Silvan

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,617
79,654
NeverLand
manzaraDSCN3046.jpg

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Diyarbakır İli’ne bağlı bir ilçe olan Silvan, batısında, Diyarbakır Merkez ilçe ve Hazro, güneyinde, Bismil, kuzeyinde Lice ve Kulp ilçeleri, doğusunda Batman ili ile çevrilidir. İlçe toprakları genellikle engebelidir. Yüksekliği 1.500 m.yi bulan Herbat Dağları Silvan’ın arkasındadır. Albat Dağları ova boyunca ilçeyi doğudan batıya keser. Batman Çayından başka önemli bir akarsuyu yoktur. Ova kesimi tamamen çıplak, dağ kesiminde ise yer yer meşe ve yabani meyve ağaçları ile kaplıdır. Diyarbakır’a 82 km. uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 1.379 km2 olup, toplam nüfusu 109.953’tür.

İlçe ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. İlçede yetiştirilen başlıca tarımsal ürünler, buğday, mercimek, arpa, üzüm, nohut, çiğit, pamuk, tütün, pirinçtir. Tününü ile ünlüdür. Az miktarda badem ve ceviz üretilmektedir. Pekmez üretimi oldukça yaygın olup, pestil ve ceviz içli sucuk yapılmaktadır. Hayvancılık önemli bir gelir kaynağıdır. Arap atı yetiştirilmesi çok eskiye dayanmaktadır. İlçede sanayi kuruluşları bulunmakta olup, yaprak tütün bakım evi, un fabrikası ve tuğla imalathaneleri bulunmaktadır. Ayrıca dokumacılık ta yapılmaktadır.

fatihcelik21_6105500.jpg

Ulu Camii​

Yöredeki ilk yerleşimin MÖ.3000’lerde Asurlular tarafından başladığı sanılmaktadır. Meyyafarikin, Mafarkin, Martiropolis adlarıyla bilinen Silvan, Asurlular zamanında ileri bir düzeye ulaşmıştır. Urartu döneminde Martiropolis isimli kentin burada olduğu söylenmektedir. General Mortge anılarında buraya değinmiştir: Romalı komutan Lukullus sonra da Nero’nun komutanı Karbulo (Corbulo) döneminde ele geçirilen ve VII.yüzyıl sonlarına kadar önemini koruyan, Büyük Tigran’ın İÖ 80’lerde kurduğu Tigranokerta kentinin Mayyafarikin ile aynı kent olduğundan söz etmiştir. Silvanlı tarihçi İbn ül-Ezrak ise, Silvanlı piskopos Mar Maruthan’ın (Marusa) Bizans İmparatoru ve İran Hükümdarı Yezdiğirt’ten aldığı izinle Hıristiyan şehitlerini bu yöreye gömerek bir kent kurduğundan ve kentin Martyropol (Şehitler Kenti) olarak adlandırıldığından söz etmektedir. Kent, VI.yüzyılda Bizans İmparatoru Iustinianus’ın en önemli askeri merkezlerinden biri durumunda olup, kentin etrafı surlarla çevrilidir.

2003_05_19_hasuni.jpg

Hasuni Mağaraları

Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Türkmen boyları yöreye yerleşmiş, Mervaniler, Selçuklular, Artuklular ve Eyyubiler döneminde önemli bir kültür merkezi olmuştur. XII.yüzyılda yaşamış olan tarihçi İbnü’l-Ezrak orijinal nüshası British Museum’da olan Tarihi-i Meyyafarkin isimli yapıtıyla yöre tarihini anlatmaktadır. 1873 yılında ilçe merkezi olarak Diyarbakır’a bağlanmıştır.

selahattineyyubiPanorama4.jpg

İlçede günümüze gelebilen eserler arasında; Sur Kalıntıları, Silvan Kalesi , Ulu (Selahattin Eyyubi-Meyya Farkin) Camisi , Eyyubiler Camisi , Karabehlül Bey Camisi , Malabadi Köprüsü, Kemhük (Kemuk) Köprüsü, Pileken Köprüsü, Hasuni Mağaraları ve Diyarbakır Sivil Mimari örneklerinden evler bulunmaktadır.

