Rize

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,620
80,231
NeverLand
rize.jpg


Yüzölçümü: 3.920 km²

Nüfus: 365.938 (2000)

İl Trafik No: 53

Doğu Karadeniz Bölgesinde yer alan Rize, bölgenin en karakteristik özelliklerini gösterir. Anadolu'nun diğer bölgelerinden coğrafi yapısıyla olduğu gibi kültürel yapısı ile de ayrılır. Dik yamaçlı vadileri, doruklara ulaşılabilir dağları, buzul gölleri, zümrüt yeşili yaylaları, tarihi kemer köprüleri ve kaleleri, coşkun akan dereleri ile çok özel bir turizm beldesidir.

Tarihçe

Anadolu’nun kuzeydoğusunda Kaçkar Dağları ile Karadeniz arasında oldukça sarp bir arazide kurulan Rize’nin tarihi hakkında yeterli bilgilere sahip değiliz. Rize yöresinde yaşayan ilk kavim bitişken dilli, Asyanik kavimleridir. Bölgenin adının ilk defa yazılı bir kaynakta geçmesi M.Ö. 8 yüzyılda olmuştur. Bir bölgede Tarih Çağı'nın başlaması, ilk defa o bölgenin bir yazılı kaynakta anılması ile olur. Bu yüzden, Çoruh boyları ve Rize bölgesi tarihte ilk olarak, Urartulu II.Sardur'un, M.Ö.765 yılında Kars’ın kuzeyindeki, Çıldır Gölü’nün güneyinde yer alan Taşköprü Köyü üstündeki kayalıkta kazdırdığı çivi yazılı kitabede, 'Kulki/Kulkha' olarak geçmiş, sonraki Yunan kaynaklarında da 'Kolk-Koldit'lerden bahsedilmiştir. Bu çivi yazılı kitabe, bölge adının yazılı olarak ilk defa bir yerde geçtiği kaynaktır.

1-19.jpg


Büyük İskender'in, Pers kralı III. Darius'u yenilgiye uğratması ile elde ettiği Anadolu hakimiyeti M.Ö. 323 senesine kadar sürmüştür. İskender’in ölümünden sonra komutanları ile satraplar arasındaki çıkar ve egemenlik savaşlarında bağımsızlığını ilan eden Mitridates Kitistes, Karadeniz kıyısında Sinop dolaylarına doğru genişleyen Pontos Krallığı’nı kurdu. Pontos Kralı Farnakes M.Ö. 180'de Rize'yi işgal ederek krallığın topraklarına kattı. Rize yöresi daha sonra M.S. 10 yılında Roma İmparatorluğu’nun egemenliğine girmiştir. Roma’nın ikiye ayrılmasından sonra Rize ve çevresi Bizans topraklarının içerisinde kalmıştır.

Gürcü Kralı III. George (1156-1184) ve Kraliçe Thamara (1184-1212) dönemlerinde Gürcü Ordusunda yüksek mevkiler alan Kumanlar daha sonra Ortodoks Hıristiyanlığı kabul etmiş ve bu devletin Müslüman Türklerle olan sınır bölgelerine yerleşmişlerdi. Bugün Rize'nin İkizdere İlçesinin dağ köylerinde yaşayan Kumbasarlar bu dönem Gürcü ordusunda Başkumandanlık yapan ve yaşlanınca Kraliçe Thamara tarafından bir oyunla görevinden alınmak istendiği için malikane olarak verilen bölgeden ayrılıp Rize Dağlarına çekilen Kumbasar ailesine mensupturlar.

2-20.jpg


Bu dönemlerde bir tekstil ve ticaret merkezi olarak tanımlanan Rize aynı zamanda Trabzon’daki Rum Krallığına bağlı bir kaza merkezi (Bandon) idi. Merkezi, Pazar olan Rize'nin doğusundaki topraklar ise imparatorluğun sınırları içinde ayrı bir idari birimdi. 1458'de Uzun Hasan'ın, Atabeklerin eli ile yönetilen Çoruh havzasına girip İspir Bölgesini devletin sınırları içine katmasından sonra Hemşin Bölgesi de Akkoyunlular'a tabi olmuştu. Fakat sahildeki Rize kasabası ve Pazar'a kadar olan topraklar Trabzon Krallığına aitti. 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet bizzat gelerek Trabzon'u fethettiği zaman sahilde Çoruh Nehrine kadar olan topraklar, Hemşin dahil, Osmanlı Devleti hakimiyetine girdi.

Fetihten önce bu bölgede bulunan Trabzon Rum Krallığı, Megrel Dadyanı, Kartli Kralı ve Çoruh Atabeği kendi aralarında bir Hıristiyan ittifakı yaparak Osmanlı'nın rakibi Akkoyunlu’ları da hami olarak bu ittifaka dahil etmişlerdi. Bu ittifak Papa'nın gayretiyle organize edilecek bir haçlı seferi ve kendilerine destek sağlayacak, Osmanlı’ya rakip diğer Türkmen Beyleri ile Osmanlı’ya saldırıp ortadan kaldırmayı planlıyordu. Bu tertibin farkında olan Fatih 1461'de bizzat sefere çıkarak ittifakın beyni olan Trabzon Krallığını ortadan kaldırdı.

3-14.jpg


Fatih Sultan Mehmet, Komninoslu bir anadan doğan ve Komninoslardan evli olup, Turabozan Tekfurluğunun müttefiki olan Akkoyunlu Padişahı Uzun Hasan'a rağmen, 1461 yazında ordusuyla gelince, son Takvur savaşsız teslim oldu. Daha önce şehirdeki Rumların çoğu ve çevredeki Rum köylülerinin bir kısmı, Kırım'a göçüp, orada yerleştiklerinden, 1475’te Kırım liman şehirleri Venedik ve Cenevizlilerden alınıp, ilk tahrir yapılırken, bunların "Turabuzoniyan" diye yazıldığı görülüyor. Aynı 1461 yılında, doğuda Çoruh ağzına kadarki yerler ve arada Rize'de savaşsız fethedilerek, bütün buralar, yeni kurulan "Turabozan Sancağı"na bağlandı. Şehir ve kasabalara gönüllü ve sürgün olarak Çorum, Amasya, Tokat ve Samsun bölgelerinden Türkler getirtilerek vergilerden muaf olarak 1464 yılına kadar yerleştirildi.

4-12.jpg


İkinci Fatih çağı iskanı, 1466 da Konya/Karaman fethedildikten sonra, şehir ve kasaba halkının çoğu İstanbul'a, diğer kısmı da Turabozan Sancağındaki köylülere ve Rumeli’ye yerleştirildi. Turabozan Sancağı’na yerleştirilenler çoğunlukla Rize Kazası’na yerleştirilmiştir. Bu yüzden, her iki iskan sırasında gelen Müslüman Türkler, buralardaki İslami yaşayışları sonucunda Kıpçaklı ve yerli halkın Müslüman olmalarına sebep olmuşlardır. Osmanlı vergi defterlerinde, kimlerin Müslüman olduğu işaret edilmiştir.

1486 yılında, yani Fetih'ten 25 yıl sonra tutulan ilk Turabozan Sancağı Tahrir Tapu Defteri'nde, şimdiki Rize bölgesi:

* RİZE,
* ATİNA (Hemşin nahiyeleri dahil),
* LAZLUK (Ardeşen, Vitçe/Fındıklı, Arhavi, Hopa dahil) üç kaza halinde Turabzon'a bağlı gösteriliyor.

Trabzon ve Rize’de ki (Hemşin) "Bornak" adlı köy ve yayla da, Akkoyunlu’ların vezirler çıkaran boyundan olup, buralara iskan edilen koldan kalmadır.

Yavuz Sultan Selim, Çaldıran sonrası, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu fethetmiş, Maraş Bölgesinde Dulkadiroğulları Beyliğini de ortadan kaldırmıştı. Bu beyliğe mensup birçok aileyi sürgünle Trabzon Sancağına gönderirken, bunlar Trabzon'un doğusunda yer alan nahiyelere yerleştirilmiş, önemli bir bölümü de Rize bölgesinde iskan ettirilmiştir. Günümüzde Rize bölgesinde birçok aile dedelerinin geldikleri yerin ismini, aile ismi olarak aldığı için bu isimlerin incelenmesi bize Yavuz Sultan Selim'in valilik ve saltanatı döneminde Rize'ye yerleşen ailelerin geldikleri coğrafya hakkında fikir verir.

1640 yılında Gönye Kalesi’ne görevli giden Evliya Çelebi Rize’den kısa olarak bahseder: Trabzon’a bağlı, deniz kıyısında, bahçeli, güzel bir yerdir, der. Rize tarihinin önemli olaylarından biri de Rize Ayanı, Batum Kalesi muhafızı Tuzcuoğlu Memiş Ağa’nın isyanı ve öldürülmesi olayıdır. (1814-1817) Rize’nin 19 yy’da bir kaza merkezi olduğunu görüyoruz. 3 Mart 1878 yılında imzalanan Berlin Antlaşması’yla Lazistan Sancağı merkezi olan Batum Rusya’ya bırakılınca, Rize sancak merkezi oldu. Hicri 1322, Miladi 1904 tarihli Trabzon Salnamesi’nde Rize ile ilgili özetle şu bilgiler yer alır: “ Lazistan Sancağı’nın merkezidir.”

1914 yılında Osmanlı devletinin I. Dünya Savaşı’na girmesiyle doğu cephesinde başlayan çatışmalarda, 16 kasım 1914’te Hopa Hudut Taburu ile Ali Rıza Bey’in milis kuvvetleri Borçka üzerine yürüdüler. Türk ordusu ve gönüllü milisler büyük başarılar sağladılar, ancak Rusların sürekli, sahil yerleşimlerini bombalamaları, ünlü Midilli ve Yavuz gemilerinin saf dışı kalması, yardım gelmeyişi üzerine kuvvetlerimiz 19 Şubat 1916’da Fırtına Deresine kadar çekildi. 8 Mart 1916 tarihinde, Ruslar Rize’yi işgal ettiler. Savaş yıllarında söylenen bir Rize türküsünde şöyle denmektedir:

Urusun gemileri
Siyah bayrak açayi
Midilliyi görünce
Bulut alti kaçayi


Böylece Rize için esaret yılları başladı. Rize halkı için bu kara günler 2 Mart 1918 ‘e kadar sürdü. Ruslar çekildikten sonra silahlı Rum çeteleri ortaya çıkmaya başladı. Bölgede bir Rum–Pontus Devleti kurmak için çalışmalar yapılıyordu. Bu gelişmelere karşı Trabzon’da bütün Doğu Karadeniz Bölgesini içine alan “Trabzon Muhafaza-i Hukuku Milliye Cemiyeti” kuruldu. Bu cemiyetin Rize şubesi açıldı. 23 temmuz 1919 da toplanan, Erzurum Kongresine bu şube adına Hemşinli Necati Efendi, Abaza Hakkı Efendi katıldı. 8 aralık 1922 tarihinde Şark Cephesi Kumandanı Kazım Karabekir Paşanın Rize’ye gelmesiyle Rum çetelerine karşı yapılacak mücadele planlandı.

Rizeliler Kuva-i Milliye’ye yazılarak İstiklal Savaşı’na katılmışlardır.

İstiklal Savaşı kazanılıp Türkiye Cumhuriyeti kurulunca, Rize bir ara Artvin ile birleştirilerek Çoruh vilayeti adını aldı. Daha sonra 20 Nisan 1924’te tek başına Rize Vilayeti oldu. Ulu önder Atatürk 17 Eylül 1924 tarihinde Rize’ye gelmiş ve resmi ziyaretlerden sonra Mataracı Mehmet Efendi’nin evinde misafir edilmiştir. Kaldığı bu ev bu gün Atatürk Evi Müzesi olarak ziyarete açıktır. Cumhuriyet döneminde Rize’nin kalkınması için değişik teşebbüsler yapılmıştır. Bunlardan birisi de Osmanlı Hükümeti zamanında bir yabancı firmaya yaptırılan Rize-İspir-Erzurum karayolu projesidir. Bu yolun yapımı için halk uzun yıllar gönüllü olarak çalışmıştır. Vali A.Ekrem ENGÜR zamanında (1930-1935) çalışmaya yeni giden gruplar törenle vilayetin önünden hareket ediyorlardı. 1937 yılından sonra çay üretimine geçilmesiyle yöre insanının ekonomik kazancı artmıştır.

Nüfus ve Yerleşim

En son yapılan 2000 yılı nüfus sayımına göre nüfusu 365.938’dir. Köy nüfusu ve şehir merkezi nüfusu yıllara göre değişiklik göstermektedir. Nüfusa, şehir dışına verilen göçler de etki etmektedir. Rize'de nüfusun dağılışını belirleyen temel faktör yer şekilleridir.

