Conan Alfa Yayınları 1999 Sayı 10 - Büyücüler Dağı

prince

Onursal Üye
20 Ağu 2012
4,471
27,030


file
file

file
file


Güneşin kara bulutlardan sıyrılıp, bizleri ışıl ışıl aydınlattığı güzel günler dileği ile...


300 dpi. orjinal taramayı paylaşıyorum.


Conan ve çizgilere gönül vermiş dostlarıma saygılarımla...



Mediafire




 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Shoryuken

Yönetici
9 Nis 2013
4,045
20,248
Kamlançu
Güzel dileklerinize katılarak teşekkürlerimi sunuyorum üstadım.
Ellerinize sağlık. Conan'ı sık sık hatırlamak, hatırlatmak gerek :)
 

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
773
5,728
Kdz. Ereğli
Conan evreninde en farklı büyücüler burada yer alır. Bu büyücüleri tasnif etmek gerekirse, 1-Neden sonuç ilişkisi üzerinden büyü etkisi yapan gözbağcılar, 2-Gaipten korkunç yaratıklar çağıranlar, 3-Gaipten gelen büyücü yaratıklar, 3-ilahi-şeytani varlıkların çocukları, 4-bu öyküdeki gibi gerçekten formüle edilmiş büyü sanatıyla uğraşanlar şeklinde özetlenebilir.

Bu öykü aynı zamanda Yazar R.E.Howard'ın büyünün teferruatını tasvir ettiği en önemli öyküdür ve--ben katılmasam da-- bazı fanlar tarafından en iyi öykü kabul edilir.

Büyü tasvirlerine örnekler vermek gerekirse; Khemsa yıldızların etkisini anlatırken şöyle bir diyalog geçer.


“Senin büyü dediğin sanatlar bile kozmik kanunlar tarafından yönetilir de ondan,” diye cevapladı yeşil türbanlı. “Yıldızlar, diğer ameller gibi bu fiilleri de doğrudan idare eder. Benim üstatlarım bile yıldızları değiştiremez. Sema uygun bir düzene girmedikçe bu kara büyüyü icra edemezlerdi.” Uzun, kirli tırnağıyla mermer döşeli zemine bir takımyıldız haritası çizdi. “Ayın temayülü Vendhya kralı için kötülük alameti. Yıldızlar kargaşa içinde, Yılan Fil Evi’nde. Böyle bir diziliş esnasında görünmez muhafızlar Bhunda Chand’ın ruhundan uzaklaştırılır. Görünmez krallıklara bir yol açılır ve bir kez bağlantı kuruldu mu muazzam kudretler o yoldan oyuna sokulur.”

“Bağlantı mı?” diye sordu diğeri. “Bhunda Chand’ın saç buklesini mi kastediyorsun?”

“Evet. İnsan bedeninin atılan tüm parçalar, sahibine mücerret bağlarla bağlı bir parçayı da içerir. Asura papazları bu hakikatin farkındaydı, kraliyet ailesinin tüm kesik tırnak, saç ve diğer kişisel atıklarını bu yüzden dikkatle yakılıp külleri gizlenirdi. Oysa Bhunda Chand, onu karşılıksız seven Khosala prensesinin ısrarcı ricaları üzerine yadigâr olarak, uzun kara saçından bir bukle verdi. Üstatlarım kralın eceline hükmedince, mücevher kaplamalı altın kutusundaki bukle, kız uyurken yastığı altından çalındı ve yerine bir başkası konuldu ki kız farkı hiç anlamasın. Sonra gerçek bukle bir deve kervanıyla uzun, çok uzun bir seyahatla Peskhauri’ye vasıl oldu, oradan da Zhaibar Geçidi’nden, onu isteyenlerin ellerine ulaşana dek ilerledi.”


Kara Çember Dörtlüsü Khemsa ve sevgilisini öldürürken şu tasvirler yer alır:

" Siyah cübbeli adamların dördü de Khemsa’ya baktı. Akbaba suratları kıpırtısız, gözleri dalgın ve düşünceliydi. Oysa Khemsa nöbet geçiren biri gibi sarsıldı. Sanki fiziksel bir dövüşte olduğu gibi baldırları gerildi, ayakları kaya tabakasında iki yana açıldı. Esmer yüzünden oluk oluk ter aktı. Sağ eli, kahverengi cübbesinin altındaki şeye öyle umutsuzca kenetlenmişti ki, kan o elden çekilip bembeyaz bırakmıştı. Sol eli Gitara’nın omzuna indi ve boğulan bir adamın kavradığı gibi yapıştı. Adamın parmaklarının ucu esnek tenine pençe gibi batsa da ne sakınıyor, ne de sızlanıyordu kız.

