Isparta'da Gelenekler

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,636
Isparta'da Hayatın Safhaları İle İlgili Gelenekler

DOĞUMLA İLGİLİ GELENEK VE İNANIŞLAR: Isparta ili genelinde bebeğin, ailenin devamı ve bereketin sembolü olduğuna inanılmaktadır. Yörede; özellikle kırsal kesimlerde, hayatın başlangıç safhası olan doğumla ilgili geçmişten gelen birçok âdet ve inanış bulunmaktadır. Ancak kasaba ve köylerde kurulan sağlık ocaklarının, iletişim ve ulaşım araçlarının artmasıyla bu tür inanış ve uygulamaların yavaş yavaş kaybolmaya ve terk edilmeye başlandığı görülmektedir.

A) Doğum Hazırlıkları: Çocuk doğmadan önce doğacak bebek için hazırlıklar yapılır. Bebeğin kullanacağı her türlü kıyafet, yatacağı beşik veya karyola ile ilgili takımları hazırlanır. Doğuma hazırlık zenginlik, fakirlik ve görgü gibi şeylerle ilgili olduğu için yapılan hazırlıklar da değişir. Durumları müsait olan aileler doğumdan önce gömlek, zıbın, entari, bez, kundak, beşik, kazbağı, takke gibi eşyaların hazırlıklarını yaparlar. Bazı yerlerde (Sütçüler) beşiğin boyuna göre yatak hazırlanır. Bu şekildeki beşik, bebeğin kalça kısmına gelecek şekilde, yuvarlak bir delik bırakılmış, içi pamuk ya da halı kırpıntısı doldurulmuş yataktan oluşur. Beşiğin dibindeki deliğe lazımlık oturtulur. Yatak çarşafı da ortası delik şekilde yapılır. Beşik örtüsü yazlık ise ince kumaşa işlemeler yapılarak hazırlanır, kışlık ise kilim ya da battaniye örtülür. Bunların hepsini kız düğünden önce çeyizi ile birlikte getirebildiği gibi kaynana ve görümce gibi evin büyükleri tarafından da hazırlanır. Çocuğu doğuracak olan köy kadınlarından bu hazırlıkları bizzat yapanlar da eksik değildir. Fakat bunlar hazırlıklarını kimseye hissettirmeden yaparlar. Evlilik hazırlıkları içinde bebek eşyalarının da yer alması çocuk sahibi olma dileğini ifade eder ve bu dileğin gerçekleşmesinin ne derece arzulandığını gösterir. Isparta genelinde; ilk doğacak bebek için kızın annesi de bazı hazırlıklar yapar. Bunun yanında bebeğe, anneye ve damada hediyelik kıyafetler de hazırlanır. Bebeğe altın, anne ve damada uygun görülen gömlek gibi bazı kıyafetler alınarak hazırlanır. Evde yapılacak doğumlarda doğum esnasında kullanılacak yatak örtüleri, muşamba, naylon örtüler ve ilaçlar bir ay öncesinden hazırlanarak doğuma hazır edilir.

Yörede, kadının ilk doğumuna önem verildiğinden daha çok ilk bebek için hazırlıklar yapılmakta, diğer doğumlarda özel bir hazırlığa ihtiyaç duyulmamaktadır. İlk bebeğin önemi, bu doğum ile kadın ve erkeğin beraberliğinin bir aile niteliğini kazanmasından kaynaklanmaktadır.

B) Doğum ve Sonrası: Yörede, doğumlar hastanede, sağlık ocaklarında ve özellikle köylerde ebeler tarafından, evlerde yapılmaktadır. Ebelik ehliyeti, doğum vakalarında bulunmak suretiyle edinilir. En yaşlı, tecrübeli ve şanslı olanı daha çok tercih edilmektedir. Evlerde ebeler tarafından yapılan doğumlarda ebeden ve yardımcılarından başka kimse bulundurulmaz. Yoksa doğumun geç ve ağrılı olacağına inanılır. Ağrılar olursa bazı "ırvasa" denilen uygulamalar yapılır. Ayetler yazılı bir tastan su içirilir. Bununla beraber kadının kolları gerisinden tutularak hafifçe silkelenir. Doğumu yaptıran ebeye para, giyim eşyası gibi hediyeler verilir.

Evde doğum yapan kadın, hastalanmazsa en çok iki-üç gün kadar yatakta yatar. Bazı yerlerde loğusa kadın kırk gün su içmez. Kırk gün erik, kızılcık, elma ve armut kurusundan hoşaf yaparak içerler. Yörede "Loğusanın mezarı kırk gün yanı başındadır" denilmektedir. Loğusa hastalanmış ve bundan evvel de şu içmiş ise "Soğuklamış" denilir.

Doğum yapıldıktan sonra bebek kokmaması için tuzlanır. Sarılık olur diye sarı yazma örtülmez (Senirkent). Bebeğin ağzına şerbet veya bal sürülürse dilinin tatlı, yün sürülürse koyun gibi uysal, Kur'an tozu sürülürse âlim olacağına inanılır (Yalvaç). Doğum yapan kadın yeni doğan bebeğe ezan vaktine kadar meme emzirmez.

Çocuğun yaşaması için bazı uygulamalar yapılır. Çocuğa maşallah, nazarlık takılır. Hiç çocuğu ölmemiş evlerden istenecek yedi parça bezden entari yapılır. Ayrıca çocuklara Yaşar, Durmuş, Dursun gibi adlar konulmaktadır. Bununla birlikte İslâm dininin bir gereği olarak Akika Kurbanı kesilir. Kesilen koyunun etleri çocuk ve anaya yedirilmeden yoksullara dağıtılır. Göbeği düşen bebeklerin düşen göbekleri genellikle bir bez parçasına sarılarak toprağa gömülür. Bununla birlikte şunlar da yapılır:

Erkek bebeğin göbeği düşünce "Okumuş olsun" diye düşen göbeği bir camiye bırakılır ya da saklanır. Kız bebeklerin düşen göbekleri ise hamarat ve temiz olsun diye bir süpürgeye bağlanır. Eğer evin köşesine veya duvarın kovuğuna konulursa bebek büyüdüğünde evine bağlı olacağına inanılır.

Bebeğin düşen göbek parçası dışarıya atılınca bebek ileride dışarıya çok çıkar; camiye veya medreseye atılınca camiye gidip ibadet eder.

Yeni doğan çocuklar doğduğu andan itibaren kundaklanır. Kırsal yerlerinde, onbeş-yirmi günden sonra anne “kolon/çarpana/sırtınaıntar” denilen yün örme bir sicimle bebeği sarar. Genelde tarla ve bahçe de çalışan kadınlar bebeği sırtında taşırlar. Çocuğun bakım ve beslenmesi ile anne ilgilenir. Anne tarla ve bahçe işlerinden zaman ayırabildiği ölçüde çocuğuyla ilgilenir. Yeni doğan bebeğin besin kaynağı anne sütüdür. Bebek emebildiği sürece anne emzirmeye devam eder. Günümüzde çocuk bakımı konusunda kadınların daha bilinçli olması nedeniyle bazı ek besinler verilmek suretiyle çocukların daha sağlıklı yetiştirilmesine çalışılmaktadır. Ancak bölgenin genel ekonomik yapısı göz önüne alındığında yetişkinlerde olduğu gibi küçük çocuklarda da gizli bir beslenme yetersizliği göze çarpar.

1. Ad Verme/Ad Koyma: Yörede ad koymada genellikle İslâmî değerlerin esas alındığı görülür. Bebeklere Peygamberlerin, Ehl-i Beyt'in ve aile büyüklerinin adları verilir. Aile büyüklerinden birinin adını bebeğe vermekteki amaç "Adın sürmesini, devamını sağlamak", "Bitmesini, batmasını" önlemektir. Bebek doğduğunda, göbeği kesilirken bir ad konur. Buna “göbek adı” verilir. Birkaç gün sonra ise bebeğin kuruyup parçası düştükten sonra esas adı konur. Aile büyüğünün adını yeni doğana vermek için ölmesi beklenmez; fakat, bebeğe koyulan ad genelde babanın yakınları arasından seçilir ki bu da ata kültünün devamında gelişen ve bugün yörede, hâlâ yaşayan ataerkil aile düzeninin geçerliliğini ortaya koyar.

Doğan bebeğe ad koymak için bir imam/hoca çağrılır. Hoca, çocuğun huyunun güzel olması, topluma faydalı olması, amellerinin düzgün olması için dua eder. Daha sonra sağ kulağına ezan okuyarak duasını eder. Sol kulağına kamet getirir. Çocuğun ismi konur ve çocuk ismi ile üç kere çağrılır.

2. Anne ve Bebeğe Yapılan Ziyaretler: Loğusa ve bebeğin kırkları çıkana kadar pek kimse ziyaret etmez. Ziyarete gelenler ise evde bulunanlardan kadının ve bebeğin durumunu öğrenirler; ama, onları görme imkanı azdır. Ancak yakın akrabaları bu yasağın dışında bırakılmışlardır. Gelen misafirlere tarçın şerbeti ikram edilir.

Bazı yerlerde ailenin ilk erkek çocuğu dünyaya geldiği zaman “kütük atma” geleneği vardır. Babanın yakın arkadaşları erkek çocuk haberini alınca bir araya gelip, dallı budaklı büyükçe bir kütük seçerler. Kütüğü allı bir kumaş parçası ile (kurdele) bağlayıp, oğlan babası olan arkadaşlarının kapısı önüne atarlar. Bu kütüğün anlamı, “Oğlunun kütük gibi ömrünün uzun olması, kütük gibi sağlam olması ve soyunun bir ağaç gibi dal budak vermesi, sülalenin genişlemesi” dileklerini ifade eder. Arkadaşlarının attığı bu kütüğü gören baba arkadaşlarına bu kütüğün pişirebileceği büyüklükte erkeç (keçinin erkeği) keçi keser ve ikramda bulunur.

Loğusa kadına kaynana tarafından hediyelik bir kıyafet verildikten sonra bebeğe genelde "Yarım" ve "Çeyrek" diye tabir edilen altın takılır. Ziyarete gelen yakın akrabalar da altın, kolye vb. şeyleri hediyelik olarak bebeğe takarlar. "Bebek Görme", "Doğuya Gitme" adı altında gelenler, kadına "Bebeğin yaşı uzun olsun", "Hayırlı ömürlü olsun", "Analı babalı büyüsün" gibi sözler söylerler. Gelirken de bebek kıyafetleri, örgü ipleri, süt, bisküvi gibi hediyeler getirirler. Kasaba ve köy yerlerinde bunlara ilaveten çorba ve tatlılar (pelte, sütlaç vb.) götürülür.

Loğusa kadın bebeği ile birlikte komşu ve akrabalarına gittiğinde kendilerine "sıçanlık" denilerek, bebeğin bol nasipli olması için küçük hediyeler; ekmek, yumurta, mendil, yazma, havlu, bebek takımı vs. hediyeler verilir.

3. Kırkıncı Gün/Kırkı Çıkmak: Doğumdan sonraki kırk gün anne ve bebeğin “Kırklı" olduğu günlerdir. Loğusa ve bebeğin kırkları çıkana kadar pek kimse ziyaret etmez. Ziyarete gelenler ise evde bulunanlardan kadının ve bebeğin durumunu öğrenirler; ama, onları görme imkanı azdır. Ancak yakın akrabaları bu yasağın dışında bırakılmışlardır.

Isparta'da kırklama su yardımı ile yapılmaktadır. Kırklama geleneği çevresinde oluşan âdet ve inanışlar şunlardır:

Loğusa kadın ve bebek bu süre içinde dışarı çıkmaz, kadın düğün esnasında gelin alayına bakmaz. Aksi takdirde kadın veya bebeğe zarar gelir.

Kırkı karışır inancıyla iki kırklı kadın bir arada bulunmaz. Birbirlerini görürlerse, kadınlar birbirleriyle ekmek değişirler. Bunu bebeklerin kırkı karışmasın, zayıf olmasın diye yaparlar. Bu işi yapılmazsa bebeklerin zayıf kalacağına, öleceğine inanılır.

Anne ve çocuğun kırklama işi için kırk taş toplanıp, bir altın yüzük ile beraber suyun içine atılır. İstenirse "Niyet ettim kırkımı çıkarmaya" diyerek üç İhlâs ve bir Fâtiha okunur. Bu suyla kadın boy abdesti alır ve bebek yıkanır.

f1_cigali_tellik.jpg

Köylerde iş zamanı (tarla ve bahçe işleri) kırkın çıkması beklenmeden kadın bebeğini alıp tarlaya çalışmaya gidebilir. Bu da geleneksel yapının zorlu hayat şartlarının etkisiyle bir nebze de olsa sarsıldığının açık bir delilidir.

4. Aydeş/Adeş Olmak: Yeni doğan bebeğin çok fazla zayıflaması, karnının şişmesi, kol ve bacaklarının çöp gibi incelmesi ve bu ince vücut üstünde başın bir tokmak gibi kalması halinde bebeğin “Aydeş” olduğuna veya bebeğe "Aydeş Bastığı"na inanılır.

Aydeş olan çocuğu iyileştirmek için şunlar yapılır:

Bir ocaklıya gidilir. Ocaklı da, çocuğun "Aydeş Pişirmesi"ni yapmak için hazırlanır. Bunun için ocağa boş bir tencereye koyar. Altına da çalı çırpı konur; ancak, ateşlenmez. Boş tencerenin içine sadece taş doldurulur. Ocaklı, çocuğu eline alır ve bir komşu ile karşı karşıya oturur. Komşu "Ne pişiriyorsun?" diye sorar. Ocaklı "Aydeş pişiriyorum" der. Komşu, "Pişirebiliyor musun?" diye sorar. Ocaklı "Pişiremiyorum da ne demek?" diyerek duâ okur ve çocuğu taş dolu tencerenin içine koyup çıkarır. Bu işlem üç defa tekrarlanır. Sonra çocuk sahibine verilir. Hasta sahibi ve çocuk ocaktan çıkınca hiç arkasına bakmadan eve giderler.

Hasta çocuk ulu bir ağacın altında yıkanır ve bu ağacın dışarı çıkmış kökleri arasından geçirilir. Yine ulu ağaçların etrafında hasta çocuk üç defa dolaştırılır. Daha sonra bu ağaca bir çivi çakılıp ve bir bez bağlanarak, o rahatsızlığın çakılıp kalacağına ve bağlanacağına inanılır.

İl merkezinde aydeş olan çocuklar Gülcü ve Dere Mahalleri'nde bulunan Deliktaş'tan üç defa geçirilir. Bu yere Çarşamba veya Cuma günleri en az iki kişiyle gidilir. Çocuk karşılıklı durarak, delikli taştan geçirilirken “Al çürüğünü ver sağımı” denilir. Sonra kayanın üzerine madeni para konulur ve etraftaki ağaçlara bez bağlanır.

5. Dirgit/Diş Hediği: Yörede, yeni doğan bütün bebeklerin ilk dişleri görüldüğü zaman yapılan törenlere "Diş Bulguru", "Dirgit", "Diş Hediği", denilir. Dirgite Gelendost’ta Gilgidir” denilmektedir. Bebek diş çıkarırken ilk dişini gören kişiye bebek için genelde bir atlet aldırılır. Bunda ise bebeğin dişlerinin kolay çıkacağı inancı vardır. Bu hediye bekletilmez, kısa sürede aldırılıp bebeğe giydirilir.

Bebek bir kaç diş çıkardıktan sonra ailesi "Diş Dirgiti" diyerek akrabalarını ve komşularını davet eder. Davette bebeğe genellikle bebek giysileri, örgü ipleri hediyeler olarak götürülür. Bebeğin annesi buğday, nohut, fasulye gibi yiyecekleri karışık olarak kaynatır. Dirgitle birlikte ayrıca ceviz, fındık, fıstık, badem, ay çekirdeği, leblebi gibi yemişlerle elma, armut vb. mevsimlik meyveler hazırlanır. Bununla beraber bıçak, makas, maşa, iğne, iplik, kalem, defter, ayna vb. eşyalar da hazırlanır. Dirgit ve yemişler yendikten sonra; bebeğin üzerine kimi zaman bir çevre (başörtüsü, yazma) konularak, önüne eşyalar bırakılır. Bebek bunlardan hangisini alırsa ona göre istikbali hakkında bir hüküm verilir. Çocuk aynayı almış ise berber, maşayı almış ise demirci, kalemi almış ise öğretmen, iğne veya makası almış ise terzi olacağına yorumlanır. Kimi yerlerde çocuğun eline kına yakıldığı görülmektedir (Senirkent, Yalvaç, Keçiborlu). Ziyaretçiler bebeğin annesine "Hayırlı Olsun", "Maşallah" derler.

f1_1.jpg

SÜNNET TÖRENLERİ: Hali vakti yerinde olanlar, erkek çocukları için sünnet düğünü yaparlar. Ekonomik gücü olmayanların çocukları da ya yardım kurumları tarafından ya da ekonomik durumu iyi olanların çocuklarıyla birlikte sünnet ettirilir. Sünnet düğününde il merkezi ile ilçeler arasında bazı farklılıkların olduğu görülür. İl merkezinde düğün iki gün, ilçelerde ise iki veya üç gün sürer. İl merkezinde düğünler genelde Cumartesi günü başlar, Pazar günü biter. İlçelerde ise Cuma veya Salı günü başlar. Cuma günü başlayanlar Pazar günü, Salı günü başlayanlar Perşembe günü sünnet törenlerini bitirirler.

