Colinmccay
Yönetici
- 27 Haz 2009
- 6,997
- 11,636
Isparta'da Hayatın Safhaları İle İlgili Gelenekler
DOĞUMLA İLGİLİ GELENEK VE İNANIŞLAR: Isparta ili genelinde bebeğin, ailenin devamı ve bereketin sembolü olduğuna inanılmaktadır. Yörede; özellikle kırsal kesimlerde, hayatın başlangıç safhası olan doğumla ilgili geçmişten gelen birçok âdet ve inanış bulunmaktadır. Ancak kasaba ve köylerde kurulan sağlık ocaklarının, iletişim ve ulaşım araçlarının artmasıyla bu tür inanış ve uygulamaların yavaş yavaş kaybolmaya ve terk edilmeye başlandığı görülmektedir.
A) Doğum Hazırlıkları: Çocuk doğmadan önce doğacak bebek için hazırlıklar yapılır. Bebeğin kullanacağı her türlü kıyafet, yatacağı beşik veya karyola ile ilgili takımları hazırlanır. Doğuma hazırlık zenginlik, fakirlik ve görgü gibi şeylerle ilgili olduğu için yapılan hazırlıklar da değişir. Durumları müsait olan aileler doğumdan önce gömlek, zıbın, entari, bez, kundak, beşik, kazbağı, takke gibi eşyaların hazırlıklarını yaparlar. Bazı yerlerde (Sütçüler) beşiğin boyuna göre yatak hazırlanır. Bu şekildeki beşik, bebeğin kalça kısmına gelecek şekilde, yuvarlak bir delik bırakılmış, içi pamuk ya da halı kırpıntısı doldurulmuş yataktan oluşur. Beşiğin dibindeki deliğe lazımlık oturtulur. Yatak çarşafı da ortası delik şekilde yapılır. Beşik örtüsü yazlık ise ince kumaşa işlemeler yapılarak hazırlanır, kışlık ise kilim ya da battaniye örtülür. Bunların hepsini kız düğünden önce çeyizi ile birlikte getirebildiği gibi kaynana ve görümce gibi evin büyükleri tarafından da hazırlanır. Çocuğu doğuracak olan köy kadınlarından bu hazırlıkları bizzat yapanlar da eksik değildir. Fakat bunlar hazırlıklarını kimseye hissettirmeden yaparlar. Evlilik hazırlıkları içinde bebek eşyalarının da yer alması çocuk sahibi olma dileğini ifade eder ve bu dileğin gerçekleşmesinin ne derece arzulandığını gösterir. Isparta genelinde; ilk doğacak bebek için kızın annesi de bazı hazırlıklar yapar. Bunun yanında bebeğe, anneye ve damada hediyelik kıyafetler de hazırlanır. Bebeğe altın, anne ve damada uygun görülen gömlek gibi bazı kıyafetler alınarak hazırlanır. Evde yapılacak doğumlarda doğum esnasında kullanılacak yatak örtüleri, muşamba, naylon örtüler ve ilaçlar bir ay öncesinden hazırlanarak doğuma hazır edilir.
Yörede, kadının ilk doğumuna önem verildiğinden daha çok ilk bebek için hazırlıklar yapılmakta, diğer doğumlarda özel bir hazırlığa ihtiyaç duyulmamaktadır. İlk bebeğin önemi, bu doğum ile kadın ve erkeğin beraberliğinin bir aile niteliğini kazanmasından kaynaklanmaktadır.
B) Doğum ve Sonrası: Yörede, doğumlar hastanede, sağlık ocaklarında ve özellikle köylerde ebeler tarafından, evlerde yapılmaktadır. Ebelik ehliyeti, doğum vakalarında bulunmak suretiyle edinilir. En yaşlı, tecrübeli ve şanslı olanı daha çok tercih edilmektedir. Evlerde ebeler tarafından yapılan doğumlarda ebeden ve yardımcılarından başka kimse bulundurulmaz. Yoksa doğumun geç ve ağrılı olacağına inanılır. Ağrılar olursa bazı "ırvasa" denilen uygulamalar yapılır. Ayetler yazılı bir tastan su içirilir. Bununla beraber kadının kolları gerisinden tutularak hafifçe silkelenir. Doğumu yaptıran ebeye para, giyim eşyası gibi hediyeler verilir.
Evde doğum yapan kadın, hastalanmazsa en çok iki-üç gün kadar yatakta yatar. Bazı yerlerde loğusa kadın kırk gün su içmez. Kırk gün erik, kızılcık, elma ve armut kurusundan hoşaf yaparak içerler. Yörede "Loğusanın mezarı kırk gün yanı başındadır" denilmektedir. Loğusa hastalanmış ve bundan evvel de şu içmiş ise "Soğuklamış" denilir.
Doğum yapıldıktan sonra bebek kokmaması için tuzlanır. Sarılık olur diye sarı yazma örtülmez (Senirkent). Bebeğin ağzına şerbet veya bal sürülürse dilinin tatlı, yün sürülürse koyun gibi uysal, Kur'an tozu sürülürse âlim olacağına inanılır (Yalvaç). Doğum yapan kadın yeni doğan bebeğe ezan vaktine kadar meme emzirmez.
Çocuğun yaşaması için bazı uygulamalar yapılır. Çocuğa maşallah, nazarlık takılır. Hiç çocuğu ölmemiş evlerden istenecek yedi parça bezden entari yapılır. Ayrıca çocuklara Yaşar, Durmuş, Dursun gibi adlar konulmaktadır. Bununla birlikte İslâm dininin bir gereği olarak Akika Kurbanı kesilir. Kesilen koyunun etleri çocuk ve anaya yedirilmeden yoksullara dağıtılır. Göbeği düşen bebeklerin düşen göbekleri genellikle bir bez parçasına sarılarak toprağa gömülür. Bununla birlikte şunlar da yapılır:
Erkek bebeğin göbeği düşünce "Okumuş olsun" diye düşen göbeği bir camiye bırakılır ya da saklanır. Kız bebeklerin düşen göbekleri ise hamarat ve temiz olsun diye bir süpürgeye bağlanır. Eğer evin köşesine veya duvarın kovuğuna konulursa bebek büyüdüğünde evine bağlı olacağına inanılır.
Bebeğin düşen göbek parçası dışarıya atılınca bebek ileride dışarıya çok çıkar; camiye veya medreseye atılınca camiye gidip ibadet eder.
Yeni doğan çocuklar doğduğu andan itibaren kundaklanır. Kırsal yerlerinde, onbeş-yirmi günden sonra anne “kolon/çarpana/sırtınaıntar” denilen yün örme bir sicimle bebeği sarar. Genelde tarla ve bahçe de çalışan kadınlar bebeği sırtında taşırlar. Çocuğun bakım ve beslenmesi ile anne ilgilenir. Anne tarla ve bahçe işlerinden zaman ayırabildiği ölçüde çocuğuyla ilgilenir. Yeni doğan bebeğin besin kaynağı anne sütüdür. Bebek emebildiği sürece anne emzirmeye devam eder. Günümüzde çocuk bakımı konusunda kadınların daha bilinçli olması nedeniyle bazı ek besinler verilmek suretiyle çocukların daha sağlıklı yetiştirilmesine çalışılmaktadır. Ancak bölgenin genel ekonomik yapısı göz önüne alındığında yetişkinlerde olduğu gibi küçük çocuklarda da gizli bir beslenme yetersizliği göze çarpar.
1. Ad Verme/Ad Koyma: Yörede ad koymada genellikle İslâmî değerlerin esas alındığı görülür. Bebeklere Peygamberlerin, Ehl-i Beyt'in ve aile büyüklerinin adları verilir. Aile büyüklerinden birinin adını bebeğe vermekteki amaç "Adın sürmesini, devamını sağlamak", "Bitmesini, batmasını" önlemektir. Bebek doğduğunda, göbeği kesilirken bir ad konur. Buna “göbek adı” verilir. Birkaç gün sonra ise bebeğin kuruyup parçası düştükten sonra esas adı konur. Aile büyüğünün adını yeni doğana vermek için ölmesi beklenmez; fakat, bebeğe koyulan ad genelde babanın yakınları arasından seçilir ki bu da ata kültünün devamında gelişen ve bugün yörede, hâlâ yaşayan ataerkil aile düzeninin geçerliliğini ortaya koyar.
Doğan bebeğe ad koymak için bir imam/hoca çağrılır. Hoca, çocuğun huyunun güzel olması, topluma faydalı olması, amellerinin düzgün olması için dua eder. Daha sonra sağ kulağına ezan okuyarak duasını eder. Sol kulağına kamet getirir. Çocuğun ismi konur ve çocuk ismi ile üç kere çağrılır.
2. Anne ve Bebeğe Yapılan Ziyaretler: Loğusa ve bebeğin kırkları çıkana kadar pek kimse ziyaret etmez. Ziyarete gelenler ise evde bulunanlardan kadının ve bebeğin durumunu öğrenirler; ama, onları görme imkanı azdır. Ancak yakın akrabaları bu yasağın dışında bırakılmışlardır. Gelen misafirlere tarçın şerbeti ikram edilir.
Bazı yerlerde ailenin ilk erkek çocuğu dünyaya geldiği zaman “kütük atma” geleneği vardır. Babanın yakın arkadaşları erkek çocuk haberini alınca bir araya gelip, dallı budaklı büyükçe bir kütük seçerler. Kütüğü allı bir kumaş parçası ile (kurdele) bağlayıp, oğlan babası olan arkadaşlarının kapısı önüne atarlar. Bu kütüğün anlamı, “Oğlunun kütük gibi ömrünün uzun olması, kütük gibi sağlam olması ve soyunun bir ağaç gibi dal budak vermesi, sülalenin genişlemesi” dileklerini ifade eder. Arkadaşlarının attığı bu kütüğü gören baba arkadaşlarına bu kütüğün pişirebileceği büyüklükte erkeç (keçinin erkeği) keçi keser ve ikramda bulunur.
Loğusa kadına kaynana tarafından hediyelik bir kıyafet verildikten sonra bebeğe genelde "Yarım" ve "Çeyrek" diye tabir edilen altın takılır. Ziyarete gelen yakın akrabalar da altın, kolye vb. şeyleri hediyelik olarak bebeğe takarlar. "Bebek Görme", "Doğuya Gitme" adı altında gelenler, kadına "Bebeğin yaşı uzun olsun", "Hayırlı ömürlü olsun", "Analı babalı büyüsün" gibi sözler söylerler. Gelirken de bebek kıyafetleri, örgü ipleri, süt, bisküvi gibi hediyeler getirirler. Kasaba ve köy yerlerinde bunlara ilaveten çorba ve tatlılar (pelte, sütlaç vb.) götürülür.
Loğusa kadın bebeği ile birlikte komşu ve akrabalarına gittiğinde kendilerine "sıçanlık" denilerek, bebeğin bol nasipli olması için küçük hediyeler; ekmek, yumurta, mendil, yazma, havlu, bebek takımı vs. hediyeler verilir.
3. Kırkıncı Gün/Kırkı Çıkmak: Doğumdan sonraki kırk gün anne ve bebeğin “Kırklı" olduğu günlerdir. Loğusa ve bebeğin kırkları çıkana kadar pek kimse ziyaret etmez. Ziyarete gelenler ise evde bulunanlardan kadının ve bebeğin durumunu öğrenirler; ama, onları görme imkanı azdır. Ancak yakın akrabaları bu yasağın dışında bırakılmışlardır.
