avlu aynı zamanda dışa da açık olup, revaklarla çevrilidir. Koridorun kuzeyine beşik tonozlu küçük bir oda ile L biçimli bir mekân yerleştirilmiştir. Koridorun güneyinde cami bulunmaktadır. Koridora bakan pencerelerle aydınlanan cami ortada mukarnaslı, tromplu bir kubbe ile örtülüdür. Bu kubbenin dışında kalan bölümler de beşik tonozlu mekânlardan oluşmuştur. Caminin palmet biçimindeki kakma motiflerle bezeli mihrap nişinin üzerinde madalyonlar ve yazı frizleri bulunmaktadır. Ancak mihraptaki bezeme ve kitabelerin çoğu bozulmuş, kakmaları düşmüş veya yerlerinden sökülmüşlerdir.

nijat_Mardin_Nijat_Ayvaz.jpg


Caminin kuzeyindeki dar bir koridor sonunda dikdörtgen bir avluya ulaşılır. Bu avlunun güneyinde beş kemerli, üzerleri çapraz tonoz örtülü bir revak bulunmaktadır. Revakların güney duvarındaki küçük mihrap nişinin yanlarında da ikişer kemerli bir bölüm medresenin güney yönüne açılmaktadır. Avlunun kuzeyinde içerisinde selsebil olan beşik tonozlu bir eyvan bulunmaktadır. Bu eyvanın iki yanındaki odaların ilk yapıldığı döneme ait olmayıp sonradan buraya eklendiği anlaşılmaktadır.

meterisli_mardin_kule.jpg


Güneydeki mekânın üzerindeki kitabesinden burasının bir türbe olduğu anlaşılmaktadır. Sultan İsa’ya ait olan türbe, kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. İçerisinde bir sanduka bulunmaktadır. Türbedeki mihrabın ve giriş kapısının bezemelerinden çoğu yerlerinden düşmüştür.

Melik İsa Timur ordusu ile savaşmış ve bir süre bu medresede hapsedilmiştir.

Cami ve türbenin yüksekliği ikinci katla aynı düzeydedir. Avlunun batısı kemerli olup, çapraz tonoz örtülüdür. Bu bölümün de sonradan yapıldığı sanılmaktadır. Bu mekânla üst katın batı ve doğu bölümleri birleştirilmiştir.

Mardin Müzesi yeni binasına taşınmadan önce Zinciriye Medresesi’nde işlevini sürdürmüştür.

Kasımiye Medresesi

Mardin’in güneybatısındaki tepenin altında bulunan Kasımiye Medresesi’nin yapımına Artuklu döneminde başlanmış, Sultan Kasım tarafından da 1487-1502 yıllarında tamamlanmıştır. Medresenin yapım tarihi bilinmemektedir. Akkoyunlu Hükümdarı Cihangiroğlu Kasım Mardin’i onarmak için geniş bir çalışma başlatmış, bazı yapıların yanı sıra medreseler de yaptırmıştır.

abdullah_aktan_Kasimiye_Medresesi.jpg


Kasımiye Medresesi XIV.yüzyıl Artuklu mimari özelliklerini yansıtmaktadır. Kesme taş ve yumuşak yöresel taştan yapılan medresenin giriş kapısı sol tarafa kaydırılmıştır. Bezemesi Zinciriye Medresesi ile yakınlık göstermektedir. Kapının dışında mukarnaslı bir kuşak, içeride köşe sütunları ve üç dilimli bir kemer bulunmaktadır. Bu kapıdan üzeri kubbe ile örtülü bir girişten beşik tonozlu koridora geçilmektedir. Bu koridordan avluya ve camiye ulaşılmaktadır.

Cami üzeri kubbeli kare bir mekân ile yanlarındaki beşik tonozlu mekânlardan meydana gelmiştir. Avlunun arkasında üç yöne doğru uzanan medrese odaları sıralanmıştır. Revakların güneyinde dilimli kubbeleri ile dikkati çeken türbeler bulunmaktadır. Ayrıca avlunun kuzeyinde içerisinde havuz bulunan bir ana eyvan vardır. Bu eyvanın iki yanına da beşik tonozlu birer oda yerleştirilmiştir.

Medresenin alt ve üst kat planları birbirinin eşidir.

Şehidiye Medresesi

Mardin Şehidiye Mahallesi’nde bulunan Semanin Medresesi ismi ile de tanınan bu yapının girişindeki vakfiyesinden öğrenildiğine göre Necmeddin Gazi döneminde 1239-1260 yılları arasında yaptırılmıştır. Ancak Kâtip Ferdi günümüze gelemeyen bir kitabeye dayanarak medresenin Artuk Aslan döneminde, 1201-1239 yıllarında yapıldığını ileri sürmüştür. Bu kaynaklara dayanılarak medresenin XIII.yüzyılın ilk yarısında yapıldığı kabul edilmelidir.

SADIK_KOKOZ_ehidiye_mardin1.jpg


Medrese değişik zamanlarda çevresine yapılan eklerle özgünlüğünü yitirmiş ve plan şekli bozulmuştur. Bugünkü durumunda dikdörtgen bir avlu çevresinde sıralanmış yapılardan meydana gelmiştir. Günümüzde sokak seviyesinin altında kalan, yüksek ve derin bir niş içerisine alınmış ana kapı balıksırtı sütunçeler ve palmetlerle bezelidir. Bu kapıdan beşik tonozlu bir koridorla avluya geçilir. Koridorun solundaki kapı, avlunun solunda karşılıklı sıralanmış iki sıra halindeki medrese odasının bulunduğu başka bir koridora açılmaktadır. Avlunun kuzeyinde selsebilli bir eyvan, batısında da revaklı bölümler bulunmaktadır.

mehmet_akif_tutar_35440029.jpg


Medresenin camisi enine iki nefli olup, doğu ve batısında çatılı iki girişi vardır. Caminin minaresi 1916-1917 yılında yapılmıştır. Taş kaide üzerindeki minarenin gövdesi yivler ve burmalı sütunlarla karışık bir görünümdedir. Ayrıca medresenin günümüze çok bozulmuş olarak gelmesine rağmen taş işçiliğinin güzel örneklerini yansıttığı da kalıntılarından anlaşılmaktadır.

Melik Mansur Medresesi

Mardin Gül Mahallesi’nin kuzeydoğusunda bulunan bu medrese kaynaklarda Şeyh Aban Şeyh Libben ve Haliliye Medresesi olarak da geçmektedir.

Medresenin kitabesi bulunmamakla beraber Artukoğullarından Melik Mansur’un yaşadığı dönem ve mimari yapısından ötürü Medresenin XIII.yüzyılın sonu veya XIV.yüzyılın başında yapıldığı anlaşılmaktadır.

Medrese günümüze harap bir durumda gelebilmiş olup, bu nedenle de planı tam olarak anlaşılamamıştır. Yalnızca güneydeki sağlam durumda olan bölümünün mescit olduğu anlaşılmaktadır. Burada mihrap önünde çapraz tonozlu bir bölüm, yanlarda da beşik tonozlu mekânlar bulunmaktadır. Kuzeydeki cephesi kapı ve pencerelerle dışa açılmakta olup, mekânın içerisinde bazı lahitler de vardır.

Marufiye Medresesi

Mardin Şar Mahallesi’nin kuzeyinde bulunan bu medrese Beyt il Artuki veya Hacı Maruf Medresesi ismi ile tanınmaktadır. Kitabesi günümüze gelememiştir. Mimari yapısına dayanılarak medresenin XIII.yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır.

Medrese günümüze harap bir durumda gelmiş, kalıntıları oldukça geniş bir alana yayıldığından yapının büyük ölçüde planı olduğu anlaşılmaktadır. Cephe kalıntıları oldukça zengin olup, aynı zenginlik medresenin içerisine de yansımıştır. Medresenin kuzey bölümü selsebilli bir eyvana sahip, doğu ve batısı eyvanlarla genişleyen kubbeli bir mekânı yansıtmaktadır. Buradaki selsebil taş ve mermer mozaiklerle bezenmiştir. Selsebilden çıkan sular mozaik kanallarla kubbeli bölüme, oradan da avluya ulaşmaktadır. Selsebilli mekânın solundaki kalıntıların çapraz tonozla örtülü olduğu görülmektedir.

Medresenin doğu eyvanı oldukça geniş bir plan göstermektedir. Bunun kuzeyinde, avludan içerisine girilen, altı çapraz üstü beşik tonozla örtülü bir başka mekân daha dikkati çekmektedir. Bunun güneyindeki beşik tonozlu oda ile mescidin değişik dönemlerde eklendiği anlaşılmaktadır.

Marufiye Medresesinin planı Mardin’deki Sultan İsa ve Sultan Kasım medreselerinde de aynen tekrarlanmıştır. Büyük olasılıkla bu medrese, cami ve türbe ile bütünleşerek iki katlı açık medreselerin öncülerinden bir örnek olduğu anlaşılmıştır.

Şah Sultan Medresesi

Mardin Tekke Mahallesi’nde bulunan bu medreseyi Akkoyunlu İbrahim Bey ismi ile tanınan caminin önünde, İbrahim Bey’in eşi Şah Sultan yaptırmıştır. Kitabesi bulunamadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. İbrahim Bey’in eşi Şah Sultan’ın yaşadığı dönem ve medresenin mimari yapısı dikkate alındığında bu yapının XV.yüzyıl sonu veya XVI.yüzyılın başında yapıldığı anlaşılmaktadır.

Günümüze harap bir durumda gelen bu medresenin kalıntı ve bölümlerinden açık avlulu, iki katlı medrese planında olduğu anlaşılmaktadır. Medresenin batı ve doğusunda revakların arkasında medrese hücreleri sıralanmıştır. Medresenin kuzeyinde selsebilli bir eyvanı vardır. Ana eyvanın yanlarında ise üzerleri tonozla örtülmüş iki odaya yer verilmiştir. Kuzey ve batı yönünde ise, ikinci kata ait izler dikkati çekmektedir.

Savur Kapı Medresesi

Mardin’de Bab es Sur Camisi’nin yakındaki dar bir sokak içerisinde bulunan bu medresenin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ve yaptıran bilinmemektedir. Kaynaklarda da bu medrese ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır.

Medrese günümüze harap bir halde gelmiştir. Bu yapının Artukoğulları döneminde, XIII.-XIV.yüzyıllar arasında yapıldığı sanılmaktadır. Kalıntılarından medresenin avlulu ve iki katlı olduğu anlaşılmaktadır. Zemin katta dükkânlara ve ahırlara yer verilmiştir. Üzerindeki ikinci kat iki mekâna ayrılmış ve bunların üzeri de yan yana ikişer çapraz tonozla örtülmüştür. Birbirleri ile aralarında geçişler olan bu mekânların sonradan araları örülmüştür.

Muzafferiye Medresesi

Mardin’de Kale eteğinde bulunan bu medresenin Artukoğullarından Melik Muzaffer Karaaslan tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Medresenin kitabesi günümüze gelemediği gibi kaynaklarda da onunla ilgili yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır. Bununla beraber XIII.-XIV.yüzyıllar arasında yapıldığı sanılmaktadır.

Yapımında yöresel siyah ve beyaz taşlar kullanılmıştır. Medreseden günümüze herhangi bir iz gelememiştir.

Hüsamiye Medresesi

Mardin’de bulunan Hüsamiye Medresesi Kâtip Ferdi’den öğrenildiğine göre; Hüsameddin Timurtaş tarafından yaptırılmıştır. Hüsameddin Timurtaş’ın 1121’de tahta çıkıp, 1150’de öldüğü dikkate alınacak olunursa, yapı XII.yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmelidir.

Hüsamettin Timurtaş medreseden başka karşısına bir de cami yaptırmıştır. Günümüze gelemeyen bu medrese hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır.

Altunboğa Medresesi

Mardin Tekke Mahallesi’nde bulunan Altunboğa Medresesi Kâtip Ferdi’nin kayıtlarına göre Melik Mansur’un veziri Altunboğa tarafından yaptırılmıştır. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Ancak, Melik Mansur’un hüküm sürdüğü dönem ve medresenin mimari yapısı XIII.yüzyılın sonu ile XIV.yüzyılın başında yapıldığını göstermektedir.

Medrese günümüze harap bir durumda gelmiş, yalnızca çeşmesi iyi durumdadır. Çeşmenin bulunduğu bu bölümün selsebilli bir eyvan olduğu sanılmaktadır. Çeşmenin arkasında deposu, yanlarında da sivri kemerli nişler vardır. Eyvanın güneyindeki mukarnas ve bitkisel bezemeli kapıya dayanılarak da yapının oldukça geniş bir alana yayıldığı anlaşılmaktadır. Bunun dışında medrese ile ilgili başka bir bilgiye ulaşılamamıştır.

Mardin Kervansarayı

Mardin ana caddesi üzerinde bulunan Mardin Kervansarayı yöredeki tek kervansaraydır. Kitabesi günümüze gelememekle beraber mimari üslubundan XII.-XIII.yüzyıla tarihlendirilmektedir. Banisi bilinmemektedir.

Kervansaray dikdörtgen planlı olup, avlunun çevresinde iki katlı revaklı mekânlardan meydana gelmiştir. Giriş eyvanının iki yanında beşer dükkân bulunmaktadır. Ayrıca avlunun çevresinde çapraz tonozlu revakların arkasında tonozlu odalar bulunmaktadır. Kuzey yönündeki tek kat yüksekliğindeki eyvan ve yanında da bir çeşme bulunuyordu. Ancak bu bölüm günümüze gelememiştir. Kervansarayın kuzey yönündeki bölümler beşik tonozlu geçitlerle doğu ve batıdaki dikdörtgen mekânlarla bağlantılıdır. Ahır olarak kullanılan bu yerlerin üzerleri payelerle desteklenmiş, tonozlarla örtülüdür. Üst kattaki avlu çevresinde bulunan revakların arkasında olduğu gibi yine tonozlu odalar sıralanmıştır.

Günümüze özelliğinden büyük ölçüde uzaklaşmış olarak gelen kervansarayın üst kat revaklarının bazı bölümleri restore edilmiştir.

Vakıf ve arşiv kayıtlarında Mardin’de biri Artuklu, ikisi Akkoyunlu olmak üzere iki kervansarayın daha olduğundan söz edilmişse de bunlardan hiçbir iz günümüze gelememiştir.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,645
84,558
NeverLand
Mardin Manastırları

Mardin ve çevresinde çeşitli inançlara hizmet eden manastır ve kiliseler bulunmaktadır. Bunların arasında Süryani manastır ve kiliseleri çoğunluktadır. Mardin 1932 yılına kadar Süryanilerin patriklik merkezi olmuş ve bu nedenle de Mardin başta olmak üzere yörede birçok manastır ve kilise yapılmıştır. Patrikliğin bu tarihten sonra Suriye’ye götürülmesine rağmen yöre Süryaniler açısından önemini yitirmemiştir.

Aramilerin Hıristiyanlığı kabulünden sonra Suriye-Asur sözcüklerinden Süryani kavramı ortaya çıkmıştır. Süryaniler Anadolu’da ilk dini yerleşim merkezlerini Antakya ve Urfa’da kurmuşlardır. Mardin’de 493 yılında yaptırılan Deyru’z-Zaferan (Deyrüzzafaran) Manastırı ile Süryanilerin önemli bir merkezi olmuştur.

Mar Barbara Manastırı

Mardin il merkezinde bulunan Mar Barbara Manastırı, XVII.yüzyılda yapılmıştır. Kaynaklarda bu manastır ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır.

Kesme taştan dikdörtgen planlı kilisenin yanında manastırın müştemilat yapıları bulunuyordu. Günümüzde bu manastır harabe halindedir.

Mor Efram Manastırı

Mardin’de bulunan bu manastırı Patrik Cercis Şelhet 1884 yılında yaptırmıştır. Kesme taştan yapılan kilise, çevresinde papaz odaları ve çeşitli yapılardan oluşmuştur.

Manastır günümüzde harap bir durumdadır.

Meryem Ana Kilise ve Manastırı

Mardin il merkezinde bulunan bu kilisenin cemaati yeterli olmadığından uzun süre kendi halinde kalmış, l958 yılında ana caddenin genişletilmesi sırasında yıkılmıştır. Kilise, Patrik Antuan Semheri tarafından 1860 yılında yaptırılmıştır.

00128979.jpg


Kesme yöresel taştan yapılan kilise dikdörtgen planlı olup, ibadet mekanı 21 sütun ile üst örtüyü taşımaktadır. Kilise, patriğin oturduğu yer ve İncil okunan bölümlerdeki üzüm salkımı motifleri ile dikkati çeken bir yapı görünümündeydi.

Kilisenin yanında bulunan ve Antakya Patrigi İğnatios Benham Banni tarafından 1895 yılında yapılan patrikhane günümüzde Mardin Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Dayru’z-Zaferan (Deyrüzzzafaran) Manastırı

Mardin’in 3 km. doğusunda bulunan Daru’z-Zaferan Manastırı Yukarı Mezopotamya’ya bakan yamaçlarda bulunmaktadır. Manastırın güney kısmı dışında çevresi dağlarla çevrilmiştir.

Manastır IV. Yüzyılda kurulmuş Süryani cemaatinin önemli bir dini merkezi olmuştur.IX-X. Yüzyıllarda en parlak dönemini yaşamış, 1293-1932 yılları arasında da patriklikmerkezi olmuştur.

