Kastamonu

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,618
79,980
NeverLand
kastamonu_0105.jpg


GENEL BİLGİLER

Yüzölçümü: 13.108 km²

Nüfus: 375.476 (2000)

İl Trafik No: 37

Türkiye'nin cennet köşelerinden biri olan Kastamonu, büyük şehirlerin gürültüsünden kaçmak isteyenlerin sığınabilecekleri bir huzur bölgesi, panoramik dağlarıyla, yemyeşil ovalarıyla, zümrüt sahilleriyle, zengin kültürel varlıklarıyla bir çok alternatifler sunan bir tatil beldesidir.

Eski bir yerleşim alanı olduğu bilinen Kastamonu yöresi MÖ.18.yy.da Gas'ların yurdu olmuş, zamanla Hititler, Firigler, Kimmerler, Lidyalı'lar, Pers'ler, Pontuslular, Romalılar ve Bizanslıların yönetimine geçmiştir. Romalıların bu yörede kurduğu Paflagonia isimli eyaletin merkezi olan pompei-polis höyüğü bugünkü Taşköprü ilçesinde bulunmaktadır. Bizans hanedanı komenoslar tarafından yapılan ve Kastamonu şehrinin tarihsel çekirdeğini oluşturan Kastamonu kalesi görkemli görüntüsüyle ziyaretçileri asırlardır selamlamaktadır.

kastamonu_0105_3.jpg


Kastamonu geleneksel Türk evi ve yakın dönem Osmanlı mimarisi örneklerinin yoğun olarak bulunduğu ender illerdendir. Kentsel sit kapsamına alınmış olan Kastamonu, Taşköprü, İnebolu, Küre ve Abana'nın eski mahalleleri ve yapıları ziyaretçilerde nostalji ve hayranlık uyandırır.

Milli mücadele sırasında lojistik destek açısından en güvenilir bölge olan Kastamonu İnebolu limanından Ankara'ya erzak, cephane ve insan akışında büyük yararlılıklar göstermiştir. Kurtuluş savaşında en fazla şehit veren üçüncü il olan Kastamonu 'nun Araç ilçesi ise nüfus bazında en çok şehit veren yurdumuzun tek ilçesi olarak tarihin altın sayfalarında yerini almıştır.

Kastamonu'nun sahip olduğu bu zengin tarihi ve kültürel mirası kadar bir diğer zenginliği de harikulade tabiatıdır. Başta Ilgaz Dağı Milli Parkı dağcılık sporları için mükemmel bir merkezdir. Zengin orman örtüsü, çeşitli yaban alabalığı ile görenlerin unutamayacağı özelliklere sahiptir. Kastamonu'nun 40 km. güneyindeki Ilgaz Dağı kayak merkezi kış aylarında büyük rağbet görmektedir.

adsz-5.jpg


Kastamonu'nun bitki örtüsü ve peyzaj açısından çok zengin yaylaları da vardır. Daha ziyade Araç, Çatalzeytin ve Bozkurt ilçelerinde bulunan bu yaylalar yaz aylarında tatillerini şehir dışında geçirmek isteyenler için önemli bir turizm kaynağıdır. Pınarbaşı ilçesinde vahşi doğasıyla Varla Kanyonu ve Türkiye'nin en derin dördüncü mağarası olan Ilgarini, kampçılar ve maceracılar tarafından keşfedilmeyi beklemektedir.

Kastamonu Karadeniz'de kirlenmemiş, betonlaşmamış 135 km. kıyı bandıyla deniz, kum ve güneş arayanlara da hitap etmektedir. Bu yılı bandında çok sayıda doğal kumsal ve bunların ardından yoğun bir orman örtüsü bulunmaktadır. Çatalzeytin'deki Ginolu ile Cide'deki Giderus koyları Karadeniz'in en güzel koylarıdır.

İLÇELER

Kastamonu ilinin ilçeleri; Abana, Ağlı, Araç, Azdavay, Bozkurt, Cide, Çatalzeytin, Daday, Devrekani, Doğanyurt, Hanönü, İhsangazi, İnebolu, Küre, Pınarbaşı, Seydiler, Şenpazar, Taşköprü ve Tosya'dır.

Araç: İl merkezine 44 km uzaklıkta bulunan ilçe Kastamonu - Karabük karayolu üzerindedir.

Cide: İl merkezine uzaklığı 146 km.dir. 12 km kumsalı olan Cide, konumu gereği tarih boyunca İpek Yolu üzerinde önemli bir liman olma özelliğini sürdürmüştür.

Daday: İl merkezine uzaklığı 32 km. dir. Atatürk 23 - 31 Ağustos 1925'te "Şapka ve Kıyafet İnkılabı" dolayısıyla Kastamonu'ya geldiğinde ilçeyi ziyaret etmiş ve Köpekçioğlu Konağında misafir edilmiştir.

Devrekani: İl merkezine uzaklığı 29 km.dir. Eski bir yerleşim merkezi olan Devrekani höyük ve harabeleri, çeşme ve camileri ile arkeolojik yönden zengindir. 23 - 31 Ağustos 1925 Kastamonu ziyaretlerinde Atatürk 28 Ağustosta ilçeyi ziyaret etmiş, Bozkocatepe - Kurukavak Köyünde ormanlık bir alanda bulunan Müftüoğlu Mehmet Bey'in çiftliğinde misafir edilmiştir.

Hanönü: İl merkezine uzaklığı 69 km. dir. Kastamonu' nun en önemli yatırlarından, türbesi şehir merkezinde bulunan Şeyh Şaban-ı Veli İlçenin Çındar Köyünde M.1471 yılında doğmuştur. İlçede Mayıs ayı ilk haftasında "Şeyh Şaban-ı Veli Anma Haftası" Ekim ayının ilk haftası Panayır düzenlenmektedir.

İhsangazi: İl merkezine uzaklığı 37 km. dir. İlçenin İsalar Mahallesinde bulunan Haraçoğlu Camii ve Türbesi tarihi ziyaret yeridir.

İnebolu: İl merkezine 97 km uzaklıktadır. İlçe merkezi kentsel sit alanıdır. 347 tescilli yapı bulunmaktadır. Abeş Tepesi ve Geriş Tepesi Arkeolojik Sit Alanı olarak tescillidir.

Küre: İl merkezine uzaklığı 61 km.dir. İlçede bulunan Doğanlar Kalesi M.Ö. 1700 - 1100 yıllarında yapılmıştır. Küre orman içi yayla turizmi için elverişli ve tabii güzellikleri olan bir ilçedir. Yaralıgöz Dağı eteklerindeki kanyon görülmeye değerdir.

Pınarbaşı: İl merkezine 92 km uzaklıktadır. Ilıca köyünde bulunan Roma Dönemi "Ayazma" da ılık su hala mevcuttur. Aynı köyde Devrekani Çayı üzerinde şelale görülmeye değer yerlerdir. İlçenin Sümenler Köyü sınırları içinde Sorkun yaylası yakınında bulunan dağlık alanda Ilgarini Mağarası turizm için önemli bir potansiyel arz etmektedir.

KASTAMONU TARİHÇESİ

Kastamonu’nun, arkeolojik bazı kazı ve yüzey araştırmaları sonucunda Paleolitik dönemden günümüze kadar kesintisiz bir kronolojiye sahip olduğu görülür.Anadolu arkeolojisi içerisinde bölge üzerine pek araştırma olmaması nedeniyle Kastamonu üzerine bilgiler de özellikle erken dönemler için çok yetersizdir. Kısıtlı sayıdaki yüzey araştırması ve kazı çalışmasına bakarak elde edilen veriler ise bölge arkeolojisinin Anadolu tarihi açısından yine de önemli olduğunu vurgular. Yapılan araştırmalar bölgenin Paleolitik dönemle birlikte neolitik, kalkolitik ve erken tunç dönemlerine kadar kesintisiz bir yerleşime sahne olduğunu gösterir.

01_15.jpg


Bu çağların sonrasında, M.Ö. II. Bin Anadolu tarihi coğrafyasına bakıldığında Kastamonu ve çevresinde Pala ve Tummana adı verilen kavimlerin yerleşik olduğu görülür. Bu kavimlerin kullandığı dile Palaca adı verilirken, çivi yazısı formatındaki yazılarını içeren çok az sayıda kil tablete de Hitit arşivlerinde rastlanmıştır. Büyük ihtimalle Transkafkasya kökenli olan bu kavimler yakın akrabaları olan Hititler ve Luwiler ile aynı çağlarda Anadolu’ya gelmiş ve bu bölgeye yerleştikleri düşünülmektedir.

TAPRAMMİ’NİN SIRRI

MÖ II. Binin sonlarında bölgedeki Hitit varlığı Kastamonu’nun Devrekani ilçesi sınırlarındaki Kınık kazısı ile ortaya konmuştur. Buradan elde edilen gümüş sanat eserleri klasik Hitit sanatının özelliklerini yansıtırken, kazılarda bulunan diğer arkeolojik buluntular da bölgenin Erken Tunç (M.Ö. 3000) döneminden itibaren iskân edildiğini gösterir.

Kınık kazıları, Hitit kültürünün somut kanıtlarını Kastamonu’da ortaya koyarken bir yandan da bu kazılarda bulunan özel bir metal kap sayesinde de önemini ortaya koydu. Taprammi Çanağı adı verilen üzerinde kabartma şeklinde av sahneleri bulunan kap, ismini üzerindeki Hitit hiyeroglifleri ile yazılmış “Taprammi” kelimesinden alır. Bu kelime bir isim olmakla beraber, bu ismin Hitit’in başkenti Hattuşa’da çok önemli bir tüccara ait olduğu da vakit geçmeden belirlendi.

Hititlerin yıkılmasıyla bölge bir müddet Phryg hakimiyeti altında kalıp, daha sonra Kastamonu sırasıyla Lydia, Pers, Helen ve Pontus Devletlerinin denetimine girer. Gnaeus Pompeus Magnus tarafından Roma İmparatorluğuna dahil edilen bölge, Bizans hakimiyeti sonrasında MS 1211 tarihinden itibaren kesin olarak Türk İslam bayrağını taşır.

Paphlagonia (Paflagonya) ve Homeros’un İlyadası’nda Paphlagonialılar

M.Ö. 1200’lü yılların sonlarına doğru Hitit Devleti yıkılırken Anadolu, özellikle Balkanlar’dan gelen Trak Kavimlerinin tarafından istila edilmişti. Bu Tak kabilelerinden olan ve özellikle Eskişehir Afyon dolaylarında hâkimiyeti bilinen Frigler Kastamonu bölgesinde de siyasal bir güç olmayı başarmışlardı. M.Ö. 7. Yy’da Kimmer istilasına maruz kalan bölge, daha sonra Lydia kralı Alyettes’in Kimmer tehlikesini ortadan kaldırması ile kral Kroissos döneminde ( M. Ö. 561-546 ), Lydia egemenliğine girmiştir. M.Ö. 546 yılından itibaren ise bölgede Pers hâkimiyeti başlar.

kastamonu_001_2.jpg


M.Ö. I. Bin olarak anılan çağla birlikte Kastamonu Bölgesi Paphlagonia olarak adlandırılır. Bu bölgenin halkı açık olmamakla birlikte batıdan yani Balkanlar’dan gelmiş bir Thrak boyunun uzantısı olduğu düşünülebilir. Antik tarihçilerden Ksenphon Paphlagonia bölgesinde“Kotys” adlı bir liderden söz eder ki, bu isime Thrakialılar arasında sık rastlanır. Ancak, Thrak göçlerinden etkilense bile bölge, halkının önemli bir bölümünün bu bölgede M.Ö. II. Binyılda yaşadığı bilinen Palaların devamının olması daha da mümkün görünmektedir.

Kastamonu_fortress_june_04.jpg


Yazılı kaynaklarda Paphlagonia ve Paphlagonia Bölgesinden ilk bahsedilen yer ünlü ozan Homeros’un Troya Savaşını anlattığı İlyada adlı eseridir. Homeros bu eserinde Paphlagonialıları Pylamenes ve oğlu Harpalion önderliğinde Akhalara karşı Troyalıların saflarında savaşan onurlu bir halk olarak gösterir.

IlgarniMaaras-Pnarba.jpg


Anadolu’da başlayan Pers hakimiyeti ile Papahlagonia Phrygia satraplığına bağlanmıştır. Aynı yıllarda yani M.Ö. 6. yy’da bölgenin kıyı kesimleri Ionia Bölgesi şehri olan Miletos tarafından kolonize edilmeye başlamıştır. M.Ö. 333 yılına gelindiğinde Büyük İskender yönetimi altına giren bölgede M.Ö. 298 yılında Ktistes Mitridates tarafından Pontus Devleti kurulmuştur.

GÜN YÜZÜNE ÇIKAN ANTİK BAŞKENT, POMPEIOPOLIS

Antik dönemin başlarında “Paphlagonia” olarak adlandırılan Kastamonu ve bölgesinde M.Ö. 65-64 yıllarından itibaren Roma hakimiyeti yaşanmaya başlar. Roma bölgenin kültür dokusuna nüfuz edemese de kendini bölgenin metropolisi yani başkentliğini de yapan Taşköprü’deki antik Pompeiopolis kentinde gösterir.

Bu antik kent M.Ö. 64 yılında kurulmakla birlikte en güçlü zamanını Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un damadı olan Klaudius Severus’un valilik yaptığı dönemde (M.S II. yy) yaşamaya başlar. Bu yöneticiyle birlikte Pompeiopolis başkent konumuna yükselir. Kent, Paphlagonia Bölgesinde “Metropolis Sebaste” yani Paphlagonia’nın ana ve kutsal şehri konumunda anılmaya başlar.

KastamonuEvleri.jpg


M.S. 150–300 yılları arasında başkentliği devam eden kentin M.S. 325’ler itibariyle piskoposluk olarak temsil etmesi bölgede Hıristiyanlığın yayılmaya başladığını göstermektedir. M.S 536–553 yıllarında başpiskoposluğa yükselen kent M.S 13. yy’a kadar piskoposluk listelerinde var olmaya devam etti.

CemSultanKaranlkBedesteni.jpg


Antik kentte son iki sezondur Münih Üniversitesi’nden Prof. Dr. Latife Summerer başkanlığındaki uluslararası bir ekip tarafından arkeolojik kazı çalışmaları sürdürülmektedir. Antik kentin ana yapısının belirlenmesine yönelik yapılan kazı çalışmaları içindeki jeofizik çalışmalarında şu ana dek, hamam, agora (Pazar alanı-forum), iki adet tiyatro ve bir adette İmparator Augustus’a ait olduğu düşünülen bir tapınak yapısı belirlendi.

CASTAMON’DAN KASTAMONU’YA

Kastamonu ismine ilişkin bilimsel bir etimolojik çalışma yapılmamıştır. Kentin ismine dair birkaç farklı görüş olsa da günümüzde Bizans Döneminde bölgede hüküm süren Komnen Sülalesine atfen bulunan isimlendirme akla yakın gelmektedir. Bu isimlendirme kökeni ise Komnenlerin Kalesi anlamına gelen Kastra-Komnen olmasına karşın aynı sülale dönemi yazılı kayıtlarında Kastamonu, Castamon olarak görülür.

kastamonu_ilica_selalesi.jpg


M.S. 11–12 yüzyıl Bizans kaynaklarında Kastamonu kenti ilk olarak Castamon olarak anılmaya başlar. Bu dönemde Bizans İmparatorluk ailelerinden Komnenoiler’e ait tahkimatlı bir yerleşim olarak karşımıza çıkan kent, 1084 yılı ile itibariyle Emir Kara Tigin Bey komutasındaki Türklerin eline geçer. Bu tarih ile Türklerle tanışan Kastamonu, 1211 yılına kadar Bizans ve Türklerin arasında sürekli el değiştirir.

1211-1212 tarihi ile birlikte Kayı Boyundan olan Emir Hüsameddin Çoban Bey tarafından bölge tamamen Türk hâkimiyetine geçirilir ve böylece Kastamonu’da Çobanoğulları Beyliği kurulur. Yaklaşık olarak 1295’li yıllara kadar hüküm süren bu beylikten sonra, Eflâni tımarına bağlı Şemseddin Yaman Candar tarafından yine Kastamonu merkezli Candaroğulları Beyliği kurulur. Bu dönemde kent bir ilim ve sanat merkezi haline gelerek, dönem Türk-İslam dünyası içerisinde saygın bir konuma yükselir. 1461 tarihine gelindiğinde Fatih Sultan Mehmed, beyliği Osmanlı Devleti sınırlarına katarak önemli bir sancak haline getirir.

Osmanlı imparatorluğu döneminde, idari taksimat bakımından, geçmişten gelen bir yönetim merkezi olma özelliğini sürdüren Kastamonu Sancağı, doğuda Samsun, batıda İzmit, güneyde Kalecik ve kuzeydeki doğal sınırı olan Karadeniz sahili ile imparatorluğun geniş bir eyaleti olarak, cumhuriyete kadar bir idari merkez konumunu sürdürmüştür. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte yapılan yeni değişikliklerle Kastamonu 12 ilçe ile birlikte, bir il olma özelliğini korumuştur.

MİLLİ MÜCADELE’DE ANITSALLAŞAN BİR KENT

kastamonu_hkonak.jpg


Çanakkale Savaşları ile birlikte Milli Mücadele’de de çok önemli rol oynayan Kastamonu, bu savaşın kazanılmasında önemli bir etken olan İnebolu-Ankara lojistik hattında, İnebolu mavnacılarından başlayarak, kağnı kollarını çeken Şerife Bacılar, Halime Çavuşlar, Necibe Nineler ve 10 Aralık 1919 tarihinde Anadolu’nun ilk kadınlar mitingini yapan kadınlarına kadar anıtsallaşan isimlere ve efsaneleşen olaylara da imza atmıştır.

1-15.jpg


Çanakkale Savaşlarından başlayarak Milli Mücadele yıllarında artarak devam eden Kastamonu insanının göstermiş olduğu yararlılıkları, Mustafa Kemal Atatürk 1925 yılı 24 Ağustos tarihinde Kastamonu İnebolu ilçesinden başlatmış olduğu “Şapka ve Kıyafet İnkılabı” ile onurlandırmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün bu devrimi gerçekleştirme yerindeki seçimi; milletini seven geleneklerine bağlı ve ilerici Kastamonu ve Kastamonu halkının arasında olması ise asla tesadüfi değildir.

