İçel'in Coğrafyası&Genel Bilgiler

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,995
11,996
İçel'in Coğrafyası

FİZİKİ DURUM

resimgoster.aspx

Mersin ili 36-37° kuzey enlemleri ve 33-35° doğu boylamları arasında bulunmaktadır. İlin kara sınırı 608 km, deniz sınırı 321 km olup, yüzölçümü 15.953 km2’dir. Mersin ilinin büyük bir kısmını oldukça yüksek, engebeli ve kayalık Batı ve Orta Toros Dağları oluşturmaktadır. Ovalık ve hafif eğimli alanlar ise bu dağların denize doğru uzandığı il merkezi, Tarsus, Silifke gibi alanlarda gelişmiştir. Bunun dışında kalan düzlük veya hafif eğimli alanlar, kuzeyde dağların arasında veya yüksek kesimlerinde görülmektedir.

Dağlar: Orta Toros dağları Mersin ilini İç Anadolu Bölgesinden ayırmaktadır. Mersin il sınırları içinde kalan en yüksek kesim Bolkar Dağları’ndaki Medetsiz Tepesi’dir (3585 m.). Kuzeydoğudan, kuzeybatıya ve güneye doğru yükseklikler azalmaktadır. Bolkar Dağları’ndan batıya doğru, Kümpet Dağı (2473 m.), Elmadağı (2160 m.), Alamusa Dağı (2013 m.), Büyük Eğri Dağı (2025 m.), Kızıldağ (2260 m.), Naldöken Dağı (1754 m.), Kabaklı Dağı (l675 m.) önemli yükseltilerdir. Ayrıca Karaziyaret Dağı, Tol Dağı, Sunturas Dağı, Balkalesi, Ayvagediği, Makam Tepesi ve Kaşkaya Tepesi güneye doğru uzanan diğer önemli yükseklikleridir. Mersin’i kuzeydoğudan Gülek Boğazı (1050 m) ile ve kuzeybatıdan Sertavul Geçidi (1610 m) İç Anadolu'ya bağlamaktadır.

Yaylalar: Toros Dağları’nın üst kısımlarında akarsuların, derelerin, atmosferik koşulların ve bölgede bulunan fayların etkisiyle çeşitli düzlükler oluşmuştur. Bu düzlüklerin yüksekliği 700-1500 m. arasında değişmektedir. Belli başlı yaylalık alanlar; Mersin: Aslanköy, Gözne, Fındıkpınarı, Soğucak, Bekiralanı, Mihrican, Ayvagediği ve Güzelyayla Tarsus: Namrun (Çamlıyayla), Gülek ve Sebil; Erdemli: Sorgun, Küçük Sorgun, Toros, Küçükfındıklı ve Güzeloluk; Silifke: Balandız, Uzuncaburç, Gökbelen ve Kırobası; Anamur: Abanoz, Kaş ve Beşoluk; Bozyazı: Elmagözü ve Kozağaç; Gülnar: Bardat, Tersakan ve Bolyaran; Mut: Kozlar, Çivi, Dağpazarı, Söğütözü ve Sertavul Yaylası’dır.

resimgoster.aspx

Ovalar: Mersin ve çevresinde yer alan ovaların büyük bir kısmı Toros Dağları’nın güney eteklerinde akarsular tarafından ve yamaç eğimine bağlı olarak taşınan tortularca oluşturulmuştur. Tarıma oldukça elverişli olan bu alanlar, Mersin-Adana sınırından başlayıp Silifke’ye kadar, dağlara paralel, şerit şeklinde uzanmaktadır. Bunlar yerleşim alanlarına bağlı olarak; Yenice, Tarsus Mersin, Erdemli ve Silifke Ovaları olarak adlandırılmaktadır. Ülkemizin en mümbit ovalarından olan Çukurova’nın batı uzantısı İlimizdedir. Bunların dışında yine dağların eteklerinde Aydıncık, Anamur ve Bozyazı ovaları gibi birbirinden ayrı küçük düzlüklerde gelişmiştir. Dağların arasında Mut ilçesi çevresinde yer alan düzlük alanlar Göksu Irmağı’nın etkisiyle gelişmiştir.

Akarsular: Mersin ilinin en büyük iki akarsuyu Göksu Irmağı ve Tarsus (Berdan) Çayı’dır. Bunun dışında Akdeniz’e dökülen çok sayıda irili ufaklı çay ve dere yer almaktadır. Bunlardan bazıları; Mersin’de: Mezitli Deresi, Tece Deresi, Müftü (Efrenk) Deresi, Deliçay Deresi; Anamur’da: Anamur Çayı, Sultan Çayı, Melleç Deresi; Aydıncık’da: Menekşe, Gözsüzce Deresi; Bozyazı’da: Siniçay Deresi, Aksaz Deresi; Erdemli’de: Alata Çayı, Lamas Çayı’dır.

Göller: Mersin ilinde yer alan doğal göller; Silifke’de: Akgöl, Keklik Gölü, Paradeniz Gölü; Gülnar’da: Aygır Göl, Kamışlı Göl, Uzun Göldür. Bunlara ek olarak, yörede Gezende ve Berdan Baraj gölleri ve çok sayıda sulama amaçlı yapılmış göletler bulunmaktadır.

Kıyılar: Mersin ilinde yerleşim genelde Mersin körfezi çevresinde gelişmiştir. Burası doğuda Karataş burnundan başlayarak batıda İncekum burnuna kadar uzanır . Arada kalan kısımlarda, kayaç türlerine ve akarsulara bağlı olarak çok sayıda irili ufaklı koy gelişmiştir.

YER ALTI KAYNAKLARI

Mersin ili ve çevresinde yüzeylenen önemli maden cevheri oluşum alanları ve yüzeylendikleri alanlar şöyledir:

Mersin: Kromit (Musalı), kireçtaşı, çimento hammaddesi Arslanköy: kireçtaşı, dolomit
Tarsus: Linyit, demir, manyezit
Erdemli: Krom
Silifke: Barit, demir, dolomit, linyit, kireçtaşı
Mut: Linyit, kireçtaşı
Gülnar: Demir, dolomit;
Aydıncık: Dolomit, kuvarsit
Anamur: Barit, bakır-kurşun-çinko, demir-fosfat

Kireçtaşı ve marn çimento sanayinde, dolomit ve kuvarsit cam sanayinde hammadde olarak, kireçtaşları yol yapımında agrega malzemesi olarak, kıyı yapılarının inşaatında dolgu malzemesi olarak, istinat duvarları ve çeşitli sanat yapılarında yapı taşı olarak kullanılmaktadır.