Sünnet düğünü yapacak aile önceden, çocuk için bir karyola takımı, yatağı, yorganı, örtüsü ve süslerini, pijama takımını ve "Sünnetlik" denilen sünnet takımını alırlar. Ayrıca düğünde davetlilerin arabalarının aynalarına takılmak üzere ucuz havlulardan alınır. Köylerde yakın akrabalara hediyelik kumaşlar, havlular, mendiller ve çoraplar alınarak "Okuyucu"larla gönderilir. Şehir merkezlerinde düğün daveti kartlar ile yapılmaktadır. Düğünden bir kaç gün öncesinden akrabalar veya komşular toplanarak yufkalar yaparlar. Bunun yapıldığı yerler daha çok köy yerleridir. İlçe merkezlerinde ise "Ev Ekmeği" denilen ekmekler fırından alınır. Düğün yemekleri düğüne bir gün öncesinin akşamından, tutulan aşçı ile hazırlanarak pişirilir. Düğün öncesi, hazırlık gününde yardıma gelen kişi ve akrabalara öğün yemekleri hazırlanır ve yedirilir. Bugünün gecesinde kadınlar arasında eğlenceler yapılır ve aile çevresindekilere kına dağıtılır. Sünnet çocuğunun avuç içine, kirvelik yapacak kişinin de üç parmağına kına yakılır (Atabey). Kirvelik görevini çocuğun babasının yakınlarından bir büyük üstlenir. Eskiden olduğu gibi kirvelik yapan kişi sünnet sırasında çocuğu tutar; ancak, kirvenin ikinci olan düğün masraflarının bir kısmını karşılama görevi günümüzde düğün masrafları arttığı için bu özelliği yaşatılamamaktadır. Bu görevi de üstlenenlerin sayısı azalmaktadır.

f2_2_helva_karilmasi.jpg

f2_1.jpg

İl merkezinde düğünün birinci gün sabahı mevlit okutanlar da olur. Öğleden sonra sünnet olacak çocuk ya da çocuklar çalgı ile gezdirildikten sonra dinî bir törenle sünnet ettirilir. Akşam sünnet olan çocuğun acısını unutturacak çeşitli eğlenceler düzenlenir ve kına yakılır. İkinci gün genellikle 8:30-13:00 arası yemek verilir. Birinci gün çocuğu sünnet ettirmeyenler bugün sünnet ettirirler.

Isparta genelindeki halk inançlarına göre çocuk tek başına sünnet ettirilmez. Eğer sünnet olacak başka çocuk yoksa sünnet yapılırken bir horoz kesilir ve kesilen horoz kesene veya fakir bir aileye verilir. Sünnetten sonra çocuk yatağına yatırılır. Akrabaları ve gelen davetliler para, altın, mutfak eşyaları gibi hediyeler getirip verirler. Evlerde yapılan bu sünnet düğünlerinde sünneti doktorlar veya ruhsatlı kişiler yaparlar. Sünneti yapan kişiye horoz kesilip verilir. Ayrıca çikolata, sabun, havlu ve sünnet ücreti de verilir.

ASKERE UĞURLAMA VE ASKERDEN KARŞILAMA: Askere gitmeden iki hafta kadar önce arkadaşlar arasında düzenlenen eğlenceler başlar. Akrabalar ve komşular tarafından askere gidecek gençler evlere davet edilerek ağırlanır. Tavuk, horoz, kuzu gibi hayvanlar kesilerek ikram edilir. Ayrıca Askere gidecek gencin ailesine yakınları tarafından “asker uğurlama” ziyaretleri düzenlenir. Ziyarete gelen aile “Baklava, pasta, tavuk ve giyecek eşyası”gibi hediye getirirler. Bazı akşamlar da gençler kendi aralarında toplanarak yemekler yerler ve eğlenirler.

Yola çıkmadan bir gün evvel, camide akşam namazından önce askerler önde, imam ve halk arkada olmak üzere imam tarafından duâ edilir. Duâ ettikten sonra askerler herkesle vedalaşırlar, helâlleşirler. İmamın duâsı gencin vatana, millete hayırlı, uğurlu olması ve sağ salim geri dönmesi şeklindedir. Askerlerin gidecekleri günün sabahı askerler ve yakınları, köylerde köy meydanında, şehir merkezlerinde ise otobüs terminallerinde toplanırlar. Toplu olarak araçlarla giden askerlerin arkasından su dökülür. Bu, "Günleri su gibi aksın", "Su gibi gelsin" inancıyla yapılır.

Askere giden kişilere akrabalar ve komşular tarafından hediye olarak genellikle para verilmektedir. Toplu olarak uğurlama yapılırken davul, klarnet, saz ve darbuka gibi çalgılar çalınarak askerlere moral verilmeye çalışılır. Uğurlamalar yapıldıktan sonra asker ailelerine "Allah kavuştursun" denilir.

Eskiden askerden terhis olanları haber veren bir müjdeci olur ve bunlara "Müjdelik" olarak para, yiyecek, çorap vs. şeyler verilirmiş. Asker ailesinin gençleri, arkadaşları, büyüklerden isteyenler bayraklarla askeri karşılamak üzere yola çıkar ve onu karşılarlarmış. Şimdi ise, köylere kadar araçlarla ulaşımın olması nedeniyle askeri karşılama geleneği yaşatılmamaktadır. Askerden dönen gençler, akrabalarına askerlik yaptıkları yerden aldıkları başörtüsü, kına, çay vs. küçük hediyeleri getirip verirler.

EVLEVME/DÜĞÜN GELENEKLERİ: Evlenme iki bireyin ve bunların ailelerinin sosyal ve bireysel yaşantılarında önemli bir aşamadır. Bu nedenle evlilik kurumuna bağlı törenler çerçevesinde birçok âdet, inanç ve uygulama oluşmuştur.

A) DÜĞÜN ÖNCESİ 1. Evlilik Çağı: Eskiden "Erken kalkan yol alır, erken evlenen döl alır" düşüncesi ile ergenlik çağına gelen kız ve erkekler küçük yaşta evlendirilirmiş. Günümüzde ise kızlarda evlenme yaşı on sekizden sonra, erkeklerde ise askerlik bittikten sonra düşünülmektedir. Köylerde bu durumun aksine evlendirilen gençler bulunabilmektedir. Askere gitmeden önce evlilik olmasa bile en azından nişan yapılır. Kızın yaşının oğlanın yaşından küçük olmasına dikkat edilir. Eskiden evlenme yaşına gelen erkekler, düşüncelerini ailelerine bildirmek için ayakkabısını eşiğe çiviyle çakmak, gündüz lambayı yakmak, zamansız ezan okumak, kaşığı pilava saplamak gibi hareketlerde bulunurlarmış. Şimdiki gençler, bu gibi âdetlere itibar etmeyip hislerini aile büyüklerine anlatabilmektedirler. Aile, oğlu ve aileye uyum sağlayabilecek, oğluna eşlik edebilecek kızları düşünüp aramaya başlar. Eskiden kızların ve oğlanların eş seçiminde rızalarına pek bakılmazmış. "Kızı keyfine bırakırsan zurnacıya, oğlanı kendi haline bırakırsan bir yosmaya gönül verir" inancından hareketle ana ve babanın kararı dışına çıkmak saygısızlık olarak sayılırmış. Günümüzde ise bu düşünce ve hareketlerin kaybolmaya başlandığı görülmektedir. Gençlerin rızası ve beğendikleri kimselerin olup olmadıkları sorulmaktadır.

f10.jpg

Kardeşler arasında sıra da evlilik çağını belirleyici bir faktördür. Özellikle erkek kardeşler arasında bu sıra daha çok gözetilir.

2. İlde Uygulanan Evlilik Şekilleri: İl merkezinde yakın akraba evlilikleri yaygın değildir. Ancak küçük yerleşim yerleri olan köy ve kasabalarda bu evlilik şekline çokça rastlanılmaktadır. Şehir merkezlerindeki aileler "Geçimsizlik olur", "Çocuklar sakat doğar" gerekçesiyle akraba evliliğine rıza göstermezken, köylerdeki aileler de mallarının dışa çıkmasını önlemek için akraba evliliğine "Evet" derler. Ancak baba malından kıza hak verilmediği ve bu âdetin çok yaygın bir şekilde uygulandığı göz önüne alınırsa bunun zayıf bir ihtimal olduğu görülecektir.

Birbirini seven iki genç ailelerinin rızalarını alarak evlenebilirler. "Beşik Kertme Evliliği" yörede bilinmesine rağmen uygulanmamaktadır.

İlde evlenmelerin çoğu "Görücü usûlü" ile yapılmaktadır. Kocası ölüp dul kalmış olanlar, genellikle bir daha evlenmezler; fakat, kocasının ölümünden sonra kaynıyla evlendirilmiş kadınlara da rastlanır. Eğer dul kadın koca evinden çıkıp, babasının evine yerleşmişse ve yaşı da gençse ikinci bir evlilik yapabilir. İlde, kız kaçırma olayları da görülmektedir.

3. Kız İsteme/Dünürlük: Oğlan anasının çevrede yaptığı araştırmaları, akraba ve tanıdıkların tavsiyeleri, evlenme çağına gelmiş oğlanın ağzının yoklanması sonucu yapılan araştırmalarla tespit edilen kızların evine kararlaştırılan bir günde oğlan, annesi, babası, akrabalardan ileri gelenler ve kız evi ile aracılık yapacak bir kişi hep birlikte kız evine giderler. Bu kişilere "Görücü", "İsteyici" denilir.

İlk görücülük safhası çok kere bir nezaket safhası içinde geçer. Kız evine bir kutu çikolata veya baklava ile giden görücüler, yapılan sohbetten sonra maksada girerler. Oğlanın babası veya akrabalardan ileri gelenlerden birisi, kızın babasına "Allah’ın emri, peygamberin kavliyle kızınız ..................'yi oğlumuz .............'ya istemeye geldik" der. Eski zamanlarda kız istenirken "Sizin tutmaç keseni bizim kalem tutana münasip gördük" denilirmiş. Kız verilmek istenmiyorsa kızın babası "Kızımız küçük", "Borcumuz var", "Önünde ablası, abisi duruyor", "Evimiz pek yalnız, çocuk da giderse elimiz ayağımız kuruyup kalacak" cevabını verir. Kızı isteyen taraf "Biz sizi sıkmayız", "Hepsinin kolayı bulunur", "Kızın yeri iyidir, kaçırmayınız" gibi gönül alıcı sözler söylerler. Eğer gönülleri verimkâr ise kız evi "İki, üç gün sonra bir daha gelin, biraz düşünelim. Kıza danışalım" derler. "Kız evi naz evi" denilerek kız evine bir kaç defa daha gidilir. Oğlan evi, ayrı ayrı zamanlarda kızın evini "Kız kapısı kale kapısı" diyerek son sözü alıncaya kadar mücadele eder. Oğlan evi, kızın verilip verilmeyeceğini kendilerine yapılan ikramdan, ayakkabılarının çevrilmesinden, uğurlanmalarından anlamaya çalışır. Eğer kız evi kararını vermek şeklinde vermişse "Allah nasip etmişse ne diyelim?", "Allah yazdıysa ne diyelim? Hayırlı olur inşallah" derler.

4. Başlık/Kalın/Ağırlık: Isparta'da, günümüzde başlık alınması hemen hemen hiç kalmamıştır. Eskiden yörede çok yaygın olan bu âdete "Kalın Alma", "Ağırlık Alma" denirmiş. Başlık parası tamamen kız evine ödendikten sonra düğüne başlanırmış. Alınan başlık ile kızın çeyizine hiçbir masraf edilmezmiş.

5. Mendil Alma/Söz Kesme: Belirlenen tarihte -genellikle Perşembe/Cuma akşamları- kız evinde toplanılır. Kız evi önceden hazırlık yapar. Akrabalar ve yakın dostlar çağırılır. Oğlan evi de kendi yakınlarını toplar. Kız evine gelinirken kıza elbiselik, terlik, iç çamaşırı, yemek için çay, pasta, kurabiye getirilir. Kız evi, oğlan evinin getirdiği kahveyi pişirerek misafirlere sunar. Ardından çay ile pasta, kurabiye gibi ikramlar verilir. Sıra yüzüklerin takılmasına gelir. Büyüklerden biri, bir tepsi içinde getirilen, birbirine kırmızı bir kurdeleyle bağlı yüzükleri takar ve kurdele kesilir. Sırasıyla kız ve oğlan el öpmeye başlarlar.

İl merkezinde mendil alma günü yapılan törenlere "Mübareke" denilir. Kız evi, oğlan evine "Mendil Alma" adı altında bir bohça verir. Bütün yörede verilen bu bohçanın içerisinde oğlana ait mendil, havlu, çorap, iç çamaşırı, kolonya, kravat gibi eşyalar vardır.

6. Nişan: Kız ve oğlan evleri, belirledikleri bir tarihte nişan yaparlar. Kız evinde yapılan nişan genellikle Perşembe/Cuma günü yapılır. Perşembe günü İslâmî değerlere göre hayırlı bir gün olduğu için seçilir. İslâmî inanışa göre Hz. Muhammed (S.A.V.), nafile oruçlarını Pazartesi ve Perşembe günleri tutmuştur. Ayrıca inanışa göre Perşembe gecesi Cuma gününe bağlayan mübarek bir gecedir. Bu nedenle sünnet, nişan, düğün vb. törenler için bu günler başlangıç olarak tercih edilir.

Nişan gününden 4-5 gün öncesinden akraba, komşu ve eş dostlara dilden "Nişanımız var buyrun" denilir. Ş.Karaağaç’ta nişan ve düğün daveti için görevlendirilen kişiye “Gelişçi” denilir. Nişandan bir kaç gün öncesi de kız ve oğlan evinden anneler, babalar, kız ve oğlan ile çarşıya alışverişe gidilir. Kız ve oğlana nişanda giyecekleri elbiseler alınır. Kıza terlik, ayakkabı, çanta, nişan kıyafeti, iç çamaşırı, başörtüsü; oğlana ise pantolon, gömlek, kravat, kazak ve iç çamaşırı gibi giyecekler alınır. Buna yörede "Esbap Görme" denir. Bunun yanı sıra kıza ve oğlana "Takı"lar da alınır. Kıza 1,5 m. zincir, altı ilâ on arası bilezik, altın, küpe, yüzük ve saat; oğlana ise saat ve yüzük alınır. Kıza alınan bütün giyecek ve takıları oğlan evi, oğlana alınan her şeyi ise kız evi karşılar. Keçiborlu'da esbap görmeye "Elbise Görme" denilir. Alışverişler bittiğinde oğlan evi, kız evine lokantada yemek yedirir. Oğlan evi nişan günü kız evinde kullanılacak ve ikram edilecek kuru pasta, kuru yemiş, çay, bisküvi, şerbet, peçete gibi ihtiyaçları alarak nişan gününe hazır eder. Ş.Karaağaç İlçesi Karakaya Köyü'nde nişan hazırlıklarına "Boncuk Takımı" denilir. Senirkent'te ise kıza alınan takılara "Ağırlık Bitirme" denilir. Oğlana alınan hediyeler kız evine, kıza alınan hediyeler oğlan evine götürülür. Bunlar nişan günü sabahı ya da bir gün önce ailelerin münasip gördüğü kişiler tarafından oğlan ve kız evine verilir.

Kız evine gelen erkek ve kadın misafirler ayrı odalarda otururlar. Bazı yerlerde nişan gününde eğlenceler tertip edilir. Kadınlar kendi aralarında tefçi bir kadının önderliğinde eğlenceler ve oyunlar oynarlar. Tef yerine bazan müzik kasetleri çalındığı gibi ilâhîler söyleyerek de nişan töreni yapılır. Nişan takılarını kıza kaynanası takar. Gönen'de nişan yüzüklerini boşanmamış, evli, mutlu ve çocuğu olan bir kişi takar. Keçiborlu Aydoğmuş Kasabası'nda nişan takıldığı gün gelinlik kıza abdest aldırılarak başına kırmızı "Allık" denilen bir örtü örtülür. Ortaya oğlan evince alınmış bir takım elbise ile şapka konur. Elbisenin üzerine konan bir yastıktan gelinlik kız üç kere "Pervâneler" adlı bir ilâhî eşliğinde atlattırılır (Bu ilâhi Düğün kısmında verilmiştir). İlâhî bitiminde oğlan evi, nişan takılarını gelinlik kıza takar. Arkasından da davetlilerin verdiği "Belek" denilen hediyeler bırakılır. Nişanda kıza verilen paralarla çeyiz eksiklikleri giderilir. Nişanlı kıza isterse kendi ailesi de takı takar.

Eğirdir’de nişan günü oğlan tarafı bir kadın hoca ile kız evine gider. Kur’an okuma eşliğinde oğlan evi nişan yüzüğünü süslü kutu içinde diğer takılarla kız evine verir. Kız evi oğlanın nişan yüzüğünü bir bohça içerisinde havluya iğneli vaziyette verir. Takılar takıldıktan sonra şeker ve şerbet ikram edilir.

Yörede, nişanda takılan takılara "Saçı" denilir. Eskiden nişan töreninde oğlan evi, takılarını herkesin gözü önünde; yüksekçe bir yere çıkan bir kadın tarafından, yüksek sesle ilan ederek takarmış. Ayrıca nişana davet edilen eş, dost ve yakınlar da altın ve para hediyelerini aynı şekilde sunarlarmış. Fakat bu gelenek yörede zamanla bir yarış ve itibar meselesi haline gelmesi yüzünden yavaş yavaş kalktığı görülmektedir.

Bütün bir nişan devresinde geçecek olan dinî bayramlarda nişanlı aileler birbirlerine hediyeler gönderirler. Genellikle oğlan evi bu konuda daha önde durumdadır. Hediyelerin mahiyetleri ailelerin varlıklarıyla ilgilidir. Ramazan bayramında hamurdan tatlılar, kurban bayramında koç gibi hediyelerin yanı sıra kıza elbiseler vb. şeyler alınır. Buna yörede "Sini Gönderme" denilmektedir.

Nişanın olduğu günden itibaren güvey, nişanlısını akşam veya gündüz ne zaman isterse görme hakkına sahiptir. Kimi aileler, nişanlı gençlerin görüşmelerinde dinî bir sakınca olmaması için imam nikâhını kıyarlar.

Nişan yüzükleri takıldıktan sonra sebepsiz yere parmaktan çıkarılmaz. Çıkarılırsa eşlerin geçim, dirlik ve düzenleri bozulacağına inanılır. Nişan süresince kız ve oğlan evi birbirlerini yemeğe davet ederler. Böylece samimiyeti ve akrabalık bağını arttırmaya çalışırlar. Nişan ile düğün arasının uzatılmamasına özen gösterilir.

B) DÜĞÜN: Günümüzde Isparta'da yapılan düğünler çalgılı ve çalgısız olmak üzere iki şekilde yapılmaktadır. Çalgılı düğünlerde davul, klarnet, saz ve darbuka çalanlardan oluşan kişilerle düğün icra edilir. Daha çok küçük yerleşim yerlerinde yaygın olan bu düğünlerde çalgıcılar, ilk günden gelin çıkma gününe kadar çalgılarını çalar ve türküler söylerler. Bu tür düğünlerde gençler genellikle oyun oynar, içki içer ve silah atarlar. Bu düğünlere "Samahlı Düğünler" denilmektedir. Çalgısız düğünler ise sadece yemekli olur. "İlâhîli Düğün" de denilen bu düğünlerde içki, çalgı ve buna bağlı olarak oyunlar pek gözükmez. Gelin çıkarmasında tekbirler veya ilâhîler söylenir. İlâhî düğünlerin bu şekilde yapılması, düğünlerin İslâm inancına uygun olarak yapılması gerektiği inancıyla açıklanmaktadır.

