Bir Asteriks Güzellemesi: Veni, Vidi ve de Vici

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,313
49,984
NeverLand
"Tutatis Adına, Bu Romalılar Kafayı Yemiş!"


Asteriks 29 Ekim 1959'da, Pilote dergisinin ilk sayısında ortaya çıktı. Asteriks ufak tefek, yakışıklı sayılmayacak bir tip ve tam bir Galyalı, sonuç olarak bugünün Fransız erkeğine de oldukça yakın tasarlanmıştı. Sürekli itiraz eden, kavgacı, inatçı, kolay öfkelenen, ama aynı zamanda sevimli, cesur, dürüst, kurnaz, sadık ve eli açıktı. En olmadık durumların ve en sevimsiz rakiplerin bile üstesinden gelen, herkesin sahip olmak isteyeceği dostu simgeliyordu.

Uderzo, Asteriks'i klasik kahramanlık kurallarına uygun çizmek istemiş: Yani cüsseli ve geniş omuzlu. Ama Goscinny aksini düşünüyormuş, amacı bir anti-kahraman yaratmakmış. Ona göre Asteriks, ufak tefek, bodur bir tip, "cümle sonundaki bir nokta kadar belirgin" olmalıymış. İlginç bir ayrıntı; uzun boylu, cüsseli olan Uderzo. Ufak tefek, kısa boylu ve "bodur" olan ise Goscinny'dir! Mesele bir nevi otoportre eğilimi olarak görülebilir!.. Ve son söz, metin yazarının olur. Çizeri yatıştırmak için de Hopdediks ortaya çıkar. Hopdediks, Asteriks'in tamamlayıcısı: obur, alıngan, kolay öfkelenen, duyarlı dolayısıyla da kırılgan, kısacası nitelikli olduğu kadar kusurlu olarak tasarlanmıştı. Pek bilinmeyen taraf ise, başından beri Hopdediks'in aslında varolmaması gerektiği! Çünkü Goscinny dönemin geleneklerinin aksine hikâyede tek bir kahraman istiyormuş, hattâ bir anti-kahraman: Ne zıtlık yaratacak yan karakter, ne bir hayvan, ne başka bir şey!

uderzo_goscinny.jpg

Hopdediks, özetle iyi yürekli saf adam olarak tanımlanabilir. Aptal değildir aslında, ona daha ziyade çocukça tepkiler gösteren bir yetişkin denebilir. İlk albümde elinde bir balta bulunmaktadır. Galya silahlarına uygun olmasına rağmen, Hopdediks'e fazla savaşçı, fazla barbar bir hava verdiğinden bu fikirden çabucak vazgeçilir. Ama gövdesini yine de çıplak bırakırlar, çünkü dönemin savaşçıları gerçekten de cesaretlerini kanıtlamak için böyle savaşırlarmış. Asteriks'in kostümü de, aynı şekilde kolsuzdur, böylece kavgalar sırasında daha rahat hareket edebilmektedir. Konu kostümlerden açılmışken, Hopdediks'in beyaz mavi dikey çizgili pantolonu yazar ve çizerin seçimi değilmiş aslında. O dönemde Asteriks sayfalarını renklendiren ve daha sonra Pilote dergisinde çizerlik yapacak olan Poppée, renkleri, renk körlüğünden muzdarip Uderzo'ya önermiş.