Yerleşmeye elverişli düz alanların az bulunması, yerleşme merkezlerinin sahil şeridinde ve akarsu vadilerinde kurulmasını zorunlu kılmıştır. Nitekim merkez ilçe de dahil olmak üzere 12 ilçenin 6 tanesi sahil şeridinde, diğer ilçelerin tamamı ve köylerin önemli bir kısmı da akarsuların taraça düzlüklerinde kurulmuştur. Ayrıca içerilere doğru engebenin çok artması, iç bölgelerin nüfusunun tenha olmasına yol açmıştır. Bunun sonucunda, ortalama 86 olan nüfus yoğunluğu sahil şeridinde 100'ü geçmektedir. Bir başka deyişle Rize'nin sahil şeridi Türkiye'nin en yoğun nüfuslu yerleri arasında olduğu gibi ortalama nüfus yoğunluğu bile Türkiye ortalamasının (69) çok üzerindedir.

Diğer taraftan arazinin çok engebeli olmasının yanı sıra bir takım sosyo-ekonomik nedenler, köylerdeki yerleşme biçimini "Dağınık köy yerleşmesi" olarak belirlemiştir. Evler çoğunlukla birbirinden uzak olup, her ailenin konutu kendi arazisi içerisinde kurulmuştur. İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da olduğu gibi evlerin bir arada bulunduğu bir köy meydanına rastlanmaz. Ancak Rize'de çayın yarattığı ekonomik ve sosyal gelişme, bu yerleşme biçimine bir yenisini eklemiştir; daha iyi şartlarda yaşama isteği insanları yeni konutlar yapmaya ve bunları yol kenarına inşa etmeye yöneltmiştir. Bunun sonucunda bir yandan, eskinin tamamen ahşap ya da "dolma" adı verilen yontulmuş taş-ahşap karışımı evleri yerlerini betonarme evlere terk ederken, bir yandan da evlerin yol kenarlarında toplanması sonucu "Yol Boyu Köy Yerleşmesi" doğmuştur.

COĞRAFİ YAPI

Coğrafi Konum

Rize'de kuzeydoğu Anadolu'da; Doğu Karadeniz kıyı şeridinin doğusunda, 40o-22' ve 41o-28' doğu meridyenleri ile 40o-20' ve 41o-20' kuzey paralelleri arasında yer alır. Batıdan Trabzon'un Of, güneyden Erzurum'un İspir, Doğudan Artvin'in Yusufeli ve Arhavi ilçeleri ve kuzeyden Karadeniz ile çevrili olan Rize'nin göller hariç yüzölçümü 3920 km2 dir.

Yeryüzü Şekilleri

Doğu KaradenizkKıyı sıradağları yayının kuzey yamacında yer alan Rize toprakları genel ifade ile dağlık ve engebelidir. Ancak bu genel topografik durum dikey yönde bazı farklılıklar arz etmektedir. Bu nedenle Rize'nin topografyasını üç bölümde incelemekte fayda vardır.

1245222884.jpg


1. Kıyı Şeridi ve Alüvyon düzlükleri

Çok dar olan bu sahanın Rize topoğrafyası içinde ayrı bir yeri vardır. Kabaca 80 km uzunluğundaki kıyı şeridinin genişliği akarsu vadileri dışında ortalama 20-150 m. arasında değişmektedir. Çok sayıda akarsu tarafından kesilen bu şeridin en geniş düzlüklerini taban seviyesi ovaları oluşturur. Tümüyle akarsuların getirdiği alüvyonlardan oluşan bu düzlükler, akarsuların denize kavuştuğu noktadan itibaren içeriye doğru 500-600 metreye kadar taban seviyesi ovası şeklinde, 9-10 km'ye kadar da taraça düzlükleri şeklinde uzanırlar. Bu düzlüklerin kıyı boyunca olan genişlikleri ise yaklaşık olarak 200 m ile 1000 m arasında değişmekte olup hemen tamamı yerleşmeye sahne olmuştur. Bunlardan en geniş olanı Ardeşen ilçe merkezinin yerleşim alanını oluşturan Fırtına Deresi'nin taban seviyesi ovasıdır.

Yüksek kıyılar kategorisine giren Rize kıyıları genellikle sade bir görünüş arz eder. Kıyı çizgisi küçük boyutlu ve asimetrik girinti ve çıkıntılardan oluşur. Bütün burunların önüne kıyıdan 5-25 m, hatta bazen 150 m. uzaklıkta ve boyutları 5-10-15 m arasında değişen taş adacıkları mevcuttur. Diğer taraftan karayolunun inşası sırasında geniş ölçüde tahrip edilmiş olmasına rağmen yer yer taraça ve falezlere de rastlanmaktadır.

caglayanvadisi.jpg


2. Derin Vadilerle Yarılmış Dağlık Saha

Topografya kıyı düzlüğünün hemen gerisinde arızalanmakta ve yükselti birdenbire 150-200 m'yi bulmaktadır. Buradan itibaren arazi, giderek daralan akarsu vadileri tarafından derin bir şekilde yarılmıştır. Gerek ana akarsular ve gerekse bu akarsuların orta çığırları boyunca aldıkları sayısız kollar araziyi şiddetle aşındırmış ve çok arızalı bir görünüş kazandırmıştır. Keskin ve birbirine yakın sırtlar, dik yamaçlı "V" profilli vadiler yaklaşık 2000 m yüksekliğine kadar olan bu sahanın karakteristik topoğrafik görünüşünü oluştururlar.

3. Yüksek Dağlık Saha ve Buzul Topoğrafyası

Kabaca 2000 m yükseklikten başlayan bu sahanın 3000-3200 m yüksekliğe kadar olan kısımlarında topoğrafya basık sırtlar, dik yamaçlı "U" profilli vadilerden oluşur. Dördüncü jeolojik zamanın buzul devrelerinde geniş ölçüde buzul aşındırmasına sahne olan bu sahada çok sayıda küçük boyutlu buzyalağı ve moren set gölleri mevcuttur.

adsz-8.jpg


Bu sahanın, yüksekliği 3000 m'yi aşan kısımları ise Rize'nin en sarp ve en arızalı kesiminin oluşturmaktadır. Geniş ölçüde çıplak ve tamamen kayalık zirveler ile bunların arasındaki keskin sırtların yamaçları insanın gezmesini engelleyecek kadar diktir. Rize'nin en yüksek noktalarını bu sırtlar arasındaki zirveler oluşturur. Üzerinde hâlâ buzul bulunan ve Rize topraklarının en yüksek noktası olan Kaçkar Tepesi (3937m) ile Verçenik (üç doruk) Tepesi (3709m), Koyunsokağı Vacakar dağı (3458m), Çaymakçur Tepesi (3420m), Gudashevsivrisi Tepesi (3406m), Koyunsokağı tepesi (3342m), Marsis Tepesi (3334m) ve Aşağı Karataş Tepesi (3322m) bu zirvelerden bazılarıdır. Bu arızalı topoğrafya Fındıklı ilçe merkezinin güneyinden itibaren sarplığını ve yüksekliğini kaybetmeye başlar.

rize3cz8.jpg


Jeolojik Yapı

Doğu Karadeniz Dağlık Sistemine dahil olan Rize arazisi esas itibariyle paleozoik (I.zaman) bir temel üzerinde ve Kretase'de (III. Zaman ara devresi) başlayan büyük orojenezle (Dağ oluşumu) yüzeye çıkmış Granodiorit ve Kretase flişlerinden ibaret olmakla birlikte yer yer Neojen depolarına da rastlanır.

Bütün kıyı kesimi yüzeyde üst Kretase serisi volkanik örtü ve tüflerin fazlalığı ile dikkati çeker. Örneğin Çayeli-Pazar arasındaki tünellerin deniz tarafını oluşturan falezler, andezitlerle ophiolitlerin teşkil ettiği kaba greler ve bunlarla karışık olarak bulunan ince konglomera ve aglomera banklarından oluşmuştur.

Kıyıya yakın yamaçlarda ise Kretase sedimanları yaygın olmakla beraber, bu sedimanların üzeri yer yer Eosen fliş serileri tarafından örtülmüştür. Vadi boylarında bu örtülerin altında yer yer aflore olmuş trakit, andezit ve bazalt sütunlarına rastlanır.

Yüksek dağlık sahada ise daha çok mağmatik elemanlar hakim durumdadır. Aflore olan granit, andezit ve bazalt kütleleri yüksekliği 3000 m'yi aşan hemen her yerde hakim durumdadır.

Yörede alüvyonlara büyük akarsu vadilerinin denizden itibaren en çok 10 km'ye kadar olan kesimlerinde rastlanır.

İklim

Rize'de yazları serin, kışları ılıman ve her mevsimi yağışlı bir iklim görülür.

Elli yıl boyunca yapılan rasat sonuçlarına göre Rize'nin yıllık sıcaklık ortalaması 14 oC'yi biraz geçer. Bu süre içinde kaydedilen en düşük sıcaklık -7 oC olup 23 Mart 1962'de, en yüksek sıcaklık ise 38.2 oC olup 21 Mayıs 1980'de kaydedilmiştir. En soğuk ay olan Ocak ayının sıcaklık ortalaması 6.7 oC; en sıcak ay olan Temmuz ayının sıcaklık ortalaması ise 22.2 oC'dir. Ocak minimumunun -5.6 oC, Temmuz Maximumunun 32.5 oC olduğu Rize'de yıllık sıcaklık amplitüdü (salınımı) 25,8 oC'dir. Bu haliyle Rize, denizsel iklimlerin karakteristik özelliğini taşır.

Rize'de aylık ortalama sıcaklık eğrisi bütün yıl 5 oC'nin üzerinde seyretmekte olup, sadece 4 ayın sıcaklık ortalaması 10 oC'nin altındadır.

Diğer bütün ayların sıcaklık ortalaması 10 oC'nin üzerindedir. Sıcaklık ortalaması 20 oC'yi geçen ay sayısı ise 2'dir. Bütün bunlardan Rize'nin oldukça istikrarlı bir sıcaklık rejimine sahip olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür.

Türkiye'nin en çok yağış alan ili olan Rize'de yıllık toplam yağış miktarı 2300 mm'nin üzerinde olup, yağışlar her mevsime dengeli olarak dağılmıştır. Bu nedenle Rize'de kurak mevsim yoktur. En az yağış alan ilk baharın toplam yağış miktarı kuraklık sınırının çok üzerindedir (367.9 mm).

Rize'de kurak ay da yoktur. Şekil 2'den sıcaklık ve yağış eğrilerinin seyri izlenirse yağış eğrisinin hiçbir ayda sıcaklık eğrisinin altına düşmediği görülür. Bu iki eğrinin birbirine en çok yaklaştığı Mayıs ayı bile iç bölgelerimizin yaz mevsimi toplamından fazla yağış almaktadır. (94.3 mm)

Rize'de kar yağışları olağandır. Toplam yağışın bir kısmının kar şeklinde düşmekte, akarsu rejim grafiği Yağış eğrisi son bahar ve kış aylarında yükselirken akarsu rejim eğrisi bu aylarda maximumun oldukça altında seyretmekte ve maximuma ilk bahardan itibaren uzanmaktadır. Oysa ilk bahar Rize'de en az yağış alan mevsimdir. Bu durumda kışın düşen yağışların kar şeklinde olduğu ve ilk baharla birlikte bu kar örtüsünün erimesiyle akarsuların kabardığı anlaşılmaktadır.

Mevsimlere göre değişmekle birlikte Rize'de nem oranı her zaman % 75'in üzerindedir. Yılın 150 günü kapalı, 163 günü bulutlu geçmektedir. Açık gün sayısının az olması Rize'de güneş enerjisinden yararlanma imkanını en aza indirmiştir.

Karın ortalama 14 gün yerde kaldığı Rize'de donlu gün ortalama sayısı 10'dur. Donlu gün sayısının az olması ve minimum sıcaklık ortalamasının -7 oC'yi geçmemesi Rize'de narenciye üretimine imkan vermiştir.

Rize'de hakim rüzgar yönü Güneybatıdır. Ancak 2-3 yılda bir Kasım'dan Nisan'a kadar kısa aralıklarla esen föhn rüzgarlarına da değinmek gerekir. Doğu Anadolu Antisiklonun Sibirya Antisiklonuyla birleşerek güçlendiği yıllarda Doğu Anadolu'da Doğu Karadeniz üzerindeki siklon merkezine doğru yönelen hava, 3000 m'yi geçen Rize dağlarını aştıktan sonra kıyıya doğru inerken ısınır ve kıyıya ulaştığında bu bölgede sıcaklıkların yükselmesine yol açar. Böylece Rize'de kış sıcaklık değerlerinin aşırı düşüş göstermesini önler.

Bitki Örtüsü

Bol yağış alan ve dengeli bir sıcaklık rejimine sahip olan Rize sık ve gür bir tabii bitki örtüsüne sahiptir.

