Berlin Alexanderplatz (1980)

agartan

Onursal Üye
28 Haz 2019
1,225
11,298
Berlin Alexanderplatz (1980)

Yönetmen: Rainer Werner Fassbinder
Senaryo: Alfred Döblin, Rainer Werner Fassbinder
Müzik: Peer Raben
Ülke: Batı Almanya, İtalya
Tür: Dram
Süre: 901 dk
Vizyon Tarihi: 27 Ağustos 1980 (İtalya)
Dil: Almanca
Çekim Yeri: Grünwald, Bavaria, Almanya
IMDb Rating: 8.5
2 ödül



Sunum: 14 Bölüm, 5,76 GB, 720*576 pxs, orijinal dilde ve Türkçe altyazısı yanındadır.
İsteyenler oynatıcıda gerekli ayarı yaparak, filmin video dosyasına "yapışık" olan İngilizce altyazı ile izleyebilir.



"Yürek her şeyden daha aldatıcıdır; iyileşmez. Onu kim anlayabilir?"


l-berlin-alexanderplatz-sqpn6.jpg




Film, Alman edebiyatındaki modernizmin en önemli yazarlarından biri olan Dr. Alfred Bruno Döblin'in (1878-1957) baş yapıtı olan Berlin Alexanderplatz (1929) romanını neredeyse bire bir sinemaya uyarlayan yönetmen Rainer Werner Fassbinder'in de baş yapıtı sayılır.

Alfred Döblin'in dokunaklı romanı Fassbinder'ı derinden etkilemiş olmalı.
Fassbinder, epizodik şaheserinden bahseden bir röportajda, kitabı "ezbere" bildiği için senaryoyu yazmanın zor olmadığını açıklamış.



87436_105df_1571800335.jpg



Berlin Alexanderplatz, izlemesi zor bir film; ancak bazı sanatsal kusurlardan dolayı değil.
İnsanlık durumunun, çelişkilerinin ve karanlık doğasının yoğun ve dolambaçlı ama dürüst bir gözlemi olduğu için.

Hikaye 1926 - 1928 yıllarında Berlin'de geçiyor: Almanya, en karanlık dönemlerinden birinin eşiğindedir.
Cinayet, kıskançlık, sapıklık, nefret, kötülük, masumiyet, kırılganlık, korku, özlem, suçluluk, mahçubiyet, ümitsizlik, kötülük, tutku, şehvet,
şüphe, kararsızlık, ıstırap, acı, seks, ölüm, kan, güvensizlik, yoksulluk, belirsizlik, delilik, umutsuzluk, teslimiyet, şok, kaos, kir, ruh, inanç...
kısaca insan psişe'si (insan zihninin, bilincinin ve bilinç dışının tamamı) görüntüsünde sürekli bir akış halinde.


Fassbinder bu projeye açık yüreklilikle ve keskin bir disiplinle yaklaştı.
Neyi yeniden yaratmak istediğini biliyordu; onun yarattığı dünya, romantize edilmiş gerçeklik kavramını ortadan kaldırarak dikkatleri çekiyor.
Fassbinder, adeta bir Brechtyen gözlemci gibi davranır. *
dipçe: Brecht ve Döblin yakın arkadaşmışlar.*



images



Hikaye on üç bölüm ve bir sonsöz olarak anlatılıyor. Uzun bir sinema deneyimidir.

Berlin Alexanderplatz (1980):

01 Cezanın Başlangıcı:

02 Ölmek İstemeyen Bir Adam Nasıl Yaşamalı:

03 Kafaya Bir Darbe Ruhu İncitebilir:

04 Sessizliğin Derinlerinde Bir Avuç İnsan:

05 Gücünü Tanrımızdan Alan Ölüm Meleği:

06 Aşkın Bedeli Ağırdır:

07 Unutma, Yeminler Bir Uzuv Gibi Kesilebilir:

08 Güneş Bazen Yaktığı Teni Isıtır:

09 Çoğunluk, Azınlık Safsatası Hakkında:

10 Yalnızlık, Duvarlarda da Delilik Çatlakları Oluşturur:

11 Bilgi Güçtür ve Erken Kalkan Yol Alır:

12 Yılanın Ruhundaki Yılan:

13 Dış Dünya, İç Dünya ve Gizden Korkunun Gizi:

14 Epilog – Rainer Werner Fassbinder: Franz Biberkopf’un Düşüne Dair Düşüm:



İlk bölüm yaklaşık 82 dakika sürer. Takip eden sonraki on iki bölüm, her biri yaklaşık bir saat sürüyor.
Sonuncusu, bilinçaltının çılgınlığa ve gerçeküstü vizyonlarına 112 dakikalık bir yolculuğun son bölümüdür.
Bu son kısım, geçmiş, şimdi ve gelecek arasında bir lunapark hız treni gibi.
Bu cehenneme spiral bir iniş; adeta Dante'nin cehennemi her köşede ortaya çıkıyor.
Bu hikayedeki ana karakter Franz Bieberkopf'tur. Tegel Hapishanesinde dört yıl hapis yattıktan sonra dünyaya yeniden girer.
Suçu: Bir öfke ve umutsuzluk anında kız arkadaşını öldürmek. Tanıştığımız anti-kahraman, Nietzsche'nin ıstırap içindeki Süpermen'idir.
Döblin'in karmaşık anlatımı ve Rainer'ın kusursuz yorumu ile, paralellikler zamanımıza kadar takip edilebilir.
Özellikle son bölümü ayrı bir film olarak düşünüldüğünde bile başlı başına bir başyapıttır.


Weimar Cumhuriyeti, Almanya'da liberal bir demokrasi olarak kurmak amacıyla I. Dünya Savaşından sonra kuruldu.
Adolf Hitler'in Nazi partisinin 1933'te iktidara gelmesi ile "Üçüncü Reich" olarak devraldı.
Döblin'in anlatısı Weimar Cumhuriyetinin son yıllarında geçiyor.
Berlin Alexanderplatz, yavaş yavaş özümsenmesi gereken olağanüstü bir sanat eseridir.
Fassbinder'in çalışmasını izlemek, kitabı okumaya benzer bir katılım sunuyor.



l-berlin-alexanderplatz-17hb1.jpg



1985 sonrasında TRT televizyonunda "Berlin Aleksander Meydanı" adıyla gösterilmiş.
Nasıl cesaret ettiler, hatırlamıyorum / bilmiyorum; ama sansür makasının en çok çalıştığı ithal film sıfatını hak etmiştir, kesinlikle.

Film, yıllar önceki bir İstanbul Film Festivalinde
(hangisi, bulamadım şimdi), sabahtan geceye kadar sayısız antraktlarla gösterilmiş.

TV'de yayınlanması için ve 16mm formatta çekildiği halde sinematografi açısından The Godfather ile yarışır.
Fassbinder izlemeye bu film ile başlayıp Welt am Draht (şurada sunmuştum: http://www.cizgidiyari.com/forum/yabanci-filmler/157455-welt-am-draht-1973-a.html ) ile devam ederseniz,
bu filmden iki yıl sonra ölen Fassbinder'in gelmiş geçmiş en iyi birkaç yönetmenden biri olduğunu düşünebilirsiniz.


Berlin Alexanderplatz, Ağustos 1983'te Hollywood'daki Vista sinemasında tamamıyla (akşam yemeği için 2 saatlik bir arayla) gösterildi ve şimdiye kadar ticari olarak gösterilen en uzun film oldu.

Berlin Aleksander Meydanı, başlangıçta Ochsenmarkrt (öküz pazarı) olarak adlandırılmış.
Adını 1805'te Berlin'i ziyaret eden Çar Alexander 1'den almış.

Fassbinder, filminde kendi hayatında çok önemli yeri olan 100'e yakın insanın oynamasına izin verdi.
Kendisinin de (son bölümde) küçük bir rolü vardır.

Aşk ve kefaretin bedeli hakkında bir hikaye ve aynı zamanda I. Dünya Savaşı sonrası Almanya'nın bir meselidir.
Görebileceğiniz en derin, en karmaşık aşk hikayesi ve oyunculuklar kusursuz.



0080196.jpg



Alıntı:
"Hiç bir şey Alman melodramından, özellikle de 20'li yıllardaki Almanya'dan daha melodramatik olamaz.

Biberkopf, istek anında dostu olarak gördüğü kişiler tarafından kendisinden istenen her şeyi yapmaya hazır mükemmel bir kurbandır.
Tamamen kadınlara bağımlıdır ve aynı zamanda onlar hakkında çok titiz olduğunu ve aslında çok azını sevdiğini ortaya koymaktadır.
Çok hızlı değildir, ancak sadıktır ve arkadaşları için her şeyi yapabilir; zaman zaman onu öldürücü yapan bir öfke nöbetine kapılabilir,
ancak kolayca durdurulabilir.

1928-29 yılları Almanyasında hayatta kalabilmek için elinden geleni yapıyor, karşılaştığı her işi yapıyor:
Nazi gazetesi de dahil olmak üzere gazete satmak, erotik edebiyat satmak, ayakkabı bağı satmak,
bir hırsız çetesinin parçası olmak ve pezevenk olmak.
Tüm hikaye sadece üzücü olabilecek bir hayatın detaylarından başka bir şey değildir.