Conan vahşi yaşamında yüzlerce savaşa tanıklık etmişti ama böylesini hiç görmemişti; dört şeytani irade, daha düşük seviyede ama eşit şeytanlıkta birini yenmeye çalışıyordu. Ancak bu çirkin boğuşmanın korkunç niteliğini sadece hafifçe algıladı. Eski efendileri tarafından sürüldüğü duvara sırtını veren Khemsa, çömezlik ve köleliğin uzun, zalim yılları boyunca, onlar tarafından kendisine öğretilen tüm kara güç ve korkunç ilmiyle canı için savaşıyordu.

Zannettiğinden de güçlüydü; gücünü kendi adına özgürce denemesi umulmadık güç kaynağı musluklarını açmıştı. Üstelik üstün bir enerji sağlayan çılgınca bir korku ve umutsuzlukla gerilmişti. O hipnotik gözlerin amansız darbesi önünde sendeledi ama yerini korudu. Kan ter içindeki yüzü hayvani bir acı sırıtışıyla çarpıldı, uzuvları işkence sehpasında gibi büküldü. Bu bir ruhlar savaşıydı: Bir milyon yıldır âdemoğluna yasak ilimlere dalmış müthiş beyinlerin; derinlikleri iskandil ederek gölgeleri dölleyen kara yıldızları keşfetmiş zihinlerin savaşıydı bu.

Yasmina bunu Conan’dan iyi anlıyordu. Khemsa’nın bu dört cehennemi iradenin, üstünde durdukları kayaları bile atomlarına ayırabilecek yoğunluktaki darbesine nasıl direnebildiğini de anlıyordu belli belirsiz. Sebep, adamın umutsuzluğun gücüyle yapıştığı kızdı. Kız, o psişik dalgalarla hırpalanan Khemsa’nın bocalayan ruhu için çapa gibiydi. Zayıflığı gücüydü şu anda. Kıza duyduğu aşk vahşi, habis olabilirdi; yine de onu insanlığın geri kalanına bağlıyor, iradesi için dünyevi bir kaldıraç, insanüstü düşmanların kıramadığı bir zincir sağlıyordu. Hiç değilse Khemsa’da kırılmıyordu.

Büyücüler bunu ondan önce fark etti. İçlerinden biri bakışlarını Rakhsha’dan ayırıp dosdoğru Gitara’ya çevirdi. Bu kez çatışma olmadı. Kız susuz bir yaprak gibi sararıp soldu. Karşı konulmaz şekilde, ne olduğunu anlamadan aşığının kollarından kurtuldu. Sonra korkunç bir şey yaşandı. Kız, yüzü işkencecilere dönük halde uçuruma doğru gerilemeye başladı. Gözleri irileşti, sönen bir lambanın geride bıraktığı kara, parlak cam kadar bomboş kaldı. Khemsa inledi, kurulan tuzağa düşerek ona doğru sendeledi. Bölünmüş bir akıl bu eşitsiz savaşı sürdüremezdi. Onların elinde bir saman çöpüne dönüşmüştü. Kız kurulmuş gibi geri geri gitti; Khemsa da sarhoş gibi peşinde sendeledi, inleyip acıdan salyalar akıtarak, ayaklarını ölü gibi sürükleyerek boş yere ellerini uzattı.

Kız topukları pervazda, tam kenarda kaskatı durdu ve dizüstü çöken Khemsa, kızı felaketten kurtarmak için elleriyle yoklayıp, inleye inleye ona doğru süründü. Tam sarsak parmakları ona değiyordu ki büyücülerden biri cehennemin tunç çanının ötüşüne benzer bir kahkaha attı. Kız ansızın sendeledi ve zalimliğin tam zirvesinde bir gelişmeyle, mantık ve zekâ, müthiş bir korkuyla parlayan gözlerine geri doldu. Haykırdı; rastgele aşığının elini tutmaya çabaladı. Sonra kendini kurtaramadı ve boğuk bir feryatla tepeüstü düştü.

Khemsa kendini kenara çekti ve kendi kendine mırıldanıp bezgin dudakları oynayarak aşağı baktı. Ardından hiç insan ışığı kalmamış iri gözlerle, uzun bir an boyunca işkencecilere döndü. Sonra neredeyse kayaları patlatan bir narayla kalktı ve elindeki bir bıçağı kaldırıp, onlara doğru koştu.

