Cenup Yıldızı _ Jules Verne _ 60 adet resimli "Özgün Fransız baskısında olduğu gibi"

Doktor Kim

Aktif Üye
17 Mar 2011
309
14,513
Cenup Yıldızı _ Jules Verne _ 60 adet resimli
"Özgün Fransız baskısında olduğu gibi"

Cenup Yıldızı’nın özgün Fransızca basımında Benett tarafından yapılan 60 resim ve bir harita vardır. İnkılâp Kitabevi baskısında bu resimlerden yalnızca otuz ikisi kullanılmış, haritaya da yer verilmemiştir.
Nejat Bayramoğlu'nun aşağıdaki Jules Verne hakkındaki sitede 2005 yılında tarayıp paylaştığı
Cenup Yıldızı’nın özgün Fransızca basımında ki Benett tarafından yapılan 60 resim ve bir haritayı ekleyip PDF haline getirdim. Ve içine bilgi ve görseller eklmeden duramadım. Aynı zamanda kitap görünümlü bu göz dostu düzenlemem dışında
resimsiz normal PDF olarak da ekledim.
Beni bilimkurguya başlatan ve hayranı olduğum JULES VERNE ve dünyada en fazla Jules Verne kitabı çeviren Ferid Namık Hansoy insan başka ne ister ki? "Ferid Namık Hansoy" adeta yazar kadar katkısı olmuş bir çevirmendir. Bunu benim gibi öz türkçeci söylüyorsa ciddiye almak zorundasınız sevgili dostlarım. "Ben kendi adıma Ferid Namık Hansoy’un çevirilerini okumaktan daha çok keyif alıyorum ve kendisine çok fazla saygı duyuyorum. Ömrünün sonuna kadar yaklaşık 100 ciltlik Jules Verne külliyatının tamamını Türkçe’ye çevirebilmiştir Ferid Namık Hansoy." Zamangezgini

extractpagesfromjulesvernecenupyildizifnh101ajfj.jpg

Ahmet İhsan Tokgöz ve Ferid Namık Hansoy

Şimdi şöyle durup Jules Verne eserlerinin ülkemiz edebiyatına kazandırılması konusunda kim en büyük paya sahiptir diye bir düşünecek olursak, sayabileceğimiz iki isim vardır: Ahmet İhsan Tokgöz ve Ferid Namık Hansoy. Her ikisi de edebiyat tarihimizin belki de en önemli çevirmenleri ve çok değerli edebiyat insanlarıdır. Türkçe’yi Jules Verne ile tanıştıran ilk kişi Ahmet İhsan Tokgöz’dür. Ferid Namık Hansoy ise en çok sayıda eser çeviren kişidir.

Tokgöz ve Hansoy, çok iyi derecede Fransızca bildikleri için eserleri çevirirken doğrudan orijinal Fransızca kopyaları kullanmışlardır. Özellikle İnkilap ve Aka Yayınevi‘nin 1940′lı yıllardan seksenlerin ortalarına doğru devam eden tüm Jules Verne külliyatını Ferid Namık Hansoy çevirmiştir. Bu çevirilerin hepsi kısaltılmamış, orijinal çevirilerdir. Dolayısı ile ilkokulda 30, 40 sayfalık kitaplardan okuduğumuz Jules Verne eserleri bu yayınevinden çoğu zaman iki ve hatta üç cilt olarak çıkmıştır. Bugün piyasada gördüğümüz parlak kapaklı ve pek tanınmamış yayınevlerinden çıkan tüm Jules Verne kitapları çok büyük oranda bu İnkilap Aka basımlarının kısaltmalarından oluşmaktadır.

Şu an ülkemizde orijinal içerikle Jules Verne okumak isteyenlerin önünde iki yol vardır: Ya İthaki Yayınları‘nın Jules Verne Kitaplığını toparlamak zorundasınız ya da İnkilap ve Aka Yayınevi’nin baskılarını sahaflardan toparlamak zorundasınız. Ha bir de Bilim ve Teknik Yayınları‘ndan çıkan tamamlanmamış eserlerden oluşan şöyle bir derleme var. Ben kendi çapında bir Vernian olarak hem İthaki’nin kitaplığını da İnkilap Aka’nın çıkardıklarını da toparlıyorum.