Dostluk Başka, Kavga Başka

Asteriks'in mizahı çok katmanlıdır. Hopdediks'in başını çektiği "slapstick" usulü espirilerden, sadece isimlerde kalmakla yetinmeyen kelime oyunlarına kadar uzanan geniş bir mizah yelpazesini içeriyor. Redhouse'un "abartılı hareketler, düşüp kalkmalar vb.'yle oynanan komedi" olarak tanımladığı "slapstick", Asteriks'te Laurel-Hardy biçemiyle değilse de, kaba kuvvet örnekleriyle karşımıza çıkıyor. Medenî bir iletişim kurmayı ve dertlerini anlatmayı deneyeceklerine, genellikle tekme tokat girişmeyi tercih eden Galyalı dostlarımız, özellikle Romalı askerleri dövmeye çok düşkünler. Ara sıra Asteriks, gereksiz yere bu tür yöntemlere başvurulacağına, güzellikle ve konuşarak halletmek için girişimlerde bulunsa da, ekseriyetle sonuç aynı oluyor, o da "mecbur kalıp" yumruğu basıveriyor. (Ya da Hopdediks'e vurması için izin veriyor). Bunun şüphesiz iyi örnek teşkil etmeyeceğini de Uderzo, Goscinny sonrası kitaplardan birinde, Asteriks'in Oğlu'nda, nihayet dile getiriyor. Köye bırakılan küçük bebeğin şerbetten yanlışlıkla birkaç yudum almasıyla kapıları kırıp, insanları çıngırak yerine kullanmasıyla Asteriks'in kafasında bu soru işareti oluşuyor. Ama şöyle bir düşünüp geçmekle kalıyor (En azından birkaç morarmış gözlü Romalı olmaksızın bir Asteriks macerası düşünülemez!).

Gerçi herhalde Asteriks okuyarak büyüdüğü için kavgacı olmuş birine rastlanmamıştır bugüne kadar! Olsa olsa ters etki yapmıştır (zavallı Romalılar!..). Ama bir yandan da herkesin içinde, az ya da çok barınan şoven ve/veya barbar duyguları biraz tatmin etmiyor da değildir. Yine de bunları beslediği söylenemez, zira altında ironi yattığı muhakkak. Dolayısıyla, belki de tam tersine kendi kendimizle alay etmeyi, dalga geçmeyi ya da kendimize gülebilmeyi öğretiyor olsa gerek. Hem o kavgalar olmasaydı koca bir literatür "devegücütazıhızı şerbetinden" yoksun kalacaktı. Bu da çocukluk hayallerimizi süsleyen unsurlar arasında oldukça büyük bir eksiklik olurdu şüphesiz.

Yazar ve çizer, çocukluklarındaki tatlı kavgaları hatırlayarak, bu sıcak kanlı köyü, her ilişkinin tuzu biberi olan kavgadan mahrum etmek istememişler. Her zaman neşeli bir ziyafet sahnesiyle biten serüvenlerde köy sakinleri kendi aralarında da zaman zaman limonîleşiyorlar. Barışmaları kimi zaman vakit alsa da, çoğu zaman saniye sürmüyor. Tarihi kaynaklara bakılırsa Galyalılar, başka kabilelerle olsun kendi aralarında olsun, çoğu zaman kavgacı ve sürekli çatışma halinde diye tarif ediliyorlar. Durumun pek değiştiği de söylenemez. Bunun sadece Fransızlara has bir özellik olduğu da!

uderzo_maaltijd.jpg

Mizahın ana unsurlarından birisi tekrardır. Kavgaların yanı sıra Asteriks'te tekerrür etmesi beklenen olmazsa olmaz sahneler vardır. En belirgin örneklerden birisi her maceranın sonunda mutlaka gerçekleşmesi beklenen "son kare" ziyafetidir (Öfkeyle köşede duran, sarıp sarmalanmış, ağzı tıkanmış Ozanı unutmadan). Köy meydanında balıklarla yapılan kavgalar, korsanların batan gemisi gibi birçok tekrar örneği mevcut. Bunlardan birisi bir albümde olmaya görsün, itiraz mektupları yağmaya başlıyormuş.