Sadik_KOKOZ_IMG_0991_96.jpg


Bizans’ın baskısına karşılık Antakya merkez kilisesinde bulunan temel taşı da Dayr’uz-Zaferan’a taşınmıştır. Süryani havarilerinden Petrus adına dikilen bu taşın Hz. İsa’dan kaynaklanan bir de kutsal önemi vardır. Hz. İsa’nın Petrus’a “Temel kaya sensin, senin üzerinde kilisem inşa olunacaktır” dediği ve bu taşın da dikildiği kilisenin merkez olduğu kabul edilmiştir. Yapımındaki harçta yörede yetişen zaferan çiçeği kullanıldığı için de bu temel taşından ötürü kiliseye Deyru’z-Zaferan Kürsüsü Kilisesi denilmiştir. Bu olaydan sonra da kilise Süryanilerin haç merkezi konumuna gelmiştir.

Her yıl dünyanın çeşitli yörelerinden Süryaniler, 700 yıla yakın bir süre bu manastırı görmek için Mardin’e gelmektedir.

00128991.jpg


Manastırın ne zaman kurulduğu konusunda kesin bir tarihlendirme yapılamamaktadır. Bununla beraber manastırın Mardin ili ile birlikte kurulduğu sanılmaktadır. Bu manastır ilk defa XIX.yüzyılda dikkati çekmiştir. Manastırın en büyük özelliklerinden birisi de süryani patriklerinden elli ikisinin burada gömülü ve özel şekilde korunmakta oluşudur.

Çevresi yüksek duvarla çevrili olan manastırın çevresinde çok eski tarihlere inen mahzenler, kemerler ve burçlar bulunmaktadır.

cenk_SANY0398.jpg


Manastır iki katlı büyük bir bina olup, duvarlarının alt kısmında 1.00x3.00 m. boyunda blok taşların harçsız olarak birbiri üzerine oturtulduğu görülmektedir. Bunun üzerine yöresel taşlardan manastırın duvarları örülmüştür. Manastırın mimari yönden en büyük özelliği tavanlarıdır. Manastırın mozaikli mihrabı orijinal halini korumuştur. Ayrıca mabedin her iki tarafında kurban sunulan kemerli bölümler bulunmaktadır. Yapının içerisindeki kubbe ve sütunlar ile ahşap el işlemeli kapıları da orijinalliğini korumaktadır.

Manastır çeşitli dönemlerde yapılan eklerle genişletilmiş, ayrıca farklı dönemlere ait Mor Hanonya, Meryem Ana, Mor Petros kiliseleri ile bir şapel burada yapılmıştır. Ayrıca kuzeyindeki dağda kayalara doyulmuş olarak, belirli aralıklarla Meryem Ana, Thedoros, Mor Yakub, Mor İzozoli, Mor Behnam manastırlarıyla Mor Yusuf Savmaası yapılmıştır.

Meryem Ana Kilisesi

Mardin Savur Kapı Mahallesi’nde bulunan kilisenin kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. 1857’de ibadete açılmıştır.

Kesme taştan yapılmış, üzeri dam ile örtülü kilise uzun süre terkedilmiş ve günümüze yıkık bir durumda gelmiştir.

Mar Petrus ve Paulus Kilisesi

Mardin Gül Mahallesi’nde bulunan bu kilise, Patrik II. Abdullah döneminde Papaz Abdülmesih’in çabaları ile Aziz Petrus ve Paulus adına 1914 yılında yapılmıştır.

Kesme taştan yapılmış olan kilise dikdörtgen planlı olup, üzeri çatı ile örtülüdür. Taş işçiliğinde dikkati çeken bir bezemeye rastlanmamaktadır. Kilisenin en büyük özelliği kök boyalarla el işinden yapılmış olan baskı perdeleridir.

Mor İliyo Kilisesi

Mardin Kalesi’nde bulunan bu kilise III.yüzyılda yapılmıştır. Kesme taştan yapılan kalenin mimari yapısını tam olarak tespit edebilmek mümkün olamamıştır.

Surp Kevork (Kırmızı) Kilisesi

Mardin Ermeni cemaatinin kullandığı bu kilise, kayıtlarından öğrenildiğine göre 420 yılında yapılmıştır. Ancak değişik zamanlarda yapılan onarımlar sonucunda özelliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır.

Kesme taştan yapılmış olan kilisenin ibadet mekânı 10 payenin taşıdığı bir çatı ile örtülmüştür. Apsisindeki geometrik taş süslemeleri ile dikkati çekmektedir.

Protestan Kilisesi

Mardin il merkezinde bulunan bu kilise oldukça geniş bir alan üzerine 569 yılında yapılmıştır. Kesme taştan yapılmış olan kilisede geometrik ve çeşitli bitkisel motiflere yer verilmiştir.

Mor Hırmıs Kilisesi

Mardin il merkezinde bulunan bu kilise 430 yılında yapılmıştır. Başlangıçta Hıristiyanların kullandığı kiliseyi 1552 yılından sonra Nasturiler kullanmıştır.

Kesme taştan yapılmış olan ve yer yer geometrik taş bezemelerin bulunduğu kilise de iki metropolitin mezarının bulunması daha da önem kazanmasına neden olmuştur.

Mor Yusuf Kilisesi

00128994.jpg


Mardin il merkezinde bulunan bu kilise Ermeni Meclis-i Mebusan üyesi Hovsep Kazasyan’ın önderliğinde ve Ermeni Katolik cemaatinin katkılarıyla Patrik VIII.Grigoryus tarafından Mardin Metropolitliğine getirilen Melkun Nazaryan tarafından yaptırılmıştır. Mimari Lole’dir. Kilisenin yapımına 1864 yılında başlanmış ve 1894 yılında da ibadete açılmıştır. Ayrıca kilisenin yanına ruhbanların ikametine ayrılan bir bina ile ruhban okulu da eklemiştir.

Kilisenin yapımı sırasında temellere rutubeti önlemek için tuzlar dökülmüş ve bundan sonra da temeller atılmıştır. Kilise kesme taştan bazilika planında olup, üzeri düz bir dam ile örtülüdür. İbadet mekânının içerisinde 21 sütun bulunmaktadır. Ayrıca altı apsisi ve koro balkonuna yer verilmiştir.

Mor Circis Kilisesi

Mardin Eski Kale Köyü’nün kuzeybatısında bulunan bu kilise Mor İvennis Kilisesi ile birlikte 793 yılında yaptırılmıştır.

Kilise kesme taştan olup üzeri düz damla örtülmüştür.

Mor İliye Kilisesi

Mardin Çiftlik Köyü’nde bulunan bu kilisenin yapım tarihini belirten bir kitabe veya belgeye rastlanılmamıştır.

Kesme taştan, dikdörtgen planlı olarak yapılan kilisenin yanında ayrı bir bölüm halinde, alçak tavanlı iki oda bulunmaktadır. Bu bölümün ruh ve sinir hastalıkları tedavisinde yararlanıldığına inanılmıştır. Kilisenin Taka diye isimlendirilen bu bölümü ziyaret edilmektedir.

Mor Yakup (Mor Kuryakus) Kilisesi

Mardin Bülbül Köyü’nde bulunan bu kilisenin kitabesi bulunmadığı gibi kaynaklarda da yapım tarihini gösteren bir bilgiye rastlanılamamıştır. Bununla beraber III.yüzyılda manastır kilisesi olarak yapıldığı söylenmektedir.

Kesme taştan düz damlı olarak yapılan kilisede bezeme elemanlarına rastlanılmamıştır.

Mor Yuhanna Kilisesi

Mardin Dereiçi (Kıllıt) Köyü’nde bulunan bu kilise 370 yılında yapılmıştır. Kesme taş ve moloz taştan yapılan kilise dikdörtgen planlıdır. Üzeri düz bir dam ile örtülüdür.

Mor Behnam (Kırklar) Kilisesi

Mardin Şar Mahallesi’nde bulunan bu kilisenin V.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.
Kırk din şehitlerine ait kemiklerin 1170’de bu kiliseye getirilmiş olmasından ötürü aynı zamanda Kırk Şehitler Kilisesi ismiyle tanınmıştır.

aade3.jpg


Günümüzde Mardin Metropolitlik Kilisesi’dir.

Kilise yöresel kesme taştan, geniş bir avlu içerisinde yapılmıştır. Duvar işçiliğinde son derece ince bir işçilik uygulanmıştır.

Üç ayrı girişi olan kilisenin cephelerinde dantel gibi işlenmiş taş örgüler dikkati çekmektedir. Apsisi, çan kulesi ve 1500 yıllık kök boya perdeleri ile dikkat çekici bir yapıdır.

Hatuniye (Sitti Radviyye) Medresesi

Mardin il merkezinin kuzeyindeki Gül Mahallesi’nde bulunan bu medreseyi Artuklu Sultanlarından Necmeddin Alpi’nin eşi Sitti Razviye (Radviyye) yaptırmıştır. Yapının kitabesi bulunmamakla beraber 1177-1185 arasında yapıldığı sanılmaktadır.

Günümüze gelen kalıntılarından medresenin iki eyvanlı, revaklı avlulu ve iki katlı olduğu, köşelerine de kubbeli türbe kısımlarının yerleştirildiği anlaşılmaktadır. Bu plan tipi Anadolu medrese mimarisinin gelişiminin XIII.yüzyılda belirlenmeye başladığını da göstermektedir.

k_borakalyon_sitiradiviye.jpg


Medrese çeşitli dönemlerde yapılan eklerle özgün biçiminden kısmen de olsa uzaklaşmıştır. Yapının asıl girişi bilinmemektedir. Medresenin solundaki girişten önce eyvan mescide ve sonra da revaklı, üzeri açık bir avluya girilmektedir. Güney eyvanının kuzeyindeki bölüm sonradan cami olarak kullanılmıştır. Bu arada mihrap duvarının solundaki mekânlar bozulmuş ve buraya bir de balkon eklenmiştir. Nitekim kuzeydeki giriş eyvanının kemer izleri bugün görülebilmektedir. Avlunun batısında çapraz tonozlu revakların arkasında üzerleri beşik tonozlu bir bölüm günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Avlunun doğusundaki kemerlerden burada bir takım medrese hücrelerinin olduğu anlaşılmaktadır. Revaklar üzerindeki aralara örülmüş kemerler bunların üzerinde ikinci bir katın olduğuna işaret etmektedir. Bu kata nereden çıkıldığı ise anlaşılamamıştır.

Ana eyvanda bulunan mihrabın bezemeleri dikkat çekicidir. Üzerleri sıvanmış ve badanalanmış olmasına rağmen bunların altında zengin bir taş işçiliği olduğu da dikkati çekmektedir. Mihrap nişinin iki yanında iki sütunçe bulunmakta olup, bunlar birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlanmış, aralarında kalan bölüm altıgen yıldızlarla doldurulmuştur. Bu yıldızlar Artuklu döneminde çok sık kullanılmış olan kartal armalarına benzemektedir. Mihrap kubbesine frizler ve üç sıra silme ile geçilmektedir.

Ana mekândaki kare planlı türbe eyvanın doğusunda olup, üzeri tromplu bir kubbe ile örtülüdür. Bu yapıda baklava bezemeli taştan kafesli iki pencereye yer verilmiştir. Türbe mihrabı da sıvandığından altında kalan bezemeler bozulmuştur. Ancak izlerinden burada iki sütunçenin taşıdığı dilimli kemer, zikzaklı silmeler ve kufi yazıya benzeyen çerçeveler içerisine alınmış iç içe altıgenler olduğu görülmektedir.

Türbe içerisinde yan yana iki sanduka bulunmakta olup, bunlardan birisinin üzerinde çiçekli bir kitabeye yer verilmiştir.

Zinciriye Medresesi

Mardin Medrese Mahallesi’nin kuzeyinde bulunan Zinciriye Medresesi Melik Necmeddin İsa Bin Muzaffer Davut Bin El Melik Salih tarafından 1385 yılında yaptırılmıştır.

ekin_P7034501.jpg


Medrese geniş bir alanı kaplamakta olup, cami, türbe ve ek yapılardan meydana gelmiştir. Bu medresede avlu çevresinde sıralanan mekân düzeninden uzaklaşılmıştır. Medresenin doğu ve batısındaki kenarlarında dilimli kubbeleri olan anıtsal giriş kapıları bulunmaktadır. Bunlardan güneydekinde dilimli kubbenin altında türbe, doğudakinde ise yine dilimli kubbenin altında camiye yer verilmiştir. Bu iki mekân arasında dışarıya açık dört revak kemeri ile kubbelerin altındaki dilimli yarım kubbeli duvar payandaları yapıyı görkemli bir şekle sokmuştur. Revak kemerlerinin altında sivri kemerli bir de çeşme görülmektedir.

ekin_P7034502.jpg


Birkaç basamak merdivenle çıkılan medresenin giriş kapısı iki sıra mukarnasla dikdörtgen bir çerçeve içerisine alınmıştır. Burada kufi bordürlü bezeme, iki yandaki sütunçelerin taşıdığı üç dilimli niş kemeri ile çevrelenmiştir. Buradaki mukarnas dolgunun altında nişi çepeçevre dolaşan bir kitabe kuşağı bulunmaktadır. Onun altındaki yan duvarlarda ise bitkisel motifli rozetler bulunmaktadır. Ayrıca giriş kapısının üzerindeki yazılar da madalyonlar halindedir. Bu madalyonların altında iki ayrı çeşit taş süslemenin olduğu da dikkati çekmektedir. Üstteki bezemede aralarında altıgenler ve üç kollu yaprakların olduğu birbiri içerisine girmiş kıvrımlı çizgilerden örgü motiflerine yer verilmiştir. Ortadaki küçük altıgenlerde bazı sözcükler yazılıdır. Bunun altındaki bezemelerde karşılıklı palmetler varsa da bunlar kakma olarak işlendiğinden çoğu düşmüştür. Bu kapıdan üzeri tonoz örtülü bir giriş kısmına geçilir. Medresenin ikinci katına çıkılan merdivenler ise girişin sonundadır. Bunun solunda beşik tonozlu bir koridor ile zemin kattaki avluya geçilir. Bu avlu aynı zamanda dışa da açık olup, revaklarla çevrilidir. Koridorun kuzeyine beşik tonozlu küçük bir oda ile L biçimli bir mekân yerleştirilmiştir. Koridorun güneyinde cami bulunmaktadır. Koridora bakan pencerelerle aydınlanan cami ortada mukarnaslı, tromplu bir kubbe ile örtülüdür. Bu kubbenin dışında kalan bölümler de beşik tonozlu mekânlardan oluşmuştur. Caminin palmet biçimindeki kakma motiflerle bezeli mihrap nişinin üzerinde madalyonlar ve yazı frizleri bulunmaktadır. Ancak mihraptaki bezeme ve kitabelerin çoğu bozulmuş, kakmaları düşmüş veya yerlerinden sökülmüşlerdir.

nijat_Mardin_Nijat_Ayvaz.jpg


Caminin kuzeyindeki dar bir koridor sonunda dikdörtgen bir avluya ulaşılır. Bu avlunun güneyinde beş kemerli, üzerleri çapraz tonoz örtülü bir revak bulunmaktadır. Revakların güney duvarındaki küçük mihrap nişinin yanlarında da ikişer kemerli bir bölüm medresenin güney yönüne açılmaktadır. Avlunun kuzeyinde içerisinde selsebil olan beşik tonozlu bir eyvan bulunmaktadır. Bu eyvanın iki yanındaki odaların ilk yapıldığı döneme ait olmayıp sonradan buraya eklendiği anlaşılmaktadır.

meterisli_mardin_kule.jpg


Güneydeki mekânın üzerindeki kitabesinden burasının bir türbe olduğu anlaşılmaktadır. Sultan İsa’ya ait olan türbe, kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. İçerisinde bir sanduka bulunmaktadır. Türbedeki mihrabın ve giriş kapısının bezemelerinden çoğu yerlerinden düşmüştür.

Melik İsa Timur ordusu ile savaşmış ve bir süre bu medresede hapsedilmiştir.

Cami ve türbenin yüksekliği ikinci katla aynı düzeydedir. Avlunun batısı kemerli olup, çapraz tonoz örtülüdür. Bu bölümün de sonradan yapıldığı sanılmaktadır. Bu mekânla üst katın batı ve doğu bölümleri birleştirilmiştir.

Mardin Müzesi yeni binasına taşınmadan önce Zinciriye Medresesi’nde işlevini sürdürmüştür.

Kasımiye Medresesi

Mardin’in güneybatısındaki tepenin altında bulunan Kasımiye Medresesi’nin yapımına Artuklu döneminde başlanmış, Sultan Kasım tarafından da 1487-1502 yıllarında tamamlanmıştır. Medresenin yapım tarihi bilinmemektedir. Akkoyunlu Hükümdarı Cihangiroğlu Kasım Mardin’i onarmak için geniş bir çalışma başlatmış, bazı yapıların yanı sıra medreseler de yaptırmıştır.

abdullah_aktan_Kasimiye_Medresesi.jpg


Kasımiye Medresesi XIV.yüzyıl Artuklu mimari özelliklerini yansıtmaktadır. Kesme taş ve yumuşak yöresel taştan yapılan medresenin giriş kapısı sol tarafa kaydırılmıştır. Bezemesi Zinciriye Medresesi ile yakınlık göstermektedir. Kapının dışında mukarnaslı bir kuşak, içeride köşe sütunları ve üç dilimli bir kemer bulunmaktadır. Bu kapıdan üzeri kubbe ile örtülü bir girişten beşik tonozlu koridora geçilmektedir. Bu koridordan avluya ve camiye ulaşılmaktadır.