1918.jpg


Türkiye’de bir ilk ve tek olarak T.B.M.M. tarafından 9 Nisan 1924 tarihinde İnebolu ilçemiz Mavnacılar Loncasına verilmiş olan Beyaz Şeritli İstiklal Madalyası ve Vesikası’da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilimize vermiş olduğu yüksek onurlardan bir diğeridir.

Coğrafi Konum

Kastamonu ili Batı Karadeniz bölgesinde 41 derece 21' kuzey enlemi i!e 33 derece 46' doğu boylamları arasında yer alır. Deniz seviyesinden yüksekliği 775m.dir. Yüzölçümü 13.108,1 km²dir. Bu ülke topraklarının %1,7’syxini oluşturur.

kure_kastamonu.jpg


Kastamonu İli çoğunlukla engebeli arazilerden oluşmaktadır, ilin kuzeyinde Batı Karadeniz Dağları bulunmaktadır. Karadeniz sahiline paralel olarak İsfendiyar (Küre) Dağları il merkezinin kuzeyinde, güneyinde ise yine doğu batı uzantılı Ilgaz dağları yer alır.

pinarbasi_ilica_selale.jpg


Türkiye’nin Karadeniz’e doğru uzanan çıkıntısının büyük bölümünü kapsar. Doğuda Çatalzeytin ilçesinin Sinop ile birleştiği noktadan, batıda Kerempe burnuna kadar kıyı düz bir şerit halinde uzanır. Kerempe Burnunda bariz bir çıkıntı meydana getirerek güney batı doğrultusunda Bartın il sınırına kadar kıyı devam eder. Karadeniz’e olan bu kıyının uzunluğu 170 km’dir.

kastamonu_yaylalari.jpg


Kastamonu’nun yüzölçümünün %74,6’sı dağlık ve ormanlık, %21,6’sı plato ve %3,8’i ovadan oluşur. Dağılımdan da anlaşılacağı gibi ilin tarıma elverişli geniş alanları yoktur. Ancak vadiler etrafında küçük ovalar göze çarpar. Bunlardan önemlileri Daday ve Taşköprü ovalarını içine alan Gökırmak ile Tosya tarım alanını kapsayan Devrez Vadileridir. Ayrıca Araç Cide ve Devrekani çay yatakları çevresinde de ekim ve dikime elverişli alanlar bulunmaktadır.

kastamonu_yayla001.jpg


Münferit olarak Yaralıgöz Dağı (1985m.), Göynük Dağı (1770m.), Dikmen Dağı (1471m.), Kurtgirmez Dağı (1450 m.) ,Güruh Dağı (1493m.), Ballıdağ {1400 m.), lsırganlık Dağı, Harami Dağı ve Elek Dağı önemli yükseltileri teşkil etmektedir. İlin güneyinde ise Ilgaz Dağları uzanmaktadır. Bu Dağlar yüksek ve devamlıdır. Kuzeyde Gökırmak ve Araç Çayı, güneyde ise Devrez Çayı vadileri ile sınırlanmıştır. En yüksek noktası Çatalılgaz tepesi (2565m.) dır.

ilgaz_dagi.jpg


TARIM VE HAYVANCILIK

Kastamonu ili arazilerinin % 59’unun ormanlık ve fundalık olması, kışların uzun ve sert geçmesi, arazi yapısının engebeli olması, birinci sınıf tarım arazisinin az olması, sulama imkânlarının yetersizliği bitkisel üretimde çeşitliliği azaltmaktadır. Tarım arazilerinin darlığı tarla bitkileri üretimini kısıtlamakta, ilkbahar geç donları meyveciliğin ekonomik olmasını zorlaştırmaktadır. İlimizin bazı yöreleri hava şartları itibarıyla meyvecilik için oldukça müsait bir iklime sahiptir. Ancak; tarımsal girdi fiyatlarının yüksekliği ve uygun pazar bulunamaması sebepleri ile meyvecilik istenilen düzeyde gelişememiştir. Buna karşılık hayvansal üretim daha yoğun olarak yapılmakta ve daha iyi karlılık getirmektedir.

Kesme Çiçek

İlimiz süs bitkileri ve kesme çiçek yetiştiriciliği açısından diğer illere göre daha avantajlıdır. Bunun nedeni Akdeniz ve Ege bölgelerinde yaz aylarının sıcak ve kurak gitmesi ve aynı zamanda yaz aylarında yüksek sıcaklıktan dolayı çiçeklerin kalitesinin düşmesi sorununun ilimizde görülmemesidir. İlimizde gece ve gündüz sıcaklık farkının fazla olması süs bitkileri ve kesme çiçek üretimini olumlu yönde etkilemektedir. En çok üretilen kesme çiçek glayöldür.

Yem Bitkileri

İlimizde 2007 yılı istatistiklerine göre toplam 33.087 ha alanda yem bitkileri üretimi gerçekleştirilmiş olup, 2008 yılında yem bitkileri desteklemesi kapsamında 19.494 ha alanda yem bitkileri üretimi gerçekleştirilmiştir. Bu üretimin % 84’ünü tek yıllık, % 3’ünü çok yıllık yem bitkileri oluşturmaktadır. Silajlık mısır ekiliş oranı ise % 12’dir.

Sarımsak Ekiliş ve Üretimi

İlimizin açısından sarımsak önemli bir ürün olup ülkemiz üretiminin yaklaşık dörtte biri Kastamonu’da gerçekleştirilmektedir. Ayrıca topraklarımızda bulunan selenyum minerali sayesinde Kastamonu sarımsağının tat ve kalitesi diğer ürünlerden daha iyi olmaktadır. 10 yıllık dönem içersinde sarımsak ekiliş ve üretiminde dalgalanmalar olsa da yükselen bir eğilim görülmektedir. Sarımsak ekim alanlarında görülen sarımsak sak nematodu üretimi tehdit etmektedir. Üreticilerimiz karlı olduğu için her yıl veya en fazla bir yıl ara ile üretim yapmaktadırlar. Ancak bu zararlı 4 yıllık bir münavebe ile etkisiz hale getirilebilmektedir.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,618
79,980
NeverLand
Dokuma El Sanatları

Kastamonu ve yöresi geleneksel el sanatları yönünden çeşitlilik ve zenginlik gösterir.Her ne kadar son yıllarda şehirlere sürekli göçler , teknolojik gelişmeler , hızlı ve ucuz üretim el sanatlarının giderek azalmasına karşın yine de Kastamonu ve çevresinde geleneksel el sanatlarının yaşadığını görmekteyiz.İşte bunlardan birkaçı:

Kastamonu ve İlçelerinin en yaygın gelir getirici olan el sanatı Çarşaf Bağı özellikle yerli dokuma "sarı kıvrak" yatak çarşaflarının iki uzun kenarına veya dört kenarına pamuk ipliğinden alet kullanılmaksızın kadınların parmak uçları tırnakları marifetiyle düğümler atılarak yapılan süslemelerdir.

Cide,Şenpazar,Küre,Azdavay,Pınarbaşı ilçelerinde keten dokumalarına rastlanılmaktadır. üz ve renkli dokuma olarak yatak çarşafı,en böze (kadın iş önlüğü,başörtüsü.peşkir, göynek) dokumalarına sık olmasa da rastlanmaktadır. Tosya ilçemizdeki tela imali giyim sektörünün ihtiyacı için yaşamaktadır.Düz, beyaz tiftikten iç kuşağı ve renkli üç dilim kuşağı, hamam kesesi Türkiye çapında aranmaktadır.
Kastamonu Merkez , Daday ve Devrekani ilçelerinde düz beyaz patiska bez üzerine , ıhlamur ağacı üzerine elle oyma veya kabartma olarak yapılmış bitkisel , geometrik motif işli , değişik boyutlarda ki ahşap kalıpların özel hazırlanmış tek renkli boyaya batırılıp basılması suretiyle Sofra Bezi "sini bezi" yapılmaktadır.

1-16.jpg


Çağımızdaki gelişmeler nedeni ile pek çok sanat dalı kaybolmaktadır. Bunlardan biri de oya sanatıdır. Kastamonu'da iğne oyacılığını geçim kaynağı olarak kullanan sanatkârlar hayatta iken bilgi ve görgülerini belgelemek amacıyla, bu araştırmaya başlanmıştır. Kastamonu merkez ilçesi Topcuoğlu, İsfendiyarbey, Aşağıİmaret, Kırkçeşme, Hisarardı, Beyçelebi, Ayalar mahallelerinde yaşamakta olan, 45-80 yaşları arasındaki 42 oya ustasına ulaşılmıştır. Yapılan görüşmeler sonunda, eserleri incelenmiş, örnekler alınmıştır.

İğne oyası, mendil, yazma, göynek yakası üzerine ipek İpliği ve iğne kullanılarak örülen veya örüldükten sonra dikilen düğümlü örgü sanatıdır.

Kastamonu'da hatıra iğne oyaları gelenek olarak, kutular içinde ve sandıklarda saklanıp nesilden nesile aktarılmaktadır. 80 yaşındaki oyacının anneannesinin annesinden kalma oya örneği, en az 150-200 yıllık oyadır. Kastamonu'da oyacılığın daha eski yıllardan bu yana var olduğu tahmin edilmektedir, iğne İle yapılan örgülerin XII. yüzyılda Anadolu'dan Yunanistan'a, oradan da Avrupa'ya geçtiği belirtilmektedir (Özben, 1948:4). Ulaşılan canlı kaynaklardan sağlanan bilgilere göre, Osmanlı'nın son döneminde de erkekleri savaşa giden kadınların tüccarlar aracılığı ile Avrupa'ya oya sattığı ve geçimini sağladığı öğrenilmiştir. Günümüzde az da olsa bu sanatı devam ettirenler bulunmaktadır.

Kadının önem verdiği bir konu da süslenmektir. İpeğin üretimi, oyanın yapılması tamamen kendi eseri olduğundan, daha ucuz bir şekilde süslenmesini sağlamakta; aynı zamanda sanat yönünü ortaya çıkardığından, ona toplumda bir statü kazandırmaktadır. Ayrıca, kadının ekonomik bağımsızlığını da sağlamaktadır.

Ayrıntılı bilgi için www.kastamonueldokuma.com adresinden öğrenebilirsiniz.

AĞAÇ EL SANATLARI

5-10.jpg


Eski çağlardan beri başta örtünmek ve korunmak amacı ile El sanatlarının ilk örnekleri ortaya çıkmıştır. El sanatları, ortaya çıktığı toplumun duygularını, sanatsal beğenilerini ve kültürel özelliklerini yansıttığı için zaman içerisinde yaygınlık kazanarak geleneksel hale gelmiştir.

34.jpg
3-12.jpg


Geleneksel Türk El Sanatlarınına örnek olarak ; halıcılık, kilimcilik, cicim zili, sumak, kumaş dokumacılığı, yazmacılık, çinicilik, seramik-çömlek yapımcılığı, işlemecilik, oya yapımcılığı, deri işçiliği, müzik aletleri yapımcılığı, taş işçiliği, bakırcılık, sepetçilik, semercilik, maden işçiliği, keçe yapımcılığı, örmecilik, ahşap ve ağaç işçiliği, arabacılık vb. sıralanabilir.

2-18.jpg
rgashx-7.jpg


Günümüzde başta endüstrileşme olmak üzere değişen yaşam şartları ve değer yargılarına bağlı olarak üretimleri hemen hemen kaybolmaktadır. Fakat bununla birlikte el sanatlarının en önemli yanı emeğin sonunda ortaya çıkması ve seri olarak üretilmediğinden belli bir değere sahip olmasıdır.

Bakırcılık


Orta Karadeniz Bölgesi'nin en zengin bakır yataklarına sahip Küre'nin 68 km güneyinde bulunan Kastamo*nu, Küre'den çıkarılan bakırın işlendiği, en önemli kültür ve ticaret kentlerinden bir başkasını oluşturmaktaydı. Yazılı belgelerin eksikliği yüzünden bakırcı ve kazancıların oluşturduğu iş kolunun Ortaçağ'dan beri üretim yapıp yapma*dıklarım şimdilik kesin olarak bilemiyoruz. Ancak çok büyük bir İhtimalle Beylikler döneminden beri üretim yapıldığı bili*nen Küre yataklarından elde edilen bakırın bir kısmı,
Kasta*monu'da bulunan atölyelerde işlenmiş olmalıydı.

shx.jpg


16. yüzyılın İkinci yarısında Küre madenlerinden elde edi*len bakır, hem Orta Karadeniz ve Orta Anadolu Bölgesi şe*hirlerindeki kazancıların İhtiyacını, hem de Kuzeybatı İran ve Mezopotamya bölgesindeki şehirlerin bakır ihtiyacını karşıla*mıştır. 1568 yılında Kastamonu ve Küre kadılarına gönderi*len bir fermanda özetle şunlar yazılıdır;

"... İran tarafından 400-500 tüccarın gelip büyük miktarda bakır satın aldıkları haber alınmakta, ancak hiçbir kimseye bir dirhem bile bakır verilmemesi..."
Kastamonu'daki bakır*cı ve kazancıların çok faal bir şekil*de üretim yapa*rak, çevre illerdeki esnafın bile ihtiya*cını karşılamış ol*dukları anlaşılmak*tadır. 1568 yılında Kastamonu Kadısı'na yazılan bir fer*manda özetle şunlar yazılıdır:

"... Sivas, Tokat ve Amasya bakırcı esnafı Kastamonu'da bakır eş*ya satın almak istedikle*rinde engellenmemesi, ancak tetik*te bulunup, memleket haricine bakır eşyanın götürülmesine müsade edilmemesi..."

1573 yılında Kastamonu Beyi'ne gönderilen bir hükümde özetle şunlar yazılıdır:

"... Erzurum'da yapılan baruthane için gerekli olan kazan ve diğer aletlerin hemen hazırlanarak gönderilmesi..."


1578 yılında Kastamonu Kadısı'na gönderilen diğer bir fermanda ise, özetle şunlar yazılıdır:

"... Bağdat'ta işlenecek barut için yapılacak kazanlarla kullanılmak üzere Küre madeninden 1000 kantar (56.408 ton) bakırın gönderilmesi..."

eff.jpg


Bakırcı ve kazancıların oluşturduğu iş kolu, Kastamo*nu'nun en büyük sanayi üretimini yapmaktaydı. Küre'den el*de edilen bakır madeninin büyük bir kısmı, Kastamonu'da bulunan kalhanelerde ergitiliyordu. Kastamonu'daki bakırcı*lık ve kazancılığın çok canlı kazançlı bir iş kolu haline dö*nüşmesinde, kentte bulunan kalhanelerin bu iş koluna ucuz, bol ve kaliteli hammadde sağlamasının büyük payı vardı.

1783 yılma ait bir belgeden, Kastamonu'daki kazancılarının Küre madenlerinden elde edilen bakırı kullandıklarını öğren*mekteyiz.

"... Küre-i nühas madenlerinden elde edilen bakır eskiden beri Kastamonu'da bulunan kazancı ve tüccarlara her bir bat*manı dokuz kuruşa satılırken, Tokat ve başka yerlerden gelen bakır satılmaya başlanıldığında araya anlaşmazlıklar girmiş*tir. Bu yüzden başka yerden gelen bakırın sattırılmaması..."

Kastamonu kalhanelerinin diğer şehirlerinde bulunan kal*hanelerden ayrılan en önemli özelliği, son 40 yıl öncesine

1783 yılma ait bir belgeden, Kastamonu'daki kazancılarının Küre madenlerinden elde edilen bakırı kullandıklarını öğren*mekteyiz.

"... Küre-i nühas madenlerinden elde edilen bakır eskiden beri Kastamonu'da bulunan kazancı ve tüccarlara her bir bat*manı dokuz kuruşa satılırken, Tokat ve başka yerlerden gelen bakır satılmaya başlanıldığında araya anlaşmazlıklar girmiş*tir. Bu yüzden başka yerden gelen bakırın sattırılmaması..."

Kastamonu kalhanelerinin diğer şehirlerinde bulunan kal*hanelerden ayrılan en önemli özelliği, son 40 yıl öncesine ka*dar faal bir şekilde çalışmış olmasıdır. Bu kalhanelerden biri şehrin en yüksek tepelerinden biri üzerine yaptırılan Yakup Ağa Camii'nin altında yer almaktaydı. Bakır cevheri yüzlerce yıldan beri aynı teknikle kalhanelerde ergitilerek kömürüyle birlikte ocakta körük yardımıyla ergitilmekte ve daha sonra kalıplara dökülmektedir.

Kalıplar oldukça farklı bi*çim ve büyüklüklerdedir. İki parçadan oluşan ka*lıplar, tuğladan yapıl*mıştır. Demirden yapı*lan tek parça kalıpların bir kısmı 10 cm çapın*dadır. Üstü açık kalıp*lardan 2.5 kiloluk külçe elde edilmekte*dir. 45x30 cm boyu*tunda ve 5 cam de*rinliğinde olan bir başka demir kalıp*tan ise 35x45 kilo arasında değişin külçe bakırlar elde denilmektedir. Kalıplardan çıkarılan külçe bakırlar, ocaklarda kız*dırıldıktan sonra yedi kişiden oluşan bir dövülerek farklı ağırlıklara sahip levhalar haline getirilmektedir. Külçe halin*deki bakırın çekiçlenerek levha haline getirilmesi işlemi, tıpkı Surname-i Hümayun ve Surname-i Vehbi'deki minyatürlerde zanaatkarların külçe bakırı çekiçleyerek levha haline getirme*leri gibi yapıl-maktadır. Kastamonu'da artık bu işlem ortadan kalkmış olmasına karşın, Anadolu'da yalnızca Muğla-Kavaklıdere'de külçe bakır çekiçlerle levha haline getirilmektedir. Kastamonu'da bakırcı ve kazancılıkla uğraşan zanaatkarların büyük bir kısmı hem de İstanbul'daki atölyelerde çalışmak*taydılar. Bu konuda yazılı kaynaklar oldukça ayrıntılı bilgi vermektedir. Gerek Anadolu, gerekse İstanbul'daki atölyeler*de Kastamonulu zanaatkarların elinden çıkan ve Kastamonu üslubunu yansıtan çeşitli eşya ve mutfak kapları, açık bir şe*kilde belli olmaktadır. 1934 - 1936 yılları arasında Kastamo*nu'da bakırcılık mesleğiyle ilgili olarak 50 usta, 35 kalfa ve 48 çırak dükkanlarda çalışmaktaydı. 1942 yılında Bakırcılar Çarşısı'ndaki atölye sayısı 22 iken, bugün ancak 3 bakırcı atölyesi üretimi sürdürmektedir. Yüzlerce yıldan kapaklı sa*han, hamamtası, güğüm ve ibrikler, Kastamonu atölyelerinin karakteristik kaplarını oluşturmaktadır.

