Erzincan

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,313
49,983
NeverLand
erzincan.jpg

COĞRAFYA

Erzincan ili genellikle dağlar ve platolarla kaplıdır. Dağ sıraları arasındaki çukurlarda yer alan ovalar ve düzlükler boğazlarla birbirine bağlanmış durumdadır. Ovalar ile dağ sıraları arasına akarsularca yarılmış, dalgalı platolar yerleşmiştir.

Erzincan'da ve Tercan çevresinin genel bitki örtüsü steptir. Yüksek dağların üzerinde çalılıklara ve meşeliklere rastlanır. Erzincan'ın batısında yer alan ve özellikle Refahiye'den başlayıp Kemah, Kemaliye çevresine kadar çam korulukları, meşelikler ve çalılıklara geniş ölçüde rastlanmaktadır. İlin en büyük akarsuyu Karasu Irmağıdır.

Erzincan karasal iklim özelliğine sahiptir. Erzincan çevre illere göre daha uzun ve sıcak yaz mevsimi yaşamaktadır.

TARİHÇE

Tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan Erzincan, yüzyıllar boyu canlı bir tarihi ve kültürel yaşam sürmüştür. Tunç Çağı'ndan beri bir yerleşim olduğu tespit edilen Erzincan, Urartu, Med, Pers, Helen, Roma ve Bizans egemenliğinde kalmıştır. 1071 den sonra Türklerin eline geçerek Mengücek, Selçuklu ve Eretna dönemlerini yaşamıştır. 1473 yılındaki Oltukbeli Savaşı ile Osmanlı hakimiyetine girdi. I. Dünya Savaşında işgale uğrayan Erzincan 13 Şubat 1918 de Türk Ordusu tarafından kurtarıldı.

İLKÇAĞ DÖNEMİ

Erzincan’ ın İlkçağ Tarihi hakkında esaslı bilgiye henüz sahip değiliz. Ne var ki Tercihler ikinci bin yılda, bu yörede, Hurilerin yaşadığını, ikinci bin yılın ilk yarısı başlarında da Hayaşlılar’ la Azizler’ in hüküm sürdüğünü kaydetmektedirler. Anadolu’ da M.Ö. 1850-1180 Tarihleri arasında, Hattuşaş’ı merkez yaparak büyük bir imparatorluk kuran Hititler. Yakın Doğu’ yu egemenlikleri altına almışlardır. Şüphesiz ki Erzincan’ da Hititlerin yönetimi altında idi. Anadolu’ nun çeşitli yerlerinde yapılan kazılarda Hititler’ e ait bit çok yerleşim merkezi ve onlara ait çeşitli eserler ortaya çıkarılmıştır. Erzincan ve yöresinde Hitiler’e ait bir yerleşim merkezine rastlanmamışsa da, bu yörenin Hitit egemenliği altında kaldığından da hiç şüphe yoktur.

URARTU DÖNEMİ

Doğu Anadolu da kurulan İlkçağ Devletlerinden biri de Urartulular’ dır. M.Ö. 900 yıllarında kurulan bu devlet Van (Tuşpa)’ı başkent yapmış, sınırlarını hazar denizinden Malatya’ ya, Kuzey’ de Erzurum-Erzincan’ dan Güneyde Halep-Musul’ a kadar genişletilmiştir. Erzincan yakınlarında. Altıntepe’ de Prof. Tahsin ÖZGÜÇ tarafından yapılan kazıda (1953) Urartululara ait bir çok eser çıkarılmış. Bu yörenin Urartu egemenliği altında kaldığı kanıtlanmıştır. Çeşitli saldırılara maruz kalan Urartu şehirleri, teker teker tahrip edilirken, Medler’ in Anadolu’ yu istilası sırasında M.Ö. 600 yıllarında tamamen ortadan kaldırılmıştır.

MEDLER DÖNEMİ

Erzincan ve yöresi, Urartulular’ı yenerek Anadolu’yu istilaya başlayan Medler’in (M.Ö. 612) eline geçti. Med Kralı Kyaksar döneminde Lidyalılar’la yapılan Savaşlar, muhtemelen Erzincan ve civarında cereyan etmiştir. Bu yöreler M.Ö. 550 tarihlerinde Perslerin eline geçmiştir.

PERSLER DÖNEMİ

Hititler’ in Anadolu’ yu istila ettikleri sırada, İran yaylasını da Persler ele geçirdiler. Persler’ in yükselişi daha çok Ciros (550-530), Kambis (530-522) dönemlerine rastlar. Bu dönemde Erzincan ve havalisi de Persler’ in eline geçer. Perslerden sonra Küçük Asya (Anadolu) Makedonyalılar’ ın eline geçmştir.

HELENLER DÖNEMİ

Makedonya Kralı Filip’in ölümü (336) üzerine tahta geçen İskender, Anadolu’yu baştan başa fethederek, Mısır’ı, Mezopotamya’yı ve Pers İmparatorluğu’nun tümünü eline geçirdi.

ROMALILAR DÖNEMİ

Anadolu’ya çeşitli zamanlarda sefer düzenleyen Roma Ordusu M.Ö. 70 tarihinde, Lukullus komutasında Doğu Anadolu’yu ele geçirmeye başladı. Elazığ yöresindeki Sofen (Harput) (M.Ö.68) Bu sırada Pontuslular’da Erzincan yörelerinde Roma üstünlüğüne son vermişlerdi. Roma ordusuyla Pontus ve Tigran’ın arta kalan güçleri arasındaki uzun çatışmalar Romalıların lehine son buldu. İran ile Bizans arasında sürekli savaşlara sahne olan Erzincan ve yöresi en son Bizans İmparatoru Heraklius tarafından 629 tarihinde, yenilgiye uğratılan İran’dan geri alındı.

İSLAM DÖNEMİ

Halife Hz. Osman (644-656) zamanında Habib Bin Mesleme 35/655 senesinde Erzincan ve yöresini ele geçirerek, bu bölgeyi tamamen Müslümanların yönetimine soktu. Erzincan ve yöresi Abbasiler döneminde de çeşitli saldırılara maruz kaldı. Halife Mütevekkil Al-Allah (847-861) döneminde Malatya Valisi Ömer Bin Abdullah Arapgir, Eğin, Kemah, Erzincan ve Trabzon kentlerini Bizanslılardan geri aldı. (859) Böylece Erzincan tekrar Araplar’ın hakimiyetine geçti.