İthaki’nin kitaplarını bulmak elbetteki daha kolay ama pahalı bir yol. İthaki’nin basımı yeni olduğu için dil de daha yeni. Bu seriyi alınabilir yapan şey ise eserlerin yine orijinal Fransızca metinlerden çeviriliyor ve çağdaş çevirmenlerce yapılıyor olmasıdır. Ayrıca İthaki müthiş bir jestle tüm bu seriyi Ahmet İhsan Tokgöz’e adamış. Mesut Çiftçi

00cover1bz.jpg
,
00cover1b.jpg
,
00cover1.jpg

Gerçeğin Büyüsü ve Ütopya

YAZI TARİHİ: 18 Temmuz 2013

"Hiçbir zaman okulumun eğitimimi engellemesine izin vermedim." Mark Twain

Bilim ve hayal gücü uygarlığın iki temel unsurudur. Hayal gücü, insanı özgür kılar, hayata tutunmayı ve öğrenmeye yönlendirir. Öğrenme merakı yeni ufuklara, bilinmezlikler ufku ise bilime yol gösterir. Devrimler, toplumsal dönüşümler ile aydınlanma süreci bu diyalektik döngünün bir nehir gibi sürekliliğidir. Peki İnsanlık medeniyetinin bir parçası olarak bulunduğumuz coğrafyada bizim sürekliliğimiz nedir? Dünyada nerede durmaktadır? Öküzün boynuzlarında mıyız yoksa tarihle beraber ilerleyen bir döngüde miyiz? Merak ve hayal gücü her türlü baskının karşısında gerçeği ortaya çıkarmıştır. Çünkü gerçeği görmek merak edip sorgulamakla başlar, Marks'ın dediği gibi "her görünen gerçek olsaydı bilime gerek kalmazdı" Görünenin ardındakini görmek soru ile başlar. Yönümüzü bulmakta elbette sorarak olacaktır. Yoğun ve suni gündemlerle beynimizin yönlendirildiği, aşırı kavram kargaşalarının bilinçli uydurulup tartışmasız kabul edildiği bir dönemde yaşıyoruz. Yeni Ortaçağ kavramının atfedildiği bu dönemde aydınlanma merak ve hayal gücümüzün yarattığı düşünce devrimi ile büyür.