Isparta'da kırklama su yardımı ile yapılmaktadır. Kırklama geleneği çevresinde oluşan âdet ve inanışlar şunlardır:
Loğusa kadın ve bebek bu süre içinde dışarı çıkmaz, kadın düğün esnasında gelin alayına bakmaz. Aksi takdirde kadın veya bebeğe zarar gelir.
Kırkı karışır inancıyla iki kırklı kadın bir arada bulunmaz. Birbirlerini görürlerse, kadınlar birbirleriyle ekmek değişirler. Bunu bebeklerin kırkı karışmasın, zayıf olmasın diye yaparlar. Bu işi yapılmazsa bebeklerin zayıf kalacağına, öleceğine inanılır.
Anne ve çocuğun kırklama işi için kırk taş toplanıp, bir altın yüzük ile beraber suyun içine atılır. İstenirse "Niyet ettim kırkımı çıkarmaya" diyerek üç İhlâs ve bir Fâtiha okunur. Bu suyla kadın boy abdesti alır ve bebek yıkanır.
Köylerde iş zamanı (tarla ve bahçe işleri) kırkın çıkması beklenmeden kadın bebeğini alıp tarlaya çalışmaya gidebilir. Bu da geleneksel yapının zorlu hayat şartlarının etkisiyle bir nebze de olsa sarsıldığının açık bir delilidir.
4. Aydeş/Adeş Olmak: Yeni doğan bebeğin çok fazla zayıflaması, karnının şişmesi, kol ve bacaklarının çöp gibi incelmesi ve bu ince vücut üstünde başın bir tokmak gibi kalması halinde bebeğin “Aydeş” olduğuna veya bebeğe "Aydeş Bastığı"na inanılır.
Aydeş olan çocuğu iyileştirmek için şunlar yapılır:
Bir ocaklıya gidilir. Ocaklı da, çocuğun "Aydeş Pişirmesi"ni yapmak için hazırlanır. Bunun için ocağa boş bir tencereye koyar. Altına da çalı çırpı konur; ancak, ateşlenmez. Boş tencerenin içine sadece taş doldurulur. Ocaklı, çocuğu eline alır ve bir komşu ile karşı karşıya oturur. Komşu "Ne pişiriyorsun?" diye sorar. Ocaklı "Aydeş pişiriyorum" der. Komşu, "Pişirebiliyor musun?" diye sorar. Ocaklı "Pişiremiyorum da ne demek?" diyerek duâ okur ve çocuğu taş dolu tencerenin içine koyup çıkarır. Bu işlem üç defa tekrarlanır. Sonra çocuk sahibine verilir. Hasta sahibi ve çocuk ocaktan çıkınca hiç arkasına bakmadan eve giderler.
Hasta çocuk ulu bir ağacın altında yıkanır ve bu ağacın dışarı çıkmış kökleri arasından geçirilir. Yine ulu ağaçların etrafında hasta çocuk üç defa dolaştırılır. Daha sonra bu ağaca bir çivi çakılıp ve bir bez bağlanarak, o rahatsızlığın çakılıp kalacağına ve bağlanacağına inanılır.
İl merkezinde aydeş olan çocuklar Gülcü ve Dere Mahalleri'nde bulunan Deliktaş'tan üç defa geçirilir. Bu yere Çarşamba veya Cuma günleri en az iki kişiyle gidilir. Çocuk karşılıklı durarak, delikli taştan geçirilirken “Al çürüğünü ver sağımı” denilir. Sonra kayanın üzerine madeni para konulur ve etraftaki ağaçlara bez bağlanır.
5. Dirgit/Diş Hediği: Yörede, yeni doğan bütün bebeklerin ilk dişleri görüldüğü zaman yapılan törenlere "Diş Bulguru", "Dirgit", "Diş Hediği", denilir. Dirgite Gelendost’ta Gilgidir” denilmektedir. Bebek diş çıkarırken ilk dişini gören kişiye bebek için genelde bir atlet aldırılır. Bunda ise bebeğin dişlerinin kolay çıkacağı inancı vardır. Bu hediye bekletilmez, kısa sürede aldırılıp bebeğe giydirilir.
Bebek bir kaç diş çıkardıktan sonra ailesi "Diş Dirgiti" diyerek akrabalarını ve komşularını davet eder. Davette bebeğe genellikle bebek giysileri, örgü ipleri hediyeler olarak götürülür. Bebeğin annesi buğday, nohut, fasulye gibi yiyecekleri karışık olarak kaynatır. Dirgitle birlikte ayrıca ceviz, fındık, fıstık, badem, ay çekirdeği, leblebi gibi yemişlerle elma, armut vb. mevsimlik meyveler hazırlanır. Bununla beraber bıçak, makas, maşa, iğne, iplik, kalem, defter, ayna vb. eşyalar da hazırlanır. Dirgit ve yemişler yendikten sonra; bebeğin üzerine kimi zaman bir çevre (başörtüsü, yazma) konularak, önüne eşyalar bırakılır. Bebek bunlardan hangisini alırsa ona göre istikbali hakkında bir hüküm verilir. Çocuk aynayı almış ise berber, maşayı almış ise demirci, kalemi almış ise öğretmen, iğne veya makası almış ise terzi olacağına yorumlanır. Kimi yerlerde çocuğun eline kına yakıldığı görülmektedir (Senirkent, Yalvaç, Keçiborlu). Ziyaretçiler bebeğin annesine "Hayırlı Olsun", "Maşallah" derler.
SÜNNET TÖRENLERİ: Hali vakti yerinde olanlar, erkek çocukları için sünnet düğünü yaparlar. Ekonomik gücü olmayanların çocukları da ya yardım kurumları tarafından ya da ekonomik durumu iyi olanların çocuklarıyla birlikte sünnet ettirilir. Sünnet düğününde il merkezi ile ilçeler arasında bazı farklılıkların olduğu görülür. İl merkezinde düğün iki gün, ilçelerde ise iki veya üç gün sürer. İl merkezinde düğünler genelde Cumartesi günü başlar, Pazar günü biter. İlçelerde ise Cuma veya Salı günü başlar. Cuma günü başlayanlar Pazar günü, Salı günü başlayanlar Perşembe günü sünnet törenlerini bitirirler.
Sünnet düğünü yapacak aile önceden, çocuk için bir karyola takımı, yatağı, yorganı, örtüsü ve süslerini, pijama takımını ve "Sünnetlik" denilen sünnet takımını alırlar. Ayrıca düğünde davetlilerin arabalarının aynalarına takılmak üzere ucuz havlulardan alınır. Köylerde yakın akrabalara hediyelik kumaşlar, havlular, mendiller ve çoraplar alınarak "Okuyucu"larla gönderilir. Şehir merkezlerinde düğün daveti kartlar ile yapılmaktadır. Düğünden bir kaç gün öncesinden akrabalar veya komşular toplanarak yufkalar yaparlar. Bunun yapıldığı yerler daha çok köy yerleridir. İlçe merkezlerinde ise "Ev Ekmeği" denilen ekmekler fırından alınır. Düğün yemekleri düğüne bir gün öncesinin akşamından, tutulan aşçı ile hazırlanarak pişirilir. Düğün öncesi, hazırlık gününde yardıma gelen kişi ve akrabalara öğün yemekleri hazırlanır ve yedirilir. Bugünün gecesinde kadınlar arasında eğlenceler yapılır ve aile çevresindekilere kına dağıtılır. Sünnet çocuğunun avuç içine, kirvelik yapacak kişinin de üç parmağına kına yakılır (Atabey). Kirvelik görevini çocuğun babasının yakınlarından bir büyük üstlenir. Eskiden olduğu gibi kirvelik yapan kişi sünnet sırasında çocuğu tutar; ancak, kirvenin ikinci olan düğün masraflarının bir kısmını karşılama görevi günümüzde düğün masrafları arttığı için bu özelliği yaşatılamamaktadır. Bu görevi de üstlenenlerin sayısı azalmaktadır.
İl merkezinde düğünün birinci gün sabahı mevlit okutanlar da olur. Öğleden sonra sünnet olacak çocuk ya da çocuklar çalgı ile gezdirildikten sonra dinî bir törenle sünnet ettirilir. Akşam sünnet olan çocuğun acısını unutturacak çeşitli eğlenceler düzenlenir ve kına yakılır. İkinci gün genellikle 8:30-13:00 arası yemek verilir. Birinci gün çocuğu sünnet ettirmeyenler bugün sünnet ettirirler.
Isparta genelindeki halk inançlarına göre çocuk tek başına sünnet ettirilmez. Eğer sünnet olacak başka çocuk yoksa sünnet yapılırken bir horoz kesilir ve kesilen horoz kesene veya fakir bir aileye verilir. Sünnetten sonra çocuk yatağına yatırılır. Akrabaları ve gelen davetliler para, altın, mutfak eşyaları gibi hediyeler getirip verirler. Evlerde yapılan bu sünnet düğünlerinde sünneti doktorlar veya ruhsatlı kişiler yaparlar. Sünneti yapan kişiye horoz kesilip verilir. Ayrıca çikolata, sabun, havlu ve sünnet ücreti de verilir.
ASKERE UĞURLAMA VE ASKERDEN KARŞILAMA: Askere gitmeden iki hafta kadar önce arkadaşlar arasında düzenlenen eğlenceler başlar. Akrabalar ve komşular tarafından askere gidecek gençler evlere davet edilerek ağırlanır. Tavuk, horoz, kuzu gibi hayvanlar kesilerek ikram edilir. Ayrıca Askere gidecek gencin ailesine yakınları tarafından “asker uğurlama” ziyaretleri düzenlenir. Ziyarete gelen aile “Baklava, pasta, tavuk ve giyecek eşyası”gibi hediye getirirler. Bazı akşamlar da gençler kendi aralarında toplanarak yemekler yerler ve eğlenirler.
Yola çıkmadan bir gün evvel, camide akşam namazından önce askerler önde, imam ve halk arkada olmak üzere imam tarafından duâ edilir. Duâ ettikten sonra askerler herkesle vedalaşırlar, helâlleşirler. İmamın duâsı gencin vatana, millete hayırlı, uğurlu olması ve sağ salim geri dönmesi şeklindedir. Askerlerin gidecekleri günün sabahı askerler ve yakınları, köylerde köy meydanında, şehir merkezlerinde ise otobüs terminallerinde toplanırlar. Toplu olarak araçlarla giden askerlerin arkasından su dökülür. Bu, "Günleri su gibi aksın", "Su gibi gelsin" inancıyla yapılır.
Askere giden kişilere akrabalar ve komşular tarafından hediye olarak genellikle para verilmektedir. Toplu olarak uğurlama yapılırken davul, klarnet, saz ve darbuka gibi çalgılar çalınarak askerlere moral verilmeye çalışılır. Uğurlamalar yapıldıktan sonra asker ailelerine "Allah kavuştursun" denilir.
Eskiden askerden terhis olanları haber veren bir müjdeci olur ve bunlara "Müjdelik" olarak para, yiyecek, çorap vs. şeyler verilirmiş. Asker ailesinin gençleri, arkadaşları, büyüklerden isteyenler bayraklarla askeri karşılamak üzere yola çıkar ve onu karşılarlarmış. Şimdi ise, köylere kadar araçlarla ulaşımın olması nedeniyle askeri karşılama geleneği yaşatılmamaktadır. Askerden dönen gençler, akrabalarına askerlik yaptıkları yerden aldıkları başörtüsü, kına, çay vs. küçük hediyeleri getirip verirler.