TÜRKLER DÖNEMİ

Türkler’in Anadolu’ya akınlar yaptığını daha önce belirtmiştik. Fakat Türkler’in Anadolu’yu vatan edinmeleri, genel kanaaate göre Malazgirt (1071) zaferinden sonradır. Malazgirt zaferi kazanılınca Alpaslan Karasu ve Çaltı nehirleri vadilerinin fethine Mengücek Ahmet Gazi’yi görevlendirmiştir.

MENGÜCEKLER DÖNEMİ (1072-1228)

Alpaslan’n komutanlarından olan Mengücek Ahmet Gazi, Erzincan, Kemah, Divriği ve Şebinkarahisar yörelerini hakimiyeti altına aldı. Kemah’ı merkez yaptı. Ahmet Gazi’nin ölmü (114) üzerine, yerine oğlu İshak Bey geçti. Bu beyliği uzun süre yöneten İshak Bey ölünce (1124), yerine kardeşi Melik Mahmut geçti. İshak Bey’in oğulları onu tanımayınca, Mengücek Devleti parçalandı.

Kemah Melik Mahmut’a, Erzinnan Davut Şah’a Divriği’de Süleyman Şah’a düştü. Davutşah’ın öldürülmesi (1151) üzerine, Erzincan 13 yıl Süleyman Şah’a tabi olmuş; Davut Şah’ın oğlu Fahrettin Behram Şah (1165) yılında babasının tahtına oturunca, Mengücek Beyliği tekrar güçlenmiştir. Fahrettin Behram Şah, Kılıç Arslan’a itaatini belirterek, Anadolu Selçuklu Devleti’nin desteğini sağlamıştır. Behram Şah, Kılıçaslan’ın damadı olması da gözönünde bulundurulursa, Mengücek ve Selçuklu münasebeti daha iyi anlaşılır.

Behram Şah zamanında, Erzincan çok ilerlemiş, ticaret ve sanayii gelişmiştir. Zelzeleler sebebi ile o döneme ait eserler maalesef günümüze ulaşmamıştır. Behram Şah 1225 tarihinde Erzincan’da ölmüş, Aşağı Urla (Ula) köyünde defnedilmiştir.

Behram Şah ölünce yerine oğlu Davut Şah geçti. 1228 tarihinde Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat Erzincan ve Kemah’ı işgal ederek, Mengücek beyliğine son verdi. Alaattin Keykubat ile Celalettin Harzem Şah arasında Erzincan yakınlarında, Yassı-Çemen denilen yerde, 1230 tarihinde savaş oldu ve Celalettin Harzem Şah yenildi. Alaattin Keykubat’ın ölümü (1237) üzerine, yerine oğlu II. Gıyasettin Keyhüsrev geçti. Onun zamanında Devlet, Moğolların istilasına uğradı. 1240 tarihinde Erzurum’u işgal eden Moğollar Erzincan’ı geçerek, 1243 tarihinde Kösedağ savaşında Anadolu Selçuklu Ordusunu hezimete uğrattı. Böylece Erzincan ve yöresi İlhanlıların eline geçti.

İlhanlılar yöreyi Beylerle (Vali) yönettiler. Timur-Taş Bey Mısır’a kaçarken yerine Alaattin Ertane’yi bıraktı.

ERETNA BEYLİĞİ DÖNEMİ

Timur-Taş’ın Mısır’a sığınmasından sonra Valiliğe gelen Alaeddin Eretna, İlhanlı Hükümdarı Ebu Sait Bahadır Han’ın ölümü (1335) üzerine, İlhanlılarla olan bağını keserek, görünüşte Celayırlı Hükümdarı Büyük Şeyh Hasan Han’a bağlı kalarak, bağımsızlığını ilan etti.

Bir ara Çoban Oğulları Hükümdarı Küçük Şeyh Hasan Erzincan yöresini kendi beyliğine katttıysa da, 1338’de Memluk Sultan Nasıreddin Muhammed’in yardımı ile Erzincan ve yöresi Küçük Şeyh Hasan’dan kurtuldu. Erzincan, bu beylik döneminde de el değiştirmiştir. Alaeddin Eretna 1352’da öldükten sonra yerine oğlu Gıyasettin Mehmet getirildi. Çıkan anlaşmazlıklar sonunda Erzincan bağımsız olarak, Burak Bey’e bırakıldı. Sırası ile Ahi Ayna Bey (Öl. 1362) Pir Hüseyin (Öl. 1379) Mutahherten Bey yönetimi ele aldı. Mutahherten döneminde, Kadı Burhanettin Erzincan’a ve yöresine bir kaç kez saldırı dözünledi. Bu saldırılar Akkoyunlu Hükümdarı Kutlu Bey’in yardımı ile atlatıldı.Bu dönemlerde de Erzincan üzerinde Akkoyunluların etkisini görmekteyiz.

OSMANLILAR DÖNEMİ

Erzincan Emiri Mutahherten’in Timur’a bağlanması Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt’ı kızdırmıştı. Beyazıt’da Erzincan’ı muhasara etti. (1401) Fakat çok geçmeden Ankara Savaşı patlak verince, yöre tekrar Timur’un eline geçti. (1402)

Yörede Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar Osmanlılar etkili olamadılar. 1419’da I. Mehmet zamanında Karakoyunlu Beyi Kara Yusuf Erzincan’ı zaptetti. Pir Ömer’i Vali tayin etti.
1455’de de, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan Erzincan’ı aldı. Kaleyi yeniden onardı. Yöre, Fatih ile Uzun Hasan arasında çıkan Otlukbeli Savaşı’na kadar (11 Ağustos 1473) Akkoyunluların elinde kaldı.Bu savaştan sonra da Osmanlıların denetimine geçti.

1502 tarihinde Safevi tahtına geçen Şahismail Erzincan’ı karargah yapmıştı. Anadolu’yu eline geçirmek isteyen Safevilere Yavuz Sultan Selim 23 Ağustos 1514’de Çaldıran Savaşı ile dur deyince Erzincan tekrar Osmanlılar’ın yönetimine geçti.

Kanuni Sultan Süleyman 1534’de Tebriz Seferi, 1540’da İran Seferi sırasında Erzincan’a uğramıştır.
Erzincan 1916’da Rus Ordusu’nun işgaline uğramış, ancak 1918’de Türk Ordusu tarafından kurtarılmıştır.(24 Temmuz 1916- 13 Şubat 1918)
1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ili olan Erzincan Erzincan 1939’da şiddetli bir depreme maruz kalmış ve şehir harabeye dönmüştür. Şehirde taş üstünde taş kalmamış onbinlerce insan hayatını kaybetmiştir. Depremden sonra demiryolundan yukarı yeni bir şehir inşaatına başlanarak bugünkü Erzincan şehri meydana gelmiştir.

