Colinmccay
Yönetici
- 27 Haz 2009
- 6,995
- 11,984
Burdur Folkloru
Burdur yöresinde asker yolu bekleyen asker eşlerinin söylediği sözler vardır.
Bunlardan biride şöyledir;
Gurbetin yolları dikendir diken
Kör olsun bu dikeni yollara döken
Ayrılık değil mi belimi büken
Yüce dağ başına yağmaz mı dolu
Eşinden ayrılan olmaz mı deli
Günde onbeş kere gördüğüm yari
Aylar günler geçti göremez oldum
Şu karşıya binaları yapmışlar
Çatısını ne muntazam çatmışlar
Ölümle ayrılığı tartmışlar
Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık
Tarlalarda olur tere
Genç yaşta gittin askere
Sağlıkla al gel teskere
Ölmeden göreyim seni bir kere
GELİN YASI
Burdur'dan aldım yaprak kınayı
Bezirgandan aldim türlü veleyi
Yakma yengem yakma tuzsuz kınayı
Ak ellerim kına istemez.
Çıkası gözlerim sürme istemez.
Tülbendimi yüsün anam suyunu atmasın
Menevişli küpemi yadellere takmasın
Kızım gelir diye çıkıp yollara bakmasın
Kızın gelmesi mahşere kaldı
Her sevileri karnında kaldı.
Bubamın ektiği bostan bitti mi
Kol kol olup etrafına attı mi
Ben gidince bubam ekmek arttı mi
Mehel mi idim yadellere yabana
Mehel ettin atıverdin ellere.
Sular ettin seriverdin yerlere.
Biçerim orağı ederim deste
Düşerim ellere olurum hasta
El evine gidiyorum gözlerim yasta
Sizler ağlayın durmayın kızlar
Hep yüreğimiz birden sızlar.
ATASÖZLERİ
_Akıllı düşününceye kadar, deli oğlunu everir.
_Ay ısığinda ceviz silkilmez.
_Düğen süren öküzün ağzı boş durmaz.
_Anasına yakın kızdan, ormana yakın domuzdan kork.
_Allah bir kapıyı kaparsa diğerini açar.
_Kurt bunalsa ağıla varır, insan bunalsa kula varır.
MANİLER
Şu kapı nasıl kapı,
Ensesi çubuk kapı,
Beni yardan ayıran,
Dilensin kapı kapı.
Deptim ambar açıldı,
İçine güller saçıldı,
Sekiz cennet kapısı,
Senin için açıldı.
SİPSİ
Halk çalgılarımızın üfleme ile (nefesli) çalınan en küçük boylu çalgılarından birisi olup, Batı Akdeniz Bölgesinde özellikle teke yöresi; denilen Burdur, Isparta, Denizli, Muğla, Afyon ve Antalya'nın özellikle Korkuteli Elmalı dolaylarında en fazla da Burdur'da ve yaygın olarak kullanıldığı bilinmektedir. Özellikle Dirmil'de (Altınyayla), Acıpayam'da ve Çameli dolaylarında asker sevkıyatına düğünlere giden çalgılar açık havada zurna eşliğinde davul çalarken, kapalı yerlerdeki eğlencelerde ise sesinin zurna kadar rahatsız edici olmaması nedeniyle sipsiyi tercih ederler. Dolayısıyla da sipsi kapalı yer ve eğlentilerinin baş sazı olarak kabul görür.
Genellikle sazlıklarda yetişen su kamışı da denilen kargıdan yapılan sipsi, gövde ve ağızlık olmak üzere iki parçadan oluşur. Sesin çıkmasını sağlayan ve ağza alınan kısmına ağızlık, ağızlığın takıldığı ses perdelerinin bulunduğu kısma da "gövde" (gödlek)denilmektedir. Ağızlık yaklaşık 4-5 cm, gövde ise 15-25 cm. arasında değişmektedir. Ayrıca çam dallarının filizlerinden, söğüt dallarından, içi boş ot ve çavdarlardan ve kartalın kanat kemiğinden yapılan sipsilere de rastlanılmaktadır.
Kutsal bir sırrın sesi olarak kabul edilen sipsi hakkında anlatılan halk hikayesi oldukça ilginçtir" Hz. Ali bir gün çobanlardan birisine çok önemli bir sır verir ve bu sırrı kimseye anlatmamasını, söylememesini ister. Fakat çoban verilen bu önemli sırrı birilerine anlatma ihtiyacını duyarak bir gün sazlıkların, kargıların,kamışların bulunduğu bir çukura girip kendisine anlatılan bu sırrı burada anlatı verir. Çobanın bu anlattığı sırları orada bulunan sazlıklar, kargılar, kamışlar kulaklarını açıp dinlerler. İşte bu denli oynak ve tiz sesli güzel ezgiler günümüzde sipsiden nağme olarak çıkan bu sırlardır"
Sipsinin Ses Perdeleri Ve Ses Genişliği
Yöresinde önde beş, arkada bir olmak üzere toplam altı perdesi bulunmaktadır. Ancak radyolarımızda günümüzde kullanılan sipsilerin ses aralığı genişletilmiş, perde sayısı yediye çıkarılmıştır. Bazı yöre parçalarının çalınması için ek fa diyez perdesine ihtiyaç
duyulmuştur. Bunun için radyolarda yedi ses perdeli sipsilerde kullanılmaktadır. Sipsinin ses genişliği 1 oktavdan fazla genişliğe sahiptir. (Çalan Ustaya göre değişiklik arz eder) Yarım sesleri çıkarmak için perde bulunmadığından bu sesler nefes yardımıyla çıkarılır. Sipsiye ses olarak benzeyen çalgıların başında tulum gelmektedir. Bilindiği gibi tulum Doğu Karadeniz bölgesi halk çalgılarımızdandır ve çoğu zaman sipsi sesi ile ayırt etmekte güçlük çekilir
Sipsinin Akort Durumu
Sipsinin kendine özgü ve çok ilginç bir akortlama sistemi vardır. Ağızlığın gövdeye geçen kısmındaki açılmış olan kapağın üzerine iplik dolanır. Böylece aşağı yukarı oynatmak suretiyle istenilen akort elde edilmiş olur. Yine ağızlığın üzerine açılan kanalın içine saç kılı geçirilerek, ayarlanmış akordun değişmemesi sağlanır
Sipsinin Çalınma Şekli
Sipsi görünüm olarak küçük, çalınış itibarıyla çok zor olan nefesli hak çalgılarımızdan birisidir. Eksik perdeli oluşu çalınmasını bir kat daha güçleştirir. Ancak eksik perdeli olması yöre özelliğindendir. Yedi delikli sipsilerin, alttan iki deliği açık olmak üzere diğer delikler kapatılarak çalınır. Ağızlığın baş kısmı dil ile veya herhangi bir madde ile kapatılarak üflenir. Sipsinin kenar seslerinde devamlı olarak üstten beş delik (perde) kapalı olarak tutulur (arka delik dahil). En önemli özelliklerinden bir tanesi nefes alıp verme, yani sesi hiç kesmeden sürekli olarak nefes çevirme olayıdır. Bu nedenle sürekli çalındığı için sipsi çalanın dudakları yorulmaktadır ve ağızlık ile gövdenin birleştiği yere bazen zurnada olduğu gibi plastik bir maddeden 'lüle' denen araç geçirilir. Bunun görevi ise yorulan dudakları bir lüleye dayamak koşuluyla dinlendirmek ve daha uzun süre çalınmasını sağlamaktır.