Bilimsel bilginin ve örgütlenmenin önemini kavratmak ve kavramak insanoğlunun ufku açısından geleceğe renkli ve güvenle bakabilmektir. Coğrafyamızdaki düşünce döngüsüne bakarsak; Homeros'tan Heredot'a, Mevlana'dan Yunus Emrelere Nasreddin Hoca'dan Aziz Nesin'e Nazım Hikmet'ten günümüze tabu yıkıcılığı ve düşün hayatımızın temelleri çok çeşitlidir. Tarihsel zenginlik topluma yeni ufuklar açar, fakat tarihsel çeşitlilik ve geçmişin kaynaşmışlığı bir toplumu ileri götürmede yeterli değildir. Gelenek ve kültürün oluşumunun sebebi bu zenginlik olsa bile, kült olan kültürleşen yerleşik bir takım gelenekler de değişebilir, toplumun ilerleyişi işte bu değişim dönemleri ile olur, yeniden merak etme ve hayal kurabilme sürekliliği hareketi sağlar. Geleneklerin değişmeleri zaman alır fakat genel olanı kabul etmek ile etmemek arasındaki çizgi aynı zamanda bir var olma mücadelesinin de damarını oluşturur. Örneğin bütün dinlerin doğduğu Ortadoğu'ya baktığımızda medeniyetlerin beşiği dediğimiz yerler bugün mezhep çatışmalarının, yıkmanın ve yakmanın düzen olduğu sömürü alanlarıdır. Türkiye'nin bugünkü tarihsel ve politik durumu da bundan pay alan cinstendir. Yeni dünya düzeni ile Afganistan'la başlayan (Daha erken bir başlangıç olarak SSCB'nin yıkılışından itibaren de diyebiliriz) "terörist" avı Irak'ın parçalanmasını Tunus'un Libya'nın Mısır'ın ve şimdi Suriye'nin mezhepsel ve etniksel parçalanmalarını bir film gibi seyrediyoruz. Elbette Mısır'ı ayırırsak bu gibi devletlerin, suni tarihsel yapıda devletler olduğu gerçeği ile beraber seküler yapıda olmaları başka bir gerçeği açığa çıkarıyor. Uluslararası medyanın pompaladığı "tek adam diktatörlükleri yıkılacak demokrasi gelecek" vaadi, bölge halkları için özgürlük değil hapislik ve kıyım getirmiştir. Dünya kamuoyuna demokrasi getireceğiz diyen Batı dünyasının politikasında; laik sistemsel yapı, bölgeye giriş için değiştirilmesi gereken düşünsel ve kurumsal engeldir. Eğer bu kalkan yıkılırsa tahakküm gücü artacaktır. Bugün Ortadoğu halklarının bunalımı seküler savunma mekanizmaları olan bilimsel ilerleme ve ütopyacı dünyalarının yıkılmış olmasındandır. Mezhepsel ve etniksel söylemler ile yürütülen politikayla akıl ve bilimi hedef alan gerçekçi politikalar gizlenir. Örneğin Libya'da Hz.Muhammed'i konu alan filmi yayınlatan ABD elçisinin öldürülmesi fakat toprağından suyuna, enerjisinden insanına kadar sömürülen coğrafyada bu kadar örgütsel bir tepkinin verilmemesi bununla ilişkilidir. Toplumsal yönelimi başka yöne çekmek gerçek olmayanı ihtiyaçmış gibi hissettirmek suni kurumlar, gündemler ve suni tarihler yaratarak ayrıştırmayı esas kılmak, farklılıklara vurgu yapmak, rengarenk devrimler gerçekleştirmek, Yugoslayva'da da başka bir benzeri olduğu gibi bu coğrafyanın kaderi haline gelmiştir. Uygarlık yapı taşlarının yok olması ile paralel iç savaş hali, toprak ve insan sömürüsü. Mezhepsel etniksel düşünce tartışmalarının enerji-ekonomi ve bağımsızlık eksikliğinde yapıldığı zeminler gerçekliklerden bir hayli uzak olmakla beraber medeniyetin içinde yok olmaya mahkumdur. Fakat ütopyalar yaratan hayal kurabilen bir toplum bağımsızdır. Farklılıklara ayrıştırmak için vurgu yapmaz tam aksine çeşitliliği bütünleştirmek için ideal bir yeni dünya hayali olarak görür.

Aydınlanma; merak ve hayal gücümüzün yarattığı düşünce devrimi ile büyür.