Cami üzeri kubbeli kare bir mekân ile yanlarındaki beşik tonozlu mekânlardan meydana gelmiştir. Avlunun arkasında üç yöne doğru uzanan medrese odaları sıralanmıştır. Revakların güneyinde dilimli kubbeleri ile dikkati çeken türbeler bulunmaktadır. Ayrıca avlunun kuzeyinde içerisinde havuz bulunan bir ana eyvan vardır. Bu eyvanın iki yanına da beşik tonozlu birer oda yerleştirilmiştir.

Medresenin alt ve üst kat planları birbirinin eşidir.

Şehidiye Medresesi

Mardin Şehidiye Mahallesi’nde bulunan Semanin Medresesi ismi ile de tanınan bu yapının girişindeki vakfiyesinden öğrenildiğine göre Necmeddin Gazi döneminde 1239-1260 yılları arasında yaptırılmıştır. Ancak Kâtip Ferdi günümüze gelemeyen bir kitabeye dayanarak medresenin Artuk Aslan döneminde, 1201-1239 yıllarında yapıldığını ileri sürmüştür. Bu kaynaklara dayanılarak medresenin XIII.yüzyılın ilk yarısında yapıldığı kabul edilmelidir.

SADIK_KOKOZ_ehidiye_mardin1.jpg


Medrese değişik zamanlarda çevresine yapılan eklerle özgünlüğünü yitirmiş ve plan şekli bozulmuştur. Bugünkü durumunda dikdörtgen bir avlu çevresinde sıralanmış yapılardan meydana gelmiştir. Günümüzde sokak seviyesinin altında kalan, yüksek ve derin bir niş içerisine alınmış ana kapı balıksırtı sütunçeler ve palmetlerle bezelidir. Bu kapıdan beşik tonozlu bir koridorla avluya geçilir. Koridorun solundaki kapı, avlunun solunda karşılıklı sıralanmış iki sıra halindeki medrese odasının bulunduğu başka bir koridora açılmaktadır. Avlunun kuzeyinde selsebilli bir eyvan, batısında da revaklı bölümler bulunmaktadır.

mehmet_akif_tutar_35440029.jpg


Medresenin camisi enine iki nefli olup, doğu ve batısında çatılı iki girişi vardır. Caminin minaresi 1916-1917 yılında yapılmıştır. Taş kaide üzerindeki minarenin gövdesi yivler ve burmalı sütunlarla karışık bir görünümdedir. Ayrıca medresenin günümüze çok bozulmuş olarak gelmesine rağmen taş işçiliğinin güzel örneklerini yansıttığı da kalıntılarından anlaşılmaktadır.

Melik Mansur Medresesi

Mardin Gül Mahallesi’nin kuzeydoğusunda bulunan bu medrese kaynaklarda Şeyh Aban Şeyh Libben ve Haliliye Medresesi olarak da geçmektedir.

Medresenin kitabesi bulunmamakla beraber Artukoğullarından Melik Mansur’un yaşadığı dönem ve mimari yapısından ötürü Medresenin XIII.yüzyılın sonu veya XIV.yüzyılın başında yapıldığı anlaşılmaktadır.

Medrese günümüze harap bir durumda gelebilmiş olup, bu nedenle de planı tam olarak anlaşılamamıştır. Yalnızca güneydeki sağlam durumda olan bölümünün mescit olduğu anlaşılmaktadır. Burada mihrap önünde çapraz tonozlu bir bölüm, yanlarda da beşik tonozlu mekânlar bulunmaktadır. Kuzeydeki cephesi kapı ve pencerelerle dışa açılmakta olup, mekânın içerisinde bazı lahitler de vardır.

Marufiye Medresesi

Mardin Şar Mahallesi’nin kuzeyinde bulunan bu medrese Beyt il Artuki veya Hacı Maruf Medresesi ismi ile tanınmaktadır. Kitabesi günümüze gelememiştir. Mimari yapısına dayanılarak medresenin XIII.yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır.

Medrese günümüze harap bir durumda gelmiş, kalıntıları oldukça geniş bir alana yayıldığından yapının büyük ölçüde planı olduğu anlaşılmaktadır. Cephe kalıntıları oldukça zengin olup, aynı zenginlik medresenin içerisine de yansımıştır. Medresenin kuzey bölümü selsebilli bir eyvana sahip, doğu ve batısı eyvanlarla genişleyen kubbeli bir mekânı yansıtmaktadır. Buradaki selsebil taş ve mermer mozaiklerle bezenmiştir. Selsebilden çıkan sular mozaik kanallarla kubbeli bölüme, oradan da avluya ulaşmaktadır. Selsebilli mekânın solundaki kalıntıların çapraz tonozla örtülü olduğu görülmektedir.

Medresenin doğu eyvanı oldukça geniş bir plan göstermektedir. Bunun kuzeyinde, avludan içerisine girilen, altı çapraz üstü beşik tonozla örtülü bir başka mekân daha dikkati çekmektedir. Bunun güneyindeki beşik tonozlu oda ile mescidin değişik dönemlerde eklendiği anlaşılmaktadır.

Marufiye Medresesinin planı Mardin’deki Sultan İsa ve Sultan Kasım medreselerinde de aynen tekrarlanmıştır. Büyük olasılıkla bu medrese, cami ve türbe ile bütünleşerek iki katlı açık medreselerin öncülerinden bir örnek olduğu anlaşılmıştır.

Şah Sultan Medresesi

Mardin Tekke Mahallesi’nde bulunan bu medreseyi Akkoyunlu İbrahim Bey ismi ile tanınan caminin önünde, İbrahim Bey’in eşi Şah Sultan yaptırmıştır. Kitabesi bulunamadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. İbrahim Bey’in eşi Şah Sultan’ın yaşadığı dönem ve medresenin mimari yapısı dikkate alındığında bu yapının XV.yüzyıl sonu veya XVI.yüzyılın başında yapıldığı anlaşılmaktadır.

Günümüze harap bir durumda gelen bu medresenin kalıntı ve bölümlerinden açık avlulu, iki katlı medrese planında olduğu anlaşılmaktadır. Medresenin batı ve doğusunda revakların arkasında medrese hücreleri sıralanmıştır. Medresenin kuzeyinde selsebilli bir eyvanı vardır. Ana eyvanın yanlarında ise üzerleri tonozla örtülmüş iki odaya yer verilmiştir. Kuzey ve batı yönünde ise, ikinci kata ait izler dikkati çekmektedir.

Savur Kapı Medresesi

Mardin’de Bab es Sur Camisi’nin yakındaki dar bir sokak içerisinde bulunan bu medresenin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ve yaptıran bilinmemektedir. Kaynaklarda da bu medrese ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır.

Medrese günümüze harap bir halde gelmiştir. Bu yapının Artukoğulları döneminde, XIII.-XIV.yüzyıllar arasında yapıldığı sanılmaktadır. Kalıntılarından medresenin avlulu ve iki katlı olduğu anlaşılmaktadır. Zemin katta dükkânlara ve ahırlara yer verilmiştir. Üzerindeki ikinci kat iki mekâna ayrılmış ve bunların üzeri de yan yana ikişer çapraz tonozla örtülmüştür. Birbirleri ile aralarında geçişler olan bu mekânların sonradan araları örülmüştür.

Muzafferiye Medresesi

Mardin’de Kale eteğinde bulunan bu medresenin Artukoğullarından Melik Muzaffer Karaaslan tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Medresenin kitabesi günümüze gelemediği gibi kaynaklarda da onunla ilgili yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır. Bununla beraber XIII.-XIV.yüzyıllar arasında yapıldığı sanılmaktadır.

Yapımında yöresel siyah ve beyaz taşlar kullanılmıştır. Medreseden günümüze herhangi bir iz gelememiştir.

Hüsamiye Medresesi

Mardin’de bulunan Hüsamiye Medresesi Kâtip Ferdi’den öğrenildiğine göre; Hüsameddin Timurtaş tarafından yaptırılmıştır. Hüsameddin Timurtaş’ın 1121’de tahta çıkıp, 1150’de öldüğü dikkate alınacak olunursa, yapı XII.yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmelidir.

Hüsamettin Timurtaş medreseden başka karşısına bir de cami yaptırmıştır. Günümüze gelemeyen bu medrese hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır.

Altunboğa Medresesi

Mardin Tekke Mahallesi’nde bulunan Altunboğa Medresesi Kâtip Ferdi’nin kayıtlarına göre Melik Mansur’un veziri Altunboğa tarafından yaptırılmıştır. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Ancak, Melik Mansur’un hüküm sürdüğü dönem ve medresenin mimari yapısı XIII.yüzyılın sonu ile XIV.yüzyılın başında yapıldığını göstermektedir.

Medrese günümüze harap bir durumda gelmiş, yalnızca çeşmesi iyi durumdadır. Çeşmenin bulunduğu bu bölümün selsebilli bir eyvan olduğu sanılmaktadır. Çeşmenin arkasında deposu, yanlarında da sivri kemerli nişler vardır. Eyvanın güneyindeki mukarnas ve bitkisel bezemeli kapıya dayanılarak da yapının oldukça geniş bir alana yayıldığı anlaşılmaktadır. Bunun dışında medrese ile ilgili başka bir bilgiye ulaşılamamıştır.

Mardin Kervansarayı

Mardin ana caddesi üzerinde bulunan Mardin Kervansarayı yöredeki tek kervansaraydır. Kitabesi günümüze gelememekle beraber mimari üslubundan XII.-XIII.yüzyıla tarihlendirilmektedir. Banisi bilinmemektedir.

Kervansaray dikdörtgen planlı olup, avlunun çevresinde iki katlı revaklı mekânlardan meydana gelmiştir. Giriş eyvanının iki yanında beşer dükkân bulunmaktadır. Ayrıca avlunun çevresinde çapraz tonozlu revakların arkasında tonozlu odalar bulunmaktadır. Kuzey yönündeki tek kat yüksekliğindeki eyvan ve yanında da bir çeşme bulunuyordu. Ancak bu bölüm günümüze gelememiştir. Kervansarayın kuzey yönündeki bölümler beşik tonozlu geçitlerle doğu ve batıdaki dikdörtgen mekânlarla bağlantılıdır. Ahır olarak kullanılan bu yerlerin üzerleri payelerle desteklenmiş, tonozlarla örtülüdür. Üst kattaki avlu çevresinde bulunan revakların arkasında olduğu gibi yine tonozlu odalar sıralanmıştır.

Günümüze özelliğinden büyük ölçüde uzaklaşmış olarak gelen kervansarayın üst kat revaklarının bazı bölümleri restore edilmiştir.

Vakıf ve arşiv kayıtlarında Mardin’de biri Artuklu, ikisi Akkoyunlu olmak üzere iki kervansarayın daha olduğundan söz edilmişse de bunlardan hiçbir iz günümüze gelememiştir.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,645
84,558
NeverLand
Mardin Manastırları

Mardin ve çevresinde çeşitli inançlara hizmet eden manastır ve kiliseler bulunmaktadır. Bunların arasında Süryani manastır ve kiliseleri çoğunluktadır. Mardin 1932 yılına kadar Süryanilerin patriklik merkezi olmuş ve bu nedenle de Mardin başta olmak üzere yörede birçok manastır ve kilise yapılmıştır. Patrikliğin bu tarihten sonra Suriye’ye götürülmesine rağmen yöre Süryaniler açısından önemini yitirmemiştir.

Aramilerin Hıristiyanlığı kabulünden sonra Suriye-Asur sözcüklerinden Süryani kavramı ortaya çıkmıştır. Süryaniler Anadolu’da ilk dini yerleşim merkezlerini Antakya ve Urfa’da kurmuşlardır. Mardin’de 493 yılında yaptırılan Deyru’z-Zaferan (Deyrüzzafaran) Manastırı ile Süryanilerin önemli bir merkezi olmuştur.

Mar Barbara Manastırı

Mardin il merkezinde bulunan Mar Barbara Manastırı, XVII.yüzyılda yapılmıştır. Kaynaklarda bu manastır ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır.

Kesme taştan dikdörtgen planlı kilisenin yanında manastırın müştemilat yapıları bulunuyordu. Günümüzde bu manastır harabe halindedir.

Mor Efram Manastırı

Mardin’de bulunan bu manastırı Patrik Cercis Şelhet 1884 yılında yaptırmıştır. Kesme taştan yapılan kilise, çevresinde papaz odaları ve çeşitli yapılardan oluşmuştur.

Manastır günümüzde harap bir durumdadır.

Meryem Ana Kilise ve Manastırı

Mardin il merkezinde bulunan bu kilisenin cemaati yeterli olmadığından uzun süre kendi halinde kalmış, l958 yılında ana caddenin genişletilmesi sırasında yıkılmıştır. Kilise, Patrik Antuan Semheri tarafından 1860 yılında yaptırılmıştır.

00128979.jpg


Kesme yöresel taştan yapılan kilise dikdörtgen planlı olup, ibadet mekanı 21 sütun ile üst örtüyü taşımaktadır. Kilise, patriğin oturduğu yer ve İncil okunan bölümlerdeki üzüm salkımı motifleri ile dikkati çeken bir yapı görünümündeydi.

Kilisenin yanında bulunan ve Antakya Patrigi İğnatios Benham Banni tarafından 1895 yılında yapılan patrikhane günümüzde Mardin Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Dayru’z-Zaferan (Deyrüzzzafaran) Manastırı

Mardin’in 3 km. doğusunda bulunan Daru’z-Zaferan Manastırı Yukarı Mezopotamya’ya bakan yamaçlarda bulunmaktadır. Manastırın güney kısmı dışında çevresi dağlarla çevrilmiştir.

Manastır IV. Yüzyılda kurulmuş Süryani cemaatinin önemli bir dini merkezi olmuştur.IX-X. Yüzyıllarda en parlak dönemini yaşamış, 1293-1932 yılları arasında da patriklikmerkezi olmuştur.

Sadik_KOKOZ_IMG_0991_96.jpg


Bizans’ın baskısına karşılık Antakya merkez kilisesinde bulunan temel taşı da Dayr’uz-Zaferan’a taşınmıştır. Süryani havarilerinden Petrus adına dikilen bu taşın Hz. İsa’dan kaynaklanan bir de kutsal önemi vardır. Hz. İsa’nın Petrus’a “Temel kaya sensin, senin üzerinde kilisem inşa olunacaktır” dediği ve bu taşın da dikildiği kilisenin merkez olduğu kabul edilmiştir. Yapımındaki harçta yörede yetişen zaferan çiçeği kullanıldığı için de bu temel taşından ötürü kiliseye Deyru’z-Zaferan Kürsüsü Kilisesi denilmiştir. Bu olaydan sonra da kilise Süryanilerin haç merkezi konumuna gelmiştir.

Her yıl dünyanın çeşitli yörelerinden Süryaniler, 700 yıla yakın bir süre bu manastırı görmek için Mardin’e gelmektedir.

00128991.jpg


Manastırın ne zaman kurulduğu konusunda kesin bir tarihlendirme yapılamamaktadır. Bununla beraber manastırın Mardin ili ile birlikte kurulduğu sanılmaktadır. Bu manastır ilk defa XIX.yüzyılda dikkati çekmiştir. Manastırın en büyük özelliklerinden birisi de süryani patriklerinden elli ikisinin burada gömülü ve özel şekilde korunmakta oluşudur.

Çevresi yüksek duvarla çevrili olan manastırın çevresinde çok eski tarihlere inen mahzenler, kemerler ve burçlar bulunmaktadır.

cenk_SANY0398.jpg


Manastır iki katlı büyük bir bina olup, duvarlarının alt kısmında 1.00x3.00 m. boyunda blok taşların harçsız olarak birbiri üzerine oturtulduğu görülmektedir. Bunun üzerine yöresel taşlardan manastırın duvarları örülmüştür. Manastırın mimari yönden en büyük özelliği tavanlarıdır. Manastırın mozaikli mihrabı orijinal halini korumuştur. Ayrıca mabedin her iki tarafında kurban sunulan kemerli bölümler bulunmaktadır. Yapının içerisindeki kubbe ve sütunlar ile ahşap el işlemeli kapıları da orijinalliğini korumaktadır.

Manastır çeşitli dönemlerde yapılan eklerle genişletilmiş, ayrıca farklı dönemlere ait Mor Hanonya, Meryem Ana, Mor Petros kiliseleri ile bir şapel burada yapılmıştır. Ayrıca kuzeyindeki dağda kayalara doyulmuş olarak, belirli aralıklarla Meryem Ana, Thedoros, Mor Yakub, Mor İzozoli, Mor Behnam manastırlarıyla Mor Yusuf Savmaası yapılmıştır.

Meryem Ana Kilisesi

Mardin Savur Kapı Mahallesi’nde bulunan kilisenin kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. 1857’de ibadete açılmıştır.

Kesme taştan yapılmış, üzeri dam ile örtülü kilise uzun süre terkedilmiş ve günümüze yıkık bir durumda gelmiştir.