İLİN DEPREMSELLİĞİ

Mersin ve yakın yöresi için deprem açısından en önemli tehlikeyi, bölgedeki aktif faylar ile bu faylara olan uzaklıklar oluşturmaktadır. Mersin’i tehdit edebilecek faylar; kuzeyde Çamardı ile Gülek Boğazı arasındaki doğrultu atımlı Ecemiş Fayı; Gülek Boğazı ile Karsantı-Karaisalı arasında uzanan Karsantı-Karaisalı Fay Zonu; Gülek Boğazı ile Anamur arasında uzanan yine doğrultu atımlı Namrun Fay Zonu; 1998 Ceyhan depremine neden olan Yumurtalık-Karataş Fayı; Akdeniz’den geçip Kıbrıs’a uzanan kırık hattı; Mut civarında Mut Fayı; Ovacık-Silifke arasında Ovacık Fayı’dır.

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü verilerine göre 1900 yılından günümüze kadar Mersin ve yakın yöresinde; 3-3.9 büyüklüğünde 36 adet, 4-4.9 büyüklüğünde 16 adet ve 5-5.9 büyüklüğünde üç adet olmak üzere toplam 55 adet deprem kayıt edilmiştir (Şekil 2). Büyüklüğü 4 ten fazla olan depremlerin iki tanesi deniz içerisinde, geri kalanı karada gerçekleşmiş olup, bunlarında aktif kırıklar ile yakın yöreleri üzerinde yer aldığı görülmektedir. Ancak son yüzyılda oluşan depremlerin 5.5’ten küçük olması, çoğunlukla 3-4 büyüklüğünde yoğunlaşması ve fayların parçalı-küçük olması nedeniyle bu fayların, Kuzey Anadolu’da olduğu kadar büyük ölçekli ve yıkıcı deprem üretmeleri beklenmemelidir.

Depremsellik açısından diğer önemli bir neden de bölgedeki kaya birimleri ile zemin özellikleridir. Yerleşimin yoğun olduğu Erdemli-Mersin-Tarsus arasında yer alan kıyı şeridi genelde gevşek ve sıkı tutturulmamış zeminler üzerinde bulunmaktadır. Kuzey kesimler ise daha sert ve sağlam kayaçlar üzerine kurulmuştur. Deprem sırasında gevşek zeminler, sağlam zemin ve kayalara oranla çok daha fazla etkilenmekte ve en büyük hasarlar burada gözlenmektedir. Adana ve yakın yöresi ile Kıbrıs yayında (Akdeniz içerisinde) meydana gelebilecek 7 veya daha büyük ölçekli bir deprem, yüksek katlı yapıların bulunduğu sahil şeridinde oldukça yıkıcı hasarlar oluşturabilir. Bu nedenle bu bölgelerde bir an önce yeni bir imar planı hazırlanmalı, çok katlı bina yapımından biran önce vazgeçilmeli ve eski yapılmış binaların depreme dayanıklı hale getirilmesi gerekmektedir .

İKLİM

Mersin ili ve çevresinde yaygın olarak tipik Akdeniz ikliminin etkisi görülür. Yazları kurak ve sıcak, kışlar ise ılık ve yağışlıdır. Ortalama yağış miktarı 1930-2001 yılları arası dönemde 603 mm olarak hesaplanmıştır. Son 30 yıllık döneme bakıldığında yıllık ortalama yağış 450-736 mm arasında değişmektedir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nün yağış gözlem istasyonu verileri, dağlık kesimlerde yağışların daha yüksek olduğunu göstermektedir. Yıllık ortalama sıcaklık 18,7 C°’dir. Yıl içinde sıcaklığın en düşük olduğu aylar Ocak ve Şubat; en yüksek olduğu aylar ise Temmuz ve Ağustos aylarıdır. Kıyı bölgelerinde hakim rüzgar yönü güneybatı-batıdır. Kent içinde yıllık ortalama rüzgar hızı 2,1 m/s olarak ölçülmüştür. Nispi nem oranı son 30 yıllık dönemde ortalama % 64,1 olup, yıl içinde birbirlerine yakın değerler sunmakta, % 60,0 - % 66,6 arasında değişmektedir. Yıllık ortalama kapalı günlerin sayısı 40,7 gün olarak gerçekleşen bölgede, deniz suyunun ortalama sıcaklığı 20,8° olarak ölçülmüştür.


KAYNAKÇA
  1. Türkiye’nin Doğal Kaynaklar Rehberi, İstanbul Ticaret Odası, Yayın No: 1997-56, 449 s.
  2. Mersin İli Çevre Durum Raporu, T.C. Mersin Valiliği, Çevre İl Müdürlüğü, 1998, 187 s.
  3. Prof. Dr. Selim İnan, “12 Kasım 1999 Düzce Depremi Yıldönümünde Deprem Gerçeği ve Mersin’in Depremselliği”, ME. Ü. Çiftlikköy Merkez Konferans Salonu, 11 Kasım 2005.
  4. Devlet Meteoroloji İşletmeleri Genel Müdürlüğü.
  5. Hatipoğlu, Z., 2004. Mersin-Tarsus Kıyı Akiferinin Hidrojeokimyası. Hacettepe Ünv. Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, 142 s (yayınlanmamış).
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,995
11,996
yeni044.jpg

İçel Hakkında Genel Bilgiler

Yüzölçümü: 15.853 km²
Nüfus: 1.602.908 (2008 Yılı Kaynak:Türkiye İstatistik Kurumu)
İl Trafik No: 33