EVLEVME/DÜĞÜN GELENEKLERİ: Evlenme iki bireyin ve bunların ailelerinin sosyal ve bireysel yaşantılarında önemli bir aşamadır. Bu nedenle evlilik kurumuna bağlı törenler çerçevesinde birçok âdet, inanç ve uygulama oluşmuştur.
A) DÜĞÜN ÖNCESİ 1. Evlilik Çağı: Eskiden "Erken kalkan yol alır, erken evlenen döl alır" düşüncesi ile ergenlik çağına gelen kız ve erkekler küçük yaşta evlendirilirmiş. Günümüzde ise kızlarda evlenme yaşı on sekizden sonra, erkeklerde ise askerlik bittikten sonra düşünülmektedir. Köylerde bu durumun aksine evlendirilen gençler bulunabilmektedir. Askere gitmeden önce evlilik olmasa bile en azından nişan yapılır. Kızın yaşının oğlanın yaşından küçük olmasına dikkat edilir. Eskiden evlenme yaşına gelen erkekler, düşüncelerini ailelerine bildirmek için ayakkabısını eşiğe çiviyle çakmak, gündüz lambayı yakmak, zamansız ezan okumak, kaşığı pilava saplamak gibi hareketlerde bulunurlarmış. Şimdiki gençler, bu gibi âdetlere itibar etmeyip hislerini aile büyüklerine anlatabilmektedirler. Aile, oğlu ve aileye uyum sağlayabilecek, oğluna eşlik edebilecek kızları düşünüp aramaya başlar. Eskiden kızların ve oğlanların eş seçiminde rızalarına pek bakılmazmış. "Kızı keyfine bırakırsan zurnacıya, oğlanı kendi haline bırakırsan bir yosmaya gönül verir" inancından hareketle ana ve babanın kararı dışına çıkmak saygısızlık olarak sayılırmış. Günümüzde ise bu düşünce ve hareketlerin kaybolmaya başlandığı görülmektedir. Gençlerin rızası ve beğendikleri kimselerin olup olmadıkları sorulmaktadır.
Kardeşler arasında sıra da evlilik çağını belirleyici bir faktördür. Özellikle erkek kardeşler arasında bu sıra daha çok gözetilir.
2. İlde Uygulanan Evlilik Şekilleri: İl merkezinde yakın akraba evlilikleri yaygın değildir. Ancak küçük yerleşim yerleri olan köy ve kasabalarda bu evlilik şekline çokça rastlanılmaktadır. Şehir merkezlerindeki aileler "Geçimsizlik olur", "Çocuklar sakat doğar" gerekçesiyle akraba evliliğine rıza göstermezken, köylerdeki aileler de mallarının dışa çıkmasını önlemek için akraba evliliğine "Evet" derler. Ancak baba malından kıza hak verilmediği ve bu âdetin çok yaygın bir şekilde uygulandığı göz önüne alınırsa bunun zayıf bir ihtimal olduğu görülecektir.
Birbirini seven iki genç ailelerinin rızalarını alarak evlenebilirler. "Beşik Kertme Evliliği" yörede bilinmesine rağmen uygulanmamaktadır.
İlde evlenmelerin çoğu "Görücü usûlü" ile yapılmaktadır. Kocası ölüp dul kalmış olanlar, genellikle bir daha evlenmezler; fakat, kocasının ölümünden sonra kaynıyla evlendirilmiş kadınlara da rastlanır. Eğer dul kadın koca evinden çıkıp, babasının evine yerleşmişse ve yaşı da gençse ikinci bir evlilik yapabilir. İlde, kız kaçırma olayları da görülmektedir.
3. Kız İsteme/Dünürlük: Oğlan anasının çevrede yaptığı araştırmaları, akraba ve tanıdıkların tavsiyeleri, evlenme çağına gelmiş oğlanın ağzının yoklanması sonucu yapılan araştırmalarla tespit edilen kızların evine kararlaştırılan bir günde oğlan, annesi, babası, akrabalardan ileri gelenler ve kız evi ile aracılık yapacak bir kişi hep birlikte kız evine giderler. Bu kişilere "Görücü", "İsteyici" denilir.
İlk görücülük safhası çok kere bir nezaket safhası içinde geçer. Kız evine bir kutu çikolata veya baklava ile giden görücüler, yapılan sohbetten sonra maksada girerler. Oğlanın babası veya akrabalardan ileri gelenlerden birisi, kızın babasına "Allah’ın emri, peygamberin kavliyle kızınız ..................'yi oğlumuz .............'ya istemeye geldik" der. Eski zamanlarda kız istenirken "Sizin tutmaç keseni bizim kalem tutana münasip gördük" denilirmiş. Kız verilmek istenmiyorsa kızın babası "Kızımız küçük", "Borcumuz var", "Önünde ablası, abisi duruyor", "Evimiz pek yalnız, çocuk da giderse elimiz ayağımız kuruyup kalacak" cevabını verir. Kızı isteyen taraf "Biz sizi sıkmayız", "Hepsinin kolayı bulunur", "Kızın yeri iyidir, kaçırmayınız" gibi gönül alıcı sözler söylerler. Eğer gönülleri verimkâr ise kız evi "İki, üç gün sonra bir daha gelin, biraz düşünelim. Kıza danışalım" derler. "Kız evi naz evi" denilerek kız evine bir kaç defa daha gidilir. Oğlan evi, ayrı ayrı zamanlarda kızın evini "Kız kapısı kale kapısı" diyerek son sözü alıncaya kadar mücadele eder. Oğlan evi, kızın verilip verilmeyeceğini kendilerine yapılan ikramdan, ayakkabılarının çevrilmesinden, uğurlanmalarından anlamaya çalışır. Eğer kız evi kararını vermek şeklinde vermişse "Allah nasip etmişse ne diyelim?", "Allah yazdıysa ne diyelim? Hayırlı olur inşallah" derler.
4. Başlık/Kalın/Ağırlık: Isparta'da, günümüzde başlık alınması hemen hemen hiç kalmamıştır. Eskiden yörede çok yaygın olan bu âdete "Kalın Alma", "Ağırlık Alma" denirmiş. Başlık parası tamamen kız evine ödendikten sonra düğüne başlanırmış. Alınan başlık ile kızın çeyizine hiçbir masraf edilmezmiş.
5. Mendil Alma/Söz Kesme: Belirlenen tarihte -genellikle Perşembe/Cuma akşamları- kız evinde toplanılır. Kız evi önceden hazırlık yapar. Akrabalar ve yakın dostlar çağırılır. Oğlan evi de kendi yakınlarını toplar. Kız evine gelinirken kıza elbiselik, terlik, iç çamaşırı, yemek için çay, pasta, kurabiye getirilir. Kız evi, oğlan evinin getirdiği kahveyi pişirerek misafirlere sunar. Ardından çay ile pasta, kurabiye gibi ikramlar verilir. Sıra yüzüklerin takılmasına gelir. Büyüklerden biri, bir tepsi içinde getirilen, birbirine kırmızı bir kurdeleyle bağlı yüzükleri takar ve kurdele kesilir. Sırasıyla kız ve oğlan el öpmeye başlarlar.
İl merkezinde mendil alma günü yapılan törenlere "Mübareke" denilir. Kız evi, oğlan evine "Mendil Alma" adı altında bir bohça verir. Bütün yörede verilen bu bohçanın içerisinde oğlana ait mendil, havlu, çorap, iç çamaşırı, kolonya, kravat gibi eşyalar vardır.
6. Nişan: Kız ve oğlan evleri, belirledikleri bir tarihte nişan yaparlar. Kız evinde yapılan nişan genellikle Perşembe/Cuma günü yapılır. Perşembe günü İslâmî değerlere göre hayırlı bir gün olduğu için seçilir. İslâmî inanışa göre Hz. Muhammed (S.A.V.), nafile oruçlarını Pazartesi ve Perşembe günleri tutmuştur. Ayrıca inanışa göre Perşembe gecesi Cuma gününe bağlayan mübarek bir gecedir. Bu nedenle sünnet, nişan, düğün vb. törenler için bu günler başlangıç olarak tercih edilir.
Nişan gününden 4-5 gün öncesinden akraba, komşu ve eş dostlara dilden "Nişanımız var buyrun" denilir. Ş.Karaağaç’ta nişan ve düğün daveti için görevlendirilen kişiye “Gelişçi” denilir. Nişandan bir kaç gün öncesi de kız ve oğlan evinden anneler, babalar, kız ve oğlan ile çarşıya alışverişe gidilir. Kız ve oğlana nişanda giyecekleri elbiseler alınır. Kıza terlik, ayakkabı, çanta, nişan kıyafeti, iç çamaşırı, başörtüsü; oğlana ise pantolon, gömlek, kravat, kazak ve iç çamaşırı gibi giyecekler alınır. Buna yörede "Esbap Görme" denir. Bunun yanı sıra kıza ve oğlana "Takı"lar da alınır. Kıza 1,5 m. zincir, altı ilâ on arası bilezik, altın, küpe, yüzük ve saat; oğlana ise saat ve yüzük alınır. Kıza alınan bütün giyecek ve takıları oğlan evi, oğlana alınan her şeyi ise kız evi karşılar. Keçiborlu'da esbap görmeye "Elbise Görme" denilir. Alışverişler bittiğinde oğlan evi, kız evine lokantada yemek yedirir. Oğlan evi nişan günü kız evinde kullanılacak ve ikram edilecek kuru pasta, kuru yemiş, çay, bisküvi, şerbet, peçete gibi ihtiyaçları alarak nişan gününe hazır eder. Ş.Karaağaç İlçesi Karakaya Köyü'nde nişan hazırlıklarına "Boncuk Takımı" denilir. Senirkent'te ise kıza alınan takılara "Ağırlık Bitirme" denilir. Oğlana alınan hediyeler kız evine, kıza alınan hediyeler oğlan evine götürülür. Bunlar nişan günü sabahı ya da bir gün önce ailelerin münasip gördüğü kişiler tarafından oğlan ve kız evine verilir.
Kız evine gelen erkek ve kadın misafirler ayrı odalarda otururlar. Bazı yerlerde nişan gününde eğlenceler tertip edilir. Kadınlar kendi aralarında tefçi bir kadının önderliğinde eğlenceler ve oyunlar oynarlar. Tef yerine bazan müzik kasetleri çalındığı gibi ilâhîler söyleyerek de nişan töreni yapılır. Nişan takılarını kıza kaynanası takar. Gönen'de nişan yüzüklerini boşanmamış, evli, mutlu ve çocuğu olan bir kişi takar. Keçiborlu Aydoğmuş Kasabası'nda nişan takıldığı gün gelinlik kıza abdest aldırılarak başına kırmızı "Allık" denilen bir örtü örtülür. Ortaya oğlan evince alınmış bir takım elbise ile şapka konur. Elbisenin üzerine konan bir yastıktan gelinlik kız üç kere "Pervâneler" adlı bir ilâhî eşliğinde atlattırılır (Bu ilâhi Düğün kısmında verilmiştir). İlâhî bitiminde oğlan evi, nişan takılarını gelinlik kıza takar. Arkasından da davetlilerin verdiği "Belek" denilen hediyeler bırakılır. Nişanda kıza verilen paralarla çeyiz eksiklikleri giderilir. Nişanlı kıza isterse kendi ailesi de takı takar.