Sipsi çalabilmek için önce güçlü bir nefese ihtiyaç vardır. Tiz ve ince seslere doğru normal şiddetinden daha güçlü bir nefes gerekmektedir. Aynı tonda ve şiddetle üflenildiği zaman sipsi çalınamaz ve yanlış ses çıkar. Genellikle sipsiyi çalan sanatçılarla mi çarpmasını sürekli yaparlar ki, bu da sipsinin yöresel özelliğindendir.
En önemli özelliklerinden bir tanesi de sipsi çalım sırasındaki trillerdir. Genellikle 'mi' sesinden alt çene sürekli ve devamlı olmak üzere kaslar aracılığıyla titretilir ve üst ön dişler ağızlıkta bulunan hassas kapağa dokundurularak tril meydana getirilir. Trilsiz sipsi çalanlar yörede sipsi sanatçısı olarak kabul edilmemektedir. Eskiden Teke yöresinde delikleri ve ölçüleri aynı olan iki sipsi yan yana iple bağlanarak çalınır, bu tip sipsilere 'çifte sipsi' denilirdi
Çifte Sipsi
Ancak bu tür sipsiler fazlaca kullanışlı olmadığından ve sesler tutmadığı için günümüzde kullanılmaktadır.
Sipsi çalınırken ağızlık uzun süre ağızda kaldığı için ıslanmakta ve tutaklık (tutukluk) yapmaktadır. Tutaklık yapmasını önlemek için mahalli sanatçılar ilginç bir yöntem kullanmaktadırlar:
Kurutmak için öncelikle güvercin kanadındaki tüylerden ağızlığın içine sokularak ıslaklığın giderilmesi, aynı olay büyük tüy ile gövde kısmına da uygulanarak ses perdelerinin açılması sağlanır. Yine ağızlığın tıkanmaması ve ıslanma sırasındaki sesin değişmemesi için sipsinin ağızlık bölümüne açılan kanaldaki kapağın altına saç kılı geçirilir
Sipsinin Yapılışı
Bilindiği gibi sipsi, Batı Akdeniz Bölgesinde yaygın olarak kullanılan halk çalgılarından birisidir. Kullanıldığı yörelerde sipsi yapan ve çalan kişiye göre değişmektedir. Bazı bölgelerimizde tek kamıştan yapılmakta olup, bu tür sipsilere 'Bucak Sipsisi' de denilmektedir. Yani ağızlık ve gövde kısımları tek parçadan oluşur
Bucak Sipsisi
Bu tür sipsilerin ağızlarının bozulması halinde kullanımı sona ermektedir ve yörede yaygın değildir. Bu yüzden daha çok portatif ağızlıklı sipsiler kullanılır.
Yörede usta olarak sipsi çalabilen kişiler, çaldıkları sipsiyi kendi ustalık ve uslupları ile kendileri yaparlar. Sipsi yapan kişi 3-5 yıllık kurumuş olan, demir kargı da denilen içi boş 5-6-7 mm. çapındaki (içten içe çap) kargıyı keserek yapım için çalışmaya başlar. Söz konusu kargıların ekleri 20-21 cm. olarak düzgün bir şekilde, keskin bir çakıyla her iki tarafından keser. Yukarıda da belirttiğimiz gibi sipsi, yapan ve çalan kişiye göre değişmektedir. Sipsi yapımcısı, düzgün şekilde kesmiş olduğu bu kargının üzerine elindeki çalgı ile açacak olduğu ses perdelerinin yerlerini ölçülü bir şekilde işaretler. Daha sonra 4mm. Çapında ,yuvarlak ve ucu sivri bir şişi ateşte kızdırarak, işrelemiş olduğu ses perdelerinin üzerine yakarak deler. Bu işlem bittikten sonra herhangi bir kargıyı boydan boya dörde bölerek, delmiş olduğu kargının içine sokar ve deliklerdeki çapakların, pisliklerin temizlenmesi için de seri bir şekilde döndürülür. Temizlik işlemi bittikten sonra söz konusu parçayı içine çakarak gövdeyi ıslık sesi veriyor mu vermiyor mu diye üfler. Eğer düdük sesi gibi net bir ses alabiliyorsa, yapılan sipsi iyi olmuş demektir. Eğer ıslık sesi alınamıyorsa, alınıncaya kadar yukarıdaki işlemler tekrar yapılır.
Meydana gelen kısım, sipsinin gövdesini oluşturmaktadır. Söz konusu gövdenin içi, zeytin yağı ile yağlanır. Böylece zeytin yağı kargı da vernik görevi görerek sesin net çıkmasını sağlar.
Sipsinin ağızlık kısmının yapılışı da kişiden kişiye değişir. 4 mm. Çapındaki ince ve içi boş boru yani kargı tek tarafı düzgün olacak şekilde çakı ile kesilir.Boruya dikey olacak 1.1,5 mm. derinlemesine kanal açmak için hazırlık yapılır. Kesilen bu kargıya yatay olarak yaklaşık 3cm.'lik kanal açılır
Sipsinin Ağızlık Kısmı
Açılan bu kanalın üzerindeki parçaya "ağızlık kapağı denilir. Söz konusu kargının içinde çapak ve pislikler olduğundan, yine kesilmiş kargı ile içi temizlenir. Daha sonra bu kapağın üzeri keskin bir çakı ile az miktarda yani üzerinin kabuğu alınacak şekilde kazınır. Daha sonra ateşle kızdırılmış demir parçası ile ağızlık kapağının üzeri 2'şer mm. arayla çok hafif bir şekilde yakılır. Bunun nedeni ise ağızlığın çalım sırasında tutaklık yapmasını önlemektir.Eğer ağızlık gövdenin boşluğuna geçmiyorsa keskin bir çakı ile hafif bir şekilde yontulur ve iç içe geçmesi sağlanır. Yapılan bu ağızlık bişkin (pişkin) olabilmesi yani sesin gür ve net çıkması için bazı işlemler yapılır:
Bir bardak yarısına kadar su ile doldurulur ve yapılan bu ağızlık suyun içine konularak iki gün bekletilir. Daha sonra çıkartılarak kurumaya bırakılır. Böylece de ağızlığın tutaklık yapmasını önüne geçilmiş olunur. Sipsi ağza alınarak çalınan bir halk çalgısı olduğu için, haliyle ıslanacaktır. Islanma sırasında ağızlığın sesi değişmektedir. Bu değişikliği önlemek için ağızlık suyun içinde bekletilir. Beklediği süre içinde yeterince su emer ve ağza alınıp çalındığı zaman ıslandığında kabarma veya ses değişikliğine meydan vermez. Ağızlık hem kesik (arık) hem de tarla kargısından yapıldığında iyi sonuç vermektedir. İyi bir ağızlık devamlı olarak 15-20 gün kadar çalındıktan sonra oluşur. Çünkü ıslanıp kuruyan ağızlık, bulunduğu ortama alışmış ve bundan sonraki günlerde değişime ayak uydurmuş, bişkin bir ağızlık olmuştur.