Türkiye’nin 81 ilinden 33 kod numarasıyla anılan, yüzölçümü yaklaşık 16.000 km2. ve 2007 yılı nüfus sayımına göre toplam 1.602.908 kişilik nüfusa sahip olan ve eski adı İÇEL olan MERSİN ili doğusunda Adana, batısında Antalya, kuzeyinde Niğde, Konya ve Karaman illeri, güneyinde ise Akdeniz ile çevrili olup, Taşlık Kilikya’nın tümünü ve Ovalık Kilikya’nın Berdan Çayı havzasını kaplar. Kuzeyden Toros dağlarının en yüksek tepelerine kadar uzanan yaylaları içine alıp, doğu Akdeniz boyunca güney batıya doğru uzanır. Dağlık alanlar kratase, eosen, miosen ve pliosen tortularından ibaret kireç taşı tabakalarından, ovalar ise IV.zamanda başlamış olan alüvyon birikmesiyle oluşmuştur. İldeki Toros Dağları genç dağlardır. Toroslar'ın Mersin bölümünde kalan kısmı Bolkar Dağları adını alır. Bolkarların en yüksek yeri 3524 metre ile Medetsiz Tepesi’dir. Orta Toroslar'ın geçit verebilen yeri Gülek Boğazıdır(1050 m.). İkinci önemli geçit ise Mut ilçesi yakınlarındaki Sertavul Geçidi’dir. İl’de birkaç set gölünden başka göl yoktur. Silifke’deki Akgöl, Keklik Gölü ve Paradeniz gölleri deniz bağlantılı olduklarından suları tuzlu olup, bol balık yaşamaktadır.

Bitki örtüsü genellikle Akdeniz iklimine uyum sağlayan maki’dir. Defne, Yabani Zeytin, Keçi Boynuzu, Mersin, Zakkum, Böğürtlen ve Kuşburnu’dur. 100-1000 m. arasında Meşe, 100-1200 m. arasında Kızılçam, 1500 m. Karaçam ve 2000 m. yüksekliklerde Sedir ve Ardıç Ağaçları yer alır.

Turistik bir il olan MERSİN’E bağlı ilçeler şunlardır: Akdeniz, Anamur, Aydıncık, Bozyazı, Çamlıyayla, Gülnar, Erdemli, Mezitli, Mut, Silifke, Tarsus , Toroslar ve Yenişehir'dir.

Mersin’in akarsuları Deliçay, Efrenk Deresi (Müftü), Tece Deresi ile batıda Lamas çayı ile Mezitli çayından ibarettir. Anamur’da Dragon Çayı, Tarsus’ta Berdan Çayı, ve tarihe tanıklık etmiş olan Silifke’de Göksu Nehri ilin önemli akarsularındandır. İl, deniz-kum-güneş üçlemesinin dışına çıkarak, alternatif turizm çeşitlerini sunmaktadır. İnanç , Yayla, Trekking, Rafting, Yamaç paraşütü, Su sporları, Kayak, Dağcılık gibi. Dağlara çıkıldıkça farklı iklimler yaşanmakla beraber, kıyı şeridinde tipik Akdeniz iklimi hüküm sürer; yani yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise ılık ve yağışlı geçer. İlin yaklaşık 108 km. uzunluğunda kumsal plajları vardır.

Adana’dan 69 km.,Antalya’dan 487 km. ve Konya’dan 348 km. uzaklıkta olan Mersin merkezi yeni ve modern bir liman şehridir.Büyük kentlerle demiryolu ve karayollarıyla ulaşım yapılırken, yabancı limanlarla da gemi seferleriyle bağlantılıdır. Yıl boyunca Mersin ile Gazimagosa arasında düzenli feribot seferleri vardır. Mersin’in modern bir kent olması nedeniyle, turistler burada kalmakta ve Mersin’i Kapadokya, Güney doğu Anadolu Batı Akdeniz ve Kıbrısa, geçiş merkezi olarak seçmektedirler.

Mersin, ticaret ve ekonomi alanlarında olduğu kadar turizmde de son yıllarda olumlu atılımlar yapmıştır. Nitekim “Kardeş Kent” sayısının artması Dünya Uluslarının Mersin’e olan yakın ilgilerini göstermektedir.

Mersin Belediyesinin bağlı olduğu Dünya Kardeş Kentleri şunlardır:
1-ABD/Californiya-Santa Fee Springs (l965)
2-İTALYA/Rimini (1980)
3-Japonya/Kushimoto (1997)

Mersin kentinin merkez sınırlarını, doğuda Tırmıl Tepe, Batıda Yumuktepe Höyükleri oluşturmaktadır. Bu Höyükler , Mersin kurulmadan çok önceleri Neolitik ve Kalkolitik dönemlerde, bu alanda yerleşimlerinin olduğunu kanıtlamaktadır. J.Garstang tarafından Yumuktepe’de yapılan kazılar sonucunda en yoğun yerleşimin Neolitik ve Kalkolitik dönemlerde olduğu ortaya çıksa da 1993 yılında yeniden başlayan kazı çalışmaları , bu yerleşik düzenin Arap istilaları ve Bizans döneminde de devam ettiğini göstermiştir.

Antik dönemde ise Mersin’in deniz kıyısında bir yerleşim yeri olduğunu gösteren veriler vardır. C. Texier Mersin’in antik Zephyrium Kenti olduğunu yazmaktadır. Halkevi civarındaki temel kazılarında ve Çavuşlu Mahallesinde ele geçen rastlantısal buluntular kentin tarihini Antik döneme kadar götürmektedir. Antik kente ait harabeler XIX. Yüzyılda Mersin’e gelen seyyahlar tarafından da gözlenmiştir. Ortaçağda Mersin hakkında pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Bu dönemde özellikle Tarsus’un önemli bir merkez olduğu bilinmektedir. Hıristiyanlığın hac kentlerinden biri olan bu kent, Müslüman Araplar ile Bizanslar arasında sık sık el değiştirmiştir.

Anadolu Selçuklu Döneminde de varlığını sürdüren kentin yakınında “ Mersin “ isminde bir yerleşimden XIX. yüzyıl seyyahlarına gelene kadar bahsedilmemektedir.

Mersin Yumuktepe ve Zephyrium yerleşmelerine rağmen, ancak 19. Yüzyıl ortalarında gelişme sürecine girmiş ve İçel İli’nin merkezi olmuştur. Kaynaklarda, Mersin adının Mersin oğulları aşiretinden veya yörede bol miktarda yetişen Mersin ağacından geldiği yazılmaktadır.