Kültürel Detaylar

Erzincan kültürünün evrimi genelde doğu Anadolu kültürünün gelişimine eş bir çizgi izler. Ancak yerel özelliklerde kaynaklanan yönleri de vardır. Yöredeki ilk yerleşimler, İlk Tunç Çağı'na kadar uzanmaktadır. Bunu izleyen dönemlerde Erzincan yöresi değişik güçler arasında sık sık el değiştirmiştir süreklilik, ancak Türklerin gelişinden sonra sağlanmıştır. Bu dönemde etnik ve dinsel öğelerin çeşitliliğine bağlı olarak farklı kültürler varlıklarını sürdürmüştür.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Erzincan, nüfusu az, ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanan bir ildi. Azınlıkların çoğunluğu yöreden ayrılmıştır ve onların gitmesiyle el sanatları alanında oluşan boşluk göçmenler ve yerli halkça doldurulmuştur. Daha sonraki yıllarda sosyoekonomik gelişmeye bağlı olarak yaşanan köyden kente göç, gelenekte belirli bir kopukluk yaratmıştır. Belirli aralıklarla yaşanan yer sarsıntıları da eklenince halkın çoğunluğunun büyük şehirlere gitmesine rağmen Erzincanlı, yöresini unutmamış ve bağlarını kesmemiştir.

Bakırcılık

Bakırcılığın tarihi Erzincan ilinde çok eskidir. Urartu medeniyetleri eserlerini Altıntepe kazılarından anlaşıldığına göre, Urartu döneminde Erzincan bakır işletmeciliği üretimleri Atina pazarlarında aranan mal olarak değer kazanmıştır. Bakır levha işlemesinin yanısıra Erzincan ve yöresinde çok çeşitli türde araç-gereç, mutfak eşyası yada hamam takımları yapımında kullanılmaktaydı. Erzincan'dan ülke dışına satılan bakır eşya büyük miktarlara ulaşmaktaydı. Paris, Viyana ve Philadephia uluslararası fuarlarında sergilenen Erzincan yöresi bakır eşyaları büyük ün kazanmıştır.

Günümüzde ise, küçük ve orta ölçekli işletmeler tarafından üretilen mamuller genellikle iç piyasada pazarlanmaktadır. Sektör talep azalması nedeniyle önemli ölçüde zarara uğramış, bir çok işyeri kapanmıştır. Bakırcılığın, Erzincan'da eski bir geçmişi vardır. Dövme bakırcılık çok yaygındı. Tepsiler, kazanlar, kaplar, ibrikler, leğenler yapılırdı. Alüminyum ve plastik eşyanın yaygınlaşmasıyla dövme bakırcılık önemini yitirmiş, yerini bakır el işlemeciliğine bırakmıştır. Günümüzde yapılan semaver, tepsi, biblo, tabak, kaşık, şekerlik, sigaralık, kupa, vazo gibi ürünler daha çok süs eşyası niteliğindedir. Bakırcı ustalarına gelen bakır levhalar türlü gereçlerin yardımıyla tepsi, tabak, vazo vb. biçime sokulur. Dövme, çekme, dökme yöntemleriyle biçimlendirilen bakır eşya yine türlü yöntemlerle işlenir. Bezemede çoğunlukla stilize lale, yaprak, narçiçeği, selvi motifleri; hayvan figürleri, geometrik biçimler kullanılır. Bakır süs eşyaları, nikel kaplanmakta veya boyanarak süslenmekte, el işçiliği ile işlenerek yurt içi ve yurt dışına pazarlanmaktadır.

Halıcılık

Kemaliye'de Halıcılık

İlçede bir zamanlar dünyaca tanınan Kemaliye Halıları artık dokunmamaktadır. Birkaç el tezgahında ve ilçedeki Meslek Yüksek Okulunda amatörce bazı küçük parçalar dokunmaktadır.

Üzümlü'de Halıcılık

Üzümlü Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü ve Üzümlü Belediyesi tarafından, Belediye Hizmet Binasında yer tahsisi yapılmış ve 30/04/2005 tarihinde halıcılık kursuna başlanmıştır.

Yerel Giysiler

giyim1.jpg


Toplumsal değişmeye koşut olarak, yerel giysilerin yerini çağdaş giysiler almaktadır. Yerel giysiler, kırsal kesimde günümüzde de az da olsa rastlanmaktadır. Köylerde kadınlar astarlı iki entariyi üst üste giyerler. Bu entariler topuğa dek uzanır. Yörede üçeteğe üç peşli entari de denir. Üçetekle birlikte geniş bir şalvar, uzun keten ve bürümcük gömlekler giyilir. Belde şal kuşak, gümüş kemer kadın giyimini tamamlar. Başa peştamal, yazma sarılır, yerli tezgahlarda, ince yünden dokunan ihram (Yörede ehram denilmektedir.) önceleri yaygın bir sokak giysi iken artık Üzümlü yöresindeki birkaç köyde giyilmektedir, ihramı özelliği dikişsiz olmasıdır. Tüm bedeni sarar, yalnızca gözleri açıkta bırakır. Kullanılan kadın kumaşları kadife, kutnu, çitari, alaca, manisa, atlas, pullu sehavidir. Siyah ya da koyu kahverengi, paçaları bol pantolon, yakasız, kenarları işli avcı yeleği yaygın erkek giysileridir. Yünden dokunmuş bel kuşağı geniş, düz biçimde sarılır. Ayaklara geniş ya da sivri uçlu yemeni, türlü renklerde yün çorap vardır. Kullanılan kumaşlar, kadife, çuha kumaş ve tamamen yün olan mahalli kumaşlardır. Ancak, Erzincan'da modern çağın giyim tarzına ayak uydurduğundan geleneksel giysiler yavaş yavaş kaybolmaktadır.

Halk Oyunları

Kahramanlık, yiğitlik, ağır başlılık ve sabrın sembolü olan "bar" en önemli Erzincan halk oyunudur. Oyunların tümü önce ağır olarak başlar, sonra gitgide hızlanır. En az altı kişi olarak kız ve erkeklerin ayrı ayrı oynadığı oyunlarda çökme, el vurma ve dönmeler ana figürler olup, elde mendil, bıçak, kaşık gibi araçlar bulunur. Barların yarım daire şeklinde oluşması, Erzincan ovasını tanımlamaktadır.