Silvan Kalesi

Diyarbakır, Silvan ilçesinde bulunan bu kalenin ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber MÖ.77 yılında Büyük Tigrat Krallığı zamanında yapıldığı, sonraki yıllarda da Bizanslılar tarafından yeni eklerle kale genişletilmiş ve onarılmıştır. Hamdaniler, Mervaniler döneminde kaleye yeni burçlar ve sur duvarları eklenmiş, böylece daha korunaklı bir duruma getirilmiştir.

Kale yörede bulunan kalker taşından yapılmıştır. İçkale kareye yakın planlı olup, bunun dışında dış ve iç surlarla çevrelenmiştir. Kale 25 m. aralıklarla 50 burçla sağlamlaştırılmış ve dört yöne de dört kapı açılmıştır. Kale kapılarında bezemeli kitabeler bulunmakta olup, bunlar Eyyubilerden Melik Eşref zamanından kalmıştır. Ayrıca kalenin diğer kapılarında da Melik Kamil, Selahattin Eyyubi, Melik Evhad, Artukoğulları ve Mervanoğullarına ait çeşitli kitabeler de bulunmaktadır. Sonraki devirlerde kale içerisine Ulu Cami eklenmiştir.

Ulu Cami (Selahattin Eyyubi-Meyya Farkin Camii)

selahattineyyubiDSCN0405.jpg

Diyarbakır Silvan ilçesinde bulunan bu caminin Artukoğullarından önce, 1031’de küçük bir cami olarak yapıldığı sanılmaktadır. Artukoğullarından Necmeddin Alpi döneminde,1157’de onarılmış ve genişletilmiştir. Sonraki yıllarda Ebu’l Muzaffer Şehabeddin Gazi döneminde yeniden elden geçirilmiştir. Bu cami ile Artuklu mimarisinin üslubu ilk belirgin şeklini almıştır.

fatihcelik21_4221286.jpg

Caminin ibadet mekanı dikdörtgen planlı olup, içerisi mihraba paralel 18 paye ile dört sahna ayrılmıştır. Mihrap önüne rastlayan bölüm altı büyük, iki küçük payenin yardımı ile tromplu olarak 13.50 m. çapında bir kubbe ile örtülmüştür. Bu kubbenin bir bölümü de mihrap önündeki duvara dayanmaktadır. Burada Gaznelilerin Leşker-i Bazar Ulu Camisi’nde ortaya koydukları mihrap önü kubbesi Melik Şah’ın yapmış olduğu yapılardaki düşüncesi ile birleştirilmiştir. Bu tür mihrap önü kubbelerinin Anadolu’da bulunan ilk örneklerindendir. Kubbe eteğinde Necmeddin Alpi’nin bir kitabesi yer almaktadır.

Ulu Cami Artuklu taş işçiliğini yansıtan bezemeleri ile dikkati çekmektedir.

Eyyubiler Camisi

Diyarbakır Silvan ilçesinin güneydoğusunda yer alan Eyyubiler Camisi olarak tanınan cami yıkılmış, sadece minaresi günümüze gelebilmiştir. Caminin Eyyubiler döneminde 1199-1244 tarihleri arasında yapıldığı kitabelerinden anlaşılmaktadır.

Karabehlül Bey Camisi

Diyarbakır Silvan ilçesinde bulunan bu cami XVI.yüzyılda, Diyarbakır Valisi İskender Paşa’nın mahiyetinde bulunan Silvan’lı Şeyh Ahmetzade Elvend Bey’in oğlu, Sancak Beyi Kara Behlül tarafından yaptırılmıştır.

Gri renkte kesme taştan yapılan bu cami kare planlı olup, üzeri sekizgen bir kasnağa oturan tek kubbe ile örtülmüştür. Kubbenin üzeri dıştan pramidal şekle sokulmuştur. Son cemaat yeri altı ahşap sütuna dayanan altı bölüme ayrılmış ve üzeri de ahşap bir çatı ile kapatılmıştır.