İsmiyle Cismiyle

Asteriks mizahının başlıca öğesi isimlerde yer alan kelime oyunlarıdır. Sezar vb. tarihi şahsiyetler dışındaki bütün adlar istisnasız kelime oyunu ile türetilmiştir. 30 albüm boyunca türetilmiş isimlerin bir listesini dökmeye çalışsak dehşetengiz bir liste çıkardı karşımıza. Dolayısıyla sadece köy sakinlerinden kimilerine değinerek yetineceğiz.
Asteriks'de bütün Galyalıların isimleri "-ix" ile bitiyor. Gerçekte Galya'da pek de sık rastlanan bir durum değilmiş aslında. Esas etken Fransa için önem taşıyan Vercingetorix ('versenjetoriks' diye okunur) olmuştur. Takribî M.Ö. 72-46 arasında yaşamış olan bu Galyalı önder, M.Ö. 52 yılında kendini kral ilan eder ve Romalılara başkaldıran Galya kabilelerini yönetir. Asteriks'in neden M.Ö. 50 yıllarında yaşadığı ortada! Asteriks'ten önce, 1952'de yaratılan iki ayrı Galyalı çizgi roman kahramanı, Totorix (Jean Nohain) ve Aviorix (Cheneval)'den Goscinny de, Uderzo da haberdar değilmiş. Hattâ Asteriks'i düşündüklerinde, bütün isimleri "-ix" ile bitirmekle "olağanüstü bir buluş" yaptıklarını zannetmişler! Asteriksin adı sanki başarısına baştan işaret: Asterisk, yani yıldız işaretinden (*) türeyen ismi böldüğümüzde, (yine) yıldız anlamına gelen "aster" ve Kelt dilinde kral anlamına gelen "rix" kelimeleriyle karşılaşıyoruz. "Rix" kelimesi zaten Kelt dilinden günümüze kalmış ender sözcüklerden birisi. Ayrıca, Goscinny, Asteriks adını "A" harfiyle başladığı için de özellikle seçmiş. Ne de olsa ileride yapılacak alfabetik çizgi roman ansiklopedilerinde avantajlı bir yer edinmesini sağlayacaktır! Uderzo ise Asteriks'in ismi konusunda biraz bâtıl bir yaklaşıma sahip: "A" harfiyle başlayan bir isim ona şansının açık olacağı hissini vermiş çünkü kendi adı da (Albert) karısının adı da (Ada) yine "A" harfiyle başlıyormuş.

Diğer kahramanımız Hopdediks (Dikkat edilirse Oburiks dememeyi tercih ediyorum), yani Obélix'in adı, kimilerinin düşündüğü gibi "obèse" (çok şişman) kelimesinden değil, "obelisk" (dikilitaş) kelimesinden gelmekte! Asteriks ve Hopdediks'in isimlerindeki diğer bir ilginç ayrıntı, ikisinin de basım dünyasında birer tipografik simge oluşturmalarıdır. Asterisk (yıldız işareti: *) çoğu zaman bir göndermeyi, ya da dipnotu belirtmek için kullanılır, "obèle" ise (haç işareti: t) eski elyazmalarında şüpheli bölümleri belirtmekte kullanılır Goscinny'nin basım dünyasına pek de uzak olmaması (annesinin ailesi bir basım evine sahipmiş) bu iki ismin sadece tesadüf eseri ortaya çıkmadıklarını düşündürüyor ister istemez.

İdefiks olmadan meşhur ikili eksik kalırdı. Kısacası meşhur ikili aslında bir üçlüdür! İdefiks'in adı, ilk ortaya çıktığı albümde belirsizdir, isim Pilote dergisinin düzenlediği bir yarışma sonucu bulunacaktır. Pilote okurlarının gönderdiği yüzlerce önerilerden bazıları: Patracourcix {pattes raccourcis: kısa patiler). Papeurdurix (pas peur du risque: risk almaktan korkmaz); Toutousanprix (Toutou sans prix: değeri biçilmez kuçukuçu) vb. Sonunda dört genç okur, Hervé. Dominique, Anne ve Rémi, yarışmayı ve onlara adanmış bir albümü kazanırlar Buldukları isim İdefiks'dir!