Sipsi üzerinde yapılan süslemeler
Genellikle Teke yöresinde sipsilerin, ağızlık ve kılıflarının üzerine çeşitli işlemeleri süslemeler yapılır. Sipsinin yani gövdenin delik aralarına (perde aralarına) "Ala eğri" denilen çöğüre benzeyen dikenli bir ağaçtan bir kabuk geçirilir. Kabuk bu ağaçtan, gövdenin (sipsi gövdesinin) kalınlığına göre filiz kısmından kesilerek geçirilir. Görünüşte donuk yani kül renginde olan bu ağaç, üzeri çakı ile hafif bir şekilde kazındığı zaman altındaki kırmızı renk ortaya çıkmaktadır. Eskiden sipsi gövdelerinin ve kılıflarının üzerine bu ağaçtan süs olarak kabuk geçirilir. Şimdi ise bu ağacın rengine benzeyen ve kolay bulunduğu için tercih edilen kiraz kabuğu kullanılmaktadır. Düzgün boğumlu filiz dallarından sipsinin gövdesine göre kesilen kiraz, perde aralarına yalnızca kabuğu gelecek şekilde kesilir ve kesilen bu kabuğun üzeri zedelenmeyecek şekilde hafifçe vurularak kabuğun ağaçtan ayrılması sağlanır. Ağaçtan ayrılan bu kabuğun içindeki ağaca özgü madde, söz konusu kabuğun birbirine sürtülmesi sonucu çıkarılır. Daha sonra temizlenmiş olan zar şeklinde ki ince kabuk gövdenin perde aralarına yani delik aralarına zorlanarak geçirilir. Bu süre sonra söz konusu kabuk kurumuş olacağından gevşekliğini kaybederek gövdeyi sıkıca sarar. Böylece bir daha hiçbir şekilde oynama ve kayma olmayıp, bu kiraz kabuklarının da sese uzaktan yakından etkisi bulunmamaktadır.
Ağızlık kısmın da, yukarıda değinilen ağacın kabuğundan süs olarak geçirilir . Ağızlığın kapağının üst kısmına gövdede uygulanan yöntemle kiraz kabuğu geçirilir. Yine ağızlığın gövdeye geçen kısmına da kiraz kabuğu geçirilir. Bu bir çeşit süs olmakla birlikte kapağın üzerine çıkarılıp indirilerek sesin değişimi de sağlanır. Yani bir tür akort olayı buradan yapılır.
Sipsi kılıfı, sipsinin kırılmaması için kalın ve içi boş kargıdan yapılır. Sipsi içine konulduktan sonra içi söğüt veya herhangi bir ağaçtan yapılan mantar şeklindeki tıpa ile kapatılır. Bu tıpanın kaybolmaması için de bir ucu da kılıftan iple bağlanır. Tıpanın üzerine hayvan ve kuş motifleri yapılır. Kılıfın üzerine ise gerek kiraz kabuğu geçirilir, gerekse yine hayvan, kuş ve yöre motiflerini yansıtan süslemeler yakılarak yapılır
Sipsi ile Çalınan Yöre Ezgileri ve Ölçüleri
Batı Akdeniz Bölgesi (Teke Yöresi) halk oyunları ve halk müziği denilince, ağır zeybek oyunlarından çok Teke oyunları, kıvrak zeybek oyunları, sipsi havaları ve gurbet havaları akla gelmektedir. Sipsi ile çalınan halk ezgilerinin oyunlu alanlarına "sipsi oyunları" da denilmektedir. Genellikle teke yöresinde sipsi ile çalınan ezgilerin ölçüleri dokuz zamanlıdır. Örneğin 9/4, 9/8, 9/16'lık gibi Ancak şunu da belirtmekte yarar vardır 9 zamanlı ölçülerin dışındaki ezgiler de çalınabilmektedir. Yani kısaca sipsinin karakterine ters düşmeyecek yöre ezgileri sipsi ile çalınmaktadır.
Teke yöresinde, daha doğrusu sipsinin kullanıldığı bölgelerde karakteristik olarak sipsiye benzeyen (ses olarak) cura bağlamayı gösterebiliriz. Bunun yanında orta boy tambura bağlama ,divan bağlama, darbuka, def, sipsiye eşlik eden çalgılardır. Genellikle kabak kemane ile aynı yerde yalnız olarak kullanılmaz. Çünkü ses olarak kabak kemane ile aynıdır.
Mahalli sipsi sanatçıları arasında Hüseyin DEMİR , İsmail EVCİL, Mehmet Ali KAYABAŞ, Ömer ERKAN, , Erol KANYILDIRAN, TRT Ankara Radyosundan Ferhat ERDEM, İzmir Radyosundan Şahin AKAY sayılabilir
GENEL BİLGİLER:
Halk mutfaginda...
En fazla yenen yemekler,tarhana çorbasi,bulgur pilavı,ayran,soğanlı kazan eti veya pirinç pilavı üzerine kızarmış büyük parça çekme tabir edilen et,saç böreği veya et böreği, testi kebabı,yola çıkanlara da hamursuz ve su böreği sayılabilir. Burdur'a has yemekler arasinda Testi kebabı, Kabak tatlısı, Ceviz ezmesi sayılabilir.
Kız gelin olup giderken anasına şunları söyler;
Ayağına giymiş kara yemeni
Kaldır anam bağrındaki dumanı
Şimdi geldi ayrılığın zamanı
Akşam oldu çıktım koyun yaymaya
Şeker mi ektin üstü çilli kaymağa
Ayrılık mı geldi bizim oymağa
Gelin kız babasına da şunları söyler;
Baba tabakanı belinde gezdir
Tabakanın üstüne ismimi yazdır
Eğer baba gurbet elde ölürsem
Mezarımı kendi sılama kazdır
Babamın bindiği kendi atıdır
Atının yediği çayır otudur
Baba kız evladı bu kadar mı kötüdür
Babamın diktiği bostan bitti mi
Bitti de kollarını attı mı
Babam beni ellere verince
Teknen de ekmeğin arttı mı
Kız bunları dese de hem ağlar hem gider. Anasıda atladı gitti eşiği , sofrada kaldı kaşığı diye kızının ardından yas eder.
AĞIZ VE DEYİŞLER
Budur'un tipik ağzı şimdiki ve gelecek zamanla ilgilidir.
''geliyorum''yerine ''geliyom''denir.