Mar Petrus ve Paulus Kilisesi

Mardin Gül Mahallesi’nde bulunan bu kilise, Patrik II. Abdullah döneminde Papaz Abdülmesih’in çabaları ile Aziz Petrus ve Paulus adına 1914 yılında yapılmıştır.

Kesme taştan yapılmış olan kilise dikdörtgen planlı olup, üzeri çatı ile örtülüdür. Taş işçiliğinde dikkati çeken bir bezemeye rastlanmamaktadır. Kilisenin en büyük özelliği kök boyalarla el işinden yapılmış olan baskı perdeleridir.

Mor İliyo Kilisesi

Mardin Kalesi’nde bulunan bu kilise III.yüzyılda yapılmıştır. Kesme taştan yapılan kalenin mimari yapısını tam olarak tespit edebilmek mümkün olamamıştır.

Surp Kevork (Kırmızı) Kilisesi

Mardin Ermeni cemaatinin kullandığı bu kilise, kayıtlarından öğrenildiğine göre 420 yılında yapılmıştır. Ancak değişik zamanlarda yapılan onarımlar sonucunda özelliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır.

Kesme taştan yapılmış olan kilisenin ibadet mekânı 10 payenin taşıdığı bir çatı ile örtülmüştür. Apsisindeki geometrik taş süslemeleri ile dikkati çekmektedir.

Protestan Kilisesi

Mardin il merkezinde bulunan bu kilise oldukça geniş bir alan üzerine 569 yılında yapılmıştır. Kesme taştan yapılmış olan kilisede geometrik ve çeşitli bitkisel motiflere yer verilmiştir.

Mor Hırmıs Kilisesi

Mardin il merkezinde bulunan bu kilise 430 yılında yapılmıştır. Başlangıçta Hıristiyanların kullandığı kiliseyi 1552 yılından sonra Nasturiler kullanmıştır.

Kesme taştan yapılmış olan ve yer yer geometrik taş bezemelerin bulunduğu kilise de iki metropolitin mezarının bulunması daha da önem kazanmasına neden olmuştur.

Mor Yusuf Kilisesi

00128994.jpg


Mardin il merkezinde bulunan bu kilise Ermeni Meclis-i Mebusan üyesi Hovsep Kazasyan’ın önderliğinde ve Ermeni Katolik cemaatinin katkılarıyla Patrik VIII.Grigoryus tarafından Mardin Metropolitliğine getirilen Melkun Nazaryan tarafından yaptırılmıştır. Mimari Lole’dir. Kilisenin yapımına 1864 yılında başlanmış ve 1894 yılında da ibadete açılmıştır. Ayrıca kilisenin yanına ruhbanların ikametine ayrılan bir bina ile ruhban okulu da eklemiştir.

Kilisenin yapımı sırasında temellere rutubeti önlemek için tuzlar dökülmüş ve bundan sonra da temeller atılmıştır. Kilise kesme taştan bazilika planında olup, üzeri düz bir dam ile örtülüdür. İbadet mekânının içerisinde 21 sütun bulunmaktadır. Ayrıca altı apsisi ve koro balkonuna yer verilmiştir.

Mor Circis Kilisesi

Mardin Eski Kale Köyü’nün kuzeybatısında bulunan bu kilise Mor İvennis Kilisesi ile birlikte 793 yılında yaptırılmıştır.

Kilise kesme taştan olup üzeri düz damla örtülmüştür.

Mor İliye Kilisesi

Mardin Çiftlik Köyü’nde bulunan bu kilisenin yapım tarihini belirten bir kitabe veya belgeye rastlanılmamıştır.

Kesme taştan, dikdörtgen planlı olarak yapılan kilisenin yanında ayrı bir bölüm halinde, alçak tavanlı iki oda bulunmaktadır. Bu bölümün ruh ve sinir hastalıkları tedavisinde yararlanıldığına inanılmıştır. Kilisenin Taka diye isimlendirilen bu bölümü ziyaret edilmektedir.

Mor Yakup (Mor Kuryakus) Kilisesi

Mardin Bülbül Köyü’nde bulunan bu kilisenin kitabesi bulunmadığı gibi kaynaklarda da yapım tarihini gösteren bir bilgiye rastlanılamamıştır. Bununla beraber III.yüzyılda manastır kilisesi olarak yapıldığı söylenmektedir.

Kesme taştan düz damlı olarak yapılan kilisede bezeme elemanlarına rastlanılmamıştır.

Mor Yuhanna Kilisesi

Mardin Dereiçi (Kıllıt) Köyü’nde bulunan bu kilise 370 yılında yapılmıştır. Kesme taş ve moloz taştan yapılan kilise dikdörtgen planlıdır. Üzeri düz bir dam ile örtülüdür.

Mor Behnam (Kırklar) Kilisesi

Mardin Şar Mahallesi’nde bulunan bu kilisenin V.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.
Kırk din şehitlerine ait kemiklerin 1170’de bu kiliseye getirilmiş olmasından ötürü aynı zamanda Kırk Şehitler Kilisesi ismiyle tanınmıştır.

aade3.jpg


Günümüzde Mardin Metropolitlik Kilisesi’dir.

Kilise yöresel kesme taştan, geniş bir avlu içerisinde yapılmıştır. Duvar işçiliğinde son derece ince bir işçilik uygulanmıştır.

Üç ayrı girişi olan kilisenin cephelerinde dantel gibi işlenmiş taş örgüler dikkati çekmektedir. Apsisi, çan kulesi ve 1500 yıllık kök boya perdeleri ile dikkat çekici bir yapıdır.

Hatuniye (Sitti Radviyye) Medresesi

Mardin il merkezinin kuzeyindeki Gül Mahallesi’nde bulunan bu medreseyi Artuklu Sultanlarından Necmeddin Alpi’nin eşi Sitti Razviye (Radviyye) yaptırmıştır. Yapının kitabesi bulunmamakla beraber 1177-1185 arasında yapıldığı sanılmaktadır.

Günümüze gelen kalıntılarından medresenin iki eyvanlı, revaklı avlulu ve iki katlı olduğu, köşelerine de kubbeli türbe kısımlarının yerleştirildiği anlaşılmaktadır. Bu plan tipi Anadolu medrese mimarisinin gelişiminin XIII.yüzyılda belirlenmeye başladığını da göstermektedir.

k_borakalyon_sitiradiviye.jpg


Medrese çeşitli dönemlerde yapılan eklerle özgün biçiminden kısmen de olsa uzaklaşmıştır. Yapının asıl girişi bilinmemektedir. Medresenin solundaki girişten önce eyvan mescide ve sonra da revaklı, üzeri açık bir avluya girilmektedir. Güney eyvanının kuzeyindeki bölüm sonradan cami olarak kullanılmıştır. Bu arada mihrap duvarının solundaki mekânlar bozulmuş ve buraya bir de balkon eklenmiştir. Nitekim kuzeydeki giriş eyvanının kemer izleri bugün görülebilmektedir. Avlunun batısında çapraz tonozlu revakların arkasında üzerleri beşik tonozlu bir bölüm günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Avlunun doğusundaki kemerlerden burada bir takım medrese hücrelerinin olduğu anlaşılmaktadır. Revaklar üzerindeki aralara örülmüş kemerler bunların üzerinde ikinci bir katın olduğuna işaret etmektedir. Bu kata nereden çıkıldığı ise anlaşılamamıştır.

Ana eyvanda bulunan mihrabın bezemeleri dikkat çekicidir. Üzerleri sıvanmış ve badanalanmış olmasına rağmen bunların altında zengin bir taş işçiliği olduğu da dikkati çekmektedir. Mihrap nişinin iki yanında iki sütunçe bulunmakta olup, bunlar birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlanmış, aralarında kalan bölüm altıgen yıldızlarla doldurulmuştur. Bu yıldızlar Artuklu döneminde çok sık kullanılmış olan kartal armalarına benzemektedir. Mihrap kubbesine frizler ve üç sıra silme ile geçilmektedir.

Ana mekândaki kare planlı türbe eyvanın doğusunda olup, üzeri tromplu bir kubbe ile örtülüdür. Bu yapıda baklava bezemeli taştan kafesli iki pencereye yer verilmiştir. Türbe mihrabı da sıvandığından altında kalan bezemeler bozulmuştur. Ancak izlerinden burada iki sütunçenin taşıdığı dilimli kemer, zikzaklı silmeler ve kufi yazıya benzeyen çerçeveler içerisine alınmış iç içe altıgenler olduğu görülmektedir.

Türbe içerisinde yan yana iki sanduka bulunmakta olup, bunlardan birisinin üzerinde çiçekli bir kitabeye yer verilmiştir.

Zinciriye Medresesi

Mardin Medrese Mahallesi’nin kuzeyinde bulunan Zinciriye Medresesi Melik Necmeddin İsa Bin Muzaffer Davut Bin El Melik Salih tarafından 1385 yılında yaptırılmıştır.

ekin_P7034501.jpg


Medrese geniş bir alanı kaplamakta olup, cami, türbe ve ek yapılardan meydana gelmiştir. Bu medresede avlu çevresinde sıralanan mekân düzeninden uzaklaşılmıştır. Medresenin doğu ve batısındaki kenarlarında dilimli kubbeleri olan anıtsal giriş kapıları bulunmaktadır. Bunlardan güneydekinde dilimli kubbenin altında türbe, doğudakinde ise yine dilimli kubbenin altında camiye yer verilmiştir. Bu iki mekân arasında dışarıya açık dört revak kemeri ile kubbelerin altındaki dilimli yarım kubbeli duvar payandaları yapıyı görkemli bir şekle sokmuştur. Revak kemerlerinin altında sivri kemerli bir de çeşme görülmektedir.

ekin_P7034502.jpg


Birkaç basamak merdivenle çıkılan medresenin giriş kapısı iki sıra mukarnasla dikdörtgen bir çerçeve içerisine alınmıştır. Burada kufi bordürlü bezeme, iki yandaki sütunçelerin taşıdığı üç dilimli niş kemeri ile çevrelenmiştir. Buradaki mukarnas dolgunun altında nişi çepeçevre dolaşan bir kitabe kuşağı bulunmaktadır. Onun altındaki yan duvarlarda ise bitkisel motifli rozetler bulunmaktadır. Ayrıca giriş kapısının üzerindeki yazılar da madalyonlar halindedir. Bu madalyonların altında iki ayrı çeşit taş süslemenin olduğu da dikkati çekmektedir. Üstteki bezemede aralarında altıgenler ve üç kollu yaprakların olduğu birbiri içerisine girmiş kıvrımlı çizgilerden örgü motiflerine yer verilmiştir. Ortadaki küçük altıgenlerde bazı sözcükler yazılıdır. Bunun altındaki bezemelerde karşılıklı palmetler varsa da bunlar kakma olarak işlendiğinden çoğu düşmüştür. Bu kapıdan üzeri tonoz örtülü bir giriş kısmına geçilir. Medresenin ikinci katına çıkılan merdivenler ise girişin sonundadır. Bunun solunda beşik tonozlu bir koridor ile zemin kattaki avluya geçilir. Bu avlu aynı zamanda dışa da açık olup, revaklarla çevrilidir. Koridorun kuzeyine beşik tonozlu küçük bir oda ile L biçimli bir mekân yerleştirilmiştir. Koridorun güneyinde cami bulunmaktadır. Koridora bakan pencerelerle aydınlanan cami ortada mukarnaslı, tromplu bir kubbe ile örtülüdür. Bu kubbenin dışında kalan bölümler de beşik tonozlu mekânlardan oluşmuştur. Caminin palmet biçimindeki kakma motiflerle bezeli mihrap nişinin üzerinde madalyonlar ve yazı frizleri bulunmaktadır. Ancak mihraptaki bezeme ve kitabelerin çoğu bozulmuş, kakmaları düşmüş veya yerlerinden sökülmüşlerdir.

nijat_Mardin_Nijat_Ayvaz.jpg


Caminin kuzeyindeki dar bir koridor sonunda dikdörtgen bir avluya ulaşılır. Bu avlunun güneyinde beş kemerli, üzerleri çapraz tonoz örtülü bir revak bulunmaktadır. Revakların güney duvarındaki küçük mihrap nişinin yanlarında da ikişer kemerli bir bölüm medresenin güney yönüne açılmaktadır. Avlunun kuzeyinde içerisinde selsebil olan beşik tonozlu bir eyvan bulunmaktadır. Bu eyvanın iki yanındaki odaların ilk yapıldığı döneme ait olmayıp sonradan buraya eklendiği anlaşılmaktadır.

meterisli_mardin_kule.jpg


Güneydeki mekânın üzerindeki kitabesinden burasının bir türbe olduğu anlaşılmaktadır. Sultan İsa’ya ait olan türbe, kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. İçerisinde bir sanduka bulunmaktadır. Türbedeki mihrabın ve giriş kapısının bezemelerinden çoğu yerlerinden düşmüştür.

Melik İsa Timur ordusu ile savaşmış ve bir süre bu medresede hapsedilmiştir.

Cami ve türbenin yüksekliği ikinci katla aynı düzeydedir. Avlunun batısı kemerli olup, çapraz tonoz örtülüdür. Bu bölümün de sonradan yapıldığı sanılmaktadır. Bu mekânla üst katın batı ve doğu bölümleri birleştirilmiştir.

Mardin Müzesi yeni binasına taşınmadan önce Zinciriye Medresesi’nde işlevini sürdürmüştür.

Kasımiye Medresesi

Mardin’in güneybatısındaki tepenin altında bulunan Kasımiye Medresesi’nin yapımına Artuklu döneminde başlanmış, Sultan Kasım tarafından da 1487-1502 yıllarında tamamlanmıştır. Medresenin yapım tarihi bilinmemektedir. Akkoyunlu Hükümdarı Cihangiroğlu Kasım Mardin’i onarmak için geniş bir çalışma başlatmış, bazı yapıların yanı sıra medreseler de yaptırmıştır.

abdullah_aktan_Kasimiye_Medresesi.jpg


Kasımiye Medresesi XIV.yüzyıl Artuklu mimari özelliklerini yansıtmaktadır. Kesme taş ve yumuşak yöresel taştan yapılan medresenin giriş kapısı sol tarafa kaydırılmıştır. Bezemesi Zinciriye Medresesi ile yakınlık göstermektedir. Kapının dışında mukarnaslı bir kuşak, içeride köşe sütunları ve üç dilimli bir kemer bulunmaktadır. Bu kapıdan üzeri kubbe ile örtülü bir girişten beşik tonozlu koridora geçilmektedir. Bu koridordan avluya ve camiye ulaşılmaktadır.

Cami üzeri kubbeli kare bir mekân ile yanlarındaki beşik tonozlu mekânlardan meydana gelmiştir. Avlunun arkasında üç yöne doğru uzanan medrese odaları sıralanmıştır. Revakların güneyinde dilimli kubbeleri ile dikkati çeken türbeler bulunmaktadır. Ayrıca avlunun kuzeyinde içerisinde havuz bulunan bir ana eyvan vardır. Bu eyvanın iki yanına da beşik tonozlu birer oda yerleştirilmiştir.

Medresenin alt ve üst kat planları birbirinin eşidir.

Şehidiye Medresesi

Mardin Şehidiye Mahallesi’nde bulunan Semanin Medresesi ismi ile de tanınan bu yapının girişindeki vakfiyesinden öğrenildiğine göre Necmeddin Gazi döneminde 1239-1260 yılları arasında yaptırılmıştır. Ancak Kâtip Ferdi günümüze gelemeyen bir kitabeye dayanarak medresenin Artuk Aslan döneminde, 1201-1239 yıllarında yapıldığını ileri sürmüştür. Bu kaynaklara dayanılarak medresenin XIII.yüzyılın ilk yarısında yapıldığı kabul edilmelidir.

SADIK_KOKOZ_ehidiye_mardin1.jpg


Medrese değişik zamanlarda çevresine yapılan eklerle özgünlüğünü yitirmiş ve plan şekli bozulmuştur. Bugünkü durumunda dikdörtgen bir avlu çevresinde sıralanmış yapılardan meydana gelmiştir. Günümüzde sokak seviyesinin altında kalan, yüksek ve derin bir niş içerisine alınmış ana kapı balıksırtı sütunçeler ve palmetlerle bezelidir. Bu kapıdan beşik tonozlu bir koridorla avluya geçilir. Koridorun solundaki kapı, avlunun solunda karşılıklı sıralanmış iki sıra halindeki medrese odasının bulunduğu başka bir koridora açılmaktadır. Avlunun kuzeyinde selsebilli bir eyvan, batısında da revaklı bölümler bulunmaktadır.

mehmet_akif_tutar_35440029.jpg


Medresenin camisi enine iki nefli olup, doğu ve batısında çatılı iki girişi vardır. Caminin minaresi 1916-1917 yılında yapılmıştır. Taş kaide üzerindeki minarenin gövdesi yivler ve burmalı sütunlarla karışık bir görünümdedir. Ayrıca medresenin günümüze çok bozulmuş olarak gelmesine rağmen taş işçiliğinin güzel örneklerini yansıttığı da kalıntılarından anlaşılmaktadır.

Melik Mansur Medresesi

Mardin Gül Mahallesi’nin kuzeydoğusunda bulunan bu medrese kaynaklarda Şeyh Aban Şeyh Libben ve Haliliye Medresesi olarak da geçmektedir.

Medresenin kitabesi bulunmamakla beraber Artukoğullarından Melik Mansur’un yaşadığı dönem ve mimari yapısından ötürü Medresenin XIII.yüzyılın sonu veya XIV.yüzyılın başında yapıldığı anlaşılmaktadır.