Eğirdir’de nişan günü oğlan tarafı bir kadın hoca ile kız evine gider. Kur’an okuma eşliğinde oğlan evi nişan yüzüğünü süslü kutu içinde diğer takılarla kız evine verir. Kız evi oğlanın nişan yüzüğünü bir bohça içerisinde havluya iğneli vaziyette verir. Takılar takıldıktan sonra şeker ve şerbet ikram edilir.
Yörede, nişanda takılan takılara "Saçı" denilir. Eskiden nişan töreninde oğlan evi, takılarını herkesin gözü önünde; yüksekçe bir yere çıkan bir kadın tarafından, yüksek sesle ilan ederek takarmış. Ayrıca nişana davet edilen eş, dost ve yakınlar da altın ve para hediyelerini aynı şekilde sunarlarmış. Fakat bu gelenek yörede zamanla bir yarış ve itibar meselesi haline gelmesi yüzünden yavaş yavaş kalktığı görülmektedir.
Bütün bir nişan devresinde geçecek olan dinî bayramlarda nişanlı aileler birbirlerine hediyeler gönderirler. Genellikle oğlan evi bu konuda daha önde durumdadır. Hediyelerin mahiyetleri ailelerin varlıklarıyla ilgilidir. Ramazan bayramında hamurdan tatlılar, kurban bayramında koç gibi hediyelerin yanı sıra kıza elbiseler vb. şeyler alınır. Buna yörede "Sini Gönderme" denilmektedir.
Nişanın olduğu günden itibaren güvey, nişanlısını akşam veya gündüz ne zaman isterse görme hakkına sahiptir. Kimi aileler, nişanlı gençlerin görüşmelerinde dinî bir sakınca olmaması için imam nikâhını kıyarlar.
Nişan yüzükleri takıldıktan sonra sebepsiz yere parmaktan çıkarılmaz. Çıkarılırsa eşlerin geçim, dirlik ve düzenleri bozulacağına inanılır. Nişan süresince kız ve oğlan evi birbirlerini yemeğe davet ederler. Böylece samimiyeti ve akrabalık bağını arttırmaya çalışırlar. Nişan ile düğün arasının uzatılmamasına özen gösterilir.
B) DÜĞÜN: Günümüzde Isparta'da yapılan düğünler çalgılı ve çalgısız olmak üzere iki şekilde yapılmaktadır. Çalgılı düğünlerde davul, klarnet, saz ve darbuka çalanlardan oluşan kişilerle düğün icra edilir. Daha çok küçük yerleşim yerlerinde yaygın olan bu düğünlerde çalgıcılar, ilk günden gelin çıkma gününe kadar çalgılarını çalar ve türküler söylerler. Bu tür düğünlerde gençler genellikle oyun oynar, içki içer ve silah atarlar. Bu düğünlere "Samahlı Düğünler" denilmektedir. Çalgısız düğünler ise sadece yemekli olur. "İlâhîli Düğün" de denilen bu düğünlerde içki, çalgı ve buna bağlı olarak oyunlar pek gözükmez. Gelin çıkarmasında tekbirler veya ilâhîler söylenir. İlâhî düğünlerin bu şekilde yapılması, düğünlerin İslâm inancına uygun olarak yapılması gerektiği inancıyla açıklanmaktadır.
Isparta genelinde düğünler genellikle üç veya dört gün sürer. Perşembe veya Cuma akşamından başlayan düğün Pazar günü gelin çıkmasıyla son bulur. Köylerde ise Perşembe günü başlaması yaygındır. Düğün tarihini kararlaştıran kız ve oğlan evi düğün hazırlıklarına başlarlar. Kız evi kızın çeyizini tamamlamaya çalışır. Kız, çeyizinde mutfak ve yatak odası takımlarını, dantel, oya ve masa örtüsü takımlarını yapmak zorundadır. Kız evi ekonomik durumuna göre kızın çeyizine isterse fırın, çamaşır makinası, dikiş makinası, halı, kilim, yolluk, paspas gibi eşyaları da koymaktadır. Kız bu eşyalarını çeyiz odasına sererek teşhir eder. Kızın çeyizi çoksa gezenler tarafından “Viri Maşallah pek güzel olmuş, gelinin anası pek maharetliymiş, gelinin çeyizi çok güzelmiş” denilir. Eğer kızın çeyizi yetersiz görülürse bu sefer “Anası uyumuş, kızı büyümüş, örümcekler/salyangozlar duvarlarda yürümüş” denilir.
Oğlan evi de evin diğer ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Bunlar oturma ve misafir odası takımları, televizyon, halılar, buzdolabı, kanepeler, sobalar vs. eşyalardır. Bütün bunlardan sonra düğünden bir kaç gün önce kıza ve oğlana alınacak kıyafetler; gelinlik ve güvey elbisesi, için alış verişe gidilir. Alış veriş sırasında kız ve oğlan evinin yakınlarına da çeşitli kıyafetler ve elbiselik kumaşlar alınır. Buna il merkezinde "Elbise Görme", Senirkent'te "Kaba Gitme", Ş.Karaağaç ve Y.bademli'de "Urba Görme" gibi adlar verilmektedir. Kız tarafına alınan gelinlik ve elbiselik gibi hediyeler oğlan evinde, erkek tarafına alınan hediyeler ise kız evinde kalır. Bu hediyeler karşılıklı anlaşarak alınır. Alınan hediyeler düğünün birinci günü kız ve oğlan evine ulaştırılır. Kız evine giden hediyeler bir sandık içinde, oğlan evine gidenler ise bir bohça veya torba içinde gider.
Şehir merkezlerinde düğün tarihinden bir hafta öncesinden düğün davetiyeleri bastırılarak dağıtılır. Köylerde ise "Okuntu" olmakla birlikte davetiye kartları bastıranlar da vardır. Köylerde "Un Odunu" ya da "Düğün Odunu" adı altında odun toplamaya gidilir. Düğünden iki-üç gün önce toplanan bu odunlarla yufka yapılır. Gelen misafirler değişik evlerde köylüler ve düğün sahibinin yakınlarınca misafir edilirler. Eskiden misafirler kalacakları eve hediye olarak çay, şeker, kolonya ve mutfak eşyaları getirirlermiş. Bugün ise böyle bir âdet kalmamıştır.
Düğünün ilk günü sabahı çoğu yerde oğlan evine Türk bayrağı, Eğirdir gibi bazı yerlerde ise kırmızı yazma veya poşu asılarak düğün başlatılmış olur. Düğünde çalgı çalınacaksa çalgıcılar getirilir. Düğünün ilk gününde çalgıcılar, oğlan evinde oyunlar için saz, davul, klarnet ve darbukalar çalarak, türküler ve şarkılar söylerler. Bazı yerlerde ise düğünün ilk günü sabahı mevlid-i şerif okutulur. Düğün yemeği için hayvanlar kesilebildiği gibi kasaptan da et alınır. Yemeği pişirmek için bir aşçı tutulur. Aşçı, yemek pişireceği kap-kacakları ve bulaşıkçı kadınları beraberinde getirir. Yemek açık meydanda "Sofra" denilen masalarda yenileceği için onar kişilik olan yuvarlak masa ve sandalyeler kiralanarak, bugün oğlan evine getirilir. Ayrıca yemek yenilecek yer için havanın güneşli veya yağmurlu olmasına karşı iskeleler ile brandalar gerilerek, üstü örtülü yerler hazırlanır. Bu, ndan dolayı yapılır. Düğün yemeği hazırlanmasında yardımcı olan akraba ve komşulara yemek yedirilir. Senirkent Uluğbey Kasabası'nda düğünün bu ilk günün akşamı oğlan evi, kız evine yağlı yufka götürür ki buna "Pide" denir.
Senirkent’te düğünden 15 gün önce kızın başına kına yakılır. Kız arkadaşlarını davet eder ve eğlenceler yapılır. Arkadaşlarının yardımı ile çeyizler serilir. Düğün Cuma veya Salı günü başlar ve 4 gün devam eder. Cuma günü ikindiden sonra oğlan evinde çalgı ekibi masayı kurarak düğün başlatılır. Gündüz kadınlar arasında kız evinde “çeyiz ilme” adı verilen eğlenceler yapılır. Akşam oğlan evinde erkek şenliği yapılır. Cumartesi günü sabahleyin davul eşliğinde kız evine heybe gider. İçine pide ve et konur. Heybenin üzerine poşu örtülerek kız evine götürülür. Yapılan okular akrabalar tarafından davul eşliğinde dağıtılır. Öğleden sonra kız evine, “pullu” adı verilen içinde kına ve gelin ayakkabısı olan dürü gider. Öbür sinilere de çerez ve buğday konularak, üzerleri “erbi” denilen örtü ile örtülür. Bunu belirli yaşlardaki çocuklar, davulun önünde ve başlarının üstünde kız evine götürürler.
Eğirdir’de düğünün birkaç gün öncesi kız ve oğlan evi arasındaki bağlantıyı kurabilmek için bir "okucu" bulunur. Okucu düğün gününü, kadınlar hamamını, kına gecesini eşe dosta duyurmanın yanı sıra başka görevleri de üstlenir. Okucu hamam günü tek tek evleri gezerek güvey tarafından kız evine gönderilen sabunları dağıtır ve hamama çağrıda bulunur. Düğünün ilk günü oğlan evi okucu ve tefçi eşliğinde hamam için gerekli sabunla dolu olan çeyiz sandığını kız evine gönderir. Bu ilk gün kız evinde kız çeyizi sergilenirken, oğlan evi bulgur pilavı ve üzerine kapama et ile irmik helvasından oluşan düğün yemeği verir.
Düğünün ilk gün akşamında helva karıştırma işlemi için güveyin arkadaşları gelir. Burada herkes sırayla kazanda kavrulan irmik helvasını karıştırır. Karıştırırken çeşitli ağız şakaları yapılır. "Hadi Mehmet hızlı karıştır, bak helvayı yakıyorsun", “Helvanın yağı/tuzu/şekeri az olmuş!” gibi sözler söylenerek gülünür. Helvanın şerbeti döküldükten sonra dinlenmeye bırakılır. Güveyin arkadaşları, pişen helvadan sıcak sıcak yiyebilmek için geç saatlere kadar beklerler. Düğünün ikinci günü yenecek olan pilav, kabine, çorba, etli nohut (veya fasulye) ve irmik helvası bu geceden hepsi hazırlanır. Düğün sahibinin durumu şayet iyi ise yemeğin çeşidi de değişir. Bu durumda kapama, çorba, pilav ve irmik helvası yemek olarak verilir. Pişen yemekler gönüllü kişiler tarafından sabaha kadar beklenilir. Bu bekleme işine Kazan Bekleme denilir. Kazan bekleyen kişilere et, tavuk gibi yiyecekler verilerek ikram edilir.