Kıyıdan yaklaşık 750 m yüksekliğe kadar olan saha geniş yapraklı kıyı ormanları ile kaplıdır. Bu sahada yer yer iğne yapraklıların da bazı sırtlar boyunca aşağılara sarktığı görülür. Gür ve sık bir orman formasyonu ile aynı zamanda da zengin bir orman altı formasyonundan oluşan bu yükseklik basamağı "Kelşik Flora" adıyla da tanınmaktadır. Bu basamağın hakim türü sakallı kızılağaç (Alnus Barbata) olup diğer türler kayın, kestane, ıhlamur türleri, gürgen, karaağaç türleri, yabani Trabzon hurması, yabani karayemiş, yabani kiraz, defne, çınar, tesbih ağacı, meşe, dişbudak ve şimşir'dir. Bunlardan sakallı kızılağaç ve yabani karayemiş akarsu vadileri boyunca orman üst sınırına kadar çıkar. Bu basamağın orman altı bitki örtüsü de çok zengindir. Hakim tür; yörede "Kumar" adıyla bilinen ve yakacak odun olarak istihsal edilen orman gülü (Rhododendron) olup, sayılamayacak kadar çok otsu ve odunsu bitki türü, orman gülü ile birlikte orman altı bitki örtüsünü oluşturur.

yayla.jpg


Bu yükseklik basamağı aynı zamanda kültür bitkilerinin de yayılış alanıdır. Ancak konunun kapsamı dışına çıkmamak için burada bunlara yer verilmeyecektir.

Yaklaşık olarak 800-1400 m yükseklikler arasındaki kuşak karışık orman kuşağıdır. Bu katın yaygın türlerinin geniş yapraklılarından sakallı kızılağaç, kayın, kestane, gürgen ile iğne yapraklılarından ladin ve çam türleri teşkil eder. Orman altı bitki örtüsünü gene orman gülü ile diğer otsu ve odunsu bitkiler oluşturur.

Yüksekliğin daha da artmasıyla yavaş yavaş iğne yapraklı türler hakim duruma geçer. Hele 1600 m'den sonra iğne yapraklılarının hakimiyeti kesindir. Hakim tür doğu ladini (Picea Orientallis) olup, orman üst sınırına yaklaştıkça Kafkas köknarı da yaygın bir şekilde görülür. karaçam da bu kuşağın yaygın türlerindendir. Orman altı bitki örtüsü bu kuşakta da değişmez.

Rize'de ormanlar yaklaşık olarak 2000-2200 m yüksekliklerde sona erer ve yerini alp çayırlarına bırakır. Turuncu ve beyaz renkli küçük dağ zambakları ile papatyalar gibi çeşitli türlerin yer aldığı bu sahada, çayırların yanında lekeler halinde yer yer kısa boylu, orman gülü çalılıkları da yer almaktadır. Yaylacılık faaliyetlerine sahne olan bu sahada yakacak ihtiyacını karşılamak amacıyla tahrip edilen orman gülü çalılıkları gün geçtikçe azalmaktadır.

Akarsu ve Göller

Rize, yağışlı iklimi ve çok sayıdaki yeraltı su kaynakları sayesinde çok zengin bir hidroğrafik yapıya sahip olmuştur. Rize sınırları içinde doğu-batı yönünde ortalama her 250-300 m'de büyük veya küçük akan bir suya mutlaka rastlanır. Nitekim Rize arazisinin reliefi de bunu göstermektedir. Bundan hareketle Rize'nin, Türkiye'de akarsu yoğunluğu en fazla olan il olduğunu söylemek mümkündür. Ancak bunu kesin olarak söyleyebilmek için Türkiye'nin bütün illerinde akarsu yoğunluğu ölçümlerinin yapılmış olması gerekir.

Rize'nin akarsuları kısa boylu, yatay eğilimli fazla olan hızlı akışlı akarsulardır. Rize sınırları içinde uzunluğu 5 km'den fazla olan 23 akarsu vardır. Ancak bunlardan 16 tanesi doğrudan doğruya Karadeniz'e ulaşmakta olup geri kalanı ise bu 16 akarsudan birinin kolu durumundadır. Doğrudan doğruya Karadeniz'e ulaşan akarsuların en uzun olanları Çağlayan deresi (34.7km), Arılı Deresi (31.5 km), Fırtına Deresi (68.0 km), Hemşin Deresi (38,5 km), Sabuncular Deresi (46.0 km), Taşlı Dere (34.0 km), İyi Dere (78.4 km)'dir. Diğerlerinin boyları kısadır. Öyleki kol durumundaki bir çok akarsu bile bunların en uzunu olan Venek Deresinden (20.3 km) daha uzundur. Örneğin Fırtına Deresinin kolları olan Durak Deresi 33.0 km, Hala Deresi 32.5 km ve Taşlı Dere'nin kolu olan Balamya Çayı 22.6 km. uzunluğundadır.

gl.jpg


Rize'nin büyük akarsuları olarak belirttiğimiz 7 akarsudan en uzun olanı İyi dere (78.4 km) ama beslenme sahası en geniş olanı Fırtına Deresi'dir (1149.3 km). Havza genişliği yönünden ikinci sırayı İyi Dere (1047.4 km), uzunluk yönünden ikinci sırayı ise Fırtına Deresi (68km) alır. Akarsular hidroğrafik ve rimlilik açısından değerlendirilirken ölçü olarak havza genişliği alındığı için Rize akarsularının karakterinin incelenmesinde Fırtına Deresi'ni örnek olarak almakta fayda vardır. Diğer taraftan Rize'nin bütün akarsuları il sınırları içinde olduğu, yani akarsu karakterini etkileyen etmenler hepsinde aynı olduğu için ikinci bir akarsuda daha karakter incelemesi yapmaya gerek olmadığı kanısındayız.

Rize'de akarsuların karakteri yağmur, kar, gür kaynaklar tarafından belirlenir. "Yağmurlu Karadeniz Rejimi" statüsünde incelenen bu akarsulardan, biri Eylül'den Kasım ortalarına kadar, diğeri Mart'tan Ağustos'a kadar iki kabarık ve Kasım ortalarından Mart'a kadar bir çekik devre vardır. Örnek olarak alınan Fırtına Deresi'nin 25 yıllık rasat sonuçlarından çıkan grafikte de görüldüğü gibi (Şekil 1) Rize akarsuları Kasım'dan Mart'a kadar çekik devreyi yaşamaktadır. Bu devrede akarsular sadece göl ve kaynak sularıyla beslenmektedirler. Çünkü bu devrede yöre yağışı kar şeklinde olduğu için akarsuyun yağmur sularından beslenme şansı yok gibidir. Nitekim en çekik seviyenin Ocak ayına tekabül etmesi de bunu kanıtlar (Fırtına deresi Ocak ortalama debisi 11.3 m3/sn).

Mart'tan itibaren önce kar erimeleriyle kabarmaya başlayan akarsular ilk bahar yağmurlarıyla da beslenince birdenbire kabarmaya başlar ve kar erimelerinin en şiddetli olduğu Haziran ayında en kabarık seviyeye ulaşır. (Fırtına deresi Haziran ortalama debisi 65.2m3/sn).

Haziran'dan itibaren kar suyu desteğinin azalmasına paralel olarak akarsular da çekilmeye başlar. Ancak gene de Haziran-Ağustos arasındaki seviyeleri diğer aylardan daha yüksektir. Bu seviye kaybı Eylül'de son bulur ve son bahar yağmurlarının etkisiyle Eylül ortalarından Kasım'a kadar ikinci kabarık devre yaşanır.

Rize akarsularının debileri (1 saniyede akıtılan su miktarı) oldukça fazladır. Örneğin Fırtına Deresi'nin ortalama debisi (28.4m3/sn), üzerinde Demirköprü barajının bulunduğu Gediz Nehri'nden (26m3/sn); minimum debisi ise (4.6 m3/sn), Kızılırmak (1.7 m3sn) ve Gediz Nehrinden (0.07 m3/sn) fazla, Dicle Nehri'nin (9.4 m3/sn) yarısıdır.

Türkiye'nin diğer akarsularıyla kıyaslandığında oldukça düzenli rejimli oldukları görülen Rize akarsularının asıl dikkat çeken özellikleri elektrik enerji potansiyelleri ve sediment miktarlarıdır. Türkiye'nin diğer akarsularına göre oldukça az sediment taşıyan Rize akarsuları yıllık elektrik enerji potansiyeli bakımından da elverişli şartlar arz ederler. Rize akarsularının Doğu Karadeniz Havzası içinde yer aldıkları ve Doğu Karadeniz Havzası'nın da yıllık elektrik enerji potansiyeli bakımından Fırat ve Dicle Havzalarından sonra yaklaşık 12 milyar Kwh. İle üçüncü sırayı aldığı dikkate alınırsa,Rize akarsularının Türkiye elektrik enerji potansiyeli içindeki yeri daha iyi anlaşılır.

Rize Dağları'nın 2400 m'yi aşan bölümlerinde buzul aşandırması ve biriktirmesi sonucu oluşmuş olan 19 adet küçük alanlı göl tespit edilmiştir. Bu göllerin en büyükleri 0.07 km2 yüzölçümündeki Ambar Gölü (2950m) ile Büyük deniz Gölü'dür (2900m.) 2400-3000 m yükseklikler arasında yer alan bu göllerin en küçüğü ise 0.01 km yüzölçümündeki Öküzyatağı Gölü'dür. (2775 m). bunların bir kısmı buzyalağı, bir kısmı da moren set gölüdür.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,620
80,231
NeverLand
Halk Edebiyatı

Halk kültürünün önemli bir kolunu temsil eden halk edebiyatı ürünleri, bölge insanının, günlük yaşamının zorluklarını, hüzünlerini, sevinçlerini dile getirdiği, geçmişten getirdikleriyle bugünün yeniliklerini harmanlayarak kendini ifade ettiği kültürel varlıklardır.

Rize bölgesinin genel karakteristiği olarak, denize, çay tarımına (1940 lar sonrası), zorlu dağ yaşamına ve yayla kültürüne bağlı olarak üretimde bulunan yöre insanı, kendine has şivesiyle türküler, destanlar, hikayeler, masallar, bilmeceler, ninniler, fıkralar söylemiş ve nesilden nesile aktarmıştır. Bu ürünlerin birçoğu dilden dile dolaşarak, zamanla yaratıcısı bilinmez olmuş, halka mal olmuştur. Kimisi de toplumsal ve kültürel değişimle birlikte yeni anlamlar ve sözcükler kazanarak varlığını sürdürmüştür. Son yıllarda yapılan derleme çalışmaları neticesinde yörede söylenen şiir, destan ninni v.b. türlerden bazı örnekler kayıt altına alınabilmiştir. Tabi ki zamanın ve yeni değerlerin karşısında tutunamayıp, halk arasında yazılı kültür yaygın olmadığından, söylenmeye söylenmeye yitip giden ve hiçbir kayıt altına alınmamış olan eserler de olmuştur.

Gerek halk edebiyatında ve gerekse de halk kültürünün diğer alanlarında meydana gelen değişim, anonim bir şiirde şöyle dile getiriliyor:

‘Şerevaz, pepeçura, kastaniça kabağı
Sacayak, pelki, hosti, kapandı gitti çağı
Kunci, minci, korkoti, koloti, unutuldi,
Malahtara, likmene hasret kaldı gazyağı

Geçen zaman içinde değişti bizdeki dil
Şimdi bu sözcükleri, ister oku ister sil
Rizeli arkadaşum, anam, babam, kardaşum
Alem bilmesa bile ne dediğumi sen bil.’


Günümüzde Rize bölgesinde ‘atma türkü, karşı beri atma türkü, düğün türküsü’ gibi isimlerle ifade edilen türkülerle yiğitliğin, hasretliğin, vatan sevgisinin işlendiği destanlarla, Karadeniz insanının zekasını ve yaratıcılığını ortaya koyan ninniler, fıkralar, bilmeceler, atasözleri, deyimler ve hikayelerle süslü zengin bir halk edebiyatı geleneği mevcuttur.

Bakırcılık

Rize’de günümüzde daha çok turistik amaçlı yapılan bakır dövmeciliği hem şekil bakımından hem de dövme sanatı bakımından komşu illerin bakır dövmeciliğinden farklıdır. Rize bakır dövmeciliği daha fazla işçilik isteyen ince çekiç dövmeciliğine dayanır. Başka yerlerdeki gibi iri ve seyrek derbeli değildir.

Rize bakır işlemeciliğinde yayvan güğüm, kazan ve ibrik gibi eşyaların alt bağlantı yerleri geçme-dövme şeklinde daha dayanıklı olarak yapılır. Böyle yapılmayan kazan, güğüm ve ibrik gibi eşyaların alt bağlantı yerleri ters doğru şeklinde dövme yapılarak tamamlanır. Bu bağlantının daha az dayanıklı olduğu Rize’li bakır ustalarınca ifade edilmektedir.

