Serdar Yıldırım
Yeni Üye
AYŞECİK İLE YASEMİN SULTAN
Ayşecik’ in babası sarayın sütçüsüydü. Saray yakınlarındaki bir kasabada küçük bir çiftliği vardı. Her sabah saraya taze süt götürürdü. Çiftliklerinden saray rahatça görülüyordu. İki yıldır Ayşecik arada sırada, “ Baba ben de seninle geleyim. Sarayın nasıl bir yer olduğunu çok merak ediyorum “ der dururdu. Fakat babası Ayşecik’ in kaybolacağından korkar, “ Biraz büyü de o zaman ” derdi. Günlerden bir gün, sabah kahvaltısından sonra babası kızına şöyle dedi: “ Ayşecik artık on yaşına girdin. Kocaman bir kız oldun. Yarın sabah hazır ol bakalım. Sen de benimle beraber geliyorsun. “
Ayşecik bu habere çok sevindi. Babasına sarıldı. Annesi kızının bu coşkulu sevincine katıldı, üçü bir sevgi yumağı meydana getirdiler.
Ayşecik gün boyu pek neşeliydi. İçi içine sığmıyordu. Heyecandan yerinde duramıyor, eli ayağı birbirine dolaşıyordu. Öğle üzeri mutfakta annesine yardım ederken, iki çay bardağı ile üç yemek tabağını kırmıştı. Tabii ki, bunları isteyerek yapmamıştı. Zaten annesi hiç mi hiç kızmamıştı. Sadece kendisine, “ Ayşecik, ben yemeği sofraya getirebilirim. İstersen masada oturup yemeğin gelmesini bekleyebilirsin, oldu mu canım kızım? ” demişti. Annesinin kızması için sebep yoktu ki…
Ayşecik ertesi sabah süt güğümlerinin at arabasına yüklenmesine yardımcı oldu. Arabaya bindi ve babasıyla birlikte saraya doğru yola koyuldular. Ayşecik sarayın bu kadar büyük olduğunu tahmin etmiyordu. Sarayın iç avlusunda babası süt güğümlerini teslim etmeden önce babasına sarayın içini görmek istediğini söyledi. Bunun üzerine saray görevlilerinden bir kadın Ayşecik’ e yardımcı verildi. Ayşecik kadınla beraber sarayın odalarını, salonlarını gezdi, dolaştı. Bir koridordan geçerken karşıdan gelmekte olan beş kız gördüler. Görevli kadın, Ayşecik’ e en öndekinin Yasemin Sultan olduğunu, bir şey sorarsa cevap vermesini, sözlerine dikkat etmesini usulca söyledi. Yasemin Sultan arkasında nedimeleri olduğu halde yanlarına yaklaştı. Ayşecik’ i bir süre süzdükten sonra görevli kadına dönerek, “ Evet, misafirimiz kim oluyor? ” diye sordu.
Görevli kadın: “ Efendim, bu kız sütçünün kızı. Saraya ilk kez geliyormuş. Benden kendisini sarayın içinde gezdirmem istendi. “
Yasemin Sultan: “ Ya demek öyle…Ne kadar güzel ” dedikten sonra Ayşecik’ e dönerek: “ Sarayı beğendiğinizi umarım, arkadaşım. Adınızı öğrenebilir miyim? “
Ayşecik kendisi ile aynı yaşlarda olan Yasemin Sultan’ ın dostça tavırlarından çok memnun olmuştu. Hele kendisine ‘arkadaşım‘ demesi yok mu?..Bir dakika önceki heyecanını üzerinden atıverdi, rahatladı ve sesine tatlı bir çeşni vererek: “ Efendim, adım Ayşecik’ tir. Bizim evden saray rahatça görülüyor. Hep merak ederdim, acaba nasıl bir yer diye. İşte sonunda bu amacıma ulaştım. Geldim, sarayı gezdim, gördüm. Gerçekten büyük ve güzel bir yermiş. Hayran olmamak elde değil. Burasını çok sevdim. Bizim evimiz buraya göre oldukça küçük. Fakat ben evimi de çok seviyorum “ deyince Sultan’ ın arkasında duran nedimeler gülüştüler. Yasemin Sultan şöyle bir arkasına dönüp baktıktan sonra hafifçe tebessüm ederek, “ Ayşecik gel istersen odama geçelim, orada konuşmamıza devam ederiz ” dedi.
