Arthur C. Clarke - Cennetin Çeşmeleri

oktayyapıcı13

Onursal Üye
29 Haz 2015
1,412
16,147
byCcO0pz_o.jpg




“TARİHTE İLK KEZ, CENNETE GİDEN BİR MERDİVENİMİZ OLACAK – BİR YILDIZ KÖPRÜSÜ.”

Arthur C. Clarke, bilimi edebiyatla eşsizce birleştiren, bilimkurgunun üç büyük ustasından biri. Cennetin Çeşmeleri ise bilimin popüler “uzay asansörü” fikrini, kurgusal bir tarihin merceğinden insanın gelişime duyduğu tutkuyla harmanlayarak ele alan bir şaheser.

22. yüzyılda her türlü teknolojik ilerleme gerçekleşmiş ama uzaya erişimde verimsiz ve çevreyi kirleten roketlerin ötesine geçilememiştir. Vannevar Morgan’ın hayali ise tüm zamanların en büyük mühendislik harikasını –36 bin kilometre yüksekliğindeki bir asansörü– kullanarak Dünya’yı yıldızlara bağlamaktır.

Fakat Morgan’ın sayısız teknik, politik ve ekonomik sorunun üstesinden gelmesi ve Tanrı’nın gazabını dindirmesi gerekiyordur çünkü Yörünge Kulesi’ne uygun tek yer ekvatordaki Kutsal Sri Kanda Dağı’nın tepesidir.

Tam iki bin yıldır ölümlülerin ihtişamından korunan Sri Kanda’yı Morgan fethedebilecek midir? Yoksa buna kalkışan tüm kral ve prensler gibi ölümüne mi koşmaktadır?

Cennetin Çeşmeleri, hem tanrılara hem de evrenin kanunlarına karşı verilen bir mücadele.
 

cagan73

Onursal Üye
17 Kas 2013
363
8,044
Değerli @oktayyapıcı13 diyardaşımıza teşekkür amaçlı:

“Dinozorların nesli tükendi çünkü bir uzay programı yoktu”
Bu cümle, sıradan bir kasabalı çocuğun, hayal gücü ile nelere kadir olabileceğinin en güzel örneklerinden biridir.

1917'de İngiltere çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 20 yaşına kadar küçük bir kasabada yıldızları izleyerek büyüdü. Yüksek öğrenim imkanından yoksundu. 30 yaşına geldiğinde kısa bilimkurgu öyküleri yazmaya başlamıştı.
1945'te Clarke çığır açan bilimsel makalesini yayınladı: "Dünya Dışı Röleler - Roket İstasyonları Dünya Çapında Radyo Kapsamı Sağlayabilir mi?" Makalede Clarke, sabit yörüngelere yerleştirilen uydular aracılığıyla küresel iletişimin ilk ilkelerini ortaya koydu. Jeostatik bir uydu, ekvator üzerinde yörüngede döner, böylece yörünge periyodu (uydunun Dünya etrafında bir yörüngeyi tamamlaması için geçen süre) Dünya'nın dönme periyoduyla (Dünyanın kendi etrafında bir kez dönmesi için geçen süre) aynıdır. Bu, Dünya yüzeyinde bulunan bir gözlemciye uydunun gökyüzünde hareket etmiyormuş gibi göründüğü, sabit bir konumda durduğu anlamına gelir. Sabit yörüngelerin dünya çapında telekomünikasyon röleleri kurmak için ideal olacağını öne süren ilk kişiydi. Sabit yörüngedeki bir uydu gökyüzünde hareket ediyor gibi görünmediğinden, yerdeki antenlerin uyduyu gökyüzünde izlemesi gerekmez, kalıcı olarak tek bir konuma yönlendirilebilir, bu da yer istasyonları ile uydular arasındaki iletişimi kolaylaştırır.

2. Dünya savaşından sonra 3o’lu yaşlarının başında burslu okuyarak 1948 te matematik ve fizik diploması almaya hak kazandı.
Aynı dönemde çok sayıda kurgu olamayan kitaplar yazdı ve ün kazandı.
Kurgusal olmayan ilk kitapları Gezegenlerarası Uçuş (1950) ve Uzayın Keşfi (1951) idi. Uzayın Keşfi adlı kitabı, roket öncüsü Wernher von Braun tarafından Başkan'ı John F. Kennedy Ay'a gitmenin mümkün olduğuna ikna etmek için kullanıldı.
1950'ler de Uzayın Barışçıl Kullanımına ilişkin müzakereler sırasında Birleşmiş Milletlere hitap ederek bu tartışmalara dahil oldu.
Meteorolojik araştırma ve operasyonlar için roketlerin ve uyduların kullanıldığı yeni bir teknolojinin gelişmesini sağladı.

