İşte Mardin...

ertekin

Süper Üye
22 Ağu 2009
1,913
4,857
Navajo Köyü
1. MARDİN




Mardin; Dicle ve Fırat’ın suladığı topraklarda, Yunanlıların “nehirler arasındaki toprak” mesopotamia, Arap coğrafyacıların “ada” el-cezire dedikleri, ilkçağlardan beri insanlık tarihi için önemli bir yerleşim alanı olmuş bölgede yer alır.

Verimli topraklar, tarih boyunca farklı etnik kökenlerin ve inançların,

dinlerin uğrak yeri olur. Arkaik Pagan inançlara -güneşe tapan Şemsiler, T

avus-u Azam’ı kutsallaştıran Yezidiler- ve erken Hıristiyanlık dönemine tanıklık eder.

Hıristiyanlığı ilk kabul eden halklar -Süryaniler, Ermeniler- bu bölgede münzevi hayatı yaşar, manastırlar bu bölgede yayılır. İlk Türk-İslam yapıları burada inşa edilir. Dervişler buradaki zaviyelerde konaklar.Bir dağın yamacına kurulu şehir, yüzyıllardır süregelen yerleşik kültürünün izlerini, zamana direnen taş mimarisiyle sunar.

Medrese, kilise, cami, ev, çeşme, çarşı, sokak herşey sarı taştandır. Hepsi yanyana gelir bir tane olur ve her mevsimde başka renge boyanan sonsuz Mezopotamya’ya doğru bakar. Şehir, yüksek avlu duvarlarının sınırlarını çizdiği dar sokaklardan, abbaralardan, kapılardan, bir anda karşınıza çıkan çeşmelerden oluşur. Kaybolarak dolaşırsınız, şehir sizi içine alır nerede olduğunuzu anlamak için dışına çıkmanız gerekir. Yüksek duvarların arkasında avlular, eyvanlar, odalar vardır ve avludaki sesler sokak seslerine karışır;


Arapça, Türkçe, Kürtçe, Süryanice...Şehirde baskın olarak iki büyük tek tanrılı dinin varlığı hissedilir. Erken Hıristiyanlık dönemine ait kilise ve manastırlar ile Türk-İslam devleti Artuklular’ın medrese ve camileri eşit oranlarda şehre dağılır.Tarihi boyunca önemli ticaret yollarının durağı -özellikle tarihi İpek Yolu- olan şehir, zengin çarşı dokusuyla bunu hissettirir.

Şehir 20. yüzyılın başından itibaren, ticaret yollarının değişmesiyle önemini yitirmeye başlar.

Bu da şehirde durgunluğa, göçlere ve kültürel yitime neden olur.

Ancak tüm bu yıpranmışlığına rağmen Mardin kendini hala hayranlıkla seyrettirir.











2. MARDİN’İN TARİHİ




Mardin adını, tarihte ilk kez 4. yüzyılda Roma coğrafyacısı Marcellinus “Maride ve Lorne kaleleri” şeklinde zikreder. İlkçağ dönemlerine dair pek birşey bilmediğimiz şehre, 640 yılında Araplar egemen olur, sonrasında da Hamdaniler ve Mervaniler.Mardin’in adının nereden geldiği ile ilgili farklı söylenceler var. Mardin, Ermeni söylencelerine göre, MS 351’de Nusaybin yıkılınca Mardin’e sığınan Ermenilerin karşılaştıkları dirence karşı gösterdikleri cesarete atfen “savaşçı” ya da “şehit” anlamına gelen “mardi” kelimesinden, Süryani söylencelerine göre ise, çevrede çok sayıda kale bulunmasına bağlı olarak Süryanice “kaleler” anlamına gelen “merdin”den türemiştir. Bir başka söylence, Bizans imparatoru Heraklius’un bir komutanın Din adındaki İranlı bir keşişi öldürdükten sonra tam karşıya bir kale yaptırarak buraya “din öldü” anlamına gelen “matedin” adını verdiğini ve şehrin adının bundan geldiğini iddia eder. Diğer bir söylenceye göre ise; MÖ 4. yüzyılda Pers Kralı’nın Mardin adındaki oğlu hastalanır, tedavisinde hava değişikliğinin faydalı olacağı söylenir ve bir süre temiz havasıyla meşhur şu anki Mardin Kalesi’nde yaşaması uygun görülür. Çocuk iyileşir ve orada yaşamaya devam eder. Buraya onun adına Mardin denir.Araplardan sonra 12. yüzyılın başında; Arap, Kürt, Ermeni, Yakubi, Nasturi, Şemsi ve Yezidilerin yaşadığı Mezopotamya, yeni bir etnik unsurla, İran üzerinden gelen Türkmenlerle tanışır. Türkmen ailelerin büyüklerinden olan Artuklular, yaklaşık üç asır boyunca Mardin’e egemen olur. Başkentlik de yaptığı bu dönemde Mardin oldukça gelişir, kale dışına taşan mahalleleri, sarayları, camileri, medreseleri, çarşıları, hanları ile gerçek bir şehir kimliğine bürünür. Musul-Halep arasında yapılan ticaretle en parlak dönemini yaşar. Bu dönemde Moğol İmparatoru Timur, şehri iki kere kuşatır ama başarılı olamaz. 15. yüzyılda başka bir Türkmen ailesi, Akkoyunlular ve sonrasında Karakoyunlular Mardin’i yönetir. Bir yıl boyunca süren kuşatmadan sonra 1517’de Diyarbakır Beylerbeyi Bıyıklı Mehmet Paşa Mardin’i Osmanlı topraklarına katar. Birinci Dünya Savaşı sırasında şehir herhangi bir yabancı işgaline uğramaz. 1920’de birkaç Fransız subayı şehre gelir, umdukları desteği bulamayınca geri dönerler. Mardin savaştan sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin bir sınır şehri olur
 
Üst