Isparta genelinde düğünler genellikle üç veya dört gün sürer. Perşembe veya Cuma akşamından başlayan düğün Pazar günü gelin çıkmasıyla son bulur. Köylerde ise Perşembe günü başlaması yaygındır. Düğün tarihini kararlaştıran kız ve oğlan evi düğün hazırlıklarına başlarlar. Kız evi kızın çeyizini tamamlamaya çalışır. Kız, çeyizinde mutfak ve yatak odası takımlarını, dantel, oya ve masa örtüsü takımlarını yapmak zorundadır. Kız evi ekonomik durumuna göre kızın çeyizine isterse fırın, çamaşır makinası, dikiş makinası, halı, kilim, yolluk, paspas gibi eşyaları da koymaktadır. Kız bu eşyalarını çeyiz odasına sererek teşhir eder. Kızın çeyizi çoksa gezenler tarafından “Viri Maşallah pek güzel olmuş, gelinin anası pek maharetliymiş, gelinin çeyizi çok güzelmiş” denilir. Eğer kızın çeyizi yetersiz görülürse bu sefer “Anası uyumuş, kızı büyümüş, örümcekler/salyangozlar duvarlarda yürümüş” denilir.

Oğlan evi de evin diğer ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Bunlar oturma ve misafir odası takımları, televizyon, halılar, buzdolabı, kanepeler, sobalar vs. eşyalardır. Bütün bunlardan sonra düğünden bir kaç gün önce kıza ve oğlana alınacak kıyafetler; gelinlik ve güvey elbisesi, için alış verişe gidilir. Alış veriş sırasında kız ve oğlan evinin yakınlarına da çeşitli kıyafetler ve elbiselik kumaşlar alınır. Buna il merkezinde "Elbise Görme", Senirkent'te "Kaba Gitme", Ş.Karaağaç ve Y.bademli'de "Urba Görme" gibi adlar verilmektedir. Kız tarafına alınan gelinlik ve elbiselik gibi hediyeler oğlan evinde, erkek tarafına alınan hediyeler ise kız evinde kalır. Bu hediyeler karşılıklı anlaşarak alınır. Alınan hediyeler düğünün birinci günü kız ve oğlan evine ulaştırılır. Kız evine giden hediyeler bir sandık içinde, oğlan evine gidenler ise bir bohça veya torba içinde gider.

f8_kiz_evinden_oglan_evine_damat_bohcasinin_goturulusu.jpg

f13_kiz_evine_geline_kinanin_getirilmesi.jpg

Şehir merkezlerinde düğün tarihinden bir hafta öncesinden düğün davetiyeleri bastırılarak dağıtılır. Köylerde ise "Okuntu" olmakla birlikte davetiye kartları bastıranlar da vardır. Köylerde "Un Odunu" ya da "Düğün Odunu" adı altında odun toplamaya gidilir. Düğünden iki-üç gün önce toplanan bu odunlarla yufka yapılır. Gelen misafirler değişik evlerde köylüler ve düğün sahibinin yakınlarınca misafir edilirler. Eskiden misafirler kalacakları eve hediye olarak çay, şeker, kolonya ve mutfak eşyaları getirirlermiş. Bugün ise böyle bir âdet kalmamıştır.

Düğünün ilk günü sabahı çoğu yerde oğlan evine Türk bayrağı, Eğirdir gibi bazı yerlerde ise kırmızı yazma veya poşu asılarak düğün başlatılmış olur. Düğünde çalgı çalınacaksa çalgıcılar getirilir. Düğünün ilk gününde çalgıcılar, oğlan evinde oyunlar için saz, davul, klarnet ve darbukalar çalarak, türküler ve şarkılar söylerler. Bazı yerlerde ise düğünün ilk günü sabahı mevlid-i şerif okutulur. Düğün yemeği için hayvanlar kesilebildiği gibi kasaptan da et alınır. Yemeği pişirmek için bir aşçı tutulur. Aşçı, yemek pişireceği kap-kacakları ve bulaşıkçı kadınları beraberinde getirir. Yemek açık meydanda "Sofra" denilen masalarda yenileceği için onar kişilik olan yuvarlak masa ve sandalyeler kiralanarak, bugün oğlan evine getirilir. Ayrıca yemek yenilecek yer için havanın güneşli veya yağmurlu olmasına karşı iskeleler ile brandalar gerilerek, üstü örtülü yerler hazırlanır. Bu, ndan dolayı yapılır. Düğün yemeği hazırlanmasında yardımcı olan akraba ve komşulara yemek yedirilir. Senirkent Uluğbey Kasabası'nda düğünün bu ilk günün akşamı oğlan evi, kız evine yağlı yufka götürür ki buna "Pide" denir.

f12.jpg

Senirkent’te düğünden 15 gün önce kızın başına kına yakılır. Kız arkadaşlarını davet eder ve eğlenceler yapılır. Arkadaşlarının yardımı ile çeyizler serilir. Düğün Cuma veya Salı günü başlar ve 4 gün devam eder. Cuma günü ikindiden sonra oğlan evinde çalgı ekibi masayı kurarak düğün başlatılır. Gündüz kadınlar arasında kız evinde “çeyiz ilme” adı verilen eğlenceler yapılır. Akşam oğlan evinde erkek şenliği yapılır. Cumartesi günü sabahleyin davul eşliğinde kız evine heybe gider. İçine pide ve et konur. Heybenin üzerine poşu örtülerek kız evine götürülür. Yapılan okular akrabalar tarafından davul eşliğinde dağıtılır. Öğleden sonra kız evine, “pullu” adı verilen içinde kına ve gelin ayakkabısı olan dürü gider. Öbür sinilere de çerez ve buğday konularak, üzerleri “erbi” denilen örtü ile örtülür. Bunu belirli yaşlardaki çocuklar, davulun önünde ve başlarının üstünde kız evine götürürler.

Eğirdir’de düğünün birkaç gün öncesi kız ve oğlan evi arasındaki bağlantıyı kurabilmek için bir "okucu" bulunur. Okucu düğün gününü, kadınlar hamamını, kına gecesini eşe dosta duyurmanın yanı sıra başka görevleri de üstlenir. Okucu hamam günü tek tek evleri gezerek güvey tarafından kız evine gönderilen sabunları dağıtır ve hamama çağrıda bulunur. Düğünün ilk günü oğlan evi okucu ve tefçi eşliğinde hamam için gerekli sabunla dolu olan çeyiz sandığını kız evine gönderir. Bu ilk gün kız evinde kız çeyizi sergilenirken, oğlan evi bulgur pilavı ve üzerine kapama et ile irmik helvasından oluşan düğün yemeği verir.

Düğünün ilk gün akşamında helva karıştırma işlemi için güveyin arkadaşları gelir. Burada herkes sırayla kazanda kavrulan irmik helvasını karıştırır. Karıştırırken çeşitli ağız şakaları yapılır. "Hadi Mehmet hızlı karıştır, bak helvayı yakıyorsun", “Helvanın yağı/tuzu/şekeri az olmuş!” gibi sözler söylenerek gülünür. Helvanın şerbeti döküldükten sonra dinlenmeye bırakılır. Güveyin arkadaşları, pişen helvadan sıcak sıcak yiyebilmek için geç saatlere kadar beklerler. Düğünün ikinci günü yenecek olan pilav, kabine, çorba, etli nohut (veya fasulye) ve irmik helvası bu geceden hepsi hazırlanır. Düğün sahibinin durumu şayet iyi ise yemeğin çeşidi de değişir. Bu durumda kapama, çorba, pilav ve irmik helvası yemek olarak verilir. Pişen yemekler gönüllü kişiler tarafından sabaha kadar beklenilir. Bu bekleme işine Kazan Bekleme denilir. Kazan bekleyen kişilere et, tavuk gibi yiyecekler verilerek ikram edilir.

Perşembe günü başlayan düğünlerde, düğünün ikinci günü olan Cuma günü "Gelin Hamamı" düzenlenir. Kız evinin ve oğlan evinin yakınları gün boyunca oğlan evinin kiraladığı hamama giderler. Hamamda tefçinin önderliğinde türküler söylenir ve oyunlar oynanır. Tefçiye gelinin anası ve kaynanası bahşişler verirler. Gelin göbek taşına oturtularak, kâkülü kesilir ve tefçi kadın tarafından türkülerle okşanır. Tefçi kadın, eline aldığı tef/def ile kızı üzecek veya ağlatacak şekilde türküler söylemeye başlar. Bu esnada söylenen türkülerden bazıları şöyledir:

f16_defci_kadin.jpg

f16_1.jpg
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,636
Tutun atın başını
Silin gözünün yaşını
Çağırın oğlan kardeşini.
Ney ney aman yazık.

Şehirden getirin tası
Hanay evlerde işitin sesi
Kızım olmuş gelinlerin hası
Ney ney aman yazık.
Odun alır kucağına
Gider evin bucağına
Güveyinin kucağına
Ney ney aman yazık.
Tepsiye korlar tuzu
Üstüne korlar bezi
Anasının kıymetli kızı.
Ney ney aman yazık.
Ana hamama vardın mı?
Yunduğum yeri gördün mü?
Şimdi kıymetim bildin mi?
Ney ney aman yazık.

Hamamdan çıkınca önceden kız evinin un, yağ ve susamdan yaptırdığı çörekler gelinin başında bölünerek herkese dağıtılır. Düğünün bu ikinci gününde "Kına Gecesi" de yapılır. Cuma veya Cumartesi günü yapılan kına gecesinde kadınlar kendi aralarında eğlenirler. Türküler söyleyerek kıza ve arkadaşlarına kına yakarlar. Gelin kız, kına yakma merasiminde örtünün altında ağlamadan duramaz.

Atabey'de, oğlan evinden; sini içinde hazırlanan, kına, çerez, kırmızı örtü ve mum kız evine gider ve kıza abdest aldırılarak, yüzü kırmızı örtü ile örtülür ve kınası yakılır. Kına yakılırken kızın avucu içine elti veya görümce tarafından uğur parası olarak para konur. Kına yakılırken gelin çok ağlarsa gönülsüz, ağlamazsa çok istekli olduğu söylenir. Gelene çerez dağıtılır. Gelin kız ile bazı arkadaşları, bu gece beraber aynı odada kalırlar.

Eğirdir’de ise, düğünün ikinci günü kadınlar hamama gittiğinde oğlan evinde erkekler içkili eğlenceye başlarlar. Hamamda gelin, kokulu sabunlarla göbek taşında yıkanır. Gelinin bütün arkadaşları ayrı ayrı birer tas su dökerler. Bu esnada hamam içinde tefçinin eşliğinde eğlenti yapılır. Gelin kız okşama manileri ile okşanır ve göbek taşının çevresinde döndürülür. Bu arada türküler, maniler söylenir ve oyunlar oynanır.

f9_1_gelin_basligi.jpg

f9_5.jpg

Yine Eğirdir’de Cumartesi günü kızın çeyizi oğlan evine getirilerek sergilenir. Bütün gün boyunca eğlentiler sürdürülür. Cumartesi gecesi kına gecesi olarak düzenlenir. Kadınlar kendi aralarındaki eğlentilerinde "çekici kadın" seçerler. Çekicinin görevi herkesi oyuna kaldırmaktır. Bu davranışında da özgürdür. Kadınlar eğlentisinin coşkulu bir yerinde, oğlan tarafı elinde mumlarla gelir. Mumlar geline ve kızlara verilir. Yanan mumlardan bir daire oluşturulur ve tefçinin eşliğinde bu dairenin içinde oynanan kına gecesinde gelini ağlatacak türküler söylenir.

f9_2_gelin_basligi.jpg

f9_3_gumus_takilar.jpg

f9_4_fesin_uzerine_takilan_gumus_takilar.jpg

Keçiborlu İlçesi'nde, kına gecesinde güveyin sağdıç annesinin hazırladığı katmer ve çerezler dağıtılır. Aydoğmuş Kasabasında gelinin kına gecesinde söylenen “Pervâneler” adlı ilâhîden bazı dörtlükler şöyledir:

Pervâneler şema yanar Allah
Gelsin beraber yanalım
Yazmaktır bizim kârımız Allah
Gelsin bir hoşça yanalım

Harç edelim hep varımız
Pervâneler yârenimiz Allah
Muhammed peygamberimiz
Gelsin bir hoşça yanalım

Y.bademli İlçesi'nde kına gecesine "Kekilin Kesimi" denir. Bu gecede oğlan evinden kız evine bohça ve sandık getirilir. Sandığın içine gelinin giyeceği gelinlik ve diğer alınan elbiseler, ayakkabı, terlik vb. eşyaları konur. Bohçaya ise kızın ailesine hediye olarak mendil, gömlek, yazma, çorap, kumaş gibi eşyalar konur.

Gönen İlçesi’nde oğlan evinde yapılan kına eğlentilerinde, damada kına yakılırken şöyle bir okşama söylenir:

Yârini yarın alır kucağına
Gider evin bucağına
Yarın akşam yâr kucağına
Güveyi kınan kutlu olsun
Yârinin dili tatlı olsun

Kestane gömdüm ocağa
Patladı çıktı bucağa
Yarın akşam yâr kucağa
A beyim kınan tatlı olsun
Yârinin dili tatlı olsun

Senirkent’te, kına gecesi kız evinde kadınlar arasında yapılan eğlenceye “hamam” adı verilir. Bu esnada söylenen gelin okşama türkülerinden bazıları şöyledir:

Atladı çıktı eşiği
Sofrada kaldı kaşığı
Ay evlerin yakışığı
Kız evlerin yakışığı.

Ay anan kınan kutlu olsun
Vardığın yer hürmet dolsun
Ak güvercin kayar gelir
Yavruları sayar gelir
Senin gelin olduğunu
Senin baban duyar gelir.

Ay anan kınan kutlu olsun
Vardığın yer hürmet dolsun
Ziniye koyarlar balı
Üstüne örterler alı
Kız annenin bir tek gülü
O da gelin oluyor.

Babasına:

Mesdine bak mesdine (ay bubam hı, hı, hıı)
Sağol otur postuna (ay bubam hı, hı, hıı)
Karlı dağlar gibi (ay bubam hı, hı, hıı)
Yük müydüm üstüne? (ay bubam hı, hı, hıı)

Anasına:

Gökte durnalar öter geçerek (hı, hı, hıı)
Onun da sesi aşerliği tutarak (hı, hı, hıı)
Oğlan mı everiyon sandın al duvağı tutarak (ay anam hı, hı, hıı)

Ablasına:

Penceremiz parmak parmak (ay abam hı, hı, hıı)
Ayrılır mı etinen tırnak? (ay abam hı, hı, hıı)
Bizi de birbirimizden ayıranın (ay abam hı, hı, hıı)
Helaldir boynunu almak (ay abam hı, hı, hıı)

Yörede, kız evinde kına gecesi olurken oğlan evinde de güvey ve arkadaşları çalgıcıların eşliğinde eğlenip, oyunlar oynarlar. Oyunlar zeybek, serenler, teke zortlatmaları şeklindedir. Eskiden kına gecelerinde, bir ateş etrafında "Maşalama" denilen seyirlik oyunlar oynanırmış. Bu oyunları kadınlar ve erkekler ayrı yerlerde, hep birlikte seyrederlermiş. Ancak bu tür seyirlik oyunlar yörede, artık hemen hemen hiç oynanmamaktadır. Oğlan ve arkadaşları eğlenirken kız evinden gelen kına yakılır ve güveye kına yakılırken türküler söylenir. Güveye kına yakılırken, baba evinden ayrıldığı için onu üzecek şu türküler söylenir:

f17_ceki_baglama.jpg

f17_1_gelin_basi.jpg

Ak güvercin kayar gelir
Yavruların sayar gelir
Senin güvey olduğunu
Eşin dostun duyar gelir.

Ay beyim kınan kutlu olsun
Yârinin dili datlı olsun

Biner atın iyisine
Gider yolun doğrusuna
Selâm söylen dayısına
Oğlun güvey oluyoru.

Ay beyim kınan kutlu olsun
Yârinin dili datlı olsun
Akça kiraz erdi mi ola?
Kemalını buldu mu ola?
Senin güvey olduğunu
Eşin dostun duydu m'ola?
Ay beyim kınan kutlu olsun
Yârinin dili datlı olsun

Sütçüler’de düğünlerde erkekler genelde bir meydanda, ateş çevresinde eğlenirler. Cumartesi öğleden sonra veya akşamdan sonra kına gecesi hazırlanır. Kına oğlan evi tarafından getirilir. Kına yakmadan önce “heng” denilen bir eğlence düzenlenir. Kadınlar bir süre eğlendikten sonra gelin evin ortasında, yastık üzerine oturtulur. Kına “Başı bozulmadık” yani yuvası bozulmamış/boşanmamış yaşlıca bir kadın tarafından karılıp, gelinin ellerine sarılır. Kına avucun ortasına “yumma” denilen biçimde para konulup, daha sonra da bezle sarılması şeklinde olur ya da usta bir kınacı tarafından ipli kına yakılır. Halı ipi dediğimiz pamuk iple ele değişik şekiller verilerek sarılır. Sarma işi bittikten sonra ipleri de kapatacak şekilde kına avuç bezle sarılır. Ertesi günü kınanın ipleri ve posası çıkarılıp atılır. Geline yeni elbiseleri giydirilir, başına al örtülür. yörede al, gelin duvağı olarak kullanılmaktadır. Kınayı yakan kişi veya bir başka kişi kına yakımı boyunca bilinen ağıtları söyleyerek, gelinlik kızı ve yakınlarını ağlatır. Ayrıca kına havası genç kızlar tarafından hep bir ağızdan söylenerek, geceye hüzünlü bir hava katılır. Bu kına yakma töreninde kına havası/okşama olarak şu dörtlükler söylenir:

Karınca karınca sarı karınca
Oynamaya çıkmış gelin görümce
Oyna gelin oyna kardeş düğünü
Elle bacak kısa salla boyunu

Gurbet ele kız verme yiter gider
Anayı babayı terk eder gider
Anam yol içine ateş yakmasın
Kızım gelir diye yola bakmasın

Taş dibinden çıkar suyun koyusu,
Gurbet ele gider kızın iyisi.
Verme gurbet ele kız yiter gider,
Anneyi babayı terk eder gider.