İlk romanları rutin uzay araştırma hikayeleriydi:
Ay'a ilk uçuşu konu alan Prelude to Space (1951) ;
Mars'ın Kumları (1951), ile gezegenin kolonileştirilmesini konu aldı;
Gökyüzündeki Adalar (1952), bir uzay istasyonunda geçiyordu.
1950'lerde Clarke bilim kurgu klasikleri haline gelen iki kısa öykü yazdı:
“Tanrının Dokuz Milyar İsmi” (1953), bir Tibet manastırında geçiyordu.
“Yıldız” da (1955), uzak bir gezegene yapılan bir keşif gezisinde, yıldız süpernovaya dönüştüğünde yok olan bir medeniyetin kalıntıları bulunur. Keşif gezisine katılan bir rahip, keşfi ile inancını kaybediyordu.

Clarke, denizaltı keşiflerine ilgi duydu ve 1956'da Sri Lanka'ya taşındı ve burada deniz dalışı ile fotoğrafçılığı birleştirerek ikinci bir kariyere başladı. Bir dizi kitap üretti; bunlardan ilki Mercan Sahili (1956) oldu.
Aynı yıl, daha önceki bir romanı olan Gecenin Düşüşüne Karşı (1953) Şehir ve Yıldızlar adıyla güncelledi: Bu romanda gelecekte bir milyar yıl sonra, Dünya'nın son şehirlerinden birinde genç bir adamın bilgisayar kontrollü statik statükoya isyan etmesini konu aldı.

Clarke'ın bir fütürist olarak kurgu dışı en ünlü eseri, 1958'de yazmaya başladığı ve 1962'de kitap halinde yayımladığı bir dizi makaleye dayanan Geleceğin Profilleri kitabı olabilir. Kitapta yarının dünyasının olası şeklini tasavvur etti: Günümüzden 2100 yılına kadar olası icatların bir zaman çizelgesini de içeriyordu.

1964'ten itibaren Clarke, yönetmen Stanley Kubrick ile birlikte Clarke'ın kısa öyküsü “The Sentinel”i (1951) bir filme uyarlamak için çalıştı ve bu film sonunda oldukça başarılı olan 2001: A Space Odyssey (1968) oldu. Film, insan öncesi maymunların, uzaylı bir kalıntı ile karşılaşması ve bu sayede teknolojik ve entelektüel sıçramasıyla başlar. 2001: A Space Odyssey, film eleştirmenleri ve tarihçiler tarafından sıklıkla tüm zamanların en iyi bilim kurgu filmlerinden biri olarak anılır.
2001 in 1968'de yayımlanmasının ardından Clarke, bilim ve teknoloji yorumcusu olarak çok talep görmeye başladı. 20 Temmuz 1969'da Apollo 11 Ay'a inerken naklen yorumcu oldu.

Jüpiter'in bulutlarındaki yaşamı keşfeden bir keşif gezisini konu alan "Medusa ile Buluşma" (1971) adlı romanıyla büyük başarı sağladı.
Rama'yla Buluşma (1973), ilk temasla ilgili başka bir hikayeydi: 22. yüzyılın başlarında yıldızlararası uzaydan güneş sistemine büyük bir asteroitin girdiği gözlemlenir. Rama adı verilen asteroitin silindirik bir uzay aracı olduğu ortaya çıkar ve içini keşfetmek için bir keşif ekibi gönderilir ve macera devam eder.
Imperial Earth (1975), 23. yüzyılda geçen bir klonlama ve güneş sistemi kolonizasyonu hikayesiydi.

Cennetin Çeşmeleri (1979) , ada ülkesi Taprobane'de (Clarke'ın yerleştiği Sri Lanka'nın kurgusal bir versiyonu) bir uzay asansörünün inşasını anlattı ve en iyi roman dalında ödüller kazandı. Bu romanda uzay asansörlerinin kullanılmasının roket fırlatmalarını geçersiz kılacağı bir gelecek tasavvur etti.