150 yıllık geçmişinde buralarda , farklı dinlere , kültürlere ve etnik topluluklara mensup insanların yaşaması, toplumsal kaynaşmanın gerçekleştiğini ve bunun devam ettiğini göstermektedir. 1886’ da Amerika, Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya gibi bir çok ülkenin konsolosluklarının bulunduğu önemli bir liman kenti olmuştur. I. Dünya savaşından sonra Mersin’in sosyo-ekonomik yapısında önemli değişiklikler olmuş ve ekonomik dinamizmini kaybetmiştir.

Mersin şimdi ikinci hızlı kentleşmesini yaşamaktadır. Modern limanı, Serbest bölgesi, Büyük Sanayi ve Ticari Kuruluşları ile hızla gelişmekte olan bir İl’dir. Çok sayıda Antik örenyerleri, denizi , Narenciye bahçeleri ile çevrili yeşil doğası ve kültürel etkinlikleri ile büyük bir kültür ve turizm potansiyeline sahiptir.

MERSİN'İN KRONOLOJİSİ

M.Ö. 6000-5500 Neolitik Dönem
M.Ö. 5500-3000 Kalkolitik Dönem
M.Ö. 3000-2000 İlk Tunç Çağı
M.Ö. 2000-1700 Orta Tunç Çağı
M.Ö. 1700-1200 Kizuvatna Krallığı
M.Ö. 1200-612 Kue Krallığı
M.Ö. 546-333 Pers Krallığı
M.Ö. 301-101 Selevkoslar Dönemi
M.Ö. 101- M.S.-395 Roma Dönemi
M.S. 395-661 Bizans Dönemi
M.S. 661 Muaviyenin Mersin'in bazı yörelerini ele geçirmesi.
M.S. 685-960 Yörenin Bizans ve Araplar tarafından sık sık el değiştirmesi.
M.S. 960 Bizanslıların yöreye egemen olması.
1082 Süleyman Şah'ın yöreye egemen olması.
1124 Ermenilerin Tarsus'u ele geçirmesi.
1224 Anadolu Selçukluları Dönemi.
1254 Karamanoğulları Dönemi.
1357 Silifkenin Karamanoğulları Beyliğinin eline geçmesi.
1473 Gedik Ahmet Paşa'nın Silifke'yi Osmanlı topraklarına katması.
1516 Mersin ve Tarsus Yöresinin Osmanlı yönetimine katılması.
1852 Mısırlı İbrahim Paşa'nın Mersin yöresini ele geçirmesi
1859 Mersin yöresinin Osmanlı topraklarına katılması
17 Aralık 1918 Mersin'in, İngilizlerce işgali.
19 Aralık 1918 Tarsus'un, Fransızlarca işgali.
02 Ocak 1919 Mersin'in, Fransızlarca işgali
20 Temmuz 1920 Fransızlarla yapılan Bağlar Savaşı.
05 Ağustos 1920 Pozantı Kongresi.
20 Aralık 1921 Ankara Antlaşması (Çukurova'nın işgalciler tarafından boşaltılması.)
27 Aralık 1921 Tarsus'un düşman işgalinden kurtuluşu.
03 Ocak 1922 Mersin'in düşman işgalinden kurtuluşu.
17 Mart 1923 Atatürk'ün Mersin'i ziyareti
1924 Mersin'in Vilayet oluşu.
1933 Mersin' in ,İçel'in Vilayet Merkezi olan Silifke ile birleştirilmesi ve İl oluşu.
2002 İçel adının Mersin olarak değiştirilmesi.
 
Son düzenleme:

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,995
11,996
MERSİN ADININ KAYNAĞI

Anadolu kentlerinin ve bölgelerinin adları genellikle antik kökenlidir. Seleucia (Silifke), Tarzi-Tarza-(Tarsus), Kelenderis (Gilindire)gibi. Bunları kanıtlayan sikke, yazıt ve antik kaynaklar da bulunmaktadır.

Mersin adının kaynağı ve etimolojisiyle ilgili antik bir belgeye henüz ulaşılamadı. Bu nedenle Mersin adının kaynağı konusunda çeşitli iddia ve söylenceler vardır. Bu konuda yapılabilecek gerçekçi açıklamalar, elde mevcut olan belgelerle mümkündür. J.Covel'in 1893'de New York'da yayınlanan "Early Voyages and Travels in The Levant" adlı kitabında, Mersin adının ilk kez yazıldığı bir bilgiye ulaşıyoruz. Bölgeden geçen Thomas Dallam'ın (1599-1600) anılarında. Korykos'un 30 mil doğusunda "Mersina"dan sözettiği yazılıdır. Daha sonra, 1671 yılında Evliya Çelebi, Silifke tarafından gelirken Erdemoğlu (Erdemli) köyünü ve Gerendir suyunu geçtikten sonra, buraya 20-25 km uzaklıkta gecelediği Türkmen köyünün adını "Mersinoğlu" olarak yazmaktadır. 181 H.'de yöreye gelen Kaptan S.F.Beaufort, T.Daflam'dan yaklaşık 200 yıl sonra yerleşimin adını yine "Mersina" olarak yazmıştır. Daha sonra yöreye gelen gezgin ve araştırmacılar ile Osmanlı arşiv belgelerinde de "Mersin" adı görülmektedir. Bunlardan sadece W.M.Leake'nin 1824 tarihli güncel haritasında, Mersin'in bulunduğu yer Zephyrium olarak yazılıdır.

Öte yandan, sadece yörede yetişen ve Myrtus (Muit) denilen Mersin ağacı nedeni ile kentin "Mersin" adını aldığı da araştırmacılar tarafından öne sürülmektedir. Çeşitli söylenceler ve antik mitoloji bir kenara bırakılırsa, kentin adının, Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde karşılaşılan, Türkmen kökenli "Mersinoğlu" göçerlerinin, bu civarda kurdukları yerleşimin adından kaynaklanmış olduğu en uygun görüştür.
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,995
11,996
Dünden Bugüne Mersin Tarihine Hoşgeldiniz!..
Mersinli Avukat H.Şinasi Develi'nin kaleme almış olduğu ve Mersin Ticaret ve Sanayi Odası tarafından bastırılarak tüm gelirinin MTSO Eğitim ve Kalkınma Vakfına bırakıldığı Dünden Bugüne Mersin adlı kitabın içeriğinde bir yolculuk yapmak istiyorsanız, altaki link çıkış noktanız olacaktır.