Berlin Alexanderplatz o kadar yoğun, o kadar ağır ayrıntılar ve olaylarla dolu ki, on üç bölüm uçarcasına gidiyor.
Ve yine de bu uzun dizi-filmin baş yapıtı epilogtur.
Bu epilogta Fassbinder, hayal edebileceğiniz tüm sinema sanatçıları arasında en barok (gösterişli),
hatta rokoko (gösterişli tarzdaki sanat eserini süsleme) sanatçısı oluyor."


* aşağıdaki yazı film hakkında ayrıntı içermektedir *
* Biberkopf'un o akıl hastanesinde indirgendiği fiziksel ihmali, doktorların ve personelin kibirli küçümseyici dikkatsizliği ve onun perili zihnini anlatıyor.
Fassbinder, yaşadığı bu tekinsiz kabusta, Reinhold ve onu hayatında kullanmış birkaç kişi tarafından nasıl işkence gördüğünü,
hem kayganlığının hem de bunu kabul etmeyi reddetmesinin kendisine nasıl işkence yaptığını, fiziksel olarak her türlü işkenceye maruz kaldığını gösteriyor.
Ad eternam olarak tekrarlanan acımasız fiziksel cezalar, elbette Dante'den ödünç alınmış bir cehennem görüntüsü.
Buradaki nokta, Biberkopf'un o delilik içinde kişisel bir huzura ulaştığında kurumdan çıkacağıdır, hiçbir şekilde kendi mağduriyetinin bilincinde değildir,
ama iç dünyasının sıkıcı, anlamsız, anlamsız ve duygusuz bir rutine dönüşmesi, onu arabalara bakan sadık ve güvenilir bir kapıcıya dönüştürecek,
bedenin ve ruhun kutsanmış yalnızlığında sonsuza dek kaybolmuş ve terk edilmiş.
Bu sonsöz o kadar bereketli ve o kadar yoğun ki, nasıl bu şekilde devam edebildiğini merak ediyoruz;
her mağduriyet durumu, bir kapı kadar doğal bir şekilde diğerine açılıyor ve arkanızdan kapanıyor.
Aynı anda hem mide bulandırıcı hem de iştah açıcı, böylece o iğrençliğe ve o gaddarlığa tamamen gömülü hissediyorsunuz.
Biberkopf oluyorsunuz ve aynı zamanda işkenceci deliliğine kapılıyorsunuz,
çünkü Biberkopf size kaderini, deliliğini, dolayısıyla belalarınızı ve şiddetini hak ediyor gibi görünüyor.
Şu anda Fassbinder'in sizi nasıl çifte röntgenci yapmayı başardığını ve ikinizi de isyan etme gerekçesi ile içinde yaşamanıza rağmen
isyan edemeyen Biberkopf'un kendisine ve böylece onu cezalandırmak için işkence eden deliliğe nasıl ulaştırdığını görmek şaşırtıcı.
İsyan etmemek veya onu isyana teşvik etmemek.
*

"Fassbinder'in bu sapkın medyatik aktarımda rekabet edebileceği tek film yapımcısı, ilk filmlerinde veya Hellraiser serisinde Clive Barker'dır,
ancak Fassbinder, Biberkopf'u bir savaşta hayatta kalmaya yönlendireceği için hayati önem taşıyan bu hezeyana antik bir Yunan boyutu ekler.
Enternasyonal, yurtsever şarkılar ve ortaya çıkan Nazi askeri ayinleri, ritüelleri ve yürüyüş tempolarının karışımı.
Böylece onu isyan etmediği için cezalandırmak ya da isyana teşvik etmek için işkence eden deliliğe dönüşür."


Dr. Jacques COULARDEAU, 16 Ocak 2008
Dilbilimci, Hint-Avrupa ve Türk gelenekleri ve kültürleri arasındaki mitolojik temaslar dahil drama ve sinema uzmanı.
Paris Dauphine Üniversitesi, Paris 1 Pantheon Sorbonne Üniversitesi & Versailles Saint Quentin ve Yvelines Üniversitesi

*

Sonradan buldum, 16. İstanbul Film Festivaliymiş.(29 Mart - 13 Nisan 1997)

Saygılarımla.

dipçe: sunumlarımdaki görsellerin çoğunu "img.com" adresine yüklüyordum; oradaki adresi bu sayfaya kopyalayınca iş halloluyordu.
Ancak, söz konusu site "veri paylaşımı konusunda şikayete maruz kaldığını" belirterek verileri 1 hafta saklayabileceğini belirtti.
Anladığım kadarıyla, diğer sitelerde de durum aynı. Başka bir çözüm bulana dek, görsellerde azaltma yapmak durumundayım.


*
 
Son düzenleme:
Üst