1958 tarihli bir kısa öykünün genişletilmiş hali olan Uzak Dünyanın Şarkıları (1986), yok edilmiş bir Dünya'dan hayatta kalan son kişilerin gelişiyle toplumunun rahatsız olduğu uzak bir gezegende geçiyordu. Clarke ayrıca bu dönemde 2001: A Space Odyssey'in iki devam filmini de yazdı: 2010: Uzay Serüveni İki (1984'te çekildi) ve 2061: Uzay Serüveni Üç (1988).

Daha sonraki romanlarının çoğu diğer yazarlarla işbirliği içinde ve Clarke'ın değişen derecelerde katılımıyla yazılmıştır.

Son 20 yılını geçirdiği hastalık sebebiyle tekerlekli sandalyede geçiren Clarke,1986'da Amerika Bilim Kurgu Yazarları tarafından Büyük Üstat seçildi.

Clarke son dönemlerinde kendini gelecek neslin mümkün olan en iyi eğitimi almasını sağlamaya adadı. Yazdıklarıyla genç beyinleri etkilemenin yanı sıra örgün eğitim alanında da çalıştı. 1979-2002'de Sri Lanka'daki Moratuwa Üniversitesi Rektörü, 1989-2004'te ise Uluslararası Uzay Üniversitesi'nin ilk Rektörü olarak görev yaptı.

Clarke, küresel iklim değişikliği ve bunun insanlığın geleceği üzerinde ne gibi etkileri olabileceği konusunda endişeliydi. İnsanlığın en çok kendine zarar veren davranışlarımızdan biri olarak gördüğü fosil yakıt kullanımının ötesine geçmesinin acil gerekliliğini her zaman vurguladı. Ancak Clarke insanlığın geleceği konusunda her zaman iyimserdi; teknolojik başarıların mevcut sorunlarımızı çözeceğine ve tüm insan ırkı için daha iyi ve daha parlak bir geleceğe yol açacağına kesinlikle inanıyordu.

Clarke'ın geleceğe yönelik iyimserliği, onu dünyanın her yerindeki insanların, günümüzün sorunlarını çözmek ve tüm insanlık için daha iyi bir dünya yaratmak için birlikte çalışmasının önemi konusunda ideal bir sözcü haline getirdi. Arthur C. Clarke Vakfı ve Arthur C. Clarke Uzay Bilimleri Eğitimi Enstitüsü, Clarke'ın ilham verme mirasını sürdürmektedir.

Ünlü yazarın tanıtımını yine ünlü bir sözü ile bitirelim:
Mümkün olanın sınırları, ancak onların ötesine geçerek, imkansıza doğru gidilerek tanımlanabilir.
 
Son düzenleme:

İnanna Salome

Aktif Üye
4 Eki 2023
258
1,660
Sayın @oktayyapıcı13; özenli sunum ve harika eser için çok teşekkürler.
Sayın @cagan73 ; Arthur C. Clarke'a dair paylaştığınız ince ayrıntılı biyografi için çok teşekkürler. Kendisinin bilim insanlığı beni de bir gece ansızın yaptığım keşif ile mest etmişti. Kaos Teorisi'nden Kelebek Etkisi ve Heisenberg Belirsizlik İlkesi'ne oradan da Çekerler ve Fraktallara kanatlandığım gece; Arthur C. Clarke dehasına rastladım:
1988'de Sri Lanka'daki bilgisayarında 22 saat uğraşarak ( ) ve fraktal geometri ile ulaştığı kara delik fantastikliğiyle ekran başındakileri mest eden Arthur C. Clarke'a sevgilerle...
(18.56'dan itibaren)
Carl Sagan, Stephen Hawking and Arthur C. Clarke - God, The Universe and Everything Else (1988)

Eğer Fraktallar ilginizi cezbederse dehamız, Sonsuzluğun Renklerini şu belgeselde pek güzel anlatmakta :

With Arthur C. Clarke as narrator&interviews with mathematicians, including Benoît Mandelbrot, this program graphically illustrates how simple formulas can lead to complicated results.
Fractals Documentary:The Colors Of Infinity
 
Son düzenleme:
Üst