Alıntılardır. savataged tarafından düzenlenmişlerdir.
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,995
11,996
Merkez İlçe Mersin

UZUN TARİHE KISA BİR YOLCULUK

Mersin’de insanın macerası çok eski çağlara uzanıyor. Akdeniz’in en sulak ve verimli topraklarından olan Çukurova, toprağı işlemeyi öğrenen insanlığın ilk yerleşim yerlerinden biriydi. Üstelik tarıma elverişli bu büyük ovanın hemen yanı başında ormanlar başlıyordu. Antik çağdaki adı Kilikya olan bölgede insan yerleşimi Yeni Taş Çağı’na kadar uzanıyor. Gözlükule ve Yumuktepe olarak bilinen höyüklerde yapılan kazılarda elde edilen buluntular sadece yörenin değil tüm insanlık tarihinin aydınlatılması için çok değerli bilgiler sağladı.

Henüz Yunanistan, Ege Adaları ve Avrupa kıtasında bilinmezken; İ.Ö. 3000 yıllarından başlayarak bakırın ergimesi sırasında kalay katarak sert ve dayanıklı bir alaşım olan bronzu elde eden yöre insanı silahlar, tarım araçları ve kullanım eşyaları yapmayı biliyorlardı. Yeni bir çağı başlatan bronz alaşımı tarımdan küçük sanayiye geçiş sürecini başlattı. Bu da toplumsal örgütlenmeyi değiştirdi. Kentleşme, kapalı tarım ekonomisinden çıkış ve bölgeler arası ticaret başlıyordu artık.

Tarihin en eski çağlarında bir bölgedeki gelişmenin diğer bölgelere ulaşması uzun yıllar alıyordu. Bölgelerarası ticaret kültürün yaygınlaşmasını hızlandırdı. Ticaret ve fetih amaçlı yolculukların verimli topraklara ve üstelik limanlara sahip bölgeye uğramaması düşünülemezdi. Eski Kilikya bölgesini kapsayan Mersin ili bu uzun tarihin ve farklı kültürlerin izlerini taşıyor. Bu kadîm tarihe, ören yerlerine ve müzelere uğradıkça yeniden kısa yolculuklar yapacağız.

MERSİN’İN KENT TARİHİ

Hem Dağlık hem de Ovalık Kilikya’da, Mersin kent tarihi açısından özel bir durum gösteriyor. Anadolu’nun kentleşme süreci ile de farklı. Anadolu’da bir çok kent uzun tarih boyunca süreklilik gösteriyor. Mersin’in doğudaki büyük ilçesi Tarsus da, batıdaki büyük ilçesi Silifke ve bölgedeki bir çok yerleşim hep böyle bir süreklilik gösteriyor. Tarsus bilinebilen kısmıyla 7000 yıllık bir tarihe sahip, 2000 yıldır da aynı adı taşıyor.

Mersin’in böyle bir sürekliliği yok. 17. yy.da ünlü gezgin Evliya Çelebi Seyahatname’sinde yöreden söz ederken 70 haneli Mersinoğlu adlı bir köyden bahsediyor. Mersin’in yerleştiği coğrafyada eski dönemlerde de kentler kurulduğu biliniyor. Ama Ortaçağ’da ve Osmanlı İmparatorluğu’nun büyük bir döneminde aynı yerde bir kentten söz edemiyoruz. Bugünkü kent ancak 19. yy.ın ortalarına doğru tarih sahnesine çıkabiliyor. Bu dönem bölgede önemli değişimlerin yaşandığı bir zaman. Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa bölgeye hakim oluyor. Tarımda yeniden yapılandırma ve canlanma görülüyor. Suriye ve Mısır’dan tarım işçileri getiriliyor. Şekerkamışı ve pamuk üretiminde yoğunlaşılıyor.

Osmanlı İmparatorluğu Batı Avrupa ülkeleri ile serbest ticaret anlaşmasının yapılması (1838) ve bir yenilenme-modernleşme hareketi olan Tanzimat’ın ilanı ile Mersin çok hızla gelişmeye başladı. Çukurova’nın eski dönemdeki limanlarından Tarsus Limanı alüvyonlarla dolmuştu. Liman görevini Mersin üstleniyordu.

Mersin’i küçük bir köy olmaktan büyük bir liman kenti olmaya doğru yolculuğu başlıyordu. İskele ve çevresinde ticari bir canlılıkla beraber nüfus hareketi de görülüyordu. Büyüme çok hızla sürüyor, 1857’de Mersin İskelesi’nde haftanın Cuma günleri yerli ve yabancı tüccarların katıldığı bir pazar kurulmaya başlanıyor. Pazarın çevresi tarıma göre değil ticarete göre yapılanmaya başlıyor. Yeni bir kentin çekirdeğini oluşturuyor pazar!
Artık kent ticaret ve liman kentlerinin karakteristik özelliğini yansıtıyor. Birçok etnik kökenden insanlar yaşıyor, bir çok dil konuşuluyor ve bir çok inanç taşınıyor. 1886 yılında 12 ülkenin konsolosluğu bulunuyordu.

MERSİN’İ YENİDEN KENT YAPAN LİMAN VE GELECEK

1800’lü yılların ortalarına doğru Mersin’de yeniden bir kentin doğuşunun dinamiğini sağlayan liman günümüz yaşamında da yalnız Mersin için değil Çukurova ve çok daha büyük bir coğrafya için önem taşıyor. Dünya politika ve ekonomik yaşamındaki gelişmelere bağlı olarak da Ortadoğu’nun büyük limanlarından birisi olmaya aday görünüyor. Serbest Bölge ve 2005 yılında özelleştirilen liman gelecekte Mersin’in Türkiye sınırlarının ötesinde bir bölge kenti olacağına işaret ediyor.