Gurbet elidir koç yiğidin mekanı,
Aramazlar gurbet elde yiteni.
Gideceği yollar pelit arası,
Kendi verir kendi ağlar, kızın anası.

Daha sonra “dirgit” denilen bulgur sinilere konulup misafirlere ikram edilir.

Sütçüler’de çeyiz götürme işine “Sandık götürme” adı da verilmektedir. Çeyiz genelde kız çocuklarının doğumundan itibaren kız annesi tarafından hazırlanan ve saklanan giyim kuşam, evde kullanılan diğer kumaş eşyalar, takılar, mutfak eşyaları ve günümüzde diğer dayanıklı ev eşyalarından oluşur. Günümüzde bir kamyona yüklenip, diğer eşyalarıyla birlikte oğlan evine götürülür. Çeyiz sandığı götürülürken gelinin oğlan veya kız kardeşi sandığın üstüne oturur ve bir hediye ister, sandık hediyeyi almadan bırakılmaz. Sandık evden çıkarılıp, oğlan evine götürülür. Hediye alma işi orada da tekrarlanılır. Oğlan evinde sandık açılır ve gelinin hazırladığı çeyiz düğün evine serilir, duvarlara asılır. Böylece hem gelinin neler getirdiği öğrenilir, hem de gelinin ne kadar becerikli, hünerli olduğu öğrenirlerdi.

f18_sut_dugun.jpg

Atabey'de oğlan evi, düğünün üçüncü günü olan Cumartesi günü akrabalarını ve yakın komşularını çağırarak yemek verir. Buna "Danışık" denir.

Kız ve oğlan evinde yapılan akşam eğlencelerine Ş.Karaağaç Karayaka Köyü'nde "Cümbüş" denilmektedir.

Düğün yemeği düğünün ikinci günü olan Cumartesi günü veya üçüncü gün olan Pazar günü verilir. Düğün yemeği; oğlan evinde, kadın ve erkeklere farklı yerlerde verilir. Sabah saat sekizden on ikiye kadar erkeklere, saat on ikiden on beşe kadar kadınlara yemek verilebildiği gibi saat on üçe kadar; yerin durumuna göre, kadın ve erkeklere aynı zamanda da yemek verilebilmektedir. Düğün yemeğine gelen davetliler, ekseri bu zamanda düğün hediyesini oğlan evine verirler. Düğün hediyesi olarak para, altın, mutfak eşyaları, halı vb. hediyeler verilir. Köylerde düğün hediyesi kına gecesine gelirken de verildiği görülür. Düğünlerde genellikle tavuk veya yayla çorba, kuru ya da taze fasulye, tas kebabı, bamya, haşlama et, pirinç veya bulgur pilavı, domates salatası, irmik helvası veya zerde hazırlanarak verilir. Çorba, kuru fasulye, pilav, salata ve irmik helvasından oluşan düğün yemeğine “helva kabine” denilir. Çorba, pilav, haşlama bütünet, zerdeden oluşan düğün yemeğine ise “Kapama” denilir.

f18_1_dugun_yemegi.jpg

Düğünün son günü "Gelin Çıkarma" günüdür. Gelin genellikle Pazar günü baba evinden alınır. Gelin çıkarılacağı gün sabahtan kalkılır. Kız evinden birkaç erkek, güveyi tıraş yaptırıp güvey elbiselerini imamın nezaretinde giydirirler. Kız evine ise oğlan evinden bazı kadınlar giderek, kızı giydirir ve başını kuaförde yaptırırlar. Bazı gelinler kuaföre gitmezler. Genellikle İslâm inancına uygun olarak düğün yapan bu kişiler, gelin olacak kıza gelinlik olarak özel, kapalı gelinlikler alır veya diktirirler. Kuaföre gidip saçları yaptırmanın günah olacağı inancından dolayı kuaföre gidilmez. Bazı ilçelerde güvey, arkadaşları ile beraber hamama gider. Erkek hamamında çalgı eşliğinde eğlenti yapılır ve içkiler içilir. Sağdıç, güveyin yanından hiç ayrılmaz. Hamamdan sonra oğlan evine çalgı eşliğinde gelinir. Sofralar kurulur, içkilere devam edilir. Gelin alacak alay, ya oğlan evinde ya da öğle namazının kılınacağı caminin önünde toplanarak, öğleden sonra kız evine çalgı ile giderler. Çalgısız düğünlerde gelin alma alayında çalgı yer almaz. Bunun yerini söylenen bazı ilâhiler alır. Yörede gelin almaya gidilirken okunan ilâhîlerden birisi şöyledir:

f18_2_dugun_yemekleri.jpg

Ezelden aşkına canım
Yanıp bir yana gelmiştir.
Nebiler şahı sultanım
Sana kurbana gelmiştir.

Cemalin arzular bu canın
Bu canım yoluna kurban
Cemalin şemine pervân
Olup divâne gelmiştir.

Kulun Yusuf sürer demler
Çeker mi zerrece gamlar?
Senin nurinle âlemler
Kamû meydana gelmiştir.

Yörede, "Gelin Alma" törenleri esnasında ilâhî söyleme geleneği yavaş yavaş kaybolmaktadır. Bu nedenle, günümüzde gelin alma törenleri sadece tekbirler getirilerek yapılmaya başlanmıştır.

f11.jpg

Düğün alayı gelene kadar kız giydirilmiş olarak hazır durur. Yalvaç, Ş.Karaağaç, Sütçüler ve Eğirdir ilçelerinde "Gelinlik" diye pembe veya beyaz ipekli elbise giydirilir. Kızın başına göre tas konulup, ipekli eşarpla örtülür. Onun üzerine pullu al örterler. Gelin, annesi, babası, kardeşleri ve akrabaları ile helâlleşerek vedalaşır. Gelinin hazırlanması bittikten sonra gelini getirecek güvey, güveyin babası ve çok yakınları kız evine gelinin yanına çıkarlar. Orada hoca duâ eder. Gelin alınırken gelinin kardeşi veya yakın bir akrabası gelin odasının kapısını açmaz. Güveyin babasından veya dedesinden "Kapı Parası" ister. Para verilmeden kapı açılmaz. Kapı açıldıktan sonra bu kez sandığın üzerine oturarak "Sandık Parası" istenir. Yerine göre beş yüz bin, bir milyon lira para verilerek, kız ve sandık evden çıkarılır. Kızın duvağını babası veya dedesi örter. Atabey ilçesinde gelin evden çıkmadan önce kızın babası, kızın beline "Gayret Kuşağı" denilen kırmızı bir kurdele bağlar. Bunun halk arasındaki düşüncesi kızının geri gelmemesi, vardığı yerde gayretle çalışarak, ev sahibi olması anlamındadır. Sonra kızın bir kolundan güvey bir kolundan da babası tutarak gelin arabaya getirilir. Kız arabaya getirilirken ilâhîler, tekbirler söylendiği yerler de vardır. Düğün alayının arabalarının aynalarına kız evinden görevliler mendil veya havlu bağlarlar. Gelin, güvey ve kaynana veya elti ile birlikte süslenen gelin arabasının arka tarafına oturur. Ön tarafta ise güveyin babası oturur. Gelin konvoy halinde gezdirilerek, oğlan evine getirilir. Gelini sadece oğlan evinin davetlileri ve arabaları alarak oğlan evine götürürler. Kız evinden hiç kimse erkek evine gitmez. Uluğbey Kasabası'nda gelin evden alınınca Veli Baba Sultan Türbesi önüne gelinerek, geline ve güveye duâ edilir. Duâ edilirken cemaat imamla birlikte kıbleye döner. Bundan sonra gelin oğlan evine götürülür. Gelin oğlan evine giderken "Yol Kesme" denilen olaylar olur. Amaç oğlan evinden bahşiş almaktır. Güveyin babası, bu duruma hazırlıklıdır. Zarfların içerisine değişik miktarda koyduğu paraları yol kesen kişilere vererek, arabanın önünü açmasını sağlar.

Düğünde gelin almaya gidilen yoldan mümkünse gelinmez. Aynı yoldan gelinirse “gelin ölünceye kadar o evde kalmaz, aynı yoldan babasının evine geri döner” inancı vardır.

Gelin kız evinden çıkarken ve oğlan evine girerken güvey, bir miktar bozuk para, şeker, buğday ve ceviz gibi maddeleri gelin veya orada bulunan kalabalığın üzerine, havaya doğru saçar. Bu bereket ve bolluk olarak yorumlanır. Gelin attan veya arabadan inmeden önce kaynanasından veya kayınbabasından "İndirmelik" adı altında hediye ister. Geline para, inek, keçi, altın, bahçe vb. şeyler indirmelik olarak verilir. Gelin, eve çıkarken veya eve çıktığında yörede farklı uygulamalar yapılmaktadır:

f15_1_gelin_kyft.jpg

f15_gelin_kyft_01.jpg

- Atabey'de gelin eve girerken bol nasipli olması için horoz veya bir hayvan kesilerek kanının üzerinden atlatılır. Kaynana, gelinin evdekilere itaat edip, bol nasipli olması düşüncesiyle gelinin başında ekmek böler. Gelinin sevimli, zeki bir çocuğu olsun diye kucağına sevimli, konuşan, hareketli bir çocuk oturtulur.

- Gelendost’ta, güvey evine gelindiğinde; güvey ve kaynana tarafından, gelin arabadan inerken şeker, para, buğday gibi şeyler gelinin üzerine serpilir. Bazı ailelerde bu olayı takiben gelin eve girerken kurban kesme olayı yapılır. Gelin kurban kanının üzerinden atlatılır. Akan kandan parmakla gelin ve damadın alnına sürülür. Bunların yapılmasıyla kötülüklerin gideceğine, bolluk ve bereketin artacağına inanılır.

- Gönen’de geline hazırlanan yağ, bal ve tatlılara parmağı bastırılıp, yalattırılır. Bu da yağ, bal gibi, tatlı bir yuvanın kurulması anlamına gelir.

- Senirkent Uluğbey Kasabası'nda gelin oğlan evine geldiğinde ekmek saçının üzerine koyun postu örtülerek gelin atlatılır. Ayrıca horoz veya keçi kesilerek kanının üzerinden gelin atlatılır. Gelin, odasına girmeden önce ekmek gevreğini avucunda ezer, halka dağıtır. Gelin eline koyun veya margarin yağını alıp, kapının üstüne çalar ve odasına girer.

f5_butun_oya_cesitleri.jpg

f6_ceyizin_serilmesi.jpg

f7_ceyiz_sandigi.jpg

- Yalvaç ilçesinde gelin eve geldiğinde kapının eşiğine yağ sürülür. Gelinin kucağına bir erkek çocuk verilir. Gelin, bu çocuğa bir örtü verir. Gelin, eve geldikten sonra evde kısık sesle konuşur. Gelini sesli olarak konuşturabilmek için geline "Söylendirmelik" adı altında para veya başka bir hediye verilir. Bundan sonra gelin normal konuşmaya başlar.

Gelin erkek evine gelmeden önce veya geldiği gün çeyiz eşyaları da getirilir. Bunlar oğlan evinde köylerde iplere, il ve ilçe merkezlerinde ise masa, sandalye, yatak ve koltukların üzerine konularak "Döşeme" işlemi yapılır. Gelinin her yaptığı eşya gelenlerin görebileceği gibi düzenli konur. Gelinin geldiği gün genç kızlar ve kadınlar, en güzel elbiselerini giyerek akşama kadar geline bakmaya giderler. Geline bakma, yörede genç kız ve kadınların vazgeçemediği bir gelenektir. Çeyizlerin içinden beğenilen işlemeler, danteller, yazmalar, oyalar, boncuk işleri hemen belirlenir, sonraki günlerde örnek almak amacıyla istenir.

Bundan sonra güvey sağdıcın evine gider ve orada sağdıçla birlikte dinlenir, konuşurlar. Yatsı namazında güvey, camide cemaatla namaz kıldıktan sonra arkadaşlarının sırtına vurmasıyla gelin odasına hızlıca gider. Gelin ve güveyin nikâhları imam tarafından kıyılarak duâsı yapılır. Yörede, düğün ve nikâhla ilgili bazı inanışlar bulunmaktadır: İki bayram arasında nikâh kıyılmaz, düğün yapılmaz, günah ve uğursuzluk sayılır. Nikâh kıyılırken eller kenetlenirse veya eller birbirini tutarsa, o nikâh ilerde bozulur, eşler birbirinden ayrılır inancı vardır.

f14_gelin_lambasi.jpg

Nikâh kıyıldıktan sonra güvey, gelinin duvağını kaldırıp "Yüz Görümlüğü" olarak altın takar. Gerdekten önce güvey ve gelin kız evinden gelen baklava, sarı burma, tavuk kızartması, söğüş, et ve bal gibi şeyleri yerler.

1. Gelin Ertesi: Düğünden sonra olan Pazartesi gününe yaygın olarak "Gelin Ertesi" denilir. Bugün Senirkent ve Yalvaç'ta "Gelin Yüzü", Y.bademli'de "Bürümcek Günü", Keçiborlu’da “Gelin Yanı”, Gelendost’ta “Gelin Aşı/Ertesi” olarak adlandırılır. Gelin, bugün de tekrar gelinliğini giyerek gelen misafirlerle oturur ve eğlencelere katılır. Keçiborlu’da gelin oynamaya başlayınca avucuna buğday verilir. Gelin oynarken buğday tanelerini her tarafa saçar. Buğday bereketin, mutluluğun ve bolluğun sembolüdür. Bu arada geline paralar takılır. Eğirdir’de bu günün sabahında gelinin başına al örtü örtülür. Kucağına bir erkek çocuğu verilir. Çocuk elindeki oklavayla al örtüyü üç kez açar. Gelin, misafirlere şeker ve kolonya ikram eder. Ş.Karaağaç'ta misafirlere ikram edilen leblebi, kuruyemiş, bisküvi, lokum ve yemişlere "Kırıntı" denilmektedir. Üç gün sürdüğü de görülen gelin ertesinde gelinin çeyizinde ne var ne yok diye bakılır. Bundan sonra gelin, çeyizini toplayarak sandığa koyar.

Senirkent’te öğleden sonra gelin yüzü için gelinle birlikte gelinin arkadaşları, yeni gelin olmuş kadınlar gelinliklerini giyerek toplanırlar ve hep beraber eğlenirler.

2. Davetler: Gelin, eve geldikten sonra eşinin anne ve babasına, "anne" ve "baba" diye hitap eder. Evin erkek kardeşlerine "Abi", kendisinden büyük kız çocuklarına "Abla" derken kocasının erkek kardeşlerine de "Çelebi Ağa" der. Kız ve erkek ailesinin çocukları, ailelerin anne ve babalarına "Dünür anne-Dünür baba" diye hitap ederler.

Düğünden sonra bir hafta-on gün içinde oğlan evi, kız evini yemeğe davet eder. Kız evi, oğlan evine gelirken hamur tatlılarından bir kutu tatlı getirir. Bu yemekle kız evine kızlarını görmek, aileyi ziyaret etmek konusunda çekinmemeleri gerektiği, rahatlıkla kızlarını görmeye gelebilecekleri anlatılmaktadır. 10-15 gün sonra kız evi de, oğlan evini yemeğe çağırarak akrabalık bağlarını iyice kuvvetlendirirler. Güvey, eşiyle birlikte her Cuma gününün akşamı kaynanasının evine ziyarete gider. Bu gelenek Isparta'da çok yaygındır.

Eğirdir’de düğünden sonraki ilk pazar akşamı kız anası, gelinle damada “Kuvvet Tabağı” adı verilen bakır tabakla birlikte kravat, gömlek, çorap ve mendil verir.

Günümüzde, Isparta'da düğünler eskiye göre bir çok değişikliklere uğramıştır. Teknolojik imkanların yaygınlaşması, eğitim ve öğretim kurumlarının hemen hemen her köyde açılması, ekonomik şartların ağırlaşması, insanların zevklerinin değişmesi yöredeki âdet ve inanışların değişmesinde başlıca faktörler olmuşlardır.

HACCA UĞURLAMA VE HACI KARŞILAMA: Yörede hacca gidecek kişinin bazı özelliklere sahip olması aranır. Hacca gidecek kişinin, kimseye borcu olmaması, hac yolunda harcayacağı hazır parasının olması, hac dönüşünde yoksulluğa düşmeyecek kadar varlık sahibi olması gerekir. Bu şartlara sahip olan kişi bir yıl öncesinden niyet ederek hazırlıklara başlar.

Günümüzde hacca uğurlama şekilleri ve karşılama âdetleri eskiye göre değişikliklere uğramıştır. Günümüzde, hacca uğurlama ve karşılama törenleri sadece tekbirler getirilerek yapılmaktadır. Hacca gitmeden bir hafta - on beş gün önce hacı adayına herkes, dilediği şekilde hediyeler verir. Bu hediyeler iç çamaşırı, çorap ve para gibi şeylerdir. Hacı adaylarına bu hediyeler evlerine gidilerek, kadınlar tarafından verilir. Ayrıca hacı adaylarının akrabaları, hacı adayları gitmeden 1 ay öncesinden itibaren onları "Hacı Yemeği" için yemeğe çağırmaya başlarlar.

Hacı adayı kendisine gelen hediyeleri bir deftere yazarak, dönüşte kendisine verilen hediye değerinde hediyeler getirir. Isparta'da hacı adayları, ihramlarını giymiş bir vaziyette Ulu Cami'nin önünde toplanarak otobüslere bindirilir. Bazı hacı adayları ise yakınları tarafından havaalanına kadar götürülür. Otobüs ve arabaların üzerine Türk bayrakları asılır.

Hacılar havaalanında karşılandığı gibi, il merkezinde, Ulu cami önünde de karşılanır. Hacı, evine geldiğinde hacı ziyaretlerine gidilir. Genellikle akşam yapılan hacı ziyaretlerinde gelen ziyaretçiler, hacının "Hacerül Esved" taşına elini sürmesi nedeniyle hacının avucunun içini öpüp, alınlarına koyarlar. Ziyaretçilere zemzem takımı içinde zemzem suyu ile hacı yağı ve hurma ikram edilir. Ayrıca ziyaretçilere gümüş yüzük, seccade, tespih ve takke gibi hediyeler verilir.