Ayrıca çiftetelli, kaşık oyunları, horon, halay, tek oyunlar oynanan diğer halk oyunlandır. Biçimlerine göre oyunlar ise; üçayak, dörtayak, ikiayak, ağırbar, koçeri, sıklama, sarhoş ban, timurağa, hoş bilezik, dello, sarıkız, tamzara, çayırın ten yüzünde, tavuk barıdır.

Komedi mahiyetinde oynanan elek oyunu, yılbaşında oynanan arap oyunu orta oyunlardandır.

Erzincan Mutfağı

Yörede geleneksel beslenme düzeni etkinliğini sürdürmektedir. Beslenmenin temelini buğday ve buğday ürünleri ile hayvansal gıdalar oluşturur. Bulgur, yarma, tarhana, erişte, dövme en çok tüketilenlerdir. Özellikle bulgur, çok sayıda yemek türünde kullanılır.

Kışlık, besin maddeleri hazırlanmasının yöre halkının yaşamında önemli bir yeri vardır. Bulgur, gendime (aşurelik buğday), tarhana, yarma, erişte kış için hazırlanan ürünlerin başlıcalarıdır. Ayrıca çeşitli sebzeler ve meyveler kurutularak, reçel yapılarak değerlendirilmektedir. Yöre mutfağı yemek türleri bakımından zengindir. Bunların çoğunluğunu hamur yemekleri oluşturur. Eşgili, kesme çorba (un çorbası), yaprak sarma başlıca yemek türleridir. Ayrıca su böreği ve özellikle kete ve tatlılar çokça tüketilen hamur işlerindendir.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,313
49,983
NeverLand
Turizm Aktiviteleri

Dünyada yeni gelişmekte olan ve giderek yayılan yeni spor türleri, her yaştan insanı, izleyici konumundan katılımcılığa yöneltmektedir. Her türlü kirlilikten, gürültüden ve stresten uzakta, grup veya bireysel olarak doğa ile başbaşa yapılan sporlar, insan ve çevre sağlığı yönünden gün geçtikçe daha çok ilgi görmektedir.

Yeşil alanların toplam yüzölçümü içindeki payı %11 olan bu konuda Türkiye'de ilk sırayı alan Erzincan, durgun gölleri, hızlı akan akarsuları, kaplıca suları, dağları, yaylaları ve vadileriyle Türkiye genelinde az bilinen doğa sporlarına ve yepyeni bir geleceğe kucak açıyor.

Örenyerleri

Altıntepe: Şehir merkezine 15 km. uzaklıkta, Erzincan-Erzurum karayolunun 100 m. kuzeyinde yer almaktadır. Günümüze kadar ulaşabilmiş en sağlam Urartu şehirlerinden birisidir. 1959 yılında yapılan bilimsel kazı ve araştırmalarda iç içe iki kale duvarı ile korunan tapınak - saray kompleksi, mezarlar, konutlar ve çok sayıda arkeolojik eserler ortaya çıkarılmıştır.

Höyükte bulunan ve MÖ. 8. yüzyıla ait eserler arasında, fildişi ve madeni eşyalar, miğfer ve kalkanlar, seramikler ve duvar resimleri bulunmaktadır. Çivi yazılı tunç eşyada, kral adları bulunmuştur. Urartu sanatının parlak dönemine ait yüksek düzeyli eserler Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmektedir. Altıntepe buluntularında tanrı, insan, hayvan figür ve motifleri önemli yer tutmaktadır. Altıntepe kalıntıları, tapınak-saray kompleksi, sütunlu kabul salonu, açık hava tapınağı, üç adet mezar ve depo binasından oluşmaktadır.

Kaleler

Kemah Kalesi: Anadolu'nun en eski ve tabii kalelerinden biri olan Kemah Kalesinin kuruluşu, Hitit-Urartu dönemine kadar uzanmaktadır. Sarp kayalar üzerinde kurulu olan Kalenin, iç içe iki yapısı olup, çevresi surlarla çevrilidir.

Cami, Türbe ve Külliyeler

İlde yer alan Terzibaba Türbesi, Hıdır Abdal Sultan Türbesi ve Melik Gazi Türbesi görülmeye değer turistik çekim merkezleridir. Kemah ilçesindeki Gülabibey Cami günümüzde halen kullanılmaktadır.

Mama Hatun Külliyesi: Tercan ilçesindedir. Saltukoğulları Hükümdarı II. İzzettin'in kızı olan Mama Hatun, Tercan'da Orta Çağ Türk mimarisinin en ilginç ve önemli eseri kervansaray, hamam, mescit ve kendi türbesinden oluşan büyük bir külliye inşa etmiştir.

Kiliseler

Abrenk Kilisesi: Tercan ilçesinin Üçpınar Köyü yakınlarında bulunan kilisenin giriş kapısı üzerinde 1854 tarihi geçmektedir. Kilise ile birlikte bir şapel ve iki tane de dikili taş bulunmaktadır. Bu taşlar mimarisi ve bezemesiyle dikkat çekip XII. Yüzyıldan sonra Selçuklu Prensi Nasurettin dönemiyle tarihlenen kitabeler taşırlar.

Mesire Yerleri

Otlukbeli Gölü: Otlukbeli Gölü'nün en önemli özelliği çanağının ve oluşumunun göl türleri içerisinde günümüze kadar bilinenlerin içerisinde dünyada tek tip oluşudur. Göl, bu özelliğinden dolayı doğal anıt olarak nitelendirilmektedir. Otlukbeli Gölü Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı ile doğal sit alanı ilan edilerek, koruma altına alınmıştır.

Girlevik Çağlayanı:

girveik.jpg


Erzincan'ın 29 km güneydoğusunda Çağlayan Beldesi'nde bulunan şelale, doğal serinliği ve güzelliği ile ünlü bîr mesire yendir. Suyun kışın donmasıyla oluşan sarkıtlarda tırmanıcılık, yazın soğuk sularında serinleme imkanı sunan Girlevik Çağlayanı, birçok yerli ve yabancı turisti bölgeye çekmektedir.
Aygır Gölü: Keşiş Dağı üzerinde buluna Göl, tabiat güzelliğinin yanı sıra, krater gölü özelliğine de sahip olan piknik ve dinlenme yeridir.