_Alaca:Burdur bezi
_Bıcımık
ek az
_Bıdırtı:alçak sesle konuşma
_Dığan:yemek yada yağ tavası
_Mahlıç
amuk
_Senit:üstünde yufka açılan ağaç
_Haney:iki katlı köy evi
_Endeki:elindeki
YAKIMLAR...
Arvallı kasabasına aittir...
Denizin dibinde Hatçam demirden evler
Ak gerdanın altında da çiftedir benler
O kınalı parmaklarda o beyaz eller
Yolcuyum yolumda eyleme dilber
Ovalara duman çökmüş görmedin mi?
A kız kendi saçını öremedin mi?
Alçaklara karlar yağmış, yükseklere buz
Gel sarılıp yatalım ince belli kız
Dalga dalga dalga dalga dalgalanıyor
Hatçayı görenler sevdalanıyor...
Sipsi...
kabak kemane,dımıdan yöreye özgü çalgı aletleridir,
Aziziye kasabasina ait folklor ekibi çok meşhurdur.
KABAK KEMANE
Kabak kemane geçmişten günümüze kadar otantik görünüşünü korumuş bir halk çalgısıdır. Anavatanı Orta Asya olup, oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Yörelere göre işlev ve yapı bakımından bir takım farklılıklar göstermektedir.En eski Türk kemençesine "ıklığ" adı verilir. "Ik" ok, "lığ" yay anlamına gelmektedir.Orta Asya'da bugünkü bağlamanın atası sayılan yaylı kopuz görülmektedir.Türkler kemane ve kemençe kültürlerini üç kıta üzerine yaymışlardır.Yeniseyde "Iyık" Altaylarda "Yançak komus", Kırgızlarda "Kıl Kıyak", Türkmenlerde "Gıcak" gibi isimlerle anılmıştır.Azerbaycan'da ise kemanenin benzerine "Kamança" adı verilmektedir.Kamançanın gövde, sarp ve burguları ceviz ağacından yapılmış olup, üzerine geçirilen zar Hazar Denizinde yaşayan Gelebıcın adlı balığın derisinden elde edilir. Günümüz Anadolu kemanesi Teke yöresinde yaygın olup, bu sazın kullanımı çok eskilere dayanmaktadır. Yörede bu saza eskiden "İkli" denilirdi. Genelde üç telli olarak kullanılırdı. Bu sazın telleri daha önceden bağırsaktan yapılırdı. Bundan dolayı bu saza "kirişlide" denirdi.Bu yörede sayısı ve kullanımı azalmış bu ailede "tırnak kemane" de kullanılmaktadır.Tırnak kemane tek telden çalınmaktadır. Üst tele geçilmemektedir. Böyle olunca tırnak kemanede ses aralığı fazla olmayan ve daha çok teke havaları çalınmaktadır. Kabak kemane, tırnak kemaneye göre yapı bakımından daha çok geliştiği için orkestralarda rahatlıkla kullanılmaktadır.Teke yöresinin çok yaygın ve içli bir sazı olup, yöre havalarına ve özellikle gurbet havalarına çok iyi kaynamış durumdadır. Kabak kemane yapılırken Su kabağı yukarı doğru incelen boğum altından kesilir ve üzerine yürek zarı veya deri geçirilir. Daha sonra kabağa ağaçtan sap (kol) monte edilir. Kemanenin aslı üç telli olup, daha geniş ses elde etmek için daha sonraları dördüncü bir tel ilave edilmiştir. Kabağın çapının büyük veya küçük olması elde edilecek sesin tiz veya pes olması sonucunu doğurur. İki eşik arası (üst ve alt eşik) normal şartlarda 32-33 cm. uzunluğunda olmalıdır. Ancak derinin az veya çok gergin olması bu uzaklığın değişmesinde etkendir. Şu anda kemanede normal bağlama telleri (çelik ve sırma) kullanılmaktadır. Ancak kemanenin doğal yapısı ile orantılı olarak keman telleri de kullanılabilir.Sazımız at kılıfından yapılmış yay ile çalınır. İyi, kaliteli ve gür ses elde etmek için kıllar üzerine reçine sürülür.Yörede kabak kemane yapım ustaları Burdur'dan Ahmet ÇETİN, İzzet ÇİLOĞLU, Tahsin YARAR, Abdil ACAR, Kemal ERFELEK yöredeki icracıları ise yine Burdurlu Hüseyin DEMİR, Faik İNCE, Ahmet TURGUT, TRT'den Salih URHAN ve İhsan MENDEŞ sayılabilir.
BAĞLAMA, CURA, PARMAK CURASI, ÜÇ TELLİ
Tüm Anadolu'da olduğu gibi Antalya'da da bağlama vardır.Orta tel mi telinde karar veren ve üst tel mi'ye çekilen bağlama düzenine yörede Avşar Düzeni'denir ve Avşar Beyleri gurbet havası ile Avşar Zeybeğinin düzenidir.Orta telli do'ya çekip, tel do'da karar veren ve üst tel sol olan müstezat düzen ile Tefenni Zeybeği, Basbas Zeybeği gibi repertuvar çalınır, ama alt telden itibaren la-re-sol sesleriyle akortlanan bozuk düzen çok yaygındır.Teke bölgesinin en karakter sazı sipsinin yanında mutlaka üç telli ya da parmak curası görülür.Akort yönünden "Avşar Düzeni" daha çok kullanılmaktadır. Bu sazdan çıkan ezgiler, halk müziğinde bulunan ya da bulunması gereken çok sesliliğe güzel bir örnek olup, halk sanatçılarının parmak curasındaki irticalen kullandıkları armonik sesler konservatuarlarda Türk Müziği çok seslendirilmesinde temel alınmaktadır.Parmak cura diğer yöre sazlarına da iyi uyum gösterir. Adı üstünde bu saz, tezene kullanmadan, parmak darbeleriyle çalınmaktadır. Tıskalamalı, vurmalı, döğmeli, taramalı şeklinde çalma şekilleri bulunmaktadır. Parmak cura ile üç telli aynı işlevi görür. Arasındaki fark yapı bakımından üç telli, parmak curadan biraz büyüktür. Burdur Çavdır-KOZAĞAÇ köyünden Faik İNCE de Grup AVŞAR’ın Kurucu Üyelerindendir. Yaygın olan cura türü dört telli curalardır.İşlevsel bakımdan ve günün şartlarına göre parmak curada birtakım değişiklik yapılmıştır. Tel sayısı yer yer çoğaltılmış, akort durumuna göre sapı kısaltılmıştır. Özellikle boğaz havalarında bu sazımız vazgeçilmezdir.Otantik tavırlar, zeybekler, teke havaları ve gurbet havalarında ve özellikle de, cura-sipsi ikilisinde parmak cura (üç telli) başarı ile kullanılmaktadır.Burdur'dan Faik İNCE, Fethiye'den Ramazan GÜNGÖR (Topal Ramazan), Burdur Kozağaçlı Habip ÖZYURT, Çörtenli Hüseyin KARAKAYA, Dirmilli Kadir TURAN bu konuda kaynak sanatçılardır
Burdur yöresinde asker yolu bekleyen asker eşlerinin söylediği sözler vardır.