Kastamonu Bakırcılığının yaşayan ustası Ahmet Ortaakarsu, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tertip ettiği festivallere katılmakta ve devamlı derecelere girmektedir.

Çarşafbağı

Kastamonu ve ilçelerinde en yaygın ve gelir getirici olan el sanatıdır. Özellikle, yerli dokuma "sarı kıvrak" yatak çarşaflarının iki uzun kenarlarına veya dört kenarına, pamuk ipliğinden, alet kullanılmaksızın, kadınların parmak uçları tırnakları marifetiyle düğümler atılarak yapılan süslemedir.

ww.jpg
rr.jpg


Kastamonu'da evlenecek her genç kızın ve erkeğin "çeyiz sandığında bağlı çarşaf bulunması" mahalli gelenek halindedir. Önceki yıllarda, benzer bağlama, havlu, peştemal, perde uçlarında yapılmıştır.

rgashx-8.jpg
34-1.jpg


Kaliteli pamuk ipliğinden yapılan çarşaf bağları, yapılışında gösterdiği şekle göre; kuş dili, katip defteri, yürek... gi*bi (50)den fazla isimle adlandırılmıştır. Bağ süslemesinde, bağ düğümlerinin sıklığı, süslemenin girift olması, kullanılan pamuk ipliğinin kalitesi ile kıymeti değerlendirilmektedir.

Çakıcılık ve Bıçakcılık

Tosya İlçemizin merkezinde elde yapılan, bir yüzü düz, diğer yüzü testere dişli, değişik ebatlarda çakılar halk arasın*da "tosya çakısı" olarak isimlendiril inektedir. Tosya çakısının bir yüzünün testere dişli olması nedeniy*le, çifçinin küçük bağ işlerinde ve ziraat alanında kullanım imkanı çok olmaktadır.

Çakının sapı, manda boynuzundan önce kesilir, sonra de*mir törpü ile biçimlendirilir. Kesici yüzleri ise krom çelikten Özel yapıldığından paslanma yapmamakta ve çok kesici ol*maktadır. Aynı zamanda, mutfaklar için yüzü krom çelikten, sapı kemik veya sert ağaçtan olan değişik boyuttaki bıçaklar aranmaktadır.

Sofrabezi Baskıcılığı

Kastamonu Merkez ve Daday, Devrekani ilçelerinde yapılmış olan bölgeye has önemli ürünlerden biridir.

rttr.jpg


Düz beyaz patiska bez üzerine, ıhlamur ağacı üzerine elle oyma veya kabartma olarak yapılmış bitkisel, geometrik mo*tif işli, değişik boyutlardaki ahşap kalıpların, Özel hazırlanmış tek renkli boyaya batınlıp basılması suretiyle meydana getirilmektedir.

gg.jpg


Beyaz bez Üzerinde siyah olarak meydana getirilmiş olan "sini bezi", sofra örtüsü, masa Örtüsü, kadın baş örtüsü olarak kullanılmıştır. Son yıllarda Kastamonu'nun en sevilen hedi*yelik eşyası olan sini bezine değişik uyarlamalar yapılarak, etek, perde, örtü olarak kullanıldığı görülmektedir.

Sepetçilik

Kastamonu'da üretilen sepetler, söğüt dallarından, Daday ve Araç ilçelerinde üretilen sepetler ise fındık ağacı dalların*dan örülmektedir.

Kastamonu Sepeti olarak bilinen bu sepetler ince söğüt dallarının yine özel işlemelerle hazırlandıktan sonra elle deği*şik biçimlerde örülmesi ile yapılır.

sep.jpg


Yaş fındık ağacı dallarının özel aletlerle ince dar çübuk'ır haline getirilmesinden sonra yine elle değişik biçimlerde, kullanım fonksiyonuna göre elle örülmesiyle meydana getirilen diğer bir çeşidi vardır ki; kullanımına göre, halk arasında, ka*paklı pazar sepeti, yumurta sepeti, saman çit sepeti olarak isimlendirilirler.

Fanilacılık

Fanila Nedir?

Fanila; Kastamonu’nun yöresel el dokuma sanatlarından biridir. Geçmişi hakkında bilinen en önemli bilgi Kurtuluş Savaşı esnasında ordunun iç giyim eşyasının Kastamonu fanilalarından karşılandığıdır. Geçmişte sadece iç giyim olarak kullanılan fanilalar günümüzde hem iç hem de dış giyim olarak kullanılmaktadır.

Fanilanın Özellikleri


Kastamonu fanilasının en önemli özelliği sadece %100 pamuk iplikten üretilmesidir. Bu sayede fanila dört mevsim giyilebilme özelliği kazanır. Kışın vücudu sıcak tutmasından; yazın ise ter emme özelliğinden dolayı tercih edilmektedir. Dikiş ve dantelleri ev hanımları tarafından yapılmaktadır.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,618
79,980
NeverLand
Tarihi Evler ve Konaklar


SİRKELİ KONAĞI

Sirkeli Konağı Mustafa SİRKELİ tarafından üç katlı olarak yaptırılmaya başlanmış ancak ölümünün ardından yaşanılan maddi sıkıntılar sebebiyle büyük oğlu Mehmet Faik SİRKELİ tarafından iki katta bitirilmiştir.

Metin SİRKELİ'den edinilen bilgilere göre konağın 1893 - 1898 yılları arasında yapıldığı öğrenilmiştir.Konakta aile bir dönem kendisi oturmuş , daha sonraları kiraya verilmiştir.Konağın sanat okulu , ayakkabı atölyesi , terzi atölyesi ve bir dönemde Vali Konağı olarak kullanıldığı bilinmektedir.Ailenin soyadından dolayı "Sirkeli Konağı" olarak bilinir.

Kastamonu Valiliği İl Özel İdare Müdürlüğünce 31.12.1997 tarihinde satın alınmış, projeleri hazırlanıp Kurulda onaylandıktan sonra 31.07.1998 tarihinde onarım ve restorasyonuna başlanmış, 1999/ Ağustos'unda onarım ve restorasyonu tamamlanarak, İl Daimi Encümeni'nin 19.08.2003 tarih ve 406 sayılı kararı ile Onur Bilgi Dağıtım ve Pazarlama şirketine Çocuk Kreşi (Ana Okulu) olarak kullanılması amacıyla 5 yıllığına kiralandı.Beyçelebi Mahallesi Atatürk Caddesinde bulunmaktadır.

75 YIL CUMHURİYET EVİ

75.Yıl Cumhuriyet Evi sivil mimari örneklerinden olup , yapının tarihine ait kesin bilgilere ulaşılamamıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin 75. Yıl Kutlama etkinlikleri kapsamında bir Kastamonu Evinin korunması ve fonksiyon verilmesi amaçlanmıştır.

Kastamonu Valiliği "75. Yıl Kutlama Komitesince, tescilli yapıların yoğun olduğu Saylav" 75. Yıl Cumhuriyet Sokağında özel mülkiyetteki bina satın alınmıştır.

05.08,1998 tarihinde bakım ve onarımı yapılmak üzere işe başlanmıştır. 75. Yıl Kutlama Komitesince onarım yapılmıştır.

Bakım ve onarımı tamamlanan binanın 10.12.1998 günü hizmete açılmıştır.

Kastamonu Evi, mahalli dokuma ürünü malzemelerle döşenmiş, bağışı gerçekleştirilen mahalli etnografik malzemelerle teşhiri yapılmıştır.

Müze Ev olarak tanıtım hizmetlerinde kullanılmaktadır.

SEPETÇİOĞLU KONAĞI

eflani.jpg


Sepetçioğlu Konağının yapılış tarihine ait bulguya rastlanamamıştır. Ancak Gökdere Caddesi'ne açılan giriş kapısı üzerindeki demir şebekede yazılı olan 1884 rakamı konağın yapılış tarihi olduğunu düşündürmektedir.Kareye yakın dikdörtgen planlı olan yapı bodrum , zemin ve birinci kattan ibarettir.

Turizm amaçlı, otel ve restoran yapımı için fonksiyon verilmek üzere, İl Özel İdaresine ait olan ve yıkılmağa yüz tutan konak 25.11.1999 tarihinde onarıma alınmıştır.

Devrinin en güzel eseri örneğidir.

25.11.1998 tarihinde çatı onarımı ile işe başlanmıştır, 22.06.1999 tarihinde de restorasyonuna başlanmış olup 23.09.2000 tarihinde restorasyonu tamamlanmıştır.

Merkezi İstanbul'da bulunan Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfına mahallede halka ve öğrencilere yönelik faaliyette bulunmak üzere tahsis edilmiştir.Bu Vakıf tarafından Sosyal ve Kültürel etkinliklerde kullanılmaktadır.

KONYALI KONAĞI

1935-1936 yılları arasında Abdullah Konyalı tarafından yaptırılmıştır.Bina günümüze dek özgün halini korumuştur.

Kastamonu Valiliği Merkez İlçe Köylere Hizmet Götürme Birliği Hizmet Binası olarak Kırkçeşme Mahallesinde Temmuz / 1998'de Konyalı Ailesi varislerinden satın alınmıştır.

11.06.1999 tarihinde Kastamonu Valiliğince bakım ve onarımı yaptırılmıştır.

konya.jpg


6 Ekim 1999 tarihinde hizmete açılmış, 18 Kasım 2002 tarihinden itibaren ilimizdeki öğrenci ve yerel halkın çevre ve sağlıklı beslenme konularında bilgilendirilmesi amacıyla Kastamonu Valiliği Çevre Eğitim Merkezi'ne tahsis edilmiştir.23.12.2003 tarihine kadar ilimizdeki 22 ilköğretim okulu , Hacı Behiye Barut Anaokulu , Halime Çavuş İşitme Engelliler Okulu , Merkeze bağlı 10 köy okulu , Ağlı , Araç , Daday ve İhsangazi' deki YİBO ve Merkez İlköğretim okullarından toplam 11.697 öğrenci çevre eğitimi görmüştür.

Vali Enis Yeter zamanında başlatılan annelere yönelik "Çok Yaşayın , Sağlıklı Yaşayın" çevre ve sağlıklı beslenme eğitim projesinde de 2341 anneye ulaşılmıştır.İl Çevre ve Orman Müdürlüğü , Milli Eğitim Müdürlüğü ve Kastamonu Valiliği Çevre Koruma Vakfı ortaklaşa çalışması olan projede öğrenciler yaş gruplarına göre hazırlanmış slayt gösterisi eşliğinde bilgilendirilmektedir.

TAHİREFENDİ (OSMANLI) KONAĞI

tahir.jpg


Tarih bakımından ilimizin en eski yapılarından birisi olarak kabul edilen bina zemin ve birinci kattan ibarettir.Binada ilk göze çarpan 18 Yy. mimarisini yansıtan tepe pencereler ve üstlerindeki vitraylardır. Kündekari oda ve dolap kapıları , ocak nişlerdeki alçı işlemeler binaya zenginlik katmaktadır.

Kastamonu Valiliği İl Özel İdare İdaresince Kasım / 1999 da satın alınmıştır.Turizm faaliyetlerinde kullanılmak üzere Kasım / 1999 da Turizm Bakanlığına tahsis edilmiştir.

İlin tanıtımına yönelik, turizm faaliyetlerinde kullanılmak üzere "OSMANLI KONAĞI" olarak teşkil edilecektir.Röleve ve restorasyon projeleri tamamlanmış olup, yapımına ilişkin Koruma Kurulu Kararı alınmıştır.

Onarım çalışmalarına 26.04.2001 tarihinde başlanılmış olup 21.06.2002 tarihinde bitirilmesi planlanmaktadır.

LİVAPAŞA KONAĞI

19. yy. , son devir Osmanlı Çağı sivil mimari örneklerini yansıtan bu bina bodrum üzerinde üç kat olarak inşa edilmiştir. Zemin katta yanlarından çıkan merdivenlerin ulaştığı iki sütunlu portiklerin meydana getirdiği sahanlıktan sonra binaya çift kanatlı iki kapı girişi ile girilir. Bu katta ön ve arka cephelerde demir işli kafesler ile emniyeti sağlanmış, çevre duvarı kesme taş ile çevrelenmiş, iç bölme duvarları ahşap bağdadi olarak yapılmış, diğer katlarda ahşap karkas tekniğinde inşaa edilmiştir. Zemin kattaki anıtsal girişin üzerinde birinci ve ikinci katlarda, orta cephelerde çıkma yapılmış ve simetrik düzenlenmiştir. Bu çıkma bölümleri alttan taş eli böğründe payandalar ile desteklenmiştir.

liva.jpg


Binanın iç aydınlatılması bol pencere ile sağlanmıştır. Zemin kattaki pencereler kesme taş söveli ve kemerlidir. Katlardaki pencereler dikdörtgen ve giyotin formundadır.

Binanın güney arka bölümündeki bahçesine ön cephede doğu ucunda bulunan, üzeri kemerli taş portalli demir işli kapıdan geçilmektedir. Arslanlı kapı olarak adlandırılan bu taş kapı portalinin yüzeyinde simetrik, karşılıklı iki mitolojik şekli andıran, kısmen stilize edilmiş iki arslan kabartma olarak işlenmiştir.

Kültür Bakanlığı'nca onarılmış ve Etnoğrafya Müzesi olarak düzenlenmiştir.

OSMANLI SARAYI (Eski Belediye Sarayı)

19. Yüzyıl sonlarında Kastamonu Belediye Binası olarak inşa edilmiştir.

1997 yılında, Belediye Meclisi kararıyla özel teşebbüse restore et-işlet-devret modeliyle 20 yıllığına verilmiştir.

1998-1999 yıllarında sürdürülen onarım ve restorasyon çalışmalarıyla turizm amaçlı otel ve restorant fonksiyonu verilmiştir.

saray.jpg
saray1.jpg


Onarım ve restorasyonuna 300 milyar TL.sı harcanmıştır. Nostalji atmosferde tefrişi yapılan tarihi yapı; 15 Şubat 2000 tarihinde faaliyete geçmiş olup, Turizm Bakanlığı'ndan İşletme Belgeli Tesis olarak çalışacaktır.

EFLANİLİ KONAĞI

eflani.jpg


Kastamonu sivil mimari örneklerindendir.Yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber 1910'lu yıllar olduğu tahmin edilmektedir.

İl merkezinde, Sağlık Bakanlığı Çevre Koruma Vakfınca 1999/ Ekim ayında Eflanili Ailesi varislerinden satın alınmıştır.

Valiliğin onararak Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü'ne 3 yıllığına tahsis ettiği Eflanili Konağı Kastamonu'ya gelecek ziyaretçiler ağırlanacaktır.

Yöresel Yemekler ve El Sanatları Uygulama Merkezi olarak işlev görecek olan Gazipaşa İlköğretim Okulu'nun yanındaki Eflanili Konağı'nda Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü bünyesinde kurs gören hanımlar hazırladıkları yemeklerle el emeği, göz nuru eserlerini konukların beğenisine sunacaklar.

Eflanili Konağı'nda yöresel ev yemeklerini üretecek olan kursiyerler Kastamonu'nun ağız tadını tanıtmak için ayrıca yöreye has mantı, erişte gibi yiyecekleri de paket halinde satışa sunacaklar. Konak aynı zamanda Kastamonu'ya özgü el sanatlarının teşhir edildiği ve satıldığı bir mekan olma özelliği taşıyacak , Kursiyerler böylelikle ev bütçelerine katkıda bulunma imkanına da kavuşacaklar.

KIRKODALI KONAĞI

KIRKODALI.jpg


İl merkezi, Akmescit Mahallesinde şehre hakim tepe üzerinde ve tarihi dokunun yoğun olduğu kesimde yer alan tarihi bina; 1881 yılında papaz mektebi olarak inşa edilmiştir.

Sonraki yıllarda hastane olarak kullanılmıştır.Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetindeki bina 1977 yılına kadar Vakıflar Öğrenci Yurdu olarak işlev görmüştür. Ağustos 2000 tarihinde Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nden Kastamonu Valiliği İl Özel İdare Müdürlüğü'ne tahsis edilmiştir.

1977 yılında terk edilen tarihi yapının onarım restorasyonu Valilikçe tamamlanmış olup , Kültür Sanat Evi olarak kullanılacaktır.

YÜCEBIYIKLARIN KONAĞI

YCEBIYIK.jpg
YCEBIYIK2.jpg


Özel mülkiyetince Kültür Bakanlığınca kamulaştırılan binada ve bahçesinde Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğünce onarımına başlanmış olup , mahalli folklorik malzemelerin üretimi ve teşhiri için düzenlemesi yapılmaktadır.

TOPRAKÇILAR EVİ

Yapılış tarihi tam olarak bilinmemektedir.Kastamonu sivil mimari örneklerinden olan bina kesme taş , ahşap ve kerpiç kullanılarak yapılmıştır.26.10.2000 tarihinde Kastamonu Kalkınma Vakfı Yakacak Pazarlama Şirketi tarafından satın alınmıştır.

Onarım ve restorasyon çalışmaları tamamlanmış olup, 21.01.2004 tarihinde açılışı yapılan Toprakçılar Konağı turizme yönelik butik otel ve restoran olarak kullanılmaktadır.Müstecir eliyle çalışmakta olan otel 35 yatak kapasitesine sahiptir.

EL SANATLARI TEŞHİR MERKEZİ

http://i373.photobucket.com/albums/oo172/ilker5561/turkiye/SANATLA.jpg[/IMG

[IMG]http://i373.photobucket.com/albums/oo172/ilker5561/turkiye/SANATLA3.jpg
SANATLA2.jpg
]

Kastamonu Valiliği İl Özel İdare Müdürlüğü'nün verdiği 65 milyar ve DPT'nin verdiği 12 milyar ödenekle 3 Haziran 2000 tarihinde temeli atılmış 12 Mayıs 2001tarihinde hizmete açılmıştır..Ahşap işçiliği El Sanatları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü tarafından yapılmıştır.