Peki burada ütopya nedir, Oscar Wilde'ın dediği gibi "ütopyası olmayan bir haritaya bakmaya değmez" bilim kesinlik değil, insana hep ufkun olduğunu gösteren bir büyüdür. İnsan ise merak ettikçe bilimin açtığı ufka bakıp ütopyalarını kurdukça yenilikler yaratır. Avrupa'nın Rönesans ve Reform aydınlanması İslam Dünyası ve Yunan-Anadolu uygarlığını yeniden ortadoğu halklarından keşfederek yeni ütopyalar kurarak oluşturması tarihsel bir gerçektir. Özellikle Batı Avrupa'ya ve İberik yarım adasına olan Emevi akınlarının İspanyol Katolikleri ile uzun yıllar savaşması ve aynı yerlerde uzun yıllar yaşamaları Toledo şehri gibi kültürleri birbirine tanıtmış ve yenilik hareketlerinin doğuşuna zemin hazırlamıştır. Ama gelin görün ki İbn Sina'nın eseri 16 yüzyılda çıkmasıyla birlikte ancak 19 yüzyılda Osmanlı'ya gelir. Akıl ve bilimin tarihsel sürecinde Osmanlı'nın insanlık mirasına katkısı çok güçlü olmadığı fakat, güçlü kültürsel bir hegemonya hakimiyeti oluşturduğu gerçeği de unutulmamalı. Elbette askerlik ve ordu konularında İlber Ortaylı'nın dediği gibi "bazı milletlerden müzisyen, bilim adamı, iyi mimar çıkar bizden de askerlik alanında büyük örnekler ve katkılar çıkmıştır" demesi bir tespitin neticesidir. Bu tespitle gelişmişliğin nasıl bir çeşitlilik içinde ilerlediğini ve ilerlemesinin şartlarını daha iyi kavramış oluyoruz. Ortadoğu'dan Türkiye'ye coğrafyaya baktığımızda ütopyası kilitlenmiş bir resim çıkıyor karşımıza. Yeni gelen hükümetler Türkiye'de olduğu gibi ya eskinin inşa modelini günün şartlarına göre uydurmaya çalışıyor yada eskinin propagandasını yaparak iktidarını sağlama almaya çabalamakta. Suni olmayan gerçekçi "yeni" yi koymak konuşulanı değiştirmek ileriye dönük konuşmak daha mutlu ve aydınlık bir toplum yaratmaktır.
Avrupa'nın rönesans ve reform hareketlerinin düşünsel ve tarihsel mirasını oluşturan İslam coğrafyasının bugün toplumsal gerçekliklerden uzak oluşu, dünyada Afrika ve İslam bölgelerinin kontrol edilebilir güruh anlayışı, mezhepsel ve etniksel ayrıştırmalara gebe ortamların yaratılması, kontrollü tek adam (hanedanlık) yönetimleri, bağımsızlık mücadelelerini engellemenin en çarpıcı yollarıdır. İslam dünyası Doğan Kuban'ın ifadesi ile bugün dünyanın proleteryası durumundadır. Avrupa'nın ve ABD'nin İslam coğrafyasına 20.yüzyılın başından bu yana ısrarlı politikaları neticesinde Türkiye'ye 12 Eylül darbesinin 24 Ocakları kararları ve değiştirilen Türkiye'nin ekonomik ve doktriner dayatmaları süregelmiştir. bugün ise ılımlı islam politikası "medeniyetler ittifakı"adı projesi neredeyse orta doğu coğrafyasında birbiri ile düşman olmayan devlet kalmamıştır. Elbette emperyalizm olgusunun burada rölü büyüktür. Fakat en temel nokta Türkiye'de yaşanılan aydınlanma hareketi içindeki Avrupa'nın rönesans ve reform aydınlanmasının Anadolu'da hala yaygınlaşamaması sorunu. Köy Enstitüleri ile başlayan Anadolu toprağının uyanışı, Köy Enstitüleri'nin kapanması ile kör-topal ilerlemiştir. Enstitülerden yetişenlerin etkisi bugünkü nesile ufuk vermekle beraber, köylünün toprağa küstüğü tarım ve hayvancılığın bittiği, HES projelerinin doğa yıkımı ile toprağı insana unutturmak bugünleri daha çetin kılmaktadır. Yeniden biçimlenecek bir mücadele ortaklığı, yaşadığımız bu olaylarla biriken tecrübe ile doğacaktır.

Gelelim daha yakından yaşadığımız ritüel haline gelmiş politikalara. Bugün bilimsel eğitimin kriteri olarak görülen; her şehre üniversite açarak kar-rekabet dürtüsü ile bilim üretme anlayışı üniversiteleri salt meslek edindirme yerleri olarak görmek yanlıştır, fakat bilim olmayınca üniversiteler de meslek edindirme kursları olarak yerini almakta. Ne olmalı Üniversite ? nereye doğru evriliyor ? Üniversiteler her şeyin tartışıldığı düşünce harcandığı bağımsız yapılardır. En somut ve açık görevi budur. Son zamanlarda yaşanılan öğrenci eylemleri başta ODTÜ'teki öğrenci direnişi olmakla beraber, yetişkinlerin unuttuğu direnme gücünü yeniden hatırlatan ve yeşerten süreçler olmuştur. Bir yandan derslerine çalışarak fikirler ve tekniksel materyaller üreterek bir yandan da bağımsızlık mücadelesi vermek baskılara ve şiddete karşı Türkiye'deki politik hali tetikleyici roller oynamaktadır. Çünkü gençlik her zaman her politik dengede öncül rol oynamıştır. 68 Kuşağının üniversite geleneğindeki katkısı büyüktür. Üniversite geleneği olarak dünyada yeni bir toplumuz. Cumhuriyet devrimi ile gelinen noktada ilk defa girişilen üniversite eğitim politikaları dünya ile engetrasyonumuzu hızlandırmıştır. Bugün baktığımızda Üniversitelerimizin üretkenliği ve bağımsızlığı iktidarın tahammülsüzlüğünün, anti demokratik uygulamaları törpülenmeye çalışılmaktadır. Toplumsal bilim ve birikimin yaygınlığının azalması paralel olarak iktidarın ideolojik konumunu ve davranış biçimini de belirler.