Bunlardan biride şöyledir;
Gurbetin yolları dikendir diken
Kör olsun bu dikeni yollara döken
Ayrılık değil mi belimi büken
Yüce dağ başına yağmaz mı dolu
Eşinden ayrılan olmaz mı deli
Günde onbeş kere gördüğüm yari
Aylar günler geçti göremez oldum
Şu karşıya binaları yapmışlar
Çatısını ne muntazam çatmışlar
Ölümle ayrılığı tartmışlar
Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık
Tarlalarda olur tere
Genç yaşta gittin askere
Sağlıkla al gel teskere
Ölmeden göreyim seni bir kere
GELİN YASI
Burdur'dan aldım yaprak kınayı
Bezirgandan aldim türlü veleyi
Yakma yengem yakma tuzsuz kınayı
Ak ellerim kına istemez.
Çıkası gözlerim sürme istemez.
Tülbendimi yüsün anam suyunu atmasın
Menevişli küpemi yadellere takmasın
Kızım gelir diye çıkıp yollara bakmasın
Kızın gelmesi mahşere kaldı
Her sevileri karnında kaldı.
Bubamın ektiği bostan bitti mi
Kol kol olup etrafına attı mi
Ben gidince bubam ekmek arttı mi
Mehel mi idim yadellere yabana
Mehel ettin atıverdin ellere.
Sular ettin seriverdin yerlere.
Biçerim orağı ederim deste
Düşerim ellere olurum hasta
El evine gidiyorum gözlerim yasta
Sizler ağlayın durmayın kızlar
Hep yüreğimiz birden sızlar.
ATASÖZLERİ
_Akıllı düşününceye kadar, deli oğlunu everir.
_Ay ısığinda ceviz silkilmez.
_Düğen süren öküzün ağzı boş durmaz.
_Anasına yakın kızdan, ormana yakın domuzdan kork.
_Allah bir kapıyı kaparsa diğerini açar.
_Kurt bunalsa ağıla varır, insan bunalsa kula varır.
MANİLER
Şu kapı nasıl kapı,
Ensesi çubuk kapı,
Beni yardan ayıran,
Dilensin kapı kapı.
Deptim ambar açıldı,
İçine güller saçıldı,
Sekiz cennet kapısı,
Senin için açıldı.
SİPSİ
Halk çalgılarımızın üfleme ile (nefesli) çalınan en küçük boylu çalgılarından birisi olup, Batı Akdeniz Bölgesinde özellikle teke yöresi; denilen Burdur, Isparta, Denizli, Muğla, Afyon ve Antalya'nın özellikle Korkuteli Elmalı dolaylarında en fazla da Burdur'da ve yaygın olarak kullanıldığı bilinmektedir. Özellikle Dirmil'de (Altınyayla), Acıpayam'da ve Çameli dolaylarında asker sevkıyatına düğünlere giden çalgılar açık havada zurna eşliğinde davul çalarken, kapalı yerlerdeki eğlencelerde ise sesinin zurna kadar rahatsız edici olmaması nedeniyle sipsiyi tercih ederler. Dolayısıyla da sipsi kapalı yer ve eğlentilerinin baş sazı olarak kabul görür.
Genellikle sazlıklarda yetişen su kamışı da denilen kargıdan yapılan sipsi, gövde ve ağızlık olmak üzere iki parçadan oluşur. Sesin çıkmasını sağlayan ve ağza alınan kısmına ağızlık, ağızlığın takıldığı ses perdelerinin bulunduğu kısma da "gövde" (gödlek)denilmektedir. Ağızlık yaklaşık 4-5 cm, gövde ise 15-25 cm. arasında değişmektedir. Ayrıca çam dallarının filizlerinden, söğüt dallarından, içi boş ot ve çavdarlardan ve kartalın kanat kemiğinden yapılan sipsilere de rastlanılmaktadır.
Kutsal bir sırrın sesi olarak kabul edilen sipsi hakkında anlatılan halk hikayesi oldukça ilginçtir" Hz. Ali bir gün çobanlardan birisine çok önemli bir sır verir ve bu sırrı kimseye anlatmamasını, söylememesini ister. Fakat çoban verilen bu önemli sırrı birilerine anlatma ihtiyacını duyarak bir gün sazlıkların, kargıların,kamışların bulunduğu bir çukura girip kendisine anlatılan bu sırrı burada anlatı verir. Çobanın bu anlattığı sırları orada bulunan sazlıklar, kargılar, kamışlar kulaklarını açıp dinlerler. İşte bu denli oynak ve tiz sesli güzel ezgiler günümüzde sipsiden nağme olarak çıkan bu sırlardır"
Sipsinin Ses Perdeleri Ve Ses Genişliği
Yöresinde önde beş, arkada bir olmak üzere toplam altı perdesi bulunmaktadır. Ancak radyolarımızda günümüzde kullanılan sipsilerin ses aralığı genişletilmiş, perde sayısı yediye çıkarılmıştır. Bazı yöre parçalarının çalınması için ek fa diyez perdesine ihtiyaç
duyulmuştur. Bunun için radyolarda yedi ses perdeli sipsilerde kullanılmaktadır. Sipsinin ses genişliği 1 oktavdan fazla genişliğe sahiptir. (Çalan Ustaya göre değişiklik arz eder) Yarım sesleri çıkarmak için perde bulunmadığından bu sesler nefes yardımıyla çıkarılır. Sipsiye ses olarak benzeyen çalgıların başında tulum gelmektedir. Bilindiği gibi tulum Doğu Karadeniz bölgesi halk çalgılarımızdandır ve çoğu zaman sipsi sesi ile ayırt etmekte güçlük çekilir
Sipsinin Akort Durumu
Sipsinin kendine özgü ve çok ilginç bir akortlama sistemi vardır. Ağızlığın gövdeye geçen kısmındaki açılmış olan kapağın üzerine iplik dolanır. Böylece aşağı yukarı oynatmak suretiyle istenilen akort elde edilmiş olur. Yine ağızlığın üzerine açılan kanalın içine saç kılı geçirilerek, ayarlanmış akordun değişmemesi sağlanır
Sipsinin Çalınma Şekli
Sipsi görünüm olarak küçük, çalınış itibarıyla çok zor olan nefesli hak çalgılarımızdan birisidir. Eksik perdeli oluşu çalınmasını bir kat daha güçleştirir. Ancak eksik perdeli olması yöre özelliğindendir. Yedi delikli sipsilerin, alttan iki deliği açık olmak üzere diğer delikler kapatılarak çalınır. Ağızlığın baş kısmı dil ile veya herhangi bir madde ile kapatılarak üflenir. Sipsinin kenar seslerinde devamlı olarak üstten beş delik (perde) kapalı olarak tutulur (arka delik dahil). En önemli özelliklerinden bir tanesi nefes alıp verme, yani sesi hiç kesmeden sürekli olarak nefes çevirme olayıdır. Bu nedenle sürekli çalındığı için sipsi çalanın dudakları yorulmaktadır ve ağızlık ile gövdenin birleştiği yere bazen zurnada olduğu gibi plastik bir maddeden 'lüle' denen araç geçirilir. Bunun görevi ise yorulan dudakları bir lüleye dayamak koşuluyla dinlendirmek ve daha uzun süre çalınmasını sağlamaktır.