Hacılar, yaklaşık 10 veya 20 gün sonra varlıklarının durumuna göre "Hacı Yemeği" verirler. Bu yemekler kıymalı ve peynirli pide ile ayran olabildiği gibi çorba, tutulan aşçılarla etli fasulye veya nohut, pilav ve irmik helvası pişirilir ve düğün yemeği gibi davetler yapılır.

ÖLÜMLE İLGİLİ GELENEK VE İNANIŞLAR: Yörede, ölümle ilgili bir takım halk inanışları ve uygulamaları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları İslami bir mahiyet teşkil ederken bir kısmı da İslam dini mahiyetinde telakki edilen İslâm/din dışı kaynaklı inanışlardır. Bu inanış ve uygulamalar daha çok kırsal kesimlerde yaşayan insanlar tarafından kabul edilmektedir. Bu inanış ve uygulamaları şöyle sıralayabiliriz:

A) Ölüm Öncesi: Evin önünde bir köpek uzun uzun ulursa veya evin damına bir baykuş konarsa o evden bir ölü çıkacağına inanılır.

Azrail'in şiddetli gelişine, zor can verişe bağlı olarak kişinin görüntüsü çevredekileri korkutabilir düşüncesiyle ölmeye yüz tutmuş kişinin yüzüne beyaz tülbent örtülür. Bu kişinin "Can vermesi kolaylaşsın" diye her gün hoca getirilip, başında Kur'an okunur, ağzına zemzem suyu verilir, kelime-i şahâdet getirmesi için gayret edilir.

B) Ölüm ve Defnetme: Hasta olan kişi öldüğünde çenesi çekilerek ayakları uzatılır. Can vermenin eziyetiyle pislik gelmişse temizlenir. Ölünün gözleri, dizleri ve elleri iyice düzeltilir. Ölünün üstüne, şeytan gelmesin ve şişmesin inancıyla bıçak veya satır konulur.

Ölen kişi ruhunu gülümseyerek ve azap çekmeden teslim ederse cennete gideceğine; azap çekerek ve bağırarak teslim ederse ameli iyi olmadığına inanılır. Şayet ölen kişi gözleri açık olarak ölmüş ise, bir yakınına hasret gitmiştir şeklinde kabul edilir.

Ölümün hemen ardından, aileden birisi, en yakın bir camiye ya da ölünün cenaze namazı kılınacağı caminin hocasına giderek ölümü bildirir ve olayı halka duyurmak amacıyla selâ verilir. Yakın akraba ve komşular ölü evine gelirler.

Ölen erkekse imam, kadınsa işi bilen bir kadın cenazeyi yıkamak üzere gelir. Yıkama suyu büyük kazanlarda ısıtılır. Yıkama suyu çeşme ve kaynak sularından temin edilir. Ölü yıkandıktan sonra ölen kişi gençse; bilhassa bekar ve nişanlı ise, ellerine kına yakılır (Y.bademli İlçesi). Ölüyü yıkamada kullanılan kaplardaki bütün artık sular dökülür, kullanılan kazanlar “Azrail bu suda kanlı kılıcını yıkamıştır” inancıyla ters çevrilir. Daha sonra patiska, kaput, Hicaz'dan gelme kefen bezleri biçilerek, ölü kefenlemeye başlanır. Senirkent Uluğbey Kasabası'nda kefenleme sırasında ölünün üzerine kına, gülsuyu, karanfil, kuru veya yaş nane, çörek otları serpilir. Eğirdir ilçesinde cenazenin yıkanması sırasında orada bulunanlara para veya mendil, çorap gibi eşyalar dağıtılır. Ölü kefelendikten sonra tabuta konulur. Tabutun üzerine ölenin cinsiyetini, toplumsal yerini belirtmek amacıyla birtakım giyim eşyaları konulur:

- Senirkent İlçesi'nde ölen kişi yeni evli gelin, genç kız veya bir kadınsa tabutun üzerine yeşil, kırmızı ve mor renkli örtüler örtülür. Ölen kişi erkek ise tabutun üzerine Türk bayrağı, yeşil bir örtü veya halı, polisse polis şapkası, askerse askerî kıyafetler konulur.

- Atabey İlçesi'nde ölen kişi evli ve gençse al yazma, nişanlı ise gelinliği tabutun üzerine konulur.

- Gönen İlçesi'nde genç yaşta ölenlerin tabutları üzerine halı konur. Bütün tabutlar çiçeklerle süslenir.

Cenaze defnedildikten sonra bu giysiler yoksullara verilir. Halı ve kilimler ise genellikle camilere gönderilmektedir. Ölüyü yıkayanlara para, tülbent, elbiselik vb. hediyeler verilir. Tabut taşınırken bazı ölülerin günahları nedeniyle ağırlaştığına, zor taşındığına inanılır.

Akşam ve yatsı ezanı dışında ölüm anından hemen sonraki ezanla ölünün cenaze namazı kılınıp, İslâmî vecibelere göre gömülür. Şayet ölünün çok yakını olan birisi il dışında ise cenaze o kişi gelene kadar bekletilir.

Ş.Karaağaç İlçesi Gölkonak Köyü'nde mezar kazarken başka bir mezar çıkarsa mezar içine para atılır. Yeniköy'de ölünün takma dişleri varsa beraber gömülür. Yine Yeniköy'de genç yaşta ölen nişanlılar için mezara bir su testisi bırakılır. Nişanlı olandan diğeri evlendiğinde mezara giderek testiyi kırar. Atabey İlçesi'nde ise ölü gömüldükten sonra mezarın üstüne su dökülür ve su testisi kırılarak oraya bırakılır. Yörede, ayrıca kabirde yatan kişinin baş ucuna bir bitki dikilirse, o bitki sararıp soluncaya kadar ölünün ceza çekmeyeceği inancı yaygındır. Cenazenin defninden sonra defnetmeye gelen kişilere mezarlıkta şeker veya çikolata dağıtılır.

C) Defin Sonrası: Yörede, genel olarak ölü sahibinin yakınları tarafından cenaze evinde, ölü defnetmeye gidenlere verilmek üzere "Iscak" denilen börek, çörek veya katmer yapılır. Ölü mezara konduğu akşamı ölü evine gelenlere katmer dağıtılır. Buna Yalvaç'ta "Meyit Ekmeği" denilir. Misafirler ölü sahiplerine "Başınız sağolsun", "Allah geride kalanlara sabır versin" derler. Ölü evine köy kadınları, birer tabak yemek götürür. Çoğunlukla kadınların toplandığı ve "Gece Evi" ya da "Gece" denilen bu zamanda yemek yenip, ölü sahibine başsağlığı ve tesellide bulunulur.

Isparta genelinde, ölünün geride kalan eşyalarının yıkandığı günde evdeki herkes de yıkanır. Ölüye ait eşyalar 1 hafta-10 gün içinde yıkanarak fakir fukaraya dağıtılır. Bazı giyecekler ise hatıra olması amacıyla saklanır. Ayrıca ölen kişinin ruhunun evini kontrole geldiğine inanılarak, ölü evinde 7 gün lamba/ışık yakılır. Ölü evinde belirli gün (ekseriye 1 hafta) yas tutulur. Ölü evinde belli bir müddet radyo, teyp vb. şeyler çalınmaz ve bir bayram geçinceye kadar düğün yapılmaz.
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,636
Isparta'da Kullanılan Mani ve Ninniler

Maniler

Isparta'da mâni söyleyicileri şu anda yaşları 45-60 arasında olan kadınlardır. Yeni yetişen nesil mâni bilmemektedir. Isparta'da mâniler daha çok eskiden düğünlerde, halı atölyelerinde, tarlada ve bahçede karşılıklı olarak da söylenirmiş. Bu karşılıklı söyleyişe "atışma" söyleyene ise "âşık", "lafazan" veya "mânici" denirdi.

Yörede, tespit edilen mânilerin genel olarak konusu sevgi ve aşktır. Bunlardan başka tabiat, gurbet, ayrılık ve ramazan ayı konularıyla ilgili mâniler ile yergi, dilek ve övgü bildiren mâniler de vardır. Konu olarak ramazan ayı ile ilgili olan mâniler, ramazan gecelerinde davulcu ve yardımcısı tarafından, kapı kapı dolaşılarak söylenmektedir.

Isparta yöresine ait belli başlı mâniler şunlardır:

f33.jpg

f35_gul_oyasi.jpg

f36.jpg

Altın yüzük var benim
Parmağıma dar benim
Senirkent'in içinde
Elâ gözlü yâr benim

Atabey gül bağıdır
Tam gelinlik çağıdır
Gönüldeki bu derdi
Ancak o yâr dağıtır

Ay doğar sini gibi
Sallanır selvi gibi
Ben yarimi tanırım
Isparta gülü gibi

Caminin önü çemendir
Çimenin altı emendir
Yârim askere gitti
Gittiği yer İzmir'dir

Dağlar başı kaya
Seni sorarım aya
Gün benzim sarardı
Günleri saya saya

Deniz dibi saz olur
Gül açılır yaz olur
Ben yârime gül demem
Gülün ömrü az olur

Ekinler ekilirken
Dibine dökülürken
Kız saçından üç tel ver
Kefenim biçilirken

Entarisi al taraklı
Garip gönlüm pek meraklı
Yârdan haber gelmez oldu
Bu hasret pek firâklı

Gül imbikten süzülür
Elâ gözler büzülür
Çektiğimi yüklenseler
Dağlar bile ezilir.

Gülün budağı kanar
Dalına bülbül konar
Gurbet ele düşeli
Yanar yüreğim yanar

Halı dokurum halı
Yarin yollarına
Her rengini koydum
Halının dallarına

Halıları kurulu
Yumakları sarılı
Kızlar halıyı kesememiş
Babaları darılır
Karşıdan gel göreyim
Eline gül vereyim
Senin gibi soysuza
Nasıl gönül vereyim?

Sarı kavun dilimi
Kim ağlattı yârimi?
Gülümü ağlatanlar
Göze alsın ölümü
Yazmasında gül oya
Sevmedim doya doya
Yâr yolun beklerim

Günleri saya saya Ramazan Ayı İle İlgili Mâniler: Ramazan Bayramı’nın birinci gününden itibaren davulcu yanındaki yardımcısıyla birlikte ev ev dolaşarak mâni söyler ve bahşiş ister. Bu sırada söylenen mâniler şunlardır:

Besmele ile çıktım yola
Selâm verdim sağa sola
İki gözüm Ali beyim
Bayramınız mübarek ola
Buna ramazan ayı derler
Balınan da baklava yerler
Bu âdet böyle kurulmuş
Davulcular da mâni söyler

Çamlardan keserler çıra
Ben gidiyorum Mısır’a
Asaletli de .......beyim
Şimdi de geldi sana sıra

Demirden yaparlar şişi
Ramazanda da pişer pişi
Asaletli de hafız ağam
Şimdi getirir bahşişi

Evlerinin önü iğde
İğdenin dalları yerde
Asaletli de hoca efendi
Yirmi katlı yüksek evde

Güle geldim kapınıza
Selâm verdim topunuza
Bahşişimi vermezseniz
Darılırım hepinize

Güller geldi güller geldi
Bahçeye bülbüller geldi
İki gözüm komşularım
Her seneki kullar geldi

İşte geldim büküm büküm
Sırtımda davul yüküm
Asaletli hafız ağam
Size selâmün aleyküm

Kara koyun kuzuludur
Alnı da ak yazılıdır
Bekletmeyin komşularım
İki dizim sızılıdır

Ne uyursun ne uyursun?
Bu uykuda ne bulursun?
Al abdesti kıl namazı
Doğru cenneti bulursun

Top atıldı çıktım yola
Selâm verdim sağa sola
Asaletli hoca efendi
Bayramınız mübarek ola

Tuttum pirenin irisini
Davul gerdim derisini
Bozuk paran yoğsa
Gönder yüzbinin birisini

Ninniler

Yörede söylenen ninniler çocuk emzirilip kundaklandıktan sonra salıncakta, beşikte, ayak üzerinde veya kucakta sallanıp uyutulmaya çalışılırken tizden pese doğru söylenen bir ezgi şeklindedir. Çocuğun ağlamasının durması veya uyuması ile sona ermektedir.

Yörede söylenen bazı ninnilerde başlangıç ifadeleri olarak " Dandini dandini...", "Ninni dedim...", "Ninni derim ninnisine", "Ninni desem...", "Hu hu Allah", "Hu hu diyen dervişler" gibi ve benzeri ifadeler kullanılmaktadır. Bitişleri ise "ninni...,", "E, e, e, e... ninni", "Ninni benim yavrum ninni", ifadeleriyle bağlanmaktadır. "Yavrum" hitabı en yaygın kullanılan ifadedir. Bazan bunun yerine "Oğlum / Kızım" denildiği de olmaktadır. "Dandini dandini ....,", "Hu hu..." şeklinde giriş mahiyetindeki tekrarlar müteakip mısralara bir kafiye hazırlığı olmakla beraber aynı zamanda ahenge tempo tutan bir musiki karakteri de taşımaktadır.

Yörede tespit edilen ninniler alfabetik sıralamaya uygun olarak aşağıda verilmiştir:

Al beşik aldırayım
İçine güller doldurayım
Uyu uyan kaldırayım
Ninni benim güzel yavrum ninni...

Dandini dandini ton ton ninni
Ninni benim güzel yavruma ninni
Eeeeeee ninni
Uyusun da büyüsün de ninni...

Hu hu diyen dervişler
Hak yoluna durmuşlar
Bir fırın ekmek yemişler
Daha var mı demişler? Ninni...

Isparta’nın yolları düzdür
Geceler bize gündüzdür
Garip anan yalnızdır
Uyusun da büyüsün yavrum ninni...

Isparta’nın yollarında
Kiraz sallanır dallarında
Uyu yavrum sallarımda
Uyu yavrum ninni...

Nice bağlarda gül biter
Gülün dallarında bülbül öter
Güzel yavrum sana baha mı yeter?
Ninni benim biricik yavrum ninni...

Ninni desem yaraşır
Gül bahçeyi dolaşır
Mahallenin kızları
Benim oğluma sataşır ninni...

Yoldan geçer Gülcü Baba
Eğninde var yeşil aba
Eğridir'de yatan Aslan Baba,
Çocuğuma uykular yolla ninni...
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,636
Isparta'nın Mahalli Ağzı

Isparta mahallî ağzında Akdeniz ve Orta Anadolu ağızlarının etkisi görülmektedir.

"A" Sesi: Kelime içerisindeki "-a"lar değişerek "-e,-i,-o ve -u" olmuştur.

biraz > birez entari > enteri portakal > portukal

Orta hecedeki "-a" sesinin vurgusuz olduğu zaman, çoğunlukla düştüğü görülmektedir.

burada > burda orada > orda

-acak gelecek zaman kipindeki fiil, şahıs eki aldığında kipin başındaki "-a" seslisi ile, kipin sonundaki "-k" sessizi düşmekte ve şahıs eki değişmektedir.

boz-acak-sın > boz-ce-n var-acak-ım > va-ca-n

"B" Sesi: Bazı kelimelerin başındaki "b-"ler "p-,m-,h-" olmuştur. Bazı kelimelerde ise "-b"lerin düştüğü görülmektedir.

balta > palta baston > paston muşamba > muşamma bu > hu

"C" Sesi: Bazı kelimeler içindeki "c" sesi "ç" ve "d" olarak değişmektedir. Ayrıca katlanması da olmaktadır.

dilenci > dilençi kurcalamak> kurdalamak

"Ç" Sesi: Bazen "ç" sesi gerek kelime içinde, gerekse kelimenin başında veya sonunda yumuşayıp "c" ve "ş"sesiyle ifade edilmektedir.

çizmek > cizmek çingene > cingene gençlik > genşlik kılıç > gılış

"D" Sesi: Bazı kelimelerin başındaki "d-" sesi yumuşayarak "t-"ye dönüşmüştür.

defter > tefter

"E" Sesi: Kelimelerde ses uyumu gerektiğinde "-e-" sesi "-a-"ya dönüşmektedir.

elma > alma bahçe > bahça ateş > ataş kıymetli > gıymatlı

Bazen "e"ler kelime içinde "-i-" ve "-ü-"ye dönüşmektedir.

yer > yir dede > dide gece > gice böcek > böcü

"F" Sesi: Bazı kelimelerdeki "f" sesinin düştüğü olduğu gibi, "h" ve "p" seslerine de dönüşmektedir.

yufka > yuka fol > hol

"G" Sesi: Bazen hece içindeki "g" sesi "h"ye dönüşmektedir.

gırtlak > hırtlak

"Ğ" Sesi: Bazen hece içindeki "ğ" sesi düşmektedir.