Ağaç İşçiliği

İklimi ve yapısı gereği çok ve değişik ağaç türlerinin yetiştiği ilimizde el sanatları konu edilince elbette ki ağaç işleri ilk akla gelen, en bol ürün veren bir alandır. Burada ağacın pek çok çeşitleri vardır. Bazıları çok kalındır, yekpare oyularak,oya gibi işlenerek kap kacak ve eşya yapılır. Bazıları yumuşaktır, kolay işlenir, bazılarının sertliğinden ve ağır olmasından yararlanılır. Kızılağaç, kestane, ceviz, köknar, gürgen, dişbudak, ıhlamur, fındık, komar, armut, kiraz başlıca ağaç çeşitleridir.

Bu kadar çeşitli malzemeyi kullanarak, değişik eşyalar yapan ustanın da çok maharetli ve yetişkin olması gerekir. Ağaç işleri ustası, sadece bu bölümde geçen işleri değil bunun yanı sıra evleri ve camileri de yapmakta; oymacılık ve ağaç süsleme sanatlarında da ustalığını ortaya koymaktadır.

Gerdel: Ardeşen’de “Gergen” de denir. Büyükbaş hayvanların yem kabı olarak kullanılan gerdel, ortalama 40 cm çapında ve 35 cm yüksekliğindedir. Kadıdan farklı olarak ağızdan geniş, tabandan dardır. Ağza doğru genişleyen gerdelde genişlik %20 oranındadır. Kadı nasıl yapılıyorsa gerdel de aynı teknikle yapılır. Yalnız hem kadının hem de gerdelin kovan gibi oyularak yapılan şekilleri de vardır. Oyma kadı ve gerdeller için ıhlamur kütükleri kullanılır.

Kadı: Kullanış amacına göre büyük olur, küçük olur, yuvarlak veya yavan olur. Genellikle kestane, köknar ve ıhlamur ağacından yapılır. Kullanıldığı işe göre isimlendirilir. Turşu kadısı, yağ kadısı, minci kadısı, tuz kadısı vs.

Rize Bezi Dokumacılığı: Geçmişte Rize’de en yaygın el sanatı dokumacılıktı. Kenevir ipliğinden dokunan bu bezler , iç çamaşırı yapımında kullanılırdı. Dokunan Rize bezleri bir çok dış ülkede alıcı bulurdu. Ancak, Cumhuriyet döneminde kenevir üretiminin giderek yerini çay üretimine bırakması ve dokumalarda pamuk ipliğinin kullanılmasıyla dokumaların nitelikleri de değişmiş, İlde kenevir üretimine dayanan dokumacılık giderek azalmıştır.

bez.jpg


Kenevir ipliği ile dokunan bezler teri çabuk kuruttuğu, havsız olduğu için alıcısı çoktu. Pazarın geniş olması kenevir üreticiliğini de yaygınlaştırmıştı.Genel olarak Rize bezi diye bilinen bezlerde (feretiko, keten, şut bezi) daha çok kenevir ipliği, kimilerinde de pamuk ipliği kullanılıyordu.

İl dışından sağlanan pamuk ipliği ile peştamal ve peçete, hayvancılıkla geçinen dağ köylerinden sağlanan yün ipliği ile şal denilen kaba kumaşlar dokunuyordu.

Son yıllarda dokumacılık diğer illerden getirilen hammaddeyi Rize’de bulunan birkaç atölyede işleyerek günümüz modasına uygun olarak varlığını devam ettirmeye çalışmaktadır.

Çorap Örme: Çorap, özellikle de Hemşin çorabı aranan el sanatlarımızdandır. Çeşit, model ve desen açısından zengin bir el sanatı ürünüdür. Ama temelde iki ve tek telli diye ayrılır.

op.jpg


Tek telli olanlar yani renksiz olanlar genelde erkek içindir ve boyları fazla uzun olmaz. Bayan çoraplarının da yine kısası vardır. Ama genelde uzundur. Eskiden yünden yapılırmış ve renkleri de boyanarak elde edilirmiş ama şimdi orlon iplerle aynı desenlerde yapılmaktadır.

Sepetçilik ve Hasır Örme: Arazi yapısı yüzünden taşımacılığın büyük bir bölümü sırtta , sepetle yapılmaktadır. Hatta öyleki sepeti yerde durdurmak için bile sivri ayaklar kullanılır. Sepetin çeşitli şekilleri olmakla birlikte genelde iki ayaklıdır ve sırta alınması için iki bağı vardır. Kestane çubuğundan yapılanları daha dayanıklı olsa da büyük çoğunluğu fındık çubuğundandır.

Hasır ise mısır koçanının yaprağından örülerek veya saz bitkisinden yapılır. Eskiden beri iskemle örücülüğü mevcuttur. 1940’larda ise daha da geliştirilerek atölyeler açılmış , hasır koltuklar, çantalar vs. örülmüştür. Ancak şimdilerde sınırlı sayıdaki atölyelerde yapılmaktadır. Bugün yapan kişiler söğüt çubuğu da kullanarak plaj ve piknik sepetleri örüp, turistik eşya olarak satışa sunmaktadır.

Halk Müziği

Rize halk müziği kemençe, tulum gibi çalgılar ve türküler etrafında şekillenir. Karadeniz türküleri kendine has özellikleri sayesinde hemen fark edilirler. Türküde 4 mısra vardır. İkinci mısra ile 4. Mısra kafiyelidir. İlk iki mısra ile son iki mısra anlam bakımından bağımsız olduğu gibi bağımlı olanları da vardır.

Türküyü bir kişi söyleyebileceği gibi bir çok kişi de birlikte söyleyebilir. Sevdalık türküleri, gurbet türküleri, en çok görülenlerdendir. En önemlileri, atma ve karşı beri atma türküleridir. Atma türkü tek taraflıdır. Karşı beri Atma Türkü ise iki kişi arasında olur. Türküler beyitler (ikili) halinde olduğu gibi 4'lü kıtalar halinde de söylenir. Günlük hayatın akışı içinde herkes atma türkü söyler. Kız-Erkek, Kadın-Kız, Baba-Evlât, Gelin-Kaynana, Gelin-Kayınbaba, Karı-Koca, arasında söylenen atma türküler yaygındır.

Atma Türküler her konuda söylenir ve anında ortaya çıkar. Önceden bir hazırlık yoktur.

Kemençe: Kemençe, biri Osmanlı Müziğinde, diğeri Karadeniz yöresi halk müziğinde kullanılan iki ayrı yaylı çalgının ortak adıdır. Bunlardan ilki için yirminci yüzyılın ortalarına kadar kullanılan "armudî kemençe", "fasıl kemençesi" gibi adlar, artık yerini "klasik kemençe" adına bırakmış gibi görünmektedir. Bir halk çalgısı olan ikincisi ise, "Karadeniz kemençesi" olarak anılır. “Klasik kemençe”, 40-41 cm boyunda, 14-15 cm genişliğinde küçük bir çalgıdır. Yarım armudu andıran gövdesi, elips biçimindeki burguluğu "kafa" ve sapı "boyun" tek bir ağaç parçasından yontularak ve oyularak yapılır.

kem.jpg



Göğsünde, yuvarlak kenarları dışarıda kalmak üzere D biçiminde iki iri delik bulunur. Çalgının arka tarafında bir "sırt oluğu" vardır. Çalınırken kuyruk takozu sol dize, burguları göğse yaslanarak düşey konumda tutulan ya da iki diz arasına konan kemençenin telleri, tuştan 7-10 mm yüksektedir. Çünkü sesler, telli çalgıların çoğunda olduğu gibi tellerin üstüne parmak uçlarıyla basılarak değil, teller tırnakla yandan hafifçe itilerek elde edilir.

“Karadeniz kemençesi”nin burguluğu, boynu ve gövdesi de tek bir ağaç parçasından yontularak ve oyularak yapılır. Ama biçimi bütünüyle farklıdır. Diğer bütün halk çalgıları gibi, “Karadeniz kemençesi”nin de standart ölçülerinden söz etmek güçtür. Ama günümüzde, uzmanların ve profesyonel yorumcuların kullandığı “kemençe”ler genellikle 56 cm uzunluğundadır. Kenarları dik ve sırtı düz olan gövde çoğunlukla erik veya ardıç ağacından yapılır. Köknar veya ladinden yapılan göğüs oldukça incedir.

Tellerin eşikle iletilen basıncına dayanabilmesi için göğüs bölümüne, boylamasına bir çıkıntı yapılarak kubbe şeklinde form verilir. Burgular, oldukça küçük olup, burguluğa ön taraftan girer. Teller tuşa çok yakındır. Çünkü “Karadeniz kemençesi”, tellerin üzerine parmak uçlarıyla basılarak çalınır. Çalgıcı, ayakta ise çalgıyı sol eliyle havada tutarak, oturuyor ise dizlerinin arasına dayayarak çalar.

Tulum: Tulum ekseriyetle bölgenin dağ köylerinde kullanılan bir çalgıdır. Daha çok oğlak derisinden yapılmaktadır. Kimi yörelerde “Gada” olarak adlandırılmaktadır.

tulum.jpg


Genellikle düğünlerde, şenliklerde ve yol havalarında (yaylaya çıkış) çalınır.

Tulumun Yapısı:

* Dudula (Lülük=Ağızlık)
* Gövde (Deri Kısmı
* Nav (Ses Veren Kısım)
* Goda: Tulumdan üflenen eğri boruya denir.

Horon: Rize bölgesinde oynanan halk dansları genelde horon olarak adlandırılır. Daha çok tulum, kemençe, nadiren de ağız mızıkası ve armonika eşliğinde oynanan horon bazen de bir türkü veya deyiş eşliğinde oynanabilir.

hor1.jpg


Figürleri çeşitlilik gösteren horonlar temelde Hemşin ve Rize horonları olarak iki gruba ayrılır. Genellikle Hemşin horonları tulum, Rize horonları kemençe eşliğinde oynanır. Hemşin horonları Çayeli’nin dağlık kesimlerinden başlayarak Hemşin, Pazar, Ardeşen ve Fındıklı hattını içine alır. Rize horonları ise İkizdere-İyidere hattından Çayeli’nin sahil kesimine kadar uzanan bir alan da oynanır.

hor2.jpg


Horon, ortada tulum veya kemençeci olduğu halde kızlı erkekli elele tutuşup bir halka oluşturularak oynanır. Horonda yapılan titreme, silkiniş, ürperme figürleri denizi, denizden çıkan balığın can çekişini ifade eder. Horonu yöneten, diğer oyunculara yön gösteren kişi “horoncu başı”dır. Horoncu başı oyun içerisinde çeşitli “uyarma”larla horunun düzenini sağlar. Tulumla oynanan oyunlarda (eğer tulumun yapısı müsaitse) bu görevi tulumcu da yapabilmektedir.

Uyarmalar: Şaşma beri bak\Dik oyna dik\Al aşağı al\Al geri al\Yaylan yaylan\Savuş savuş\At belini at\Kalk oyna\Geldim beraber seslen canlı\ Yaşşa tulum\Ses ver canlı\Enişteee……

Yörede Oynanan ve Sahnelenen Horonlar: Hemşin\ Sallama\ Siya siya\ Yüksek Hemşin\ Topaloğlu\ Atlama\ Hemşin iki ayak\ Rize iki ayak\ Rize sıksarayı\ Papilat\ Çinçiva\ Rize kız horonu……..

Giyim-Kuşam (Geleneksel Kıyafetler)

Gündelik yaşamda kullanılan kıyafetler ve aksesuarlar bütün toplumlarda zamana bağlı olarak değişim göstermektedir. Bu, sosyo-kültürel değişimin kaçınılmaz bir sonucudur. Yaşanan değişim, toplumun geleneksel yapısının gücüne ve dış etkenlere karşı direncine göre hızlı veya yavaş olabilmektedir.

Rize bölgesinde 1950’lerle birlikte başlayıp gittikçe etkisini hızlandıran çay tarımının, kasabalara, köylere yönelik kalkınma hamlelerinin etkisiyle ortaya çıkan ekonomik gelişme ile dış göç ve modernleşme (teknoloji, iletişim, okur-yazarlık…) alanında yaşanan hızlı yayılmanın sonucunda geleneksel giyim-kuşam tarzı değişime uğramıştır.

Bugün daha çok geleneksel (kapalı) toplum yapısını az çok koruyan kasabalarda, köylerde, ailelerde ve toplumun yaşlı kesiminde görebiliyoruz. Kent ve ilçe merkezlerinde ve de toplumun genç-orta kuşaklarında modern yaşamın giyim-kuşam tarzı hakimdir. Geçmiş yıllarda kıyafetlerin çoğunluğu bölgede imal edilen kumaşlardan (Rize Bezi, Tilo…) yapılmaktayken günümüzde daha çok dışardan satın alınan kumaşlarla yapılmaktadır.