Sipsi çalabilmek için önce güçlü bir nefese ihtiyaç vardır. Tiz ve ince seslere doğru normal şiddetinden daha güçlü bir nefes gerekmektedir. Aynı tonda ve şiddetle üflenildiği zaman sipsi çalınamaz ve yanlış ses çıkar. Genellikle sipsiyi çalan sanatçılarla mi çarpmasını sürekli yaparlar ki, bu da sipsinin yöresel özelliğindendir.
En önemli özelliklerinden bir tanesi de sipsi çalım sırasındaki trillerdir. Genellikle 'mi' sesinden alt çene sürekli ve devamlı olmak üzere kaslar aracılığıyla titretilir ve üst ön dişler ağızlıkta bulunan hassas kapağa dokundurularak tril meydana getirilir. Trilsiz sipsi çalanlar yörede sipsi sanatçısı olarak kabul edilmemektedir. Eskiden Teke yöresinde delikleri ve ölçüleri aynı olan iki sipsi yan yana iple bağlanarak çalınır, bu tip sipsilere 'çifte sipsi' denilirdi
Çifte Sipsi
Ancak bu tür sipsiler fazlaca kullanışlı olmadığından ve sesler tutmadığı için günümüzde kullanılmaktadır.
Sipsi çalınırken ağızlık uzun süre ağızda kaldığı için ıslanmakta ve tutaklık (tutukluk) yapmaktadır. Tutaklık yapmasını önlemek için mahalli sanatçılar ilginç bir yöntem kullanmaktadırlar:
Kurutmak için öncelikle güvercin kanadındaki tüylerden ağızlığın içine sokularak ıslaklığın giderilmesi, aynı olay büyük tüy ile gövde kısmına da uygulanarak ses perdelerinin açılması sağlanır. Yine ağızlığın tıkanmaması ve ıslanma sırasındaki sesin değişmemesi için sipsinin ağızlık bölümüne açılan kanaldaki kapağın altına saç kılı geçirilir
Sipsinin Yapılışı
Bilindiği gibi sipsi, Batı Akdeniz Bölgesinde yaygın olarak kullanılan halk çalgılarından birisidir. Kullanıldığı yörelerde sipsi yapan ve çalan kişiye göre değişmektedir. Bazı bölgelerimizde tek kamıştan yapılmakta olup, bu tür sipsilere 'Bucak Sipsisi' de denilmektedir. Yani ağızlık ve gövde kısımları tek parçadan oluşur
Bucak Sipsisi
Bu tür sipsilerin ağızlarının bozulması halinde kullanımı sona ermektedir ve yörede yaygın değildir. Bu yüzden daha çok portatif ağızlıklı sipsiler kullanılır.
Yörede usta olarak sipsi çalabilen kişiler, çaldıkları sipsiyi kendi ustalık ve uslupları ile kendileri yaparlar. Sipsi yapan kişi 3-5 yıllık kurumuş olan, demir kargı da denilen içi boş 5-6-7 mm. çapındaki (içten içe çap) kargıyı keserek yapım için çalışmaya başlar. Söz konusu kargıların ekleri 20-21 cm. olarak düzgün bir şekilde, keskin bir çakıyla her iki tarafından keser. Yukarıda da belirttiğimiz gibi sipsi, yapan ve çalan kişiye göre değişmektedir. Sipsi yapımcısı, düzgün şekilde kesmiş olduğu bu kargının üzerine elindeki çalgı ile açacak olduğu ses perdelerinin yerlerini ölçülü bir şekilde işaretler. Daha sonra 4mm. Çapında ,yuvarlak ve ucu sivri bir şişi ateşte kızdırarak, işrelemiş olduğu ses perdelerinin üzerine yakarak deler. Bu işlem bittikten sonra herhangi bir kargıyı boydan boya dörde bölerek, delmiş olduğu kargının içine sokar ve deliklerdeki çapakların, pisliklerin temizlenmesi için de seri bir şekilde döndürülür. Temizlik işlemi bittikten sonra söz konusu parçayı içine çakarak gövdeyi ıslık sesi veriyor mu vermiyor mu diye üfler. Eğer düdük sesi gibi net bir ses alabiliyorsa, yapılan sipsi iyi olmuş demektir. Eğer ıslık sesi alınamıyorsa, alınıncaya kadar yukarıdaki işlemler tekrar yapılır.
Meydana gelen kısım, sipsinin gövdesini oluşturmaktadır. Söz konusu gövdenin içi, zeytin yağı ile yağlanır. Böylece zeytin yağı kargı da vernik görevi görerek sesin net çıkmasını sağlar.
Sipsinin ağızlık kısmının yapılışı da kişiden kişiye değişir. 4 mm. Çapındaki ince ve içi boş boru yani kargı tek tarafı düzgün olacak şekilde çakı ile kesilir.Boruya dikey olacak 1.1,5 mm. derinlemesine kanal açmak için hazırlık yapılır. Kesilen bu kargıya yatay olarak yaklaşık 3cm.'lik kanal açılır
Sipsinin Ağızlık Kısmı
Açılan bu kanalın üzerindeki parçaya "ağızlık kapağı denilir. Söz konusu kargının içinde çapak ve pislikler olduğundan, yine kesilmiş kargı ile içi temizlenir. Daha sonra bu kapağın üzeri keskin bir çakı ile az miktarda yani üzerinin kabuğu alınacak şekilde kazınır. Daha sonra ateşle kızdırılmış demir parçası ile ağızlık kapağının üzeri 2'şer mm. arayla çok hafif bir şekilde yakılır. Bunun nedeni ise ağızlığın çalım sırasında tutaklık yapmasını önlemektir.Eğer ağızlık gövdenin boşluğuna geçmiyorsa keskin bir çakı ile hafif bir şekilde yontulur ve iç içe geçmesi sağlanır. Yapılan bu ağızlık bişkin (pişkin) olabilmesi yani sesin gür ve net çıkması için bazı işlemler yapılır:
Bir bardak yarısına kadar su ile doldurulur ve yapılan bu ağızlık suyun içine konularak iki gün bekletilir. Daha sonra çıkartılarak kurumaya bırakılır. Böylece de ağızlığın tutaklık yapmasını önüne geçilmiş olunur. Sipsi ağza alınarak çalınan bir halk çalgısı olduğu için, haliyle ıslanacaktır. Islanma sırasında ağızlığın sesi değişmektedir. Bu değişikliği önlemek için ağızlık suyun içinde bekletilir. Beklediği süre içinde yeterince su emer ve ağza alınıp çalındığı zaman ıslandığında kabarma veya ses değişikliğine meydan vermez. Ağızlık hem kesik (arık) hem de tarla kargısından yapıldığında iyi sonuç vermektedir. İyi bir ağızlık devamlı olarak 15-20 gün kadar çalındıktan sonra oluşur. Çünkü ıslanıp kuruyan ağızlık, bulunduğu ortama alışmış ve bundan sonraki günlerde değişime ayak uydurmuş, bişkin bir ağızlık olmuştur.