Kaplıcalar

Ekşisu: (Böğert Maden Suyu) İl merkezine 11 km. uzaklıktaki bölgede bulunan ve Ekşisu adı verilen böğert maden suyu, sağlık yönünden oldukça önem taşımaktadır. Maden suyu; anemi, karaciğer, mide, bağırsak ve safra yolları hastalıklarına iyi gelmektedir.Ekşisu yakınındaki kaplıca, 33 derecelik ısıya sahiptir. Su banyosu şeklinde kullanılan kaplıca suyu, romatizma, cilt, damar sertliği ve kalp rahatsızlıklarına iyi gelmektedir. Kaplıca 12 adet kapalı havuz ile halkın hizmetindedir.

Mağaralar

Buz Mağaraları: Kemah ilçesinin Ayranpınar köyündedir. Mağaranın içinde büyük buz kütleleri ve buzların oluşturduğu sarkıt ve dikitler bulunmaktadır.

Ala Mağarası: Kemaliye ilçesinin kuzeydoğusunda bulunan mağaranın içinde dehliz ve kanallar bulunmaktadır.

Köroğlu Mağarası: Refahiye ilçesinin Altköy mevkiinde bulunan mağaraya taş merdivenlerle çıkılmaktadır.

Rafting

5-14.jpg


Rafting, Erzincan'da 1994 yılından itibaren Karasu ( Fırat) Nehrinde yapılmaktadır. 1997'de Munzur Fırat Doğa Sporları Derneğinin kurulması ile aktif olarak zengin malzeme ve rehber kadrosu ile hizmet vermektedir.

15 Mayıs 1999 yılında Turizm Bakanı'nında katıldığı yaklaşık 100 kişilik bir sporcu grubunun katıldığı Erzincan 2000 Rafting Festivali yapılmıştır. Özellikle Mayıs ayında 6'lık ve 5'lik rapitler oldukça fazladır. Yollar üstü Mutu arasındaki parkurun uzunluğu 40 km yi bulur. Mayıs ayından sonra suların azalmasıyla Sansa - Bağlar mevkinden (Erzincan - Erzurum Kara- yolu 55 km) Mutu'ya kadar 26 km'lik bir parkur vardır. Bir tane 5'lik, 3 tane 4'lük, 5 tane 3'lük, 1 tane 2'lik rapit oluşur. Parkurun diğer bir özelliği Erzincan-Erzurum kara ve demir yolunu takip etmesidir. Bu özellik dünyanın hiçbir yerinde yoktur.

Su Kayağı

rafting4.jpg


Tercan Baraj Göletinde (Erzincan-Erzurum Karayolu 98 km) 1998 yılında Türkiye Su Kayağı Şampiyonası yapıldı. 1997 yılında Erzincan Munzur Fırat Doğa Sporları Derneğinin kurulması ile su kayağı etkinlikleri başlamış oldu. 1998 yılında Erzincan Göyne Baraj Göletinde yapılan Türkiye Birinciliğinde Erzincan Munzur Fırat Doğa Sporları Demeği Türkiye Şampiyonu oldu. Bu spor Tercan Baraj Göletinde yapılmakta olup; parkur uzunlukları şöyledir:

Çalmışla parkuru 1200 m, Tuzla parkuru 3750 m, Mertekli 1550 m, Göyne 1550 m, Kemaliye Keban Barajı parkur uzunluğu 2500 - 3000 m dir.

Yamaç Paraşütü

yamac4.jpg


Termiklerin oldukça fazla olması coğrafi şartların mükemmelliği bu spor için Erzincan'ı birinci sıraya oturtmuştur. 1997 yılında başlayan bu spor 1998 de kurulan demeklerle daha hızlı bir gelişme kaydetmiştir. Yaylabaşı Munzur-Ata Doğa ve Hava Sporları Derneği yamaç paraşütü eğitim kursları açmış gayet başarılı olmuştur, halen Yaylabaşı beldesinde yurt içi ve yurt dışından gelen sporcular hem eğitimini almakta hem de bu sporu yapmaktadırlar. Keşiş ve Munzur Dağları 3200-3500 m bu sporun yapılmasına avantaj sağlar. Doğa Sporları için Erzincan eşsiz alternatifler sunar.

Treaking - Dağcılık ve Kampçılık

'Erzincan coğrafyasının ve ikliminin 'mükemmelliği bu sporları yapmaya çok müsaittir. " Erzincan Munzur Fırat Doğa Sporları Derneği", "Erzincan Dağcılık Kayakçılık ve ihtisas Kulübü" (EDKİK) tecrübeli, eğitimli dağcıları rehberleri ve kayakçıları ile bu sporları aktif olarak yapmaktadır. Yaylabaşı Ardıçlı Gölü, Bayırbağdan başlayarak Yedigöller ve Aygır Gölü güzergahında treaking ve kaya tırmanışı, Esence, Yedigöller, Refahiye Dumanlı ormanlarında ve Bayırbağ Değirmenönü mevkiinde kampçılık yapılmaktadır.

Avcılık ve Balıkçılık

Erzincan ili, av kaynakları ve av türü bakımından zengindir. Alabalığı, yaban keçisi, ayı, domuz, porsuk, sansar, susamuru, tavşan, keklik, yaban ördeği gibi av hayvanları yaşamaktadır.
Kemah, Kemaliye ve Refahiye ilçelerinde dağ keçisi, porsuk, ayı, vaşak, yaban domuzu, yaban ördeği ve çulluk; Keşiş ve Munzur sıradağları, Karadağ, Kemah ilçesinin Alp bucağı, Tercan ve Kemaliye ilçesinin Karasu vadisi çevresinde dağ keçisi, karaca, ayı, porsuk, vaşak ; ayrıca ilin her yöresinde de keklik ve tavşan avlanabilmektedir.
Karasu akarsuyu ve özellikle Kemah ilçesinden, Kemaliye ilçesine kadar olan alanda çok iri balıklara rastlanmaktadır. Son yıllarda gelişen alabalık yetiştiriciliği, alternatif bir üretim olarak ilgi görmektedir.

