İhtiyar adam tapu dairesinden çıkarken sevinçliydi. Kendi kendine düşünüyordu;
- Oh. be! ferahladım. Ölümlü dünya.
Oturduğu evin tapusunu çocuğunun üstüne kaydettirmişti. Tapu dairesinde çıktıktan sonra bir küçük lokantada öğle yemeğini yedi vakit geçirmek içinparkları dolaştı. Bir parkta Cem Karaca'nın şarkısı çalınıyordu; 'Allah Yar! Allah Yar!'.
Akşama doğru eve gitmek için yola çıktı. Bir yandan düşünceler içindeydi;-Biz öldükten sonra bir sürü işlemle uğraşması gerek. Ne diye eziyet çeksin yavrum. Oğlunun kendisini nerdeyse zorla doktora götürüşü aklına geldi;
- Kerata amma ısrar etmişti. Sağlığıma verdiği önem kadar ziyarete gelmeye de önem verse ya! Bir an dalgınlaştı;
- Gerçi gelin bizle geçinmeye çalışmıyor ama. Derin bir nefes aldı:
- Boş ver canım ne de olsa torunlarımın annesi. Eşine çocuklarına iyi baksın da.
Biraz da kendini teselli etmek için söylendi; .biz bu gün varız yarın yoğuz.
Evine yaklaşınca yine durgunlaştı:
- Bakalım hanım ne diyecek? Gelin gelip-gitmiyor diye biraz kırgın ama.
Düşünceler içinde zili çalarken güler yüzlü olmaya çalıştı;
- Yook iyi oldu canım. Biz ölünce oğlan rahat edecek kötü mü?
Hanımı kapıyı açtı. Gülümsemesini bozmamaya çalışarak hanımına;
- Hanım bu gün nasılsın bakalım?
Hanımı elindeki çiçek suladığı kabı gösterdi;
- Ne yapayım bir iki çiçekle uğraşıyorum yeşillik olsun diye.
Eve girerken devam etti;
- İnsan şehirde özlüyor çiçeği yeşilliği.
- Eee. . köy gibi olmaz buralar tabii.
Kadının durgun yüzünde acı bir tebessüm dolaştı;
- Köy gibi olmaz dimi? Şimdi köyde olsak ne güzel olurdu.
İhtiyar adam bir an yüzüne baktı hanımının;
- Sen köyü pek sevmezdin! Geçen sene bir ay kalalım demiştim de 'Ben torunları özlerim.' diye tutturmuştun.
Kadın yüzünü çiçeklere doğru döndü;
- Ne bileyim ben düşündükçe bunalır oldum buralarda. İnsan çocukluğunun geçtiği yerleri özlüyor. Ağaçların altında bahçelerde yürümeyi özlüyor.
- Allah Allah ! Tamam hanım gideriz. Sen iste yeter ki. Hele havalar ısınsın biraz gideriz
- Havalar kim bilir ne zaman ısınır. Beklemek şart mı?
- Yahu hanım bunca yıllık eşimsin hala seni tam anladım diyemiyorum. Bir gün köye gitmem diye tutturuyorsun bir gün de hemen gidelim diye. Dur da bu gün ne oldu anlatayım.
Kadın endişeyle baktı kocasına;
- Noldu oğlanı mı gördün?
- Yok canım nerden göreyim!
Koltuğuna oturdu koynundaki tapu kâğıdını çıkardı.
- Bu nedir biliyor musun?
- Hayırdır?
- Hanım yarın ne olacağı belli olmaz vademiz gelir de ölürsek oğlumuz kapı kapı uğraşmasın diye evin tapusunu onun üstüne yaptım. Hanımının tepkisini beklerken onun yüzündeki acı gülüşü gülümseme sandı.
Hanımı fısıldar gibi söylendi;
- Oğlumuz da bu gün buraya gelmişti öğleden önce.
- Öylemi vay hayırsız!. Demedin mi 'uzun zamandır niye gelmiyon' diye. Seni üzülmesin diye söylemiyordum ama 'bizi unuttu' diye kızmaya başlamıştım. Torunları da getirdi mi?
- Murat'ı getirmiş. O da '-Sıkıldım gidelim. ' deyip durdu.
-Vay kerata vay! Akşam gelse de ben de görseydim. Neyse hayırdır gündüz vakti niye gelmiş?
Hanımı elindeki kapta suyu bitmiş olduğu halde çiçekleri sular gibi durarak masadaki kâğıdı gösterdi;
- Şu kâğıdı getirmiş.
İhtiyar adam hanımının sesinde bir titreme hissetti ama emin olamadı. İçindeki sevinci kaybetmemeye çalışarak masadaki kâğıda uzandı. Bir mahkeme kararı olduğunu gördü.