Sipsi üzerinde yapılan süslemeler
Genellikle Teke yöresinde sipsilerin, ağızlık ve kılıflarının üzerine çeşitli işlemeleri süslemeler yapılır. Sipsinin yani gövdenin delik aralarına (perde aralarına) "Ala eğri" denilen çöğüre benzeyen dikenli bir ağaçtan bir kabuk geçirilir. Kabuk bu ağaçtan, gövdenin (sipsi gövdesinin) kalınlığına göre filiz kısmından kesilerek geçirilir. Görünüşte donuk yani kül renginde olan bu ağaç, üzeri çakı ile hafif bir şekilde kazındığı zaman altındaki kırmızı renk ortaya çıkmaktadır. Eskiden sipsi gövdelerinin ve kılıflarının üzerine bu ağaçtan süs olarak kabuk geçirilir. Şimdi ise bu ağacın rengine benzeyen ve kolay bulunduğu için tercih edilen kiraz kabuğu kullanılmaktadır. Düzgün boğumlu filiz dallarından sipsinin gövdesine göre kesilen kiraz, perde aralarına yalnızca kabuğu gelecek şekilde kesilir ve kesilen bu kabuğun üzeri zedelenmeyecek şekilde hafifçe vurularak kabuğun ağaçtan ayrılması sağlanır. Ağaçtan ayrılan bu kabuğun içindeki ağaca özgü madde, söz konusu kabuğun birbirine sürtülmesi sonucu çıkarılır. Daha sonra temizlenmiş olan zar şeklinde ki ince kabuk gövdenin perde aralarına yani delik aralarına zorlanarak geçirilir. Bu süre sonra söz konusu kabuk kurumuş olacağından gevşekliğini kaybederek gövdeyi sıkıca sarar. Böylece bir daha hiçbir şekilde oynama ve kayma olmayıp, bu kiraz kabuklarının da sese uzaktan yakından etkisi bulunmamaktadır.
Ağızlık kısmın da, yukarıda değinilen ağacın kabuğundan süs olarak geçirilir . Ağızlığın kapağının üst kısmına gövdede uygulanan yöntemle kiraz kabuğu geçirilir. Yine ağızlığın gövdeye geçen kısmına da kiraz kabuğu geçirilir. Bu bir çeşit süs olmakla birlikte kapağın üzerine çıkarılıp indirilerek sesin değişimi de sağlanır. Yani bir tür akort olayı buradan yapılır.
Sipsi kılıfı, sipsinin kırılmaması için kalın ve içi boş kargıdan yapılır. Sipsi içine konulduktan sonra içi söğüt veya herhangi bir ağaçtan yapılan mantar şeklindeki tıpa ile kapatılır. Bu tıpanın kaybolmaması için de bir ucu da kılıftan iple bağlanır. Tıpanın üzerine hayvan ve kuş motifleri yapılır. Kılıfın üzerine ise gerek kiraz kabuğu geçirilir, gerekse yine hayvan, kuş ve yöre motiflerini yansıtan süslemeler yakılarak yapılır
Sipsi ile Çalınan Yöre Ezgileri ve Ölçüleri
Batı Akdeniz Bölgesi (Teke Yöresi) halk oyunları ve halk müziği denilince, ağır zeybek oyunlarından çok Teke oyunları, kıvrak zeybek oyunları, sipsi havaları ve gurbet havaları akla gelmektedir. Sipsi ile çalınan halk ezgilerinin oyunlu alanlarına "sipsi oyunları" da denilmektedir. Genellikle teke yöresinde sipsi ile çalınan ezgilerin ölçüleri dokuz zamanlıdır. Örneğin 9/4, 9/8, 9/16'lık gibi Ancak şunu da belirtmekte yarar vardır 9 zamanlı ölçülerin dışındaki ezgiler de çalınabilmektedir. Yani kısaca sipsinin karakterine ters düşmeyecek yöre ezgileri sipsi ile çalınmaktadır.
Teke yöresinde, daha doğrusu sipsinin kullanıldığı bölgelerde karakteristik olarak sipsiye benzeyen (ses olarak) cura bağlamayı gösterebiliriz. Bunun yanında orta boy tambura bağlama ,divan bağlama, darbuka, def, sipsiye eşlik eden çalgılardır. Genellikle kabak kemane ile aynı yerde yalnız olarak kullanılmaz. Çünkü ses olarak kabak kemane ile aynıdır.
Mahalli sipsi sanatçıları arasında Hüseyin DEMİR , İsmail EVCİL, Mehmet Ali KAYABAŞ, Ömer ERKAN, , Erol KANYILDIRAN, TRT Ankara Radyosundan Ferhat ERDEM, İzmir Radyosundan Şahin AKAY sayılabilir
GENEL BİLGİLER:
Halk mutfaginda...
En fazla yenen yemekler,tarhana çorbasi,bulgur pilavı,ayran,soğanlı kazan eti veya pirinç pilavı üzerine kızarmış büyük parça çekme tabir edilen et,saç böreği veya et böreği, testi kebabı,yola çıkanlara da hamursuz ve su böreği sayılabilir. Burdur'a has yemekler arasinda Testi kebabı, Kabak tatlısı, Ceviz ezmesi sayılabilir.
Kız gelin olup giderken anasına şunları söyler;
Ayağına giymiş kara yemeni
Kaldır anam bağrındaki dumanı
Şimdi geldi ayrılığın zamanı
Akşam oldu çıktım koyun yaymaya
Şeker mi ektin üstü çilli kaymağa
Ayrılık mı geldi bizim oymağa
Gelin kız babasına da şunları söyler;
Baba tabakanı belinde gezdir
Tabakanın üstüne ismimi yazdır
Eğer baba gurbet elde ölürsem
Mezarımı kendi sılama kazdır
Babamın bindiği kendi atıdır
Atının yediği çayır otudur
Baba kız evladı bu kadar mı kötüdür
Babamın diktiği bostan bitti mi
Bitti de kollarını attı mı
Babam beni ellere verince
Teknen de ekmeğin arttı mı
Kız bunları dese de hem ağlar hem gider. Anasıda atladı gitti eşiği , sofrada kaldı kaşığı diye kızının ardından yas eder.
AĞIZ VE DEYİŞLER
Budur'un tipik ağzı şimdiki ve gelecek zamanla ilgilidir.
''geliyorum''yerine ''geliyom''denir.