AsterixetObelix.jpg

İdefiks, 5. kitap olan Galya Turu'nda, turun ilk durağı olan Lutelia'da (yani Paris'te; not edelim ki Paris, yani Lutelia, o donemde Fransa'nın, pardon Galya'nın başkenti değildir. Başkent o zamanlar Lugdunum, yani şimdiki Lyon kentidir) bir karede beliriveriyor ve yol boyunca kahramanlarımızın peşini bırakmıyor. Bütün Galya'yı Asteriks ve Hopdediks ile birlikle gezen, her türlü badireyi onlarla birlikte atlatan küçük köpek, iki kafadarı köylerine kadar izliyor ve bir daha da yanlarından ayrılmıyor. Yol boyunca ikili köpeğin pek de farkında değildir. Yolculuğun en sonunda, köye döndüklerinde, Hopdediks, İdefiks'in ona havlamasıyla şaşkınlık içinde köpeğin farkına varıyor. Son karede sevimli köpek, ona verilmiş olan kemik ağzında, göz kırparak bize doğru geliyor. Yeni ve vazgeçilmez bir kahraman böylece seriye dahil olur ve izleyen macera Kleopatra'daki başarılarının da yardımıyla Hopdediks'in ayrılmaz dostu, can yoldaşı ve en yakın arkadaşı konumunu kazanır. Hopdediks'in ruh hallerine parallelik teşkil eden İdefiks, sahibiyle birlikte somurturken, gülerken ya da aynı bilmiş havayla kızdığı, bozulduğu olaydan "başı dik" uzaklaşırken görülebilir. İdefiks'in önemli bir diğer görevi seriye kazandırdığı "çevrecilik"tir. Ağaçlara, bırakın kesilmek ya da sökülmek, en ufak bir çizik bile atılmasına dayanamayan köpek, her yıkılmış ya da "canı yanmış" ağaca rastlayışında yaygarayı basıyor. "Çevreciliğin" henüz konuşulmadığı bir dönemde yazıldığını düşündükçe, yazar ve çizerin ne kadar öngörülü oldukları anlaşılıyor!

bagarre-thumb-400x400.jpg

Kahramanlarımızın yaşadığı köy, Fransa'nın Kuzey-batısında, manş denizine nazır, şimdiki İngiltere'nin hemen karşı yakasında yer alıyor. Fransa'da belli bir namı olan Breton'ların memleketi Bretagne'da yer alan köyün adı belirsiz (En yaygın olarak "deliler köyü" diye anılıyor... Özellikle Romalılar tarafından). Yazar ve çizerin bu bölgeyi seçmiş olmalarındaki tek neden Uderzo'nun, savaş sırasında, bu bölgede geçirdiği güzel günler! Ama Goscinny'nin de ekleyecekleri vardır: Köyün denize yakın olması onun fikridir. Böylece gerektiğinde kahramanlarımız deniz yoluyla da yolculuk yapabileceklerdir. Bu durum "Uderzo, 1942'de Marsilya'da kalsaydı, bugün Asteriks güney aksanıyla mı konuşurdu" diye düşündürmüyor değil.

village.jpg

Goscinny zamanındaki iç kapakta, bir köşede Asteriks bir Romalı'yı havaya uçurmuş "Bu Romalılar kafayı yemiş/Bu Romalılarda beyin yok" derken, diğer sayfada Hopdediks, elinde birkaç dövülmüş Romalı'yla Hokusfokus'a "kendimi biraz güçsüz hissediyorum" demekte, kazanda şerbet karıştırmakla olan Hokusfokus ise parmağını sallayarak "Hayır Hopdediks!.. Şerbet içemezsin! Bin kere söyledim, küçükken içine düştüğünü" demekte. Goscinny'yi kaybetmemizin ardından Uderzo'nun tek başına sürdürdüğü, (ama ikisinin imzasını taşıyan) albümlerin iç kapağındaysa köyün ormandan genel manzarası yer alıyor. Ordralfabetix'in balıkçı dükkanı (genel kavga meydanı) ve Ozan Dertsiziks'in ağaç üstündeki evi farkedilebilir durumda.