SANATLA7.jpg
SANATLA6.jpg


SANATLA5.jpg
SANATLA4.jpg


Kastamonu Valiliği El Sanatları Satış ve Teşhir Merkezi olarak kullanılmaktadır. Yeni yapılan betonarme bir binada Geleneksel Kastamonu evlerinin canlandırılması açısından yapılan ilk uygulama olması sebebiyle de ayrı bir önemi vardır.

ZİNCİRLİOĞLU KONAĞI

Küre Dağları Milli Parkları Müdürlüğü hizmet binası olarak kullanılmak üzere restorasyon proje çalışmaları devam etmektedir.

ELLEZLER KONAĞI

ELLEZLER.jpg


20.04.2002 tarihinde restorasyonuna başlanan Ellezler Konağı 21.01.2004 tarihinde tamamlanmış olup,açılışı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı Enis Yeter , Kastamonu Valisi Mustafa Kara ve ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof.Dr.Metin Sözen tarafından yapılmıştır.El Dokumaları Teşhir Merkezi Valiliğimize bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı atölyelerinde üretilen dokumaların satış merkezi olarak hizmet vermektedir.Aynı zamanda zengin bir kültürel geçmişe sahip olan ilimizin geçmişten günümüze dokuma örneklerinin de yer aldığı bir ünite olarak Kastamonu'yu ziyaret edenlerin beğenine sunulmuştur.

KENT TARİHİ MÜZESİ

Valilik Konağı altında bulunan Kent Tarihi Müzesi , 29 Ekim 2002 tarihinde hizmete açılmıştır.

İlin tarihi ve kültürel mirasına yönelik fotoğrafların bulunduğu müzede, kent tarihi araştırmalarına kaynaklık eden kütüphane bulunmaktadır.Öğrencilerin , Akademisyenlerin araştırma yapabileceği dökümanlar mevcuttur.

Müzenin en önemli eserleri arasında, Atatürk'ün Kastamonu'ya gelişi sırasında kullanılan halı (1907), dönemin Sana-i Nefise (Sanat Mektebi) okulunda yapılan piyano (1904-1907) gibi önemli eserler bulunuyor.

NALBANTOĞLU KONAĞI

Nalbantoğlu Konağı Valilikçe satın alınarak fonksiyon verilmek amacı ile restorasyon çalışmaları başlatılmış olup , röleve projesi hazırlanmaktadır.

MEMLEKET KÜTÜPHANESİ

MEMLEKET.jpg


Hükümet Konağı'nın kuzeyinde bulunmaktadır. Yapı iki katlı ve kargirdir. 1334 H. /1916 M. Yılında "Milli Kütüphane" adını taşıması öngörülerek Hükümet Bahçesi'nde Maliye Hazinesi'ne ait 333.324 m2 alanında arsa üzerine Vilayet hesabına yaptırılmasına karar verilmiş ve ilgili Nezaretten izin istenmiştir. Dört hafta sonra nezaretten izin gelmesi üzerine nafia sermühendisi Necati, Vilayet azası Tevfik ve Başkatip Reşat Efendi'den oluşan bir heyet kurularak üç hafta sonra da inşaat hazırlıklarına başlanmıştır.

Bilinmeyen nedenlerle aksayan inşaat 1343 H. / 1924 M. Yılında tamamlanmıştır. "Memleket Kütüphanesi" adını alan yapının açılışı Vali Fatin Bey tarafından gerçekleştirilmiştir. Daha sonra bina Vilayet ve Jandarma tarafından kullanılmış.

Restorasyonu yapılan bina Resim ve Fotoğraf Müzesi olarak kullanılmaktadır.

MAZLUMCUOĞLU KONAĞI

MAZLUMCUOLU.jpg


Yöresel sivil mimari örneklerinden olan yapının yapılış tarihi bilinmemektedir.Konumlandığı yer itibarı ile Hükümet Konağı ve Kültür Merkezi binası ile birlikte iyi bir kompozisyon oluşturmaktadır.

Kastamonu Valiliği İl Özel İdaresinin ortak olduğu Kastamonu Kalkınma Vakfı Şirketinin tarihi eserlere katkısını sağlamak için Valilikçe eser yoğunluğu olan bölgedeki konumu ve gösterişli olan evin satın alınması önerilmiştir.

MAZLUMCUOLU1.jpg


20.10.1998 tarihinde ev ve yanındaki parsel satın alınmıştır.Projeleri hazırlanarak,1999 / Haziranında onarım ve restorasyonuna başlanan binanın onarımı tamamlanmıştır. Eylül 2000 tarihinde tefrişi tamamlanarak hizmete girmiştir.Vakıf hizmetlerinde kullanılacaktır. Bahçe ve çevre düzenlemesi tamamlanmak üzeredir.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,618
79,980
NeverLand
Yöresel Kıyafetler


Kadın Giysileri : Başa fes giyilip üzerine yuvarlak kasnak geçirilir.Kasnak kenarları inci, altın veya boncuklarla süslenirdi .Bunların üzerine simli ve oyalı tülbentler , yüzü açıkta bırakacak şekilde örtülürdü.Sırtta çeşitli isimler alan gömlekler bulunur , bunların üzerlerine işli ceket, giyilirdi.

GY.jpg


Bele çok renkli kuşaklar (Püsküllü)takılır, bacaklara ince dantel veya oya işi don, üzerine bol şalvar, ayak1ara da mes ve çeşitli isimler de terlikler giyilirdi.

Erkek Giysileri : Eski tarz yerini tamamen yeni biçimlere bırakmıştır.Eskiden başa renkli fes giyilir,üzerine ucu aşağıya doğru sarkıtılan yazma sarılırdı. Sırtta iç gömleği, bunun üzerinde düz veya içli cepken olur, belde renkli kuşak onun üzerinde de meşin silahlık bulunurdu, bacaklara şalvar denilen (ağları diz kapaklarına kadar sarkan; pantolon, ayakları uçları kıvrık tulumbacı yemenisi giyilirdi .Göğüs üzerine çapraz olarak köstek denilen altın saat zinciri sarılırdı.

Yöresel Yemekler

Kastamonu’da binlerce yıllık bir kültür birikimi ve il sınırlarındaki coğrafi çeşitlilik yemek kültürünün zenginliğinde de kendisini oldukça göstermektedir. Yapılan derleme çalışmalarında Kastamonu’da 812 çeşit yemek tespit edilmiş ve bu yemeklerden yaklaşık olarak 500 adetinin Anadolu’nun diğer yörelerinde bilinmediği ortaya çıkmıştır.

Genel anlamda ekmekler, çorbalar, et yemekleri, hamurlu yemekler, sebze yemekleri, tatlılar ve içecekler olarak ana başlıkları olarak ayrılan Kastamonu mutfak kültürü içinde ayrıca sanayi bitkileri, şekercilik ve meyvacılık da oldukça ün kazanmıştır.

Kastamonu elması, sadece yöremizde bulunan üryani eriği, Tosya üzümü, İnebolu kestanesi, kirazı, Azdavay armudu, Araç ceviz ve kızılcığı, Taşköprü eriğinin yanında yine Taşköprü sarımsağı ve keten-keneviri, Tosya pirinçleri ile oldukça zengin bir yelpaze oluşturmaktadır.

Kastamonu Türkiye’de şekerciliğin yayılış merkezlerinden biri olarak ve Türk Lokumuna yeni bir aroma kazandırarak tüm dünyaya tanıtan Kastamonu Araç ilçemizden olan Hacı Bekir ürünleri, çekme helvamız ile de kendini ispatlamış bir kenttir.

MANTI.jpg


Yemek kültürü denildiğinde akla gelen servis-saklama kapları, pişirme araçları açısından da zengindir Kastamonu. Özellikle Küre ilçemizde çıkarılan ve yaklaşık olarak 3500 yıldır işletile gelen bakır madenleri sayesinde yöreye özgü spesifik bir grup oluşturan bakır servis ve saklama kapları arasında sahan, ligenler, siniler gibi örnekler sergilerken, orman yoğunluğundan kaynaklanan pişirme araçlarındaki yaslağaç, bisleğeç, oklağaç gibi gereçlerde ahşap malzeme örneklerinin bir kısmını ortaya koymaktadır.

ETLİ EKMEK :

ETLEKMEK.jpg


Malzemesi :

1 Kg. orta yağlı, iki kere çekilmiş dana kıyması, 2 Kg. un, iki büyük baş soğan, yarım demet maydanoz, 1 yumurta, karabiber, kimyon, tuz, 1 çay bardağı sıvı yağ.

Hazırlanışı :

Önce ekmeğin pişirileceği sac hazırlanır. Sacın üstü silinip altıda külle kaplanarak pişecek ekmeğin yanmaması sağlanır.

Etin hazırlanmasında, kıyılmış soğan, 1 yumurta, maydanoz ve baharatlar ve birazda su ilave edilerek macun kıvamında ekmek hamuruna sürülebilecek hale getirilir. Ekmeklik un, hamur teknesinde mayasız su ve tuz ile yoğrulur ve hamur haline getirilir. Hamur yaklaşık 30 cm. çapında yuvarlak bir biçimde ve 2-3 mm. kalınlığında açılır. Açılan bu hamurun yarısının içine daha önceden hazırlanan kıyma eklenir ve diğer yarısı ile bunun üzeri kapatılır. Hazırlanan bu ekmek sac üzerinde her iki tarafı da kızarıncaya kadar pişirilir ve servise sunulur. Arzu edilirse ekmeğin yanında, üryani hoşafı, pestil ezmesi, erik ekşisi, ayran gibi içeceklerde alınabilir.

Etli ekmeğin, patetesli, mantarlı, kesikli, yoğurtlu, cevizli, ıspanaklı gibi çeşitleri de yaygın olarak yapılır.

BANDUMA :

Malzemesi :

1 Kg.lık böreklik un, 150 gr. ceviz içi, yarım hindi, 50 gr. tereyağı, tuz.

Hazırlanışı :


İlk önce hindi pişirilerek suyu elde edilir. Sonra un su ve tuz ile yoğrulur. Bu hamur yufka haline getirilerek pişirilir. Ceviz içi ufalanarak bir tepsi içinde önceden kızartılmış tereyağı ile yağlanır. Pişirilen hamurlar yufka halinde iken rulo şeklinde kesilir ve hazırlanmış olan hindi suyuna bandırılarak bir tepsiye dizilir. Bu tepsideki hamurların üzerine hindi eti parçaları ve ufalanarak yağlanmış ceviz içi konur ve yine hindi suyu ilave edilerek ocakta altı kızarana kadar pişirilir. Ocaktan çıkınca eritilmiş tereyağı dökülerek servise hazır hale getirilir.

MIKLAMA :

Malzemesi :

½ kg.. orta yağlı kıyma, 3 adet soğan, 50 gr. yağ, 4 yumurta, yarım demet maydanoz, tuz.

Hazırlanışı :

Soğan iyice kavrulduktan sonra, kıyma, bu kavrulan soğanlar, maydanoz ve tuz ile birlikte yeniden kavrulur. Kavrulan bu kıymaya az su ilave edilerek kaynatılır ve pişen karışım bir sahana alınır. Üzerine yumurta kırılarak sahan hafif ateşte pişirilir. Pişen yumurtanın üzerine kızdırılmış tereyağı dökülür ve servise sunulur. Mıklamanın ıspanaklı, etli, patatesli, mantarlı, çökelekli gibi çeşitleri yapılabilmektedir.

PAÇA :

Malzemesi :

½ kg. patates, 3 yumurta,50 gr. nişasta, 50 gr. yoğurt, bir baş sarımsak, 50 gr.tereyağı.

Hazırlanışı :

Patatesler önce bir kapta haşlanır, Daha sonra bu patatesler ezilerek ayrı bir kapta yumurta içine bir kaşık nişasta, yoğurt ve sarımsak eklenerek çırpılır. Bu karışım daha sonra patatesler ile birleştirilerek ağır ateşte pişirilir.Bu karışım piştikten sonra üzerinde kızdırılmış tereyağı gezdirilir. Pişirme ocakta olabileceği gibi yayvan bir kap içerisine alınarak fırında da pişirilip, paçanın altının ve üstünün kızarması sağlanabilir ve üzerine maydanoz yaprakları eklenerek servise hazır hale getirilir.

Yine paçanın da kıymalı, kelleli, pirinçli gibi çeşitleri mevcuttur.

EKŞİLİ PİLAV :

Malzemesi :

1 kg. siyez bulguru, ½ kg. yoğurt, 2 adet soğan, 1 demet nane, 1 demet dereotu, 1 demet maydanoz, ebegümeci, salça, karabiber, tuz.

Hazırlanışı :

İlk önce siyez bulguru haşlanır, haşlanmış olan bu bulgura ebegümeci ve yoğurt eklenerek kaynatılır ve karışım biraz koyulaşınca üzerine nane, maydanoz ve dereotu doğranılarak atılır. Ateşten alınıp biraz dinlendirilince kırmızı biber ve eritilmiş tereyağı ve eklenerek sulu bir pilav halinde servise alınır.

ALA PİLAV :

Malzemeler :

½ kg. ince bulgur, ½ kg. mercimek, 3 yumurta, 3 adet kuru soğan, 50 gr. teryağı ve tuz.

Hazırlanışı :

Önce bulgur haşlanır, biraz haşlandıktan sonra bulgurun içine mercimek katılır ve suyunu tamamen çekene kadar ocakta ağır ateşte tutulur.Ayrı bir kapta ince kıyılmış soğan tereyağına atılır ve iyice kavrulur. Bu yağ pişen pilavın üzerine dökülür ve servis, pilav biraz dinlendirildikten sonra yanına taze soğan eklenerek yapılır.

ÇEKME HELVA :

Malzemesi :

Kadayıflık özü olmayan un, şeker, yağ, limon tuzu ve su.

Hazırlanışı :

Önce helvanın meyanesi hazırlanır. Yağ bir kazanda eritilir ve içine un konur. Bir saat kadar hafif ateşte un ve yağ iyice karıştırılarak kavrulur, ve daha sonra bir sini içinde soğumaya alınır. Diğer yanda toz şeker, limon tuzu ve su, akide kıvamına gelene kadar ocakta kaynatılır. Kaynayan bu karışım mermer tezgah üzerine alınır. Burada 20-25 cm. genişliğinde, bir karış kalınlığında bir alan kaplayacak şekilde düzenlenir. Karışım hafif soğuduğunda elle uzatılarak simit gibi halka şekline getirilir ve bu işlem sonrasında karışımın şekli beyaz bir renk alır. Halka şeklindeki bu şeker meyanenin içinde bulunduğu sini içine yerleştirilir. Halka 4-6 kişi tarafından çekilerek meyane sinisinin büyüklüğüne ulaştırılır. Halka ikiye katlanarak yeniden çekilir. İşlem şeker meyaneyi içine çekip, tel tel olana kadar devam ettirilir. Akide kaybolup tel tel ayrılınca mermere alınıp soğumaya bırakılır. Ilık bir sıcaklığa kavuşunca elle sıkıştırılarak un haline getirilip tepsilere basılır ve üzerine baskı uygulanarak iyice sıkışması sağlanır. Sonra bıçakla kesilerek servise sunulur.

SİMİT TİRİDİ :


SMTTRD.jpg


Malzemesi:

Kastamonu simidi, kemik suyu, sarımsak, yoğurt, kavrulmuş kıyma, tereyağı.

Hazırlanışı :


Kastamonu simidi diğer yörelerden farklı olarak, böreklik un ile mayalanıp yoğrulduktan sonra, hamur simit halkası haline getirilir ve 10 dakika bekletilir. Dinlenmiş hamur, içinde elma pekmezinin kaynadığı suda haşlanır. Daha sonra fırınlanarak hazır hale getirilir. Simitler bir tabağa küçük parçalar halinde doğranır. Tencerede kaynatılmış olan kemik suyu bu simitlerin üzerine dökülür. Bunun üstüne sarımsaklı yoğurt ve onun üstüne de 6-7 saat süresince ağır ateşte kavrulmuş kıyma dökülür. En üste ise eritilmiş tereyağıdökülerek hazırlanmış olur.

PÜRYAN-KUYU KEBABI :


KUYUKEBABI.jpg


Hazırlanışı :

İlk önce tuğladan örülmüş 1- 1.5 metre derinliğinde ve ortalama 3 ila 5 koyun alabilecek çapta bir kuyu yapılır. Kuyunun duvarına çengeller asılır. Kuyu tabanına enkaz diye tabir edilen odunlar döşenerek ateş yakılır ve is çıkmayacak hale getirilir.

Yeni kesilmiş bir kuzu tamamen temizlenir ve bütün olarak kalacak şekilde boynundan kuyruk sokumuna kadar satırla ikiye ayrılarak közlerin üzerinde çengellere takılır. Bu arada közün üzerine bir boş tava konur. Bundaki amaç, pişecek olan kuzunun pişme sırasında çıkan yağlarının tava içinde toplanarak daha sonra yapılacak pilav için kullanılmasıdır. Kuyunun ağzı tahta bir kapakla kapatılır ve kuzunun kendi buharında pişebilmesi için çevresi tamamen çamur ile sıvanır. Yaklaşık iki saat piştikten sonra kuyudan çıkarılan kuzu parçalanır ve elle yenir.

OĞMAÇ ÇORBASI :


Malzemesi :

Un, 1 yumurta, su, tereyağı, yoğurt, nane, kırmızı pul biber.

Hazırlanışı :

Tencerede su kaynatılır. Ayrı bir kapta un küçük topaklar halinde elle ovularak kaynayan suya azar azar bırakılır. Top olmaması için sürekli karıştırılır. Pişme kıvamına gelince su içine yoğurt ilave edilir. Ateşten alındıktan sonra üzerinde eritilmiş tereyağı gezdirilir ve en son kırmızı pul biber ve nane eklenerek hazır hale getirilir.

KÖLE HAMURU :

Malzemesi :

Un, su, yağ, pekmez.

Hazırlanışı :

Bir tencerede kaynayan suya az az un bırakılır ve devamlı olarak karıştırılarak koyu bir kıvama gelmesi sağlanır. Sonra bu koyu hamur bir kaşık ile tepsiye dizilir. Üzerine kızdırılmış tereyağı döküldükten sonra pekmeze bandırılarak yenir. Tepsiye alındıktan sonra pekmez ya da tatlı bir madde dökülmeden sade bir şekilde yenebileceği gibi sarımsaklı yoğurtla da yenebilir.

CIRIK TATLISI :


Malzemesi :

Maya, 50 gr. nişasta, su, yağ, şeker, 1 yumurta.