Cirit

resim1-1.jpg


Atlı Cirit Sporu günümüzde, Orta Asya ve Anadolu'da oynanmaktadır. Erzincan'da bilinen tarihi 19.yy. ortalarına dayanmaktadır. Erzincan'da faaliyet gösteren 2 adet Atlı İhtisas Spor Kulübü bulunmaktadır. Cirit Sporu; bir takım (alay) 7 kişi ve 7 at ile oynanır. 9 hakem yönetir, iki devreli ve 70 dakikadır. Yapılan her hamle ve hareketin (+) veya (-) değeri vardır. Bu sporu yapabilmek için kulüp üyesi, 16 yaşından büyük lisanslı sporcu olmak gerekir. Cirit Sporunun özünde mertlik, çeviklik, uyanıklık ve diğer spor dallarında olmayan bağışlama vardır.

Sağlık (kaplıca) Turizmi

Ekşisu (Böğert Maden Suyu):İl merkezine 11 km uzaklıktaki bölgede bulunan ve Ekşisu adı verilen Böğert maden suyu, sağlık yönünden oldukça önem taşımaktadır. Maden suyu; anemi, kara ciğer, mide, bağırsak ve safra yolları hastalıklarına iyi gelmektedir.

Horhor Şifalı HavuzEkşisu kaynağının yakınında bulunan su, büyük bir oluktan kaynamaktadır. Miktarı dakikada 1 ton hesap edilmiştir. Özelliği, sodyum, magnezyum ve, kalsiyum hidrokarbonatı iyonları ile bu su, ekşisudan daha müessir olup, mide bozukluktan, diyabet, çocukların yeme isteksizlikleri, karaciğer ve safra yolları hastalıktan tedavisi ve cilt hastalıklarına iyi gelmektedir. Bol miktarda kükürt içermektedir.

Erzincan Ilıcası:Ekşisu yakınındaki kaplıca, 33 derecelik ısıya sahiptir. Su banyosu şeklinde kullanılan kaplıca suyu, cilt, romatizma, damar sertliği ve kalp hastalıklarına iyi gelmektedir. Ilıca 12 adet kapalı havuzu ile hizmet vermektedir. Daha sıcak bir kaplıca suyuna sahip olmak için sondaj çalışmaları devam etmektedir.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,313
49,983
NeverLand
Kemah Kalesi

00046021.jpg


Erzincan, Kemah İlçesinde bulunan Kemah Kalesi, Kemah Boğazına bakan kayalık bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Bu kalenin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak aydınlatılamamıştır.Ulaşımı son derece güç olan bu kaleyi, çevreye hakim olabilmek için almaya çalışmışlardır.

Eski dönemlerde bu kaleye “Gayri Kaabil-i Teshir (alınamaz)” gözü ile bakılmıştır. Kaleye Ani, Brana, Gamahha ve Berberi Zemin Kalesi isimleri verilmiştir. Kalede Arşak krallarının ismi geçmesinden ötürü Hititler zamanında yapıldığı sanılmaktadır. Ancak bu iddialar da kesinlik kazanamamıştır. Kemah Kalesinin bugünkü kalıntıları Orta Çağdan kalmıştır. Yörenin XI.yüzyılda Selçuklulardan Mengücek Bey tarafından ele geçirilmesi ile birlikte kale de onların eline geçmiştir.

Bugünkü durumuyla kale burçları ve duvarları büyük blok taşlardan yapılmış beş köşeli bir yapıdır. Kale 700.000-800.000 m.lik bir alana yayılmıştır. Bu kadar geniş bir alan içerisindeki kaleyi keskin uçurumlar ayrıca doğal bir konuma getirmiştir. Ayrıca Fırat Nehri’nin kuzey-batısındaki Tanasur Çayı da onları tamamlamıştır. Kaleyi kuzey ve batıdan çevreleyen dağlık alan da adeta ikinci bir sur konumundadır. Yavuz Sultan Selim l515’de burasını ele geçirdikten sonra yeni bir burç daha kaleye eklenmiştir. Kalenin en ilginç yönü güneye bakan yönündeki üç katlı demirden yapılmış kapısıdır. Ayrıca yontma kesme taşlardan yapılmış Kral Kızı Kulesi de üzerinde durulacak bir eserdir. Kapının bulunduğu alanda ikinci bir sur bulunmakta olup bunlar meyilli bir şekilde aşağıya doğru inmektedir. Kalenin doğusunda Fırat Nehri’ne inen tüneller bulunmaktadır. Ancak bunlar günümüze harap ve özelliğini yitirmiş olarak gelebilmişlerdir. İç kalede Osmanlı döneminde bir mahalle kurulmuş, burada 60 ev yapılmıştır. Buna bir de mescit eklenmiş, günümüze yalnızca 3 m. yüksekliğinde minare kalıntısı ile bazı evlerin temel kalıntıları gelebilmiştir. Kaleyi ikiye ayıran iç surun kalıntıları dikkati çekmektedir.

XVI. yüzyıl ortalarına kadar stratejik önemini koruyabilen Kemah Kalesi için Hoca Saadettin Efendi;

“ Kemah Kalesi ki, gök kubbeye ulaşmış bir ulu sarayı andırır. Kuleleriyse yıldızlarla başa baştır. Feleklere değen bir dağ üzerine sağlamca oturmuş olup, yücelikte başı göğe ermiş ve bağlar, bostanlarla çevrilmiştir. Eteğinden derin bir dere akar ki, hayal ipiyle bile ol derenin dibine inmek bir boş hayaldir. Dibi o denli derin ki, uzaklık tasavvuru bile bunda noksan kalır. Ne hisarının ucuna akıl merdivenleriyle çıkmak mümkün, ne de eteklerindeki derenin dibine zannın adımlarıyla inmek düşünülebilir.

Bir iri kayanın düzü tek parça
Hisardan yanıysa daracık bir gemi
İnce uzun bir dev eteklerinde
Daracık sanılır geniş meydanı
Bahçeleri kıyısından hep Fırat Akar
Cenneti andırır, hem cana can katar.”
Demektedir.

KemahKalesi.jpg


Yavuz Sultan Selim, Kemah Kalesi’nin ele geçirdikten sonra, bununla ilgili olarak oğlu Şehzade Süleyman’a (Kanuni Sultan Süleyman) yazdığı Cemaziyelevvel ortası 921 (1515)
“Sahibi olduğum saltanat tacının ve memleketimin kıymetli şehzadesi, yüksek hilafet incisi oğlum Süleyman Şah: Bu fermanı alınca bilmiş ol ki, bu senenin (Rebiyülaharının 5 i) 19 Mayıs 1515 Cumartesi günü Kemah üzerine yürüdüm. Her taraftan ejder ağızlı toplarımla gök gürültülü ve yıldırımlar gibi ateş açarak kale bedenlerini dövdürdüm. Kale içindekilerin başına kıyamet alametleri gibi ateş yağınca, muharebe etmekten bile aciz kalarak sersemlediler. Askerlerim hiç telaşsız hücum ederek kale burçlarına çıkıp İslam bayrağını diktiler. İkindiye yakın fetih tamamlanarak kötülerin başı kesildi. Kale içindeki ehli İslam malum olduğundan, dinsizlerden temizlendi. Kale beyi ve dizdarlar tayin edildi.”