Asteriks'te kadınlar hep ikinci planda gibi görünüyor. Öte yandan, Goscinny
yaptıkları işin karikatür olduğunu ve kadınların gülünç durumlarda gösterilmeyi haketmediklerini düşünüyor. Ve ekliyor, "hem biz bir kadın koyduğumuz zaman, o Kleopatra oluyor!" Diğer yandan, Fransız şovenizmi oldukça öne çıkmakla birlikte erkek şovenizmi pek sırıtmıyor. Her ne kadar esas kahramanlardan hiçbiri evli olmasa da (Asteriks, Hopdediks ve Hokusfokus), bu onların kadın düşmanlığını değil çekingen taraflarını gösteriyor. Asteriks, kibarlığı hiç elden bırakmayıp mantığını kullanmayı başarırken, Hopdediks kadınlara nasıl davranılması gerektiği konusunda oldukça beceriksiz, utangaç ve Asteriks'in tersine duygularına kolay kapılan bir mizaca sahip. Kleopatra'dan sonra dizinin en popüler kadını olan Falbala, "erkek şovenizmi" konusunda tereddüt etmemize sebep oluyor. Falbala'nın fazlasıyla feminen hatları, dalgalı, uzun sarı saçları, uzun kirpikli kedi gözleri, dolgun dudakları ve vücuduna oturan elbisesiyle tam ideal kadın timsali. Bu denli iz bırakmasının sebebi bu fiziksel özellikleri mi, yoksa Hopdediks'in ona beslediği umutsuz ama onurlu aşk mı bilemiyoruz. Neyse ki Uderzo, kadın hakları ve özgürlüğüne dair, şüphesiz alaycılık içermekle birlikle, Gül ve Kılıçta borcunu ödedi. Zaten Uderzo'nun güzel kadın çizmek konusundaki görüşleri şöyle: Onların dönemi için güzel kadın çizmek, sansüre takılan bir sorunmuş. Ama ne yapıp edip Asteriks kitaplarına birkaç "güzel" kadın dahil etmiş, "aksi taktirde herkes benim korkunç bir kadın düşmanı olduğuma inacaktı" diyor. Sansür durulunca Asteriks'in Oğlu ya da Gül ve Kılıç'ta daha da ileri gidebilmiştir: "Karakterlerimin aseksüel olduğunu söylemelerinden bıkmıştım." Goscinny'den sonraki dönemde çizdikleri, kimi zaman üstad hayatta olsaydı ona ters düşer miydi dedirtse bile, Uderzo bu konuda kararlı; o da Asteriks'in hiçbir zaman evlenmeyeceği.

Hokusfokus köyün bilgesidir. Her tür iksir ustası olan bu alim, ilk albümden itibaren yerini almıştır. Asteriks albümlerinin birkaçında karşımıza çıkan Carnuti ormanı (Chartres yakınlarında) yıllık büyücüler toplantısı (bkz. Gotlar} tarihî bir gerçeğe dayanmaktadır. Gerçekten de her sene, tam da bu ormanda (Chartres, o dönemlerde Galya'nın merkezi olarak görülüyordu) "druide"ler yani "Kelt papazı" diyebileceğimiz dönemin büyücüleri, toplanıp yeniliklerini birbirlerine sunuyor, istişarede bulunuyorlar, gençler danışmaya, öğrenmeye geliyorlar, yaşlıların nezdinde kararlar alınıyordu. Elbette öyküdeki gibi bir "oscar töreni" söz konusu değil! "Altın Menhir" bir anakronizmden ibaret Ama güzel gönderme olduğunu da kabul etmek gerek.