Hazırlanışı :

Ekmek hamuru mayası bir yumurta ve bir kaşık nişasta ile katı bir kıvama gelene kadar çırpılır ve sonra mayalanması için bir kaba alınarak ağzı kapatılır. Mayalanma gerçekleştiğinde hamur el ile sıkılarak baş parmak ve şehadet parmağı üzerinden çıkan hamur kaşıkla alınarak bir tavada kızarmakta olan yağ içersinde hafifçe kızartılır ve yağı süzülerek alınır. Biraz dinlendikten sonra ağda yapılmış şerbet dökülerek yenir.

ÜRYANİ ERİĞİ HOŞAFI :

Hazırlanışı :

Üryani eriği sadece bölgemizde yetişen bir erik türüdür. Ağustos ayı başlarında olgunlaşan erikler dallarından toplandıktan sonra dış kabukları soyularak güneşte kurumaya bırakılırlar.

Üryani eriği hoşafı, pişirilmeden önce erikler yarım saat kadar orta sıcaklıktaki bir su içerisinde bekletilirler. Erikler yumuşadıktan sonra ayrı bir kaptaki suya şeker ile birlikte atılarak yarım saat kadar kaynatılır. Soğuduktan sonra içime hazır olan hoşaf, özellikle mide ve bağırsak sorunlarının giderilmesine karşı birebir etkili olmaktadır.

Etsiz Sebze Yemekleri:

Bunların hemen hemen hepsi zeytinyağı veya diğer sıvı yağlarla pişirilir. Dolmalar (biber, patlıcan), sarmalar (yaprak, kelem, ispit, pancar, müsellim, yapraz), etli patates paçası oturtması barbunya fasulyesi gibi yemeklerdir. Zeytinyağlı yaprak sarması Kastamonu'da son yemek olarak yenir. Bu sebeple adı "karahaber"dir. Yemeğin, ziyafetin sona erdiğini bildirir. Sofraya konduğu zaman "karahaber geldi" derler. Dolma ve sarmaların içinde bulgur-pirinç karışımı tercih edilir.

Pilavlar:

En yaygın pilavlar anakız pilavı, ekşili pilav, bulgur ve pirinç pilavlarıdır. Piiavlar et, tavuk, hindi susuyla pişirildiği zaman geride kalan etler pilavın üzerine küçük parçalar halinde serpiştirilir, halkın deyişiyle ditilir. Anakız pilavı bulgur-pirinç, bulgur mercimek karışımı pilavdır.

Eskili pilav pişirilirken önce bulgur yıkanır. İnce doğranmış soğan, salça yağda öldürülür. Üzerine bulgur ve doğranmış ebegümeci dökülür, pişirilir. Biraz pişirildikten sonra ayran katılır. Dereotu, maydanoz tuz ilave edilerek pişirilmeye devam edilir. İyice pişip pilav haline geldikten sonra üzerine kırmızı biberli yağ dökülür veya sade olarak servis yapılır.

Yumurtalı Yemekler:

Çırpılmış yumurtaya batırılan ekmekler kızgın yağda kızartılır. Buna yörede "kaygana" denir.

İlin tanınmış yemeklerinden biri de mıklamalardır. Üzerinde yumurta kırılarak hafifçe pişilen yemeklerin genel adı "mıklama"dır. Kuşbaşı et, kıyma, sucuk, pastırma, ıspanak, patates, mantar, çökelek, soğan tepsi veya tavada pişirilip yemek haline getirildikten sonra üzerine kişi sayısınca yumurta kırılır. Bir kapakla kapatılarak hafifçe pişirilir. Yumurtaların katı pişmemesi gerekir. Kapak kaldırılarak tabaklara yumurta ve alımdaki yemek bölümünün servisi yapılır veya köylerde sofranın ortasına konularak yenmeye başlanır.

Hamurlu Yiyecekler:

Ekmekler:

Somun, serme, gözleme, hamurfu başlıca ekmeklerdir. Kastamonu 'lu hanımlar bayat ekmek veya sermeden tirit adı verilen bir yemek yapmaktadırlar. Tepsiye dizilen ekmek dilimleri veya serme parçalarının üzerine biraz su konur. Bir tavada hazırlanmış soğan, domates, yeşil biber, kıyma karışımı pişirilerek ekmeklerin üzerine yayılır. Tepsi ateşte biraz tutulduktan sonra tirit servisi yapılır. Tirite kıyma konulmayabilir. Üzerine sarımsaklı yoğurt koyan aileler vardır.

Çörekler:

Burmalı çörek, iç yağlı çörek, mısır çöreği, kete, kül çöreği, tarhanalı çörek en yaygın çöreklerdir.

Etli ekmek, böreklerin başında gelir. Alt-üst böreği, delioğlan sarığı, fincan böreği, küre böreği, lahana böreği, katmer, cizleme, ıspanakh-patatesli börek, su böreği ünlü börek çeşitleridir.

Diğer Hamurlu Yiyecekler:

Mantı, bandırma, sıkma, kesme, erişte. Erişte hamuruna ekşimik (çökelek) katılır, yoğrulur, açılıp içine ceviz konur, üzerine kızgın yağ dökülür. Buna haluçga denir.

Tatlılar: Türkiye'de şekerciliğin yaygınlaşması, Türk lokum ve akidelerinin dünyaca tanınması Araçlı şekerci Hacı Bekir ve müessesesi vasıtasıyla olmuştur. Küçük yaşta geldiği İstanbul'da şekerciliği öğrenen Araçlı Bekir, 1977'de Bahçekapı'da ilk dükkanını açmıştır. Hacca gidince Hacı Bekir olarak anılmıştır. Akide ve lokum yapımında büyük yenilikler yapmıştır. Araç'tan getirttiği akrabaları ve çırakları vasıtasıyla şekerciliğin sırlarını uzun müddet korumasını bilmiştir. Bugün Türkiye'deki şeker üreticisi ve satıcılarının önemli bir bölümünün Araçlı olmasının sebebi budur.

Göz göz tatlısı, avuz, şurra baklavası, tırtıl, sarığı burma, un helvası, pekmez helvası, kavut, kalbur tatlısı, yoğurt tatlısı, cınk, hasude (paluze), kabak tatlısı, çekme helva, gül baklava, köle hamuru, pelverde, reçel çeşitleri, su muhallebisi, sütlaç başlıca tatlılardır. Bunlar içinde çekme helva Kastamonu'ya özgü bir helvadır. Mudurnu'da "saray helvası". İzmit'te "pişmaniye" adıyla benzerleri üretilmektedir.

Kışlık Yiyecekler:

Salatalık, biber, gök domates, havuç, patlıcan, lahana, fasulyenin ayrı ayrı veya karışık turşuları yapılır.

Yörenin erik zenginliği pestil, marmelat, pelverde, hoşaf yapılarak değerlendirilir. Kızılcıklar, yabani armutlar kaynatılarak ekşi haline getirilir. Kuşburnular toplanır. Kışın suyu içilir. Üryani eriği, elma hoşafı meşhurdur. Elmasının pekmezi de aranır.

Taze fasulye, biber, patlıcan, kabak kurutulur. Etten kavurma yapılarak, küplerde saklanır. Kıyma pişirilip don yağında dondurulup teker halinde tavana asılarak saklanır. Aile ihtiyacı için pastırma sucuk da yapılır. Salçasını, reçelini, bulgurunu üreterek, eriştesini keserek aileler kışa hazır olur.

Özel Günlere Has Yiyecekler:

Lohusalara güçlenmesi, sütünün bol olması için sıcak paluze yedirilir. Düğünlerde ortalama 25 çeşit yemek hazırlanır. Yer sofralarında ortaya konularak bu yiyecekler yenir. Ölünün arkasından un helvası pişirilip dağıtılır. Ölü yemeği adıyla cenazenin kalktığı gün toplu yemek yenir. Kurban ve Şeker bayramlarında, bayram namazından sonra mezarlık yanında un helvası yenilir, bayramlaşılır.

DÖNER:

Bilindiği üzere döner kebap Türkiye’nin birçok İlinde yapılmaktadır. Avrupa’da da Türk mutfağının Baş yemeği haline gelmiştir.Kastamonu yiyecekleri ve içecekleri üzerine en geniş araştırmayı Kastamonulu hemşehrimiz, Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme eski Genel Müdürü Nail TAN yapmış olup Genel Müdürlüğü döneminde yayınlamış olduğu Türk Halk Kültür Araştırmaları adlı kitabında , döner kebabına geniş yer vermiştir.

Nail TAN bu araştırmasında döner kebabından şöyle bahsetmektedir:Erzurum ,Ankara,Bursa kebapları yanında Kastamonu’nun da döner kebabı ünlüdür.Kaynak kişinin verdiği bilgiye göre Kastamonu’da döner kebabı 150 yıl kadar önce Hamdi USTA yapmaya başlamıştır.

Hamdi Ustadan sonra ,Raif GÜLSUNAR ve Şükrü GÜLSUNAR ün yapmıştır.Bu iki ustadan kebap yapmayı öğrenen Şükrü ALTINÖZ ‘ün oğlu Nail ALTINÖZ Kasaplar Hal içinde halen kebap yapmaya devam etmektedir.Avrupa’da yayınlanan Metro Gastro adlı dergide de Kastamonu mutfağını konu almış bu sayısında özellikle 3. kuşak olarak bu mesleği devam ettiren Nail ALTINÖZ ve Kastamonu dönerine geniş yer vermiştir.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,618
79,980
NeverLand
HAMAMLAR


ÇİFTE HAMAM

Hamam miladi 1514 yılında Yavuz Sultan Selimin Hocası Halim Çelebi tarafından yaptırılmıştır.Hamam moloz taşından ve harçla yapılmış olup üzeri ahşap çatı ile örtülmüştür.kadınlar ve erkekler kısmının planları aynıdır.üzeri kubbeli büyük soyunma yerleri yine kubbeli giriş ve soğukluk yerleri vardır.Yıkanma odalarının ön kısımlarında ortada birer kubbe yanlarında tonoz kemerler arka taraflarda ise yanyana üzerleri kubbeli ikişer halvet odaları bulunur.hamam 1728 yılında tamir edilmiştir.

KALE HAMAMI

Hamam miladi 1300 yıllarından önce Şeyh Ziyaeddin Efendi tarafından yaptırılmıştır.hamam moloz taşından ve harçla yapılmış olup hamamın üzeri ahşap çatı ve kiremitle örtülüdür.soyunma yeri olan ilk bölüm 6*13 metre ebatında olup 3*6 metre soğukluk kısmından sonrada yıkanma salonuna girilir.Yıkanma odası 3,20*3,20 metre ölçüsünde üzerleri kubbeli iki halvet ve bunların arasında bulunan yine üzeri kubbe ile örtülü bir plandan ibarettir.hamam birçok tamir görmüştür.

FRENKŞAH HAMAMI

Hamam Emir Firenkşah Cemalüttin tarafından miladi 1262 yıllarında yaptırılmıştır.hamam kadın ve erkeklere mahsus olmak üzere iki taraflı olarak yaptırılmıştır.Hamam kare bir plana sahiptir.ortasında merkezi bir kubbe ve güneydoğu köşede yanyana iki kubbe batı duvarının köşesinde iki küçük kubbe olmak üzere beş adet kubbe ile bunların arasına gelen tonozlarla örtülmüş bölümler vardır.mamam hicri 1170 yılında tamir edilmiştir.

ARABA PAZARI HAMAMI

Hamam miladi 1515 yıllarında Nasrullah Kadı tarafından yaptırılmıştır.Hamam moloz taşı ve harçla yapılmıştır.kapısı güneyden açılan soyunma yeri 100 metrekare civarında olup kubbe ile örtülüdür.7*9 metre ölçüsündeki soğukluk kısmı ortada ve yanlarda birer olmak üzere üç küçük kubbe ile örtülü odalardan meydana gelmiştir.Yıkanma salonu ise haçvari plana sahiptir..Hamam miladi 1918 ve 1981 yıllarında onarım geçirmiştir.

YENİ HAMAM

Hamam Karamustafa Paşa tarafından miladi 1811 yılında yaptırılmıştır.Binanın soyunma bölümü kesme taş diğer kısımlar moloz taşından yapılmıştır.10*10 metre ölçüsünde olan soyunma kısmı merkezi kubbe ile örtülüdür.3,60*12,15 metre ölçüsündeki soğukluk kısmının üzeri 3 adet kubbe örtülmüştür.Hamamın soyunma kısmını örten merkezi kubbesinden başka soğukluk ve yıkanma odaları üzerinde üç sıra halinde yanyana dizilmiş dokuz adet kubbesi bulunur.kubbenin üzeri ahşap çatı ve kiremitle örtülüdür.hamam 2005 yılında restore edilmiştir.

SARAY HAMAMI

Hamam miladi 1575 yıllarından önce Muharrem Efendi tarafından yaptırılmıştır.Ahşap soyunma yeri ,soğukluk kısmı ve üzeri kubbeli beş adet halvet yeri ile hamamın çatısı tamamen yıkılmıştır.bina dört duvardan ibaret bir harabe görünümündedir.

BEY HAMAMI

Hamam Candaroğulları hükümdarı olan İsfendiyar Bey tarafından miladi 1329 yılından önce yaptırılmıştır.Doğu cephesinde bulunan 12*15,5 metre ölçüsündeki giriş ve soyunma kısmı ahşap olup üzeri kiremitle örtülüdür.Ahşap olan bu kısımdan sonra 1,60 metre eni ve boyu olan giriş yerinden geçilerek yine her kenarı 4,80 metre olan kare planlı ve iki tarafında küçük kubbelerle örtülü odalar bulunan bölüme ulaşılır.Buradan ikinci bir geçişten yıkanma bölümüne girilir.yıkanma bölümü 9,60*9,60 metre ebatında (T) şeklinde plana sahip olup üzeri merkezi kubbe ile örtülüdür.Miladi 1329 yıllarında onarım geçirmiştir.

DEDE SULTAN HAMAMI

Hamam miladi 1514 yıllarında Mevlevi Dergahı Şeyhi Celalettın Dede Sultan tarafından yaptırılmıştır.Hamam moloz taşından ve harçla yapılmış olup hamamın soyunma kısmı 10*110metre ölçüsündedir.3*4metre ölçüsündeki soğukluk kısmının üzeri üç adet kubbe ile örtülüdür. Bu kısmın sol tarafında küçük oda yer alır. Yıkanma odası iki bölüm halinde olup ön tarafta ortası kubbeli yanları tonoz kemerli 3,70*10 metre genişliğinde bir salon arkasında ise 4*4,5 metre ebatında üzeri kubbeli iki halvet yeri vardır.1766ve 1948 yıllarında tamir görmüştür.

FERHATPAŞA HAMAMI

Hamam miladi 1557-1564 yılları arasında Kastamonu Sancak Beyi olan Ferhat Paşa tarafından inşaa edilmiştir.Hamam moloz taşından harçla yapılmış olup 10,70*10,70 metre ölçüsündeki soyunma yeri ahşaptır.2,5*4,80 metre ölçüsündeki soğukluk kısmının solunda kubbeli bir odacık yer alır.Hamamda beş adet halvet bulunmaktadır.hamam 1743 ve 1793 yıllarında tamir geçirmiştir.

Müzeler ve Örenyerleri


Kastamonu Arkeoloji Müzesi

ARK1.jpg


Kastamonu Arkeoloji Müzesi 1941-1943 yıllarında Antik Pafllagonya bölgesinde ele geçen eserlerin bir araya toplanması ile müze deposu olarak kurulmuştur. Müze Kastamonu Cumhuriyet Caddesi’nde Mimar Kemalettin Bey tarafından planları çizilen İttihat ve Terakki Cemiyeti binası (1914-1917) olarak yapılan binada kurulmuştur. Bu yapı daha sonra Kurtuluş Savaşı’nda Kastamonu Gençlik Teşkilatı, Türk Ocağı, CHP Parti binası ve İstiklal Mahkemesi binası olarak da kullanılmıştır. Ayrıca Atatürk’ün Kastamonu’ya 1925 yılında yaptığı ziyaret sırasında “Şapka ve Kıyafet İnkılabı” ile ilgili tarihi söylevini de burada vermiştir.

ARK3.jpg


Kastamonu Arkeoloji Müzesi 1952 yılında yapılan tadilat ve düzenlemelerden sonra ziyarete açılmış ve müdürlük haline getirilmiştir. 1980 yılında yeni bir onarım geçiren Kastamonu Müzesi yeni düzenlemelerden sonra 23 Ağustos 1981 tarihinde yeniden ziyarete açılmıştır.

ARK2.jpg


Müzede, Kastamonu, yakınındaki Çankırı ve çevredeki diğer yerlerden toplanan Hitit, Frig, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait çeşitli eserler bulunmaktadır. Ayrıca Candaroğlu Beyliği ve Osmanlı dönemine ait eserlerin yanı sıra yöresel malzemeye de müzede yer verilmiştir. Müzenin belli başlı eserleri arasında pişmiş toprak tabak çanaklar, figürinler, heykeller, cam eserler, mezar stelleri ve lahitler bulunmaktadır. Müzenin küçük bir bölümü Atatürk’e ayrılmış, 1925 yılında Atatürk’ün Kastamonu gezisinde kullandığı çeşitli eşya ve araçlar burada bir araya getirilmiştir. Müze bahçesinde Roma dönemine ait mimari parçalar, aslan ve boğa heykelleri ile Osmanlı dönemi mezar taşları sergilenmektedir.

Liva Paşa Konağı Etnografya Müzesi

00080087.jpg


Kültür ve Turizm Bakanlığı yönetimindeki Liva Paşa Konağı Etnoğrafya Müzesi, XIX.yüzyıl Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. 1879-1881 yıllarında Mirliva Sadık Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 1978 yılında kamulaştırılmış, onarım ve restorasyonu yapıldıktan sonra 1997 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır.

LVA.jpg


Konak harem ve selamlık bölümlerinden meydana gelmiş, üç katlı ve bir de bodrumu olan bir yapıdır. Kesme taş, kerpiç ve tuğladan ahşap karkaslı olarak yapılmıştır. Çok sayıdaki simetrik pencere ile cephelerde hareketli bir görünüm sağlanmıştır. Simetrik plan düzenindeki iç sofalı bir plan gösteren bu konağın üst katlarında çıkma ve odalar bulunmaktadır.