Malabadi Köprüsü

Diyarbakır-Silvan yolu üzerinde, Malabadi denilen yerde, Dicle Nehri’ne karışan Batman çayı üzerindedir. Köprünün üç satırlık kitabesinden Temurtaş ibn İlgazi Bin Artuk tarafından 1147 yılında yaptırıldığını, masraflarının kendisi tarafından ödendiği öğrenilmektedir. Köprü cephesinde bulunan ve son kısmı okunamayan bir başka kitabeden h.648 (1250) yılında Osman isimli bir kişi tarafından yapıldığı öğrenilmektedir. Büyük olasılıkla bu kişi köprüyü yapan veya onaran ustalardan birisidir. Sonraki yıllarda Kurt İsmail Paşa ve Vali Faiz Bey zamanında ve 1930 yılında da karayolları tarafından onarılmıştır.

DSCN0699.jpg

Köprü birbirlerinden farklı uzunlukta ve kırık hatlar şeklinde devam eden üç kısımdan meydana gelmiştir. Bunlardan birincisi yolla birleşir, onu büyük bir kemer izler, sivri kemerli olan bu bölümü yalnızca dolgudan ibaret olan üçüncü bölüm tamamlar. Köprü 165.00 m. uzunluğunda, 7.00 m. genişliğindedir. Köprünün en büyük gözü iki kaya üzerine oturtulmuş olup, 38.60 m. genişliğindedir. Sivri kemerli olan bu gözün yanlarında ikişerden dört pencere bulunmaktadır. Mansab tarafında ise büyük kemerin solunda üç küçük göz daha görülmektedir. Bunun iki yanına üzeri stalaktitli duvara bitişik sütunlar ve yuvarlak kemerli nişler yerleştirilmiştir. Bunları izleyen gözlerin kemerleri ise sivridir.

Büyük kemerin iki yanında 4.50 ve 5.30 m. genişliğinde iki küçük oda bulunmaktadır. Büyük kemerin üzerine rastlayan kagir bir kapı ve kemerde ise köprüden geçenlerin kontrol edildikleri iki kapı vardır. Bu kapılardan biri yıkılmış, diğeri günümüze gelebilmiştir. Bu kapıların sol tarafındaki bir merdivenle de odacıklara inilmektedir. Oldukça geniş ve yüksek pencereleri olan bu odacıkların tavanları tuğla ile örtülmüştür. Bu odalarla ilgili olarak Evliya Çelebi şöyle demektedir:

“Köprünün kemerleri altında müteaddit hücreler ve demir pencereli şahnişinler olduğunu, bu şahnişinlerde yolcuların oturarak balık avladıklarını, köprünün iki tarafında kale kapıları gibi demir kapılar bulunduğunu, bu kapılardan içeride sağ ve solda köprünün temeli ile beraber hanlar olduğunu, köprü korkuluklarının Nahçıvan polatından yapıldığını ve bu eşsiz köprünün Hazo tarafındaki handa Hazo beyinin, Meyafarikin tarafındaki handa Meyafarikin beyinin adamları yolculardan baç almaktadır”.

Kesme gri kalker taşından yapılan bu köprüden söz eden Evliya Çelebi yapı özelliği, biçimi, boyu ve sağlamlığı ile Anadolu’da yapılmış olan bütün köprülerden daha üstün olduğunu belirtir.

Köprünün büyük ve küçük kemerleri arasında selyaranlar bulunmaktadır. Bu selyaranlar üzerinde kabarma bazı rölyefler vardır. Memba tarafında çerçeve içerisinde figürler bulunmaktadır. Burada iki insan figürü olup, bunlardan biri ayakta, diğeri de oturana bir şeyler sunmaktadır. Bu figürlerin başları külahlıdır. Ancak bu figürlerin bu köprü ile birlikte mi yapıldığı, yoksa başka bir yerden buraya mı getirildiği kesinlik kazanamamıştır. Çerçeve içerisine alınmış bu figürlerin altında ise daha büyük ölçüde bir insan heykeli görülmektedir. Bu kabarmanın köprüyü yaptıran Artuk emiri Temurtaş’a köprü planının sunuluşu olduğu da düşünülebilir. Köprünün mansab tarafındaki selyaranın üzerinde ise iki küçük sütun arasında ışıklar saçan bir güneş, bunun ortasında bir insan ve bir de aslan figürü bulunmaktadır. Bu figürlerin benzerleri Hasankeyf ile Dicle köprülerinde de görülmektedir. Büyük olasılıkla da bu figürler burçlarla ilgilidir.

