- 31 May 2017
- 28
- 971
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Lütfü AKAD’a asistan oluşum..
Güzel San’atlar Akademisi’nden arkadaşım Mahmut Demir, zamanın ünlü fotoğrafcısı Limasollu Naci’nin stüdyosunda staj yaparken, onun yardımıyla bir kameramana asistan olmuştu.
Akademi bahçesinde her görüşmemizde bana, o gün nerede nasıl çekim yaptıklarını, hangi ünlü oyuncularla tanıştığını anlattıkça ben fena halde gıpta ediyordum:
- Yaa Mahmut, bana da bir reji asaistanlığı bulsana, gözünü seveyim.
- Olur, olur. Aklımda, unuttum sanma, diyordu.
Bu rica ve vaad konuşması aralıksız sürüyordu.
Birgün, koşarak bana geldi:
* Sana asistanlık buldum, dedi.
* Yaşşaaa, deyip başladımdı şapır şupur öpmeye.
* Yahu, hiç sormuyorsun, hangi rejisör diye..
* Hiç önemi yok, diyorum, bir rejisör olsun da kim olursa olsun.
Sonunda sakinledim, sordum:
* Eee, söyle bakalım, kimmiş bu rejisör?
* Lütfü Akad, dedi.
“Yahu” dedim içimden, “eşşek şakası mı bu? Yahu, Lütfü Akad, Türk Sineması’nın 1 numara yönetmeni.. Ödüllü, Ayhan Işıklı filmlerin Yönetmeni! “Kanun Namına” filmiyle, Türk Sineması’nı, stüdyolardan sokağa, gün ışığına çıkaran adam..”
* Ciddî misin, dedim Mahmud’a ..Şaşkınlığımı anlamıştı.
* Gayet ciddiyim, dedi. “Seni bekliyor.
Sonra anlattı bu mucize olayın nasıl olduğunu..
Bir film yazıhanesinde karşılaşmışlar. Mahmud’un Güzel San’atlar Akademisi öğrencisi olduğunu öğrenince, “ Ben de, Akademi’den bir Asistanım olmasını çok isterim..” demiş. Mahmud da benden sözedince..
* Gelsin, beni bulsun, demiş ve Tünel’deki bir işhanında bulunan ADS Ertesi günün öğleden sonrasını tam deyimiyle, “iple çektim.”
ADS Ajansı’nda, Türk Sineması’nın ulaşılmaz “usta”sıyla buluştuk, beni iki ortağı İlhan Arakon - Aydın Arakon kardeşlerle tanıştırdı. Öğleden sonraları, Lütfü Ö. Akad’ın asistanı olarak çaışmaya başlamıştım.
İşim, şimdilik, masa üstünde yığılı duran, yangın, sel felaketi, uçak düşmesi.. gibi dokümanter sahne spotlarını (film parçalarını) rulo yapıp etiketlemek ve duvardaki alfabetik küçük yuvalaara yerleştirmekti.
-Biraz sıkıcı gelebir ama, bir film çekimine kadar, seninle “sinema” üzerine sohbetler yapıp, bu san’atın inceliklerini konuşacağız, demişti…
Ve benden 3 kısa hikâye yazıp getirmemi istemişti.
- Senin gözlemci yanını öğrenmek istiyorum, sonra da o olaylar sinema diliyle nasıl anlatılır onun üzerinde konuşacağız, demişti.
İLK İŞİM, 3 KISA HİKÂYE..
Türk sinemasınnda tartışmasız “Hocaların hocası” sayılan Lütfü Akad’ın istediği 3 kısa hikâyeyi çok zor koşullarda yazıp götürmüştüm. ( O, “3 kısa hikâye”nin hikâyesi de ilginçtir. İlerde anlatırım.)
Lütfü Bey; özellikle, “Kolsuz Adam” öyküsünü çok sevmiş, ortakları İlhan-Aydın Arakon kardeşlere: “Beyler, Suat Bey’in ilerde sinemada ne yapıp yapamayacağını bilemem, ama… Çok iyi bir öykü yazarı kazandığımızı size şimdiden tebşir ederim” demişti…
Konuyu dağıtmamak için o “3 kısa hikâye”” öyküsünü bir başka yazıya bırakıp “ Lütfü Akad’a Asistan Oluşum…” öyküsünü bir sona bağlayalım.
Bir hafta- on gün sonra.. belgesel film spotlarını rulo yapıp, alfabetik yuvalarına yerleştirmekten sıkılmaya başladığım bir gün..Lütfü Bey’e, hoşuna gideceğini umarak sormuştum:
- Sizin “Beyaz Mendil” çok iş yapmıştı değil mi?
- Çoook, demişti.
Cesaret bulmuştum, devam ettim:
- Öyle fazla masraflı bir yapım da değildi galiba?
- Değildi, dedi.