Rakhsha’lardan biri ileri çıkarak ayağını yere vurdu. Vurur vurmaz bir gurultu işitildi, hızla kulak tırmalayan bir kükreme halini aldı. Ayağın çarptığı yekpare kayada anında genişleyen bir yarık açıldı. Sonra sağır edici bir çatırtıyla pervazın koca bir kısmı çöktü. Rastgele kollarını sallayan Khemsa’nın son görünüşü oldu bu; ardından derinliklerde gümbürdeyen çığın kükreyişinin ortasında gözden kayboldu.

Dörtlü, uçurumun yeni köşesi olan çentikli kaya kenarına derin derin düşünerek baktılar, sonra da aniden döndüler. Dağın ürpertisiyle ayakları yerden kesilen Conan, Yasmina’yı kaldırarak doğruluyordu. Beyninin işleyişi kadar yavaş hareket ediyor gibi geldi ona. Kafası karışmış, aptallaşmıştı. Devi’yi kara aygırın üzerine koyup rüzgâr gibi sürmenin umutsuz bir mecburiyet olduğunun farkındaydı ama hesapta olmayan bir uyuşukluk tüm düşünce ve hareketlerini ağırlaştırıyordu.

Şimdi de büyücüler ona dönmüştü; kollarını kaldırdılar ve kızıl bir duman ayaklarının etrafında kabarıp etraflarında yükselirken korkulu bakışı dış hatlarının solduğunu, sisli ve bulutsu bir hal aldığını gördü. Ani, fırıl fırıl dönen bir bulut tarafından silindiler—o anda kendisinin de göz kamaştıran kızıl sis tarafından kuşatıldığını fark etti—Yasmina’nın çığlık attığını, aygırın acı içindeki bir kadın gibi inlediğini işitti. Devi kollarından koparıldı, bıçağını rastgele savururken patlayan bir kasırgaya benzer müthiş bir darbe onu kayaya çaldı. Sersem halde, kızıl, konik bir bulutun dönerek dağın yamaçlarına yükseldiğini gördü. Yasmina gitmişti; karalar içindeki dört adam da öyle. Kaya tabakasını sadece ürkmüş aygır paylaşıyordu onunla."


Kara Çemberin efendisi Yasmina'ya büyü yaparken...

"Asla boyun eğmem sana!” Prensesin sesi korkuyla titriyor ama bir kararlılık da taşıyordu.

“Eğeceksin,” diye cevap verdi dehşetli bir imanla. “Korku ve acı öğretecek sana. Metanetinin son cılız zerresine dek dehşet ve acıyla kamçılayacağım seni; ta ki ellerimle istediğim şekilde yoğurup bükeceğim balmumuna dönüşene dek. Fani bir kadının daha önce hiç tanımadığı bir tedrisattan geçeceksin; öyle ki en ufak talimatım bile ilahların değişmez bir hükmü gibi gelecek. İlk olarak gururunu kırmak için kayıp çağlara doğru yolculuk edecek, eskiden olduğun tüm bedenlere tekrar bürüneceksin. Aie yil la khosa!”

Bu sözler üzerine loş oda Yasmina’nın korkulu bakışı önünde dalgalandı. Saçının dibi karıncalandı, dili damağına yapıştı. Bir yerlerde bir gong derin, habis bir tonda çaldı. Perdelerdeki ejderler mavi ateşler gibi parladı, sonra da soldu. Kürsüsündeki Efendi sadece biçimsiz bir gölgeydi artık. Loş ışık, neredeyse tuhaf bir ışınımla zonklayan somut, yumuşak ve koyu bir karanlığa bıraktı yerini. Artık Efendi’yi göremiyordu. Hiçbir şey göremiyordu. Duvar ve tavanın engin mesafelere çekildiğine dair tuhaf bir his içindeydi.

Sonra karanlığın içinde bir yerlerde ateş böceği gibi ritmik şekilde yanıp sönen bir parıltı peyda oldu. Büyüyerek altın bir topa dönüştü. Genişledikçe ışığı da yoğunlaştı ve akkora halini aldı. Birdenbire karanlıkta, gölgeleri aydınlatmayan ak kıvılcımlar saçarak patladı. Fakat geriye karanlıktaki bir leke kadar hafif bir iz kaldı ve gölgeli zeminden yukarı atılan ince, kara bir sap belirdi. Yasmina’nın irileşen gözlerinin önünde yayılıp biçimlendi; kökler ve geniş yapraklar ortaya çıktı; kadifeye sinerken, tepesinde kocaman, siyah, zehirli çiçekler açtı. Hoş bir koku yayıldı atmosfere. Gözü önünde Khitai’nin tekinsiz, yasak cangıllarındaki gibi büyüyen, Kara Nilüfer’in korkunç gövdesiydi.