Hasuni Mağaraları

Diyarbakır Silvan ilçesinin 7 km. doğusunda bulunan Hasuni Mağaraları Malabadi Köprüsü ile Hasankeyf yakınındadır. Anadolu’nun en eski mağara yerleşim yerlerinden biri olan Hasuni Mağaraları Prof.Dr.İ.Kılıç Kökten tarafından araştırılmıştır. Aynı zamanda Prof.Dr.Kılıç Kökten Diyarbakır çevresinde 1.161’i yapay, 2.418’i doğal olmak üzere toplam 3.579 mağara ve kaya sığınağını tespit etmiştir.

DSCN0722.jpg

Hasuni Mağaraları Mezolitik dönemde ilk defa yerleşime sahne olmuş, daha sonra Hıristiyanlığın ilk yıllarında ve Ortaçağda da yerleşim özelliğini sürdürmüştür. Bu mağaraların aralarındaki kayalar düzleştirilerek yollar ve merdivenler yapılmıştır. Ayrıca sarnıçlar, su havuzları, kaya kiliseleri ile atölye gibi yapılarla da burada yaşayanların sosyal yaşamları kolaylaştırılmıştır.

Hasuni Mağaraları Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulunca koruma altına alınmıştır.

Silvan (Martiropolis, Mafarkin)

Geçmişte Meyyafarikiyn, Mafarkin, Martiropolis adlarıyla bilinen Silvan, Asurlular zamanında kurulmuştur. Yontma taş devrinden günümüze kadar bir çok milletler burada hükümran olmuştur.

Yöredeki ilk yerleşimin MÖ.3000’lerde Asurlular tarafından başladığı sanılmaktadır. Meyyafarikin, Mafarkin, Martiropolis adlarıyla bilinen Silvan, Asurlular zamanında ileri bir düzeye ulaşmıştır. Urartu döneminde Martiropolis isimli kentin burada olduğu söylenmektedir. General Mortge anılarında buraya değinmiştir. Romalı komutan Lukullus sonra da Nero’nun komutanı Karbulo (Corbulo) döneminde ele geçirilen ve VII.yüzyıl sonlarına kadar önemini koruyan, Büyük Tigran’ın İÖ 80’lerde kurduğu Tigranokerta kentinin Mayyafarikin ile aynı kent olduğundan söz etmiştir.

Silvanlı tarihçi İbn ül-Ezrak ise, Silvanlı piskopos Mar Maruthan’ın (Marusa) Bizans İmparatoru ve İran Hükümdarı Yezdiğirt’ten aldığı izinle Hıristiyan şehitlerini bu yöreye gömerek bir kent kurduğundan ve kentin Martyropol (Şehitler Kenti) olarak adlandırıldığından söz etmektedir.

Kent, VI. yüzyılda Bizans İmparatoru Iustinianus’ın en önemli askeri merkezlerinden biri durumunda olup, kentin etrafı surlarla çevrilidir.

Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Türkmen boyları yöreye yerleşmiş, Mervaniler, Selçuklular, Artuklular ve Eyyubiler döneminde önemli bir kültür merkezi olmuştur. XII. yüzyılda yaşamış olan tarihçi İbnü’l-Ezrak orijinal nüshası British Museum’da olan Tarihi-i Meyyafarkin isimli yapıtıyla yöre tarihini anlatmaktadır.

Atatürk Evi

sehir034.jpg

tatürk, Silvan’da bulunan 16. Kolordu Karargahı’na, 14 Nisan 1916’da Mirliva (General) olarak terfi etti. . Burada görev yaptığı sırada verdiği taarruz emri ile 7 Ağustos’ta Muş, 8 Ağustos’ta da Bitlis , Rusların elinden geri alınır. Atatürk’ün Silvan’da kaldığı dönemlerde Sadık Üstün’e göndermiş olduğu mektupları, hala bu aile tarafından muhafaza edilmektedir.
Atatürk Silvan'da yerde kalmış ve bu evi karargah merkezi olarak kullanmıştır.
Atatürk Evi şu anda müze olarak kullanılmaktadır.
 
Üst