thumnll_orig.jpg

Hokusfokus'un oscara layık görülen ve sadece "büyülü iksir" olarak adlandırılacak şerbeti ("potion magique"), Halil Kıvanç'ın yaratıcı çevirisiyle Türkiye'de bir nesil için "devegücütazıhızı şerbeti" olarak yer etmiştir. Yeni çevirilerde "büyülü iksir" olarak geçen şerbetin dizide gözardı edilemeyecek bir ver vardır. Onu da başlı başına bir karakter olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Bu iksir, Asteriks maceralarının olmazsa olmaz parçasıdır. Köye bütün özelliğini veren, Romalılara karşı hâlâ (ya da "domuzuna") direnmelerini sağlayan, kibirlerine kibir, şovenliklerine şovenizm katan, vurdumduymazlıklarını pekiştiren bir iksirdir. Her maceraya atıldığında Asteriks'in kemerinden eksik olmayan mataradaki miktarın macera boyunca nasıl yettiği biraz merak uyandırsa da, günlerce matarada durduğu halde etkisinin nasıl geçmediği insanı düşündürse de... Hikâye bu ya, o kadar "zorlarsak" işin keyfi kaçar.

Devegücütazıhızı şerbetinin esası olan ökseotu, ancak altın orakla toplanırsa iş görmektedir. Tarihçilerse druide oraklarının altından imal edilmiş olmasına pek ihtimal vermiyorlar. Bugüne kadar, o döneme ait bu tür bir aletin izine rastlanmamıştır. Ama ökseotuna atfedilen meziyetlerin tarihsel bir dayanağı var. Galyalılar bu otun, kaynatıldığında, hem panzehir özellikleri taşıdığına bem de kısır hayvanları doğurgan kıldığına inanırlarmış. Ne var ki Asteriks'te görüldüğü gibi, ökseotu meşe ağacında bulunmaz. Kimbilir, belki de şerbete doğaüstü güçlerini veren bu özelliktir!

Hokusfokus'un numaraları boldur; bunların arasında meşe ağaçlarını bir gecede büyümesini sağlayan tohumlardan tutun, insanın (tercihen Romalıların) her tarafından saçlarının çıkmasını sağlayan iksirlere kadar çeşit çeşit numara mevcuttur. İksirlerinin son kullanma tarihi var mı bilmiyoruz, ama içtikten sonra etkilerinin geçici olduğu kesin. Kısa süre sonra "normale" dönülüyor; "küçükken kazanın içine düşmemişseniz" tabii. Bu durumda etkisinin daimî olduğunu kitapların iç kapaklarından bile öğreniyoruz. Hopdediks, iştahlı yapısından olsa gerek, hatırlayamadığı o tadı keşfetmek için her tür numarayı denemeye hazır. Merakını gidermesine asla izin verilmiyor, çünkü etkisinin ne olacağı bilinmiyor. Nihayetinde Oburiks Zor Durumda'da bu soru işareti de ortadan kalkıyor, ama Uderzo'ya da biraz hayıflanıyoruz, okur acaba bazı konuların gizemli kalmasını tercih etmez miydi? Ve Goscinny hayatta olsaydı bu konuya el atar mıydı, diye düşünmeden de edemiyor insan.

Şerbet, Fransız şovenizminin kof tabanını iyi simgeliyor. Buna en güzel örnek Olimpiyatlar'da karşımıza çıkıyor. "Doping" meselesine bir anıştırma olarak, Asteriks oyunlara iksirsiz katılmak zorunda kalıyor, ve elbette (başı dik olmakla birlikle) kaybediyor. Çünkü şerbet olmaksızın Galyalı dostlarımızın hiçbir şansı yoktur. Lakin seyircilerin arasına güruh halinde oturan bütün köy sakinlerinin tipik tepkisi, mağrurluklarından asla taviz vermemektir. "Artniyet", şovenizm, hatta zenofobinin sınırlarında "gezen tavırları", Asteriks'in kaybetmesini, sahanın "ağırlığına", iklime, irtifaya, yemeklere, son olarak da seyircinin tutumuna bağlıyor.