öğlen > ölen oğlan > olan mağara > mara sağlam > salam

"H" Sesi: Kelime içindeki "h" sesi kendinden önceki seslinin uzun söylenmesinden dolayı düşmektedir.

ahbap > apap kabahat > gabat kahve > gave Abdullah > Abdilla

"I" Sesi: Bazı kelimelerdeki "-i-" sesi "-a-"ya dönüşmekte ve düşmektedir.

kıkırdak > kakırdak satılık > satlık

"İ" Sesi: Kelimelerde hece içerisinde yer alan "i" sesi "-e, -i, -ü"ye dönüşmektedir. Ayrıca orta hecede vurgusuz olarak söylendiğinde düşmektedir.

ikiz > ekiz zincir > zencir hangi > hangi hizmet > hızmat

"J" Sesi: Bazen "j" sesi "c"ye dönüşmektedir.

jandarma > candarma şarjör > carcur

"K" Sesi: Kelimenin başındaki "k" sesi kalın sesli bir harfle beraberse yumuşayıp "g"ye dönüşmektedir.

kaba > gaba kalın > galın kan > gan koyu > goyu

Kelimenin son hecesindeki "k" sesi sert sessizden sonra geldiğinde "g" sesiyle ifade edilmektedir.

baskı > basgı çalışkan > çalışgan

Bazen kelimenin içinde düştüğü görülmektedir. Böylece kendisinden önce gelen sesli sesini uzatmış olmaktadır. eksik > ēsik akşam > āşam yüksek > yǖsek

Dilek-şart kiplerinde, birinci çoğul şahısların sonlarındaki "k"lar "z" olmuştur. gelsek > gelsez okusak > okusaz Gitsek > getsez yazsak > yazsaz

"L" Sesi: İlk sesi "l-" olan kelimelerde "l-"den evvel bazen "i" sesi ilave olunmaktadır.

leğen > ileğen limon > ilemon lâzım > ilâzım lâhana > ilâhana

"l" sesi kimi hallerde düşüp, kendinden önceki seslinin uzun söylenmesine neden olmaktadır. gelsin > gēsin gel > gē salıncak > sāncak

Bazen "l" sesi "n"ye dönüşmektedir. Ayrıca çokluk eklerindeki "l" sesi sonraki "r" sesiyle birlikte düşerek "-na, -ne" şeklinde çokluk ifade edilmektedir.

izinli > izinni karanlık > garannık bunlar > bunna koyunlar > goyunna

"M" Sesi: Bazı kelimelerdeki "m" sesi "n" ve "k" seslerine dönüşmektedir. Gelecek ve şimdiki zaman kipinin şahıs ekleri değişime uğramaktadır.

domuz > donuz şimdi > şindi pembe > penbe tulum > tuluk

"N" Sesi: Eski Anadolu Türkçe’sinde XIII. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar kullanılan nazal "ñ"(ng) yörede halen korunmaktadır. Fiillerin ikinci tekil ve çoğul şahıslarındaki "n"ler ve ikinci şahıs zamirlerinin sonlarında bulunan "n"ler nazal "ñ"(ng) olarak söylenmektedir.

beniz > bengiz deniz > dengiz ona > onga geldim > gelding

Bazen hece başındaki ve sonundaki "n"ler "k" ve "l" sesine dönüşmektedir.

görünmek > görükmek dönüm > dölüm fincan > filcan nöbet > löbet

"O" Sesi: "O" sesi kelime içinde bazen "-a-" ve "-u-"ya dönüşmektedir.

horoz > horaz doktor > doktur koy > guy sofra > sufra

"Ö" Sesi: Bazı kelimelerdeki "ö" sesi "ü" şeklinde değişmektedir.

öğütmek > üğütmek

"P" Sesi: Kelime başındaki "p"ler bazen yumuşayıp "b" ve "m" olarak söylenmektedir.

parmak > barmak pazar > bazar pekmez > bekmez pişmek > bişmek

"R" Sesi: Başta olan "r"lerden evvel bazen bir sesli harf gelmektedir.

rehin > irehin ramazan > ıramazan rende > irende raf > iraf

Bazen birinci hecenin son sesi olan "r", ikinci hecenin ilk sesiyle yer değiştirmektedir.

kirpik > kiprik perhiz > perhiz kibrit > kirpit derviş > devriş

Tezlik fiillerinde ve emir kiplerinin sonlarındaki "r"ler genellikle okunmamaktadır.

geliver > gelive okuyuver > okuyuve gidiver > gidive aliver > alive

Ayrıca çokluk eklerinin ve bazı kelimelerin sonundaki "r"ler de çoğunlukla düşmektedir.

kapılar > gapıla kitaplar > kitapla bir milyon > bi milyon sonra > sona

Hece içindeki "-r-" sesi "-l-"ye dönüştüğü zamanlar da olmaktadır.

güreş > güleş merhem > melhem birader > bilader rençber > leşber

"S" Sesi: Bazı kelimelerin başında ve sonunda yer alan "s" sesi "z"ye dönüşmektedir.

soba > zoba herkes > herkez sümbül > zümbül nergis > nergiz

"S" ile başlayan bazı kelimelerin başına sesli bir ses gelebilmektedir.

sıcak > ısıcak

"Ş" Sesi: Bazı kelimelerdeki "ş" sesi katlanarak söylenmektedir. Bazen "h"ye dönüşmektedir.

aşağı > aşşa şu > hu koşa koşa > goşşa goşşa şimdi > hindi

"T" Sesi: Kelimelerin başındaki "t" sesi yumuşayıp "d"ye dönüşmüştür. Kelime ortasındaki "t"lerde bazen "d" olmaktadır.

taş > daş tatlı > datlı tilki > dilki tuz > duz

"U" Sesi: Kelimelerde küçük ses uyumu gerektiği zaman "u" sesi "i"ye dönüşmektedir.

karpuz > garpız çabuk > çıbık armut > armıt kavun > gavın

Bazen hecelerdeki "u"lar "o"ya dönüşmüştür.

yukarı > yokarı usanmak > osanmak

"Ü" Sesi: Bazı kelime ortasındaki dar sesli olan "ü" sesi, genişleyerek "ö"ye dönüşmüştür.

güzel > gözel büyük > böyük üvey > övey yürümek > yörümek

"V" Sesi: Bazı hece içerisindeki "v" sesi "b" ve "ğ" sesine dönüşmektedir.

esvap > esbap oklava > oklağı > oklağa

"Y" Sesi: Kelime içinde bazen düştüğü olmakla birlikte "z" sesine de dönüşmektedir. "Y" sesi düştüğünde kendinden evvel gelen sesli sesini uzatmıştır.

yılan > ilân teyze > deze söylemek > sölemek koyuvermek > govermek

"Z" Sesi: Kelime içindeki "z" sesi bazen "r" ve "y" seslerine dönüşmektedir.

gözükmek > görükmek uzlaşmak > uylaşmak

2. Bir kurala bağlanmayan kelimeler de Isparta mahallî ağzında çokça kullanılmaktadır.

amca > emmi haşhaş > haşgeş patates > patike domates > domatiz > domat evlendirmek > evermek Hüseyin > Üsen kız > gı patlıcan > badılcan

3. Çoğunlukla iki heceli kelimelerde, ilk hece sessizle biter, ikinci hece de "r, l" sessizle başlarsa, araya öbür seslilere uygun bir ses eklendiği görülmektedir.

abla > abıla katran > gatıran inle > inile müjde > mücüde

4. Isparta mahallî ağzında sessizlerin yer değiştirmeleri çokça rastlanmaktadır.

tenha > tehna kibrit > kirpit derviş > devriş karyola > gayrola

80-100 sene önceki Isparta mahalli ağzının özelliklerini ortaya koyabilmek için Av. Güngör Çakmakçı tarafından 1951 yılında kaleme alınan bir mektup örneği şöyledir. Mektup iki gencin karşılıklı sevgilerini anlatmaktadır:

Tāşircilerin Tāfik’ten Ag Gız Aba’nın Zıddığa

Gızım Zıddık;

Öteygün abamın çelibasıyla bi çit bostan yollevediydim eletivemedi mi?

Gireği gün enüzün önünden hem de gırevetli, yeni urbalı gontıralı geçeken sen ebdaslıktan bakıyodun. Ben yeni sakoma bakıyo deye hıyalladım. Yanına it tünmüş de emedaniye bengildemiş gibi neye fıyıvedin? Yarını yemezdik en gücü de mi? Sinnenip de nōlcek? Saklambeş mi oyneyoz? Musandırada gavun saklanır gigi saklanıp durcek değilsin ya. Engücü bi gısmetin çıkcek. Amma yat, amma biliş. Bigalgı iki galgı necibosa seni bırıne vercekler.

Aras gün gâvede bi tevatür duydum. Seni gôya emekli başçavuş Gavuz Āmada vēceklerimiş. Dinine imanına bana vēdiğin sözlē noluyo gı! Gocaya mı vācen bubaya mı? Bullirıprık gibi ben genci gözeli duruyokana elin ehdiyar, bol donlu, tabbak mesli herifini netcēn? Mayışı varımış, vāriyetliymiş, yevmiye gün nevaleyi düzdümüydü iki hammal ense kökünden ter akalaktan bi halla daşırmış... ole ofarttıklarına bakma sen. Mayışı vā deye obban gaşlı, şalvar ağızlı cavır halan gandırıyo seni.. Mayış olup nolcek gı? Mayış seni ısıtcek mi? Pangınotları torbaya gat, goynuna al, zabaha gadā yat, ne gıymatı vā?

Bunnarın hepsi de gavuz gapcık evünsüz mesmursuz laf.. Hem sen gızım gocaya mı vācen bubaya mı? Ben gencim, gözelim o dibek garınlı, aydeş bacaklı ehdiyara varıp da netcen de.. Üskesallah vāman de.. Elin galbır gulaklı hırsız kedi enseli herifi kimi isdettirise isdettirsin. Daha garısı öleli gırkı bile çıkmadı. Utanmeyo mu bu herif.. Gar mı yok buz mu yok? Garı mı yok gız mı yok? Bırak başka gapının şaggarağını çalsın. Hem vārıyet olup nōlcek gı? Göğnüme sam esekene keseme lodos esmiş nēneyen de.

Merkebin gocamışı ne işe yarā? Haddini bilmez bi de teze yonca arā.. Bu yaşdaki goca neyime de.. Ver eline bastonu oturup beklesin bostanı.. Başga ne işe yarēcek?

Habarı duydum tōbōsun anıt benit oldum. Cenevim ambaklanmış cövüz gibi şagga şagga oldu. Tōbōsun bu dertleri senin yüzünden edindim. Yağırnımdam ārı bi yel dikiliyo üskesallah çıkmēyo. Eğerne bi de o aydeş bacaklı, davul garınlı herife seni vēsinle tōbōsun dirlik vēmen, yeri göğü yırtarın. Hem bana vēdiğin sözlē nōluyo gı? Ben eğlencelik leplep miyim ki çiğneyip geşcen?.. Hem zaten sen o buban yaşındaki ehtiyarla üskesallah ōnmazsın. Hani gönül dēyo bi naşırfa suya bi dutam gırcı şeker at, yuduvē gurtul bu dertten. Tōbōsun şığşırım rahmetde yalınayak, göğneksiz tingildesem cenevimin alavı üskesallah söyünmēcek. Doydum, osandım gāri bu habarlardan.. Bi bana bak fişne fidanı gibi bi de o dibek garınlı ehdiyara.. Gözün de mi görmeyo gı. Gara perde mi endi yoğusam? Hem ben ona goca mı dēcen buba mı de? Sav get başından dilini eşşek arıları mı soktu? Aşır gapından getsin.

Bak gine paşa göynün bilir amma bin yattan bi biliş eyidir. Bilmediğin yola girme daklaşır düşēsin gızım. Bilmediğin aşı yeme davul olur şişêsin. Helamma gine paşa gönün bilir. Dediklerimi gulağına eyi gat. Gorkak davşan gibi düşünme gönül senin gönlün.. Kestir at İki satır bana yazmaya da mı elin ermēyo.. Beni maraktan gurtar. Gireği gün bi kayide ona varmēceni, beni sevdiğini yaz, bizim öte ganbır gapının mıhına eyyatlı dakleşdiri, usullam fıya gidêsin âşam âşam, şavk vurmaddan gari heş kimse hıyallamaz. Hepesker seni dikizleyo değil ya.. Şaşkın şaşkın suratını asma düz yol varıkana çamıra basma deye nefes tüketiyoz burda. Şunu eyıce gafāna gat, parayla dirlik alamazsın, benden gözelini de bulamazsın. Paraya gandım sonunda yandım deme sakın. Bi bana bak ince baston gibi, bi ona bak geşmiş bostan gibi.. Tōbōsun seni düşünüyom. Yedi mehelle ol. Çeyizin yaylı arabalā doldursun. Hammalla bi halla galdırsın. Eyi düşün gararı vercek sensin, rabbıye emanet ol. Kestâne kebap acele cuvap...

Tāşircilerin Tāfik

Zıddıgdan Tāfiğe

Tāfik; metdubunu Ginner bazarı günü aldım. Bi daha abāת çelibāsıyla bostan felen yollama. Anam, halam hele akanam yüzüme bi hoş bakdılā.. Accık bi şeylē hıyallā gibi oldulā.

Dertlerim vā dağlā gibi, velâkin söyleyemen ellē gibi. Sen bi tek Gavuz Āmat isdediyo bellemişsin, onu diline doleyon. Ermiş ekin, bişmesi yakın. Ben mayışı vā deye ehdiyar herife filen eh demen. Bi o yok ku... Akanam “Gızım gızım gız gişi, gızıma geliyo yüz gişi” deyo. Beni Topak Hâfız da isdediyō. HA’sı getmiş VIZ’ı gāmış. Ne eden ben onları felen? Davulcunun Kel Üsēne de istemeye geldilē. Anam gapıdan çevirdi. Goca bulamadık ıra gırnav gırnav edenlēden mi sandın beni sen len? Yüsek bacalā, zengin gocalā felen isdemeyon ben. Yüz olcēne elli ōsun, ağzı yüzü belli ōsun.

Sarı samanın altından suyu salıyon, sōna heş o değillikten duruyon. Altı ogga bekmez, yerinden gakmaz gibi lafları sıralamasını biliyon da sen gendini gantarda dartmeyon mu? Dilin bideci küreği gibi... Gıynaşık helāvetsiz gonuşma. Gidişikli gibi laf etmeyi sevmen ben.

Yok fişne fidanı gibiymişsin, incecik baston gibiymişsin de, senden iyisini bulamazmışın da.. Zort zort atıyon. Öyüne öyüne ötürme, gendin baş tahtaya oturma.. Gubarlana gubarlana gabından daşcen.. Sen öylesin böylesin de, biz çift garınlı gabak mıyız, köken buruşuğu muyuz, yonusam kenef ıprığı mıyız len? Ak anam beni “Şefdeli çiçeği gibi ak pembe gızım. Gızımı beyle paşalā istesin, her gün pirzolayıla beslesin. Gızım ak bullir gibidir, gara üzüm yedi mi ümüğünden geçekene görünür” deye sevēdi. Sen ne zannediyon? Hurda daha ilk meddabı bitireli haç sene oldu? Başım bacadan çıkmadı. Etin gantar dutākana, ellē yüzüne bakakana eh de demişle. Helamma benim daha yaşım kaç? Saçımın teline müşderi gırk dene. Zengin değiliz amma gendimize göre tenceresinde bişirip gapağında yēyoz. Beni bişirdiği yenmez, yüdüğü geyilmez, yedi dağın otunu yemiş, yediği tepit, geydiği gaput gızlâdan mı sandın? Yaladım doyamadım, yamadım geyemedim dēcek hālim yok hamdōsun. Elindeki yarım hamırsız, netdiğin bellem belirsiz senin. O gadā da gubarlanma. Ağzına bakan, zabahına bayram olcek zannetcek. Elibağlı duvara çıkılmaz. Kesersiz çivi çakılmaz. Nefesin varsa zurna çalāsın. Sen heç gendini düşünmēyon. Zoy zoy geziyon. Gazanır köşeye gorsun, on olur, heç olmazsa yarın sırtına don olur. Saçına ilimon sıkıp daramayı biliyon da gendine iş aramayı niden bilmēyoň? Gız istemeye geldiğinizde “Oğlun ne iş ediyo?” deye bizimkilē sorāsa anan: “Arık başında iki dene guzu güdüyō” mu dēcek? Yağını bulgurunu hazırlamadan aş bişirmeye durulur mu? Yüz direm zērē ile baş değmene çıkılmaz. Gapıma çift atlı payton isterin demeyom amma “gır eşşekde paldım, ben seni aldım“ demeyle guru lafıla bitiyō mu? Varlık olmadan dirlik nasıl olcek? Yarın çalı çırpı bulup ocağı yakdık deyelim. Tencereye barmağımızı mı goyup yēcez? Kebapcı kedisi gibi elden günden mi geçincēz? Öyle gazandığını bezendiğine yetiremeyenlerden değilindir, eteğimin altında etem yok hamdôsun. Amma geçincemeni bulmadan, bi kesere sap olmadan, denizdeki balığa duz sürtmenin âlemi yok. Parayla dirlik alamazsın, benden gözelini bulamazsın dêyon boyuna.. Sen de benden gözelini bulamazsın, helamma ne fayda iki çılbak ancak hamamda yakışır. Göğnün gırılmasın, benim gusuruma bakma. Doğrusunu söyleyon ben. Yoktan yonga gopmēyō. Sen yoluna ben yoluma... Hazırlā hızırlā yoldeşin ōsun. Daha nelē çıkā garşına. Bekleyen beklemesine amma nereye gadā... Doğruyu söleyen hora geçmez imiş. Ōle ilimon yalamış gibi yüzünü buruşturma.. Beni sōna annāsın... Gusura bakma. Dēcēğim bu gadā.. Allah seni de beni de eyilere düşürsün. Rabbime amanet ol.