O da benim gibi, önündeki spotları ışığa tutup seyrediyor, olayın adını koyup rulo yaparak küçük gözlere yerleştiriyordu.Kalan birkaç ruloyu da gözlere yerleştirip envanter defterine kayıt düşmeye başlamıştı..
Sorularımın devamını bekler gibiydi.. Nihayet, sinemayla yakından ilgilenen, sorular soran, kafası çalışan
Akademili bir asistan olmanın farkını belli eden bir genç gibi görüyordu beni diye düşündüm.. “Altın vuruş”u yapmanın zamanı gelmişti.
- Lütfi Bey, dedim, siz de, ADS olarak, kendi hesabınıza, ona benzer , açık arazide geçen, onun gibi küçük bütçeli bir filmi kendi hesabınıza çekemez misiniz? Aynı kadroyla.. Hayri Esen, Osman Alyanak, Hazım Körmükçü.. Hepsi yakın arkadaşınız. Paralarını daha sonra da alabilirler..
Ben bir “aferin” beklerken, büyük usta elindeki kalemi bir yana atıp, kaşlarını çatarak bana döndü.. Birşeye çok bozulmuş gibiydi..
-Suat Bey, demişti, ( genç yaşıma rağmen bana hep ‘bey’ derdi..) Bir daha bana böyle esnafca laflar ettiğinizi duymak istemiyorum. Ben sizden sinema san’atı üzerine sözler duymak isterim. Okuduğunuz kitaplardan, gördüğünüz yabancı filmlerden, seyrettiğiniz son tiyatro oyunundan sözedin bana.. Onlar üzerine konuşalım, tartışalım…
Çok ağır bir zılgıt yemiştim.. Daha dikkatli olmaya karar verdim.
Bir gün de, istediği gibi,sinema san’atı üzerine bir laf edeyim de kırık notu düzelteyim dedim. Elia KAZAN’ın “Rıhtımlar Üstünde” filmini tam 9 kez seyrettiğimi söyledim. Dinler gibiydi.
-Marlon BRANDO’nun , dedim, “ kavgadan sonra, ağzı burnu kan içinde, balya taşıma kancasını eline alıp, grevdeki liman işçilerinin başına geçmek için rıhtımda yürümeye başladığında.. fonda, önce hafiften, sonra giderek güçlenen çekiç seslerinin.. tam olarak ne zaman, nasıl başladığını öğrenmek için.. sırf bunun için, filmi üç kez seyrettim.” dedim.
-Çok yanlış, dedi. Yekten.. “ Başka bir yönetmenin anlatım tarzını ezberlemek doğru değil. O, orada öyle yapmayı tasarlamış.. Sen kendi öykünü anlatırken onu mu kopya edeceksin! “
Gene çuvallamıştım… Kendime güvenim sarsılmaya başlamıştı.. Galiba film spotlarını rulo yapmaktan öteye gidemeyecektim Lütfü AKAD’ın öğrenciliğinde…
*
15 gün sonra önüme bir senaryo atıp “Film çekiyoruz” demesi çok ilginç bir olaydır.. Talih kuşunun tepemde dolaşıp dolaşıp, başıma konması olayıdır.
Senaryonun kapağında AK ALTIN yazıyordu.
Eve giderken bindiğim Karaköy- Kadıköy vapurunda okumaya başladığım Senaryonun sayfalarını “içer gibi” okudukça, bir de gördüm ki.. O, birkaç hafta önce azar işittiğim gibi, küçük bütçeli, az kişili, bir açık hava filmi senaryosu bu.
Yine, azar işittiğim gibi, aynı kadro: Hayri Esen, Osman Alyanak, Settar Körmükçü,
Hasan Ceylan falan..
Yönetmen : Lüfü Ö. Akad.. Asistan: Nişan Hançer.. Benim adımın önünde “script” yazıyor, ( sonra Nişan’dan öğrendim ki, çekimde not tutan kimseymiş, genellikle kızlar yaparmış bu işi (!) İyi mi?
John HUSTON’un Humphrey BOGART’la çektiği “Les tresor de La Siera Medra”dan uyarlama…Aktörler, Yaşar Kemal’in yazdığı “Beyaz Mendil”deki oyuncular. Yalnız, bu kez, esas oğlan (jön) Fikret’in karşısında Çolpan İlhan var.
Bana hiçbir zaman “Senin verdiğin akılla o filmi çektik.” demedi ama, o soru benim içimde bir saplantı olarak kalmıştı.
55 yıl sonra bir dengine getirerek sormayı çok istedim, olmadı. O küçük sırla aramızdan ayrıldı… Nurlar içinde yatsın…
Son Dakika: AK ALTIN filminin, internet kayıtlarında, “Künye” listesinde ..
“ Senaryo: Lütfü Ö. Akad – Suat Yalaz “ yazıyor !..
Nasıl sevindiğimi anlatamam…Büyük usta, sonunda içine
Sindirememiş, “ Suat’ın hakkını Suat’a vermişti… SY
( Devam Edecek )
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.