Perşembe günü başlayan düğünlerde, düğünün ikinci günü olan Cuma günü "Gelin Hamamı" düzenlenir. Kız evinin ve oğlan evinin yakınları gün boyunca oğlan evinin kiraladığı hamama giderler. Hamamda tefçinin önderliğinde türküler söylenir ve oyunlar oynanır. Tefçiye gelinin anası ve kaynanası bahşişler verirler. Gelin göbek taşına oturtularak, kâkülü kesilir ve tefçi kadın tarafından türkülerle okşanır. Tefçi kadın, eline aldığı tef/def ile kızı üzecek veya ağlatacak şekilde türküler söylemeye başlar. Bu esnada söylenen türkülerden bazıları şöyledir:
DOĞUMLA İLGİLİ GELENEK VE İNANIŞLAR: Isparta ili genelinde bebeğin, ailenin devamı ve bereketin sembolü olduğuna inanılmaktadır. Yörede; özellikle kırsal kesimlerde, hayatın başlangıç safhası olan doğumla ilgili geçmişten gelen birçok âdet ve inanış bulunmaktadır. Ancak kasaba ve köylerde kurulan sağlık ocaklarının, iletişim ve ulaşım araçlarının artmasıyla bu tür inanış ve uygulamaların yavaş yavaş kaybolmaya ve terk edilmeye başlandığı görülmektedir.
A) Doğum Hazırlıkları: Çocuk doğmadan önce doğacak bebek için hazırlıklar yapılır. Bebeğin kullanacağı her türlü kıyafet, yatacağı beşik veya karyola ile ilgili takımları hazırlanır. Doğuma hazırlık zenginlik, fakirlik ve görgü gibi şeylerle ilgili olduğu için yapılan hazırlıklar da değişir. Durumları müsait olan aileler doğumdan önce gömlek, zıbın, entari, bez, kundak, beşik, kazbağı, takke gibi eşyaların hazırlıklarını yaparlar. Bazı yerlerde (Sütçüler) beşiğin boyuna göre yatak hazırlanır. Bu şekildeki beşik, bebeğin kalça kısmına gelecek şekilde, yuvarlak bir delik bırakılmış, içi pamuk ya da halı kırpıntısı doldurulmuş yataktan oluşur. Beşiğin dibindeki deliğe lazımlık oturtulur. Yatak çarşafı da ortası delik şekilde yapılır. Beşik örtüsü yazlık ise ince kumaşa işlemeler yapılarak hazırlanır, kışlık ise kilim ya da battaniye örtülür. Bunların hepsini kız düğünden önce çeyizi ile birlikte getirebildiği gibi kaynana ve görümce gibi evin büyükleri tarafından da hazırlanır. Çocuğu doğuracak olan köy kadınlarından bu hazırlıkları bizzat yapanlar da eksik değildir. Fakat bunlar hazırlıklarını kimseye hissettirmeden yaparlar. Evlilik hazırlıkları içinde bebek eşyalarının da yer alması çocuk sahibi olma dileğini ifade eder ve bu dileğin gerçekleşmesinin ne derece arzulandığını gösterir. Isparta genelinde; ilk doğacak bebek için kızın annesi de bazı hazırlıklar yapar. Bunun yanında bebeğe, anneye ve damada hediyelik kıyafetler de hazırlanır. Bebeğe altın, anne ve damada uygun görülen gömlek gibi bazı kıyafetler alınarak hazırlanır. Evde yapılacak doğumlarda doğum esnasında kullanılacak yatak örtüleri, muşamba, naylon örtüler ve ilaçlar bir ay öncesinden hazırlanarak doğuma hazır edilir.
Yörede, kadının ilk doğumuna önem verildiğinden daha çok ilk bebek için hazırlıklar yapılmakta, diğer doğumlarda özel bir hazırlığa ihtiyaç duyulmamaktadır. İlk bebeğin önemi, bu doğum ile kadın ve erkeğin beraberliğinin bir aile niteliğini kazanmasından kaynaklanmaktadır.
B) Doğum ve Sonrası: Yörede, doğumlar hastanede, sağlık ocaklarında ve özellikle köylerde ebeler tarafından, evlerde yapılmaktadır. Ebelik ehliyeti, doğum vakalarında bulunmak suretiyle edinilir. En yaşlı, tecrübeli ve şanslı olanı daha çok tercih edilmektedir. Evlerde ebeler tarafından yapılan doğumlarda ebeden ve yardımcılarından başka kimse bulundurulmaz. Yoksa doğumun geç ve ağrılı olacağına inanılır. Ağrılar olursa bazı "ırvasa" denilen uygulamalar yapılır. Ayetler yazılı bir tastan su içirilir. Bununla beraber kadının kolları gerisinden tutularak hafifçe silkelenir. Doğumu yaptıran ebeye para, giyim eşyası gibi hediyeler verilir.
Evde doğum yapan kadın, hastalanmazsa en çok iki-üç gün kadar yatakta yatar. Bazı yerlerde loğusa kadın kırk gün su içmez. Kırk gün erik, kızılcık, elma ve armut kurusundan hoşaf yaparak içerler. Yörede "Loğusanın mezarı kırk gün yanı başındadır" denilmektedir. Loğusa hastalanmış ve bundan evvel de şu içmiş ise "Soğuklamış" denilir.
Doğum yapıldıktan sonra bebek kokmaması için tuzlanır. Sarılık olur diye sarı yazma örtülmez (Senirkent). Bebeğin ağzına şerbet veya bal sürülürse dilinin tatlı, yün sürülürse koyun gibi uysal, Kur'an tozu sürülürse âlim olacağına inanılır (Yalvaç). Doğum yapan kadın yeni doğan bebeğe ezan vaktine kadar meme emzirmez.
Çocuğun yaşaması için bazı uygulamalar yapılır. Çocuğa maşallah, nazarlık takılır. Hiç çocuğu ölmemiş evlerden istenecek yedi parça bezden entari yapılır. Ayrıca çocuklara Yaşar, Durmuş, Dursun gibi adlar konulmaktadır. Bununla birlikte İslâm dininin bir gereği olarak Akika Kurbanı kesilir. Kesilen koyunun etleri çocuk ve anaya yedirilmeden yoksullara dağıtılır. Göbeği düşen bebeklerin düşen göbekleri genellikle bir bez parçasına sarılarak toprağa gömülür. Bununla birlikte şunlar da yapılır:
Erkek bebeğin göbeği düşünce "Okumuş olsun" diye düşen göbeği bir camiye bırakılır ya da saklanır. Kız bebeklerin düşen göbekleri ise hamarat ve temiz olsun diye bir süpürgeye bağlanır. Eğer evin köşesine veya duvarın kovuğuna konulursa bebek büyüdüğünde evine bağlı olacağına inanılır.
Bebeğin düşen göbek parçası dışarıya atılınca bebek ileride dışarıya çok çıkar; camiye veya medreseye atılınca camiye gidip ibadet eder.
Yeni doğan çocuklar doğduğu andan itibaren kundaklanır. Kırsal yerlerinde, onbeş-yirmi günden sonra anne “kolon/çarpana/sırtınaıntar” denilen yün örme bir sicimle bebeği sarar. Genelde tarla ve bahçe de çalışan kadınlar bebeği sırtında taşırlar. Çocuğun bakım ve beslenmesi ile anne ilgilenir. Anne tarla ve bahçe işlerinden zaman ayırabildiği ölçüde çocuğuyla ilgilenir. Yeni doğan bebeğin besin kaynağı anne sütüdür. Bebek emebildiği sürece anne emzirmeye devam eder. Günümüzde çocuk bakımı konusunda kadınların daha bilinçli olması nedeniyle bazı ek besinler verilmek suretiyle çocukların daha sağlıklı yetiştirilmesine çalışılmaktadır. Ancak bölgenin genel ekonomik yapısı göz önüne alındığında yetişkinlerde olduğu gibi küçük çocuklarda da gizli bir beslenme yetersizliği göze çarpar.
1. Ad Verme/Ad Koyma: Yörede ad koymada genellikle İslâmî değerlerin esas alındığı görülür. Bebeklere Peygamberlerin, Ehl-i Beyt'in ve aile büyüklerinin adları verilir. Aile büyüklerinden birinin adını bebeğe vermekteki amaç "Adın sürmesini, devamını sağlamak", "Bitmesini, batmasını" önlemektir. Bebek doğduğunda, göbeği kesilirken bir ad konur. Buna “göbek adı” verilir. Birkaç gün sonra ise bebeğin kuruyup parçası düştükten sonra esas adı konur. Aile büyüğünün adını yeni doğana vermek için ölmesi beklenmez; fakat, bebeğe koyulan ad genelde babanın yakınları arasından seçilir ki bu da ata kültünün devamında gelişen ve bugün yörede, hâlâ yaşayan ataerkil aile düzeninin geçerliliğini ortaya koyar.
Doğan bebeğe ad koymak için bir imam/hoca çağrılır. Hoca, çocuğun huyunun güzel olması, topluma faydalı olması, amellerinin düzgün olması için dua eder. Daha sonra sağ kulağına ezan okuyarak duasını eder. Sol kulağına kamet getirir. Çocuğun ismi konur ve çocuk ismi ile üç kere çağrılır.
2. Anne ve Bebeğe Yapılan Ziyaretler: Loğusa ve bebeğin kırkları çıkana kadar pek kimse ziyaret etmez. Ziyarete gelenler ise evde bulunanlardan kadının ve bebeğin durumunu öğrenirler; ama, onları görme imkanı azdır. Ancak yakın akrabaları bu yasağın dışında bırakılmışlardır. Gelen misafirlere tarçın şerbeti ikram edilir.
Bazı yerlerde ailenin ilk erkek çocuğu dünyaya geldiği zaman “kütük atma” geleneği vardır. Babanın yakın arkadaşları erkek çocuk haberini alınca bir araya gelip, dallı budaklı büyükçe bir kütük seçerler. Kütüğü allı bir kumaş parçası ile (kurdele) bağlayıp, oğlan babası olan arkadaşlarının kapısı önüne atarlar. Bu kütüğün anlamı, “Oğlunun kütük gibi ömrünün uzun olması, kütük gibi sağlam olması ve soyunun bir ağaç gibi dal budak vermesi, sülalenin genişlemesi” dileklerini ifade eder. Arkadaşlarının attığı bu kütüğü gören baba arkadaşlarına bu kütüğün pişirebileceği büyüklükte erkeç (keçinin erkeği) keçi keser ve ikramda bulunur.
Loğusa kadına kaynana tarafından hediyelik bir kıyafet verildikten sonra bebeğe genelde "Yarım" ve "Çeyrek" diye tabir edilen altın takılır. Ziyarete gelen yakın akrabalar da altın, kolye vb. şeyleri hediyelik olarak bebeğe takarlar. "Bebek Görme", "Doğuya Gitme" adı altında gelenler, kadına "Bebeğin yaşı uzun olsun", "Hayırlı ömürlü olsun", "Analı babalı büyüsün" gibi sözler söylerler. Gelirken de bebek kıyafetleri, örgü ipleri, süt, bisküvi gibi hediyeler getirirler. Kasaba ve köy yerlerinde bunlara ilaveten çorba ve tatlılar (pelte, sütlaç vb.) götürülür.
Loğusa kadın bebeği ile birlikte komşu ve akrabalarına gittiğinde kendilerine "sıçanlık" denilerek, bebeğin bol nasipli olması için küçük hediyeler; ekmek, yumurta, mendil, yazma, havlu, bebek takımı vs. hediyeler verilir.
3. Kırkıncı Gün/Kırkı Çıkmak: Doğumdan sonraki kırk gün anne ve bebeğin “Kırklı" olduğu günlerdir. Loğusa ve bebeğin kırkları çıkana kadar pek kimse ziyaret etmez. Ziyarete gelenler ise evde bulunanlardan kadının ve bebeğin durumunu öğrenirler; ama, onları görme imkanı azdır. Ancak yakın akrabaları bu yasağın dışında bırakılmışlardır.