Kadın Kıyafetleri

Yöre kadını gündelik işlerini yaparken rahat çalışabileceği giysiler giymektedir. İçten “foga” denen elbise, etek buluz veya köynek giyilir. Bunun üstüne kokneç bağlanır. Alta uzun çorap ve lastik ayakkabı (eskiden çarık) üstte ise bele dolaylık dolanır, başa önce tülbent veya çember onun üstüne de makaslı peştamal ya da puşi bağlanır.

Arkadan saran kalın kuşak , gün boyu ıslak zeminde çalıştığından onu oturduğu yerin zararından korumakta, uzun çorapları ıslandığında her gün değişimi kolaylaştırmakta, önlükleri peştemali ise yine günlük işlerden kıyafetlerinin kirlenmesini , yıpranmasını önlemektedir .

Takı olarak altın beşi birlikler, bilezikler, taşlı altın yüzükler ve 22’lik lira diye adlandırılan küpeler mevcuttur.

Dolaylık: Eni 130 cm boyu 80 cm civarında olan ve bele sarılan bir aksesuardır. İki renkli ve geniş paftalı olarak dokunur. Bele dolandığı için dolaylık adını almıştır.
Bulüz: Genellikle Rize bezinden yapılır. Robadan büzgülü, hakim yakalı, uzun kollu, manşetli veya manşetsiz bir beden giysisidir.
Kokneç: Önlük özelliği taşıyan bir giyecektir. Genellikle ince siyah kumaştan yapılan kokneçlerin kenarları işlemelidir. Ön kısımlarına cep konabilir.
Köynek (Gömlek): Keten kadife gibi kumaşlardan yapılan, kollu ve diz kapağı altına kadar uzanan bir özelliğe sahiptir. Daha çok Hemşin ve çevresinde kullanılmaktadır.
Elbise (Foga): Desenli ve çiçekli kumaşlardan yapılan bedeni düz, kolları uzun, belden aşağı büzgülü, etekleri fırfırlı uzun bir elbisedir. Yukarıdan makaslı peştamal ve aşağıdan dolaylık elbiseyi örter.
Makaslı Peştamal: Başa örtülen büyükçe bir örtüdür. Boy kenarları kalın, orta bölümleri ince düz çizgili şekilde uzanır. Enine olan kenarı püsküllüdür.
Etek: Desenli kumaştan yapılan, belden lastikli, etekleri fırfırlı, sutaşı ile süslü uzunca bir giysidir.

Erkek Kıyafetleri

Erkek giyiminde alttan şalvar, “şıkva şalvar” veya “zıpka” denilen üstü bol, dizden aşağısı dar bir giysi giyilir. Üste ise gömlek, yelek ve ceket giyilir. Ayağa yün çorap, ayakkabı olarak da “çapula” veya “çarık” giyilir. Başa “kudi” ve “kukula” denen başlıklar takılır. Bu başlıklarda uzunca bir bağ da olabilir.

eryh.jpg


Kukula: Lacivert veya siyah renkli pamuklu kumaştan yapılan bir erkek başlığıdır. Başa giyilen bölüm üçgen şeklindedir. Üçgenin ortası sutaşı ile süslenmiştir.
Gömlek: Geçmişte, yöresel kumaşlardan yapılan gömlekler genellikle uzun kollu, önden düğmeli, hakim yakalı veya sıfır yakalı olarak dikilmektedir.
Şalvar (Zıpka): Arka ağı ve üst kısmı bol, dizden aşağısı dar olan bir giysidir. Beline ip ya da lastik geçirilen şalvarın yan dikişleri, yırtmaç ve paça ağızları su taşı ile temizlenip süslenmektedir.
Yelek: Yelekler model olarak ekseriyetle kolsuz, sıfır yaka ve önden çift düğmelidir. Sol göğüs hizasında ve etek bölümlerinde cepler bulunur. Yeleğin arka kısmı öne nazaran daha bol olur. Bu bolluk arka kısma enlemesine tutturulmuş olan bel kemeri veya bağcıkla ayarlanabilir.
Ceket: Boyu yelekten daha uzun olan ceketler önden V yakalı ve düğmeli olur. Kolları düz ve uzundur. Her iki yanda cepleri vardır. Kenar kısımları sutaşı ile süslenebilmektedir.

Halk Mutfağı

Halk mutfağı, bir bölgedeki halkın günlük veya mevsimlik (sezonluk) yiyecek ve içecek ürünlerinin hazırlanışını, tüketimini; bu ürünlerin hammaddesinin üretimini ya da teminini; bunların hazırlanıp tüketildiği mekanları ve kullanılan araçları ve de bütün bu aşamalarla ilgili inanış ve değer yargılarını içeren geniş bir konuyu kapsar.

Rize bölgesinde, halk kültürünün birçok alanında olduğu gibi halk mutfağı ve yemek kültüründe de 1940’lı yıllardan sonra başlayan çay üreticiliğinin ve köylere yönelik kalkınma hamlelerinin etkisiyle değişimin ve yeniliklerin önü açılmıştır. Çünkü bu dönemle birlikte köyler birbirleriyle ve kent merkezleriyle, kentler de diğer büyük şehirlerle daha kolay alış veriş (maddi ve manevi) imkanı bulmuşlardır. “Bir yerde üretilen, diğer yerlerde de tüketilmeye başlanmıştır.” Böylece kapalı toplum yapısındaki geleneksel mutfak düzeni değişmeye başlamıştır.

Bölgedeki tarım alanlarının darlığı ve iklim özellikleri nedeniyle sınırlı türde sebze (mısır, karalahana, fasulye, kabak v.b.) yetiştirilebilmektedir. İklim koşulları çeşitli meyvelerin yetişmesine olanak tanısa da bahçecilik için yeterli alanların olmamasından dolayı genelde aile içi tüketime yönelik üretim yapılmaktadır. (elma, mandalina, armut, hurma.) 1990’larla birlikte, bölgede ticari amaçlı “kivi” yetiştiriciliğine de başlanmıştır.

Yörede yapılan sebze ve meyve üretiminin yanında, halk mutfağını şekillendiren iki önemli kaynak, deniz ve hayvan ürünleridir. Karadeniz denince akla ilk gelen şeylerden birisi “hamsi”dir. Başta hamsi olmak üzere, deniz ürünlerinin Rize mutfağındaki yeri tartışılmazdır. Bunun yanında, çay tarımının yapılamadığı köylerin ve yayla yaşamının başlıca üretim faaliyeti olan hayvansal gıdalar da Rize mutfak kültürünü zenginleştirmektedir.

Çaycılıktan önceki dönemlerde yaygın olarak üzüm yetiştiriciliği ve pekmez üretimi yapılmakta idi. Çay tarımının yaygınlaşmasıyla birlikte asma ağaçları yerlerini çay bitkilerine bırakmıştır. Günümüzde üzüm yetiştiriciliği ve pekmez yapımı az miktarda ve sınırlı alanlarda yapılmaktadır. (Üzüm pekmezi dışında armut pekmezi de yapılmaktadır.) Yörede arıcılık önemini hala korumaktadır. Dünyaca ünlü “Anzer Balı” ve “Deli Bal” bu bölgede üretilmektedir.

Hamsi Çorbası: Malzemesi :100 gr hamsi, 1 büyük domates, 1 soğan, 1 demet maydanoz, 1 tatlı kaşığı un, 1 yemek kaşığı tereyağı, 4 su bardağı su, tuz, karabiber.

1-20.jpg


Yapılışı: Hamsileri temizleyin, kılçıklarını çıkarın ve tahta üzerinde 1 cm'lik parçalar halinde kesin. Bu parçaları 5 dakika kadar haşlayıp, suyunu süzün. Diğer tarafta, unu tereyağı ile kavurun. Rendelenmiş domates ve soğanı una ekleyip, birkaç dakika karıştırın. Suyu kaynatıp, bu karışımın üzerine ilave edip, iyice karıştırın. Hamsileri, kıyılmış maydanozu, tuz ve karabiberi ilave ettikten sonra 5 dakika daha pişirin. Sıcak olarak servis yapın.

Hamsi Çiğirtası:
Malzemeler: Bir bağ pazı, bir bağ taze soğan veya buna denk yerli pırasa yaprağı, iki bardak ince mısır unu veya buna denk buğday unu da olabilir, bir tas tuzlu hamsi, bir yumurta büyüklüğünde içyağı. Kızartma için zeytinyağı yoksa tereyağı.

2-21.jpg


Yapılışı: Hamsiler önceden suya konarak ayıklanır, kılçıklarından temizlenir, hamsi, un, kıyılmış pazı ile soğan içyağı ile karıştırılarak ekmek hamuru gibi hafifçe yoğrulur, tuzu kontrol edilir. Yumurta katılırsa daha iyi olur. Bir santim kalınlığında veya daha ince yayılarak tavada kızartılır.

Çumur: Malzemeler: Sıcak mısır ekmeği, tereyağı ve minci (lor, çökelek).

Yapılışı: Sıcak mısır ekmeğinin içi yayvan bir kap içersine boşaltılır. İçersine bol miktarda tereyağı ve tuzlu minci katılarak karıştırılır. Mısır ekmeğinin sıcağında yağ, ekmeğe ve minciye sirayet eder. Soğutulmadan yenir. Sıcak ekmek bulunmadığı zamanlarda soğuk ekmek bir tavanın içine ufaltılıp yağı ve mincisi konur.

3-15.jpg


Sonra hafif ateşte ısıtılarak yağın ekmeğe nüfuz etmesi sağlanır. Böylece leziz ve besleyici bir yiyecek elde edilmiş olur.

Enişte Lokumu: Eskiden kaynanaların damatları için yaptıkları ve kızlarını her ziyaretlerinde bir bohça yapıp damat evine gönderdikleri yüksek kalorili bir pasta türüdür. Çokça yapılan bu lokumlar, gelin tarafından koca evi halkına birer ikişer dağıtılırdı ve bir ihtimal utanıp da yiyemediği zamanlarda odasında gizlice yerdi.

4-13.jpg


Malzemeler: Üç su bardağı tereyağı (margarin de olabilir), üç su bardağı yoğurt, altı su bardağı şeker, üç yumurta, yarım limon suyu, yarım çorba kaşığı karbonat, alabildiğince buğday unu ve tuz.

Yapılışı: Şeker, yumurta ve yoğurt bir kap içine konur, şeker eriyinceye kadar çırpılır. Şeker yağ içerisinde erimediğinden, eritilmiş ılık yağ bu karışıma sonradan ilave edilir. Diğer yanda yarım limon suyuna karbonat katıp karıştırarak yağlı karışıma katılır ve alabildiğince un konarak kulak memesi yumuşaklığında bir hamur yapılır. Hamur on dakika dinlendirilir. Bu hamurdan iki yumurta büyüklüğünde parçalar alınarak avuç arasında yuvarlayıp uzatılarak lokum şekli verilir. Yağlanmış tepsiye birer parmak ara ile yerleştirilir, üzerine bıçakla (Z) şeklinde kesikler atarak şekillendirilir. Pilekide ekmek pişirir gibi üzerine sac örtülerek veya kuzinede orta hararette pişirilir.

Hoşmeri:Malzemeler: 2 kaşık kaymak, 250 gr koloti peynir, 2 yemek kaşığı mısır unu, 200 gr minci (çökelek, lor)

5-11.jpg


Yapılışı : Taze kaymak eritilip mısır unu ilave edilir. Bu karışım iyice kavrulduktan sonra peynir ilave edilir. Yavaş yavaş karıştırıp üzerine yöresel kuru mincisi eklenir ve servis yapılır.

Pepeçura: Malzemeler : 3 kilo siyah kokulu üzüm, 1 su bardağı mısır unu, tutam tuz, 1 kaşık buğday unu.

6-4.jpg


Yapılışı : Üzümler ezilir, şırası alınır. Gerekirse üzümlerin posası az bir suda pişirilerek posada kalan öz de alınmış olur. Bir kazana koyduğunuz ve kaynar hale getirdiğiniz üzüm suyuna un, yavaş, yavaş yedirilir, gerekirse şeker ilave edilir. Muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirilir. Kaselere boşaltılarak soğuk servis yapılır.

Anzer Balı: Anzer Balı Türkiye’de üretilen ve Dünya çapında tanınan eşsiz bir baldır.450-500 çeşit kır çiçeği bulunan (bunların içinde 80-90 tanesi sadece Anzer’de yetişmektedir) Anzer Yaylası’ndan elde edilen bu bal,çeşitli hastalıklara şifası ile ünlüdür.