Medrese günümüze harap bir durumda gelebilmiş olup, bu nedenle de planı tam olarak anlaşılamamıştır. Yalnızca güneydeki sağlam durumda olan bölümünün mescit olduğu anlaşılmaktadır. Burada mihrap önünde çapraz tonozlu bir bölüm, yanlarda da beşik tonozlu mekânlar bulunmaktadır. Kuzeydeki cephesi kapı ve pencerelerle dışa açılmakta olup, mekânın içerisinde bazı lahitler de vardır.

Marufiye Medresesi

Mardin Şar Mahallesi’nin kuzeyinde bulunan bu medrese Beyt il Artuki veya Hacı Maruf Medresesi ismi ile tanınmaktadır. Kitabesi günümüze gelememiştir. Mimari yapısına dayanılarak medresenin XIII.yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır.

Medrese günümüze harap bir durumda gelmiş, kalıntıları oldukça geniş bir alana yayıldığından yapının büyük ölçüde planı olduğu anlaşılmaktadır. Cephe kalıntıları oldukça zengin olup, aynı zenginlik medresenin içerisine de yansımıştır. Medresenin kuzey bölümü selsebilli bir eyvana sahip, doğu ve batısı eyvanlarla genişleyen kubbeli bir mekânı yansıtmaktadır. Buradaki selsebil taş ve mermer mozaiklerle bezenmiştir. Selsebilden çıkan sular mozaik kanallarla kubbeli bölüme, oradan da avluya ulaşmaktadır. Selsebilli mekânın solundaki kalıntıların çapraz tonozla örtülü olduğu görülmektedir.

Medresenin doğu eyvanı oldukça geniş bir plan göstermektedir. Bunun kuzeyinde, avludan içerisine girilen, altı çapraz üstü beşik tonozla örtülü bir başka mekân daha dikkati çekmektedir. Bunun güneyindeki beşik tonozlu oda ile mescidin değişik dönemlerde eklendiği anlaşılmaktadır.

Marufiye Medresesinin planı Mardin’deki Sultan İsa ve Sultan Kasım medreselerinde de aynen tekrarlanmıştır. Büyük olasılıkla bu medrese, cami ve türbe ile bütünleşerek iki katlı açık medreselerin öncülerinden bir örnek olduğu anlaşılmıştır.

Şah Sultan Medresesi

Mardin Tekke Mahallesi’nde bulunan bu medreseyi Akkoyunlu İbrahim Bey ismi ile tanınan caminin önünde, İbrahim Bey’in eşi Şah Sultan yaptırmıştır. Kitabesi bulunamadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. İbrahim Bey’in eşi Şah Sultan’ın yaşadığı dönem ve medresenin mimari yapısı dikkate alındığında bu yapının XV.yüzyıl sonu veya XVI.yüzyılın başında yapıldığı anlaşılmaktadır.

Günümüze harap bir durumda gelen bu medresenin kalıntı ve bölümlerinden açık avlulu, iki katlı medrese planında olduğu anlaşılmaktadır. Medresenin batı ve doğusunda revakların arkasında medrese hücreleri sıralanmıştır. Medresenin kuzeyinde selsebilli bir eyvanı vardır. Ana eyvanın yanlarında ise üzerleri tonozla örtülmüş iki odaya yer verilmiştir. Kuzey ve batı yönünde ise, ikinci kata ait izler dikkati çekmektedir.

Savur Kapı Medresesi

Mardin’de Bab es Sur Camisi’nin yakındaki dar bir sokak içerisinde bulunan bu medresenin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ve yaptıran bilinmemektedir. Kaynaklarda da bu medrese ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır.

Medrese günümüze harap bir halde gelmiştir. Bu yapının Artukoğulları döneminde, XIII.-XIV.yüzyıllar arasında yapıldığı sanılmaktadır. Kalıntılarından medresenin avlulu ve iki katlı olduğu anlaşılmaktadır. Zemin katta dükkânlara ve ahırlara yer verilmiştir. Üzerindeki ikinci kat iki mekâna ayrılmış ve bunların üzeri de yan yana ikişer çapraz tonozla örtülmüştür. Birbirleri ile aralarında geçişler olan bu mekânların sonradan araları örülmüştür.

Muzafferiye Medresesi

Mardin’de Kale eteğinde bulunan bu medresenin Artukoğullarından Melik Muzaffer Karaaslan tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Medresenin kitabesi günümüze gelemediği gibi kaynaklarda da onunla ilgili yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır. Bununla beraber XIII.-XIV.yüzyıllar arasında yapıldığı sanılmaktadır.

Yapımında yöresel siyah ve beyaz taşlar kullanılmıştır. Medreseden günümüze herhangi bir iz gelememiştir.

Hüsamiye Medresesi

Mardin’de bulunan Hüsamiye Medresesi Kâtip Ferdi’den öğrenildiğine göre; Hüsameddin Timurtaş tarafından yaptırılmıştır. Hüsameddin Timurtaş’ın 1121’de tahta çıkıp, 1150’de öldüğü dikkate alınacak olunursa, yapı XII.yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmelidir.

Hüsamettin Timurtaş medreseden başka karşısına bir de cami yaptırmıştır. Günümüze gelemeyen bu medrese hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır.

Altunboğa Medresesi

Mardin Tekke Mahallesi’nde bulunan Altunboğa Medresesi Kâtip Ferdi’nin kayıtlarına göre Melik Mansur’un veziri Altunboğa tarafından yaptırılmıştır. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Ancak, Melik Mansur’un hüküm sürdüğü dönem ve medresenin mimari yapısı XIII.yüzyılın sonu ile XIV.yüzyılın başında yapıldığını göstermektedir.

Medrese günümüze harap bir durumda gelmiş, yalnızca çeşmesi iyi durumdadır. Çeşmenin bulunduğu bu bölümün selsebilli bir eyvan olduğu sanılmaktadır. Çeşmenin arkasında deposu, yanlarında da sivri kemerli nişler vardır. Eyvanın güneyindeki mukarnas ve bitkisel bezemeli kapıya dayanılarak da yapının oldukça geniş bir alana yayıldığı anlaşılmaktadır. Bunun dışında medrese ile ilgili başka bir bilgiye ulaşılamamıştır.

Mardin Kervansarayı

Mardin ana caddesi üzerinde bulunan Mardin Kervansarayı yöredeki tek kervansaraydır. Kitabesi günümüze gelememekle beraber mimari üslubundan XII.-XIII.yüzyıla tarihlendirilmektedir. Banisi bilinmemektedir.

Kervansaray dikdörtgen planlı olup, avlunun çevresinde iki katlı revaklı mekânlardan meydana gelmiştir. Giriş eyvanının iki yanında beşer dükkân bulunmaktadır. Ayrıca avlunun çevresinde çapraz tonozlu revakların arkasında tonozlu odalar bulunmaktadır. Kuzey yönündeki tek kat yüksekliğindeki eyvan ve yanında da bir çeşme bulunuyordu. Ancak bu bölüm günümüze gelememiştir. Kervansarayın kuzey yönündeki bölümler beşik tonozlu geçitlerle doğu ve batıdaki dikdörtgen mekânlarla bağlantılıdır. Ahır olarak kullanılan bu yerlerin üzerleri payelerle desteklenmiş, tonozlarla örtülüdür. Üst kattaki avlu çevresinde bulunan revakların arkasında olduğu gibi yine tonozlu odalar sıralanmıştır.

Günümüze özelliğinden büyük ölçüde uzaklaşmış olarak gelen kervansarayın üst kat revaklarının bazı bölümleri restore edilmiştir.

Vakıf ve arşiv kayıtlarında Mardin’de biri Artuklu, ikisi Akkoyunlu olmak üzere iki kervansarayın daha olduğundan söz edilmişse de bunlardan hiçbir iz günümüze gelememiştir.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,645
84,558
NeverLand
Kale Camisi

Mardin Kalesi giriş koridorunun doğusunda bulunana Kale Camisi’nin yapım tarihi kitabesi olmadığından kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber yapı üslubu, Akkoyunlu dönemi mimari üslubuna yakınlık göstermektedir. Bu yüzden de XII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Cami düzgün kesme taştan yapılmış olup, harap bir durumda olmasına rağmen yine de mimari yapısı hakkında bilgi vermektedir. Duvarlarının büyük bir kısmının iç dolguları ortaya çıkmıştır. Cami kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Batısında da üç bölümlü çapraz tonozlu bir mekân bulunmaktadır.

Bugün caminin yalnızca söveli kapısı iyi bir durumda olup, bu bölüme dar bir koridorla girilmektedir. İbadet mekânı doğuda bir, güneyde de iki pencere ile aydınlatılmıştır. Caminin güneyindeki iki pencere arasına sivri kemerli mihrap nişi yerleştirilmiştir.

Hızır Camisi

Mardin’in doğusunda bulunan bu cami oldukça harap bir durumda olmasına rağmen yapı üslubundan XII.yüzyılda, Artuklular zamanında yapıldığı anlaşılmaktadır.

Kesme taştan kareye yakın planlı olan caminin yalnızca minare kaidesi ve ibadet mekânının duvarlarından bir bölümü ayakta kalmıştır. Minare kaidesi özgün konumda olmasına rağmen caminin diğer kalıntıları çeşitli yapıların arasında kalmıştır.

Ulu Cami (Cami-i Kebir)

Mardin Ulu Cami Mahallesi’nde, şehri batıdan doğuya doğru ikiye bölen ana caddenin güneyinde, çarşı içerisinde geniş bir alanı kaplayan Ulu Cami’nin yapımı ile ilgili çeşitli iddialar ortaya atılmıştır. Camide çeşitli kitabeler olmasına rağmen ilk yapıldığı dönemi ve geçirdiği onarımlar kesin olarak belgelenememektedir. Buckingham caminin olduğu yerde eski bir kilesinin varlığından söz etmiştir. Ancak bu iddia kesinlik kazanamamıştır. Yapıdaki Selçuklu çiçekli kûfi yazılı bir kitabeye dayanılarak XI.yüzyıl içinde yapıldığı ileri sürülebilinir. Ancak bu yapının planı hakkında da bir yargıya varmak çok güçtür.

mehmet_akif_tutar_35440013.jpg


Mardin’de uzun süre hâkim olan Artuklular döneminde caminin bugünkü plan şeklini kazandığı da ihtimal dâhilindedir. Ayrıca Ali Emiri, Ulu Cami’nin vakfiyesinin 1177-1178’de düzenlendiği ve bundan 40 yıl sonra h.613’te ( 1216) büyük bir taşa yazıldığını belirtmiştir. Ne var ki bu kitabe de günümüze ulaşamamıştır. Günümüze gelen caminin kitabelerinde caminin yapımı ile ilgili kesin bir bilgi verilmemekle beraber, onlardan bazı ipuçları da sağlanmaktadır. Buna dayanılarak Artuklu ve Akkoyunlular dönemlerinde onarım gördüğü ve camiye bazı eklemeler yapıldığı da anlaşılmaktadır. Prof.Dr.Ara Altun’a göre, yapının bugünkü durumunun eski şekline sadık kalınarak son yüzyıllar içerisinde, Osmanlı egemenliği sırasında almıştır. Bazı kaynaklarda da 1832 yılında Osmanlı merkezi yönetimine karşı ayaklanan devlet kuvvetlerinin asilerle yaptığı çatışmalar sırasında Ulu Cami büyük ölçüde hasara uğramıştır. Bundan sonra da caminin yeniden onarılmış olması da düşünülmelidir. Nitekim, A.Gabriel caminin güney dış duvarındaki dilimli kubbelerle biten payandaların XV.-XVI.yüzyıl üsluplarında olduğunu ve bu son onarım sırasında orijinaline sadık kalınarak yenilendiği düşüncesindedir. Bunun yanı sıra camideki dönem üslupları ve taş malzemeler de birbirlerinden farklı görünümdedir. Caminin minareleri de aynı karışıklığı göstermektedir. Ali Emiri’nin Vakfiyesinde Ulu Cami iki minareli olarak belirtilmiştir. Bugünkü Ulu Cami’nin tek minareli oluşu ve bu minarenin daha sonra yapıldığına işaret etmektedir. Minare kaidesindeki 1176 gibi erken tarihlerin yanı sıra minare kapısı eglektik üslupta olup, 1888-1889 tarihini vermektedir. Camiyi 1816’da inceleyen Buckingham yapının tek minaresinin bugün olduğu gibi sivri külahlı olduğunu belirtmiştir. Büyük olasılıkla da minare 1832 yılı ayaklanmasından sonra yeniden yapılmıştır. Bütün bu olasılıklar dikkate alındığında Ulu Cami’nin XII.yüzyılın sonlarına doğru yapıldığı iddiası kesinlik kazanmaktadır.

ekin_P7034577.jpg


Mimari yönden incelendiğinde Ulu Cami’nin enine plan düzenine göre geliştiği, mihrap önünde neflerin kesilmesi ile ortaya çıktığı görülmektedir. Revaklı avlusu Anadolu’daki erken cami örneklerinden olduğuna işaret etmektedir. Revaklı avlunun ilk dönemde yapıldığı sanılmaktadır. Yanındaki yıkılmış ve orijinalliğinden uzaklaşmış olarak günümüze gelen tek nefli, çapraz tonozlu bölümün de ilk yapıldığı dönemden kaldığı sanılmaktadır. Revaklı avlunun iki ucunda bulunduğu sanılan iki minare Kızıltepe Ulu Camisi ile birlikte Anadolu’nun belki de en erken tarihli çifte minareli yapısı olduğuna da işaret etmektedir.

Yapının planı ilk defa A.Gabriel tarafından 1930 yılında düzenlenmiş, daha sonra 1967’de bu plan şekli düzeltilerek ve eklemeler yapılarak yeniden çizilmiştir. Yapıda düzgün kesme taş kullanılmıştır. Bugünkü durumu ile kuzeyde yer alan dikdörtgen revaklı bir avlunun güneyinde mihrap duvarına enine uzanmış beşik tonozlu üç nefli plan düzenindedir. Bunlardan eksenden doğuya kayan, neflerde güneyden ikisi üzerine bir kubbe yerleştirilmiştir. Bu kubbe dört paye ve duvara dayanmıştır. Böylece erken Anadolu mimarisinde benzerlerine rastlanan enine düzenli mihrap önü kubbeli bir cami planı ortaya konulmuştur. Bugünkü konumuyla dışarıdaki yapılar arasına sıkışmıştır. Özellikle kuzeyi çarşı yapıları ile birleşmiş olduğundan geç döneme ait minaresi ve dilimli kubbesi ile dikkati çekmektedir.

k_elif_ozdemir_ulucami4.jpg


Caminin kuzeydeki avlusuna batı ve doğudaki basit birer eyvan içerisinde olan kapıdan girilmektedir. Bu girişler farklı dönemlere aittir. Buradaki çapraz tonozlu küçük bir mekândan sonra sivri kemerlerle avluya açılmaktadır. Bu girişlerin kuzeyinde farklı düzende, kuzey-güney doğrultusunda mekânlar bulunmaktadır. Bu mekânlardan batıdaki daha geç bir devre işaret etmektedir. Tek katlı, beşik tonozlu dikdörtgen bir mekânla onun kuzeyinde avluya açılan sivri kemerli küçük bir mekân bulunmaktadır. Buradaki küçük eyvan daha sonra iki kata dönüştürülmüş ve ön kısmı da doldurulmuştur.

Doğudaki bölümde daha eski tarihlere ait olduğunu gösteren izler bulunmaktadır. Bu bölüm de iki katlı olup, alt kata yuvarlak kemerli basit bir kapı ile girilmektedir. Boydan boya uzanan beşik tonozlu basit bir mekân şeklindedir. Üst kat seviyesinde avluya açık iki basit pencereye yer verilmiştir. Ayrıca dışarıda mekânın üzerinde, konsollar arasında kaş kemerli nişlerden oluşan bir çatı frizi kalıntısı dikkati çekmektedir. Bütün bu izler avlunun bir revakla çevrildiğinin işaretidir.

İbadet mekânı yatık dikdörtgen şeklinde geniş ve yüksek bir mekândır. Bu mekânın kuzeyi hafif bir çıkma yapmakta ve düzgün kesme taş işçiliğinden başka da duvarlarda bir özellik görülmemektedir. Duvarın dört yanında belirli aralıklarla kapı açılmıştır. Mihrap duvarına paralel iki sıra halindeki masif payeler çok payeli cami mekânlarında olduğu gibi sınırsızlık etkisi bırakmaktadır. Her sırada altışar paye bulunmaktadır. Mihrap önü kubbesi ise yapının simetrik düzenini bozmuştur. Kubbenin oturduğu bu dört paye T şeklinde olup, kemer ayağı hizasında iki sıra düz silmeler kubbe altını çepeçevre dolaşmaktadır.