MERSİN KENT MERKEZİ

Batısı Türkiye’nin ve Akdeniz’in en parlak turizm merkezi Antalya, doğusu tarım ve sanayi yöresi Adana ile çevrelenen ilin güneyi boydan boya Akdeniz; kuzeyini ise Anadolu anakarasından Toros sıradağları ayırıyor. Akdeniz’in büyük limanlarından birisi. Bir deniz ticaret merkezi, tarihin çok eski dönemlerinde olduğu gibi.

MERSİN’İN İKİ YÜZÜ

Mersin’in eski mahallelerine, eski çarşılara girince hem yapılar hem de insan ilişkileri bakımından 50 – 100 yıl öncelere yolculuğa çıkılmış gibi oluyor. Kısacık bir yürüyüşle modern Mersin’e dönülüyor. Çarşı’da yaya olarak dolaşmak çok keyifli. Rengârenk bir çarşı. Elbette Mersin’in özgün lezzetleri olan meyan şerbeti satıcıları, baharat dükkânları ile tantunici ve cezeryeciler. Sahili de modern kentin yüzü. Çift yönlü düzgün yol sahil boyunca uzanıyor. Geniş bir yaya yolu bırakılmış. Sahilin en keyifli yerlerinden birisi Balıkçı Barınağı’dır. İskeleye bağlanmış tekneler lokanta haline getirilmiş. Keyifli sofralar kuruyorlar. Kendinizi balıkçı hissetmenizi sağlayabilir.

KENTLEŞME VE MERSİN EVLERİ

Mersin daha önce de söz ettiğimiz gibi 19. yy.da kurulmuş yeni bir kent. Türkiye gibi çok eski kentlerin olduğu bir ülkede kentler için 150 yılın çok önemi olmuyor. Yoksa günümüz dünyasında kuruluşu 150 yılı bulmayan çok devlet var.

Biz dönelim Mersin Evleri’ne. Geç kurulduğu için de ilk düzenli Osmanlı Kenti sayılabilir. Evler de, evlerin mahallelere dağılımı da sahiplerinin sosyal ve mesleki farklılıklarına göre oluşmuş. Hızlı büyüyen bir liman kenti olarak hızla göç almış. Çok kültürlü bir kent ortaya çıkmış. Kurulduğu dönemde Osmanlı’da bir yerleşimin "mahalle" olarak kabul edilmesi için sıbyan (sübyan) mektebi (günümüzün ilkokulu), karakol ve mescit bulunması; düz yolların açılması ve atık su sisteminin bulunması gerekliydi. Yapılar için de kurallar vardı. Mersin bu kurallara göre kurulup geliştiği için diğer Anadolu kentlerinden farklıdır. Kent doğu – batı ve yaylalara giden dikey kuzey – güney aksları üzerinde gelişti. Cami-i Şerif Mahallesi kentin merkezini oluşturdu.

Geleneksel Türk evi taş bir zemin üzerine genellikle ahşap bir kat eklenmesiyle yapılırdı. Üst kat sokağa doğru çıkma yapardı ve her evin mutlaka bir bahçesi olurdu. Mersin evleri de bu genel anlayışa uygundu. Ancak bu evlerden günümüze çok azı ulaşabildi.

Daha çok kent merkezinde bulunan tüccar evleri ise farklılaşıyordu. Avrupa’dan, Ortadoğu’dan gelen tüccarlar kendi ülkelerinin mimarisini esas alan yapılar yaptırıyorlardı. Varlıklı yabancıların evlerinin mimarları da genellikle yabancıydı. Bu yapılar 19. yy’ın modernite anlayışını temsil ediyorlardı. Bu yapılar taştan inşa edilen iki katlı evlerdi. Evlerin giriş katları çoklukla dükkan ve depo olarak kullanılacak şekildeydi. Malların kolay girip çıkabilmesi için de sokağa açılan kapıları oluyordu.

Ev uzunlamasına veya enlemesine uzanan sofaya açılan dört veya beş odaydı. Odalar arasında geçiş yoktu ve hepsi sofaya açıyordu. Sofaların uçlarında da dışarıya taşan cumba bulunurdu. İki katta da banyo, mutfak, tuvalet olan yapıların odalarında Türk evlerinde bulunan yüklük yoktur. Giriş katı dükkan-depo olarak yapılmış evlerde bu bölümler ev sahibinin işine göre kullanılıyor veya kiraya veriliyor.. Farklı bir mimari uygulama günümüzdeki Atatürk Evi Müzesi’dir. Christmann Evi olarak bilinse de aslında Mavromati ailesine aitti. Christmann Rum tüccar Mavromati’nin damadıydı ve Almanya konsolosuydu. Diğer bir tip varlıklı evi "dış sofalı" olarak tanımlanan Osmanlı’ya uygun bir mimari tarzdı.

ATATÜRK EVİ

Mersin’in güzel yapılarından biri, 1897’de Mersinli bir hanımla evlenen Almanya konsolosu için konut olarak yaptırılmış. Bir dönem kolej olarak da kullanılan ev 1976’da boş olan yapı sahipleri tarafından kamuya bağışlandı ve Atatürk Evi adı verildi. 1980’de restorasyonu başladı ve 1992’de Müze olarak açıldı. Güzel bir bahçesi de olan Atatürk Evi’nin alt katında fotoğraf ve belgeler sergileniyor. Üst katta salon, yatak odaları ve oturma odası bulunuyor. Atatürk’e ait 22 çeşitli kişisel eşya bulunuyor. Atatürk 1925’de eşi ile birlikte bu evde iki hafta misafir olarak kalmıştı. Tel: 0324 237 55 71

GEÇMİŞİN GÜNÜMÜZE ARMAĞANLARI


Tarihin çok eski dönemlerinde yerleşim yeri olan Mersin’de en eski izleri görmek için çok yol gitmeye gerek yok. Kentin içindeki eski mahallelerden biri olan Demirtaş Mahallesi’nde Yumuktepe (Soğuksutepe) Höyüğü’nde yerleşimin izleri Neolotik Çağ’a kadar uzanıyor. Camiler, kiliseler, hamamlar, çeşmeler gibi daha çok 19. yy.a ait yapı ve anıtlar da eski mahallelerde önümüze çıkıyor.

YUMUKTEPE

Yeni Taş Çağı o zamana kadar toplayıcılıkla yaşamını zorlukla sürdürebilen insanlık için belki de tüm tarihin en büyük sıçrayışı idi. Yüz binlerce yıldır mağaralara sığınarak doğanın verdiğini tüketerek yaşamını sürdürmeye çalışan insan yeni aletler geliştirerek doğanın verdiğini çoğaltmaya; yani doğaya uyum sağlamaktan doğayı değiştirmeye ilk adımlarını atıyordu. Yumuktepe insanlığın bu büyük dönüm noktasının tanıklarından birisi. Erken Yeni Taş Çağı’ndan başlayarak Orta Çağ İslam uygarlığına kadar yerleşimin katmanlarına sahip. Yumuktepe'de bulunan Arkeolojik eserler
1937-40 yıllarında yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen buluntular ve kazı raporları Liverpol’daki İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nün 2. Dünya Savaşı’nda bombalanması ile yok oldu. Kazıyı yöneten J. Gastrang, Chicago Orient Enstitüsü ve çeşitli kişilerde bulunan dokümanları toplayarak 1947-48 yıllarında yeniden kazılara başladı. Uzun bir aradan sonra 1993’de Türk ve İtalyan arkeologlardan oluşan başka bir ekip yeniden kazılara başladı. İnsanlığın doğal halde ve çok az bulunan bakırdan alet yapmaktan, daha çok bulunan bakır oksitlerini işleyecek teknolojiyi bularak yeni metal üretmeye geçişinin burada yaşandığının kanıtlarını görmek için Mersin Müzesi’ne gidilmeli. Ama önce yakınlarda görülecek şeyleri tamamlayalım.

ANITSAL YAPILAR

Mersin kent içindeki anıtsal yapıların hemen tamamı 19. yy. eseri. Kentin eski mahallerindeki bu eserlerin de çoğu Türk-İslam eserleri.

MERSİN'DEKİ BAZI CAMİ VE KİLİSELER
BEZM_İ ALEM VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ

Osmanlı döneminde Mersin’in yeniden kent olmasında önemli rol oynayan Bezm-i Alem Valide Sultan’ın adına yapılan Çeşme kentin en eski İslami yapısı. Eski Cami’nin köşesindeki çeşmenin kitabesinde Sultan Abdülaziz tarafından Sultan Abdülmecit’in annesi adına 1861 yılında yapıldığı belirtiliyor. Üçgen alınlığı ve payeleri ile yöreye özgü mimari özellikler gösteriyor.

ESKİ CAMİ

Bezm-i Alem Validen Sultan adına 1870 yılında yapılmış. Dikdörtgen planlı; ahşap beşik çatılı, tek minareli cami 1901 yılında onarım görmüş.

MÜFTÜ CAMİSİ

Müftü Deresi ve köprüsünün yanında 1884’de cami ve medrese olarak Müftü Emin Efendi tarafından yaptırılmış. Barok tarzı süslemeli ve mihrabı tuğralıdır.

AVNİYE CAMİSİ

Minaresinin ahşap olmasından dolayı Tahtalı Cami olarak bilinirdi. 1898’de yapılmış. Kent gezisi sırasında hemen göze çarpan iki cami daha var. Bunlar tarihi değil, yakın zamanların yapısı: ULU CAMİ. Yeni bir cami. Caminin bulunduğu yer eskiden Gümrük Meydanı idi, şimdi Ulu Çarşı olarak biliniyor. Şimdiki caminin yerinde 1898’de yapılan Yeni Cami vardı, bu cami yıkılıp yerine yapıldı. Kütahya çinileri ile süslenen camide 2000 kişi birlikte namaz kılabiliyor.

HAZRETİ MİKDAT (MUĞDAT) CAMİSİ

Ankara’daki Kocatepe Camisi’nden sonraki en büyük Cumhuriyet dönemi camisi. Caminin üçer şerefeli altı minaresi var. Konferans salonu, kütüphane, aşevi, misafirhane, sağlık ocağı gibi birimleriyle Osmanlı dönemi külliyelerini andırıyor.

İTALYAN KATOLİK KATEDRAL KİLİSESİ

Liman ticaretinin gelişmesi üzerine bölgeye gelen tüccarlar ve yerleşen Levantenlere 1853 yılında verilen izinle yapılmaya başlanmış. Yönetimi Capucins Rahipleri’ne verilen Uray Caddesi üzerindeki kilisenin saat kulesi ve kompleksin diğer bölümleri ile birlikte tamamlanması 1991 yılını buldu ve İtalyan Katolik Katedral Kilisesi olarak ibadete açık.

ARAP ORTODOKS KİLİSESİ

Atatürk Caddesi üzerinde, ayakta kalan en eski kilise, 1878’de yapılmış ve ibadete açık.

HAMAMLAR

Hamamlar liman kentlerinin vazgeçilmez yapılarındandır. Bu eski çağlardan bu yana süren bir ihtiyacın ürünüydü. Kiremithane Mahallesi’ndeki Hadra Hamamı (1903), Hastane Caddesi yakınındaki Küçük Hamam ile merkezdeki çarşı içinde bulunan Büyük Hamam da Mersin 19. yy.da bir liman kenti olarak hızla gelişirken yapıldılar. Bu eski hamamların hiçbiri faal değil.

MERSİN YAKINLARINDAKİ KALELER

Çevreyi gezdikçe Ortaçağ ve Bizans dönemi kaleleri sıkça göreceğiz. Bunların bir kısmı Mersin çevresinde. Tırmıl (Tumil / Gotbes) Kalesi kent içinde, Doğu Sebze Hali’nin doğusunda. Arslanköy, Belenkeşlik, Çandır (Paparayn), Dümbelek, Evciler, Gözne, Hebilli, Hisar (Ziyarettepe), Kale, Kalegediği. Kalelerin bazıları görece iyi durumda, bazılarından ise çok az şey günümüze ulaşabilmiş.