7-4.jpg


Haziran ayının ilk haftası ile birlikte kısmen karlı bölgelerde kardelenlerin açmasıyla bahara ve yeşilliğe ilk adımını atan Anzer, müthiş güzelliğini Haziran ayı ile başlayıp Temmuz ayında zirveye taşıyıp Ağustos Ayında tamamlar. Haziran Ayının son haftasında gözlerini çiçeklere açan arılar, Ağustos Ayının ortasına kadar ballarını tamamlarlar.

Yapılan Klinik Araştırmalara Göre Anzer Balının Faydaları:


Bağışıklık sistemini düzenler.

Bağırsak düzensizlikleri ve iltihabını giderir.

Büyüme ve gelişmeyi etkiler.

Düşünme yeteneğini artırır; hafızayı güçlendirir.

Dengesiz beslenme sorunlarını giderir.

Cilt bozukluğu ve yaraları iyileştirici etkisi vardır.

Mide ülseri ve bağırsak hastalıklarında tedavi edicidir.

Kanı temizler, Kalp damar hastalıklarını tedavi eder.

Erken teşhiste, kanser hastalıkları tedavisinde etkilidir.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,620
80,231
NeverLand
Müzeler Ve Ören Yerleri

Rize Atatürk Evi Müzesi (Mehmet Mataracı Konağı)

Müftü Mahallesi’nde yer alan yapının yapımına 1920 yıllarında başlanmış, 1921 yılında tamamlanmıştır. Yapı, zemin kat üzeri iki kattan meydana gelmiştir. Atatürk 1924 yılında yurt genelinde sonbahar gezisine çıkmış ve bu gezisi sırasında 17 Eylül 1924 tarihinde Rize’ye gelmiştir. Mehmet Mataracı’nın misafiri olarak bu evde bir akşam kalmıştır.

Atatrk.jpg


Mehmet Mataracı’nın öldüğü tarih olan 1953 yılına kadar 29 yıl süreyle Atatürk’ün yattığı oda Mehmet Mataracı tarafından bütün eşyalarıyla korunmuştur. 1953 yılından 1970 yılına kadar bina Mehmet Mataracı’nın yeğeni tarafından kullanılmıştır. 1970-1979 yılları arasında bina boş olarak kalmıştır.

Atatürk’ün doğumunun 100. yılı nedeniyle binanın Atatürk Müzesi şekline dönüştürülmesi için, (Osman Zeki Mataracı’nın da katıldığı bir toplantıyla) İl Özel İdaresi’ne bağışı yapılmıştır. Yapılan restorasyon çalışmalarının ardından bina 27.12.1985 tarihinde o zamanki adıyla Kültür Bakanlığı’na bağlanarak, Rize Atatürk Evi Müzesi olarak hizmete açılmıştır.

Binanın 2004 yılı içinde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yeniden teşhir ve tanzimi yapılmış olup 17.09.2005 tarihinde yeniden hizmete açılmıştır. Müzenin zemin katı güvenlik görevlileri ile personelin bulunduğu oturma odasıdır. Birinci katında toplantı salonu, Atatürk’ün Rize’ye geldiğinde giymiş olduğu kıyafetlerin aynıları yer alır. İkinci katta Atatürk’ün yatak odası, dönemin milletvekillerinin çalışma odaları, Atatürk tarafından kullanılan eşyalar, dönemin milletvekillerine ait fotoğraflar ve Rize’nin eski fotoğrafları yer almaktadır.

Rize Etnoğrafya Müzesi (Sarı Ev)

Etnorafya.jpg


Rize Müzesi Müdürlüğü 1984 yılında Atatürk evi olarak hizmet vermeye başlamıştır. Kültür Bakanlığı tarafından şehir merkezinde restorasyonu tamamlanan iki adet eski eser yapıdan sarı ev olarak adlandırılmış; teşhir ve tanzimi tamamlanarak 27.06.1998 tarihinden itibaren müze olarak hizmet vermeye başlamıştır. Sivil mimari örneği olan ev 19. yy. sonlarında inşa edilmiştir. Bir zemin ve iki normal kattan oluşmaktadır. Zemin katı sergi salonu olarak kullanılmaktadır. Birinci kat idare odaları olarak, ikinci kat ise teşhir salonu olarak kullanılmaktadır.

Rize müzesinde; 76 arkeolojik eser, 594 sikke, 1129 etnografik eser olmak üzere toplam 1799 eser bulunmaktadır.

Mimari Yapı

Doğu Karadeniz Bölgesinde evler coğrafi yapı gereği, genellikle yamaçlarda, dağınık şekilde, çoğu zaman aile içi bir kaç evlik guruplar halinde, bazen de birbirinden bir iki kilometre uzakta konumlanmıştır.

mimari1.jpg


Yamaçlara ve tepelere serpilmiş orman ve yeşille bütünleşmiş birkaç evden oluşan yerleşmeler, hatta bazen tekil konutlar heyecan verici bir görüntü oluşturmaktadır. Bu heyecan verici görüntülerine karşın bu evlere ulaşım bir o kadar da zordur. Genellikle düzgün olmayan patikalardan yürüyüp evlere ulaşılmaktadır.

mimari.jpg


Rize’de ev mimarisinde yapı malzemesi olarak genellikle ahşap ve taş kullanılmıştır. Bunların haricinde az sayıda da olsa tuğla malzeme kullanılmıştır.

Bölge özgün bir konut ve yayla evi mimari tarzına sahiptir. Bu tarz, ahşap ağırlıklı taş temele oturan bir yapı türüdür. Doğu Karadeniz yöresinde geçmişte, özellikle kırsal kesimlerde evler dolma taş ve ahşap karışımıyla inşa ediliyordu. Rize ve yöresinde yaygın olan bu tür yapılaşma Trabzon ve Giresun yöresinde ise daha çok ahşap kullanılarak gerçekleştirilmiştir.

Ahşap kolay bulunan ve kolay işlenebilen bir yapı malzemesi olduğu için öncelikle tercih edilmiştir. Ormanlarda çok zengin flora bulunmasına rağmen yapı malzemesi olarak çam, ladin, kayın gibi ahşabın dayanıklı türlerinin kullanımı yaygındır. Kıyı kesiminde kestane, iç kesimlerde ise çam yakın çevrede elde edilebilmesi nedeniyle en çok tercih edilen yapı malzemesidir. Bunların haricinde ceviz, meşe, karaağaç gibi daha az bulunan sert ağaç türlerine yer verilmiştir.

Ahşabın yanı sıra, daha az bulunması nedeniyle ikinci derece kullanılan yapı malzemesi taştır. Ayrıca, özellikle kıyı kesiminde çatı ve bacalarda tuğla, kiremit gibi pişmiş toprak kullanılmıştır. Bu malzemeler yapı içinde kullanılış biçimine göre sınıflandırıldığında, yapı sistemleri basitten gelişmişe göre ahşap yığma, ahşap karkas ve karma olmak üzere üç gurupta toplanabilir.

yayla.jpg


Evlerin dış cepheleri süsleme ve mimari açıdan vurgulanarak ön plana çıkarılmıştır. Evler genellikle yamaçların eğimine uyarak bodrum kat üzeri iki kattan inşa edilmiştir. Bodrum katı ahır olarak kullanılmıştır. Genellikle ahırlara evin her iki cephesinden de giriş bulunmaktadır. Çamlıhemşin ve Fındıklı konutlarında bodrum katında genelde iki ahır bölmesi bulunur, bunların üzeri düzgün kesme taştan yapılmış, basık kemerlerle taşınan tonoz örtülere sahiptir. Eskiden bu evlerde kalabalık ailelerin yaşadığı düşünülürse, ahıra, beslenmeleri açısından büyük önem verdikleri ortaya çıkmaktadır. Ahırların içinde hayvanların beslendiği yemlikler ve su içtikleri yalaklar bulunmaktadır. Ahır zeminleri genellikle taş döşeli olmakla beraber bazılarında ahşap ve tuğla malzemede kullanılmıştır.

Doğu Karadeniz evleri ülkemizin diğer bölgelerindeki evlere göre farklılıklar gösterir. Türk evinde en önemli mekan oda iken, Karadeniz evinde aşhanedir. Aşhane bugünkü anlamda mutfak bölümüdür. Aşhane bu evlerde günlük hayatın geçtiği mekandır. İki yan girişten ulaşılabilen bu mekanda, aşhaneyi boydan boya kat eden kemerli bir ocak yer almaktadır. Ayrıca bu mekan hayat ve selamlık mekanlarına geçişteki nakışlı rafların bulunduğu yerdir. Yörede, ocağın kemeri aşhanedeki perde olarak söylenmektedir. Taştan ve basık kemer biçimindedir. Büyük baca üstten açıktır ve ortasında, ateşin üstüne gelen yerde kazanların asıldığı büyük ve kalın bir demir zincir (klemuri) asılıdır. Dolap ve raflar büyük bir ustalıkla ahşap oyma tekniği ile süslenmiştir. Yapı malzemesi olarak genellikle rengi zamanla koyulaşan kestane ağacı kullanılmıştır.

Hayat, evin merkezindedir ve yamaca bakar, dolayısıyla manzaraya açık konumdadır. Önünde sıra pencereler, gerisinde de genellikle ahşap bir sedir yer alır. Hayatın sağında ve solunda odalar yer almaktadır. Bu odaların çoğunda Bursa kemerli şömine ve banyo bulunur. Bu özellik, Rize Yöresi evlerinde aynıdır.

Yapı sistemi ve dış duvar dolguları ne olursa olsun, Rize yapılarının çatı kuruluşunda iklim koşulları önemli etkendir. Duvarların yağmurdan korunabilmesi için saçaklar olabildiğince geniş tutulur. Çatı arasına yapılan havalandırmalarla, nemden kaynaklı çürüme engellenir. Çatı yüzeyleri üç ya da dört eğimli olabilir. Eğimlere göre farklı görsel etki yaratan bu çatı türleri, yörede sırayla “semer “, “üç omuz”, “dört omuz” olarak adlandırılır. Çatı, eskiden balta ile ayrılan ahşap tahtalar(hartama) ile örtülü iken daha geç dönemde kıyı kesimlerinde alaturka kiremitler kullanılmıştır.

Kale Mimarisi

Rize yöresinde ki kalelerin hemen hepsi savunma amaçlı yapılardır. Bu kalelerin içinde en önemlisi Rize Kalesidir. Yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, 6.yy. da yenilenen kale Trabzon Devleti zamanında (13 y.y) son şeklini almıştır. Kale, iç kale ve halkın oturduğu aşağı kale olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde buna benzer kale yapıları Trabzon ve Giresun kaleleridir.

Rize çevresinde yer alan kaleler stratejik yerlere kurulmuşlardır. Bu kaleler çevresini korumak, haberleşmek, yeterince askeri kuvveti barındırmak için tesis edilmiştir. Bu kalelerden il merkezinin doğusunda, Gündoğdu Beldesi’nde bulunan Bozuk Kale ile Pazar İlçesi Yücehisar Köyü’nde bulunan Cihar Kale küçük yapılar olup, ortalarında birer gözetleme kulelerine sahiptirler. Yine Pazar İlçesi’nde, küçük bir adacık üzerinde yer alan Kız Kalesi bu kalelerden, kulesi olmadığı için ayrılır.

Çamlıhemşin İlçesi’nde, Fırtına Vadisi’nin hakim noktasında kurulan Zil Kale, Rize Kalesi’nden sonra yörenin en büyük kalesidir. Yine Çamlıhemşin İlçesi’nde, Tatos Geçidi’nde ki Kale-i Bala içinde birçok tesisata sahip olan bir kaledir. Zil Kalesi’nin ortasında yer alan kule Fırtına Vadisi’ne hakimdir. Kale Osmanlı döneminde de onarılarak kullanılmıştır.

Rize Kalesi

Kale şehir merkezinin güney batısında yer alır. İç kale ve aşağı kalelerden meydana gelmektedir. Yoğun yerleşme sebebiyle aşağı kale tamamen yok olmuş batı tarafında ki bazı sur parçaları günümüze kadar gelebilmiştir.

İç Kale: 150 m yükseklikte doğal bir yükselti üzerinde kurulmuştur. Planı düzgün olmayan bir yamuk şeklindedir. Giriş kapısı doğudadır. Dış kapıdan küçük avluya girilmekte ve buradan ikinci bir kapı ile kalenin asıl alanına girilmektedir.

rize_kalesi.jpg


İç kaleyi çevreleyen duvarlar kısmen düzgün kesme taş ve moloz taşlardan inşa edilmiştir. Duvarların kalınlığı 1,5 mdir. İç kale, yarım daire planlı beş kuleye sahiptir. Yakın zamana kadar çok harap durumda olan kale surları, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca onarılmıştır. Kale duvarları, seyirdim yolu ile kısmen dendanlarla tamamlanmıştır.

Aşağı Kale : Zamanında iç kaleden kuzeydoğu ve kuzeybatı yönlerine doğru açılarak uzayan ve denize ulaşan surlarla çevriliydi. Bugün sadece batı surlarının bir bölümü ile bazı kule kalıntıları kalmıştır.