Ayşecik ile Yasemin Sultan iki saati aşkın bir süre konuştular, dertleştiler. Sonra nedimeleri öğle yemeği için padişahın beklediğini Sultan’ a haber verdiler. Ayşecik ile Yasemin Sultan yarın sabah yeniden buluşmak dileğiyle ayrıldılar. Ayşecik babasıyla sarayın iç avlusunda buluştu. Süt güğümleri at arabasına yüklenmişti. Arabaya binip evlerine doğru yola koyuldular. Yemekten sonra padişah, Yasemin Sultan‘ a sütçünün kızı ile odasında görüştüğünden haberi olduğunu, bunu yanlış bir davranış biçimi olarak değerlendirdiğini, bir Sultan’ ın alelade bir köylü kızıyla arkadaş olmasının saray erkanı tarafından hoş karşılanmayacağını söyledi.
Bunun üzerine Yasemin Sultan: “ Ayşecik, sizin tarafınızdan biraz olsun tanınsaydı, onun hakkındaki düşünceleriniz mutlaka olumlu olurdu. Ayşecik alelade değil, fevkalade bir köylü kızıdır. İnsanlar giydikleri elbiselere, yaşadıkları çevreye bakılarak değerlendirilemez. Ayşecik…” diye konuşurken, padişah sinirli bir şekilde ayağa kalktıktan sonra; “ Ayşecik veya Fatmacık, kim olursa olsun…Onunla bir daha görüşmeyeceksin!.. İşte bu kadar! ” diye bağırınca Yasemin Sultan ayağa kalktı ve ağlayarak uzaklaştı.
Ertesi sabah babası süt güğümlerini görevlilere teslim ederken Ayşecik saray avlusunda boşu boşuna bekledi. Öğle vakti babasıyla birlikte eve dönerken, cevabını düşünüp bulamadığı soru şuydu: Yasemin Sultan ile görüşmelerinin hangi sebepten ötürü engellendiği?..
Yasemin Sultan Ayşecik ile görüştürülmemesine çok üzüldü. Yemeden, içmeden kesildi. Birkaç gün sonra hastalandı. Yatağında devamlı olarak “ Ayşecik..Ayşecik..” diye sayıklıyor, günden güne sararıp soluyordu. Ülkenin en iyi doktorlarının çabası boşuna oldu. Sonunda padişah Ayşecik’ in saraya getirilmesini istedi. Yasemin Sultan Ayşecik’in gelmesine çok sevindi. Onun berrak bir su kadar temiz ve tatlı sesi hastalığının en iyi ilacı oldu.
Ağlayan gözleri güldü
Yanağında güller açtı
Bir hafta geçti, geçmedi
İyileşti, ayağa kalktı.
Padişah da onu pek sevdi
“İkinci kızım sensin“ dedi
Sevgiyle bağrına bastı
Hatasını bağışlattı.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım - 1990
Ayşecik’ in babası sarayın sütçüsüydü. Saray yakınlarındaki bir kasabada küçük bir çiftliği vardı. Her sabah saraya taze süt götürürdü. Çiftliklerinden saray rahatça görülüyordu. İki yıldır Ayşecik arada sırada, “ Baba ben de seninle geleyim. Sarayın nasıl bir yer olduğunu çok merak ediyorum “ der dururdu. Fakat babası Ayşecik’ in kaybolacağından korkar, “ Biraz büyü de o zaman ” derdi. Günlerden bir gün, sabah kahvaltısından sonra babası kızına şöyle dedi: “ Ayşecik artık on yaşına girdin. Kocaman bir kız oldun. Yarın sabah hazır ol bakalım. Sen de benimle beraber geliyorsun. “
Ayşecik bu habere çok sevindi. Babasına sarıldı. Annesi kızının bu coşkulu sevincine katıldı, üçü bir sevgi yumağı meydana getirdiler.
Ayşecik gün boyu pek neşeliydi. İçi içine sığmıyordu. Heyecandan yerinde duramıyor, eli ayağı birbirine dolaşıyordu. Öğle üzeri mutfakta annesine yardım ederken, iki çay bardağı ile üç yemek tabağını kırmıştı. Tabii ki, bunları isteyerek yapmamıştı. Zaten annesi hiç mi hiç kızmamıştı. Sadece kendisine, “ Ayşecik, ben yemeği sofraya getirebilirim. İstersen masada oturup yemeğin gelmesini bekleyebilirsin, oldu mu canım kızım? ” demişti. Annesinin kızması için sebep yoktu ki…
Ayşecik ertesi sabah süt güğümlerinin at arabasına yüklenmesine yardımcı oldu. Arabaya bindi ve babasıyla birlikte saraya doğru yola koyuldular. Ayşecik sarayın bu kadar büyük olduğunu tahmin etmiyordu. Sarayın iç avlusunda babası süt güğümlerini teslim etmeden önce babasına sarayın içini görmek istediğini söyledi. Bunun üzerine saray görevlilerinden bir kadın Ayşecik’ e yardımcı verildi. Ayşecik kadınla beraber sarayın odalarını, salonlarını gezdi, dolaştı. Bir koridordan geçerken karşıdan gelmekte olan beş kız gördüler. Görevli kadın, Ayşecik’ e en öndekinin Yasemin Sultan olduğunu, bir şey sorarsa cevap vermesini, sözlerine dikkat etmesini usulca söyledi. Yasemin Sultan arkasında nedimeleri olduğu halde yanlarına yaklaştı. Ayşecik’ i bir süre süzdükten sonra görevli kadına dönerek, “ Evet, misafirimiz kim oluyor? ” diye sordu.