_Alaca:Burdur bezi
_Bıcımık
_Bıdırtı:alçak sesle konuşma
_Dığan:yemek yada yağ tavası
_Mahlıç
_Senit:üstünde yufka açılan ağaç
_Haney:iki katlı köy evi
_Endeki:elindeki
YAKIMLAR...
Arvallı kasabasına aittir...
Denizin dibinde Hatçam demirden evler
Ak gerdanın altında da çiftedir benler
O kınalı parmaklarda o beyaz eller
Yolcuyum yolumda eyleme dilber
Ovalara duman çökmüş görmedin mi?
A kız kendi saçını öremedin mi?
Alçaklara karlar yağmış, yükseklere buz
Gel sarılıp yatalım ince belli kız
Dalga dalga dalga dalga dalgalanıyor
Hatçayı görenler sevdalanıyor...
Sipsi...
kabak kemane,dımıdan yöreye özgü çalgı aletleridir,
Aziziye kasabasina ait folklor ekibi çok meşhurdur.
KABAK KEMANE
Kabak kemane geçmişten günümüze kadar otantik görünüşünü korumuş bir halk çalgısıdır. Anavatanı Orta Asya olup, oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Yörelere göre işlev ve yapı bakımından bir takım farklılıklar göstermektedir.En eski Türk kemençesine "ıklığ" adı verilir. "Ik" ok, "lığ" yay anlamına gelmektedir.Orta Asya'da bugünkü bağlamanın atası sayılan yaylı kopuz görülmektedir.Türkler kemane ve kemençe kültürlerini üç kıta üzerine yaymışlardır.Yeniseyde "Iyık" Altaylarda "Yançak komus", Kırgızlarda "Kıl Kıyak", Türkmenlerde "Gıcak" gibi isimlerle anılmıştır.Azerbaycan'da ise kemanenin benzerine "Kamança" adı verilmektedir.Kamançanın gövde, sarp ve burguları ceviz ağacından yapılmış olup, üzerine geçirilen zar Hazar Denizinde yaşayan Gelebıcın adlı balığın derisinden elde edilir. Günümüz Anadolu kemanesi Teke yöresinde yaygın olup, bu sazın kullanımı çok eskilere dayanmaktadır. Yörede bu saza eskiden "İkli" denilirdi. Genelde üç telli olarak kullanılırdı. Bu sazın telleri daha önceden bağırsaktan yapılırdı. Bundan dolayı bu saza "kirişlide" denirdi.Bu yörede sayısı ve kullanımı azalmış bu ailede "tırnak kemane" de kullanılmaktadır.Tırnak kemane tek telden çalınmaktadır. Üst tele geçilmemektedir. Böyle olunca tırnak kemanede ses aralığı fazla olmayan ve daha çok teke havaları çalınmaktadır. Kabak kemane, tırnak kemaneye göre yapı bakımından daha çok geliştiği için orkestralarda rahatlıkla kullanılmaktadır.Teke yöresinin çok yaygın ve içli bir sazı olup, yöre havalarına ve özellikle gurbet havalarına çok iyi kaynamış durumdadır. Kabak kemane yapılırken Su kabağı yukarı doğru incelen boğum altından kesilir ve üzerine yürek zarı veya deri geçirilir. Daha sonra kabağa ağaçtan sap (kol) monte edilir. Kemanenin aslı üç telli olup, daha geniş ses elde etmek için daha sonraları dördüncü bir tel ilave edilmiştir. Kabağın çapının büyük veya küçük olması elde edilecek sesin tiz veya pes olması sonucunu doğurur. İki eşik arası (üst ve alt eşik) normal şartlarda 32-33 cm. uzunluğunda olmalıdır. Ancak derinin az veya çok gergin olması bu uzaklığın değişmesinde etkendir. Şu anda kemanede normal bağlama telleri (çelik ve sırma) kullanılmaktadır. Ancak kemanenin doğal yapısı ile orantılı olarak keman telleri de kullanılabilir.Sazımız at kılıfından yapılmış yay ile çalınır. İyi, kaliteli ve gür ses elde etmek için kıllar üzerine reçine sürülür.Yörede kabak kemane yapım ustaları Burdur'dan Ahmet ÇETİN, İzzet ÇİLOĞLU, Tahsin YARAR, Abdil ACAR, Kemal ERFELEK yöredeki icracıları ise yine Burdurlu Hüseyin DEMİR, Faik İNCE, Ahmet TURGUT, TRT'den Salih URHAN ve İhsan MENDEŞ sayılabilir.
BAĞLAMA, CURA, PARMAK CURASI, ÜÇ TELLİ
Tüm Anadolu'da olduğu gibi Antalya'da da bağlama vardır.Orta tel mi telinde karar veren ve üst tel mi'ye çekilen bağlama düzenine yörede Avşar Düzeni'denir ve Avşar Beyleri gurbet havası ile Avşar Zeybeğinin düzenidir.Orta telli do'ya çekip, tel do'da karar veren ve üst tel sol olan müstezat düzen ile Tefenni Zeybeği, Basbas Zeybeği gibi repertuvar çalınır, ama alt telden itibaren la-re-sol sesleriyle akortlanan bozuk düzen çok yaygındır.Teke bölgesinin en karakter sazı sipsinin yanında mutlaka üç telli ya da parmak curası görülür.Akort yönünden "Avşar Düzeni" daha çok kullanılmaktadır. Bu sazdan çıkan ezgiler, halk müziğinde bulunan ya da bulunması gereken çok sesliliğe güzel bir örnek olup, halk sanatçılarının parmak curasındaki irticalen kullandıkları armonik sesler konservatuarlarda Türk Müziği çok seslendirilmesinde temel alınmaktadır.Parmak cura diğer yöre sazlarına da iyi uyum gösterir. Adı üstünde bu saz, tezene kullanmadan, parmak darbeleriyle çalınmaktadır. Tıskalamalı, vurmalı, döğmeli, taramalı şeklinde çalma şekilleri bulunmaktadır. Parmak cura ile üç telli aynı işlevi görür. Arasındaki fark yapı bakımından üç telli, parmak curadan biraz büyüktür. Burdur Çavdır-KOZAĞAÇ köyünden Faik İNCE de Grup AVŞAR’ın Kurucu Üyelerindendir. Yaygın olan cura türü dört telli curalardır.İşlevsel bakımdan ve günün şartlarına göre parmak curada birtakım değişiklik yapılmıştır. Tel sayısı yer yer çoğaltılmış, akort durumuna göre sapı kısaltılmıştır. Özellikle boğaz havalarında bu sazımız vazgeçilmezdir.Otantik tavırlar, zeybekler, teke havaları ve gurbet havalarında ve özellikle de, cura-sipsi ikilisinde parmak cura (üç telli) başarı ile kullanılmaktadır.Burdur'dan Faik İNCE, Fethiye'den Ramazan GÜNGÖR (Topal Ramazan), Burdur Kozağaçlı Habip ÖZYURT, Çörtenli Hüseyin KARAKAYA, Dirmilli Kadir TURAN bu konuda kaynak sanatçılardır