Yaşlı kadın kızaran gözlerini kocasının görmemesine dikkat ederek eşinin kolundan tuttu koltuğa oturmasını sağladı tekrar çiçeklere doğru uzaklaştı.İhtiyar adam yakın gözlüğünü çıkardı ve içinden yavaş yavaş okudu. ' Yaşı ilerlediği ve aklı muhakemesi yerinde olmadığına ve ekonomik varlığını idare ve idame edemeyeceği ekteki doktor raporuyla da tespit edildiğinden taşınır ve taşınmaz varlıklarının resmi varisi oğlu Süleyman tarafından idaresine karar verilmiştir. '
Resmi kâğıt yaşlı adamın elinden yavaşça yere kaydı. Başını yere eğdi kâğıda boş boş bakmaya başladı. Hanımı gözlerini sildikten sonra çiçeklerin başından ayrılıp yanına geldi. Eşinin titreyen ellerini tuttu. İhtiyar adam oğlunun neden kendini doktora götürdüğünü anlamıştı. Yüreğindeki sızıyı bastırmaya çalışarak;
- Üç senedir uğramadık köydeki ev ne haldedir?
- Canım ne olacak bir gün de temizlerim ben.
- O evde dizlerin üşürdü senin.
İhtiyar kadın daralan göğsünü hafifçe bastırdı 'Yüreğimin üşümesi daha kötü diye düşündü'.
- Merak etme üşümem. üşümem.
- Yarın mı gidelim diyordun?
- Sen bilirsin bey.
- Eşyaları bir taksiye atarsak Son otobüse yetişiriz.
- Olur. . Köyde zaten iyi kötü eşya var ben hemen hazırlanırım.
-Hazırlan. Şu kağıdı da tapuyla beraber masaya koyuver oğlan gelince aramasın.
İhtiyar adam içinden düşünüyordu 'Dünya fani Allah Yar'.
İhtiyar kadın birileri gelmeden gitmek ister gibi telaşla hazırlanıyordu. Giysileri bir çantaya tıkıştırdı. Fotoğrafları duvardan toplarken oğlununkine bir an baktı aldı bir an düşünüp çantaya koymaktan vazgeçti. Masadaki kâğıtların üstüne ters olarak bıraktı. En son duvardaki bir küçük patiği aldı öptü. Bu büyük torununa ördüğü ama küçük gelmeye başlayınca hatıra olarak sakladığı mavi patiklerdi. Çantaya fotoğrafların üstüne yerleştirirken mavi patiklerin üstüne düşen gözyaşlarını yavaşça sildi !
- Oh. be! ferahladım. Ölümlü dünya.
Oturduğu evin tapusunu çocuğunun üstüne kaydettirmişti. Tapu dairesinde çıktıktan sonra bir küçük lokantada öğle yemeğini yedi vakit geçirmek içinparkları dolaştı. Bir parkta Cem Karaca'nın şarkısı çalınıyordu; 'Allah Yar! Allah Yar!'.
Akşama doğru eve gitmek için yola çıktı. Bir yandan düşünceler içindeydi;-Biz öldükten sonra bir sürü işlemle uğraşması gerek. Ne diye eziyet çeksin yavrum. Oğlunun kendisini nerdeyse zorla doktora götürüşü aklına geldi;
- Kerata amma ısrar etmişti. Sağlığıma verdiği önem kadar ziyarete gelmeye de önem verse ya! Bir an dalgınlaştı;
- Gerçi gelin bizle geçinmeye çalışmıyor ama. Derin bir nefes aldı:
- Boş ver canım ne de olsa torunlarımın annesi. Eşine çocuklarına iyi baksın da.
Biraz da kendini teselli etmek için söylendi; .biz bu gün varız yarın yoğuz.
Evine yaklaşınca yine durgunlaştı:
- Bakalım hanım ne diyecek? Gelin gelip-gitmiyor diye biraz kırgın ama.
Düşünceler içinde zili çalarken güler yüzlü olmaya çalıştı;
- Yook iyi oldu canım. Biz ölünce oğlan rahat edecek kötü mü?
Hanımı kapıyı açtı. Gülümsemesini bozmamaya çalışarak hanımına;
- Hanım bu gün nasılsın bakalım?
Hanımı elindeki çiçek suladığı kabı gösterdi;
- Ne yapayım bir iki çiçekle uğraşıyorum yeşillik olsun diye.
Eve girerken devam etti;
- İnsan şehirde özlüyor çiçeği yeşilliği.
- Eee. . köy gibi olmaz buralar tabii.
Kadının durgun yüzünde acı bir tebessüm dolaştı;
- Köy gibi olmaz dimi? Şimdi köyde olsak ne güzel olurdu.
İhtiyar adam bir an yüzüne baktı hanımının;
- Sen köyü pek sevmezdin! Geçen sene bir ay kalalım demiştim de 'Ben torunları özlerim.' diye tutturmuştun.