Ana mekân kapıların dışında kuzey, doğu ve batı uçlarında ve avluya giriş kısımlarında açılan pencereler ile aydınlatılmıştır. Ayrıca doğu ve batı duvarlarında çok küçük aydınlatıcı özellikleri olan mazgal pencereler bulunmaktadır. Mihrap iki kademeli ve oldukça yüksek istiridye kabuğu şeklindedir. Geç devirlerde yapıldığı anlaşılan mihrap nişi payandalar üzerine oturtulmuş üçgen bir alınlıkla sona ermektedir. Mihrap çeşitli çiçekler ve köşe dolguları ile bezenmiştir. Rumî palmet frizleri, asma dalları burada yan yana sıralanmıştır. Mihrabın batısında bulunan minberin yarısı bozulmuş ve sonradan yenilenmiş altı satırlık kitabesinde, Artuklu Sultanı Davut tarafından 1366-1377 yıllarında yapıldığı yazılıdır.

Caminin kuzeydoğu köşesinde bulunan minare, kare kaide üzerinde olup, güney yüzündeki kitabeli kısmı dışında kalan bölümleri geç dönemlerde yapıldığına işaret etmektedir. Kitabelerin bulunduğu bölüm oldukça yüksek iki silme ile devam etmektedir. Buradan küçük yuvarlak sütunların taşıdığı bir friz ve sonra kare formu üst üste oturtulmuş ve bitkisel bezeme ile de düz yüzeyler doldurulmuştur. Minarenin gövdesi silindir şeklindedir. Bu gövde üzerinde de değişik süsler bulunmaktadır. En altta nesih yazılı bir kitabe kuşağı, onun üzerinde damla motifleri ve tekrar ikinci bir kitabe kuşağı bulunmaktadır. Bundan sonraki bölümler silmelerle nişler haline sokulmuş ve her nişin içerisi madalyonlar içerisinde yazı frizleri ile bezenmiştir.

Abdüllatif (Latifiye) Camisi

Mardin il merkezinde, Cumhuriyet Alanı’nın güneyinde bulunan Abdüllatif Camisi kitabesinden öğrenildiğine göre, iki Artuklu Sultanı’na görev yapmış olan Abdüllatif Bin Abdullah tarafından 1371 yılında yaptırılmıştır.

Tamamen kesme taştan yapılmış olan caminin içerisinde mihrap duvarındaki pencerelerin üzerinde dolaşan uzun bir vakfiye kitabesi bulunmaktadır. Caminin bugünkü minarelerini Musul Valisi Gürcü Mehmet Paşa 1846 yılında yaptırmıştır.

Cami enine gelişen ana mekân ve bunun ortasında tromplu mihrap önü kubbesi, iki yanında sivri beşik tonozlu ikişer neften meydana gelmiştir. Avlu içerisinden ana mekâna yan yana üç giriş kapısı vardır. Bunlardan doğudaki giriş kapısı günümüzde en iyi korunmuş olan kapılarındandır. Kapı nişi bir sıra mukarnas ve bir silme ile dikdörtgen çerçeve içerisine alınmıştır. İki renkli taştan dilimli bir kemerin ve mukarnas dolgunun çevrelediği kapı 6 ve 8 kollu yıldızlardan oluşmuş bir silme ile bezenmiştir. Batıdaki kapı ise oldukça basittir. Avlu kuzeyindeki selsebilli eyvan Artuklu dönemi geleneğini yansıtmaktadır. Avlunun kuzey kanadı taş payeler üzerine oturtulmuş sivri kemerli çapraz tonozlarla örtülüdür. Avlunun doğu ve batı revaklarının arkasında iki katlı medrese bölümü yer almaktadır. Bu avluda 1968 yılında yapılan değişiklerle kuzey kanadı duvarla örülmüş ve odalar haline getirilmiş, böylece özelliğinden kısmen uzaklaşmıştır.

Caminin ibadet mekânı mihrap önü kubbeli, beşik tonoz örtülü iki neften meydana gelmiştir. İç mekândaki taş duvarlarda tromplar dışında dikkati çeken bir işçiliğe rastlanmamaktadır. Caminin mihrabı fazla bir özellik göstermemekle beraber geç dönemlere ait ahşap minberi ve köşk kubbesi ile dikkati çekmektedir.

Molla Hari (Süleyman Paşa) Camisi

Mardin Şehidiye Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesi günümüze ulaşamamıştır. Bununla beraber, mimari yapısından Artuklu döneminde, XIV.yüzyılın sonunda yapıldığı anlaşılmaktadır.

Cami kesme taştan kareye yakın dikdörtgen planlıdır. İbadet mekânı özgünlüğünü korumuş, mihraba paralel iki nefe bölünmüştür. Beşik tonozla örtülü neflerin ortasında çapraz tonozlu ve enine gelişen bölümler dikkati çekmektedir. İbadet mekânı doğu ve güneydeki ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap istiridye kabuğu şeklindedir.

Şeyh Çabuk Camisi

Mardin Cumhuriyet Alanı’nda, Diyarbakır Kapı Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesi bulunmamakla beraber, yapı üslubundan XV.yüzyıla tarihlendirilmektedir. Bazı kaynaklarda da bu yapının kiliseden camiye dönüştürüldüğü yazılı ise de bu iddia kesinlik kazanamamıştır.

Cami enine gelişen dikdörtgen bir plan düzeni göstermektedir. Avlusuna basit ve sivri kemerli bir kapıdan girilmektedir. Bu avlu içerisindeki camiye kuzeybatısındaki eyvan biçiminde olan kapalı bir bölümden girilmektedir. Giriş eyvanının güneyinde bir mekân bulunmakta olup, bunun türbe veya başka bir amaçla yapılıp yapılmadığı da bilinmemektedir. Bu bölümün bir dergâh fonksiyonunu üstlendiği de ileri sürülmüştür.

İbadet mekânı düzgün bir plan düzeni göstermemektedir. Dört paye ile üzerleri beşik tonoz örtülü iki nefe ayrılmıştır.

Hamit (Şeyh Zebun) Camisi

Mardin Savur Kapısı’na giden yolun sağında bulunan bu caminin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Mimari yapısından XIV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Bazı kaynaklarda caminin Şeyh Zebuni tarafından 1347 yılında yaptırıldığı yazılıdır.

Cami enine dikdörtgen planlı olup, doğu yönünde bir iç avlu, batı yönünde de üzeri kubbe ve tonozlu mekânlar bulunmaktadır. Bu şekilde farklı birimlerden meydana gelmiş oluşu caminin aynı zamanda benzer plan gösteren bölümünden ötürü de tekke veya zaviye olarak kullanıldığını da düşündürmektedir. Camiyi XIX.yüzyılın sonlarında Hamit Paşa onarmış ve bu yüzden de Onun ismi ile tanınmıştır.

Cami avlusuna kuzeydeki basit bir kapıdan girilmektedir. Girişin sağında birkaç basamakla çıkılan çapraz tonozlu bir mekân bulunmaktadır. Bu mekânın karşısına sonradan yapılan küçük oda ile birlikte aradaki bölüm de onlara katılarak beşik tonozlu eyvana dönüştürülmüştür. Avlunun güney duvarında basit bir mihrap nişi, kuzeyinde de çapraz tonozlu bir revak bulunmaktadır. Bu revağın batısındaki kapıdan caminin ibadet mekânına geçilmektedir. İbadet mekânının üzeri çapraz tonozlarla örtülmüştür. İbadet mekânında kubbeli sivri kemerli bir bölüm ve batısında da boydan boya uzanan beşik tonozlu mekânlar bulunmaktadır.

Şeyh Mahmud Türki (Şeyh Ali) Camisi

Mardin Necmeddin Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanmamıştır. Bununla beraber XV.yüzyılda Artuklular döneminde yapıldığı sanılmaktadır.

Cami kesme taştan dış görünümü ile bir evi andıracak biçimde yapılmıştır. İbadet mekânı içeriden yanlarda yarım, ortada iki paye ve beşik tonozlarla iki nefe bölünmüştür. Bu payeler birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmıştır. İbadet mekânını güneydeki iki penceresi aydınlatmaktadır. Mihrap oldukça basittir. Caminin minaresi bulunmamakla birlikte, kuzey yönündeki taş kalıntının minare kaidesi olduğu sanılmaktadır.

Kıseyri Camisi

Mardin Emüniddin Mahallesi’nin alt kısmında, Maristan’ın batısında bulunan bu caminin kitabesi bulunmakla beraber, bu kitabe yeterli bir bilgi vermemektedir. Caminin 1559-1560 tarihinde yapıldığı öğrenilmektedir. Cami uzun süre depo olarak kullanılmıştır.

Caminin kareye yakın dikdörtgen bir planı vardır. Kesme taştan yapılmış olan cami, iki pencereli, basık tonozlu ibadet mekânı ile batısındaki kare planlı ek bir yapıdan meydana gelmiştir.

Bahçesinde kesme taş mihraplı selsebilli bir çeşme dikkati çekmektedir.

Reyhaniye Camisi

Mardin’de Hasan Ayyar Çarşısı içerisinde Ulu Cami ile Şehidiye Medresesi arasında bulunan bu caminin kitabesinden XIX.yüzyılda yapıldığı yazılıdır. Ancak, 1540 tarihli vakıf kayıtlarında isminin geçmesinden ötürü caminin XV.yüzyılın sonunda veya XVI.yüzyılın başlarında yapıldığı anlaşılmaktadır. Cami 1756 yılında Ahmet Paşa’nın kızı Ayşe Hanım tarafından onarılmıştır.

Cami fevkâni görünümde olup, enine gelişen bir plan yapısına sahiptir. Bu plan yapısı ile Mardin yöresindeki örneklerde rastlanan enine planlı, mihrap önü kubbeli yapıların gelişmiş bir şeklidir. Hasan Ayyar Çarşısı içerisinden oldukça basit kapalı bir geçitle caminin avlusuna girilmektedir. Taş döşeli olan bu avlunun kuzeyinde oldukça derin selsebilli bir eyvan ile yanında küçük bir oda bulunmaktadır. İbadet mekânı girişi çapraz tonozludur. İbadet mekânı payelerle iki nefe bölünmüştür. Bunlardan kuzeydeki bölüm daha dar olup, iki yanındaki mekânlar beşik tonoz, ortada da çapraz tonoz ile örtülmüştür.

Caminin üç mihrabı vardır. Bunlardan ortadaki mihrap kubbelidir. Mihrap nişi ise istiridye kabuğu motifleri ile bezenmiştir. Minare sekizgen gövdeli olup, şerefeden sonraki petek kısmı silindiriktir.

Arap (Azap) Camisi

Mardin Savur Kapısı’na giden yol üzerinde olan bu caminin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Ancak XVI.yüzyıl kayıtlarında ismi geçmektedir. Bu kayıtlarla bağlantı kurulduğunda Arap Camisi’nin XVI.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Cami kesme taştan dikdörtgen planlı olup, üzeri beşik tonozla örtülmüştür. Batıdan girilen ibadet mekânı oldukça basit görünümdedir. İçerisinde bezeme unsuruna rastlanmamaktadır.

Zairi (Şeyh Muhammed Ez-Zerrar) Camisi

Mardin Necmeddin Mahallesi’nin güneyinde bulunan bu cami kitabesinden öğrenildiğine göre, XVII.yüzyılın sonlarında yapılmıştır.

Avlu içerisindeki caminin kareye yakın dikdörtgen bir planı vardır. XIX.yüzyılda yapılan eklerle ibadet mekânı genişletilmiştir. Dikdörtgen çerçeveli giriş kapısı oldukça gösterişli taş işçiliğini yansıtmaktadır. Buradaki kemerin içerisinde de 1690-1691 tarihli bir kitabe görülmektedir.

Giriş kapısı önünde basit bir mihrap nişi ve iki yanda taş konsollarla bir mekân meydana getirilmiş ve burasının bir son cemaat yerine dönüştürülmüştür. İbadet mekânı iki paye ile ortadan bölünmüştür. Bunlar birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmıştır. Böylece ibadet mekânı beşi çapraz tonozlu, mihrap önündeki de kubbeli olmak üzere altı mekâna ayrılmıştır. İç mekânda bezeme unsuruna rastlanmamaktadır. Caminin minaresi yoktur.

Hacı Ömer (Halife) Camisi

Mardin Diyarbakır Kapısı’na giden ana caddenin güneyinde, sokak içerisinde bulunan bu caminin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Araştırmacılar camideki kitabelerin doğruluğu konusunda çelişkiye düşmüşlerdir. Son zamanlarda ortaya çıkarılan sıva altında kabartma olarak yazılı 1724-1725 yılını gösteren tarihin yapım tarihi olduğu konusunda birleşmişlerdir.

Cami moloz taştan yapılmış dikdörtgen planlıdır. İbadet mekânına kuzeydeki basit bir kapıdan girilmektedir. İbadet mekânının üzeri beşik tonozlarla örtülmüştür. Güneyindeki beşik tonozlu mekânın türbe olduğu sanılmaktadır.

Şeyh Kasım Mescidi

Mardin Yenikapı Mahallesi’nde bulunan bu cami, Yenikapı Hamamı ile evler arasında kalmıştır. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Yapı üslubundan XV.-XVI.yüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır.

Kesme taştan olan cami küçük bir yapıdır. XX.yüzyılın sonlarında onarılmış ve avlusunun kuzeyine bir eyvan ve ekler yapılmıştır. Giriş kapısının yanındaki dar eyvandan türbeye inilmektedir. Bu türbenin Şeyh Kasım’a ait olduğu sanılmaktadır.

Dunaysır Ulu Camisi

Mardin Kızıltepe ilçesinin kuzeybatısında bulunan Dunaysır Ulu Camisi’ni, mihrap nişi üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre Artukoğulları’ndan Yavlak Arslan (1184-1200) yapımına başlamış ve kardeşi Artuk Arslan (1200-1239) tarafından 1204 yılında tamamlanmıştır.

Ulu Cami dış görünüşü ve yapı detayları yönünden Meyyafarkin Ulu Camisi’ne benzerlik göstermektedir. Kesme taş ve tuğladan yapılmış olan caminin doğudaki avlu duvarından camiye girilmektedir. Cami mihrap duvarına paralel üç nefli ve dikdörtgen planlıdır. Bu nefler mihrap önünde, iki nefin arasını kaplayan 9.75 m. çapında tromplu bir kubbe ile kesilmiştir. Mihrap önü kubbesi Meyyafarkin Ulu Camisi’nden 4 m. daha küçüktür. Kubbeye geçişi sağlayan trompların dördü de birbirinden farklı olup, kubbe dıştan hafif oval görünümdedir. İbadet mekânı mihrap önü kubbesinin eteğinde ve kasnağındaki pencerelerle aydınlatılmıştır. Caminin üzerini düz bir dam örtmektedir.

00127354.jpg


Caminin mimari süslemeleri zengin bir görünüm ortaya koymuştur. Giriş kapısının iki renkli taştan yapılmış dilimli kemerlerinde Zengi mimarisinin özelliklerini yansıtmaktadır. Giriş kapısının nişi dilimli bir çerçeve içerisine alınmıştır. Aynı zamanda burada zengin bordürler, iki taraftaki yan portallerde de tekrarlanmıştır. Bunların aralarına zincir motifleri, şamdanlar, çeşitli yıldız şekilleri kabartma olarak işlenmiştir.

Mihrap son derece zengin bir taş işçiliğini göstermektedir. Giriş kapısına benzeyen dilimli çerçeve içerisinde boydan boya uzanan zengin bir kitabe kuşağı bulunmaktadır. İki kademe halindeki mihrap nişinde de Zengi mimarisinin izleri açıkça görülmektedir. İki yanında ikişer mukarnas sıralarından oluşan başlıklar ve yıldız geçmeleri ile işlenmiş sütunlar bulunmaktadır. Ayrıca mihrap nişi içerisine Kuran’dan alınma ayetler, geometrik yıldız örnekleri, ince kıvrık dallar, Rumiler, palmetler ve zincire asılmış bir kandil yuvarlak kemerler içerisine yerleştirilmiştir. Yıldız ve geçmelerin oluşturduğu geniş bir bordür de mihrap nişinin etrafını çerçevelemektedir.

Yakın tarihlerde Ulu Cami restore edilmiş, ancak bu restorasyon başarılı olmamış, yapının özgünlüğünü olumsuz yönde etkilemiştir.

Cevat Paşa Camisi

Mardin Midyat ilçesinde bulunan Cevat Paşa Camisi 1925 yılında Cevat Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Cami Midyat’a özgü kesme taştan ve oldukça kalın duvarlı, kare planlı bir yapıdır. Avlulu cami plan düzeninde olup, caminin giriş kapısından sonra 3.00 m. genişliğinde dikdörtgen planlı bir mekân bulunmaktadır. Bu mekân son cemaat yeri özelliği taşımaktadır. İbadet mekânına açılan kapı kavisli olup, çevresi palmet motifleri, üzeri de yuvarlak daireler şeklindeki motiflerle bezenmiştir.

İbadet mekânın üzeri yuvarlak kemerlerle birbirleri ile bağlanmış, 12 sütunun taşıdığı düz bir örtü ve küçük bir kubbe ile örtülmüştür. Küçük kubbe kasnağının çevresine pencereler yerleştirilmiştir. Ayrıca ibadet mekânı iki katlı sıra halindeki yuvarlak kemerli pencerelerle aydınlatılmıştır. Mihrap dört bölüm halindedir. Mihrabın birinci ve ikinci bölümleri bitkisel bezemelerle, üçüncü bölümü kare prizmalar şeklindeki taş dilimlerinden oluşmuştur. Dördüncü bölüm ise yarım küre şeklinde taştan yapılmıştır.

Caminin minaresi Midyat taşından yuvarlak gövdeli ve iki şerefelidir.