Yavuz Sultan Selim’in kaleyi ele geçirdikten sonra buraya koydurduğu kitabe günümüze ulaşamamıştır.Bu kitabenin Kemah’daki bir evin duvarında bulunduğu ve köşe taşı olarak kullanıldığı söylenmektedir.

00046031.jpg


Evliya Çelebi de Kemah Kalesi için şunları yazmıştır:

“Kale eski kayserlerden biri tarafından yaptırılmıştır. Sonra Uzun Hasan’ın eline geçmiş ve Timur muhasarasına uğramışsa da dayanmıştır. Sonra 1.Selim şehzadeliği sırasında Trabzon’da iken bir yolunu bularak bu kaleyi fethedip içine asker koymuştur. Sonraları Şah İsmail isyan ederek bu kaleyi ele geçirmiştir. Sonra Sultan Selim tahta geçince ilkönce Acem’e savaş açmış,kalabalık bir askerle Anadolu içinden gelip Kemah kalesini kuşatmış ve fethetmiştir. Kalenin Yapısı:Beşgen şeklinde, Şeddadi tarzda yapılmış büyük süslü ve güzel bir kaledir. Burç ve duvarları büyük taşlarla yapılmıştır. Erzurum sınırında eşi benzeri yoktur. Ama Fırat nehrine aşırı havalesi vardır amma ondan zarar gelmez. Kıbleye bakan bir kapısıyla ondan içeri iki kat kapısı vardır. Üçü de değerli taşlarla bezenmiş, dayanıklı demir kapılardır. İlk kapının iç yüzünde sağ ve solda ikişer tunç top vardır. Boyları 27’şer karış olup, üç kantar ağırlığında gülle atarlar. Tuhaftır ki, böyle ağır, acayip, kalkıp inmesi zor topları, bu yalçın kaya üzerine nasıl çıkarıp da koymuşlar? İçerdeki padişah katının kapısı üzerinde bir pehlivan gürzü (eskiden silah olarak kullanılan uzun saplı, büyük demir topuz) bir ok ve Hz. Ali’nin yayı asılmıştır.

İç kalede toprak örtülü 600 kadar ev vardır; dar alanda yapılmış bağsız bahçesiz evlerdir. İçerisinde Kara Yakupoğlu’nun, İbrahim Çelebi’nin evlerinden başka bahçeli ev yoktur. Kale içinde kullanılmaz boş arazi çoktur. Hatta boş olan yerlerde 5 buğday ambarı var. İçi Selim Han’dan beri pirinç çeltiği ve darıyla doludur. Gören,bugün harmandan getirilmiş sanır. Kuşatmada asker bununla idare ederdi. Bu iç kalede 11 mihrap vardır. Üçü camidir. Kale kapısından sonraki Bey Cami çok büyük ve eski tarzdadır. Bir kagir minaresi vardır. Bunun dışındakiler tahta minareli olup diğerleri minaresiz mescitlerdir. Kalenin kuzeyinde Şehitler kalesi üstünde büyük küçük 32 adet top vardır. Kapının aşağısından ta nehre kadar inen kayadan kesme su yolu vardır. Kuşatmada oradan su alıp susuzluğu giderirler. Aşağıdaki birbirine yakın üç su sarnıcı vardır. Birisi ab-ı hayat , biri güherçileli su, diğeri tuzlu sudur. Bu şehrin de güzelleri dünya güzelleridir.”


Pekeriç Kalesi

Erzincan’ın Tercan ilçesi Çadırkaya beldesinde bulunan Pekeriç kalesi, yaklaşık 100 m. yüksekliğinde doğal bir kayadan meydana gelmiştir. Kayaların oyulması ile odalar, merdivenler ve sarnıçlar yapılmıştır.

Kaleye ait surlardan günümüze çok az kalıntı gelebilmiştir. Ancak günümüze gelebilen kalıntılar kalenin tarihi konusunda aydınlatıcı bir bilgi veremediğinden ötürü tarihleme yapılamamaktadır.

Melik Gazi Zaviyesi

KemahSultanMelikTrbesi.jpg


Erzincan Kemah ilçesindeki Melik Gazi Türbesi’nin yanında Melik Gazi Zaviyesi bulunmaktadır. Zaviyenin ne zaman yapıldığını belirten kitabesi bulunmamaktadır. Bununla beraber Melik Gazi’nin yaşadığı dönem dikkate alınacak olunursa zaviyenin XII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Melik Gazi Zaviyesi kesme taştan dikdörtgen planlı bir yapıdır. Kuzey yönünden girilen yapı iki bölümlü olup, üzeri iki kubbe ile örtülmüştür. Zaviyenin taşları sökülmüş bu bakımdan da harap bir duruma gelmiştir.

Bahattin Paşa Anıtı

Erzincan, Refaiye ilçesinde Bahattin Paşa Köprüsü’nün yanı başında Bahattin Paşa Anıtı bulunmaktadır. Bu anıt Ruslarla yapılan Karadağ Savaşında 31 Ağustos l916’da şehit olan 30.Tümen Komutanı Bahattin Paşa adına l916’da Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşa tarafından dikilmiştir.

Anıt 1.75 m. yüksekliğinde iki parçadan oluşan bir sütun halindedir. Anıtın bir yüzünde “Otuzuncu Fırka Komutanı Şehid-i Muhterem Bahattin Paşa Köprüsü Birinci Kafkas Kolordusu İstihkâm taburu tarafından inşa edilmiştir” yazılıdır.

Bahattin Paşa şehit olduktan sonra paşalığa yükseltilmiştir. Mezarı Refaiye’de Merkez Camisi’nin avlusundadır.

Mama Hatun Kervansarayı

00047649.jpg


Erzincan Tercan ilçesinde Mama Hatun Kümbetinden 30 m.uzağında Mama Hatun Kervansarayı bulunmaktadır. Kervansaray XII.yüzyılın sonları veya XIII.yüzyılın başlarında yapılmıştır.