Müzede, Kastamonu’nun günlük yaşamına ait el sanatları, çeşitli etnoğrafik eserler, bakır mutfak eşyaları, düz dokumalar ve yöresel giysiler sergilenmektedir.

75. Yıl Cumhuriyet Müze-Evi


Kastamonu Valiliği Cumhuriyetin 75.yılı kutlama çalışmaları kapsamında, 75.Yıl Kutlama Komitesince satın alınan binanın bakım ve onarımı yapıldıktan sonra “75.Yıl Cumhuriyet Müze-Evi” olarak 29 Ekim 1998’de ziyarete açılmıştır.

00080088.jpg


Kastamonu’nun tanıtımı amacı ile Turizm Bakanlığı’na tahsis edilen evin içerisi yöresel malzemelerle döşenmiş ve buraya bağışı yapılan etnoğrafik malzeme teşhir edilmiştir. Burada, Kastamonu ile ilgili genel ve turizm kaynaklı yayınlar ve diğer turizm yayınlarını kapsayan bir ihtisas kütüphanesi kurulmuştur. Ayrıca Atatürk’ün Kastamonu gezisi, Şapka ve Kıyafet İnkılâbı’na ait fotoğraflar ile objeler de burada sergilenmektedir.

Yüce Bıyıklar Evi (El Sanatları Müzesi)

YCEBIYIK2.jpg


Kastamonu Sivil Mimari örneklerinden olan Yüce Bıyıklar Evi Kültür Bakanlığı’nca kamulaştırılmış ve burası Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme genel Müdürlüğü tarafından onarılmış ve El Sanatları Müzesine dönüştürülmüştür.

Müzede Kastamonu ve yöresine ait geleneksel el sanatlarının örnekleri sergilenmektedir. Ayrıca günlük yaşantı ile ilgili köşelerin düzenlenme çalışmaları devam etmektedir. Evin bahçesindeki sundurmaların altında da Kastamonu çiftçi tarım araçları sergilenmektedir.

HZ.Pir Şeyh Şabanı Veli Türbesi

Pir Şaban-ı Velî Hazretleri (k.s.), Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinin Gökçeağaç Bucağına bağlı Çakırçayı Köyü'nün Cimdâr Mahallesi'nde dünyaya geldi.Hz. Pir'in doğum tarihi hakkında kesin bilgilerimiz olmamakla birlikte müze kayıtlarında M. 1497 tarihine rastlanmıştır. Ancak bu bilginin yanındaki notta bu tarihin kesin olmadığı ifade edilmiştir. Sefine-i Evliya'da ise doğum tarihinin M. 1499 yılına kaydedilmesi Pir'in 1490'lı yıllarda dünyaya gelmiş olabileceğini gösterir.

PR.jpg


Hz. Pir Şaban-ı Velî (k.s.), henüz dünyaya gelmeden babasını kaybettiği için yetim, üç yaşlarında iken annesi vefat ettiğinden öksüz kalır. Daha sonraki hayatı, hayırsever bir hanımın yanında geçer. Bu hanım, Şaban Efendi'yi, manevi evlâtlığa kabul etmekle birlikte tahsilini yapmasında maddi ve manevi yardımlarını esirgemez. Hatta tahsilini tamamlaması için İstanbul'a gönderir.

Hz. Pir, ilk tahsilini Taşköprü'de yapar. Aklî ve naklî ilimleri özellikle Kuran, hadis, tefsir ilimlerinde bilgilerini derinleştirmek için Kastamonu'ya gelir. Ancak memleketindeki tahsille yetinmeyerek ilim ve fazilet diyarı olan İstanbul'a gider ve
tahsilini İstanbul Fatih Medreseleri'nde tamamlar. Öğrenim yıllarında güzel ahlâkı, ağırbaşlılığı ve çalışkanlığı ile hocalarının teveccühüne mazhar olur.

Şaban Efendi (k.s.), zahiri ilimlerle tatmin olmaz ve irfan yolunda kendini irşat edecek bir mürşid-i kâmil aramaya başlar. İstanbul'daki bazı şeyhlere halini arz etmesine rağmen gönlü bir türlü bunlara meyletmeyerek arayış içinde ilahî hidayeti gözlemek yolunu tutar. Bu arada Fatih Medreseleri'nden icazetnamesini de alır. Hocalarının medresede müderris olarak kalma teklifine karşılık, kararını vermek için müddet ister.

O gece istiharesinde bir sesle: "Sılaya dön, sana kurtuluş oradadır!" diye emir verilir. Memleketine dönmek için manen işaret alan Şaban Efendi, hocalarıyla helâlleşerek bir arkadaşıyla birlikte Bolu üzerinden Kastamonu'ya gitmek üzere yola çıkar. Sılaya giderken yol üzerinde bulunan adını ve methini duyduğu Hayreddin Tokadî Hazretleri'ni ziyaret etmek ister.

Hz. Pir Şaban-ı Velî (k.s.), Tokadî Hazretleri hakkında bazı bilgiler edinmiştir. Bolu'ya yaklaştığı zaman Bolu'dan İstanbul yoluna doğru gitmekte olan iki derviş görür. Karşılaştıktan dervişler:

- Azizimiz Hayreddin-i Tokadî Hazretleri: "Kastamonulu Şaban Efendi, İstanbul'dan dönüyor, onu alın dergâha getirin," buyurdu. Biz, İstanbul'dan gelen Kastamonulu Şaban Efendi'yi bekliyoruz, derler.

Bunun üzerine Pir Şaban-ı Velî Hazretleri:

-Kastamonulu Şaban benim, der ve iki dervişle Hayreddin-i Tokadî Hazretleri' nin dergâhına gitmek üzere yola koyulur.

Akşam üstü Tokadî Hazretleri'nin huzuruna varırlar. Yatsı namazlarını tekkede kıldıktan sonra oradaki zikir halkasına katılırlar. Zikir biter, dua ve niyazlarda bulunulur. Ancak Şaban Efendi, bir türlü kendinde kalkacak derman bulamaz. Üç gün bu böyle devam eder ve onlar üç gün dergâhta misafir kalırlar. Üçüncü gün Pir Şaban-ı Velî Hazretleri'nin arkadaşı:

-Üç gündür burada kaldık. Artık destur isteyelim, deyince

Pir Şaban-ı Velî Hazretleri, gözlerinde biriken yaşlan silerek:

-Kardeşim! Onlar, bir zincir-i taifedir. Âşıklar kendi taraflarına ve silsilelerine çekerler. Onların cezbeleri galip geldi. Var, sen güle güle git. Bana burada kalmak göründü, deyip arkadaşını uğurlar.

Tokadî'nin dergâhında kalan Hz. Pir Şaban-ı Velî, Hayreddin-i Tokadî Hazretleri'ne bîat eder. Tam on iki sene Tokadî Hazretleri'nin rahle-i irşadında kalır ve canla, gönülle hizmete talip olur. Nefsini ve ruhunu mürşidi yoluna adar. Sonunda mazhar-ı hilâfet olur. Hayreddin Tokadî Hazretleri, hilâfet duasını yaptıktan sonra ona icazet vererek:

-Sana hilâfet verildi, memleketine dön! İrşat soframızı orada kurarak âşık ve sadıkları irşat edip tarikatı neşrediniz, buyurur.

Şeyhi Tokadî Hazretleri'nin emriyle Pir Şaban-ı Velî Hazretleri, Bolu'dan Kastamonu'ya gitmek üzere yola çıkar. Ancak yolda gönlünden: "Kastamonu'ya gitmesine gideceğim, ama halk benden keramet bekleyecektir. Velîlerden keramet beklemek, insanın fıtratında vardır, oysa ben, kendimde böyle bir varlık ve bir güç göremiyorum," diye geçirir. Sonra arkadaşına :

-Ben, Bolu'ya azizimin yanına geri döneceğim, Kastamonu'ya azizim için gidiyordum, der.

Arkadaşı:

-Şaban Efendi, sana şunu söyleyeceğim: 'Senin şeyhin Tokadî Hazretleri'nden şüphen var mı? Madem ki, sana irşat görevi verdi, demek ki sen de o yeteneği gördü,' der.

Bu sözün üzerine Pir Şaban-ı Velî Hazretleri:

-O, ne demektir? Benim şeyhim, 'Sultanlar Sultanı' dır. Benim bu konuda ne şüphem olabilir ki? diye cevap verir.

Arkadaşı:

- Peki, öyleyse Kastamonu'ya gitmekte niye tereddüt ediyorsun? Hazret neyi buyurmuşsa sen onu yap, diye arkadaşının lisanından Hayreddin Tokadî Hazretleri konuşur.

Hal böyle olunca Pir Şaban-ı Velî Hazretleri, yoluna devam eder ve 1530 yıllarında Kastamonu'ya varır.

Hz. Pir'in şehre gelişi hakkında pek çok rivayetler söylenir. Bunlardan biri şöyle anlatılır:

O zamanlar Kastamonu'da Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri'nin soyundan İsa Dede vardı. Onun ermişliği halkın dilinde gezerdi. Bir gün İsa Dede, dervişleriyle otururken başını uzaklara doğru kaldırıp:

-Canlar! Bolu yöresinden bir kâmil boyacı geliyor. Varın karşı çıkın, ağırlayın onu, der.

Dervişler, yola düzülürler. Derbent adlı yere kadar yürürler. Ancak ortalıkta bir can göremezler. Az sonra uzaktan yavaş yavaş kendilerine doğru gelen bir hayâl belirir. Yaklaşınca fark ederler. İçlerinden biri Hz. Pir'i yeninden tutar.

-Selâmünaleyküm! Nereden gelip nereye gidiyorsunuz? der.

Hz. Pir:

-Hak 'tan geldik Hakk'a gideriz, buyurur.

Kalabalık onun Şa ban Efendi olduğunu anlayamaz. İsa Dede'nin söylediği kâmil boyacı bu değil, diyerek geri dönerler.

Bir rivayete göre: Pir Şaban-ı Velî Hazretleri, şehre yakın bir yerde bulunan içi boşalmış bir çınarın gövdesinde halvete girer. Burada ibadet ve taatla meşgul olur.

Aradan üç beş gün geçer. Dervişler, bekledikleri İsa Dede'nin bahsettiği kendilerini irşat edecek o kâmilin, o büyük insanın konuştukları halde tanıyamadıkları yolcu
olduğunu anlarlar. Bir grup Kastamonu'lu, tekrar o yere dönerek çınarın dibine gelir:

-Efendim, biz burada sizin hasretinizle yanıp tutuşuyoruz. Gelin artık, diyerek Şaban Efendi'yi çağırırlar.

Şaban Efendi, davete uyarak halvete girdiği ağacın gövdesinden çıkar ve kendisini çağıranlarla beraber yürümeye başlar.

İşte o zaman günlerce bu seçilmiş insanı bağrında barındıran ağacın ondan ayrılmaya dayanamayarak ardınca gelmekte olduğu görülür. Bu hali görenler, büyük bir heyecan ve hayret içinde kalırlar. Böyle bir durumla karşı karşıya kalan Şaban Efendi de başını hafifçe geriye çevirerek :

-Esrarımızı seninle paylaştıksa sırrımızı faş et, demedik diyerek ağacı durdurur.

Velhasılı pek çok rivayet olmakla beraber bunlar, aklın maverası yani aklın ötesidir. Keramat-ı ilahiyyedir.

Pir Şaban-ı Velî Hazretleri, Kastamonu'ya gelişinin ilk zamanları, Seyyid Sünnetî Mescidi yakınlarındaki Cemaleddin Cami avlusuna iner. Bir süre burada münzevî bir hayat geçirir. Seyyid Sünnetî Mescidi'nde bulunan halvethanelerin birinde erbaine niyet eder ve erbaini tamamlar. Onun kemalatının farkına varan halk, Hz. Pir'in sohbetlerine iştirak eder. Ancak o tarihlerde mescidin şehrin dışında bulunması nedeniyle Şaban Efendi'yi Honsalar Mahallesi'ndeki Honsalar Cami'ne davet ederler. Şaban Efendi, bu camide va'z ve nasihat ve irşat ile meşgul olur. Daha sonra çıkan yangında Honsalar Cami yanar. Camiyi yeniden yaptırmak isteyen dervişlere Şaban Efendi izin vermeyerek: 'Bu yanıkta bir hikmet vardır,' buyurur.

Yangının ardından Şaban Efendi, Hisarardı Seyyid Sünnetî Mescidi'ne yakın bir eve taşınır ve irşat görevini Seyyid Sünneti Hazretleri'nin yaptırdığı dergâhta devam eder. Pir Şaban-ı Velî Hazretleri'nin irşadı o dereceyi bulur ki, dâr-ı bekaya erinceye kadar üç yüz atmış halife yetiştirir.

Hz. Pir (k.s.), M. 1569 yılında Hakk'a yürür. Kendi dergâhının bahçesine defn edilir. Şu anda Hz. Pir Külliyesi içinde medfundur. Kabr-i şerifleri, çok müzeyyen olmakla beraber kabrinin etrafında kendinden sonra gelen, ondan fazla azizanın kabirleri, aynı kubbe altındadır.

piu.jpg


Şaban Efendi (k.s.) kısa sürede Kastamonu halkı tarafından gerek İstanbul medreselerindeki ilm-i zahiriyle gerek tahsilinden sonraki Hayreddin Tokadî Hazretleri'nin yanında gördüğü manevi eğitim ve terbiyenin sonucu safiyete erişmiştir. Yüzlerce derviş kendisinden feyz almıştır.

Hz. Pir hakkında pek çok kitaplar yazılmıştır. Duyulmasını istemediği hâl ve keramatı, birçok kişi tarafından zahir olmuştur. Bunlardan biri, şöyle anlatılır :
Kastamonu'ya varınca bir dergâh açmış, halktan birisi gelip

-Sen ne iş görürsün, demiş?

Pir Şaban-ı Velî Hazretleri:

-Kalp kalaylarım, diye buyurmuş.

Vatandaş, onu kap kalaylarım diye anlamış ve evine gidip bir çuval bakır kap getirerek:

-Şunları kalaylayıver, demiş.

Pir Şaban-ı Velî Hazretleri:

-Biz kalp dedik, ama sen kap anlamışsın. Neyse zahmet etmişsin, getirmişsin. O işi de görüverelim. Yarın gel, al demiş. Ertesi günü çuvalın ağzı bile açılmadığı halde çuvalın içindeki kapların pırıl pırıl olduğu görülmüş.

ŞEYH ŞABAN-I VELİ KÜLLİYESİ: Seyyid Sünneti Efendi tarafından 1490 Miladi yılından önce vücuda getirilmiştir. Külliye bünyesinde cami, türbe, dergah, kütüphane, asa suyu ve şadırvan ile dergah evleri mevcuttur. Vakıflar İdaresine tescillidir.

Dergah Evleri: Cami ile aynı tarihlerde caminin banisi tarafından yaptırıldığı tahmin edilen dergah, 1261/1845 yılında Sultan Abdülmecid’in emriyle Kastamonu Kaymakamı Salih Ağa tarafından esaslı şekilde tamir edilmiş, alt yapılar yenilenmiş ve ihata duvarıyla külliye çevrilmiştir. Günümüze ulaşan iki konak ve ortasındaki müze binası 1318/1900 yılında Azdavaylı Mahmut Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Müze olarak kullanılan ortadaki binada Hz. Pir şeyh Şaban – ı Veli’ nin özel eşyaları, dini – tarikat eşyaları ile Kastamonulu hattatlara ait hat eserleri sergilenmektedir.

Camii: Seyyid Sünneti Efendi tarafından 1490 Miladi yılından önce yaptırılmıştır. Caminin ilk şekli bilinmemektedir. 988/1580 yılında Sultan 3. Murad’ın hocası ve mürşidi Şuca Efendi, Seyyit Sünneti Efendi mescidini genişleterek bugünkü haliyle camiyi yaptırmıştır. Cami, 1702, 1748 ve 1950 yıllarında tamir görmüştür. İbadete açıktır.

Türbe: Ömer Kethüda ve Ulema ile Halk tarafından 1020 / 1611 yılında yaptırılmıştır. Sultan Ahmed’in şehzadesi Sultan Osman zamanında Ömer Kethüda yapımına başlamış, ancak yersiz harcama ve israf bahanesiyle Nasuh Paşa tarafından idam edilince inşaat yarım kalmıştır. İki yıl sonra ulema ve halkın katkıları ile tamamlanmıştır. Türbeye doğu tarafından açılan tali kapı, Vezir Kurşuncu zade tarafından 1028/1618 yılında yaptırılmış ve harem denen bir bölüm eklenmiştir.

Kütüphane: Türbe ile aynı tarihlerde yapılmıştır. Dolayısıyla banisi de türbenin banileri olmalıdır. Günümüzde alt katı ibadethane, üst katı ise dernek odası olarak kullanılmaktadır.

Asa Suyu: Mehmet Feyzi Efendi: “ Nuh Tufanı’nda Cebrail (A.S.) Kabe civarından dört avuç toprak alarak dünyanın dört ayrı yerine atmıştır. Bu yerlerden birisi de Hz. Pir civarıdır. Nitekim bölgenin taşlık yapısı Mekke kayalıklarına benzediği gibi ASA SUYU’ nun tad ve kokusu da ZEMZEM ile aynıdır” demiştir.

Şadırvan: Fatma Hanım tarafından 1318 / 1900 yılında yaptırılmıştır. 1318 yılının Recep ayının ilk gününde yaptırıldığı rivayet edilmektedir.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,618
79,980
NeverLand
Kastamonu Kalesi

Kastamonu’nun güneybatısındaki sırtta, 112 m. yüksekliğindeki kayalık bir tepede bulunan Kastamonu Kalesi Bizans İmparatoru Komnenos döneminde, XII.yüzyılın sonlarında yaptırılmıştır.

Kalenin şehri kuşatan ve vadiye kadar inen dış surları günümüze gelememiştir. Yalnızca dış sur duvarlarına ait bir kule parçası bugün ayaktadır. İç Kale Bizans döneminde yapılmış olmasına rağmen günümüze gelen bölümler Candaroğulları zamanında yapılmıştır. Osmanlı döneminde onarılan bu kale 27 Kasım 1943 depreminde büyük zarar görmüştür.