Geniş yapraklar habis bir yaşamla mırıldandı. Çiçekler esnek saplarında yılan gibi sallanan duyarlı varlıklar gibi üstüne eğildi. Delirtici şekilde, yumuşak, delinmez karanlığa karşı devasa, kapkara bir görüntü halinde yükseldiler tepesinde. Beyni uyuşturucu kokudan sersemledi ve kürsüden sürünmeye çabaladı. Sonra birden imkânsız bir eğimden düştüğünü zannedince sıkıca sarıldı ona. Dehşetle haykırdı ve kadifeye tutundu ama parmaklarının insafsızca koparıldığını algıladı. Tüm mantık ve sabitlik ufalanıp yok olmuş gibi bir hisse kapıldı. Artık gürül gürül bir rüzgâr tarafından siyah, uğultulu, buzlu bir boşluğa savrulan titrek bir duyarlılık zerresiydi. Tıpkı fırtınada sönen bir mum gibi, yaşamının zayıf alevini söndürme tehdidi taşıyordu bu rüzgâr.

Sonra, karıştığı zerreciğin varoluşun bataklığında tohumlanan sayısız başka zerrecikle kaynaştığı, hayatın sonsuz sarmalında fırıl fırıl dönüp yeniden bilinçli bir bireye dönüşene dek geliştirici kudretler tarafından şekillendirildiği kör bir dürtü ve eylem aşaması geldi.

Bir dehşet sisi içinde, eski varoluşlarının hepsini yeniden yaşadı, tanıdı ve değişen çağlar boyunca benliğini taşıyan tüm bedenler oldu yeniden. Ayakları unutulmuş geçmişte bıraktığı uzun, bezdirici hayat yolunda yeniden berelendi. Zamanın en loş şafağından önce ilkel ormanlarda ürpererek çömeldi, salyalı yırtıcılar tarafından avlandı. Deri giyip, çeltik tarlasında değerli tahıl taneleri için ciyaklayan su kuşlarıyla savaşa savaşa yürüdü beline dek çamurun içinde. Öküzle sabanı çekmeye çabaladı inatçı toprakta; köylü kulübelerinde bitip tükenmez saatler boyunca çömeldi dokuma tezgâhı önünde.

Surlu kentlerin alevler içinde kaldığını, katillerin önünde feryadü figan kaçtığını gördü. Çırılçıplak, yanan kumların üstüne kanayarak sendeledi, kölecinin üzengisiyle çekildi. Sıcak, azgın ellerin kıvranan tenini kavrayışını, hayvanca şehvetin utanç ve acısını tanıdı. Kırbacın ısırışıyla haykırdı, işkence sehpasında inledi; dehşetten kudurarak, kafasını amansızca kanlı kütüğe iten ellerle boğuştu.

Doğum sancılarını, aşkta ihanetin acısını tattı. Çağlar boyunca erkeğin kadına yüklediği tüm keder, haksızlık ve zulümlere de katlandı, kadının kadına duyduğu tüm haset ve gareze de. Üstelik kızgın bir kırbaç darbesi gibi, en başından sonuna dek Devi olduğunun idraki içindeydi. Daha önce olduğu tüm kadınlardı, yine de içten içe biliyordu Yasmina olduğunu. Bu bilinç, reenkarnasyon sancıları içinde kaybolmamıştı. Aynı anda hem kırbacın altında sürünen çıplak bir köle kız, hem de mağrur Vendhya Devi’siydi. Ve sadece bir köle kızın çektiği gibi acı çekmedi; aynı zamanda gururu akkor bir damga gibi kamçılanan Yasmina olarak da çekti.

Her biri keder, utanç ve acıyla yüküyle dolu hayatlar, fırıl fırıl bir kargaşa halinde başka hayatlara karıştı. Nihayet çağlar öncesinden acıyla yankılanan bir feryat gibi katlanılmaz çığlıklar atan kendi sesini belli belirsiz duyana dek.

Sonra gizemli odadaki kadife kaplı kürsüde uyandı.

 

kadirnip

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
21 Kas 2014
4,654
22,318
Adana
Çok güzel tarama ve paylaşım için, teşekkürler sevgili Prince...
 
Üst