Ag Gız Abanın Zıddık
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,636
Isparta'da Kullanılan Atasözleri, Deyimler ve Tekerlemeler

Aça kuru ekmek bal helvası gibi gelir.
Acı sakız gibi yapışır, kedi gibi sırnaşır.
Akrabalar, akrep olmuş kimse bilmez nettiğini, Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğini.
Alan razı satan razı, ne halt eder it Niyazı.
Alemin tenceresi kapalı kaynar.
Anası ne ise danası da odur.
Aramakla güzel bulunmaz.
Aşı pişiren soğutsun, doğuran avutsun.
Ata et ite ot döker.
Atın bahtsızı arabacıya düşer.
Başta akıl olmayınca kuru kafa neylesin.
Bilmediğin ot karın ağrıtır.
Bir bulutla kış olmaz.
Boş keseden beleş bağışlar.
Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yere görünme.
Çalı çırpı ile ev yapılmaz.
Çalıda gül bitmez, cahile söz yetmez.
Dağa gidenin işi, kabak keçinin yaşı belli olmaz.
Düğün evini bilmeden keşkek sahanının alıp koşma.
Eşeğe semer yük değildir.
Fukaranın cebi boş gönlü doludur.
Göl yerinde, su eksik olmaz.
Görgüsüze b..un panzehir demişler, gölün ortasına sıçmış.
Gül dikensiz olmaz.
Hamam tokmağı gibi başa vurur.
Her balık kendi yemi ile tutulur.
Her çıkık yerini bulur.
Her sakaldan bir kıl alsan köseye bir sakal olur.
Herkes ayağına ipin nereden takıldığını bilir.
Herkes gidişen yerini kaşır.
Kar yağdığı gün tozar.
Karının adını söyle ama kârını söyleme.
Karpuz kesmekle yürek soğumaz.
Katrandan olmaz şeker, olsa da cinsine çeker.
Kokmuş ete tuz çare eylemez.
Köpek ekmek yediği kapıyı bilir.
Lezzetsiz çorbaya tuz kâr etmez.
Lokma çiğnenmeden yutulmaz.
Malını övme pazarını öv.
Nâdan ile ye iç sohbet etme.
Oğlan yer oduna gider, çoban yer koyuna gider.
Olacakla öleceğe çare bulunmaz.
Ölenle ölünmez.
Ölüye gülmezler deliye gülerler.
Pişinceye kadar durur da soğuyuncaya kadar duramaz.
Sahipsiz eşeğe kim olsa biner.
Söyleme arsız edersin, kitleme hırsız edersin.
Tencere kapağını bulamayınca kaynamaz.
Tezekten terazinin, b...dan olur dirhemi.
Turna katarıyla, leylek alayıyla uçar.
Ulu ağacın gölgesi bol olur.
Üzüm çöpsüz olmaz, armut sapsız olmaz.
Yel esmeyince, çalı çıtırdamaz.
Yenecek aş buharından bellidir.
Yolda giden yorulmaz.
Yörük at kendine özengi vurdurmaz.
Yükün ağırını koca öküz çeker.
Yürük at yemini kendi arttırır.
Zenginin kokusu çıkmaz.
Zengin isterse fakir bulursa yer.

f37.jpg

Isparta'da kullanılan belli başlı deyimler ve anlamları ise şöyledir:

Ayranı kabarmak: Öfkelenip köpürmek.
Baş göz olmak: Evlenmek.
Bir eli balda bir eli yağda: Bolluk içinde bir yaşayışı olmak.
Çene çalmak: Arkadaşlarıyla şundan bundan konuşup vakit geçirmek.
Çiçeği burnunda: Taptaze.
Devede kulak: Büyük bir varlıktan ya da işten çok küçük bir parça.
Eli kulağında: Olması, gerçekleşmesi çok yakın.
Eli uzun: Fırsat buldukça öteberi aşıran.
Gizli çıkı: Başkalarına duyurmadan, kimseye haber vermeden iş yapan kişi.
Iska geçmek: Üzerinde durmamak, atlamak, önem vermemek.
İçine kapanmak: Çevresindeki kişilerle ilişki kurmamak ve duygularını kimseye açmamak.
İnsan sarrafı: İnsanların iyisini, kötüsünü iyi seçen kimse.
İt sürüsü kadar: Pek çok gereksiz kişi bir arada.
Kabir suali: Çok ayrıntılı, usandırıcı sorular sormak.
Kof çıkmak: Bilgisiz, değersiz, işe yaramaz bir kişi olduğu anlaşılmak.
Laf aramızda: Söylediğim aramızda gizli kalsın.
Leke sürmek: Birine suç yüklemek.
Notunu vermek: Değeri, nasıl bir kişi olduğu üzerine bir kanıya varmak.
Oh çekmek: Birini üzen duruma sevinmek.
Ölü mevsim: İşin ve alışverişin pek az olduğu aylar.
Postu sermek: Kısa bir süre için gittiği yerde, sorumsuzca oturup kalmak.
Püsküllü belâ: Büyük sıkıntı ve zarar veren kişi ya da şey.
Sır küpü: Bildiği sırları hiç kimseye söylemeyen kişi.
Sudan ucuz: Çok ucuz, bedava gibi.
Şifayı bulmak: Hastalanmak, hastalığı artmak.
Taş atmak: Söz dokundurmak.
Tıraş etmek: Usandıracak kadar uzun laflar söylemek.
Toz olmak: Ortadan kaybolmak.
Ucuz atlatmak: Tehlikeli bir durumdan az bir zararla sıyrılmak.
Uyku bastırmak: Çok uykusu gelmek.
Üç aşağı beş yukarı: Yaklaşık olarak, belli bir sayıdan biraz eksik ya da biraz artık olarak.
Vaktini almak: Yapılması için bir süre uğraştırmak, epey bir zaman harcamasını gerektirmek.
Vur patlasın, çal oynasın: Elindeki avucundaki parayı zevk ve eğlencesi uğruna harcayan kişinin durumu.
Yağ bağlamak: 1. Semirmek. 2. Üzerine kat kat biriken yağ katılaşmış olmak.
Yağlı müşteri: Bol paralı, çok alışveriş yapan müşteri.
Zevkine varmak: Güzelliğini, tadını gereği gibi duymak.
Zılgıt yemek: İyice azarlanmak.
Zihni açılmak: Daha iyi anlar ve kavrar olmak.
Zil zurna sarhoş: Aşırı derecede sarhoş.
Zora binmek: İş, zor kullanmakla sonuçlanacak bir durum almak.

TEKERLEMELER

Yörede, çocuk oyunlarında ebe seçmek, sayışmak ve oyuna ilk önce başlayacak grubu belirlemek için belli başlı bazı tekerlemeler söylenmektedir. Bu tekerlemelerden bazıları şöyledir:

-Anam yoğurt getirdi
Kedi burnunu batırdı
Bu kediyi n'etmeli?
Kaynar kazana atmalı
Kediciğe pek yazık
O yoğurdu dökmeli.

-Ellem gallem
Şimşir gallem
Ağzı kara
Burnu kara
Sen gir sen çık.

-El el epelek
Elden çıkar topalak
Topalağın yarısı
Sarı koyun derisi
İp ip ilgidir
Dedem beni kalgıdır
Salla getir bulla getir
Çek şunu çıkar şunu.

-Hasan Hasan
Avlu basan çıbık kesen
Çıbığı n'etcen?
Gelin alcan
Gelini n'etcen?
Şıngır mıngır oynatcan.

-İnci minci, kim birinci?
Babası leblebici.

-İnne minne, ucu tinne
Fır fır atan, sinek satan
Acur ucur, kurtlu bücür
Tak tuk çık.

-Mehmet Mehmet mendili
İstanbul'un kendili
Neye yedin peyniri?
Annen seni dövecek
Kör kuyuya atacak.

-Mürü, ahırı kürü
Dama çıkma yavuklun görü.

-O dosi dosi, saklambosi
Saklambos saklambos
İngili badem dos,
Dos, dos, dos
Tren gelir fos fos fos
Odaları boş boş boş.

-O o oni, kaynanamın doni
Çok pis kokuyor, ben yıkamam oni
Sen yıka oni.

-Ümmülü Gülsüm
Arkama düşsün
Beş para vermem
Çaylağa düşsün.
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,636
Isparta'da Kullanılan Dua ve Beddualar
DUÂLAR

Acılar ağrılar görme.
Adımına bin rahmet: Gelen ziyaretçilere söylenir.
Allah ağlatmasın.
Allah akil fikir versin.
Allah analı babalı büyütsün: Çocuğu olanlara söylenir.
Allah dirlik düzenlik versin.
Allah gönlüne göre versin.
Allah hiç kimseye muhtaç etmesin.
Allah kötü günler göstermesin.
Allah nazardan saklasın.
Allah irahat versin.
Allah ırazı ossun.
Allah selamet versin.
Allah tuttuğunu altın etsin.
Allı pullu gelin olasıca.
Ayakların Kâbe'ye varsın.
Bereketli olsun: Ekmek yaparken söylenir.
Birin bin olsun.
Diline sağlık.
Dünyalar durdukça dur.
Eline sağlık.
Ellerin dert görmesin.
El öpenlerin çok olsun.
Elin kolun zeval görmesin.
Fidanın yeşersin.
Gel geç yokluk yüzü görme.
Gözü aydın.
Gözün arkada kalmasın.
Güle güle kullan.: Yeni bir eşya satın alana söylenir.
Hayrın çok olsun.
Hayrını gör.
Hıdır arkadaşın olsun.
İki cihanda aziz olasın.
Kabri cennet olsun.
Kabri nur olsun.
Nur içinde yatsın.
Ocağı tütesice.
Oku da paşalar ol inşallah.
Ölenlerin canına değsin.
Sağ ol, var ol, ak sakallı pir ol.
Sofran açık olsun, yokluk görmesin.
Tarlasına nur yağsın.
Umduğuna nail olasın.
Yaşı uzun, düğünü güzün olsun.
Yokluk görmeyesin.

BEDDUÂLAR

Adı batasıca.
Ağzın yumulsun.
Allah’ın hışmısına uğrayasıca.
Allah’ından bulasıca.
Ataşından yan, dumanında boğul.
Başına yıldırım düşesice.
Boğazına durasıca.
Boyu duvar altında kalasıca.
Canın ciğerin yansın inşallah.
Canavarlar yiyesice.
Ciğerinden yanasıca.
Çenesi çekilesice.
Çenen kurusun.
Defteri dürülesice.
Dirliği, düzenliği bozulasıca.
Dokuz ocaklara kül dök.
Eli çıkasıca.
Emdiğin süt burnundan gelsin.
Ermeden gidesice.
Evinde baykuşlar ötsün.
Fitil fitil burnundan gelsin.
Gelmez yollara gidesice.
Gittiği yoldan gelmesin.
Gözü kör olsun.
Gözüne dizine dursun.
Gözünü toprak doyursun.
İki gözün kör olsun.
Naha adını eller koysun.
Naha çektiğin damar kurusun.
Naha doğumlarda galıve inşaallah.
Nefesi tükenesice.
Ocağı kör olasıca.
Rezil rüsva olasıca.
Sürüm sürüm sürünesice.
Şişip de kalsın.
Taş kökü yiyesice.
 
Son düzenleme:

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,636
Isparta'da Bayram Gelenekleri

A) Dinî Bayramlar ve Günler: Isparta'da, mübarek üç ayların başlamasıyla Pazartesi ve Perşembe günleri nafile oruçlar tutularak, Ramazan ayına hazırlıklar yapılır. Kandil gecelerinde evlerde "pişi" yapılarak hayır için komşulara dağıtılır. Şehir merkezlerinde kandil simidi satılır. Kandil gecelerinde halk, cami veya vakıf binalarına giderek "Gece İhyası" yapar. Evlerde ise "Gece Bekleme" için kadınlar bir araya gelirler. Bu yerlerde Kur'an okunur, tövbe istiğfar edilir ve geç saatlere kadar namaz kılınır. Üç aylar boyunca ve kandil günlerinde "Arasta" denilen yerlerdeki esnaflar bir araya gelerek, ortaklaşa irmik helvası yaptırır ve hayır için dağıtırlar.​

1. Ramazan Bayramı: Günümüzde, Ramazan ve Ramazan Bayramı âdetleri eskiye göre fazla değişikliklere uğramamıştır. Yörede, ramazan ayının başlamasıyla herkes oruç tutar. Oruç tutmayanlar ayıplanır, kınanır. Ramazan ayı ilk teravih namazından son teravih namazına kadar camilerde ilâhîler söylenerek övülür. Buna "Ramazan Okşamaları" denilir. Ramazan'ın on beşine kadar "Hoş geldin/Merhaba..." şeklinde söylenen ilâhilere "Ramazan Karşılama İlâhîsi", Ramazanın on beşinden sonra "elveda.." şeklinde söylenen ilâhîlere de "Ramazan Uğurlama İlâhîsi" denilmektedir. Bu ilâhîler teravih namazının dört veya sekiz rekat duraklarında, cemaatçe okunur ve ramazan ayının güzellikleri ile hikmetleri konu edilir. Bu ilâhilerden bir tanesi şöyledir:​

Ey enbiyalar serveri
Ey evliyâlar rehberi
Ey ins ü cün peygamberi,​

Ehlen ve sehlen merhaba
Ya merhaba dost merhaba
Şehrü ramazan merhaba​

Sen canların cananısın
Dertlilerin dermanısın
Alemlerin sultanısın,​

Ehlen ve sehlen merhaba
Ya merhaba dost merhaba
Şehrü ramazan merhaba.​

İftar yemeğinden sonra bazı kişiler mahallede bulunan çay ocağına veya kahvehanelere gelerek yatsı namazına kadar sohbet ederler. Bu sohbetlerin teravih namazından sonra sahura kadar devam ettiği de görülür. Genelde bunu yapanlar yaşlı kimselerdir. İftar ve sahurun başlama ve bitiş vakitleri camide okunan ezanla ve atılan top atışıyla belirlenir. Sahur vaktinin başlamasıyla; belediyelerden ihale ile mahallelerde davul çalmaya hak kazanan kişiler, sokaklarda dolaşmaya başlarlar. Genellikle iki kişi olan bu kişiler, ev ev dolaşarak davul çalar ve bazı evlerin önünde durarak bahşiş isterler. Bahşiş istenirken maniler söylenir. Davulculara bahşiş olarak şehir merkezlerinde genellikle para, köylerde ise para, bulgur, nohut, şeker, pirinç, çay, katmer, havlu, yazma, üzüm gibi hediyeler verilir. Ramazan boyunca il merkezinde ikindi vaktinden sonra sokak başlarında tereyağlı irmik ve şakşak helvası satılır. Kadınlar, camilerde veya evlerde öğleden önce toplanarak "Mukabele" denilen Kur'an okumaları yapar ve "Hatim" indirirler. Erkekler ise belirli camilerde olan "Hatimli Teravih" namazına giderek hatim indirirler. Ramazan boyunca evlerde hamurlu yemekler, börekler yapılarak sahurda yenir. Varlık sahibi olanlar, fakirlere ve yurtlarda kalan öğrencilere iftar yemeği verirler. Hayır olarak verilen bu yemeklerde çorbalar, etli fasulye ve nohut yemekleri, pilav ve irmik helvası verilebildiği gibi kıymalı ve peynirli pide, "söğüş" denilen domates, biber ve salatalıkla veya ayranla ikram edilir.​

f21.jpg

Yörede, arife günü evlerde "Pişi" veya "Iscak" denilen hamur yiyecekleri yapılarak komşulara dağıtılır. Arife günü dağıtılan bu hayırların aileden ölmüş olanların ruhlarına varacağına inanılır. Arife günü veya bir kaç gün önce sarı burma, baklava ve tel kadayıf hazırlanarak fırında pişirilir. Bayram hazırlığı olarak çocuklara bayramlık elbiseler ve ayakkabılar alınır. Köylerde arife günü yeufka ekmeği yapılarak eşe dosta dağıtılır. Bazı varlıklı aileler yufka ekmeğinin içine etli pilav, irmik veya tahin helvası koyarlar. Buna "Hayır ettim" anlamına gelen "Iscak ettim" denilir. Kimi yerlerde arife günü mezarlara topluca gidilerek, mezar temizliği ve duâlar yapılır. Kimi yerlerde ise, bu ziyaret bayram namazından çıkıp, bayramlaştıktan sonra topluca yapılır. Bayram üç gün sürer, bayram namazından sonra evde büyüklerin elleri öpülür. Büyükler el öpenlere imkanlarına göre hediyeler verirler. El öpülürken büyükler "El öpenleriniz çok olsun", "Nice nice bayramlar görünüz" dileklerinde bulunurlar. Eve bayramlaşmaya gelen çocuklara para, leblebi, üzüm, şeker, mendil gibi hediyeler verilir. Büyüklerin bayramlaşma ziyaretlerinde yemekler ve tatlılar verilir. Bayramlaşırken "Allah bir dahakine nasip etsin" denilir.​

2. Kurban Bayramı: Kurban Bayramı için arife gününden itibaren hazırlıklar tamamlanır. Bayram namazından sonra kurban kesilir. Daha çok ortak olmak üzere büyük baş bir hayvan kesilir. Kurban bayramının ilk günü etle uğraşıldığı için pek ziyarete gidilmez. Kurban eti üçe bölünerek 1/3'ü aileye, geri kalanı fakirlere dağıtılmaktadır. Kesilen kurbanların ahirette kişiyi sırat köprüsünden geçirip, cennete götüreceğine inanılır. Bayramda gelen çocuklara kolonya, şeker, para verilir. Eve gelen misafirlere pişirilen kurban etinden mutlaka ikram edilmeye çalışılır. Ziyaretlerde yemeğin yanı sıra hazırlanan hamur tatlıları da verilir. Kurban kesen kişiye "Allah kabul etsin" denilir. Maddi durumu iyi olan nişanlı erkekler, kız evine koç ve "Bayramlık" hediyeler götürürler. Arife veya birinci gün kabir ziyareti yapılıp, duâlar edilir.​

3. Muharrem Ayı: Muharrem ayında Sünnî inancına bağlı topluluklar arasında sadece aşure tatlısı pişirilip, komşulara dağıtılırken Alevî inancına bağlı topluluklar arasında ise çeşitli gelenekler uygulanmaktadır. Yörede Muharrem ayı ile ilgili görülen belli başlı inanışlar şunlardır:​

- Muharrem ayında Nuh'un gemisi karaya oturmuştur.
- Nuh (A.S.)'un gemisinin karaya indiği günde pişirilen yemeğin adı aşuredir.
- Hz. İmam Hüseyin Kerbela'da Muharrem ayında şehit edilmiştir.​

Alevî inancına bağlı topluluklar, on iki gün muharrem orucu tutarlar. Muharrem ayı boyunca başta su olmak üzere çay vb. içecekler içilmez ve hayvan ürünlerinin hiçbirisi yenilmez. Hz. İmam Hüseyin Kerbela'da on iki gün susuz kaldığı ve şehit olduğu için, yörede on iki gün boyunca yas tutmak amacıyla teyp ve radyo dinlenilmez, televizyon seyredilmez, aynaya bakılmaz, tıraş olunmaz. Muharrem orucu öğleyin yemek yenildikten sonra dedelerin önderliğinde toplanan taliplerin duâlar okuması ve üç defa tuz yalamaları suretiyle başlamış olur. Muharrem ayının başlamasından itibaren her dede, talipleri ile birlikte her gün bir talibin evinde toplanarak, Kerbela olayı hakkında bilgi verir. On ikinci günün sonunda, öğleyin "selemname" denilen duâyı dede ve talipleri sesli bir şekilde okurlar. "Sakka suyu" denilen su duâlanarak müritlere dağıtılır ve su içildikten sonra tuz yalanır. Daha sonra yine duâ okunarak aşure yenir. Böylece Muharrem orucu sona ermiş olur.​

B) Mevsimlik Bayramlar

1. Nevruz: Günümüzde, Isparta'da pek yaygın olmayan bu gelenek daha çok Yalvaç, Senirkent ve Keçiborlu gibi ilçelerde yaşayan Alevî inancına bağlı topluluklar tarafından kutlanmaktadır. Alevî inancına göre Hz. Ali (r.a.)'nin doğum gününe rastlayan 21 Mart’ı 22 Mart'a bağlayan gece Nevruzdur. Nevruz günü talipler dedelerin önderliğinde, öğleye yakın bir zamanda bir araya gelerek Nevruz hazırlıklarını yaparlar. Nevruz törenleri, ilk gün dedenin evinde başlatılır. Akşam bütün talipler dedenin evinde toplanırlar. Bu ve bunun gibi toplantılara "Cem" denilmektedir. Senirkent Uluğbey Kasabasındaki Nevruz Cemlerinden birisi özetle şöyledir. Nevruz törenleri dedenin postuna oturup şu duâyı okumasıyla başlar:​