Isparta'da kırklama su yardımı ile yapılmaktadır. Kırklama geleneği çevresinde oluşan âdet ve inanışlar şunlardır:
Loğusa kadın ve bebek bu süre içinde dışarı çıkmaz, kadın düğün esnasında gelin alayına bakmaz. Aksi takdirde kadın veya bebeğe zarar gelir.
Kırkı karışır inancıyla iki kırklı kadın bir arada bulunmaz. Birbirlerini görürlerse, kadınlar birbirleriyle ekmek değişirler. Bunu bebeklerin kırkı karışmasın, zayıf olmasın diye yaparlar. Bu işi yapılmazsa bebeklerin zayıf kalacağına, öleceğine inanılır.
Anne ve çocuğun kırklama işi için kırk taş toplanıp, bir altın yüzük ile beraber suyun içine atılır. İstenirse "Niyet ettim kırkımı çıkarmaya" diyerek üç İhlâs ve bir Fâtiha okunur. Bu suyla kadın boy abdesti alır ve bebek yıkanır.

Köylerde iş zamanı (tarla ve bahçe işleri) kırkın çıkması beklenmeden kadın bebeğini alıp tarlaya çalışmaya gidebilir. Bu da geleneksel yapının zorlu hayat şartlarının etkisiyle bir nebze de olsa sarsıldığının açık bir delilidir.
4. Aydeş/Adeş Olmak: Yeni doğan bebeğin çok fazla zayıflaması, karnının şişmesi, kol ve bacaklarının çöp gibi incelmesi ve bu ince vücut üstünde başın bir tokmak gibi kalması halinde bebeğin “Aydeş” olduğuna veya bebeğe "Aydeş Bastığı"na inanılır.
Aydeş olan çocuğu iyileştirmek için şunlar yapılır:
Bir ocaklıya gidilir. Ocaklı da, çocuğun "Aydeş Pişirmesi"ni yapmak için hazırlanır. Bunun için ocağa boş bir tencereye koyar. Altına da çalı çırpı konur; ancak, ateşlenmez. Boş tencerenin içine sadece taş doldurulur. Ocaklı, çocuğu eline alır ve bir komşu ile karşı karşıya oturur. Komşu "Ne pişiriyorsun?" diye sorar. Ocaklı "Aydeş pişiriyorum" der. Komşu, "Pişirebiliyor musun?" diye sorar. Ocaklı "Pişiremiyorum da ne demek?" diyerek duâ okur ve çocuğu taş dolu tencerenin içine koyup çıkarır. Bu işlem üç defa tekrarlanır. Sonra çocuk sahibine verilir. Hasta sahibi ve çocuk ocaktan çıkınca hiç arkasına bakmadan eve giderler.
Hasta çocuk ulu bir ağacın altında yıkanır ve bu ağacın dışarı çıkmış kökleri arasından geçirilir. Yine ulu ağaçların etrafında hasta çocuk üç defa dolaştırılır. Daha sonra bu ağaca bir çivi çakılıp ve bir bez bağlanarak, o rahatsızlığın çakılıp kalacağına ve bağlanacağına inanılır.
İl merkezinde aydeş olan çocuklar Gülcü ve Dere Mahalleri'nde bulunan Deliktaş'tan üç defa geçirilir. Bu yere Çarşamba veya Cuma günleri en az iki kişiyle gidilir. Çocuk karşılıklı durarak, delikli taştan geçirilirken “Al çürüğünü ver sağımı” denilir. Sonra kayanın üzerine madeni para konulur ve etraftaki ağaçlara bez bağlanır.
5. Dirgit/Diş Hediği: Yörede, yeni doğan bütün bebeklerin ilk dişleri görüldüğü zaman yapılan törenlere "Diş Bulguru", "Dirgit", "Diş Hediği", denilir. Dirgite Gelendost’ta Gilgidir” denilmektedir. Bebek diş çıkarırken ilk dişini gören kişiye bebek için genelde bir atlet aldırılır. Bunda ise bebeğin dişlerinin kolay çıkacağı inancı vardır. Bu hediye bekletilmez, kısa sürede aldırılıp bebeğe giydirilir.
Bebek bir kaç diş çıkardıktan sonra ailesi "Diş Dirgiti" diyerek akrabalarını ve komşularını davet eder. Davette bebeğe genellikle bebek giysileri, örgü ipleri hediyeler olarak götürülür. Bebeğin annesi buğday, nohut, fasulye gibi yiyecekleri karışık olarak kaynatır. Dirgitle birlikte ayrıca ceviz, fındık, fıstık, badem, ay çekirdeği, leblebi gibi yemişlerle elma, armut vb. mevsimlik meyveler hazırlanır. Bununla beraber bıçak, makas, maşa, iğne, iplik, kalem, defter, ayna vb. eşyalar da hazırlanır. Dirgit ve yemişler yendikten sonra; bebeğin üzerine kimi zaman bir çevre (başörtüsü, yazma) konularak, önüne eşyalar bırakılır. Bebek bunlardan hangisini alırsa ona göre istikbali hakkında bir hüküm verilir. Çocuk aynayı almış ise berber, maşayı almış ise demirci, kalemi almış ise öğretmen, iğne veya makası almış ise terzi olacağına yorumlanır. Kimi yerlerde çocuğun eline kına yakıldığı görülmektedir (Senirkent, Yalvaç, Keçiborlu). Ziyaretçiler bebeğin annesine "Hayırlı Olsun", "Maşallah" derler.

SÜNNET TÖRENLERİ: Hali vakti yerinde olanlar, erkek çocukları için sünnet düğünü yaparlar. Ekonomik gücü olmayanların çocukları da ya yardım kurumları tarafından ya da ekonomik durumu iyi olanların çocuklarıyla birlikte sünnet ettirilir. Sünnet düğününde il merkezi ile ilçeler arasında bazı farklılıkların olduğu görülür. İl merkezinde düğün iki gün, ilçelerde ise iki veya üç gün sürer. İl merkezinde düğünler genelde Cumartesi günü başlar, Pazar günü biter. İlçelerde ise Cuma veya Salı günü başlar. Cuma günü başlayanlar Pazar günü, Salı günü başlayanlar Perşembe günü sünnet törenlerini bitirirler.
Sünnet düğünü yapacak aile önceden, çocuk için bir karyola takımı, yatağı, yorganı, örtüsü ve süslerini, pijama takımını ve "Sünnetlik" denilen sünnet takımını alırlar. Ayrıca düğünde davetlilerin arabalarının aynalarına takılmak üzere ucuz havlulardan alınır. Köylerde yakın akrabalara hediyelik kumaşlar, havlular, mendiller ve çoraplar alınarak "Okuyucu"larla gönderilir. Şehir merkezlerinde düğün daveti kartlar ile yapılmaktadır. Düğünden bir kaç gün öncesinden akrabalar veya komşular toplanarak yufkalar yaparlar. Bunun yapıldığı yerler daha çok köy yerleridir. İlçe merkezlerinde ise "Ev Ekmeği" denilen ekmekler fırından alınır. Düğün yemekleri düğüne bir gün öncesinin akşamından, tutulan aşçı ile hazırlanarak pişirilir. Düğün öncesi, hazırlık gününde yardıma gelen kişi ve akrabalara öğün yemekleri hazırlanır ve yedirilir. Bugünün gecesinde kadınlar arasında eğlenceler yapılır ve aile çevresindekilere kına dağıtılır. Sünnet çocuğunun avuç içine, kirvelik yapacak kişinin de üç parmağına kına yakılır (Atabey). Kirvelik görevini çocuğun babasının yakınlarından bir büyük üstlenir. Eskiden olduğu gibi kirvelik yapan kişi sünnet sırasında çocuğu tutar; ancak, kirvenin ikinci olan düğün masraflarının bir kısmını karşılama görevi günümüzde düğün masrafları arttığı için bu özelliği yaşatılamamaktadır. Bu görevi de üstlenenlerin sayısı azalmaktadır.


İl merkezinde düğünün birinci gün sabahı mevlit okutanlar da olur. Öğleden sonra sünnet olacak çocuk ya da çocuklar çalgı ile gezdirildikten sonra dinî bir törenle sünnet ettirilir. Akşam sünnet olan çocuğun acısını unutturacak çeşitli eğlenceler düzenlenir ve kına yakılır. İkinci gün genellikle 8:30-13:00 arası yemek verilir. Birinci gün çocuğu sünnet ettirmeyenler bugün sünnet ettirirler.
Isparta genelindeki halk inançlarına göre çocuk tek başına sünnet ettirilmez. Eğer sünnet olacak başka çocuk yoksa sünnet yapılırken bir horoz kesilir ve kesilen horoz kesene veya fakir bir aileye verilir. Sünnetten sonra çocuk yatağına yatırılır. Akrabaları ve gelen davetliler para, altın, mutfak eşyaları gibi hediyeler getirip verirler. Evlerde yapılan bu sünnet düğünlerinde sünneti doktorlar veya ruhsatlı kişiler yaparlar. Sünneti yapan kişiye horoz kesilip verilir. Ayrıca çikolata, sabun, havlu ve sünnet ücreti de verilir.
ASKERE UĞURLAMA VE ASKERDEN KARŞILAMA: Askere gitmeden iki hafta kadar önce arkadaşlar arasında düzenlenen eğlenceler başlar. Akrabalar ve komşular tarafından askere gidecek gençler evlere davet edilerek ağırlanır. Tavuk, horoz, kuzu gibi hayvanlar kesilerek ikram edilir. Ayrıca Askere gidecek gencin ailesine yakınları tarafından “asker uğurlama” ziyaretleri düzenlenir. Ziyarete gelen aile “Baklava, pasta, tavuk ve giyecek eşyası”gibi hediye getirirler. Bazı akşamlar da gençler kendi aralarında toplanarak yemekler yerler ve eğlenirler.
Yola çıkmadan bir gün evvel, camide akşam namazından önce askerler önde, imam ve halk arkada olmak üzere imam tarafından duâ edilir. Duâ ettikten sonra askerler herkesle vedalaşırlar, helâlleşirler. İmamın duâsı gencin vatana, millete hayırlı, uğurlu olması ve sağ salim geri dönmesi şeklindedir. Askerlerin gidecekleri günün sabahı askerler ve yakınları, köylerde köy meydanında, şehir merkezlerinde ise otobüs terminallerinde toplanırlar. Toplu olarak araçlarla giden askerlerin arkasından su dökülür. Bu, "Günleri su gibi aksın", "Su gibi gelsin" inancıyla yapılır.
Askere giden kişilere akrabalar ve komşular tarafından hediye olarak genellikle para verilmektedir. Toplu olarak uğurlama yapılırken davul, klarnet, saz ve darbuka gibi çalgılar çalınarak askerlere moral verilmeye çalışılır. Uğurlamalar yapıldıktan sonra asker ailelerine "Allah kavuştursun" denilir.
Eskiden askerden terhis olanları haber veren bir müjdeci olur ve bunlara "Müjdelik" olarak para, yiyecek, çorap vs. şeyler verilirmiş. Asker ailesinin gençleri, arkadaşları, büyüklerden isteyenler bayraklarla askeri karşılamak üzere yola çıkar ve onu karşılarlarmış. Şimdi ise, köylere kadar araçlarla ulaşımın olması nedeniyle askeri karşılama geleneği yaşatılmamaktadır. Askerden dönen gençler, akrabalarına askerlik yaptıkları yerden aldıkları başörtüsü, kına, çay vs. küçük hediyeleri getirip verirler.