Kadın yüzünü çiçeklere doğru döndü;
- Ne bileyim ben düşündükçe bunalır oldum buralarda. İnsan çocukluğunun geçtiği yerleri özlüyor. Ağaçların altında bahçelerde yürümeyi özlüyor.
- Allah Allah ! Tamam hanım gideriz. Sen iste yeter ki. Hele havalar ısınsın biraz gideriz
- Havalar kim bilir ne zaman ısınır. Beklemek şart mı?
- Yahu hanım bunca yıllık eşimsin hala seni tam anladım diyemiyorum. Bir gün köye gitmem diye tutturuyorsun bir gün de hemen gidelim diye. Dur da bu gün ne oldu anlatayım.
Kadın endişeyle baktı kocasına;
- Noldu oğlanı mı gördün?
- Yok canım nerden göreyim!
Koltuğuna oturdu koynundaki tapu kâğıdını çıkardı.
- Bu nedir biliyor musun?
- Hayırdır?
- Hanım yarın ne olacağı belli olmaz vademiz gelir de ölürsek oğlumuz kapı kapı uğraşmasın diye evin tapusunu onun üstüne yaptım. Hanımının tepkisini beklerken onun yüzündeki acı gülüşü gülümseme sandı.
Hanımı fısıldar gibi söylendi;
- Oğlumuz da bu gün buraya gelmişti öğleden önce.
- Öylemi vay hayırsız!. Demedin mi 'uzun zamandır niye gelmiyon' diye. Seni üzülmesin diye söylemiyordum ama 'bizi unuttu' diye kızmaya başlamıştım. Torunları da getirdi mi?
- Murat'ı getirmiş. O da '-Sıkıldım gidelim. ' deyip durdu.
-Vay kerata vay! Akşam gelse de ben de görseydim. Neyse hayırdır gündüz vakti niye gelmiş?
Hanımı elindeki kapta suyu bitmiş olduğu halde çiçekleri sular gibi durarak masadaki kâğıdı gösterdi;
- Şu kâğıdı getirmiş.
İhtiyar adam hanımının sesinde bir titreme hissetti ama emin olamadı. İçindeki sevinci kaybetmemeye çalışarak masadaki kâğıda uzandı. Bir mahkeme kararı olduğunu gördü.
Yaşlı kadın kızaran gözlerini kocasının görmemesine dikkat ederek eşinin kolundan tuttu koltuğa oturmasını sağladı tekrar çiçeklere doğru uzaklaştı.İhtiyar adam yakın gözlüğünü çıkardı ve içinden yavaş yavaş okudu. ' Yaşı ilerlediği ve aklı muhakemesi yerinde olmadığına ve ekonomik varlığını idare ve idame edemeyeceği ekteki doktor raporuyla da tespit edildiğinden taşınır ve taşınmaz varlıklarının resmi varisi oğlu Süleyman tarafından idaresine karar verilmiştir. '
Resmi kâğıt yaşlı adamın elinden yavaşça yere kaydı. Başını yere eğdi kâğıda boş boş bakmaya başladı. Hanımı gözlerini sildikten sonra çiçeklerin başından ayrılıp yanına geldi. Eşinin titreyen ellerini tuttu. İhtiyar adam oğlunun neden kendini doktora götürdüğünü anlamıştı. Yüreğindeki sızıyı bastırmaya çalışarak;
- Üç senedir uğramadık köydeki ev ne haldedir?
- Canım ne olacak bir gün de temizlerim ben.
- O evde dizlerin üşürdü senin.
İhtiyar kadın daralan göğsünü hafifçe bastırdı 'Yüreğimin üşümesi daha kötü diye düşündü'.
- Merak etme üşümem. üşümem.
- Yarın mı gidelim diyordun?
- Sen bilirsin bey.
- Eşyaları bir taksiye atarsak Son otobüse yetişiriz.
- Olur. . Köyde zaten iyi kötü eşya var ben hemen hazırlanırım.
-Hazırlan. Şu kağıdı da tapuyla beraber masaya koyuver oğlan gelince aramasın.
İhtiyar adam içinden düşünüyordu 'Dünya fani Allah Yar'.
İhtiyar kadın birileri gelmeden gitmek ister gibi telaşla hazırlanıyordu. Giysileri bir çantaya tıkıştırdı. Fotoğrafları duvardan toplarken oğlununkine bir an baktı aldı bir an düşünüp çantaya koymaktan vazgeçti. Masadaki kâğıtların üstüne ters olarak bıraktı. En son duvardaki bir küçük patiği aldı öptü. Bu büyük torununa ördüğü ama küçük gelmeye başlayınca hatıra olarak sakladığı mavi patiklerdi. Çantaya fotoğrafların üstüne yerleştirirken mavi patiklerin üstüne düşen gözyaşlarını yavaşça sildi !