Toptoriks'e gelince, bu narsist yapılı şefle, birçok siyasi liderin karikatürünü farketmemek işten değil. Ne de olsa tarih tekerrürden ibarettir. Asteriks'in ilk maceralarında, "Galyalı" tanımlamasının da karıştığı şoven tutumla (Galya: Gaule), bir General De Gaulle yüceltmesi görenler dahî oldu. Ne var ki bu yüceltmeyi köyün şefinde değil, elbette serinin kahramanı Asteriks'te görüyorlardı. Serinin çok çeşitli alegoriler barındırdığı muhakkak, ama fazla da ileri gitmemeli!

Dünya Bir Yana, Galya Bir Yana...


Kahramanlarımızın bugünün Fransa sınırları içinde yaptıklan yolculuklar bir yana, maceradan maceraya koştukları ülkeler arasında, aslen Galya milletine dahil olan yerler de var. Bunlar Korsika, İsviçre ve Belçika. Tabii Goscinny-Uderzo ikilisinin bu milletlere atfettikleri özelliklerin çoğu bugünün milletlerine dairdir. Bu atıflarsa oldukça yerinde ve doğru gözlemler içeriyor. Amma ve lakin, Korsika örneğinde olduğu gibi, kitabın başına not düşerek esas niyetlerinin sadece mizah olduğunu, yazarların ve çevirmenlerin "cinaslarının" alınganlık meselesi yapılmaması gerektiğini belirtme ihtiyacı duydukları da olmuş. Britanya kitabının İngilizce versiyonunun ilk baskısı da bu türden bir uyarı ile başlamakta. Neyse ki dünyanın geri kalanı da sağlam bir mizah anlayışına sahip, öyle ki yazarımız ve çizerimiz çeşitli ülkelerden sürekli davetler alıp, "bizim ülkemizi de yazıp çizin" istekleriyle karşılaşmışlar. Goscinny'nin buna verdiği karşılık: "Asteriks ne bir seyahat rehberi, ne de turistik broşür." Ama bir ülkeyi yazıp çizmeden önce, o ülkeyi ne yapıp edip ziyaret ediyorlar, fakat bunu haber vermeden gizlice yapıyorlar. Fotoğraflar çekip notlar tutuyor, eskizler çiziyorlar. Hikâyelere bu araştırmacı tarafın yansıdığı muhakkak. Yine de, "bizi anlamamışsınız, biz böyle değiliz" gibisinden itiraz mektupları da alıyorlar. İngiltere hariç... Goscinny'nin de dediği gibi, besbelli "İngiliz mizah anlayışı diye birşey gerçekten de mevcut." Bir de İtalya!.. "Senatus Populus que Romanus", yani "Romalı Senato ve Halk" anlamına gelen meşhur "SPQR" ibaresini "Sono Pazzi Questi Romani", yani "Bu Romalılar Kafayı Yemiş"e çevirecek kadar ileri gitmişler! Ama şunu da eklemeli ki Asteriks'in italyanca çevirisinde Romalılar Stoma şehrinin aksanıyla konuşuyorlar, yani bir nevi argo kullanıyorlar. Böylece İtalya'nın genelinin gücenmesine, alınmasına gerek kalmıyor.