AaKale.jpg


A. Bryer ve D. Winfield tarafından batı surları üzerinde 9 kule ve 2 kapı yeri tespit edilmiştir. Aşağı kale surları düzgün yontu taşlı, bazı kısımlarda içten takviye kemerleri yer almakta olup, bu kemerler tuğla örgülüdür.

Kuleler dikdörtgen veya yuvarlak planlı olup iki katlıydı. Günümüze ulaşan kalıntılardan üst örtülerinin tuğla tonozlara sahip olduğu anlaşılmaktadır. Doğu surlarından hiç bir iz kalmamıştır. A. Bryer-D. Winfield planlarında surları tahmini göstermişlerdir. Büyük ihtimalle surlar vadinin doğu yamaçlarından geçerek kale camisini içine alıyordu. Tuzcuoğlu Konağı’nın batı yanında yapılan bir kazıda sur izlerine rastlanmıştır.

Rize Kalesi’nin tarihlendirilmesi için kesin verilere sahip değiliz. Aşağı Kale surlarının bazı bölümleri Alexios II. (1297-1330 ) zamanında yapılan Trabzon Kalesi’nin batı surları ile benzerlik gösterirler. İç Kale’den daha sonra şehrin önemli bir kısmının korunması için aşağı kale yapılmış olmalıdır. İç Kale, Justinyen zamanında (527-565) yeniden inşa edilmiştir. Daha sonra Trabzon Kommenosları zamanında da aşağı surlar inşa edilmiştir. Kale Osmanlı döneminde de onarımlar görmüş ve kullanılmıştır.

Zil Kalesi

Rize İli, Çamlıhemşin ilçesinde bulunan bölgenin en dikkate değer eserlerinden biridir. İlçe merkezinin 15 km güneyinde Fırtına Deresinin batı yamaçları üzerinde kurulmuştur. Kalenin, üzerinde inşa edildiği sarp kaya kütlesi, denizden 750, dere yatağından ise yaklaşık 100 m yüksektedir. Kale, dış surlar, orta surlar ve iç kaleden meydana gelmektedir.

rize01.jpg


Dış kalenin kapısına kuzey batı yönündeki patika bir yolla ulaşılır. Kuzeydeki kapının söve taşları sökülmüştür. Bir teras yardımıyla orta surlar seviyesine çıkılır ve ikinci bir kapı ile kale içerisine girilir. Orta kale içerisinde üç önemli yapı bulunmaktadır. Bunlar; muhafız binası, şapel ve baş kuledir. Kulenin dört katlı olduğu, duvarlardaki hatıl izleri ve kiriş deliklerinden anlaşılmaktadır. İçerisinde ince bir bölüntü duvarı ve dolgu toprak vardır. Duvarlar üzerinde doğu yönünde kemerli pencereler, diğer taraflarda mazgal delikleri bulunmaktadır.

Kulenin üstünün dendanlı bir teras şeklinde olduğu belirlenmiştir. Duvarlar içerisinde dikey uzanan boru yuvaları, belki de kapanmış sarnıçlara su akıtıyordu.

Kalenin yapılış tarihini belirtecek kesin veriler olmamakla birlikte 14. ve 15. yüzyıllara tarihlendirilmektedir.

Kız Kalesi

rize_kiz_kalesi.jpg


Pazar İlçe merkezinin batısında küçük bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Kayalık bir zemin üzerinde bulunan kalenin kara ile bağlantısı kesilmiştir. Yaklaşık 7 m eninde 7 m boyunda olup kare plana sahiptir. Kalenin duvarlarında muntazam taş işçiliği görülür. Giriş kapısı batıdadır. Güney surları yıkılmıştır. Sağlam kalan duvarlarda mazgal pencereleri ve yuvarlak kemerli üst kat pencereleri yer alır.

Kız kalesinin kesin olarak kimler tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. 13. ve 14. yüzyıllarda Trabzon Devleti zamanında yapıldığı sanılmaktadır. Kale, Osmanlılar zamanında da onarılarak kullanılmıştır.

Kale-i Bala

Çamlıhemşin İlçe merkezine 40 km uzaklıkta, Hisarcık Köyü sınırları içinde, Fırtına Deresi’nin kaynaklarına hakim bir noktada kurulmuştur. Yazılı kaynaklarda geçen bir diğer adı da Varoş Kale’dir. Kale, Kaçkarlar’ın iç kısma geçit verdiği Baş Hemşin ve Tatos geçidine yakındır. Kale çevresinde bazı yayla yerleşimleri vardır. Kalenin surları oldukça harap olmuştur.

image011.jpg


Duvar işçiliği bakımından Zil Kale ile benzerlikler göstermektedir. Duvar kalınlıkları 50 cm ile 1 m arasında değişmektedir. Kalenin ana planı dikdörtgen olarak tanımlanabilir. Doğusu, güneyi ve kısmen kuzeyi de sarp kayalıktır. Batı taraf eğimli bir arazi üzerindedir.

Giriş kapısı kuzey batıdadır. Aynı cephenin doğusunda bir kapı izi daha vardır. Mevcut kapı 1,10 m genişliğinde, 2,5 m yüksekliğindedir. Kalenin ortalama uzunluğu 70 m genişliği ise 25 mdir. Duvar izlerinden batı kulelerinin varlığı anlaşılmaktadır. İç kısımda doğu duvarına bitişik tonozlu bir mekan kalıntısı vardır.
Burası yüksek ihtimalle sarnıçtı. Kalenin kurulduğu yer ve duvar işçiliği bakımından Zil Kale ile benzerlikler göstermektedir. Zil Kale ile aynı tarihlerde (14-15 yüzyıl) yapıldığı düşünülmektedir.

Turizm Merkezleri

Ayder Termal Turizm Merkezi

Ayder Termal Turizm Merkezi Rize İline 87 km, bağlı bulunduğu Çamlıhemşin ilçesine 16 km mesafede yer almaktadır. Ayder Termal Kaplıca Bakanlar Kurulu Kararı ile Turizm Merkezi ilan edilmiş, 19.04.1987 tarih ve 19426 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır.

Turizm İşletme Belgeli Termal Tesisin mülkiyeti İl Özel İdare Genel Sekreterliğine ait olup, 01.01.2003 tarihinden 01.01.2013 tarihine kadar işletilmesi yapılmak kaydıyla Ayder Turizm Anonim Şirketine kiralanmış olup; 25 kişilik 2 adet havuz, 8 adet özel oda ve sıra banyoları ile 12 ay hizmet vermektedir. Tesisin toplam kapasitesi günlük 300 kişidir.

Kaplıcanın, 46 C sıcaklıktaki renksiz, kokusuz, berrak suyu (PH Değeri 8, Sodyum, Sülfat, Kükürtlü ve Radyoaktif bileşim) inflaboratuvar romatizmal hastalıkların kronik dönemlerinde; kronik bel ağrısı, osteoartrit gibi eklem hastalıkları, miozit tendinit travma, yumuşak doku hastalıkları, ortopedik operasyonlar, beyin ve sinir cerrahi sonrası gibi uzun süreli hareketsiz kalma durumlarında mobilizasyon çalışmalarında, rehabilitasyon amacıyla stres bozukluklarında ve spor yaralanmalarında ayrıca kalp ve kan dolaşımı, solunum yolları rahatsızlıklarında tamamlayıcı tedavi unsuru olarak kullanılabilir niteliktedir.

İkizdere- Anzer Turizm Merkezi

Rize İl Merkezine 54 km mesafede bulunan, İkizdere İlçesinin 35 km güney batısında, 2200-2300 m. yükseklikte yer alan ve tasarrufu devlete ait olan Anzer Turizm Merkezi, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunun 6, 7, 8 maddeleri ile 3194 sayılı İmar kanunun 1, 2, 4, 7 ve 11. maddeleri yasal dayanak yapılarak kullanma ve yararlanma hakkı, üzerinde ikamet edenlerin tasarrufuna bırakılmıştır. Doğallığını korumak şartıyla vatandaşların kullanımına izin verilmektedir.

kizdere.jpg


Anzer 1991 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile Turizm Merkezi ilan edilmiştir. Anzer Turizm Merkezi yaylaların doğal güzelliği, otantik özellikleri, zengin flora ve faunasıyla görülmeye değer bölgelerdendir.

Bölgede üretimi yapılan renksiz, kokusuz ve kristalleşme özelliği bulunan bir polen grubuna dahil Anzer Balının, insan sağlığı açısından (kanser, iltihaplı hastalıklar, eklem ağrıları ve verem gibi) birçok hastalıkta şifa verdiği bilim çevrelerince tespit edilmiştir.

Anzer Yaylası alternatif turizm çeşitlerinden trekking, yamaç paraşütü ve zirve tırmanışları için elverişlidir. Anzer Yaylası bir taraftan Çoruh Nehri ve Bayburt İline, diğer taraftan, Uzungöl Turizm Merkezine ulaşım olanağı sağlaması nedeniyle ayrıca bir önem taşımaktadır.

Çayeli-Kuspa Turizm Merkezi

Kuspa.jpg


Rize İl Merkezinin 19 km. doğusunda, sahil şeridinde yer alan Çayeli İlçesi 20.11.2006 tarih ve 11264 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile turizm merkezi ilan edilerek, 08.12.2006 tarih ve 26370 sayılı resmi gazetede yayınlanmıştır.

3060093653_be3b24f6d2.jpg


İlçe merkezine yaklaşık 7 km mesafede bulunan Kuspa, deniz manzaralı oldukça geniş ve düz bir alana sahiptir. Ayrıca ilçede bulunan Ağaran ve Çataldere Şelaleleri gerek yükseklikleri, gerekse ilkbaharda suların kabarmasıyla oluşturdukları görünümle doğa harikası haline gelmektedirler.

İlçeye 6 km. uzaklıkta bulunan Musa Dağı ve Melipos Tepeleri mesire yeri olarak kullanılmaktadır. Tahpur yaylasından Verçenik Tepesini ve Kaçkarları seyretmek mümkündür.

Kültür ve Turizm Koruma Gelişim Bölgeleri

Tarihi ve kültürel değerlerin yoğun olarak yer aldığı ve/veya turizm potansiyelinin yüksek olduğu yöreleri korumak, kullanmak, sektörel kalkınmayı ve planlı gelişimi sağlamak amacıyla değerlendirmek üzere, sınırları Bakanlığın önerisi ve Bakanlar Kurulu kararıyla tespit ve ilan edilen bölgeler, kültür ve turizm koruma gelişim bölgeleri arasında yer almaktadır.

8.12.2006, 26370 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 2006/11264 Bakanlar Kurulu Kararı’na göre aşağıda belirtilen yerler, Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgeleri ile Turizm Merkezleri olarak ilan edilmiştir.

Rize-Çamlıhemşin-Ayder Kültür ve Turizm Koruma Gelişim Merkezi

1987 yılında turizm merkezi ilan edilen Ayder Termal Turizm Merkezi birçok aktiviteyi barındırması (yayla, kaplıca, kış turizmi) nedeniyle 20.11.2006 tarih ve 11264 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile “Kültür ve Turizm Gelişim Bölgesi” ilan edilerek, 08.12.2006 tarih ve 26370 sayılı Resmi gazetede yayımlanmıştır.

Ayder Yaylası doğa güzelliği, yöreye has otantik mimarisi ve birçok hastalığa şifa olduğu bilimsel olarak tespit edilmiş Termal Kaplıcası ve özellikle 2004 yılından itibaren İlimizde ilk defa gerçekleştirilen Heliski Kayak Sporu, yörenin çekiciliğini arttırmış, yerli ve yabancı turistlerin odak noktası haline gelmiştir.

Ayder Turizm Merkezi’nde kış turizm potansiyelinin değerlendirilmesi, bu alanda turizm çeşitliliğinin artırılması, kış aylarında yeterli doluluk oranlarına ulaşamayan tesislerin değerlendirilerek, bölge turizminin canlandırılması ve turizm sezonunun maksimum seviyeye çıkarılması hedeflenmiştir. Bu amaçla Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nün olumlu raporları neticesinde, bölgenin Çevre Düzeni Planı’nda değişiklik yapılmış ve Bakanlığımız, Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü’nce Ayder Yaylası’nda “Bady Lift Mekanik Tesisat Projesi” geliştirilmesi planlanmıştır.

Yörenin doğal, tarihi, sosyo-kültürel turizm değerleri, kış ve sağlık turizmi ile mevcut diğer turizm potansiyelinin dikkate alınarak değerlendirilmesi ve bu alanların koruma-kullanma dengesinin kurularak, sektörel kalkınma ve planlı gelişim sağlanması amacıyla Bakanlığımızca, Ayder Bölgesi, Kültür ve Turizm Koruma Gelişim Merkezi ilan edilmiştir.