Görevli kadın: “ Efendim, bu kız sütçünün kızı. Saraya ilk kez geliyormuş. Benden kendisini sarayın içinde gezdirmem istendi. “
Yasemin Sultan: “ Ya demek öyle…Ne kadar güzel ” dedikten sonra Ayşecik’ e dönerek: “ Sarayı beğendiğinizi umarım, arkadaşım. Adınızı öğrenebilir miyim? “
Ayşecik kendisi ile aynı yaşlarda olan Yasemin Sultan’ ın dostça tavırlarından çok memnun olmuştu. Hele kendisine ‘arkadaşım‘ demesi yok mu?..Bir dakika önceki heyecanını üzerinden atıverdi, rahatladı ve sesine tatlı bir çeşni vererek: “ Efendim, adım Ayşecik’ tir. Bizim evden saray rahatça görülüyor. Hep merak ederdim, acaba nasıl bir yer diye. İşte sonunda bu amacıma ulaştım. Geldim, sarayı gezdim, gördüm. Gerçekten büyük ve güzel bir yermiş. Hayran olmamak elde değil. Burasını çok sevdim. Bizim evimiz buraya göre oldukça küçük. Fakat ben evimi de çok seviyorum “ deyince Sultan’ ın arkasında duran nedimeler gülüştüler. Yasemin Sultan şöyle bir arkasına dönüp baktıktan sonra hafifçe tebessüm ederek, “ Ayşecik gel istersen odama geçelim, orada konuşmamıza devam ederiz ” dedi.
Ayşecik ile Yasemin Sultan iki saati aşkın bir süre konuştular, dertleştiler. Sonra nedimeleri öğle yemeği için padişahın beklediğini Sultan’ a haber verdiler. Ayşecik ile Yasemin Sultan yarın sabah yeniden buluşmak dileğiyle ayrıldılar. Ayşecik babasıyla sarayın iç avlusunda buluştu. Süt güğümleri at arabasına yüklenmişti. Arabaya binip evlerine doğru yola koyuldular. Yemekten sonra padişah, Yasemin Sultan‘ a sütçünün kızı ile odasında görüştüğünden haberi olduğunu, bunu yanlış bir davranış biçimi olarak değerlendirdiğini, bir Sultan’ ın alelade bir köylü kızıyla arkadaş olmasının saray erkanı tarafından hoş karşılanmayacağını söyledi.
Bunun üzerine Yasemin Sultan: “ Ayşecik, sizin tarafınızdan biraz olsun tanınsaydı, onun hakkındaki düşünceleriniz mutlaka olumlu olurdu. Ayşecik alelade değil, fevkalade bir köylü kızıdır. İnsanlar giydikleri elbiselere, yaşadıkları çevreye bakılarak değerlendirilemez. Ayşecik…” diye konuşurken, padişah sinirli bir şekilde ayağa kalktıktan sonra; “ Ayşecik veya Fatmacık, kim olursa olsun…Onunla bir daha görüşmeyeceksin!.. İşte bu kadar! ” diye bağırınca Yasemin Sultan ayağa kalktı ve ağlayarak uzaklaştı.
Ertesi sabah babası süt güğümlerini görevlilere teslim ederken Ayşecik saray avlusunda boşu boşuna bekledi. Öğle vakti babasıyla birlikte eve dönerken, cevabını düşünüp bulamadığı soru şuydu: Yasemin Sultan ile görüşmelerinin hangi sebepten ötürü engellendiği?..
Yasemin Sultan Ayşecik ile görüştürülmemesine çok üzüldü. Yemeden, içmeden kesildi. Birkaç gün sonra hastalandı. Yatağında devamlı olarak “ Ayşecik..Ayşecik..” diye sayıklıyor, günden güne sararıp soluyordu. Ülkenin en iyi doktorlarının çabası boşuna oldu. Sonunda padişah Ayşecik’ in saraya getirilmesini istedi. Yasemin Sultan Ayşecik’in gelmesine çok sevindi. Onun berrak bir su kadar temiz ve tatlı sesi hastalığının en iyi ilacı oldu.
Ağlayan gözleri güldü
Yanağında güller açtı
Bir hafta geçti, geçmedi
İyileşti, ayağa kalktı.
Padişah da onu pek sevdi
“İkinci kızım sensin“ dedi
Sevgiyle bağrına bastı
Hatasını bağışlattı.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım - 1990