Ulu Cami

Mardin Midyat ilçe merkezinde bulunan Ulu Cami 1800 yılında yaptırılmıştır. Banisi bilinmemektedir.

Cami yöresel Midyat taşından dikdörtgen planlı ve avlulu cami şeması göstermektedir. Cami yapıldığı dönemden sonra değişik zamanlarda birkaç kez onarım geçirmiş, bu nedenle de orijinalliğinden kısmen uzaklaşmıştır. İlk yapıldığı dönemde üzeri çatı ile örtülü olan caminin bugün batı bölümünde 4,50 m. çapında ve 4.00 m. yüksekliğinde bir kubbesi bulunmaktadır.

Caminin güneyinde mihrap ve minber yer almaktadır. Mihrabın çevresi bitkisel motiflerle bezelidir. Mihrabın üzerinde h.1319 (1901) tarihi yazılıdır. Bu da caminin 1901 yılında büyük ölçüde bir onarım geçirdiğini göstermektedir.

Caminin doğu duvarına bitişik olarak minaresi vardır. Minare yöresel Midyat taşından yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Minare şerefesi üzerinde bitkisel motiflere yer verilmiştir.

Hacı Abdurrahman Camisi

Mardin Midyat ilçesi, ilçe merkezinde bulunan bu cami 1915 yılında yaptırılmıştır.

Cami Midyat taşından kare planlı olarak yapılmıştır. Oldukça sade ve küçük bir camidir. Avlulu cami plan tipindedir. Caminin cephesi altı kemerle hareketlendirilmiştir. Bu kemerlerden beşinin içerisine birer pencere açılmıştır. Mihrap ve minber bitkisel bezemelidir.

Caminin minaresi kare kaide üzerine yuvarlak gövdeli olup, tek şerefelidir. Minare şerefesinde Ulu Cami’de benzerleri görülen bitkisel motiflere yer verilmiştir.

Zeynel Abidin Camisi

Mardin Nusaybin ilçesinde bulunan, Hz. Muhammed’in torunu Zeynel Abidin adına yaptırılan Zeynel Abidin Camisi’nin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. İlçenin en önemli camilerinden biri olan bu yapı, önce mescit olarak yapılmış, daha sonra genişletilmiş ve önüne bir de son cemaat yeri eklenmiştir.

Kesme taştan olan yapı dikdörtgen planlıdır. Önüne eklenen son cemaat yeri yuvarlak kemerli olarak dışarı açılmıştır. İbadet mekânında bezeme unsuru görülmemektedir.

Caminin yanında Hz. Muhammed’in 13.torunlarından Zeynel Abidin’in ve kız kardeşi Zeynep’in türbeleri bulunmaktadır. Ayrıca Hz. Muhammed’in berberliğini yaptığı söylenen Selma-ı Pak’ın ziyaretgâhı da burada bulunmaktadır.

Kışla Camisi

Mardin Nusaybin ilçesinde eski kışla yakınında bulunan bu cami, Mervani hanedanı’ndan Behlül Beg Bin Elvan Beg tarafından 1588’de yaptırılmıştır. Minare kaidesindeki kitabeden de Şaban Bin Abdullah isimli bir kişi tarafından onarıldığı yazılıdır.

Kesme taştan dikdörtgen planlı olarak yapılan caminin cephe görünümü masif duvarlar halindedir. Yanında bulunan minaresi Orta Çağ İslâm mimarisi minarelerine yakınlık göstermekte olup, kesme taştan yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Yapıdan günümüze orijinal hali ile yalnızca bu minare gelebilmiştir.

Bab Es Sur (Melik Mahmut) Camisi

Mardin Savur Kapısı’na giden yolun kuzeyinde bulunan bu caminin giriş kapısı üzerinde 1364 yılında yapıldığını gösteren bir kitabesi bulunmaktadır. Ancak Kâtip Ferdi de caminin 1363 yılında yapıldığını belirtmiştir. Artuklu döneminde yapılmış olan bu camiye Malik Mahmud’un 1367-1368 yılında gömülmesinden ötürü de camiye Melik Mahmut ismi verilmiştir.

Cami basamaklarla çıkılan yatık dikdörtgen bir plan düzeni göstermekte olup, çevresindeki evler arasına sıkışmış, çarpık bir avlunun güneyindedir. Caminin doğusunda sivri kemerli iki sıra mukarnasla dikdörtgen çerçeve içerisine alınmış giriş kapısı bulunmaktadır. Bu kapıdan yıldız tonoz örtülü, avluya geçişi sağlayan bir mekâna girilir. Aynı zamanda burada minareye çıkış basamakları ile solunda da küçük bir oda vardır. Avlunun kuzeyinde selsebilli eyvanın yanlarında biri beşik, diğeri de çapraz tonozlu iki oda daha bulunmaktadır.

Caminin ibadet mekânı ortada kubbeli bir bölüm ile onun iki yanındaki beşik tonozlu bölümlerden meydana gelmiştir. Cami avluya iki kapı ve iki pencere ile açılmıştır. Kuzey duvarının dışında bir mihrabiye görülmekte olup, üzeri çok bozulmuş olmasına rağmen geometrik geçmelerle bezenmiştir. Caminin güney duvarında dıştan dilimli yarım kubbelerle sonuçlanan payandalar arasında kalan pencereler içerisini aydınlatmaktadır.

Caminin batısında beşik tonozlu türbe bulunmaktadır. Bu türbe basit bir mimaride olup, geniş bir kemerle de ana mekâna bağlanmaktadır.

Pamuk Camisi

Mardin Medrese Mahallesi’nde ana cadde üzerinde bulunan bu yapının bir Bizans şapeli üzerine yapıldığı sanılmaktadır. Günümüze orijinalliğinden epey uzaklaşmış olarak gelen bu caminin bazı kayıtlarda Şeyh Mehmet Dinari tarafından XI.yüzyılda yaptırıldığı yazılıdır.

Kesme taştan yapılmış olan caminin ibadet mekânı kareye yakın dikdörtgen planlı olup, kuzey yönünde çapraz tonozlu bir giriş ile içerisine girilmektedir. İbadet mekânı ortada çapraz, yanlarda da beşik tonozlarla örtülüdür.

Hamza-i Sagir Zaviyesi

Mardin il merkezinde bulunan Hamza-i Sagir Zaviyesi Mardin’in en büyük zaviyelerinden birisidir. Abdülgani Efendi’ye göre 1474-1475 yıllarında yapılmıştır. Günümüzde değişikliğe uğrayan zaviyenin planını çıkarmak mümkün olamamıştır.

Zaviyenin bir bölümüne elektrik jeneratörü, bir bölümüne de soğutma havuzu yerleştirilmiş, kalan kısımları da mazot deposu olarak kullanılmıştır. Günümüze gelen kalıntılarına dayanılarak zaviyenin iki yana yönelik beşik tonozlu mekânları olduğu ve bunların arasında da çapraz tonozlu bir ana mekânın yer aldığı anlaşılmaktadır.

Hamza-i Kebir Zaviyesi

Mardin Meydanbaşı yakınındaki Hamza-i Kebir Zaviyesi’nden günümüze yalnızca türbesi gelebilmiştir. Bu zaviyenin Akkoyunlu Karayürük Osman’ın oğlu Hamza Bey (1435-1444) tarafından 1438’de yaptırıldığı kitabesinden öğrenilmiştir. Türbe de sonradan değiştirilerek mescit haline getirilmiştir. Türbenin üzerindeki kitabesinden Akkoyunlular döneminde, 1438-1439 yılında yaptırıldığı öğrenilmiştir. Büyük olasılıkla da türbe, Akkoyunlu Hamza Bey’e aittir.

Türbenin yanındaki zaviyeden hiçbir iz günümüze gelemediğinden yapı şekli hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Sadece temellerinin bazı kısımları taş yığını halinde günümüze gelebilmiştir.

Türbe, kesme taştan yapılmış, mescide çevrildikten sonra eklenen beton eklerle de şekli boulmuştur. Haça benzer bir planı olduğu anlaşılan türbenin dışarıya taşkın kapısı üzerinde geometrik bezemeler varsa da bunlar da zamanla bozulmuştur. Türbenin üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. Haçın kollarını oluşturan mekânlar da tonoz örtülüdür.

Cihangir Bey Zaviyesi

Mardin’in güneyinde, Artuklular zamanında yapılmış olan Kasımiye Medresesi’nin batısında ve şehir dışında Cihangir Bey’in ( 1444-1469) zaviyesi ile yanında da türbesi bulunmaktadır. Zaviye Akkoyunlu Cihangir Bey tarafından yaptırılmıştır.

00127866.jpg


Kitabesi bulunmadığından kesin tarihi bilinmemektedir. Bununla beraber Cihangir Bey’in yaşadığı dönem ve yanındaki türbenin günümüze gelen kalıntıları XV.yüzyılın başlarında yapıldığını göstermektedir.

00127867.jpg


Zaviye dikdörtgen planlı olup, ortası çapraz tonoz, iki yanı da beşik tonozlarla örtülmüştür. Yapının doğusundaki bölümünün içerisine bir ocak nişi yerleştirilmiştir. Girişi kare bölümlü olup, üzeri yıldız tonozla örtülüdür.

Zaviye ve yanındaki türbe çok harap ve yıkık durumda günümüze gelebilmiştir. Cephesi dışında moloz taşla örülen yapının sivri kemerli bir girişi bulunmaktadır. Buradan kare planlı tonozlu bir bölüme girilmektedir. Çapraz tonoz örtülü bir kapıdan da beşik tonozlu bölümlerin peş peşe sıralandığı hücrelere geçilmektedir.

Cihangir Bey Zaviyesi ve Türbesi yakın tarihlerde onarılmıştır. Yöresel kesme taştan onarılan yapı, kare planlı iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Girişi yuvarlak kemerli olup, sağ tarafta türbe, sol tarafta da zaviye bulunmaktadır. Bunların üzeri içten tonoz, dıştan da düz dam şeklindedir.

Dunaysır Köprüsü

Mardin Kızıltepe (Dunaysır) ilçesinde bulunan Dunaysır Köprüsü’nün XII.-XIII.yüzyılda Artukoğulları zamanında yapıldığı sanılmaktadır. Kitabesi günümüze gelememiştir. Mezopotamya’dan Anadolu’ya gelen kervan yolunun bu köprüden geçtiği bilinmektedir.

Günümüzde harap halde olan bu köprü, beş gözlü olarak yapılmıştır. Köprünün ortadaki gözü diğerlerine göre daha büyük olup, iki yanındaki ikişer göz de sivri kemerli ve daha küçüktür. Kesme kireç taşı ve moloz taştan yapılmış olan köprünün Artukoğullarından Artuk Aslan Bin Ilgazi Bin Albi Bin Temurtaş Ilgazi tarafından yaptırıldığı bazı kaynaklarda belirtilmiştir.

Köprünün taş işçiliğinde malzeme ve yapım farklılıkları görülmektedir. Bu da köprünün değişik zamanlarda onarıldığına işaret etmektedir.

Emünüddin Çeşmesi

Mardin Mâristan (Mesken) Mahallesi’nde, Artuklu Sultanı Necmeddin Ilgazi (1108-1122) yaptırmış olduğu Emünüddin Külliyesi’ne bir de çeşme ilave etmiştir.

Çeşme yöresel taştan niş içerisinde bulunmakta olup, kitabesi günümüze gelememiştir. Ayna taşı ve önündeki yalak taşının yanı sıra arkasında çeşmeye su getiren künkler bulunmaktadır.

Altunboğa Medresesi Çeşmesi

Mardin’de Altunboğa Medresesi XIII.yüzyılın sonu ile XIV.yüzyılın başında yapılmıştır. Bu medreseden günümüze yalnızca çeşmesi gelebilmiştir.

Bir eyvan içerisinde bulunan çeşme kesme taştan yapılmıştır. Çeşmenin sivri kemerli nişleri olup, arkasında da deposu bulunmaktadır.

Kasımiye Medresesi Çeşmesi

Mardin’in güneyinde Akkoyunlu Sultan Kasım’ın 1487-1502 yılları arasında yapımını tamamladığı medrese avlusunun ana eyvanı içerisinde bir de çeşme bulunmaktadır. Çeşmenin kitabesi bulunmamaktadır. Ancak, medrese ile birlikte yapıldığı sanılmaktadır.

Avlunun kuzeyindeki havuzlu ana eyvanın yanındaki niş içerisinde bulunan bu çeşme sivri kemerli olup, önünde yalak taşı ve arkasında da su haznesi bulunmaktadır.

Savur Kapı (Ayncevzi Bab-ı Savr) Çeşmesi

00127955.jpg


Mardin’de Savur Kapı Medresesi’nin içerisinde bir de çeşme bulunmaktadır. Çeşme medresenin bir bölümünü oluşturduğu gibi bulunduğu yere merdivenle çıkılmaktadır.

Çeşmenin medrese ile birlikte XIII.-XIV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Çeşme sivri kemerli, yerel Midyat taşından yapılmıştır. Sivri kemerli nişin içerisine dikdörtgen mermerden ayna taşı yerleştirilmiştir. Çeşme yakın tarihlerde restore edilmiştir.

Mardin Firdevs Köşkü

Mardin Nusaybin yolu üzerinde Vali Konağı’nın yanında bulunan Firdevsi Köşkü, Artuklulardan Melik Salih (1312-1363) döneminde yapılmıştır.

Saray niteliğindeki bahçeli köşke avlu duvarındaki basit bir kapıdan girilmektedir. Büyük havuzlu ilk bölüm diğer bölümlerden bir duvarla ayrılmıştır. Bunun arkasında selsebilli bir eyvan yer almaktadır. Bu ana eyvanın sağında ve solunda selsebilli küçük eyvanlara yer verilmiştir. Bunlardan küçük eyvanın ikinci katlarında sıra halindeki pencereler bahçeye açılmış ve burada birbirleri ile bağlantılı mekânlara yer verilmiştir. Bunlardan soldaki eyvanın önüne sonradan yapılmış iki katlı bir eyvanın eklendiği kalıntılarından anlaşılmaktadır. Bu eyvanın önüne de ahır olarak kullanıldığı sanılan üç tonozlu bir mekâna yer verilmiştir.

Köşkün yapımında moloz taş ağırlık kazanmıştır. Duvar örgülerinde de özenli bir duvar işçiliği görülmemektedir.

Revaklı Çarşı

Mardin il merkezinde Reyhaniye Camisi’nin batısında bulunan Revaklı Çarşı’nın yapım tarihi bilinmemektedir. Kitabesi günümüze gelemediği gibi kaynaklarda da kimin tarafından yaptırıldığı konusunda yeterli bir bilgi bulunmamaktadır. Çevresindeki revaklardan ötürü bu çarşıya Revaklı Çarşı ismi verilmiştir.

Kesme taştan yapılmış olan çarşı ortasından geçen bir yolun iki yanında sıralanmış revaklar ve arkalarındaki beşik tonozlu dükkânlardan meydana gelmiştir. Çarşının doğusunda önünde çapraz tonozlu bir revak başlangıcı olan ve oldukça derin biçimde bir eyvan görünümünde bir dükkân yer almaktadır. Revak sıralarının güneyde bittiği yerde çarşının diğer bölümlerine geçen basamaklara yer verilmiştir. Değişik dönemlerde yapılan onarımlarla da çarşı özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir.

Kayseriyye (Bezestan)

Mardin ana caddesinin güneyindeki Ulu Cami’nin kuzeyinde ve çarşı içerisinde bulunan Kayseriyye’nin büyük bir bölümü yıkılmıştır. Kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Halk arasında Bedesten ismi ile de tanınmaktadır. Değişik zamanlarda yapılan onarımlarla orijinalliğinden uzaklaşmış ve büyük bölümü yıkılmıştır.

Bazı kaynaklarda ve kayıtlarda Kayseriyye’nin 1487-1502 yıllarında yapıldığı konusunda notlara rastlanmıştır. A.Gabriel bu yapının Ulu Cami’nin vakfı olduğunu ileri sürerek XVI.yüzyıla tarihlendirmiştir. Bu yapının 1480-1500 yıllarında yapıldığı da ileri sürülmüştür. Kasım Padişah Medresesi vakfı arasında isminin Kayseriyye olarak geçmesinden ötürü Kayseriyye ismi buraya verilmiştir.

Yapı kesme taştan yapılmış olup, güneyindeki çarşı içerisine açılan bir sıra tonozlu dükkân bulunmaktadır. Dikdörtgen planlı olup, ortaya koyduğu plan şeması ile Osmanlı bedestenleri ile benzerlikleri görülmektedir. Mardin yöresinde uygulanan bir paye etrafında dört çapraz tonoz sistemine dayanılarak yapılmış bir bedesten örneğidir.

Günümüze gelen kalıntılarda bu bölümlerin içerisinde derin nişler olduğu görülmektedir. Kayseriyye’nin üst örtüsü çapraz tonozlu olup, içerisi de payelerle üç bölüme ayrılmıştır. Ayrıca bu payelerin üzerlerinde iç kısımların aydınlatılması için kare şeklinde delikler açılmıştır.