Rize-Anzer Kültür ve Turizm Koruma Gelişim Merkezi

Ballky.jpg


07.02.1991 tarih ve 91/1514 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Turizm Merkezi ilan edilmiştir. İkizdere–Anzer Turizm Merkezi, Çamlıhemşin–Ayder Bölgesi ile birlikte 20.11.2006 tarih ve 11264 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile “Kültür ve Turizm Gelişim Bölgesi” ilan edilerek, 08.12.2006 tarih ve 26370 sayılı resmi gazetede yayımlanmıştır.

AnzerKltr.jpg


Anzer Turizm Merkezi doğal ve kültürel özellikleri yanında, yörede üretilen Anzer Balı ile ün kazanmıştır. Anzer yaylası trekking, kış turizmi, rafting, Jeep Safari gibi turizm aktivitelerinin gerçekleştirilmesine imkan sağlamaktadır. Flora ve Faunası ile dikkatleri üzerine çeken yörede irili ufaklı birçok krater gölü mevcuttur.

Yayla Turizmi

İlimizin iç kesimlerinde, zengin orman dokusu civarında yer alan yaylalarda mevcut altyapıyı kullanarak yapılabilecek fazla yatırım gerektirmeyen bir turizm çeşididir. Bu aktivite için gerekli potansiyel tüm yaylalarımızda mevcut olup, halen Ayder, Anzer, Çad, Elevit gibi yaylalarımızda yapılmaktadır.

Rize’nin güneyindeki Kaçkar Dağları ile yüksek dağların eteklerinde birbiriyle bağlantılı birçok güzel yayla vardır. Bütün bu yaylalar yaz mevsiminde insanlarla dolup taşar. Olağanüstü güzellikteki bu yaylaların hemen hepsinde ot biçme şenlikleri yapılmaktadır. Bu şenliklere katılmak mümkün olduğu gibi yayla eteklerindeki yamaçlarda rehberlerle birlikte doğa yürüyüşü yapma imkanı da bulunmaktadır.

Ayder Yaylası

Ayder.jpg


Çamlıhemşin İlçesi’nin 16 km. güneydoğusunda bulunan, 1250 m yükseklikteki Ayder Yaylası, birçok konaklama tesisiyle yaz sıcağından bunalanlara doğal bir serinlik sunar.

ayder_4.jpg


Yayla turizmi için gereken tüm altyapı gereksinimleri karşılanmış olan yayla, zengin flora ve faunasının yanı sıra kaplıcası ile de bölgenin en çok tercih edilen tatil yerlerinden biridir.

Pokut, Sal, Hazindağ Yaylaları

Pokut1.jpg
Pokut.jpg


Çamlıhemşin İlçesi’nin güneyinde, Fırtına ve Hala derelerinin oluşturduğu vadiler arasında yer alan Pokut, Sal ve Hazindağ yaylaları, orman üst sınırı civarında, 1750-2000 m. yükseltilerde yer alırlar.

Doğa yürüyüşü yapmak ve dinlenmek için ideal bir ortam sergileyen yaylalar, zengin biyolojik çeşitliliklerinin yanı sıra emsalsiz bir sivil mimari yapıya sahiptir. Yayla dizisinin ilki, Çamlıhemşin İlçesi’ne 15 km mesafede bulunan saklı güzellikleriyle Pokut Yaylası’dır.

Aşağı ve Yukarı Kavron Yaylaları

Kavron1.jpg
Kavron.jpg


Ayder’e 10 km mesafedeki Aşağı Kavron ve 14 km mesafede, 2300 m yükseklikte yer alan Yukarı Kavron Yaylaları ile Kavron Geçidi'nde Büyük Kaçkar ve Kemerli Kaçkar'ın zihinlerden kolay silinmeyecek görüntülerini yakalamak mümkündür. Kaçkarlar’ı tüm görkemiyle karşınızda bulacağınız bu coğrafyada gündoğumu izlemek de kaçırılmayacak bir güzelliktir.

Anzer (Ballıköy) Yaylası

Anzer.jpg


Balıyla ünlü Anzer Yaylası’nın diğer bir adı da Ballıköy’dür. Rize il merkezine 85 km mesafede, ilin önemli yükseltilerinden olan Kırklardağı’nın eteklerinde yer alan Anzer; Meles, Petran, Kabahor, Garzavan yaylalarıyla çevrili konumuyla geleceğin önemli turizm merkezlerinden biri olma yolundadır.

Anzer1.jpg


İkizdere İlçesi üzerinden ulaşılabilen Anzer, bir taraftan Çoruh Nehri ve Bayburt, diğer taraftan Trabzon Uzungöl Turizm Merkezi’ne bağlanır. Buranın balı, yaylalarının bin türlü çiçeğinden damıtılır.

İkizdere Çağırankaya Yaylası

arankaya.jpg


İkizdere İlçesi’nin 25 km. doğusundadır. Yaylaya güzel manzaralı bir toprak yolla ulaşılmaktadır. 3200 m. rakımlı Çağırankaya Yaylası, adını düz konumdaki yaylanın çevresindeki dik yamaçlı kaya ve uçurumlarda sesin yankılanmasından almıştır.

Elevit ve Palovit Yaylaları

Palovit1.jpg
PalovitYaylalar.jpg
Palovit.jpg


Ulaşım sorunu olmayan bu yaylalar, içerisinde başta yaban keçisi olmak üzere Karadeniz'e özgü diğer tüm yabani hayvanlar bulunduğundan, avcılık için önemli bir potansiyele sahiptir. Kaçkar Dağları’nın kuzeybatı yamacında, bir yanı tümüyle ormanlarla kaplı, diğer yanı ise dağ yamacına dayalı gökyüzündeki vadi Palovit, Karadeniz’in en güzel yükseltilerinden biridir.

Akarsu Turizmi

Kaçkar Dağları, hızlı akışlı akarsuların kaynağıdır. Bunların en önemlileri Fırtına Deresi, Taşlıdere, İkizdere, Karadere ve İyidere’dir. Bu derelerde akarsu sporları (kano-rafting) için gerekli debi rejim miktarı vardır.

Bu akarsularımızda ulusal rafting gösterileri ve 2004 yılı ulusal rafting şampiyonası gerçekleştirilmiştir. Akarsular dışında irili ufaklı birçok dere de bulunmaktadır.

Fırtına Deresi

Frtna1.jpg


Kaçkar Dağları’nın Karadeniz'e bakan yamaçlarındaki derelerin birleşmesi ile oluşan Fırtına Deresi, Ardeşen’in yaklaşık 2 km. batısında Karadeniz'e dökülür. 57 km uzunluğundaki Fırtına Deresi, akarsu turizmi (kano-rafting) açısından elverişli parkura sahiptir. Fırtına deresi, debisi en yüksek ve hızlı akan bir dere olma özelliği taşımaktadır. Bu nedenle yerli ve yabancı sporcular bu dereyi özellikle tercih etmektedirler.

Frtna.jpg


Çay bahçelerinin ve yer yer ağaçlık adaların arasından geçen derenin üzerindeki kemer köprüler doğayla uyumlu görüntüleriyle huzur verici bir manzara sunar.

İkizdere

kizdere1.jpg


Ovit Yaylasından başlayıp birçok derenin birleşmesiyle oluşan İkizdere, kar sularının arttığı Nisan-Mayıs aylarında parkur zorlaştığı için profesyonel raftingçilerin tercih ettiği bir alandır. 3-4 derece zorluktaki rapidler, su artımında 5 dereceye çıktığı için dikkatli olunmalıdır. İkizdere debisi yüksek olan derelerden biridir.

Göller

Rize Dağları'nın 2400m'yi aşan bölümlerinde buzul aşandırması ve biriktirmesi sonucu oluşmuş olan 19 adet küçük alanlı göl tespit edilmiştir. Bu göllerin en büyükleri 0.07km² yüzölçümündeki Ambar Gölü (2950m) ile Büyük Deniz Gölü'dür.(2900m.) 2400-3000m yükseklikler arasında yer alan bu göllerin en küçüğü ise 0.01km² yüzölçümündeki Öküzyatağı Gölü'dür.(2775 m) Bunların bir kısmı buzyalağı, bir kısmı da moren set gölüdür.

Termal Turizm

İkizdere Termal Kaplıcası

İkizdere İlçesi Termal Kaplıca-Ilıca alanının 40 hektarlık bir bölümü İl Özel İdaresi Genel Sekreterliğine ait olup, devletin hükmü ve tasarrufu altında bulunmamaktadır. Termal kaplıca 2004 yılında yap-işlet-devret modeli ile ihalesi yapılarak, her biri 240m² ve dört daireli, 5 adet, toplam 1200m² inşaat alanına sahip bungalov tipi apart otel; 875m² inşaat alanına sahip termal hamam ve 8670 m² inşaat alanına sahip 3 yıldızlı Turizm Yatırım Belgeli Termal Otelin yapımı devam etmektedir.

kizdereTermal.jpg


I. Kuyu: Kokusuz, ekşimsi, 60 derecelik sıcak su olup, toplam mineralizasyon 4850,18 mg/1. bor içeren sodyumlu kalsiyumlu, bikarbonatlı 40 m. derinliktedir. 2,5 litrelik debiye sahiptir.

II. Kuyu: Kokusuz, ekşimsi 70 derecelik sıcak su olup, toplam mineralizasyon 5675,89 mg/1. bor içeren sodyumlu kalsiyumlu, bikarbonatlı 264 m40 m. derinliktedir. Saniyede 8-10 litrelik debiye sahiptir.

Andon İçmecesi

İl merkezine 20 km. uzaklıkta bulunan Andon İçmecesi mide hazımsızlığı, cildiye problemleri, böbrek ve safra kesesi hastalıkları için tavsiye edilmektedir.
Yapılan tahlil sonuçlarına göre termal suyun, romatizma, nevrit, nevralji, kolinvrit, kırık-çıkık, kadın hastalıkları, kan şekeri, bel fıtığı gibi hastalıklara iyi geldiği kanıtlanmıştır.

Şimşirli İçmecesi

imirli.jpg


Rize-İkizdere yol güzergâhında bulunan içmecenin suyu kokusuz ve berraktır. Böbrek taşı olanlar için şifa verdiği bilinmektedir.

Çayırlı Maden Suyu

ayrl.jpg


Rize-İkizdere yol güzergâhında bulunan maden suyunun içme kürü olarak uygulandığında çeşitli hastalıklara iyi geldiğine inanılmaktadır.

Ağaran Şelalesi

Aaran.jpg


Çayeli’ne 12 km. uzaklıktadır. İlçenin içinden akan Şairler Deresi üzerinde bulunan şelale, gerçek bir tabiat harikasıdır.

Bulut Şelalesi

Bulut.jpg


Çamlıhemşin ile Ayder Yaylası arasındaki Tar Deresi'nden vadiye birçok küçük düşümlü şelale akar. Bunların en uzunu ve seyrine doyum olmayanı, 250 metre yükseklikten üç kademeli olarak akan Bulut Şelalesi'dir. Çamlıhemşin ilçe merkezine 2 km uzaklıkta bulunan şelaleye ağaçların arasından, su sesleri eşliğinde yapılan bir yürüyüş ile varmak mümkündür.

Palovit Şelalesi

Kaçkar Dağları Milli Parkı içindeki doğal güzelliklerden biri olan Palovit Şelalesi, ilimizdeki şelaleler içerisinde en yüksek debiye sahip olanıdır. Zil Kale harabesini geçtikten sonraki yol ayrımında başlayan Palovit Vadisi'nin duraklarından biri olan heybetli şelale 15 metre yüksekliğindedir. Doğa yürüyüşü yapan gruplar için, şelalede verilen molanın ardından yürüyüş Çinçiva Köprüsü'nden devam eder.

Gelin Tülü Şelalesi

GelinTl.jpg


Gelin Tülü Şelalesi, İl merkezine 90 km. mesafede olan Ayder Yaylası'nda yer almaktadır.

Suyun düşüş şekli gelin tülünü andırdığı için bu adı alan şelale görülmeye değer bir tabiat harikasıdır.

Yaban Hayatı

Yaban.jpg


Ormanlık alanda geyik, ceylan, bozayı, kurt, çakal, tilki gibi hayvanların yanı sıra çayırlık, fundalık alanda huş tavuğu, ur kekliği, yalçın tepelerde ise çengel boynuzlu keçi gibi türlere rastlamak mümkündür. Atmaca avcılığı ve yakalanan bu hayvanların eğitimi sonrasında yapılan bıldırcın avcılığı yöre kültüründe önemli bir yer teşkil etmektedir.
 

birmehmet

Süper Üye
4 Eki 2009
552
452
S.aleykum
Yeşil ve mazisi kolkola, iç içe,
Doğa müthiş, yemekler harika :25:
Deprem bölgesi dışında :1:
:24:
 
Üst