"Bismillahirrahmanirrahim. Bismişah Allah Allah, Allah Allah, Allah Allah dar divanlarımız kabul, hep muradlarımız hasıl, ömürler uzun, binalar bek, temeller kadim olsun yarabbi. Cenabı Rabbil alemin birliğimizden, dirliğimizden, çağırdığımız evlad-ı Ali'nin katarından, dizarından ayırmasın. On İki İmam efendilerimizin şefaatinden mahrum bırakmasın Yarabbi. Bu uğurda kestiğimiz kurbanlarımız divan-ı dergahta kabul ve makbul olsun. Tüy başına bin bir sevaplar ihsan eylesin, dünyada kurban, ahirette Burak olsun. İsmail (a.s.)’a inen koç kuzu kurban olsun, nefesler cem olsun gerçeğe hüü."​

Taliplerden birisi, daha önce kırdan topladığı sarı çiğdem ve menekşe gibi çiçekleri iki demet yaparak dedenin yanında bulunan, masanın üzerindeki vazonun içine koyar. Daha sonra dede Kur'an-ı Kerim'in Nur suresinin 35. ayetini okur ve duânın sonunda Kırklar Cemi için mumlar yakılır. Buna "Delil Uyandırma" denilir. Delil uyandırıldıktan sonra çiçekler demet halinde dededen başlayarak, bütün talipler arasında koklanır ve tekrar dedenin yanına konur. Dede, tüm taliplerle birlikte halka namazı kıldırır. Daha sonra Hz. Peygamber, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt hakkında her talip bildiği kadar bir şeyler söyler. Zakirler (Saz çalıp nefes söyleyen görevli kişiler), nevruz hakkında "Buyruk" denilen türküler söylerler. Bu buyruklardan birkaç dörtlük şöyledir:​

f22.jpg

Erler geldi bize mihman olarak
Nevruz bayramını kutlamak için
Şah’ın hanesinde erkan kılarak
Nevruz bayramını kutlamak için​

Bir yere cem oldu ehl-i meveddet
Sürdüler demleri bunlar akıbet
Sakiler sundular cem-i muhabbet
Nevruz bayramını kutlamak için​

Bugün mevcudata gül güle düştü
Çemenzar zeminde taşraya göçtü
Bülbüller şevk ile güllere uçtu
Nevruz bayramını kutlamak için​

Daha sonra on iki imam için zakirler tarafından "Duazak" denilen buyruklar söylenir. Buyruklardan birkaç dörtlük şöyledir:
Şu cihanda benim sevip sevdiğim
Tanrının arslanı Hazreti Ali
Leyli nihar met eylemiş olduğum
Tanrının arslanı Hazreti Ali​

Cümle düşmüşlerin elini alan
Müminlerin kalp evini silen
Hacı Bektaşi Veli olup Rum’a gelen
Tanrının arslanı Hazreti Ali​

Arş-ı âlâda divanda duran
Kırklar ile ol vakit demini süren
Seyyidi Battal olup hem cenge giren
Tanrının arslanı Hazreti Ali​

Bu olaylar üç defa tekrarlanır ve cem sona erer. Çiçekler cemin her tekrar edilişinde bütün taliplere sıra ile koklatılır. Dede, bundan sonra "Oturan Duran Gülbengi" denilen duâyı okur. Bu duâ şöyledir:​

"Bismillahirrahmanirrahim. Bismişah Allah Allah, Allah Allah, Allah Allah. Oturan duran, dem-i yârân, sırr-ı sultan, oturduk durduk, yedik içtik, konduk konuştuk, hak bin bereketini ihsan eylesin. Gidenlere hak selâmet versin, kalan hane sahibine de Allah rahatlık versin. Dost hanesine varıp yastığına baş koyan canların, hak gönlünün muradını ihsan eylesin. Hayırlı rüyalar temenni eylerim. Gerçeğe hüü."​

Daha sonra çorba, pilav, etli nohut ya da fasulye ve irmik helvasından oluşan yemekler yenir. Nevruz cemi sabahın geç saatlerine kadar devam eder.​

2. Hıdırellez: Isparta'da hıdrellez bahar bayramı niteliğinde kutlanan mevsimlik bayramlardandır. Yörede yaygın söylenişi hıdrellezdir. Hıdrellez Hızır ile İlyas adlarının birleştirilmesinden meydana gelip, yazın başlangıcı sayılan 6 Mayıs (Rumi 23 Nisan) gününe verilen addır. Yörede, Hızır ile İlyas hakkında değişik inanışlar bulunmaktadır:​

►Hızır ve İlyas, "Ab-u hayat"ı bulup, içerek, ölümsüzlüğe kavuşmuşlardır. Bunlar, hıdrellez günü görüşürler.​

►Hızır karada, İlyas da denizde yaşayan iki ayrı peygamberdir. Bu iki peygamber, uzun süre birbirlerinden ayrı kalmışlar; ancak, 6 Mayıs günü birbirlerine kavuşurlar.​

►Hızır peygamber ile İlyas peygamberin, Yalvaç’ın bugün "Hıdırlık" adıyla anılan mesirelik yerinde bulunan masa şeklindeki taşın başında buluştuklarına inanılır.​


f23.jpg

Halk arasında Hızır "Darda kalanlara yardımcı olma", "Bereket getirme", "Gelecekte dilekleri gerçekleştirme" manasında kullanılmaktadır. "Hızır gibi yetişmek", "Hızır babaya adak adamak", "Hıdrellezde buluşalım", "Kul bunalmayınca Hızır yetişmez" gibi deyim ve atasözleri yörede bu anlamlara gelecek şekilde söylenmektedir.​

Yörede Hıdırellez'in gelişi toprağın uyanması, suların çağlaması ve bereketin gelmesinden anlaşılmaktadır. Halk, bugünlerde hazırlıklar yaparak mesirelik yerlerde piknik yapmaya, eğlenmeye ve dinlenmeye gider. Hazırlıklara 5 Mayıs günü başlanarak o gün bitirilir. Dilek ve inançlara yönelik olarak yapılan hazırlıkların başında sağlık, bolluk-bereket, kısmet ve şans taleplerine yönelik hazırlıklar başta gelmektedir.​

Bahar temizliği olarak evin bütün kısımları ile evin avlusu ve bahçesi temizlenir. O gün en güzel ve temiz elbiseler giyilmek üzere hazırlanılır.​

Dilek ve inançlara yönelik olarak yapılan hazırlıkların başında sağlık, bolluk-bereket, kısmet ve şans taleplerine yönelik hazırlıklar başta gelmektedir. 5 Mayıs gecesi yapılan bir takım uygulamalar ile bu dilek ve inanışların yerine geleceği kabul edilir. Bu gecede şu âdet ve inanışlar görülür:​

►Isparta'da; Hıdırellez'in kutlandığı hemen her yerde Hıdırellez'in 5 Mayıs gecesi, halk, bahçesindeki ağaçların topraklarına, sahip olmak istedikleri mal veya eşyaların resimlerini çizerler veya taştan, çöpten şekillerini yaparak dilek tutarlar. Aynı gece yine bazı kimseler, kapılarının önlerine kül elerler. 6 Mayıs sabahı bu kül üzerinde oluşan şekil veya resime göre geçimlerini hangi alanda sağlayacaklarını öğrenirler. Kül üzerinde bir hayvan şekli oluşmuşsa hayvancılık alanında, ağaç veya bitki şekilleri oluşmuşsa çiftçilik alanında bol kazançları olacağına inanılır. 5 ve 6 Mayıs gecesi yağmur yağarsa o yılda bolluk ve bereket olacağı inancı vardır. Hıdırellez günü Hızır’ın evlere gelerek una, şekere, yağa vb. yiyeceklere dokunarak bunların bereketini arttıracağına inanılır. Bu nedenden dolayı yiyeceklerin kaplarının ağzı açık bırakılır.​

►Genç kızlar genellikle gelecekte kuracakları yuvanın erkeğini, eşini, varsa sevgilisine kavuşma dileklerini niyet olarak tutarlar.​

►Keçiborlu Aydoğmuş Kasabası'nda eskiden genç kızlar, bu gecede bahçedeki yeşil soğanların iki yaprağını birer iple bağlayıp, dilek tutarlarmış. Bu soğanın yaprakları uzarsa, dileğin gerçekleşeceğine uzamazsa dileğin gerçekleşmeyeceğine inanılırmış. Yine gelinlik kızlar Aydoğmuş'ta Cebeli Sultan Dede, Kaplanlı Köyü'nde Ahmed Baba Tekkesi, Boyalı, Emirgazi denilen yerlerde duâlar edip "Açıl bahtım, geldi vaktim, gelin olma vaktim" diyerek dilek tutarlarmış. Aynı şekilde gül ağaçlarına da ip veya mendil bağlayarak dilekler tutulurmuş.​

►Atabey'de ise eskiden genç erkek ve kızlar, yaşlı ninelerin tespihlerini alarak dilek tutarlarmış.​

►Yalvaç'ta "Hıdırlık" denilen yerdeki Hızır taşına eskiden sabah namazından sonra duâ ettikten başka dibine günün değerine göre 10 para, 100 para, 5 kuruş gibi metal paralar gömülürmüş. Bunu yapmakla kendisinin, aile ve çoluk çocuğunun mal, mülk ve servetinin artacağına inanılırmış.​

►Yörede eskiden; 20-30 yıl evveli, genç kızlar, baharın gelişiyle kendi aralarında "Baht Açma Oyunu" adı altında bir takım eğlenceler tertip ederlermiş. Bunun için ağzı kapalı bir bakraç içine su ile birlikte gül, kopça (düğme), boncuk gibi şeylerden bir tanesini her genç kız koyarmış. Sesi güzel olan bir genç kız, bakraçın içerisindekileri birer birer çıkararak, her çıkardığı eşyaya bir mâni söylermiş. Söylenen mâni ile bakraçtan çıkan eşyanın sahibi arasında münasebet kurulur, söylenenlerin de olacağına inanılırmış. Yaşı geçmiş kızlar ve erkekler, evlenebilmek için yaşmak veya gömleklerini göle ve kutsal sayılan yerlere atarlarmış.​

f24.jpg

Özellikle Hıdrellez günü, kadınlar arasında yapılan "Baht Açma Oyunu"nda aşağıdaki mâniler söylenirmiş:​

Ay doğar sini gibi
Sallanır selvi gibi
Geliyor yârin kokusu
Isparta gülü gibi​

Ay doğar aşmak ister
Gül yanak yaşmak ister
Bu benim garip gönlüm
Yâre kavuşmak ister​

Baht-ı bârın bol olsun
İçi dolu bol olsun
Seni bir oğlan sevmiş
Dağlar taşlar yol olsun​

Baht-ı bârın bol olsun
İçi dolu yağ olsun
Beni yârdan ayıran
İki gözü kör olsun​

c) Yemek Hazırlıkları: Hıdırellez günü için ailelerin ekonomik durumlarına göre değişen yemekler hazırlanır. Yöreye has olarak bulamaç, pirinç ve bulgur çorbaları, kuru fasulye, nohut, mercimek, ıspanak boranası, yaprak sarması, balık, börek vb. yemekler yapılır.​

Hıdırellez kutlamaları küçük yerleşim merkezlerinde daha canlı geçer. Çocuklar, gençler ve büyükler kendi aralarında oyunlar oynayıp, sohbet ederler.​

Y.bademli İlçesi'nde halk arasında adı "Baht Oyunu" veya "Kader Oyunu" denilen bir oyunu kadınlar kendi aralarında oynarlar. Adı geçen oyun için önce nişanlı bir kız seçilir ve bu kızın yüzü yeşil bir örtü ile kapatılır. Her kızın kendisi için seçmiş olduğu özel ve muhtelif kir çiçekleri bir bakraç içine su ile beraber konur. Daha sonra bakraç "Hıdırellez Ebesi"nin (nişanlı kızın) örtüsünün altına yerleştirilir. Ebe bu çiçekleri teker teker dışarı atarken her çiçek için diğerleri maniler okurlar. Dışarı atılan çiçek hangi kıza aitse bu mani de o kıza adanmış olur.​

Hıdırellez günü kadınlar kendi aralarında sohbet ederken genç kızlar ise, salıncakta sallanırlar, ip atlarlar ve çeşitli oyunlar oynarlar. Akşam vaktinin yaklaşmasıyla hıdrellez kutlamaları bitmiş olarak evlere geri dönme hazırlıkları yapılır ve eve dönülür.​

D) Bereket Törenleri

Yağmur Duâsı: Yörede yağmur yağmamasının sebepleri arasında, dine bağlılığın gevşemesi, dinî vazifelerin yapılmaması, haksızlığın çoğalması ve doğruluğun azalması gibi inanışlar başta gelmektedir. Yağmur duâsı kimi yerlerde üç gün sürerken, kimi yerlerde ise bir gün sürmektedir. Atabey ve Gönen gibi ilçelerde Çarşamba günü başlayıp Cuma günü sona erer. Yağmur duâsına çıkılacağı gün büyükler tarafından belirlenerek, gerekirse müftülere de haber verilir. Yağmur duâsına çıkmadan önce namaz kılan kişilere, dere veya göl kenarından, nohut büyüklüğünde yetmiş bin adet taş toplatılır. Bu taşlardan her on bini bir çuvala doldurulur. Erkekler abdestli olarak camiye gelip, yedi büyük küme halinde farklı yedi yere otururlar. Her çuval bir gruba verilerek, taşlar dökülür ve her bir taşa bir Besmele ile İhlas suresi okunarak üflenir. Okunup üflenen taşlar bittikçe, yüksek bir yerde tekrar başka çuvallara konur. Bu okuma işi yaklaşık üç gün sürmektedir. Okuma işi bitince her bir çuvalda onar bin taş olmak üzere yedi çuvalın ağızları dikilir ve yine yüksek bir yerde muhafaza edilir. Genellikle Cuma günü yağmur duâsına çıkmak için yöre halkı; çoluk çocuk, genç-ihtiyar, kadın-erkek, imamlar, hafızlar ve hatırı sayılan ihtiyarlar ile kuzular, koyunlar topluca geniş, yüksek ve suyun olduğu bir yere; türbeye veya yatırın önüne gelirler. Burada Cuma namazı/öğle namazı kılındıktan sonra iki veya dört rekat yağmur duâsı için ayrıca bir namaz daha kılınır. Kadınlar evlerden toplanan bulgur, yağ, soğan ve nohut ile kazanlarda, ateş üzerinde "Mahya" adı verilen yemeği pişirmeye hazırlanırlar. Namazlar kılındıktan sonra herkes, dış elbiselerini çıkarıp tersine çevirerek baş taraflarını aşağıya sarkıtır ve duâya hazırlanırlar. Duâ sırasında eller omuz hizasına kadar kaldırılıp, parmaklar ve avuç içi yere doğru açılır. O zaman orada bulunan müftü, imam veya diğer bir din âlimi duâ eder, cemaat de "Amin" diye haykırır. Duâ esnasında ağlayan bebekler analarına verilmez, kuzu ile koyunu sürüden ayırarak melemesi sağlanır. Kuzular meleşirler ve çocuklar da "Ver Allah’ım ver" diye yalvarırlar. Gerek bunlar gerekse dış elbiselerin tersinin giyilmesi hüzünlü bir tablo oluşturmak ve duânın kabulü için acı bir manzara göstermek içindir. Cuma namazı camide kılındıktan sonra yağmur duâsına gelindiyse duâ bitince iki veya dört rekat namaz kılınır, tevbe-istiğfar edilir, tekbir getirilir ve Kur'an okunur. Bundan sonra çuvallardaki taşlar, dere, sulama kanalı, değirmen suyu gibi yerlere boşaltılır. Bazı gençler de, kalplerinin temizliğine inanmadıkları kimseleri tutup yakınlarındaki suya atarak ıslatırlar. Bütün bunlardan sonra ortaklaşa alınan bir keçi kurban edilir. Kurban eti yemeklerde kullanılır. Pişen yemekler yendikten sonra evlere dönülür.​

Eskiden Isparta'da, Tekke Mahallesi'nde "Hızır Abdal" türbesinin karşısında kabri bulunan "Leblebici Baba"ya hayatında halk müracaat etmiş. Leblebici Baba "Allah hepimizin halini bilir, önce mâlum olan bir şeyi feryatla tekrar istemek doğru değildir. Bakkalın birisi bir tepsi üzerine biraz tereyağı koysun. Ne kadar çocuk varsa başına toplansın, tepsiyi "Yağ, yağ" diye haykırarak çarşıyı, mahalleleri dolaştırsın. Çocuklar da yağ, yağ diye durmadan bağırsınlar. Rabbimiz beha Tanrısı değil, bahane Tanrısıdır. Elbette muhtaç olduğumuz yağmuru ihsan eder" demiş. Bunu böylece yapmışlar, hemen yağmur yağmaya başlamış olduğunu söylerler. Bunu bilenler, yağmur duâsına çıkmadan önce bu olayı hatırlatan bazı şeyler yaparlar:​

Bir grup çocuk, ellerine uçlarına bez bağlanmış iki tane çubuk alarak, mahalledeki evleri dolaşmaya başlar. Evlerden yağ, bulgur, pekmez, para, soğan, un, irmik, şeker toplarlar. En son evde evin hanımına bunları pişirterek topluca yerler. Bundan sonra yağmurun yağmasını beklerler. Çocuklar evleri dolaşırken;​

Yağ yağ yağmur
Teknede hamur
Bahçede çamur
Ver Allah’ım ver
Gani gani yağmur
sözlerini ezgili olarak söylerler.​

Yörede, yağmur duâsının Allah tarafından mutlaka kabul edileceğine ve duâdan sonra herhalde yağmur yağacağına inanılır. Eğer duâdan sonra yine yağmur yağmazsa "duâ edenler arasında fenalar/kötüler varmış, Allah onun için duâmızı kabul buyurmadı" denir. Bundan sonra gelecek mahsul zamanına kadar uzak ve yakın yerlerden yiyecekler alınır.​

Alıntılardır. savataged tarafından düzenlenmişlerdir.
 
Üst