EVLEVME/DÜĞÜN GELENEKLERİ: Evlenme iki bireyin ve bunların ailelerinin sosyal ve bireysel yaşantılarında önemli bir aşamadır. Bu nedenle evlilik kurumuna bağlı törenler çerçevesinde birçok âdet, inanç ve uygulama oluşmuştur.
A) DÜĞÜN ÖNCESİ 1. Evlilik Çağı: Eskiden "Erken kalkan yol alır, erken evlenen döl alır" düşüncesi ile ergenlik çağına gelen kız ve erkekler küçük yaşta evlendirilirmiş. Günümüzde ise kızlarda evlenme yaşı on sekizden sonra, erkeklerde ise askerlik bittikten sonra düşünülmektedir. Köylerde bu durumun aksine evlendirilen gençler bulunabilmektedir. Askere gitmeden önce evlilik olmasa bile en azından nişan yapılır. Kızın yaşının oğlanın yaşından küçük olmasına dikkat edilir. Eskiden evlenme yaşına gelen erkekler, düşüncelerini ailelerine bildirmek için ayakkabısını eşiğe çiviyle çakmak, gündüz lambayı yakmak, zamansız ezan okumak, kaşığı pilava saplamak gibi hareketlerde bulunurlarmış. Şimdiki gençler, bu gibi âdetlere itibar etmeyip hislerini aile büyüklerine anlatabilmektedirler. Aile, oğlu ve aileye uyum sağlayabilecek, oğluna eşlik edebilecek kızları düşünüp aramaya başlar. Eskiden kızların ve oğlanların eş seçiminde rızalarına pek bakılmazmış. "Kızı keyfine bırakırsan zurnacıya, oğlanı kendi haline bırakırsan bir yosmaya gönül verir" inancından hareketle ana ve babanın kararı dışına çıkmak saygısızlık olarak sayılırmış. Günümüzde ise bu düşünce ve hareketlerin kaybolmaya başlandığı görülmektedir. Gençlerin rızası ve beğendikleri kimselerin olup olmadıkları sorulmaktadır.

Kardeşler arasında sıra da evlilik çağını belirleyici bir faktördür. Özellikle erkek kardeşler arasında bu sıra daha çok gözetilir.
2. İlde Uygulanan Evlilik Şekilleri: İl merkezinde yakın akraba evlilikleri yaygın değildir. Ancak küçük yerleşim yerleri olan köy ve kasabalarda bu evlilik şekline çokça rastlanılmaktadır. Şehir merkezlerindeki aileler "Geçimsizlik olur", "Çocuklar sakat doğar" gerekçesiyle akraba evliliğine rıza göstermezken, köylerdeki aileler de mallarının dışa çıkmasını önlemek için akraba evliliğine "Evet" derler. Ancak baba malından kıza hak verilmediği ve bu âdetin çok yaygın bir şekilde uygulandığı göz önüne alınırsa bunun zayıf bir ihtimal olduğu görülecektir.
Birbirini seven iki genç ailelerinin rızalarını alarak evlenebilirler. "Beşik Kertme Evliliği" yörede bilinmesine rağmen uygulanmamaktadır.
İlde evlenmelerin çoğu "Görücü usûlü" ile yapılmaktadır. Kocası ölüp dul kalmış olanlar, genellikle bir daha evlenmezler; fakat, kocasının ölümünden sonra kaynıyla evlendirilmiş kadınlara da rastlanır. Eğer dul kadın koca evinden çıkıp, babasının evine yerleşmişse ve yaşı da gençse ikinci bir evlilik yapabilir. İlde, kız kaçırma olayları da görülmektedir.
3. Kız İsteme/Dünürlük: Oğlan anasının çevrede yaptığı araştırmaları, akraba ve tanıdıkların tavsiyeleri, evlenme çağına gelmiş oğlanın ağzının yoklanması sonucu yapılan araştırmalarla tespit edilen kızların evine kararlaştırılan bir günde oğlan, annesi, babası, akrabalardan ileri gelenler ve kız evi ile aracılık yapacak bir kişi hep birlikte kız evine giderler. Bu kişilere "Görücü", "İsteyici" denilir.
İlk görücülük safhası çok kere bir nezaket safhası içinde geçer. Kız evine bir kutu çikolata veya baklava ile giden görücüler, yapılan sohbetten sonra maksada girerler. Oğlanın babası veya akrabalardan ileri gelenlerden birisi, kızın babasına "Allah’ın emri, peygamberin kavliyle kızınız ..................'yi oğlumuz .............'ya istemeye geldik" der. Eski zamanlarda kız istenirken "Sizin tutmaç keseni bizim kalem tutana münasip gördük" denilirmiş. Kız verilmek istenmiyorsa kızın babası "Kızımız küçük", "Borcumuz var", "Önünde ablası, abisi duruyor", "Evimiz pek yalnız, çocuk da giderse elimiz ayağımız kuruyup kalacak" cevabını verir. Kızı isteyen taraf "Biz sizi sıkmayız", "Hepsinin kolayı bulunur", "Kızın yeri iyidir, kaçırmayınız" gibi gönül alıcı sözler söylerler. Eğer gönülleri verimkâr ise kız evi "İki, üç gün sonra bir daha gelin, biraz düşünelim. Kıza danışalım" derler. "Kız evi naz evi" denilerek kız evine bir kaç defa daha gidilir. Oğlan evi, ayrı ayrı zamanlarda kızın evini "Kız kapısı kale kapısı" diyerek son sözü alıncaya kadar mücadele eder. Oğlan evi, kızın verilip verilmeyeceğini kendilerine yapılan ikramdan, ayakkabılarının çevrilmesinden, uğurlanmalarından anlamaya çalışır. Eğer kız evi kararını vermek şeklinde vermişse "Allah nasip etmişse ne diyelim?", "Allah yazdıysa ne diyelim? Hayırlı olur inşallah" derler.
4. Başlık/Kalın/Ağırlık: Isparta'da, günümüzde başlık alınması hemen hemen hiç kalmamıştır. Eskiden yörede çok yaygın olan bu âdete "Kalın Alma", "Ağırlık Alma" denirmiş. Başlık parası tamamen kız evine ödendikten sonra düğüne başlanırmış. Alınan başlık ile kızın çeyizine hiçbir masraf edilmezmiş.
5. Mendil Alma/Söz Kesme: Belirlenen tarihte -genellikle Perşembe/Cuma akşamları- kız evinde toplanılır. Kız evi önceden hazırlık yapar. Akrabalar ve yakın dostlar çağırılır. Oğlan evi de kendi yakınlarını toplar. Kız evine gelinirken kıza elbiselik, terlik, iç çamaşırı, yemek için çay, pasta, kurabiye getirilir. Kız evi, oğlan evinin getirdiği kahveyi pişirerek misafirlere sunar. Ardından çay ile pasta, kurabiye gibi ikramlar verilir. Sıra yüzüklerin takılmasına gelir. Büyüklerden biri, bir tepsi içinde getirilen, birbirine kırmızı bir kurdeleyle bağlı yüzükleri takar ve kurdele kesilir. Sırasıyla kız ve oğlan el öpmeye başlarlar.
İl merkezinde mendil alma günü yapılan törenlere "Mübareke" denilir. Kız evi, oğlan evine "Mendil Alma" adı altında bir bohça verir. Bütün yörede verilen bu bohçanın içerisinde oğlana ait mendil, havlu, çorap, iç çamaşırı, kolonya, kravat gibi eşyalar vardır.
6. Nişan: Kız ve oğlan evleri, belirledikleri bir tarihte nişan yaparlar. Kız evinde yapılan nişan genellikle Perşembe/Cuma günü yapılır. Perşembe günü İslâmî değerlere göre hayırlı bir gün olduğu için seçilir. İslâmî inanışa göre Hz. Muhammed (S.A.V.), nafile oruçlarını Pazartesi ve Perşembe günleri tutmuştur. Ayrıca inanışa göre Perşembe gecesi Cuma gününe bağlayan mübarek bir gecedir. Bu nedenle sünnet, nişan, düğün vb. törenler için bu günler başlangıç olarak tercih edilir.
Nişan gününden 4-5 gün öncesinden akraba, komşu ve eş dostlara dilden "Nişanımız var buyrun" denilir. Ş.Karaağaç’ta nişan ve düğün daveti için görevlendirilen kişiye “Gelişçi” denilir. Nişandan bir kaç gün öncesi de kız ve oğlan evinden anneler, babalar, kız ve oğlan ile çarşıya alışverişe gidilir. Kız ve oğlana nişanda giyecekleri elbiseler alınır. Kıza terlik, ayakkabı, çanta, nişan kıyafeti, iç çamaşırı, başörtüsü; oğlana ise pantolon, gömlek, kravat, kazak ve iç çamaşırı gibi giyecekler alınır. Buna yörede "Esbap Görme" denir. Bunun yanı sıra kıza ve oğlana "Takı"lar da alınır. Kıza 1,5 m. zincir, altı ilâ on arası bilezik, altın, küpe, yüzük ve saat; oğlana ise saat ve yüzük alınır. Kıza alınan bütün giyecek ve takıları oğlan evi, oğlana alınan her şeyi ise kız evi karşılar. Keçiborlu'da esbap görmeye "Elbise Görme" denilir. Alışverişler bittiğinde oğlan evi, kız evine lokantada yemek yedirir. Oğlan evi nişan günü kız evinde kullanılacak ve ikram edilecek kuru pasta, kuru yemiş, çay, bisküvi, şerbet, peçete gibi ihtiyaçları alarak nişan gününe hazır eder. Ş.Karaağaç İlçesi Karakaya Köyü'nde nişan hazırlıklarına "Boncuk Takımı" denilir. Senirkent'te ise kıza alınan takılara "Ağırlık Bitirme" denilir. Oğlana alınan hediyeler kız evine, kıza alınan hediyeler oğlan evine götürülür. Bunlar nişan günü sabahı ya da bir gün önce ailelerin münasip gördüğü kişiler tarafından oğlan ve kız evine verilir.
Kız evine gelen erkek ve kadın misafirler ayrı odalarda otururlar. Bazı yerlerde nişan gününde eğlenceler tertip edilir. Kadınlar kendi aralarında tefçi bir kadının önderliğinde eğlenceler ve oyunlar oynarlar. Tef yerine bazan müzik kasetleri çalındığı gibi ilâhîler söyleyerek de nişan töreni yapılır. Nişan takılarını kıza kaynanası takar. Gönen'de nişan yüzüklerini boşanmamış, evli, mutlu ve çocuğu olan bir kişi takar. Keçiborlu Aydoğmuş Kasabası'nda nişan takıldığı gün gelinlik kıza abdest aldırılarak başına kırmızı "Allık" denilen bir örtü örtülür. Ortaya oğlan evince alınmış bir takım elbise ile şapka konur. Elbisenin üzerine konan bir yastıktan gelinlik kız üç kere "Pervâneler" adlı bir ilâhî eşliğinde atlattırılır (Bu ilâhi Düğün kısmında verilmiştir). İlâhî bitiminde oğlan evi, nişan takılarını gelinlik kıza takar. Arkasından da davetlilerin verdiği "Belek" denilen hediyeler bırakılır. Nişanda kıza verilen paralarla çeyiz eksiklikleri giderilir. Nişanlı kıza isterse kendi ailesi de takı takar.