Kastamonu_fortress_june_04.jpg


Kale 115 m. uzunluğunda, 30-50 m. genişliğinde, dikdörtgen planlıdır. İlk yapılışında 15 büyük burç ve kule ile güçlendirilmiştir. Yapımında taş, kireç ve ağaç hatıllar kullanılmıştır. Kapı söveleri, tonozları ve kemerleri kesme taştan yapılmıştır. Yuvarlak burç ise, kiremit ile örtülmüştür. Kalenin birinci ve ikinci kapıları basık kemerlidir. Burada sivri kemerli tonozlar bulunmaktadır. Kaleye kuzeydoğudaki dik bir yoldan çıkılmaktadır. Buradaki dikdörtgen bir burcun koruduğu kapının 50 m. kuzeyinde ikinci bir kapı daha bulunmaktadır. İki kapı arasındaki yol, burçlarla korunmuştur. Kale içerisinde çeşitli yapıların kalıntıları bulunmaktadır.

Şaban-ı Veli Kütüphanesi


Kastamonu Mustafa Fakıh Mahallesi, Hisarardı Mevkiinde bulunan Şaban-ı Veli Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan kütüphane bugün caminin ibadet mekanına eklenmiştir. Kütüphane Şaban-ı Veli Türbesi ile birlikte 1611-1612 yılında yapılmıştır.

Kendine özgü bir yapı olup, kare planlıdır. Üzeri aynalı tonozla örtülmüştür. Batı duvarındaki giriş kapısı doğu ve batı duvarlarında da birer penceresi bulunmaktadır.

Münire Medresesi Kütüphanesi

Kastamonu il merkezinde Nasrullah Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan Münire Medresesi’nin bahçesinde bulunmaktadır. Reis’ül Küttap Hacı Mustafa Efendi tarafından 1746 yılında yaptırılmıştır.

Mnire.jpg


Kütüphane beşgen planlı, kâgir olup, üzeri 3.20 m. çapında bir kubbe ile örtülmüştür. Kütüphanenin içerisi duvarlarındaki birer pencere ile aydınlatılmıştır.

Numaniye Kütüphanesi

Kastamonu’da günümüze gelemeyen Numaniye Medresesi’nin bir bölümünü oluşturan kütüphane Müderris Çorukzade Hacı Ahmet Efendi tarafından XII.yüzyılda yaptırılmıştır. Daha sonra Cecelizade Numan Efendi tarafından da 1800-1801 yılında onarılarak genişletilmiştir.

Kütüphane 5x5 m. ölçüsünde kare planlı olup, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Kütüphanenin üzeri sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Kütüphanenin güneyinde giriş kapısı ve iki pencere, doğu cephesinde de iki penceresi bulunmaktadır.

Bu kütüphaneler dışındaki Merdiye Kütüphanesi, Semhiye Medresesi Kütüphanesi ve Halidiye Kütüphanesi günümüze gelememiştir.

Münire Medresesi

Kastamonu il merkezindeki Nasrullah Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan Münire Medresesi, Nasrullah Camisi’nin güneyinde bulunmaktadır. Medreseyi Reis-ül Küttap Hacı Mustafa Efendi 1746 yılında yaptırmıştır.

Medrese kesme taştan yapılmış olan bu medrese at nalı şeklindeki avlu etrafında sıralanmış 23 odadan meydana gelmiştir. İki katlı medresenin üzeri çatı ile örtülüdür. Odaların içerisinde ocak, baca ve avluya açılan birer kapısı vardır. Odaların üzeri tuğla tonozla örtülüdür.

Günümüzde medresenin alt katına dükkanlar sıralanmıştır. İkinci katta yuvarlak kemerli odalar bulunmaktadır. Önü revaklı ve kubbeli olan bu medrese yakın tarihlerde onarılmış ve turizm amaçlı El Sanatları Çarşısına dönüştürülmüştür.

İsmail Bey Medresesi

Kastamonu İsmail Bey Mahallesi’nde, şeyhin Şah Kayası denilen mevkiinde bulunan İsmail Bey Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan medrese, kitabesinden öğrenildiğine göre Candaroğlu Beylerinden İsmail Bey (1443-1461) tarafından 1457 yılında yaptırılmıştır.

İsmail Bey Camisi’nin kuzeyinde bulunan medrese kesme ve moloz taştan yapılmış olup, tek katlı, iki eyvanlı, açık avlulu medrese plan tipindedir. Avlunun güneyinde bulunan eyvanın üzeri kubbe ile örtülüdür. Ortasında havuzu bulunan avlu çevresinde 10 oda ve bir de dershane bulunmaktadır. Avlunun güneyindeki dershane kesme ve moloz taştan yapılmıştır. Üzerini sekiz köşeli kasnağın taşıdığı bir kubbe örtmektedir. Medrese hücreleri moloz taştan yapılmış olup, içlerinde birer ocak nişi bulunmaktadır.

Yakup Ağa Medresesi

Kastamonu Alacamescit Mahallesi’nde bulunan bu medrese, Yakup Ağa Külliyesinin bir bölümünü oluşturmaktadır. Kitebseinden öğrenildiğine göre külliyeyi Kanuni Sultan Süleyman’ın Kilercibaşısı Yakup Ağa 1547 yılında yaptırmıştır.

Medrese Osmanlı medreseleri arasında belirli bir plan tipine uymamakta, kendine özgü bir yapıdır. Kesme taştan yapılmış olan medrese bir avlu etrafında sıralanmış odalardan meydana gelmiştir. Medresenin girişinde üzerleri kubbeli dört oda, güneyinde de tonoz örtülü sekiz oda bulunmaktadır. Revakların sütun kaideleri oldukça basit olup, sütunlar demir çemberlerle sağlamlaştırılmıştır. Bunların arasında ekleme sütunlar da bulunmaktadır. Medrese hücreleri kubbeli olup, içlerinde ayrı ayrı ocakları bulunduğu gibi, alçı süslemeler de görülmektedir.

Atabey (Kırk Direkli Cami) Camisi

Kastamonu Atabey Mahallesi’nde, şehrin merkezinde ve kalenin yanında bulunan Atabey Camisi’ni kitabesinden öğrenildiğine göre, Çobanoğulları zamanında Atabey Muzafferüddin Yavlak Aslan 1273 yılında yaptırmıştır. Kastamonu’nun en eski camisi olan bu yapı 1800 ve 1871 yıllarında onarılmıştır.

Cami kesme ve moloz taştan yapılmış, ibadet mekanını kırk ahşap direğin taşıdığı bir tahta tavan ile örtülmüştür. Bundan ötürü de halk arasında Kırk Direkli Cami olarak tanınmıştır. Giriş kapısı taştan yapılmıştır. Cami yanındaki minaresi kesme taştan olup tek şerefelidir.

Caminin yanında Kastamonu Atabeyi Muzafferüddin’in türbesi bulunmaktadır.

İbn-i Neccar Camisi

Kastamonu İbn-i Neccar Mahallesi’nde Kastamonu Kalesi’nin hemen altında bulunan bu camiyi Candaroğlu Adil Bey 1353 yılında yaptırmıştır. Girişin sol tarafında bulunan üç satırlık Selçuklu nesihi ile yazılmış kitabesinde ismi geçen, caminin banisi İbn Neccar Hacı Nusret Bin Murat’ın kim olduğu konusunda bir bilgi bulunmamaktadır.

İbn-i Neccar Camisi Beylikler Dönemi ile Erken Osmanlı dönemi mimarisini birleştiren bir mimari yapıya sahip olup, sade bir görünümdedir. Kesme taştan yapılmış olan dış duvarları son derece itinalı bir işçilik göstermektedir. İbadet mekanı 9.50x9.50 m. ölçüsünde kare planlı, üzeri 9.50 m. yüksekliğinde, 5.50 m. çapında sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Kubbeye geçiş basit tromplarla sağlanmıştır. Mihrabı alçıdan, minberi de ahşaptan yapılmıştır. İç mekanda bezeme olarak pencere kenarlarında ve kubbe eteğinde kalem işleri bulunmaktadır.

Caminin en önemli noktası 2.10x0.70 m. ölçüsünde ahşap kapı kanatlarıdır. Ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olan bu kapılar Rûmi motifli bordürlerle panolara ayrılmıştır. Ortalarına da şemse motifleri yerleştirilmiştir. Ayrıca kapıların üzerinde Cin Suresinin 18.Ayeti oyma sureti ile işlenmiştir. Bu kapı kanatlarının Ankaralı Nakkaş Mahmut oğlu Abdullah tarafından yapıldığı ve caminin bitiminden dört yıl sonra, 1357’de buraya yerleştirilmiştir.

Caminin 1943 depreminde son cemaat yeri ile minaresi yıkılmış, 1968 yılında yenilenmiştir. Minaresi kare kaideli olup, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir.

Musa Fakih Camisi

Kastamonu’da bulunan Musa Fakih Camisi, Kastamonu’da yaşayan Musa Fakih isimli bir kişi tarafından 1748 yılında yapılmıştır.

Cami Kastamonu camilerinde olduğu gibi yerel malzemeler kullanılmış ve bunlar uyumlu biçimde bir araya getirilmiştir. Kareye yakın dikdörtgen planlı olan caminin üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Caminin planı basit olmasına rağmen yapımında ahşap yerinde ve uygun biçimde kullanılmıştır. Özellikle sütun başlıklarında, döşeme kirişlerinde, korkuluk parmaklıklarında XVIII.yüzyılın bezemesi açıkça görülmektedir. Caminin en çok dikkat çeken yanı tavanı olup, ortasında bir göbek, bunun çevresinde de devrin nakışlarını gösteren kalem işleri bulunmaktadır. Bu kalem işlerinin usta bir sanatkar tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır.

Caminin minberi son derece ölçülü, detaylı ve bezemelidir. Bütünüyle ahşaptan yapılmış olan minberin kapısı üzerindeki oymalar itinalı bir kompozisyon ortaya koymuştur. Caminin yanında bulunan minaresi kare kaide üzerine yivli, yuvarlak gövdeli olup, tek şerefesinin üzeri uzun bir külahla örtülmüş ve şerefeyi balkon konumuna getirmiştir.

Mahmut Bey Camisi

Kastamonu’nun 20 km. kuzeybatısında Kasaba Köyü’ndeki Mahmut Bey Camisi, giriş kapısı üzerindeki kitabesinden 1366 yılında Candaroğlu Adil Bey’in oğlu Mahmut Bey tarafından yaptırılmıştır.

Cami plan ve kütlesel yapı olarak küçük, sade ancak, süsleme sanatı yönünden son derece zengin bir mimariye sahiptir. Beylikler döneminin ahşap direkli camileri arasında en ilgi çekici örneklerinden birisidir.

MahmutBey.jpg


Selçuklu ve Beylikler dönemi mimarisinin ahşap camiler grubundan bir örnek olup, günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Cami dışa açık bir son cemaat yeri ile dikdörtgen ibadet mekanından meydana gelmiştir. İbadet mekanı 9.00x12.00 m. ölçüsündedir. Caminin içerisindeki dört ağaç sütun iç mekanı üç sahna ayırmıştır. Bu sütunların taşıdığı tavan, üst üste bindirme tekniği ile ahşap hatıllardan oluşturulmuştur. Caminin üstü ahşap çatılı ve kiremit örtülüdür. Duvarları harç ve taşla örülmüştür. İbadet mekanı altta beş, üstte de yedi olmak üzere toplam on yedi pencere ile aydınlatılmıştır.

Caminin en ilginç tarafı giriş kapısı, mihrabı, minberi ve tavanıdır. Bunlar ahşap sanatının son derece değerli örneklerindendir. Mermer söveli giriş kapısının içerisindeki ahşap kapı kanatları üzerinde kûfi yazılı motifler ve bitkisel bezemeler dikkati çekmektedir. Bu kapının İbn-i Neccar Camisi kapısı ile benzerliği dikkate alınacak olursa her ikisinin de aynı sanatçı tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Bu caminin yapımında üç nakkaşın ayrı ayrı çalıştığı düşünülmektedir. Değişik bezeme örnekleri de bunu açıkça göstermektedir. Bezemelerde çivit mavisi, gök mavisi ve sarının tonları ile siyah, beyaz ve kırmızı renkler kullanılmıştır. Bunların arasında da rûmi ve geometrik motifler başta olmak üzere bitkisel motiflere geniş yer verilmiştir.

MahmutBey1.jpg


Nakkaş mahmud oğlu Abdullah caminin kapısını yapan sanatçıdır. Bu ahşap ustası Ankaralı olup, devrinin en tanınmış ustalarındandır. Günümüze çok az parçası gelen minberin de aynı sanatçının elinden çıktığı sanılmaktadır. Caminin bitkisel motifleri Arkeolog Mahmut Akok tarafından yeni baştan düzenlenmiş ve onun çizimlerine göre de bu bölümler restore edilmiştir.

Mihrap sekizgen niş şeklinde olup, üzeri mukarnas bir süsleme ile sonuçlanmaktadır. Aynı zamanda mihrabın üzeri yarım bir kubbe ile örtülüdür.

Caminin ilk yapımında ahşap olan minaresi sonraki dönemde yıkılmış ve yerine yontma taştan tek şerefeli bir minare yapılmıştır. Caminin son cemaat yeri ve yanındaki mezarlık günümüze gelememiştir.

Sinan Bey Camisi

Kastamonu Çelebi Mahallesi’nde bulunan bu camiyi, Osmanlı döneminde, 1571’de Sinan Bey yaptırmıştır.

Cami kesme taştan, kare planlıdır. İbadet mekanının üzerini tromplu, sekizgen kasnak üzerine oturmuş bir kubbe örtmektedir. Minber ve kumtaşından alçı sıvalı mihrabı oldukça basit olmasına rağmen cami, ahşap kapıları üzerindeki kabartma ve oymalarla dikkati çekmektedir.

Topçuoğlu Camisi

Kastamonu Topçuoğlu Mahallesi, Topçuoğlu Sokağı’nda bulunan bu caminin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi bilinmemektedir. Mimari yapısından XV.yüzyılın ikinci yarısında yapıldığı anlaşılmaktadır. Şer’iyye Sicilleri’nde de 1845-1846 yıllarında onarıldığı yazılıdır.

Kesme ve moloz taştan yapılmış olan cami kare planlı, 9.75x9.75 m. ölçüsündedir. İbadet mekanının üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. İbadet mekanının önünde üç kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Caminin duvarları kubbe ve minare kaidesi XV.yüzyıl, mihrap ve pencereleri ise XIX.yüzyıl üslubunda yapılmıştır.

Nasrullah Camisi

Kayseri Hepkebirler Mahallesi’nde bulunan bu cami Ulu Cami plan tipinde bir yapıdır. Kitabesinden öğrenildiğine göre; Nasrullah el-kadı bin Yakub tarafından 1506-1507 yılında yaptırılmıştır.

Kitabe:

”Emere bi binai haze’l mescid il-mübareki fi eyyami devlet is-sultan il-âzam ve’l hakan il-muazzam es sultan ibn
İs sultan Bayezid bin Muhammed han hallede’llahü mülkeh iftihar ül-kudati ve’l hükkâm iş şerîiri mübin ve’l ahkâm el kadı Nasrullah
Bin Yakub ahsene’llâhü avakıbeha âmin çünki tarih oldu işbu câmi’a (hayr-i münib) sahibine iki âlem hayrını ver ya mücib 912”


Cami ilk yapılışında altı kubbeli olup, 1746 yılında Kastamonulu Reis’ül Küttab Hacı Mustafa Efendi tarafından onarılmış ve mihrap yönünde üç kubbeli bir bölüm, batısına da aynalı tonozlu bölümlerden oluşan bir son cemaat yeri eklenmiştir. Bunun ardından Kastamonu Valisi Naşit Paşa da 1875 yılında camiyi onarmış ve bunu belirten iki kitabe camiye eklenmiştir.

Bugünkü planına göre, yedi bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yerinin orta bölümü diğerlerinden daha yüksekçe olup, kubbe ile örtülüdür. Diğer bölümler tonozludur. Caminin ibadet mekanı altı paye ile üç sahına ayrılmıştır. Bu bölümlerin üzeri kubbelidir. Ayrıca girişin sağında tonozlu üç küçük bölüm bulunmaktadır.

Yakup Ağa Camisi

Kastamonu Hepkebirler Mahallesi, Kefeli Sokak’ta bulunan Yakup Ağa Camisi, Vakfiyesinden öğrenildiğine göre 1557-1558 yıllarında Yavuz Sultan Selim’in hocası olan Halim Çelebi tarafından yaptırılmıştır.

Cami 11.50x11.50 m. ölçüsünde kare planlı olup, üzeri pandantiflerin taşıdığı merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Caminin önünde 14.54x4.80 m. ölçüsünde, üç kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Mihrap dışarıya taşkın üçgen bir niş şeklindedir. Kuzeybatı köşesindeki minaresi 1952 yılından sonra yenilenmiştir.

Şucaüddin (Şaban Veli) Camisi

Kastamonu Hisarardı Mahallesi, Gümüşlüce Caddesi üzerinde bulunan bu cami, Şaban-ı Veli tarafından 1580-1581 yılında yaptırılmıştır. Bu caminin bulunduğu yerde 1459-1460 yılında öldüğü söylenen Şeyh Sünneti Efendi’nin küçük bir mescidi bulunuyordu.

Cami dikdörtgen planlı olup, basit bir yapıdır. Yapılan onarımlarla özelliğini yitirmiştir.

Kubbeli Mescit

Kastamonu Atabey Gazi Mahallesi, İbn-i Neccar Caddesi üzerinde bulunan bu caminin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi bilinmemektedir. Mimari yapısından XVI.yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Mescit 1704-1705 tarihlerinde onarılmıştır.

Kareye yakın kâgir bir yapı olan mescidin üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. Girişin batısında ve mihrabın iki yanındaki birer pencere ile içerisi aydınlatılmıştır.

Kırkçeşme Şeyh Mustafa Camisi

Kastamonu Kırkçeşme Mahallesi, Selçuk Sokak’ta bulunan bu camiyi Üsküdarlı Şeyh Aziz Mahmut Hüdai’nin halifelerinden Şeyh Mustafa Efendi 1650-1651 yılında yaptırmıştır.

Cami 15.77x12.40 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, kâgir bir yapıdır. Üzeri ahşap çatı ile örtülüdür. Girişin iki yanında birer, mihrabın solunda bir, batı duvarında da iki pencere ile aydınlatılmıştır. Yapılan onarımlarla özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivindeki bir belgeden mescidin doğu duvarında bir dergâh binası olduğu anlaşılmaktadır.