Osmanlı döneminde yapılmış han plan tipindedir. Kervansarayın mimarı bilinmemekle beraber kümbeti yapan Ahlatlı Ebu’n-Nema bin Mufaddalı’ın eseri olması kuvvetle muhtemeldir. Bunun de nedeni değişik zamanlarda yapılan onarımlarda orijinal özelliğini yitirmiş oluşudur.

Kare planlı kervansaray 51.00x51.00 m. ölçüsündedir. Sarı renkte kesme taştan yapılmış olan kervansarayın dört köşesine silindirik kuleler, cephelere de yarım silindirik kuleler ve payandalar yerleştirilmiştir. Buradaki kule ve payandalar on altı adettir. Doğu cephesinin ortasına dışarıya taşkın bir giriş portali yerleştirilmiştir. Bu portalin iki yanına birer sütunçe ve birer niş yerleştirilmiştir. Portalin basık kemerli kapısından kısa bir koridora oradan da geniş ve yamuk biçimli bir avluya geçilmektedir. Koridorun iki yanında tonoz örtülü dikdörtgen odalar bulunmaktadır. Avlunun kuzey ve güney kenarlarında beşer oda ve bir eyvan bulunmaktadır. Batı yönünde ise ortadaki daha büyük olmak üzere sivri kemerli tonoz örtülü üç eyvan ve bunların etrafında dikdörtgen birer mekan daha vardır. Avlunun kuzey ve güney kısımlarına duvar uzunluğunda ahır bölümleri yerleştirilmiştir. Bunlar sivri kemerlidir ve üzerleri tonozla örtülüdür.

Gülcü Baba Kümbeti

Erzincan Kemah’ta Taşboğası Mevkiinde yüksek bir tepe üzerindedir. XIII.yüzyılın ilk yarısında Gülcü Baba adına yaptırılmıştır.

Türbe kesme taştan iki katlıdır. Altta mumyalık denilen mezar odası, üstte de sandukanın bulunduğu kısım vardır. Sekizgen planlı olup, içten kubbe, dıştan da konik bir çatı ile örtülmüştür.

Türbe 1971 yılında onarılmış ve bu arada, önceden tuğla olan piramidal çatı kesme taştan yapılmıştır.

Tugay Hatun Kümbeti

00046025.jpg


Erzincan Kemah İlçesi Çarşı Mahallesi’nde Gülabi Bey Camisi’nin 100 m. kadar güney batısında özel bir kişinin mülkiyetindeki bahçe içerisindedir.

Tugay Hatun, Hüdabende Mehmet’in eşidir. Sultan Mehmet Harbende’nin Kemah’a ne zaman ve niçin geldiği ve karısı Tugay Hatun’un Kemah’a niçin geldiğine ve burada ne kadar yaşadığına dair hiç bir kayıt yoktur

Tugay Hatun Kümbeti’nin XIII.yüzyılda Mengücek Beyliği Döneminde yapıldığı sanılmaktadır.

Türbe kesme taştan, iki katlı silindirik gövdeli olup üzeri piramidal bir külah ile örtülüdür Türbenin özenli bir taş işçiliği vardır. Kıvrık dallar, Rumiler, Selçuklu geçmeleri, örgüler bitkisel motifler, palmetler dört dizi halinde türbenin gövdesini sarmıştır. Ayrıca çatı boyunca, palmetlerden oluşan bir korniş de yapıyı çevrelemektedir. Kapı kenarları ile saçaklarda zengin bir bezeme görülmektedir.

Giriş kapısının da görkemli bir taş işçiliği bulunmakta olup, üzerinde kitabesi vardır. Kapı kenarları ve saçakları çok gösterişli bir işleme tekniği ile süslenmiştir. Alt katı dört sütun ve dört tane yarım kubbeden meydana gelmiştir.

Kitabe:

“La İlaheillallah Muhammeden Resulahüllah. Haza; İmaret El-Merhume Hatun. Bint-i Tabrama”.

Türbenin altındaki mumyalık haç planlı olup üzeri kubbe tonoz ile örtülüdür. Türbe günümüzde onarılmıştır.

Merkez Cami

MerkezCami.jpg


Erzincan Refahiye ilçesinde bulunan Merkez Camisi XIX.yüzyılın ikinci yarısında yaptırılmıştır. Kitabesi günümüze gelemediğinden banisi ve kesin yapım tarihi bilinmemektedir.

Yöreye özgü kesme taştan yapılan cami tamamen batı etkisinde bir yapıdır. Bu camiyi yapan mimar ve ustaların kilise mimarisinden etkilendikleri giriş kapısından ve sivri kemerli pencerelerinden anlaşılmaktadır. Dikdörtgen planlı olup, üzeri kırma bir çatı ile örtülmüştür. Giriş kapısı üzerinde çatının devamı üçgen bir alınlığa yer verilmiştir. Taş kaide üzerindeki yuvarlak gövdeli minaresi kesme taştan ve tek şerefelidir.

Geniş bir avlu ortasında bulunan caminin haziresinde Bahattin Paşa Şehitliği de bulunmaktadır.

Gülabi Bey Camisi

Erzincan Kemah ilçesi Çarşı mahallesi’nde bulunan Gülabi Bey Camisi’ni 1454 yılında Emir Gülabi Bey yaptırmıştır. Caminin üç kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabelerden birisinde caminin 1454’te Emir Gülabi Bey tarafından yaptırıldığı, diğeri de XIII.yüzyıla ait onarım kitabesidir. Üçüncü kitabe 1328 tarihli olup, bir başka yapıdan buraya getirilmiş ve cami ile bir ilgisi bulunmamaktadır.

Gülabi Bey Camisi kare planlı, üzeri çatı ile örtülü bir yapı olup, kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır. Kuzey yönüne XIX.yüzyılın sonlarına doğru bir son cemaat yeri eklenmiştir. İbadet mekanı 12 ahşap sütunla dört sıra halinde beş sahna ayrılmıştır. Bu sütunlar ahşap yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlanmışlardır. Cami doğu ve batı duvarları iki sırada üçer, mihrap duvarında da iki yanda ikişer pencere ile aydınlatılmıştır.

Mihrap dikdörtgen bir niş içerisindedir. Mukarnaslı bir dolgu ile sona ermektedir. Mihrap iki yanındaki iki sütunçe ile sınırlandırılmıştır. Caminin içerisi Barok döneme ait çeşitli bitkisel motiflerle süslenmiştir.
 
Üst