“Bazı insanlar hayatınıza girerler ve çıkarlar,
Bazı insanlar ise kalbinize küçük ayak izleri bırakırlar.
Bir daha aynı kişi olamazsınız.”
Çok değer verdiğimiz dostumuzu, ağabeyimizi, babamızı kaybettik. Haluk abim ile telefonda tanışmıştık yine vefat haberi de bir telefonla geldi. O andan itibaren canım hiçbir şey yapmak istemedi. Zar zor taziye yazısı yazabildim, boş sayfaya uzun uzun baktıktan sonra. Vefat ettiği günden itibaren her gün ağabeyimle bir anım aklıma geliyor. Sonunda bunları yazıya dökmek istedim. Bu benim bir efsane ile tanışmamın öyküsü.
Forumda moderatör olduğum ve yeni yeni palazlandığım zamanlardı. Yavaş yavaş forumdaki arkadaşlar ile mahlas ve avatarlarımız olmadan gerçekte tanışıp konuşmaya başlamıştık. Önce İzmir’deki dostlar ile tanışmaya başladık. İzmir dışındakiler ile de telefonda… İşte o zamanlar bir telefon geldi. Telefonun karşısındaki beyefendi çok kibar bir tonda “Merhaba, ben Haluk... Çizgi Diyarın’dan... Siz Darkness mısınız?” diyordu… Böylece tanıştık. İlk defa telefonda konuştuk. Bana hangi çizgi romanları sevdiğimi sordu tabi comics dedim. Kendisi comics tarzını çok fazla sevmiyormuş ara ara okuyormuş. Elindeki olanlardan bana gönderebileceğini söyledi. Önce almak istemedim. Tarama yapmayı bilmiyorum falan dedim. Henüz tanıştığım (hem de sadece telefonda konuştuğum) birisine adresimi verip kitap göndermesini nasıl kabul edebilirdim ki? Haluk abim yine aynı kibarlıkla “Tarama yapmana gerek yok, okuman için göndereceğim. Okuyunca geri gönderirsin.” deyince kabul ettim.
İşte böyle tanıştık. İşte böyle başladı dostluğumuz. Bir telefonla.
Aradan bir hafta geçmişti ki, evime bir koli dolusu çizgi roman geldi. İçinden Wolverine’den X-Men’e, Witchblade’den Spawn’a bir sürü comics çıktı. Çoğu elimde olmayan çizgi romanlardı. Sanki özel seçilmiş gibiydi… Arkası arkasına hepsini okudum. Kitaplar bitince Haluk ağabeyi aradım ve kitapları geri göndereceğimi söyledim. Kabul etmedi. Bana hediye olduğunu, bende kalmasını istediğini söyledi. Bir kez daha şaşırdım. Hiç tanımadığım bir adam bana bir koli çizgi roman göndermişti, hem de hiçbir şey beklemeden, hem de karşılığında bir şey istemeden.
İşte karşılıksız paylaşım dedikleri buydu. Haluk ağabeyim hem forumda hem de yaşamda paylaşıyordu. Karşılık istemeden… Sonra biz de paylaşmaya başladık. Ondan öğrenmiştik, talebesi olmuştuk. O zamandan itibaren dostluğumuzu paylaştık.
Daha sonrasında defalarca kez İzmir’de buluştuk. İlkinde Mehmet Ali ile Haluk ağabeyi Konak Pier’e götürmüştük. Çok sevdi Pier’i. Kadehleri tokuştururken üst üste sigara yakıyordu. İlk defa orda çok içiyorsun abi demiştim. “İki şeye kimseyi karıştırmam Muratcığım, bir sigarama bir de çizgi romanıma.” demişti. Kimseyi karıştırtmadı da…
Bana hep Muratcığım derdi. Bir abi gibi, bir baba gibi…
Ondan sonra da gerek baş başa gerekse dostlarla birlikte birçok defalar İzmir’de buluştuk. Her seferinde gülümseyen yüzüyle o kadar çok şey anlattı ki bize hepimiz keyifle dinledik… Seferlerinin arasında hiç unutmadığım İzmir Kitap Fuarında Nuri Kurtçebe’ye imza günü organize etmesiydi. Birçok dostun katıldığı organizasyon çok güzel olmuştu. Haluk abim arı gibi çalışıyordu. Hepimizden fazla koşturuyordu, hepimizden gençti… Her an gülümsüyordu…
Daha sonraları da İzmir’de buluştuk. Daha sonraları da defalarca görüştük. Kaç defa bir yere oturduysak hep hesabı kendi ödemek isterdi. “Abi sen misafirsin, olmaz…” derdik ama dinlemezdi. Hatta bir seferinde Haluk abinin masadan ayrılmasını fırsat bilip hesabı ödediğimizde bize kızmıştı. Gönlü zengin adamdı. Almayı sevmezdi, hep verirdi. Hep paylaşırdı.
İşte bizimle de dostluğunu paylaştı…
Haluk Yücesoy; dostumdu, abimdi.
Bizim için baba gibiydi…
Haluk Yücesoy; soyadı gibi yüce bir adamdı…
Haluk Yücesoy asla unutmayacağım bir adam.
Mekanın cennet olsun değerli ağabeyim, her zaman kalbimizde olacaksın.
Bazı insanlar ise kalbinize küçük ayak izleri bırakırlar.
Bir daha aynı kişi olamazsınız.”