Alaca Mescit

Kastamonu Hepkebirler Mahallesi, Mahkemealtı yolu üzerinde bulunan bu mescidin yapım tarihi bilinmemektedir. Giriş kapısı üzerindeki kitabede mescidin 1754-1755 yıllarında yeni baştan yapılırcasına onarıldığı anlaşılmaktadır.

Mescit, 8.60x6.60 m. ölçüsünde kâgir duvarlı bir yapı olup, ibadet mekanının üzeri sekizgen kasnaklı kiremit kaplı bir kubbe ile örtülmüştür. Önündeki son cemaat yeri ise üç bölümlü ve tonozla örtülüdür.

Ferhat Paşa Camisi

Kastamonu Cebrail Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Ferhat Paşa, 1559 yılında yaptırmıştır.

Kesme taş ve moloz taştan duvarları örülen cami dikdörtgen planlıdır. İlk yapılışında yedi basamakla çıkılan son cemaat yeri yıkılmış ve günümüze gelememiştir. Mihrap ve minberi mermerden yapılmıştır. Caminin üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür. Yanında taş kaide üzerinde, yuvarlak gövdeli, tek şerefeli minaresi bulunmaktadır.

Halil Bey Camisi

Kastamonu Merkez ilçesi Kemali Köyü’nde bulunan Halil Bey Camisi, kitabesinden öğrenildiğine göre 1363 yılında Emir İsmail’in oğlu Halil Bey tarafından yaptırılmıştır.

Anadolu Selçuklu mimarisi üslubundaki bu cami dikdörtgen planlı olup, girişinde iki sütunlu, üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Bu sütunların daha önceki bir yapıya ait olduğu sanılmaktadır. Cami moloz taştan yapılmıştır. Üzeri ahşap çatı ile örtülüdür. Alçı mihrabı ve minberi oldukça sade, daha geç devirlerde yapıldığı sanılmaktadır. Caminin yanında ahşap bir minaresi bulunmaktadır.

Celveti Kırkçeşme Şeyh Mustafa Dergâhı

Kastamonu Kırkçeşme Mahallesi’nde bulunan bu dergâh, cami, türbe, kütüphane ve dergâh evinden meydana gelmiş idi. Cami ve türbe günümüze harap bir durumda gelmiş, diğerlerinden ise herhangi bir iz bulunmamaktadır.

Bu dergâhın bir vakfiyeye dayanılarak 1650 yılından önce yapıldığı sanılmaktadır.

Mevlevi Dede Sultan Dergâhı

Kastamonu İsfendiyar Mahallesi, Gaybılar Deresi yolu üzerinde bulunan Kastamonu’nun tek Mevlevi dergâhı olup, bugün yerinde İmam Hatip Lisesi bulunmaktadır. Dergâha ismini veren dede Sultan’ın kim olduğu bilinmemektedir. Haziresindeki mezar taşlarından biri üzerinde 1514 tarihinin bulunuşuna dayanılarak dergâhın XVI.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Dergâhın 1916 yılında çekilmiş bir fotoğrafına dayanılarak kareye yakın dikdörtgen planlı, üzerinin de kırma bir çatı ile örtülü olduğu anlaşılmaktadır. 1935 yılı öncesinde bir süre Kız Ortaokulunun jimnastik salonu olmuş, 1952 yılında da tamamen yıkılmıştır.

Halveti Şaban-ı Veli Dergâhı

Kastamonu Hisarardı Mahallesi’nde bulunan dergâh, Şeyh Şaban-ı Veli tarafından XV.yüzyılın ortalarında yaptırılmıştır. Mescit, türbe, kütüphane, matbah ve dergâh evinden meydana gelmiştir. Dergâh 1925 yılına kadar faaliyetini sürdürmüş ve günümüze gelememiştir.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,618
79,980
NeverLand
Nasrullah Köprüsü

Kastamonu il merkezinde, Nasrullah Camisi’nin yakınında, Karaçomak Deresi üzerinde bulunmaktadır. Köprü Nasrullah Camisi ile birlikte 1501 yılında yapılmıştır. Nasrullah Kadı’nın hayratıdır.

Kesme taştan yapılan köprü beş gözlüdür. Uzunluğu 40.00 m., eni 4.00 m.dir. Kemer gözlerinin en büyük açıklığı 12 m., yanlardaki gözler ise 8,5 m.dir. Zamanla cami tarafındaki bir gözü ile onun karşısındaki iki gözü iptal edilmiş ve bugün iki gözlü olarak kalmıştır.

Köprü çeşitli zamanlarda onarılmış, ilk defa Dursun Usta tarafından onarıldığı Şer’iye Sicillerinden öğrenilmektedir. Daha sonra 1703 tarihinde bir kez daha onarılmıştır. Son olarak da 1946 yılında onarılmış ve köprünün iki başına merdivenler yapılmıştır.

Dedeler (Meyyit) Köprüsü

Kastamonu Sinan Bey Camisi’nin önünde bulunan betonarme köprünün olduğu yerde Dedeler Köprüsü’nün bulunduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. 1761-1762 yılına ait bir Şer’iyye Sicili’nde 1761-1762 yılında bir köprü olduğu yazılıdır. Köprü günümüze gelememiştir.

Sığır Pazarı Köprüsü

Kastamonu Halkevi Binasının önünde bulunan bu köprünün, 1900 yıllarından önce ahşap olarak yapıldığı eski fotoğraflarından anlaşılmaktadır.

Bu köprü XX.yüzyılın ilk yarısında kesme taştan yenilenmiştir.

Ev Kaya Mezarı

Kastamonu’nun en eski kaya mezarı olan bu yapı bugünkü Endüstri Meslek Lisesi yanındaki doğal kaya bloğu üzerinde, zeminden 8 m. yükseklikte oyulmuştur. MÖ.VII.yüzyılın başlarına tarihlendirilen bu mezar anıtı Paphlagonialılar tarafından yapılmıştır.

Mezarın üç ayrı girişi olup, içerisinde de üç ayrı mezar odası bulunmaktadır.

Şehinşah Kaya Mezarı

Kastamonu, İsmail Bey Külliyesi’nin bulunduğu, Şeyhinşah Kayası’nın güney yüzünde üç mezar odası bulunmaktadır.

00081599.jpg


Bu mezarların MS.II.yüzyılda, Roma döneminde yapılmış oldukları sanılmaktadır. Birbirine benzeyen mezar odaları oldukça dar ve kabartmalarla süslü bir girişten sonra derinliği çok fazla olmayan mezar odasına girilmektedir. Günümüze iyi bir durumda gelebilmişlerdir.

Atatürk Anıtı

Kastamonu il merkezinde Kışla Parkı’nda bulunan Atatürk Anıtı, Kastamonu Valiliği 100. Yıl İl Kutlama Komitesince yaptırılmıştır. Anıt Kastamonu’da gerçekleştirilen Şapka İnkılabı kutlamalarının 75.Yıl dönümünde 23 Ağustos 1982’de açılmıştır.

Atatürk Heykelinin projesi Heykeltıraş Metin Haseki tarafından hazırlanmış, Kışla parkı’ndaki yerleşim projesini de Mete Ünsal hazırlamıştır.

Atatürk ve Şehit Şerife Bacı Anıtı

Kastamonu Cumhuriyet Meydanı’nda, Cumhuriyetin kuruluşundaki mücadeleyi tanımlayan heykel grubu ile Kurtuluş Savaşı sırasında Kastamonulu kadınların İnebolu’dan Ankara’ya kağnılarla silah ve malzeme taşımalarını simgeleyen anıt bulunmaktadır. Bu anıt Heykeltıraş Prof.Tankut Öktem tarafından yapılmış ve 1990 yılında da meydandaki yerine konulmuştur.

00081800.jpg


Bu anıtta tasvir edilen Şehit Şerife Bacı Seydiler’de dünyaya gelmiş, Milli Mücadele sırasında İnebolu’dan Ankara’ya malzeme taşıyan kadınlar grubuna katılmıştır. Aralık 1921’de zorlu kış şartlarının hüküm sürdüğü günlerde sırtında çocuğu, önünde kağnısı ile İnebolu’dan cephane taşırken Kastamonu kışlası önünde donarak şehit olmuştur.

Şerife Bacı’nın bu anıttan başka, doğum yeri olan Seydiler Belediye Başkanlığı’nın önüne Cumhuriyetin 50.Yılında (1973) röliyefi yaptırılmış, ayrıca ana caddeye de ismi verilmiştir. Kastamonu’daki Öğretmen Evi başta olmak üzere bazı kurumlara Onun ismi verilmiştir.

Şehitler Anıtı

Kastamonu’da Cumhuriyetin 60.Yılı kutlaması anısına 1983 yılında yapılmış ve parkın ortasındaki bir alana yerleştirilmiştir.

00081796.jpg


Anıtın tasarımını Mimar Kenan Uğurlu çizmiştir. Anıtın üzerinde; “İstiklal Savaşı’nda şehit düşen 1988 Kastamonu’lunun Anısına” yazılıdır.

Anıt mermerden, çokgen kaideli olup, üzerini sütunlar üzerinde geniş saçaklı bir çatı örtmektedir.

Kastamonu Darüşşifası

Kastamonu Küpeceğiz Mahallesi’nde, Yılanlı Sokak’ta bulunan bu Darüşşifa, yedi dizelik kitabesinden öğrenildiğine göre; Çobanoğulları döneminde Muinüddin Süleyman Pervane’nin oğlu Ali, 1271’de yaptırmıştır. Bu kitabenin altında üç yönlü bir başka kitabede de mimarının da Kayserili Sadi olduğu yazılıdır.

Darüşşifa Kastamonu’nun en eski yapılarından birisidir. Sultan II.Mahmud döneminde bir yangın geçirmiş, bunun ardından onarılmıştır. Sultan II.Abdülhamit zamanında, 1891’de yeniden onarılmıştır. Bu darüşşifa batı duvarındaki beyaz mermer üzerine işlenmiş yılan motiflerinden ötürü halk arasında Yılanlı Darüşşifa olarak tanınmıştır. Abdülkadir Geylani’nin oğlu Abdülfettah-ı Veli tarafından Kadiri Dergâhı haline dönüştürülmüştür.

Günümüzde harap bir durumda olan yapının 1271 tarihli portali ve sağ ön duvarı ayakta kalmıştır. XIII.yüzyıl Selçuklu taş süsleme özelliklerini gösteren bu kapı üzerinde kitabesi bulunmaktadır. Portal yanlarda ve ortada geometrik geçmeli, iki yanında da biri geniş biri dar olmak üzere Rumilerden meydana gelen şeritler bulunmaktadır. Ayrıca portalin yan nişleri geometrik motifler ve rozetlerle bezelidir.

Giriş portalinin üzerine bir ev yapılmış, arkasına da Şifahane’nin camisi yerleştirilmiştir.

Kastamonu Saat Kulesi

Kastamonu Hükümet Konağı’nın arkasındaki, şehrin doğusunda bulunan yamaç üzerindeki Saat Kulesi’ni Kastamonu Valilerinden Abdurrahman Nureddin Paşa 1884-1885 yıllarında yaptırmış ve saatini de Avrupa’dan getirtmiştir.

00080092.jpg


Saat Kulesi kare bir kaide üzerinde 12 m. yüksekliğindedir. Açık sarı ve açık yeşil renkte kesme taştan yapılmıştır. Yuvarlak kemerli bir kapı ile içerisine girilen kule, içten iki katlıdır. Dört yöne de yuvarlak ve geniş pencereler açılmıştır. Katlar arası dışarıya taşkın silmelerle belirlenmiştir.

Kulenin ikinci katında bulunan saatin malzemeleri ve onun üzerinde de çanı bulunmaktadır. Kulenin üzeri piramidal bir külahla örtülmüştür.

Cem Sultan (Karanlık) Bedesten

Kastamonu’da eski Tellal Pazarı’nda, günümüzde İç Terziler Sokağı’nda bulunan bu bedesteni Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan Kastamonu’da Sancak Beyi olarak bulunduğu sırada, XV.yüzyılın sonlarına doğru yaptırmıştır.

CemSultanKaranlkBedesteni.jpg


Karanlık Bedesten aynı zamanda Cem Sultan Hanı olarak da anılmaktadır. Han moloz taş ve kesme taştan yapılmış, kare planlı bir yapıdır. Hanın iç kısmı kütlevi iki ayak ve kemerlerle kare planlı birbirinin eşi dokuz bölüme ayrılmıştır. Her bölümün üzeri birer kubbe ile örtülmüştür. Bedestenin iç ve dış duvarlarındaki dükkanların büyük bir bölümü ortadan kalkmış ve günümüze gelememiştir. Yapının restorasyonu halen sürmektedir.

Castamon (Kastamonu)

Kastamonu kentinin çevresinde, İ.Ö.1300 dolaylarında bir yerleşim olduğu bilinmekle birlikte, kimler tarafından ve hangi tarihte kurulduğuna dair kesin bir bilgi bulunmamaktadır.

Kastamonu ismine ilişkin bilimsel bir etimolojik çalışma yapılmamıştır. Kentin ismine dair birkaç farklı görüş olsa da günümüzde Bizans Döneminde bölgede hüküm süren Komnen Sülalesine atfen bulunan isimlendirme akla yakın gelmektedir. Bu isimlendirme kökeni ise Komnenlerin Kalesi anlamına gelen Kastra-Komnen olmasına karşın aynı sülale dönemi yazılı kayıtlarında Kastamonu, Castamon olarak görülür.

00081599.jpg


M.S. 11–12 yüzyıl Bizans kaynaklarında Kastamonu kenti ilk olarak Castamon olarak anılmaya başlar. Bu dönemde Bizans İmparatorluk ailelerinden Komnenoiler’e ait tahkimatlı bir yerleşim olarak karşımıza çıkan kent, 1084 yılı ile itibariyle Emir Kara Tigin Bey komutasındaki Türklerin eline geçer. Bu tarih ile Türklerle tanışan Kastamonu, 1211 yılına kadar Bizans ve Türklerin arasında sürekli el değiştirir.

Kastamonu yöresi, MÖ.18.yüzyılda Gas’ların yurdu olmuş, daha sonra Hititler, Firigler, Kimmerler, Lidyalı’lar, Pers’ler, Pontuslular, Romalılar ve Bizanslıların egemenliğine geçmiştir.

00463431.jpg


Kastamonu ve yöresinde yapılan arkeoloji ve yüzey araştırmaları, Paleolitik Çağdan itibaren yörede bir yerleşim olduğunu göstermiştir. Gölköy’de ele geçen buluntular Orta Paleolitik Çağda bir yerleşim olduğuna işaret etmektedir. Kastamonu’da İlkçağda yerleşim olduğunu anıtsal kaya mezarlarından anlaşılmaktadır. Kaya mezarlarının 3 tanesi, İsmail Bey Camisi bitişiğindeki Şehinşah Kayası denilen kaya bloğunun çeşitli yüzlerine oyulmuştur. Ayrıca kentin diğer ucunda, güneybatısında, Oyulmuş Kaya denilen bir kaya mezarı daha bulunmaktadır. Bunun anıtsal ön yüzü, bir tapınağın ön yüzüne benzetilmişse de sütunları zamanla aşınmıştır. Bu kaya mezarları, MÖ.700 dolaylarına tarihlendirilmiştir. İl sınırları içerisinde Pompeipolis (Taşköprü), Kytoron, Aigialos ve Abonou-ionopolis (İnebolu) antik kentleri bulunmaktadır.

Hitit kaynaklarında Pala ve Tumana olarak bu yöreden söz edilmiş oluşu Hititlerin bölgeye yerleştiklerini göstermektedir. Kastamonu yöresi, MÖ.XVIII.yüzyılda Gas’ların yurdu olarak isimlendirilmiş ve onları Hititler izlemiştir. Hititlerden sonra Frigyalılar, Kimmerler ve Lydialıların egemen olduğu bölge, M.Ö.IV.yüzyılda Perslerin eline geçmiştir.

M.Ö.IV.yüzyılda Büyük İskender Anadolu’nun büyük bir bölümü ile Kastamonu yöresini’de egemenliği altına almıştır. İskender’in ölümünden sonra yöreyi ele geçiren Pontus Krallığı M.Ö.I.yüzyılda Romalılar tarafından ortadan kaldırılmıştır. Uzun süre Roma İmparatorluğu sınırları içinde kalan Kastamonu, M.S.395 yılında İmparatorluğun bölünmesiyle Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) toprakları içerisinde kalmıştır. Romalıların bu yörede kurduğu Paflagonia isimli eyaletin merkezi olan Pompeipolis Höyüğü bugünkü Taşköprü ilçesinde bulunmaktadır. Bizans hanedanı Komenoslar tarafından yapılan ve Kastamonu şehrinin tarihsel çekirdeğini oluşturan Kastamonu kalesi XII.yüzyıla tarihlendirilmiştir.

Ilgaz Dağı Milli Parkı

Kastamonu il merkezine 40 km. uzaklıkta bulunan Ilgaz Dağı Milli Parkı volkanik bir arazi yapısı içerisindedir. Buradaki arazi genellikle serpantiler, şistler ve volkanik kayaçlardan oluşmuştur. Anadolu’nun en uzun ve en hareketli kırık hattı olan Kuzey Anadolu Hattı Ilgaz Dağı’nın güney eteklerinden geçmektedir. Milli Park içerisinde değişik karakterde vadiler, sırtlar ve doruklar bulunmaktadır.

ilgaz_dagi.jpg


Jeomorfolojik bir yapıya sahip olan bu alan karaçam, kızılçam, köknar gibi ağaç türlerinden oluşmuş bir bitki örtüsü ile kaplıdır. Dünyada ender bulunan çeşitli çiçek türleri de burada bulunmaktadır. Yıl boyunca zengin akışlı akarsular ve bitki örtüsünün bulunduğu bu parkta, karaca, geyik, yaban domuzu, kurt, ayı, tilki gibi hayvanlar yaşamaktadır. Milli park sınırları içindeki Baldıran Vadisinde Karasu Deresi üzerinde alabalık üretme istasyonları ve avlanma göletleri vardır.

Milli Park aynı zamanda kış sporları için de elverişli olup, Ilgaz Kış Sporları Turizm Merkezinde 800 m. uzunluğunda kayak pisti ile 1500 m. uzunluğunda iki adet telesiyej ve teleksi tesisi bulunmaktadır.
 
Üst