Roma Bir Yana

Roma, imparatorluk simgesi olarak maceralarda karşımıza en sık çıkan kenttir. Maceralarda ekseriyetle karşımıza asker olarak çıkan Romalılar, Roma şehrinde her halleriyle tanıtılırlar. Kahramanlarımız da bu şehirde sırasıyla gladyatör olurlar, turist olarak gezerler, sirkte oyun düzenlerler, yüzme hocalığı yaparlar, yarış arabalarında sürücü olurlar, köle olarak çalışırlar, aşçılık yaparlar, süs eşyası olarak adlandırılırlar ya da sokak haydutu olurlar (bir Robin Hood edasıyla olsa da), hattâ Asteriks kendi mahkemesinde avukatlık yapmıştır. Kısacası büyük şehrin bütün gereklerini bir şekilde yerine getirirler. Dizide Romalı askerler mizahî olarak bulunmaz bir malzeme teşkil ederler. Hiyerarşik olarak her tür rütbeyle karşımıza çıktıkları için rütbelerin önemi de her karede kendisini gösterir. Buna tezat, Galyalı arkadaşlarımızın köyünde "özgürlük, eşitlik ve kardeşlik" hakimdir. Bunun en belirgin göstergesini de hiçbir maceradan eksik olmayan Romalı Kampı-Galyalı Köyü savaşlarında görebiliriz: Her çeşit manevra ve dizilişte Roma orduları, müthiş bir hizayla ve düzenle saldırırlarken, bizim köylüler düzen karşıtı, hattâ anarşist düzeyde bir emsalle harala gürele "girişirler". Bu noktada Fransız bayrağını oluşturan üç renk biraz tehlikeye girse de (dostluğu ve kardeşliği çoğunlukla elden bırakmayan Galyalı köyünün sakinleri, Romalı askerler karşısında, en nadide hediyelerle karşılaşmışçasına paylaşımcı ruhlarını unutup, çocukça bir tutumla bencilliklerini su yüzüne çıkarırlar) her zaman Galyalıların zaferiyle sonuçlanan bu çatışmaları en yakın dostluklara taş çıkaracak bir ziyafet ve eğlence gecesi düzenleyerek kutlarlar. Ve yıldızların altında sonuçlanan her macerada okur da ateşin etrafında köylülerle oturup kızarmış yabandomuzlarını (Hopdediksîn elinden kurtarabilirse) paylaştığını hissedebilir (kemikleri lütfen İdefiks için ayırın).

Bu Kadar Ciddiyet Yeter; Biraz da Eğlenelim Yahu!

Birçoklarına göre Asteriks ortalama Fransızın "arketip"ini oluşturuyor. Farklı görüşler ve soru işaretleri de mevcut tabii. "Gizli şovenizm, siyasi görüş (Astérix sağda mı yer alıyor solda mı?), geçmiş olaylara göndermeler, örneğin İkinci Dünya Savaşı ve Fransız direnişinin Galyalı köyü tarafından ne kadar simgeleştirdiği." Ne var ki yazar da çizer de bu konuda her zaman nettiler: "Asteriks'i Fransız edebiyatının bir klasiği olsun diye yarattık. Yetişkinlerce okunması için düşünüldü. Maceralarında yer alan her şey, simge, ağırbaşlılık ve ciddiyetten ibaret. Ne yani, 1959'da küçük mikiler çizmekle zaman harcayabileceğimizi mi zannediyorsunuz?" Asteriks albümlerinde eksik olmayan unsurlardan birisi kuşkusuz direniştir. İkinci Dünya Savaşı'ndan esinlendiklerini düşünebiliriz. Ne de olsa Direniş'in merkezi Fransa'ydı. Ama Direniş'in ta kendisi olan bu köyün maceraları boyunca, tarihte yaşanmış türlü direniş çeşitlerini de bulabilirsiniz: ispanya'dan ingiltere'ye ve elbette Korsika'dan geçerek çeşitli millet direnişlerine anıştırmaların mutlaka yer aldığı maceraların yanı sıra, örneğin Gül ve Kılıç'ta kadın direnişi söz konusudur. Hattâ Oburiks Zor Durumda albümünde kölelerin baş direnişçisi Spartaküs'e bile rastlanır (tabii ki Kirk Douglas kılığında)!

Politik sayılabilecek alegori ve göndermelerin çokluğuna rağmen, yazar ve çizerin, Asteriks'i yaratırken "sadece insanları eğlendirmek istedik" demelerindeki samimiyete güvenmek gerekiyor. 3 nesil boyunca 88 dil ve lehçede, 30 macera, 7 film, bir oyun parkı, sayısız ürün ve yapılmayı bekleyen daha nice projeyle, milyonlarca insanı eğlendirdiler, eğlendirmeye de devam edeceğe benziyorlar.

LINDA STARK
 
Üst