Eğirdir’de nişan günü oğlan tarafı bir kadın hoca ile kız evine gider. Kur’an okuma eşliğinde oğlan evi nişan yüzüğünü süslü kutu içinde diğer takılarla kız evine verir. Kız evi oğlanın nişan yüzüğünü bir bohça içerisinde havluya iğneli vaziyette verir. Takılar takıldıktan sonra şeker ve şerbet ikram edilir.
Yörede, nişanda takılan takılara "Saçı" denilir. Eskiden nişan töreninde oğlan evi, takılarını herkesin gözü önünde; yüksekçe bir yere çıkan bir kadın tarafından, yüksek sesle ilan ederek takarmış. Ayrıca nişana davet edilen eş, dost ve yakınlar da altın ve para hediyelerini aynı şekilde sunarlarmış. Fakat bu gelenek yörede zamanla bir yarış ve itibar meselesi haline gelmesi yüzünden yavaş yavaş kalktığı görülmektedir.
Bütün bir nişan devresinde geçecek olan dinî bayramlarda nişanlı aileler birbirlerine hediyeler gönderirler. Genellikle oğlan evi bu konuda daha önde durumdadır. Hediyelerin mahiyetleri ailelerin varlıklarıyla ilgilidir. Ramazan bayramında hamurdan tatlılar, kurban bayramında koç gibi hediyelerin yanı sıra kıza elbiseler vb. şeyler alınır. Buna yörede "Sini Gönderme" denilmektedir.
Nişanın olduğu günden itibaren güvey, nişanlısını akşam veya gündüz ne zaman isterse görme hakkına sahiptir. Kimi aileler, nişanlı gençlerin görüşmelerinde dinî bir sakınca olmaması için imam nikâhını kıyarlar.
Nişan yüzükleri takıldıktan sonra sebepsiz yere parmaktan çıkarılmaz. Çıkarılırsa eşlerin geçim, dirlik ve düzenleri bozulacağına inanılır. Nişan süresince kız ve oğlan evi birbirlerini yemeğe davet ederler. Böylece samimiyeti ve akrabalık bağını arttırmaya çalışırlar. Nişan ile düğün arasının uzatılmamasına özen gösterilir.
B) DÜĞÜN: Günümüzde Isparta'da yapılan düğünler çalgılı ve çalgısız olmak üzere iki şekilde yapılmaktadır. Çalgılı düğünlerde davul, klarnet, saz ve darbuka çalanlardan oluşan kişilerle düğün icra edilir. Daha çok küçük yerleşim yerlerinde yaygın olan bu düğünlerde çalgıcılar, ilk günden gelin çıkma gününe kadar çalgılarını çalar ve türküler söylerler. Bu tür düğünlerde gençler genellikle oyun oynar, içki içer ve silah atarlar. Bu düğünlere "Samahlı Düğünler" denilmektedir. Çalgısız düğünler ise sadece yemekli olur. "İlâhîli Düğün" de denilen bu düğünlerde içki, çalgı ve buna bağlı olarak oyunlar pek gözükmez. Gelin çıkarmasında tekbirler veya ilâhîler söylenir. İlâhî düğünlerin bu şekilde yapılması, düğünlerin İslâm inancına uygun olarak yapılması gerektiği inancıyla açıklanmaktadır.
Isparta genelinde düğünler genellikle üç veya dört gün sürer. Perşembe veya Cuma akşamından başlayan düğün Pazar günü gelin çıkmasıyla son bulur. Köylerde ise Perşembe günü başlaması yaygındır. Düğün tarihini kararlaştıran kız ve oğlan evi düğün hazırlıklarına başlarlar. Kız evi kızın çeyizini tamamlamaya çalışır. Kız, çeyizinde mutfak ve yatak odası takımlarını, dantel, oya ve masa örtüsü takımlarını yapmak zorundadır. Kız evi ekonomik durumuna göre kızın çeyizine isterse fırın, çamaşır makinası, dikiş makinası, halı, kilim, yolluk, paspas gibi eşyaları da koymaktadır. Kız bu eşyalarını çeyiz odasına sererek teşhir eder. Kızın çeyizi çoksa gezenler tarafından “Viri Maşallah pek güzel olmuş, gelinin anası pek maharetliymiş, gelinin çeyizi çok güzelmiş” denilir. Eğer kızın çeyizi yetersiz görülürse bu sefer “Anası uyumuş, kızı büyümüş, örümcekler/salyangozlar duvarlarda yürümüş” denilir.
Oğlan evi de evin diğer ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Bunlar oturma ve misafir odası takımları, televizyon, halılar, buzdolabı, kanepeler, sobalar vs. eşyalardır. Bütün bunlardan sonra düğünden bir kaç gün önce kıza ve oğlana alınacak kıyafetler; gelinlik ve güvey elbisesi, için alış verişe gidilir. Alış veriş sırasında kız ve oğlan evinin yakınlarına da çeşitli kıyafetler ve elbiselik kumaşlar alınır. Buna il merkezinde "Elbise Görme", Senirkent'te "Kaba Gitme", Ş.Karaağaç ve Y.bademli'de "Urba Görme" gibi adlar verilmektedir. Kız tarafına alınan gelinlik ve elbiselik gibi hediyeler oğlan evinde, erkek tarafına alınan hediyeler ise kız evinde kalır. Bu hediyeler karşılıklı anlaşarak alınır. Alınan hediyeler düğünün birinci günü kız ve oğlan evine ulaştırılır. Kız evine giden hediyeler bir sandık içinde, oğlan evine gidenler ise bir bohça veya torba içinde gider.


Şehir merkezlerinde düğün tarihinden bir hafta öncesinden düğün davetiyeleri bastırılarak dağıtılır. Köylerde ise "Okuntu" olmakla birlikte davetiye kartları bastıranlar da vardır. Köylerde "Un Odunu" ya da "Düğün Odunu" adı altında odun toplamaya gidilir. Düğünden iki-üç gün önce toplanan bu odunlarla yufka yapılır. Gelen misafirler değişik evlerde köylüler ve düğün sahibinin yakınlarınca misafir edilirler. Eskiden misafirler kalacakları eve hediye olarak çay, şeker, kolonya ve mutfak eşyaları getirirlermiş. Bugün ise böyle bir âdet kalmamıştır.
Düğünün ilk günü sabahı çoğu yerde oğlan evine Türk bayrağı, Eğirdir gibi bazı yerlerde ise kırmızı yazma veya poşu asılarak düğün başlatılmış olur. Düğünde çalgı çalınacaksa çalgıcılar getirilir. Düğünün ilk gününde çalgıcılar, oğlan evinde oyunlar için saz, davul, klarnet ve darbukalar çalarak, türküler ve şarkılar söylerler. Bazı yerlerde ise düğünün ilk günü sabahı mevlid-i şerif okutulur. Düğün yemeği için hayvanlar kesilebildiği gibi kasaptan da et alınır. Yemeği pişirmek için bir aşçı tutulur. Aşçı, yemek pişireceği kap-kacakları ve bulaşıkçı kadınları beraberinde getirir. Yemek açık meydanda "Sofra" denilen masalarda yenileceği için onar kişilik olan yuvarlak masa ve sandalyeler kiralanarak, bugün oğlan evine getirilir. Ayrıca yemek yenilecek yer için havanın güneşli veya yağmurlu olmasına karşı iskeleler ile brandalar gerilerek, üstü örtülü yerler hazırlanır. Bu, ndan dolayı yapılır. Düğün yemeği hazırlanmasında yardımcı olan akraba ve komşulara yemek yedirilir. Senirkent Uluğbey Kasabası'nda düğünün bu ilk günün akşamı oğlan evi, kız evine yağlı yufka götürür ki buna "Pide" denir.

Senirkent’te düğünden 15 gün önce kızın başına kına yakılır. Kız arkadaşlarını davet eder ve eğlenceler yapılır. Arkadaşlarının yardımı ile çeyizler serilir. Düğün Cuma veya Salı günü başlar ve 4 gün devam eder. Cuma günü ikindiden sonra oğlan evinde çalgı ekibi masayı kurarak düğün başlatılır. Gündüz kadınlar arasında kız evinde “çeyiz ilme” adı verilen eğlenceler yapılır. Akşam oğlan evinde erkek şenliği yapılır. Cumartesi günü sabahleyin davul eşliğinde kız evine heybe gider. İçine pide ve et konur. Heybenin üzerine poşu örtülerek kız evine götürülür. Yapılan okular akrabalar tarafından davul eşliğinde dağıtılır. Öğleden sonra kız evine, “pullu” adı verilen içinde kına ve gelin ayakkabısı olan dürü gider. Öbür sinilere de çerez ve buğday konularak, üzerleri “erbi” denilen örtü ile örtülür. Bunu belirli yaşlardaki çocuklar, davulun önünde ve başlarının üstünde kız evine götürürler.
Eğirdir’de düğünün birkaç gün öncesi kız ve oğlan evi arasındaki bağlantıyı kurabilmek için bir "okucu" bulunur. Okucu düğün gününü, kadınlar hamamını, kına gecesini eşe dosta duyurmanın yanı sıra başka görevleri de üstlenir. Okucu hamam günü tek tek evleri gezerek güvey tarafından kız evine gönderilen sabunları dağıtır ve hamama çağrıda bulunur. Düğünün ilk günü oğlan evi okucu ve tefçi eşliğinde hamam için gerekli sabunla dolu olan çeyiz sandığını kız evine gönderir. Bu ilk gün kız evinde kız çeyizi sergilenirken, oğlan evi bulgur pilavı ve üzerine kapama et ile irmik helvasından oluşan düğün yemeği verir.
Düğünün ilk gün akşamında helva karıştırma işlemi için güveyin arkadaşları gelir. Burada herkes sırayla kazanda kavrulan irmik helvasını karıştırır. Karıştırırken çeşitli ağız şakaları yapılır. "Hadi Mehmet hızlı karıştır, bak helvayı yakıyorsun", “Helvanın yağı/tuzu/şekeri az olmuş!” gibi sözler söylenerek gülünür. Helvanın şerbeti döküldükten sonra dinlenmeye bırakılır. Güveyin arkadaşları, pişen helvadan sıcak sıcak yiyebilmek için geç saatlere kadar beklerler. Düğünün ikinci günü yenecek olan pilav, kabine, çorba, etli nohut (veya fasulye) ve irmik helvası bu geceden hepsi hazırlanır. Düğün sahibinin durumu şayet iyi ise yemeğin çeşidi de değişir. Bu durumda kapama, çorba, pilav ve irmik helvası yemek olarak verilir. Pişen yemekler gönüllü kişiler tarafından sabaha kadar beklenilir. Bu bekleme işine Kazan Bekleme denilir. Kazan bekleyen kişilere et, tavuk gibi yiyecekler verilerek ikram edilir.
Perşembe günü başlayan düğünlerde, düğünün ikinci günü olan Cuma günü "Gelin Hamamı" düzenlenir. Kız evinin ve oğlan evinin yakınları gün boyunca oğlan evinin kiraladığı hamama giderler. Hamamda tefçinin önderliğinde türküler söylenir ve oyunlar oynanır. Tefçiye gelinin anası ve kaynanası bahşişler verirler. Gelin göbek taşına oturtularak, kâkülü kesilir ve tefçi kadın tarafından türkülerle okşanır. Tefçi kadın, eline aldığı tef/def ile kızı üzecek veya ağlatacak şekilde türküler söylemeye başlar. Bu esnada söylenen türkülerden bazıları şöyledir:

