Ahmet bizi her geçen gün biraz daha yaşlılığa gömüyor.
Biri bunu durdursun.
Biri bunu durdursun.
Çok şık bir nostalji "resm-i geçidi" oluyor sevgili "ahmet akyol",
Resmini verdiğiniz "ITT Schaub-Lorenz SL58 Automatic" marka teybi görünce, bu benim 1976 yılında sahip olduğum ilk "kasetli" teyp dedim. Ama yanılmışım! biraz araştırınca benimkinin "ITT Schaub-Lorenz RC1000" modeli olduğunu hatırladım. Zira resimde görülen sadece kaset teyp, radyosu yok. benimkinde radyodan kayıt yaparak yüzlerce kaset doldurduğumu hatırladım. İlk kaset teybim buydu ve çok kullanışlıydı. Gerçi 1960'larda eve alınmış bir makaralı teybimiz vardı, ama o tam olarak bana ait değildi! Alman malı olan her iki teyp de yaklaşık olarak o yıllarda (1975-76) üretilmeye başlamış (bu bilgiyi şimdi öğrendim). Satın aldığım yılı kesin olarak hatırlıyorum, zira o yıl Girne Caddesi'nde (İzmir) yeni bir eve taşınmıştık. O cadde üzerinde o zamanki binalar birbirine çok yakındı. Birkaç metre ötemizde olan karşı balkonda birisi sürekli ses düzenini sonuna kadar açıyor ve döne döne mahalleye "Hotel California"yı dinletiyordu (o meşhur Eagles şarkısı da tam o yıl yeni çıkmıştı) şarkı çok iyi, ama devamlı olunca ve bu volümde hiç çekilmiyor! Düşündüm ki ben de teybi balkonda açarsam utanır susar! Ne mümkün, meğer adamın kendi boyu kadar kolonları varmış! O da onları balkona çıkarttı! Bizim teybin sesi fısıltı gibi kaldı. Adam biraz hastaydı galiba. Günler sonra sustu ama nasıl sustu (veya susturuldu) bilmiyorum. Ama "ITT Schaub-Lorenz RC1000" müthiş bir teypti. Kaliteli kayıtlar yapılırdı bu gülle gibi ağır cihazda (şimdi internete baktım 4 kiloymuş!), bu kayıtları plakçılardaki profesyonel sistemlerde dinlediğimizde orada bulunanlar ses kalitesine şaşarlar, portatif bir cihazda kaydedildiğine inanamazlardı.
Beni o yıllara götürdüğünüz için teşekkürler.
Ahmet bizi her geçen gün biraz daha yaşlılığa gömüyor.
Biri bunu durdursun.
Şimdi paylaştığım resimler arasında hala Solo Test'i severek oynarım..Öyleki herzaman 2 çıkardığımla övünürdüm,ta ki bugün 7 yaşındaki kızım 1 çıkarana kadar..... Seksenli yıllardan beri oynarım ama hiç 1 çıkaramamıştım Leblebi tozuna gelince,eminim sizde benim gibi o dönemler defalarca boğulma tehlikesi yaşamışsınızdır ve en son bir resim üzerine daha yorum yapmak istiyorum ''LOTO ANAHTARLIK'' evet o kadar basit bir oyuncak,amaaaa ilk çıktığı dönemde ''İPHONDAN'' daha fazla insanı hayretler içinde kendine hayran bırakmıştı....
1. Fotoğraftaki tıraş makinesi ile az tıraş olmamıştım. Hatta okulda derslere dağılmadan önce yapılan kontrollerde bazı öğretmenler daha doğrusu müdür ve müdür yardımcıları o makineden temin etmişler ve saçı uzun olanların genel olarak ön taraflarına "kertik" adını verdiğimiz darbe atıp eve gönderdikleri olurdu. Evet ! biz bu şekilde okuduk büyüdük ve ailemizden hiç kimse de tutup o öğretmeni müdürü müdür yardımcısını şikayet etmedi etmeyi bile aklına getirmedi çünkü eti senin kemiği benim anlayışı vardı. Şimdi öyle mi?
2.Fotoğraftaki çıkartmaları bende almıştım hatta okul yıllarımdan kalan defterlerimin üzerinde hala var, o kadar seviyordum ki uzun süre defterlerimin üzerine yapıştırmamıştım. Böyle şeyleri bulamıyorduk maddi imkanlarımız yoktu.
3. Fotoğraftaki Loto Anahtarlıktan bende almıştım. Evimize ve okulumuza yakın Yılmaz Kırtasiye isimli bir kırtasiye vardı ve yaşadığım yerin en büyük kırtasiyecesiydi, bazen içeri girer büyülenmiş gibi bu tür şeylere bakardım. Kırtasiyenin sahibi bu tür şeyleri hep camekana koyardı. Ne yazik ki içerisindeki lastikti sanırım mekanizma bozulunca loto anahtarlıkta dönmez olmuştu.
4.Solo Testde aynı kırtasiyecide vitrinde bulunurdu ve ben kırtasiyecenin önünden geçerken ah çekerek bakardım ve parayı denkleştirirsem alırım derdim. Hiçbir zaman parayı denkleştiremedim ve solo testi alamadım. İçimde ukta olarak kaldı.
5. İçinde un ve donmuş şekilde kremaya benzer bir yiyecek vardı, bunu da herzaman alamıyorduk, yani özel günlerde falan alabiliyorduk.
Hey gidi günler hey.
Benim çocukluğum 70'lerin sonları ile 80'lerin ilk yarısında geçti. O dönemler zaten yurdum yokluk içerisindeydi bir de kendi ailemin imkansızlıkları pek çok şeyin özlemi içerisinde büyüttü. Ama yine de şikayet etmiyorum, etmedim, hayatımızın en güzel yıllarıymış. Hiçbir şey yokmuş ama gam keder tasa hayat mücadelesi ikiyüzlülük hainlik vs gibi duygular da yokmuş. O günleri özlüyorum. Bazen anlatıyorum çevremdeki yeni yetme insanlara, inanmıyorlar. Babanıza annenize sorun diyorum onlar da yaşadılar benim gibi diyorum.
Bu forumu açtıktan sonra,80 li yıllarda çocukluğunu yaşamış ve o dönemleri özlemeyen tek bir insan olmadığını anladım...O dönemin saflığı ve güzeliği o kadar farklıydı ki benim için.....Sanki sihirli yıllardı,ve doksanlı yılların başlarında bu büyü yavaş yavaş kayboldu,yerine ise kapkara ve insanların artık birbirine güvenmediği,paylaşan insanların yok oldukları bir dönem başladı....Evet eşyamız yok denecek kadar azdı,madii imkansızlıklardan bir çok şeyi alamazdık...Ama en önemli şeye sahiptik...''İNSANLIĞIMIZA''
Ülkemizde "leğende yıkanma" olayı çok meşhurdur. Daha çok çocukları yıkarlardı leğende ve aksiyonun olmazsa olmazı sabun kalıbıyla veya hamam tasıyla kafaya vurulan darbeydi. Bu nedenle yıkanırken huysuzluk yapmak, suyu sıcak bulup ağlamak, göze sabun kaçınca yakınmak filan sakıncalıydı. Siz hatırlatınca, 1985 Nesli Çölgeçen filmi "Züğürt Ağa"'da Füsun Demirel'in Şener Şen'i leğende yıkadığı unutulmaz sahne aklıma geldi birden. Teşekkürler sevgili "ahmet akyol".
Züğüt Ağa - Leğende Yıkanma Sahnesi