Mardin Sivil Mimari Örnekleri

Mardin Güneydoğu Anadolu’da ilginç bir sivil mimari örneklerini bir araya toplamış bir kentimizdir. Mardin Mazı Dağlarının güney yamaçlarında, doğudan batıya doğru 2.500 m. uzunluğunda, 500 m. genişliğindeki bir alana kurulmuştur. Doğal konumundan ötürü de Mardin Kalesi’nden bakıldığı zaman yapıların birbiri üzerine yığılmış sıkışık bir görünümde olduğu görülür. Ancak, doğal konumdan kaynaklanan bu sıkışık yapılaşma kentte kendine özgü bir sivil mimariyi de ortaya koymuştur. Mardin Kalesi eteklerinden başlayarak ovaya doğru teraslar halinde yayılan bu evler sıkışık olmalarına karşılık ilginç bir mimari yapılanmayı da ortaya koymuşlardır. Büyük ölçüde Orta Çağ mimarisini yansıtan bu yapılaşma Kuzey Suriye ve Urfa, Diyarbakır mimarisi ile de farklı olduğu noktalar bulunduğu kadar benzerlikleri de bulunmaktadır. Kısacası bu yapılaşma Mardin’de kapalı bir bölge şehircilik anlayışını da beraberinde getirmiştir. Bu yapılanmada doğa şekillerinin ve iklimin de büyük payı olmuştur.

PTTBinas.jpg


Mardin sivil mimari yönünden iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Bunlardan biri kale ve çevresi, diğeri de dış mahalle olarak isimlendirilen kale eteklerindeki asıl yerleşimdir. Birbirlerinden farklı özellikleri olan çeşitli toplulukların bir arada yaşadığı Mardin’de tapu defterlerinden öğrenildiğine göre Sürgücüyan, Akkeçilü, Mişki, Dinabi, Şah Nasibi, Zoli, Duraçlu, Behramki, Bradi, Dehlevi gibi kısmen yerleşik, kısmen de göçebe aşiretler tarih boyunca şehir çevresine yerleşmişlerdir. Sonraki dönemlerde milli oymaklardan bazıları XVIII.yüzyıl başlarında Diyarbakır ve Mardin çevresine de yerleşmişlerdir.

00128490.jpg


XV.yüzyılda kale çevresinde 300 kadar evin olduğu ve geniş bir nüfusun da olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Ancak bu nüfus 1526’da veba salgını ile kısmen azalmıştır. XVI.yüzyıl sonlarında Suriye, Urfa ve Babil’den göçenlerle nüfus yeniden canlanmıştır. XVIII.yüzyılda şehirde 2.000’i Müslüman ve gerisi Hıristiyan olmak üzere 3.000 ev olduğu yine kaynaklardan öğrenilmektedir.

Mardin’de sivil ve dini mimari örneklerini daha çok evlerin oluşturduğu bir dokuya sahiptir. Anadolu’daki en eski yerleşim alanlarında görüldüğü gibi bu evler dar sokaklar etrafında sıralanmıştır. Bir veya birkaç evin kullandığı çıkmaz sokaklar, evlere girişte yapılan sahanlıklar ve bazen sokak üstlerinde veya altlarında bir geçit bırakılarak yapılmış odalar ortak kullanım alanları farklı bir yapılanmanın burada uygulandığını göstermektedir.

00128503.jpg


Mardin sokakları, insan ölçülerinin yanı sıra yörede kullanılan eşek, at, deve gibi binek hayvanlarının boyutları dikkate alınarak, dar yapılmıştır. Bununla beraber şehirdeki geniş sokaklar İshak, patika biçimindekiler ise Zabok olarak isimlendirilmiştir. Mardin sokakları yerleşim dokusuna bağlı olarak doğu-batı, kuzey-güney doğrultusundadır. Şehrin doğu-batı yönündeki sokaklar, şehrin kurulduğu yamaca paralel olup, bunlar bazen eğimli, bazen de düz yollardır. Kuzey-güney doğrultusundaki sokaklar ise bunlara dik konumdadır ve zaman zaman da eğimden ötürü merdivenlere dönüşmüştür. Yüksek kalın duvarlar ile yapılardan ayrılan bu sokakların evlerle olan ilişkisi giriş kapıları, havalandırma pencereleri ve çıkmalarla sağlanmıştır. Şehir yapılanmasında sokakların bazıları bir noktada kesişir ve küçük meydanlar oluştururlar.

00128505.jpg


Mardin evleri şehir dokusuna uygun olarak yalnızca giriş katından ibaret olanların yanı sıra iki, üç bazen de dört katlı örnekler de bulunmaktadır. Evlerin yükseklikleri ve kat adetlerinin nedeni yapının bulunduğu arsanın başlangıç ve bitim noktaları arasındaki kot farkından kaynaklanmaktadır. Evlerin avlulu giriş katı bulunduğu parselin güneyinde ise, alt kot düzleminde, son katı ise parselin üst kot düzleminde bulunmaktadır. İki kat arasına kaç adet katın sığabileceği ise tamamen arazi eğimine bağlıdır. Ancak bazı durumlarda kat yükseklikleri de değişebilmektedir. Zengin ailelerin kat yüksekliklerinin daha fazla tutulduğu da görülmektedir. Bu farklılık mimariye de yansımıştır. Şehirde etkili olan nüfuslu ailelerin evleri ise bazen anıtsal boyutlara ulaşmıştır. Çoğunlukla evlerin giriş katları binek ve taşıma hayvanlarının ahırlarına, ambarlarına ve depolarına ayrılmış, bu yüzden de kat yükseklikleri fazla tutulmuştur. Evlerin bazılarında ara katlara da yer verilmiştir. Bunlar ambarlarda asma kat niteliği taşımaktadır ve ahşap dikme ile kirişler üzerine oturtulmuşlardır. Bazı evlerde ise bu asma katlar dekoratif olarak da yapılmıştır.

00128506.jpg


Mardin evleri kapalı mekânlar, yarı açık mekânlar, eyvanlar, revaklar ve köşkler olarak da ayrı gruplara ayrılmaktadır. Geleneksel Mardin evlerinin cephelerinde çeşitlilik meydana getirilmiştir. Bu cepheler bulundukları yamaçtan ötürü Mardin Ovası’na açık olarak yapılmıştır. Bu nedenle manzara öncelik kazanmıştır. Kat girişleri doğu, batı ve kuzeyde olan kapalı mekânların havalandırma pencereleri ile köşeleri dikkati çekmektedir. Evler şehrin her bölgesinde teraslar halinde olduğundan birbirlerinin önünü kapatmamaktadır. Ancak cephe bütününde simetriye pek dikkat edilmemiştir.

Mardin evlerinin asıl yapı malzemesini taş oluşturmaktadır. Avlu ve teraslara bakan bütün cepheler, tonoz başlangıçlarına kadar iç mekân duvarları, doğu, batı, kuzey cepheleri kesme taştan yapılmıştır. Düzgün taşların yanı sıra kaba yontma taşlar da yapılarda kullanılmıştır. Ancak, kaba taşlar Mardin Ovası’na bakmayan cepheler ile zemin katı avlu duvarlarında kullanılmıştır. Moloz taşlar daha çok önemi olmayan duvarlarda, iç örgüde, tonoz veya kubbelerde kullanılmıştır. Evlerin kapalı, yarı açık ve açık bütün mekânlarının döşemeleri taştan yapılmıştır. Bununla beraber avlularda taş, toprak veya her ikisinin birlikte kullanıldığı da görülmektedir. Üst katların taş döşemeleri bir alt katın tonoz çeşitlerini içeren tavanlar üzerine oturtulmuştur. Tavanlar daha çok manastır tonozu, beşik tonoz, aynalı tonoz biçiminde olup, kubbeye çok az yer verilmiştir. Katlar arasında bağlantıyı sağlamak üzere merdivenler kullanılmıştır. Bu merdivenler yapı içerisinde eyvanların açık yüzlerinin karşısına gelen sağır duvarlarda veya duvar içlerine yerleştirilmiştir.

00128507.jpg


Mardin evlerinde pencereler cephelerde çoğunlukla iki sıralı olarak düzenlenmiştir. Bunların en özgün karakteri de iki kanatlı ahşap kapaklı oluşlarıdır. Pencerelerin önüne lokmalı veya geçmeli demir şebekeler yerleştirilmiştir. Üst sıra pencerelerde cama yer verilmediği durumlarda ahşap kapaklardan yararlanılmıştır.

Mardin evlerinde bezeme olarak sarı kalker taşları kullanılmıştır. Dış mekâna yansıyan yapı elemanlarında ve iç mekânda pencere kapı ve niş çevrelerinde ayrı malzemeden bezemeler de yapılmıştır. Yörede Midyat İşi denilen taş işçiliğinin son derece geliştiği görülmektedir. Kapı, pencere çevreleri, sütunlar, kemerler, saçak altları, kat silmelerinde taş işçiliğinin oya gibi işlendiği bezemelere yer verilmiştir. Ayrıca odalarda Taka denilen, yuvarlak kemerlerli taş işlemeli, gömme dolaplar da bulunmaktadır. Bununla beraber, taş dışında kullanılan malzemeler oldukça sınırlıdır. Ahşap malzeme pencere kapakları, kapılar, dolap kapakları ve kilerlerin asma katlarında kullanılmıştır. Geç dönemlerde alçı tepe pencerelerinin vitrayları ile tavanlarda yapılan basit süslemelerde kullanılmıştır. Demire ise yalnızca pencere şebekelerinde yer verilmiştir.

Mardin’de kapalı bir yaşam biçiminin egemen olduğu dikkate alındığında evlerin harem ve selamlıktan meydana geldiği de görülmektedir. Selamlık kısmında ana odaya tek basamaklı, parmaklıklarla ayrılmış bir seki altından girilmektedir. Bu bölümde kahve ocağına yer verilmiştir. Harem bölümündeki odalarda ise kullanım olarak bir ayırım gözetilmemiş ve odaların hepsinde oturulmakta, yatılmakta, yemek yenilmekte ve konuklar ağırlanmaktadır. Bu odalar avluya bakan önleri revaklı bir eyvanın çevresine sıralanmışlardır. Evlerin çoğunda ayrı bir mutfak yoktur. Kilerin, açık avlunun veya eyvanın bir bölümü mutfak olarak kullanılmıştır. Bununla beraber, bazı evlerde mutfak ve helâların yapıdan ayrı olduğu da görülmektedir.

Mardin’in evlerinin bazılarında dini yapılarda olduğu gibi kitabelere de önem verilmiştir. Bu kitabeler giriş kapısı üzerine yerleştirilmiştir. Ayrıca katlarda eyvan ya da revaktan girilen giriş kapıları üzerine de kitabeler yerleştirilmiştir. Bu evlerin tarih konulan bir başka yeri de tavanlardır. Ancak bu tür tarihlemeler daha çok son dönemlerde yapılan evlerde görülmektedir.

Günümüze gelen Mardin tarihi evlerinden en önemlileri Hacı Kermo ailesinin evi, Süryani ailesinin evi ve Milli ailesinin evidir. Bunun yanı sıra Diyarbakır Mahallesi’nde, Şar Mahallesi’nde, Diyarbakır Kapısı Mahallesi’nde, Emineddin Mahallesi’nde, Latifiye Mahallesi’nde, Necmeddin Mahallesi’nde, Yeni Kapı Mahallesi’nde, Ulu Cami Mahallesi’nde, Teker Mahallesi’nde, Şehidiye Mahallesi’nde, Gül Mahallesi’nde, Savur Kapı Mahallesi’nde ve Meydanbaşı Mahallesi’nde de tarihi Mardin evlerine rastlanmaktadır.

Bu evlerden Savur Kapı Mahallesi’ndeki Hacı Kermo ailesi evi, XVII.yüzyıla kadar inen bir tarihe sahiptir. Bu yapı zemin katı ile birlikte üç katlıdır. Ara merdivenlerle ulaşılan ara katlar da bunların içerisine yerleştirilmiştir. Bu eve üç farklı kottan girilmekte olup, zemin katta avlu çevresini U biçiminde saran bir tasarım bulunmaktadır. Böylece bu ev üç ayrı birimden meydana gelmiştir. Cephesinde zemin kattan üst kata doğru bir farklılaşma olduğu da dikkati çekmektedir. Zemin ve birinci katta pencere ve kapılarda, revaklar ve eyvanlarda, son iki katta ise çeşitli bezemelerle süsler görülmektedir. Günümüzde Mungan ailesinin yaşadığı bu ev içerisinde birçok ailenin yaşamasından ötürü çeşitli bölümlere ayrılmış, yarı açık mekânlar kapatılmış ve ekler yapılmıştır.

Yeni Kapı Mahallesi’ndeki Süryani ailesi evi, Emüniddin Külliyesi’ne yakın bir yamaçta yer alan, bir grup Süryani evi arasında Mardin’in en büyük evlerinden birisidir. Bu yapı zemin kat ile birlikte beş katlıdır. Yapıldığı bölgedeki arazi eğiminden ve parsel derinliğinden kaynaklanan evde kat adedi arttırılmıştır. Evin tasarımı teraslama biçiminde gerçekleştirilmiştir. Farklı kademelerde bulunduğundan ötürü bu ev grubu üç avlu çevresinde geliştirilmiştir. Revakların iki yanı açık olup, bunların arkasında yüksek ve sivri kemerli bölümlere de yer verilmiştir.

Mardin’in Ticaret Merkezi’nin yanında yer alan Medrese Mahallesi’ndeki Milli ailesi evi de çeşitli yapı birimlerinden meydana gelmiştir. Girişleri birbirlerinden bağımsız olan bu birimler biçimsel farklılıklar göstermektedir. Buradaki konak tasarımı bir defada ortaya çıkmamış ve yapı birimlerinin birbirlerine eklenmesinden meydana gelmiştir. Burada da diğer Mardin evlerinde görüldüğü gibi, birden fazla girişe yer verilmiştir. Güneydeki çıkmaz sokaktaki tonozlu bir geçitten sonra zemin kat birbiri içerisine geçmiş üç avlu ve bunların çevresinde de yapılar sıralanmıştır. Buradaki yapı birimlerinin hepsi kendi avlularına ve sokağa açık cepheler halindedir.

Midyat18.jpg


Günümüzde Mardin ve Midyat evleri başlı başına birer açık hava müzesi niteliği taşımaktadır. Bir müze kent olarak düşünülen Mardin’e 1,5 saat uzaklıktaki Midyat’ta da Mardin’dekilere benzer evler ile karşılaşılmaktadır. Bugünkü görünümü ile bir Orta Çağ kentini andıran Mardin evlerinde Telkâri olarak isimlendirilen taş işçiliğinin en güzel örnekleri ile karşılaşılmaktadır. Midyat evleri de yapılanma, konum ve işçilik yönünden Mardin evleri ile benzerlik göstermektedir.

00128514.jpg


Midyat evlerinde de eğime dik olarak düzenlenen avlu, eyvan ve odalar bir bütün halindedir. Taş avlu alt katta kayadan oyma bölümlerle çevrelenmiştir. Üst katlarda eyvanın iki yanında yer alan odalar önünde Gezenek ismi verilen teras ve mekânlar birbirini tamamlamıştır. Bu planlama anlayışındaki en önemli kural, Midyat evlerindeki pencerelerin birbirlerini görmemesi ve evlerin mahremiyetinin sağlanması ön plana çıkarılmıştır. Midyat evlerini Mardin yöresindeki diğer sivil mimariden ayıran en önemli özellik ise, bezemenin yapıların dışında olduğu gibi iç mekânlarda da aynı yoğunlukta tekrarlanmasıdır. Özellikle karanfil, püskül, lale, burma ve süpürge motifleri belirli bir düzen içerisinde yapılarda tekrarlanmıştır. Ayrıca Emevi ve Abbasi süsleme geleneğinin etkileri pencere sövelerinde, silmelerde ve sütunlarda da görülmektedir.

Midyat mimarisinde görülen zengin süslemeler takılarda ve süs eşyalarında, gümüş telkâri işçiliğinde kendini göstermiş ve mimari süsleme sanatına, el sanatlarına etkili olmuştur.

00128518.jpg


Mardin Nusaybin ilçesinde Diyarbakır Valisi Hafız Mehmet Paşa'nın 1837 yılında, oldukça geniş bir alana yaptırmış olduğu kışla 1970'li yıllardan sonra yıkılmıştır. Sultan II.Abdülhamid zamanında kurulan Hamidiye Süvari Alayı'nın birlikleri bu kışlada konuşlandırılmıştı. II.Dünya Savaşı sırasında da kullanılan bu kışlanın 300'den fazla odası, giriş kapısında da iki büyük aslan heykeli bulunuyordu.

Mardin ve Midyat evlerinin en önemli öğesi de çeşitli dini toplulukların değişik kültürlerin ve dillerin birleşmesidir. Midyat evlerini ÇEKÜL Vakfı “Yedi Bölge ve Yedi Kent Programı” içerisine almıştır.
 

birmehmet

Süper Üye
4 Eki 2009
552
455
S.a.
Gerçekten ilginç bir kent.
Taş binalar, dinlerin bir arada yaşama kültürü, tarih kokan havası...
teşekkürler.
 
12 Şub 2010
15,001
550,547
Mardin, merkezi ve çevresi tam bir tarih hazinesi. En son Dara harabelerini gördüğüm için oradan söz edeceğim. Hararetle tavsiye ediyorum, zamanda yolculuk yapmak için zaman makinesine ihtiyaç yok, oraları gezmek yeterli, binlerce yıl önceki medeniyetlerin canlı kalıntılarını bizzat görüyor ve yaşıyorsunuz.
 
Üst