MERSİN’İN BATISI

Mersin turizminin asıl yoğunlaştığı, geliştiği taraf Mersin’den batıya doğru uzanan sahil. Bu sahil şeridi yer yer geniş kumsallar, ovalar, deltalar yaparak; bazen de Toroslar’ın denize dik inerek kayalık sahiller oluşturması ile Antalya il sınırlarına kadar uzanıyor. Bu sahillerin düzlükleri muz, portakal, limon bahçeleri ile dolu. Bahçelerin bir kısmı yeni turistik tesislere dönüştü. Gelişen turizm yöre insanının yaşamını da etkiliyor. Sahilde yoğunlaşan turizmin ilgisi yaylalara doğru taştıkça yayla kültürü de hem kendisini turizme açmaya hem de turizmden etkilenmeye başlıyor. Akdeniz tarihsel olarak nüfus hareketlerine alışıktır. Birkaç bin yıldır böyledir bu yaşam.Onun için turizmde son yıllarda atak yapmaya başlayan Anadolu Akdenizi’nin en doğusundaki insanlar yeni yaşama ayak uydurmakta hiç de zorluk çekmediler. Kendileri tarih boyunca oradan oraya göçüp duran insanlar modern çağın göçerleri olan turistleri neden yadırgasınlar ki! Mersin kent olarak batıya doğru da hızla büyüyor. Önceleri yazlık konut olarak yapılan binalar kısa süre içerisinde kentin bir parçası haline geldi.

ERDEMLİ’YE DOĞRU

Yöre asıl olarak Mersin’in sebze ve meyve ambarı, seracılık çok gelişmiş. Büyük sanayi kuruluşları bu bölgede yok. Turizmin bölgede gelişmesi ile birlikte küçük pansiyonlarla başlayan konaklama hizmeti büyük ve nitelikli otellerle sürüyor. Sahilden biraz iç kesimlere doğru gidildiğinde portakal, limon bahçeleri, muz bahçeleri ve sebze seraları yaygınlaşıyor. Mersin’e yakın bölümler önceleri yazlık olarak yapılan sitelerle imar görmüştü. Ama kentin hızlı büyümesi buraları kentin mahalleleri, siteleri de sürekli oturulan evleri haline getiriyor hızla. İlk oteller Mezitli ile birlikte başlıyor. Mezitli artık Mersin kent merkezi ile birleşmiş, kentin bir semti haline gelmiş.

POMPEİPOLİS / SOLOİ

Mezitli’den iki km. içeriye girildiğinde Viranşehir’de Pompeipolis antik kenti kalıntıları görülüyor. Heyecan verici bir ören yeri. 20 katlı blok apartmanların arasında etkileyici bir görünümü var. Sütunlu yol kentin zenginliğini ve mimari başarısını göstermeye yetiyor. 6. yy.da büyük bir depremle yıkılmadan önce önemli bir Roma kentiydi. Kentin denize doğru inen 450 m. uzunluğunda on m. genişliğindeki caddesinin 2. veya 3. yy.da yapıldığı düşünülüyor. Caddeyi süsleyen 200 sütundan 40’ına ulaşılabildi. Sütunların üzerinde insan ve hayvan figürleri bulunuyor. Kazılar devam ediyor ve antik kent biraz daha aydınlanıyor. Burada önce Soloi kenti vardı. Adı güneş anlamına gelen Soloi bir liman kentiydi, Kıbrıs ve Mısır ile yapılan ticaretle zenginleşmiş felsefe ve bilimde ilerlemişti. Kilikya’ya ordusuyla gelen Romalı General Pompeius bölgedeki korsan egemenliğine son verdi. Kurtarılmaya ve hayatta kalmasına değer gördüğü bazı korsanları Soloi’ye yerleştirdi. Kenti yeniden imar etti ve kendi adını verdi. Soloi artık Pompeipolis’di. Kent Bizans döneminde de önemini korudu, Piskoposluk merkeziydi. 527 yılında büyük bir deprem kenti yerle bir etti. Yeniden ayağa kalkmaya çalışan kent ardı ardına gelen Sasani ve Müslüman Arap saldırılarının da etkisi ile görkemli günlerine bir daha dönemedi. Bir süre sonra da terk edildiği anlaşılıyor. Buluntular Mersin Müzesi’nde görülebiliyor. Akdeniz deniz ticaretinin geliştiği yer oldu. Gemi yapımı da yavaş ama sürekli bir gelişme gösterdi. Gemiler sadece ticari malların değişimini sağlamıyordu. İnsanlar da seyahat ediyorlardı. Gittikleri yerlere yeni şeyler götürüyor yeni şeyler alarak geri dönüyorlardı. Deneyim, bilgi, sanat da gemilerle bir yerden bir yere gidip geliyordu. Elbette gemilerin taşıdığı sadece "iyi" şeyler değildi. Bulaşıcı hastalıklar, yerli halkın tanımadığı, dolayısıyla bağışıklığı olmayan virüsler de hareket ediyordu. Ama Akdeniz’de en belirleyici olan ticaret ve onun getirdiği zenginlikti.
 
Son düzenleme:

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,995
11,996
yeni04.jpg

İçel'den Yapmadan Dönme

Silifke'de Astım Mağarasına inmeden, Cennet-Cehennem Mağaralarını görmeden,

Tarsus'ta St. Paul Kuyusu, Eshab-ı Kefh, Kırkaşık Bedesteni, Makam Camii ve diğer tarihi eserleri görmeden,

Anamur'da Anemurium Harabeleri ve Mamure Kalesi, Mut’ta Alahan Manastırını,

Silifke'de Uzuncaburc'u, Erdemli'de Elauissa-Sebaste(Ayaş) Örenyerini ve Kızkalesi'ni gezmeden,

Göksu'da rafting, Bolkar'da trekking, koylarında diving yapmadan,

Çamlıyayla, Gözne, Fındıkpınarı, Abanoz, Arslanköy yaylalarını görmeden,

Kızkalesi, Kapızlı,Anemurium ve diğer Plajlarında denize girmeden,

İlin meşhur tatlısı cezerye ve kerebici, özel kebap çeşidi tantuniyi tatmadan, şalgam içmeden,

Tarsus Şelalesinde saç kavurma ve fındık lahmacun,

Mersin Yat Baseni, Narlıkuyu ve Boğsakda balık yemeden,

Anamur ve Bozyazı'dan Muz, Gülnar'dan Elma, Mut'tan Kayısı, Silifke'den Çilek, Tarsus'tan Üzüm almadan... Dönmeyin.


Alıntılardır. savataged tarafından düzenlenmişlerdir.
 
Üst