Peki bağımsız yerler olması gerekirken bir çok üniversitenin öğrenci olaylarını kınar nitelikte açıklamalar yapması iktidarlı politikleşme yaşaması önünü görememe hastalığıdır. Halbuki sosyal sayısal alanda olsun bilim yapmak sadece deney yada gözlem yapmak demek değildir, Eric Fromm'un direnmek; deyişiyle herkes evet sözcüğünü söylediğinde hayır diyebilme yetisidir. Rektörler, hocalar direnmeyi bırakır gerçeklere gözlerini yumar medya gibi 3 maymunu oynarlarsa yandaş ve yancılığı şirketleşen üniversite geleneğinde tabiri caiz trend haline gelmesini sağlarlar. Üniversitelerde de ufku körlenmiş nereye gittiği meçhul bir eğitim sistemi ve buna paralel yönetim sistemi oluşur. Bağımsızlığın kıstası, ütopyalar kuran bir gençlik bir nesil ile süregelir, ne zaman ki hayal kurmayı bırakır, o zaman körleşir gerçeklere yumar gözlerini toplum. Direnmek hayatı sevmektir hayatı sevmek sınırların ötesine doğru yürümektir. Jules Verne'in kitaplarındaki icatlar öldükten yıllar sonra geliştirildi ve yapıldı. Ütopya ve daha iyi bir dünya düşüncesi insanın tarihsel hikayesinin bir parçası olduğu gibi değişmez yasasıdır ve bunu örgütlü yapan toplumların tarihi yazdığı ve yarattığı bir gerçektir.

julesverneprophetuzu.jpg
,
cartoonutopiajfj.jpg
,
vernemonumentxa5.jpg
Üniversiteler ütopyalar üretebilen yerler olursa ancak evren şehir anlamına layık olur. Ütopyası olmayan bir eğitim süresi evde ezberlenebilecek ve daha sonra unutulacak bilgi alımı anlamına gelir. Özellikle sosyal bilimlerin alanı sosyal ve siyasal olaylardır. Fakat güncelle ilgilenmek şartıyla dünden başlayarak tahlil etmek ve bugünkü sorunların sorusunu sorarak cevap bulmak daha somutsaldır. Filozofik bir temelle somut olayların ki hep siyasal süreçlerle ortaya çıktığından gerçekleri konuşmakta siyasettir. Yoksa insanlar evlerinde oturup kitap ezberleyebilir, fakat mesele bizim ezberlediklerimizi nerede yıkacağımız yada üstüne bir şey katabileceğimiz alanlardır. Bundan dolayı hayır diyebilme yetisi ile gerçekleri haykırma ve ileriye dönük ütopyalar geliştirebilme beraberdir. Bilimin ve sanatın iklimi insanlar ütopyalar kurdukça gelişir. Gerçek bugün zindanlardaki aydınlar dadır, öğrencilerde, gazetecilerde, işçilerde, hayır diyebilenler dedir. Ütopyaların gerçekleşmemesi yada olma ihtimallerinden ziyade önemli olan insanların başka bir dünya yada başka bir düzenin mümkün olduğunu anlamalarıdır . Sevgi ve gerçeğin büyüsü bizlere bunu göstermiştir. Doğan Sevimbike
00cover2.jpg
,
sdrcenupyildizijulesverne156696601.jpg
,
sandorfhetzel1.jpg


Cenup Yıldızı _ Jules Verne _ 60 adet resimli "Özgün Fransız baskısında olduğu gibi"12Mb Pdf:


Cenup Yıldızı _ Jules Verne 2Mb Pdf:



julesvernecenupyildizifnh201.jpg


julesvernecenupyildizifnh202.jpg


julesvernecenupyildizifnh203.jpg


julesvernecenupyildizifnh204.jpg


julesvernecenupyildizifnh205.jpg


alaska698crc1acvc.jpg

ZAMANGEZGİNİ
BAYHUN ÖNTÜRK
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

caretta

Onursal Üye
24 Ağu 2011
3,013
25,189
Kıbrıs
Çocukluğumda ve gençliğimde okuduğum Ferid Namık Hansoy çevirisi Jules Verne kitaplarını hala daha kitaplığımın en gözde yerinde saklıyorum.'İsimsiz Aile,Wilhelm
Storitz'in Esrarı,Onbeş Yaşında Bir Kaptan,Arzın Merkezine Seyahat,Matias Sandorf,
Kip Kardeşler,Kaptan Hatteras ve daha niceleri...
 

Doktor Kim

Aktif Üye
17 Mar 2011
309
14,513
Kitabın yayımlandığı yıl Cumhuriyet Gazetesi'nin tanıtım yazısı:
JULES VERNE CENUP YILDIZI Çeviren: Ferid Namık Hansoy İnsanların kolayca zengin olmak için elmas madenlerindeki çalışmalarını, bu uğurdaki ihtiraslarını teşhir eden ve bu arada meraklı bir takım hâdiseleri tasvir eden, Cenubî Afrika bölgesinin nebati ve hayvani hayatı halkkında malumat veren bir romandır.
150 kuruş. İNKİLÂP KİTABEVÎ
 

hadon

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
10 Mar 2010
3,054
9,422
Kastamonu
Benim sevdiklerim ve sizin paylaştıklarınız o kadar örtüşüyor ki paylaşımlarınızı görünce bazen bana kamera şakası yapıyormuşsunuz gibi hissediyorum. Bu harika paylaşım için ne kadar teşekkür etsem azdır. Var olun!...

Jules Verne, bu yaşımda (50) bile kitaplarının tam çevirilerini edinmeye çalıştığım, çok özel bir yazar. Benim için "Hayal Gücü" kavramının en kolay ifadesidir.

Jules Verne eserlerinin Ferit Namık Hansoy çevirilerinden bazıları, İş Kültür Yayınları tarafından kısaltılmadan yeniden basıldı. Tamamını basmayı düşünüyorlar mı bilmiyorum. Geçen hafta İnternet'ten birkaç tanesini satın aldım. Siteyi takip ediyorum; devamını basarlarsa hepsini alıp seriyi tamamlayacağım. :)
 

gurcansarı

Çeviri & Balonlama
10 Tem 2010
697
5,797
istanbul
hocam bu çabalarınızın karşılığı bir kuru teşekkür olmamalı fakat elimizde şimdilik bu var. siz bununla yetinecek kadar kanaatkarsınızdır biliyorum.
çok teşekkürler.
 

mimar777

Süper Üye
1 Tem 2013
581
3,574
ustad hakikaten takdir edilecek bir calisma ... Jules Verne zaten edebiyatta baslibasina bir olaydir.. Boylesine guzel bir paylasim icin tesekkurlerimi sunuyorum .
 

Vergilius

Onursal Üye
25 Nis 2009
5,699
5,035
Çok güzel hem düzenleme ve verilen bilgiler açısından çok güzel ellerine sağlık değerli üstadım...
 

ekenciz

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
13 Eyl 2009
3,064
14,157
Sevgili Zamangezgini çok güzel eserler paylaşıyor, ama bu paylaşımları da bir eser hüvviyetinde yapıyor. Çok ama çok teşekkür ederim. Umarım başka sürprizleriniz de vardır.
 

serdarka

Yeni Üye
28 Eki 2009
14
14
Değerli dostum, bu foruma kattığın değer her türlü övgünün üstünde. diğer dostlar alınmasın ama benim için ''çizgi diyarı'' demek Zaman Gezgini demek. Uzun ve mutlu bir hayat dilerim...
 
Üst