Çok değer verdiğimiz dostumuzu, ağabeyimizi, babamızı kaybettik. Haluk abim ile telefonda tanışmıştık yine vefat haberi de bir telefonla geldi. O andan itibaren canım hiçbir şey yapmak istemedi. Zar zor taziye yazısı yazabildim, boş sayfaya uzun uzun baktıktan sonra. Vefat ettiği günden itibaren her gün ağabeyimle bir anım aklıma geliyor. Sonunda bunları yazıya dökmek istedim. Bu benim bir efsane ile tanışmamın öyküsü.
Forumda moderatör olduğum ve yeni yeni palazlandığım zamanlardı. Yavaş yavaş forumdaki arkadaşlar ile mahlas ve avatarlarımız olmadan gerçekte tanışıp konuşmaya başlamıştık. Önce İzmir’deki dostlar ile tanışmaya başladık. İzmir dışındakiler ile de telefonda… İşte o zamanlar bir telefon geldi. Telefonun karşısındaki beyefendi çok kibar bir tonda “Merhaba, ben Haluk... Çizgi Diyarın’dan... Siz Darkness mısınız?” diyordu… Böylece tanıştık. İlk defa telefonda konuştuk. Bana hangi çizgi romanları sevdiğimi sordu tabi comics dedim. Kendisi comics tarzını çok fazla sevmiyormuş ara ara okuyormuş. Elindeki olanlardan bana gönderebileceğini söyledi. Önce almak istemedim. Tarama yapmayı bilmiyorum falan dedim. Henüz tanıştığım (hem de sadece telefonda konuştuğum) birisine adresimi verip kitap göndermesini nasıl kabul edebilirdim ki? Haluk abim yine aynı kibarlıkla “Tarama yapmana gerek yok, okuman için göndereceğim. Okuyunca geri gönderirsin.” deyince kabul ettim.
İşte böyle tanıştık. İşte böyle başladı dostluğumuz. Bir telefonla.
Aradan bir hafta geçmişti ki, evime bir koli dolusu çizgi roman geldi. İçinden Wolverine’den X-Men’e, Witchblade’den Spawn’a bir sürü comics çıktı. Çoğu elimde olmayan çizgi romanlardı. Sanki özel seçilmiş gibiydi… Arkası arkasına hepsini okudum. Kitaplar bitince Haluk ağabeyi aradım ve kitapları geri göndereceğimi söyledim. Kabul etmedi. Bana hediye olduğunu, bende kalmasını istediğini söyledi. Bir kez daha şaşırdım. Hiç tanımadığım bir adam bana bir koli çizgi roman göndermişti, hem de hiçbir şey beklemeden, hem de karşılığında bir şey istemeden.
İşte karşılıksız paylaşım dedikleri buydu. Haluk ağabeyim hem forumda hem de yaşamda paylaşıyordu. Karşılık istemeden… Sonra biz de paylaşmaya başladık. Ondan öğrenmiştik, talebesi olmuştuk. O zamandan itibaren dostluğumuzu paylaştık.

Daha sonrasında defalarca kez İzmir’de buluştuk. İlkinde Mehmet Ali ile Haluk ağabeyi Konak Pier’e götürmüştük. Çok sevdi Pier’i. Kadehleri tokuştururken üst üste sigara yakıyordu. İlk defa orda çok içiyorsun abi demiştim. “İki şeye kimseyi karıştırmam Muratcığım, bir sigarama bir de çizgi romanıma.” demişti. Kimseyi karıştırtmadı da…
Bana hep Muratcığım derdi. Bir abi gibi, bir baba gibi…

Ondan sonra da gerek baş başa gerekse dostlarla birlikte birçok defalar İzmir’de buluştuk. Her seferinde gülümseyen yüzüyle o kadar çok şey anlattı ki bize hepimiz keyifle dinledik… Seferlerinin arasında hiç unutmadığım İzmir Kitap Fuarında Nuri Kurtçebe’ye imza günü organize etmesiydi. Birçok dostun katıldığı organizasyon çok güzel olmuştu. Haluk abim arı gibi çalışıyordu. Hepimizden fazla koşturuyordu, hepimizden gençti… Her an gülümsüyordu…


Daha sonraları da İzmir’de buluştuk. Daha sonraları da defalarca görüştük. Kaç defa bir yere oturduysak hep hesabı kendi ödemek isterdi. “Abi sen misafirsin, olmaz…” derdik ama dinlemezdi. Hatta bir seferinde Haluk abinin masadan ayrılmasını fırsat bilip hesabı ödediğimizde bize kızmıştı. Gönlü zengin adamdı. Almayı sevmezdi, hep verirdi. Hep paylaşırdı.

İşte bizimle de dostluğunu paylaştı…
Haluk Yücesoy; dostumdu, abimdi.
Bizim için baba gibiydi…
Haluk Yücesoy; soyadı gibi yüce bir adamdı…
Haluk Yücesoy asla unutmayacağım bir adam.
Mekanın cennet olsun değerli ağabeyim, her zaman kalbimizde olacaksın.
Son düzenleme: