İçel'de Yapılan Yerel Etkinlikler&Gelenekler

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,632
yeni043.jpg

İçel'de Yapılan Yerel Etkinlikler

ULUSLARARASI TARSUS YARI MARATONU
YERİ VE TARİHİ : Tarsus – 01 Nisan
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Tarsus Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 624 12 50
FAKS : 622 25 34
E-MAIL-ADRESİ : bilgi@tarsus.bel.tr

AKDENİZ BELEDİYESİ II.ÇOCUK TİYATROLARI FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ : Merkez - 14-19 Nisan
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Akdeniz Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 336 65 83
FAKS : 336 40 16
E-MAIL-ADRESİ : akdenizbldkultursosyalmd@gmail

LİMON FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ : Erdemli - Nisan 4.Haftası
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Arpaçbahşiş Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 545 50 50-51-52
FAKS : 545 50 50-113
E-MAIL-ADRESİ : arpacbahsis@arpacbahsis.bel.tr

14.KÜLTÜR VE SPOR ŞENLİĞİ
YERİ VE TARİHİ : Merkez - Nisan 4.Haftası-Mayıs 1.Haftası
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Mersin Üniversitesi Rektörlüğü (Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı)
TEL : (324) 361 00 26-27
FAKS : 361 00 96
E-MAIL-ADRESİ : sksdb@mersin.edu.tr

FEHİM PAŞA KONAĞI TİYATRO ETKİNLİĞİ
YERİ VE TARİHİ : Tarsus - Mayıs
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Tarsus MYO Atatürkçü Düşünce Toplulğu
TEL : (324) 625 45 15
FAKS : 625 50 81
E-MAIL-ADRESİ : tarsusmyo@mersin.edu.tr

İLYAS AVCI TİYATRO ŞENLİĞİ
YERİ VE TARİHİ : Tarsus – Mayıs
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Tarsus Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 624 12 50
FAKS : 622 25 34
E-MAIL-ADRESİ : bilgi@tarsus.bel.tr

ULUSLARARASI SİLİFKE KÜLTÜR HAFTASI – MÜZİK VE FOLKLOR FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ : Silifke - 20-26 Mayıs
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Silifke Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 714 32 22 – 714 09 30
FAKS : 714 21 86
E-MAIL ADRESİ : b_aliongel@silifke-bld.gov.tr

KOCAHASANLI KASABASI DOMATES FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ : Erdemli - 26-27 Mayıs
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Kocahasanlı Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 515 31 88
FAKS : 515 31 25
E-MAIL-ADRESİ : bilgi@kocahasanli.bel.tr

YAŞ SEBZE VE MEYVE KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ : Tarsus - 27 Mayıs
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Huzurkent Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 646 31 11
FAKS : 646 32 09
E-MAIL-ADRESİ :

KARPUZ-KABAK KÜLTÜR VE SANAT ŞENLİĞİ
YERİ VE TARİHİ : Tarsus - Mayıs
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Bahşiş Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 647 84 54
FAKS : 647 84 56
E-MAIL-ADRESİ : bahsisbelediyesi@hotmail.com

MERSİN ULUSLARARASI MÜZİK FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ : Mersin - Mayıs-Haziran
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Sanat Etkinlikleri Derneği
TEL : (324) 238 81 84
FAKS : 238 67 45
WEB ADRESİ :

TARSUS EN GÜZELLER YARIŞMASI
YERİ VE TARİHİ : Tarsus – 06 Haziran
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Tarsus Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 624 12 50
FAKS : 622 25 34
E-MAIL-ADRESİ : bilgi@tarsus.bel.tr

ŞEYH ALAADDİN ALİ SEMERKANDİ’Yİ ANMA, SEVGİ VE KARDEŞLİK GÜNÜ
YERİ VE TARİHİ : Gülnar - Haziran
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Gülnar Kaymakamlığı-Sütlüce Belediye Bşk.
TEL : (324) 755 40 03

KIZKALESİ KÜLTÜR, SANAT VE SPOR FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ : Erdemli -
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Kızkalesi Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 523 28 82-83
FAKS : 523 28 83

ÜZÜM BAYRAMI VE KÜLTÜR FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ : Tarsus – 27 Temmuz
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Tarsus Ziraat Odası
TEL : (324) 624 18 05
FAKS : 613 88 56
E-MAIL-ADRESİ : yasamin71@hotmail.com

ANAMUR KÜLTÜR VE TURİZM FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ : Anamur – 28-29 Temmuz
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Anamur Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 814 11 15
FAKS : 814 20 20
E-MAIL-ADRESİ :

GELENEKSEL YÖRÜK VE TÜRKMEN ŞENLİĞİ
YERİ VE TARİHİ : Gülnar – Temmuz
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Gülnar Kaymakamlığı – Köseçobanlı Belediye Bşk.
TEL : (324) 762 80 94

TAŞUCU ÇEVRE FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ : Silifke - Ağustos 2. Haftası
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Taşucu Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 741 41 69
FAKS : 741 42 55

ATAKENT KUM VE SU SPORLARI ŞENLİĞİ
YERİ VE TARİHİ : Silifke - 20-27 Ağustos
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Atakent Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 722 40 36
FAKS : 722 48 35

TARIM, TURİZM VE KÜLTÜR FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ : Anamur - 25 Ağustos
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Ören Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 835 10 25
FAKS : 835 17 53

GÖKBELEN YAYLA ŞENLİĞİ
YERİ VE TARİHİ : Silifke - 29-30 Ağustos
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Gökbelen Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 733 20 06

GÜRE ŞENLİKLERİ
YERİ VE TARİHİ : Erdemli - 30 Ağustos
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Erdemli Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 515 10 17 – 515 10 17
FAKS : 515 41 28
E-MAIL-ADRESİ :

KIROBASI YAYLA ŞENLİĞİ
YERİ VE TARİHİ : Silifke - 30 Ağustos
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Kırobası Köyü Muhtarlığı
TEL : (324) 727 30 29

ELMA VE ÜZÜM KÜLTÜR ŞENLİĞİ
YERİ VE TARİHİ : Gülnar - Ağustos
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Gülnar Kaymakamlığı – Gülnar Belediye Bşk.
TEL : (324) 751 70 34 - 751 71 10
FAKS : 751 72 79

YENİCE BARIŞ VE KÜLTÜR FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ : Tarsus - 01-02 Eylül
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Yenice Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 651 30 05
FAKS : 651 20 80
E-MAIL-ADRESİ : bilgiislem@mersinyenice.bel.tr

GÖKSU VADİSİ KÖYLERİ KÜLTÜR VE MEYVE FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ : Silifke - Eylül 1.Haftası
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Göksu Kaymakamlığı – Köy Muhtarlıkları
TEL : (324) 714 10 01
FAKS : 714 78 82

UZUNCABURÇ TARİH, TURİZM, KÜLTÜR VE ÜZÜM FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ : Silifke - Eylül 2.Haftası
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Uzuncaburç Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 725 60 09
FAKS : 725 64 47

KARACAOĞLAN TARSUS ŞİİR AKŞAMLARI
YERİ VE TARİHİ : Tarsus – 18-21 Eylül
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Tarsus Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 624 12 50
FAKS : 622 25 34
E-MAIL-ADRESİ : bilgi@tarsus.bel.tr

BOZYAZI MUZ FESTİVALİ
YERİ VE TARİHİ : Merkez – Ekim
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Bozyazı Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 851 30 07
FAKS : 851 34 30

KARAKUCAK GÜREŞLERİ
YERİ VE TARİHİ : Tarsus - 27-28 Ekim
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Huzurkent Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 646 31 11
FAKS : 646 32 09
E-MAIL-ADRESİ :

CUMHURİYET GÜREŞLERİ
YERİ VE TARİHİ : Tarsus – 28-29 Ekim
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Tarsus Belediye Başkanlığı
TEL : (324) 624 12 50
FAKS : 622 25 34
E-MAIL-ADRESİ : bilgi@tarsus.bel.tr

MERSİN GÜZ ŞENLİĞİ
YERİ VE TARİHİ : Mersin – 17-25 Kasım
DÜZENLEYEN KURULUŞ : Forza Fuarcılık ve Organizasyon Hiz.A.Ş.
TEL : (312) 473 60 10
FAKS : 473 60 10
E-MAIL-ADRESİ : info@forzafuar.com.tr
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,632
İÇEL'DE SÖZLÜ EDEBİYAT GELENEĞİ

KARACAOĞLAN: Karacaoğlan, Türk Milleti’nin en şöhretli ozanıdır. Çünkü O’nun şöhreti Türkiye sınırlarını aşarak Avrupa’ya ve Asya’ya yayılmıştır. Bu nedenledir ki musikinin hangi türüyle uğraşmakta olursa olsun, bütün bestekarlar, Karacaoğlan’ın şiirlerini besteleme yarışına girmişlerdir. Halen Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği, Hafif Türk Müziği, Tasavvuf Musikisi ve hatta Klasik Batı Müziği dallarında uğraş veren sanatçıların hepsinin repertuarında Karacaoğlan vardır.

Mut ilçemiz, yıllar önce, Karacaoğlan konusunda en etkili ve gerçekçi çalışmalar yapmış ve Karacaoğlan’ın mezarını Mut’ta olduğunu kanıtlamıştır. 1962’de başlatılan Karacaoğlan’la ilgili düzenlemelerin içerisinde, ulusal ve uluslararası seviyede 22 defa da bilimsel kongre sempozyum yapılmıştır. Bunların en önemlisi 1975 yılında Ankara ve İstanbul’da gerçekleştirilen uluslar arası Karacaoğlan Seminerleri’dir. Zira o tarihte, bütün Mut adeta seferber olmuş Ankara ve İstanbul’daki etkinliklerle, Mut Türkmen – Türk kültürünü bütün dünyaya öncelikle de Türkiye’ye tanıtılmıştır. Karacaoğlan’ın bir dörtlüğü ise şöyledir:

Ala gözlerini sevdiğim dilber,
Şu gelip geçtiğin yerler öğünsün,
Kadir Mevlam seni öğmüş, yaratmış;
Nasibi olduğun kullar öğünsün.

Mersin’in yetiştirdiği daha pek çok halk ozanı bulunmaktadır. Bunlar arasında AŞIK HÜSEYIN; Mut"un Köprübaşı köyündendir, KARA FEYZI; Mut'un Hocalı köyündendir, NATUVANI; Natuvani hakkında Mersinli olmasından başka bir bilgimiz yoktur SERDARI; Gülnar'ın Zeyne kasabasındandır, İRFANİ; Halk arasında “Urfani”diye anılır. Doğum-ölüm tarihlerini bilmiyoruz. Ancak 19. yy’da düzenlenmiş cönklerde şiirlerini görebildiğimize göre 19. yy. ozanı olduğu sanılmaktadır.

DEYİŞ-DEYİŞETLER

Sözlü edebiyat geleneğimizin kök derinliği yönünden en eski unsuru sayabileceğimiz ATASÖZLERİ ve DEYİŞLER; dil yapısındaki yüzyılların bozamadığı arılık, kullanış yaygınlığı gibi özelliği yanında, zaman içinde sürekli üreyen bir niteliğe de sahiptir. Akan zaman ve değişen sosyal yapı içinde maddi ve manevi birçok folklor ürünü eriyip gider, en azından nitelik değiştirirken; Atasözleri ve deyimler özünü, arılığını, aktüelliğini korumakta, sosyal değişimlerin getirdiği değer yargılarıyla yeniden malzeme kazanıp zenginleşmektedir.

Masal geleneğimizi besleyen sosyal yapı değiştiği, hatta Anadolu’nun bazı bölgeleri hariç tamamen ortadan kalktığı için yeni ürünler bekleyemiyoruz. Aynı ölçüde olmamakla beraber, halk şiiri geleneğimizin üremesi de cılızdır. Zira bu kültür ürününü besleyip barındıran zemin gittikçe daralmaktadır.

Halk müziğimiz ve koreografik tespitlerle doldurulan halk oyunlarımızdan da kendi doğal karakteri ve üslubu içinde bir üretkenlik bekleyemiyoruz. Ama yaşama kuralı ve felsefesini kendisi var etme durumunda olan halk kesimi, sosyal bünye içinde varlığını koruduğu sürece; Deyişat dediğimiz bu kültür ürünü bir yandan esprisini koruyarak kendini yenileyerek, bir yandan da yeni koşulların getirdiği kaçınılmaz değer yargıları bularak üreyecektir.

Tükenme yerine üreme gösteren deyişat geleneğimizdeki büyük zenginliğin temel faktörünü de açıklığa kavuşturacağını sandığım bazı örneklerle bu üremeyi belirlemek isterim.

“Acemi nalbant gavur eşeğinde beller” deyimi, sırasıyla gavurun da, eşeğin de, dolayısıyla nalbandın da kaybolduğu bugünkü sosyal yapı içinde aynı vurgulamayı sağlamak için yeni malzeme bulacaktır, bulmuştur da:

“Berberliği benim sakalda belledi”
Bölgedeki DEYİŞAT bolluğunu teşvik eden unsurlardan bir önemlisi de sanıyorum yaşantının zorlamasıdır.
Denilebilir ki yöre halkı her olay veya sohbet sırasında, yeri gelince “DEYİŞAT” kullanmayı, manevi bir gıda saymaktadır.

Arıyı sattık, balı bakkaldan alıyoruz.
Bakmayla bellense köpekler kasaplık beller.
Ilgın ağacından odun, cingan kızından kadın olmaz.
Süphanekede kırk yanlışı var; böyük cami de imamlık umar.

BİLMECELER

Mersin’de uzun kış gecelerinde kadınlar ve çocuklar arasında söyleşilir. Bilmeceyi bilemeyen taraf diğer tarafa bir köy veya şehir verir.

Benim bir sandığım var asılı içinde mercan basılı: Nar
Sarıca oğlan sarkıp durur, düşeceğim diye korkup durur: Portakal
Al bula boyadım, ananın önüne dayadım: Pamuk eğirdikleri çark
Tap tapılayık tapılayık, tapılayığın üstünde muşulayık, muşulayığın üstünde ışılayık, ışılayığın üstünde kolancık, kolancığın üstünde alancık, alancığın üstünde ormancık, ormancığın içinde bir küdük domuz: Ağız, burun
Kat ekmek kat ekmek, içi dolu bal ekmek: Kitap
Çıktım gittim tepeye, elim battı kınaya: Siyah dut
Küçücük fıçıcık içi dolu turşucuk:Limon
Yer altında sakallı baba: Soğan
Dağdan gelir taştan gelir, eğerlenmiş aslan gelir: Kaplumbağa

DUALAR VE İLENÇLER

DUALAR
Kendimizle ilgili: Kabrimi dar eyleme , işimi gücümü zor eyleme, kabirde beni şaşırma, zebanileri başıma üşürme yarabbi..
Kabrimi bol eyle, cennetine yol eyle, etrafını gül eyle, kokayım durayım Yarabbi. Sırat’ı yel gibi uçur, yıldırım gibi geçir, havuzu kevserden içir yarabbi.

Başkalarıyla ilgili: Baş ucun pınar olsun, ayak ucun göl olsun. Hakkım varsa birden bine kadar hepsi helal olsun. Taş diye yapıştığın sarı altın olsun. Yat baş ucunda bul; kalk, ayak ucunda bul.

İLENMELER:
Bayrağın dikili, esvabın kes’li kalsın.
Boyun bostana höyük olsun. ( höyük= korkuluk)
Çorun çocuğun it yalağından tene toplasın.
Evinde bacanda baykuşlar tönesin.
Haram olsun, hart olsun kara ciğerine dert olsun.

EFSANELER

GÖKSU KÖPRÜSÜ EFSANESİ: Göksu Irmağı’na bir köprü yapılıyormuş. Fakat bir türlü bitmiyormuş. Şöyle ki, akşama kadar yapılan iş sabaha hiç yapılmamış gibi oluyormuş. Bunun üzerine köprüde çalışan işçiler toplanıp adakta bulunmuşlar, aralarında şöyle bir konuşma geçmiş. Bir kişi sabaha kadar nöbet tutacak ırmağa sabah ilk kim su almaya gelirse o kurban edilecekmiş. Tesadüf bu ya, ilk gelen kişi de ustanın karısı imiş. Kadını kıskıvrak yakalamışlar, kadın çocuklarıma bir bakayım, onların karnını doyurayım diye kurtulmak için bin türlü bahane uydurmuş ise de kurtulamamış. Köprünün bir ayağının içine kadını koymuşlar ve etrafını örmüşler. Sonunda köprü bitmiş. Rivayete göre kadının iniltisi hala duyuluyormuş.

Bilgi alınan kişi: Şenel Keskin, 1952 doğumlu.

MANİLER

Kara kara böcekler
Duvarı delecekler
Sevmediğin oğlana
Zorla mı verecekler
Cama cam eklenir mi
Camda yar beklenir mi
Üç ay değil sevdiğim
Yirmi ay beklenir mi?
Mersin’in portakalı
Pahalıdır pahalı
Böyle güzel görmedim
Ben anamdan doğalı

NİNNİLER

Folklorun bir parçasıdır ninnilerimiz. Ninelerimizin bir mirasıdır bize. Her ninninin bir öyküsü vardır mutlaka. Bir sevincini, bir üzüntüsünü dışa vurmak isteyen ninni söyler, güler ninni söyler, ağlar ninni söyler Anadolu kadını. Dil bilmez bebesiyle paylaşmak ister duygularını. Başkalarına açamadığı dertlerini ninnilere döker. Öylesine güçlüdür ninnilerimiz. Taş bebeğe can verecek kadar…

Kaşları kara gözleri erik ninni
Anası köylü babası yörük ninnni
Kaşları var enli enli ninni
Yanağının ucu benli ninni
Ninni dedim uyuttum ninni
Kadir mevlam bunu sen büyüttün ninni.

TEKERLEMELER

Masal dünyasına ayak basacak dinleyiciyi gerçek-üstü ve gerçek-dışı havaya alıştırmak için bir giriştir. Mersin’den derlediğimiz bir örnek verelim:

Ne tarlamız vardı, ne darımız. Ne kovanımız vardı, ne arımız “ Kim dermiş ki bal demekle ağız bal olmaz” diye “böyle çingenece fal olmaz” diye.

Bir gün bir arı gelip kondu başıma, görünce girdim yeni bir yaşıma. Bir gözümden bal akıyor, bir gözümden kaymak. Dünyalar değer bir kere tatmak. Gayrı ne kirmen eğirdim, ne davar çevirdim. Her işi bir yana serip bir arıyı güttüm. Bağ bağ gezdirip, bahçe bahçe büyüttüm. Her çiçekten bal aldı, yaprak aldı, dal aldı. Velâkin yumurcağın biri bir taş attı, ayakları kırıldı. Bağladım olmadı, yağladım olmadı, bir türlü bir şifa bulmadı. Nihayet dolandım bayırı dağı, getirdim bir ceviz yaprağı. Sardım sarmaladım inceden ince; ne ağrı kaldı, ne sızı, bence...

SEYİRLİK OYUNLAR

Köy seyirlik oyunları, tarih boyunca göçlerden, çeşitli kültürlerden ve birikimlerden etkilenmiştir, Düğünlerde, özel günlerde ve zaman zaman köye-beldeye gelen saf, misafir veya yolcuları oyuna katmak üzere “hadi bir oyun çıkaralım” diyen muzip insanlarla geniş odalı evlerde, meydanlarda icra edilmektedir.

Düğünlerde oynanan Arap oyunu, Gemi oyunu, Deve oyunu, Hakim oyunu, Ayı ve katır oyunları, Samıt, Kasap, Değirmen üğütme, Sinkurdu, Kuşaktan çekme oyunları gibi diğer oyunlardan bazılarıdır.
Mut’tan Derlenilen Bir Oyun

KÖŞKER

Usta: - Bu vatandaşların ayağı hep yalın gelmiş.
Çırak: - Ne yapacağız ya..
Usta: - Çizme dikeceğiz.
Çırak: - Çizme dikelim.
Usta: - Bunlar eskimiş
(Bir vatandaş ayakkabısının birini çıkarıp ustaya verir)
Köylü: - Al gardaşım yazıcı kimse, yazıversin.
Bir başka köylü: - Ben bir körüklü çizme yaptıracan.
Usta: - Yaz oğlum. Ufaklığa bir körüklü çizme
Bir başka köylü: - Başka neler yaparsınız.
Çırak: - Lastik ayakkabıdan tut, körüklü çizmeye kadar yaparız.
Köylü: - Yapın bahalın da görelim.
Usta: - Gel oğlum, tezgahı kuralım.
(Kalfasını, el ve dizlerini üstüne yatık vaziyete getirerek ayağının birini kaldırıp, kendi boynunda dolaştırdığı iple bağlar. Kendisi de kalfanın sırtına oturur. Kaldırdığı kalfanın ayağı örs olarak kullanacaktır. Çekiç yerine de kendisi, eline aldığı bir tahta parçasını kullanır.
Usta: - Şap, şap; tak, tak.
Çırak: - Uf, yeter bee...
Oyuncu başı: - (seyircilerden biri) Eyiden irengi etmen oğlum. (Usta elndeki tahta parçası –çekiç ile çırağın ayak tabanına –örse- vururken, çırağı ayağının acımasından dolayı bağırmaya başlar. Bazen de usta mahsus ayağa vuaracağım diye çırağın kalçasına vurur. Tabii bu pozisyonda gülüşmeler ayyuka çıkar.)
Bir köylü: - Oynn, usta. Sana bir haber getirdim!.
Usta: - Neymiş, deyiver baham?
Köylü: - Eben ölmüş!.
Usta: - Hıı..!!..
Köylü: - Eben ölmüş derin yahu.!
Usta: - Allah rahmet eylesin nöörelim.
Köylü: - Anan da ölmüş!!
Usta: - Nöörelim.
Ustanın oğlu: - Amcam ölmüş!!
Usta: - Nöörelim
Ustanın oğlu: - Hii, hı, hı, hı. (ağlar)
Usta: - Ne oldu oğlum, neye ağlaşın?
Oğul: - Anam ölmüş!
Usta: - Neeeş Anan mı ölmüş. (Yerinden fırlayıp evine koşmak ister. Ancak, alttakinin ayağı iple boynuna bağlanmış olduğundan usta koşarken alttaki de ağız üstü ustanın peşi sıra sürüklenir. Bu pozisyon oyunun özüdür. Sürünenin tavrı seyircileri aşırı derecede güldürür.

NAZAR DEĞMESİ

Nazarla İlgili İnançlar: Nesiller boyu ağızdan ağıza söylene gelmiş, günlük yaşantımızda hemen her zaman rastladığımız bir inanç vardır ki,biz bunu nazar kem göz ya da göze gelmek deyimleriyle ifade ediriz. Sağlıklı bir insanın aniden hastalanması ya da bir kaza geçirmesi, mutlu bir yuva üzerine kara bulutlar çökmesi, tarladaki mahsulün zarar görmesi, iyi süt veren bir ineğin sütünün azalması hallerinde nazara geldi, göze geldi sözlerinin sık sık kullanıldığını görmekteyiz.

Cansız Varlıklara Nazar Değmemesi İçin Yapılan Pratikler: Evlere, kapılara, mekik, at nalı gök boncuk, nazar boncuğu, küçük çocuk ayakkabısı, üzerlik, kaplumbağa yavrusu, tesbih çalısının çatal kısmı, iğde çekirdeği, zeytin yaprağı asılır. Kapılara, seccadelere, el motifleri yapılır. Kara çalı dikeni ile (S) harfi birbirine delinip takılarak görünen bir yere asılır. Tarla ,bağ ve bahçelere öküz başı, gök boncuk, köpek kafası, at nalı asılır. Mührü Süleyman şeklinde kurşun dökülerek tarlaya gömülür. Çaltı ağacının da kötü gözün etkisini yok ettiğine inanılır.

HALK MÜZİĞİ: Türkmen ezgileri; estetik, üslup ve ifade bakımından çok zengin bir niteliğe sahiptir. Öyle ki; yaşam süreci içinde geçen en yalın, en değersiz konulardan tutun da, en yükseklerine, yurt ve ulusla ilgili tarihsel ve toplumsal olaylara, efsaneleşmiş halk kahramanlarına kadar her şey onun ifade alanına girer.

Mersin’de türküler bir hayli renklidir. Bu renklilik kıyı ile yaylaların, birbirine yakın olması ve yerleşim birimlerinin de yakın zamana kadar konar-göçer olarak hayatlarını devam ettirmesinden kaynaklanmaktadır. Konar-göçerlilik kültür etkileşiminin en büyük unsurlarındandır. Bu etkileşim haliyle yukarda bahsettiğimiz renkliliği getirmiştir yöreye.

Mersin’de çalınıp söylenen türküler

1-Bozlaklar (Uzun havalar)
2-Ağıtlar
3-Kaşık havaları
4-Mengiler
5-Samahlar
6-Zeybekler hemen karşımıza çıkacaktır.
Silifke Yöresinden İki Türkü
Yayla Yolları
Yayla yollarında göç katar katar
Öğründen ayrılmış bir palaz öter
Bu ayrılık bana ölümden beter
Ağlaşalım ayrılığın günüdür

Keklik
Keklik olsam yuva yapsam
Ben de dağlara bağlara
Ben yarimi alsam kaçsam
Yüce dağlara dağlara

HALK OYUNLARIGünümüzde bütün oyunlar kız, erkek ayrı ayrı oynandığı gibi karma olarak ta oynanmaktadır. Açık - kapalı yerlerde ve sahnede oynanılmaktadır.

Oyunlar 3 türlüdür.

1. Çalgı eşliğinde oynanan oyunlar
2. Çalgı ve söz eşliğinde oynanan oyunlar
3. Efsanesi veya öyküsü olan oyunlar

Bölgenin geleneksel çalgısı davul ve kemene (kabak keman)’dır. Koltuk davulu ile kemanenin bıraktığı boşluk kaşıkla doldurulmuş, böylece oyunlar kaşıkla ritim kazanmışlardır. Oyunların önemli bir bölümü de zeybek türüdür. Ancak bu zeybekler de etnik karakter yanında coğrafyanın getirdiği bir kıvraklığa kavuşmuştur.

Mersin’de diğer bir oyun çeşidi de semahlardır. Semahlar, Bağlama eşliğinde oynanan türkülü bir oyun türüdür. Genelde oyun üç bölümlüdür. Ağırlama, yeldirme ve koğdurmadır, Turnalar Semahı, Garipler Semahı, Kırklar Semahı gibi çeşitleri vardır. Mersin ilçe merkezine bağlı köylerde semahlar genel olarak Tahtacı denilen, geçimini katırlarıyla tomruk çekerek temin eden gruplar tarafından oynanan dini oyunlardır. Mersin’de semah oynanan bölgelerde diğer bir oyun türü de Mengiler’dir. Mengiler de semaha benzer ve toplu oynanan oyunlardandır ve dokuz zamanlıdır.
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,632
İÇEL'DE SÖZLÜ EDEBİYAT GELENEĞİ

KARACAOĞLAN: Karacaoğlan, Türk Milleti’nin en şöhretli ozanıdır. Çünkü O’nun şöhreti Türkiye sınırlarını aşarak Avrupa’ya ve Asya’ya yayılmıştır. Bu nedenledir ki musikinin hangi türüyle uğraşmakta olursa olsun, bütün bestekarlar, Karacaoğlan’ın şiirlerini besteleme yarışına girmişlerdir. Halen Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği, Hafif Türk Müziği, Tasavvuf Musikisi ve hatta Klasik Batı Müziği dallarında uğraş veren sanatçıların hepsinin repertuarında Karacaoğlan vardır.

Mut ilçemiz, yıllar önce, Karacaoğlan konusunda en etkili ve gerçekçi çalışmalar yapmış ve Karacaoğlan’ın mezarını Mut’ta olduğunu kanıtlamıştır. 1962’de başlatılan Karacaoğlan’la ilgili düzenlemelerin içerisinde, ulusal ve uluslararası seviyede 22 defa da bilimsel kongre sempozyum yapılmıştır. Bunların en önemlisi 1975 yılında Ankara ve İstanbul’da gerçekleştirilen uluslar arası Karacaoğlan Seminerleri’dir. Zira o tarihte, bütün Mut adeta seferber olmuş Ankara ve İstanbul’daki etkinliklerle, Mut Türkmen – Türk kültürünü bütün dünyaya öncelikle de Türkiye’ye tanıtılmıştır. Karacaoğlan’ın bir dörtlüğü ise şöyledir:

Ala gözlerini sevdiğim dilber,
Şu gelip geçtiğin yerler öğünsün,
Kadir Mevlam seni öğmüş, yaratmış;
Nasibi olduğun kullar öğünsün.

Mersin’in yetiştirdiği daha pek çok halk ozanı bulunmaktadır. Bunlar arasında AŞIK HÜSEYIN; Mut"un Köprübaşı köyündendir, KARA FEYZI; Mut'un Hocalı köyündendir, NATUVANI; Natuvani hakkında Mersinli olmasından başka bir bilgimiz yoktur SERDARI; Gülnar'ın Zeyne kasabasındandır, İRFANİ; Halk arasında “Urfani”diye anılır. Doğum-ölüm tarihlerini bilmiyoruz. Ancak 19. yy’da düzenlenmiş cönklerde şiirlerini görebildiğimize göre 19. yy. ozanı olduğu sanılmaktadır.

DEYİŞ-DEYİŞETLER

Sözlü edebiyat geleneğimizin kök derinliği yönünden en eski unsuru sayabileceğimiz ATASÖZLERİ ve DEYİŞLER; dil yapısındaki yüzyılların bozamadığı arılık, kullanış yaygınlığı gibi özelliği yanında, zaman içinde sürekli üreyen bir niteliğe de sahiptir. Akan zaman ve değişen sosyal yapı içinde maddi ve manevi birçok folklor ürünü eriyip gider, en azından nitelik değiştirirken; Atasözleri ve deyimler özünü, arılığını, aktüelliğini korumakta, sosyal değişimlerin getirdiği değer yargılarıyla yeniden malzeme kazanıp zenginleşmektedir.

Masal geleneğimizi besleyen sosyal yapı değiştiği, hatta Anadolu’nun bazı bölgeleri hariç tamamen ortadan kalktığı için yeni ürünler bekleyemiyoruz. Aynı ölçüde olmamakla beraber, halk şiiri geleneğimizin üremesi de cılızdır. Zira bu kültür ürününü besleyip barındıran zemin gittikçe daralmaktadır.

Halk müziğimiz ve koreografik tespitlerle doldurulan halk oyunlarımızdan da kendi doğal karakteri ve üslubu içinde bir üretkenlik bekleyemiyoruz. Ama yaşama kuralı ve felsefesini kendisi var etme durumunda olan halk kesimi, sosyal bünye içinde varlığını koruduğu sürece; Deyişat dediğimiz bu kültür ürünü bir yandan esprisini koruyarak kendini yenileyerek, bir yandan da yeni koşulların getirdiği kaçınılmaz değer yargıları bularak üreyecektir.

Tükenme yerine üreme gösteren deyişat geleneğimizdeki büyük zenginliğin temel faktörünü de açıklığa kavuşturacağını sandığım bazı örneklerle bu üremeyi belirlemek isterim.

“Acemi nalbant gavur eşeğinde beller” deyimi, sırasıyla gavurun da, eşeğin de, dolayısıyla nalbandın da kaybolduğu bugünkü sosyal yapı içinde aynı vurgulamayı sağlamak için yeni malzeme bulacaktır, bulmuştur da:

“Berberliği benim sakalda belledi”
Bölgedeki DEYİŞAT bolluğunu teşvik eden unsurlardan bir önemlisi de sanıyorum yaşantının zorlamasıdır.
Denilebilir ki yöre halkı her olay veya sohbet sırasında, yeri gelince “DEYİŞAT” kullanmayı, manevi bir gıda saymaktadır.

Arıyı sattık, balı bakkaldan alıyoruz.
Bakmayla bellense köpekler kasaplık beller.
Ilgın ağacından odun, cingan kızından kadın olmaz.
Süphanekede kırk yanlışı var; böyük cami de imamlık umar.

BİLMECELER

Mersin’de uzun kış gecelerinde kadınlar ve çocuklar arasında söyleşilir. Bilmeceyi bilemeyen taraf diğer tarafa bir köy veya şehir verir.

Benim bir sandığım var asılı içinde mercan basılı: Nar
Sarıca oğlan sarkıp durur, düşeceğim diye korkup durur: Portakal
Al bula boyadım, ananın önüne dayadım: Pamuk eğirdikleri çark
Tap tapılayık tapılayık, tapılayığın üstünde muşulayık, muşulayığın üstünde ışılayık, ışılayığın üstünde kolancık, kolancığın üstünde alancık, alancığın üstünde ormancık, ormancığın içinde bir küdük domuz: Ağız, burun
Kat ekmek kat ekmek, içi dolu bal ekmek: Kitap
Çıktım gittim tepeye, elim battı kınaya: Siyah dut
Küçücük fıçıcık içi dolu turşucuk:Limon
Yer altında sakallı baba: Soğan
Dağdan gelir taştan gelir, eğerlenmiş aslan gelir: Kaplumbağa

DUALAR VE İLENÇLER

DUALAR
Kendimizle ilgili: Kabrimi dar eyleme , işimi gücümü zor eyleme, kabirde beni şaşırma, zebanileri başıma üşürme yarabbi..
Kabrimi bol eyle, cennetine yol eyle, etrafını gül eyle, kokayım durayım Yarabbi. Sırat’ı yel gibi uçur, yıldırım gibi geçir, havuzu kevserden içir yarabbi.

Başkalarıyla ilgili: Baş ucun pınar olsun, ayak ucun göl olsun. Hakkım varsa birden bine kadar hepsi helal olsun. Taş diye yapıştığın sarı altın olsun. Yat baş ucunda bul; kalk, ayak ucunda bul.

İLENMELER:
Bayrağın dikili, esvabın kes’li kalsın.
Boyun bostana höyük olsun. ( höyük= korkuluk)
Çorun çocuğun it yalağından tene toplasın.
Evinde bacanda baykuşlar tönesin.
Haram olsun, hart olsun kara ciğerine dert olsun.

EFSANELER

GÖKSU KÖPRÜSÜ EFSANESİ: Göksu Irmağı’na bir köprü yapılıyormuş. Fakat bir türlü bitmiyormuş. Şöyle ki, akşama kadar yapılan iş sabaha hiç yapılmamış gibi oluyormuş. Bunun üzerine köprüde çalışan işçiler toplanıp adakta bulunmuşlar, aralarında şöyle bir konuşma geçmiş. Bir kişi sabaha kadar nöbet tutacak ırmağa sabah ilk kim su almaya gelirse o kurban edilecekmiş. Tesadüf bu ya, ilk gelen kişi de ustanın karısı imiş. Kadını kıskıvrak yakalamışlar, kadın çocuklarıma bir bakayım, onların karnını doyurayım diye kurtulmak için bin türlü bahane uydurmuş ise de kurtulamamış. Köprünün bir ayağının içine kadını koymuşlar ve etrafını örmüşler. Sonunda köprü bitmiş. Rivayete göre kadının iniltisi hala duyuluyormuş.

Bilgi alınan kişi: Şenel Keskin, 1952 doğumlu.

MANİLER

Kara kara böcekler
Duvarı delecekler
Sevmediğin oğlana
Zorla mı verecekler
Cama cam eklenir mi
Camda yar beklenir mi
Üç ay değil sevdiğim
Yirmi ay beklenir mi?
Mersin’in portakalı
Pahalıdır pahalı
Böyle güzel görmedim
Ben anamdan doğalı

NİNNİLER

Folklorun bir parçasıdır ninnilerimiz. Ninelerimizin bir mirasıdır bize. Her ninninin bir öyküsü vardır mutlaka. Bir sevincini, bir üzüntüsünü dışa vurmak isteyen ninni söyler, güler ninni söyler, ağlar ninni söyler Anadolu kadını. Dil bilmez bebesiyle paylaşmak ister duygularını. Başkalarına açamadığı dertlerini ninnilere döker. Öylesine güçlüdür ninnilerimiz. Taş bebeğe can verecek kadar…

Kaşları kara gözleri erik ninni
Anası köylü babası yörük ninnni
Kaşları var enli enli ninni
Yanağının ucu benli ninni
Ninni dedim uyuttum ninni
Kadir mevlam bunu sen büyüttün ninni.

TEKERLEMELER

Masal dünyasına ayak basacak dinleyiciyi gerçek-üstü ve gerçek-dışı havaya alıştırmak için bir giriştir. Mersin’den derlediğimiz bir örnek verelim:

Ne tarlamız vardı, ne darımız. Ne kovanımız vardı, ne arımız “ Kim dermiş ki bal demekle ağız bal olmaz” diye “böyle çingenece fal olmaz” diye.

Bir gün bir arı gelip kondu başıma, görünce girdim yeni bir yaşıma. Bir gözümden bal akıyor, bir gözümden kaymak. Dünyalar değer bir kere tatmak. Gayrı ne kirmen eğirdim, ne davar çevirdim. Her işi bir yana serip bir arıyı güttüm. Bağ bağ gezdirip, bahçe bahçe büyüttüm. Her çiçekten bal aldı, yaprak aldı, dal aldı. Velâkin yumurcağın biri bir taş attı, ayakları kırıldı. Bağladım olmadı, yağladım olmadı, bir türlü bir şifa bulmadı. Nihayet dolandım bayırı dağı, getirdim bir ceviz yaprağı. Sardım sarmaladım inceden ince; ne ağrı kaldı, ne sızı, bence...

SEYİRLİK OYUNLAR

Köy seyirlik oyunları, tarih boyunca göçlerden, çeşitli kültürlerden ve birikimlerden etkilenmiştir, Düğünlerde, özel günlerde ve zaman zaman köye-beldeye gelen saf, misafir veya yolcuları oyuna katmak üzere “hadi bir oyun çıkaralım” diyen muzip insanlarla geniş odalı evlerde, meydanlarda icra edilmektedir.

Düğünlerde oynanan Arap oyunu, Gemi oyunu, Deve oyunu, Hakim oyunu, Ayı ve katır oyunları, Samıt, Kasap, Değirmen üğütme, Sinkurdu, Kuşaktan çekme oyunları gibi diğer oyunlardan bazılarıdır.
Mut’tan Derlenilen Bir Oyun

KÖŞKER

Usta: - Bu vatandaşların ayağı hep yalın gelmiş.
Çırak: - Ne yapacağız ya..
Usta: - Çizme dikeceğiz.
Çırak: - Çizme dikelim.
Usta: - Bunlar eskimiş
(Bir vatandaş ayakkabısının birini çıkarıp ustaya verir)
Köylü: - Al gardaşım yazıcı kimse, yazıversin.
Bir başka köylü: - Ben bir körüklü çizme yaptıracan.
Usta: - Yaz oğlum. Ufaklığa bir körüklü çizme
Bir başka köylü: - Başka neler yaparsınız.
Çırak: - Lastik ayakkabıdan tut, körüklü çizmeye kadar yaparız.
Köylü: - Yapın bahalın da görelim.
Usta: - Gel oğlum, tezgahı kuralım.
(Kalfasını, el ve dizlerini üstüne yatık vaziyete getirerek ayağının birini kaldırıp, kendi boynunda dolaştırdığı iple bağlar. Kendisi de kalfanın sırtına oturur. Kaldırdığı kalfanın ayağı örs olarak kullanacaktır. Çekiç yerine de kendisi, eline aldığı bir tahta parçasını kullanır.
Usta: - Şap, şap; tak, tak.
Çırak: - Uf, yeter bee...
Oyuncu başı: - (seyircilerden biri) Eyiden irengi etmen oğlum. (Usta elndeki tahta parçası –çekiç ile çırağın ayak tabanına –örse- vururken, çırağı ayağının acımasından dolayı bağırmaya başlar. Bazen de usta mahsus ayağa vuaracağım diye çırağın kalçasına vurur. Tabii bu pozisyonda gülüşmeler ayyuka çıkar.)
Bir köylü: - Oynn, usta. Sana bir haber getirdim!.
Usta: - Neymiş, deyiver baham?
Köylü: - Eben ölmüş!.
Usta: - Hıı..!!..
Köylü: - Eben ölmüş derin yahu.!
Usta: - Allah rahmet eylesin nöörelim.
Köylü: - Anan da ölmüş!!
Usta: - Nöörelim.
Ustanın oğlu: - Amcam ölmüş!!
Usta: - Nöörelim
Ustanın oğlu: - Hii, hı, hı, hı. (ağlar)
Usta: - Ne oldu oğlum, neye ağlaşın?
Oğul: - Anam ölmüş!
Usta: - Neeeş Anan mı ölmüş. (Yerinden fırlayıp evine koşmak ister. Ancak, alttakinin ayağı iple boynuna bağlanmış olduğundan usta koşarken alttaki de ağız üstü ustanın peşi sıra sürüklenir. Bu pozisyon oyunun özüdür. Sürünenin tavrı seyircileri aşırı derecede güldürür.

NAZAR DEĞMESİ

Nazarla İlgili İnançlar: Nesiller boyu ağızdan ağıza söylene gelmiş, günlük yaşantımızda hemen her zaman rastladığımız bir inanç vardır ki,biz bunu nazar kem göz ya da göze gelmek deyimleriyle ifade ediriz. Sağlıklı bir insanın aniden hastalanması ya da bir kaza geçirmesi, mutlu bir yuva üzerine kara bulutlar çökmesi, tarladaki mahsulün zarar görmesi, iyi süt veren bir ineğin sütünün azalması hallerinde nazara geldi, göze geldi sözlerinin sık sık kullanıldığını görmekteyiz.

Cansız Varlıklara Nazar Değmemesi İçin Yapılan Pratikler: Evlere, kapılara, mekik, at nalı gök boncuk, nazar boncuğu, küçük çocuk ayakkabısı, üzerlik, kaplumbağa yavrusu, tesbih çalısının çatal kısmı, iğde çekirdeği, zeytin yaprağı asılır. Kapılara, seccadelere, el motifleri yapılır. Kara çalı dikeni ile (S) harfi birbirine delinip takılarak görünen bir yere asılır. Tarla ,bağ ve bahçelere öküz başı, gök boncuk, köpek kafası, at nalı asılır. Mührü Süleyman şeklinde kurşun dökülerek tarlaya gömülür. Çaltı ağacının da kötü gözün etkisini yok ettiğine inanılır.

HALK MÜZİĞİ: Türkmen ezgileri; estetik, üslup ve ifade bakımından çok zengin bir niteliğe sahiptir. Öyle ki; yaşam süreci içinde geçen en yalın, en değersiz konulardan tutun da, en yükseklerine, yurt ve ulusla ilgili tarihsel ve toplumsal olaylara, efsaneleşmiş halk kahramanlarına kadar her şey onun ifade alanına girer.

Mersin’de türküler bir hayli renklidir. Bu renklilik kıyı ile yaylaların, birbirine yakın olması ve yerleşim birimlerinin de yakın zamana kadar konar-göçer olarak hayatlarını devam ettirmesinden kaynaklanmaktadır. Konar-göçerlilik kültür etkileşiminin en büyük unsurlarındandır. Bu etkileşim haliyle yukarda bahsettiğimiz renkliliği getirmiştir yöreye.

Mersin’de çalınıp söylenen türküler

1-Bozlaklar (Uzun havalar)
2-Ağıtlar
3-Kaşık havaları
4-Mengiler
5-Samahlar
6-Zeybekler hemen karşımıza çıkacaktır.
Silifke Yöresinden İki Türkü
Yayla Yolları
Yayla yollarında göç katar katar
Öğründen ayrılmış bir palaz öter
Bu ayrılık bana ölümden beter
Ağlaşalım ayrılığın günüdür

Keklik
Keklik olsam yuva yapsam
Ben de dağlara bağlara
Ben yarimi alsam kaçsam
Yüce dağlara dağlara

HALK OYUNLARIGünümüzde bütün oyunlar kız, erkek ayrı ayrı oynandığı gibi karma olarak ta oynanmaktadır. Açık - kapalı yerlerde ve sahnede oynanılmaktadır.

Oyunlar 3 türlüdür.

1. Çalgı eşliğinde oynanan oyunlar
2. Çalgı ve söz eşliğinde oynanan oyunlar
3. Efsanesi veya öyküsü olan oyunlar

Bölgenin geleneksel çalgısı davul ve kemene (kabak keman)’dır. Koltuk davulu ile kemanenin bıraktığı boşluk kaşıkla doldurulmuş, böylece oyunlar kaşıkla ritim kazanmışlardır. Oyunların önemli bir bölümü de zeybek türüdür. Ancak bu zeybekler de etnik karakter yanında coğrafyanın getirdiği bir kıvraklığa kavuşmuştur.

Mersin’de diğer bir oyun çeşidi de semahlardır. Semahlar, Bağlama eşliğinde oynanan türkülü bir oyun türüdür. Genelde oyun üç bölümlüdür. Ağırlama, yeldirme ve koğdurmadır, Turnalar Semahı, Garipler Semahı, Kırklar Semahı gibi çeşitleri vardır. Mersin ilçe merkezine bağlı köylerde semahlar genel olarak Tahtacı denilen, geçimini katırlarıyla tomruk çekerek temin eden gruplar tarafından oynanan dini oyunlardır. Mersin’de semah oynanan bölgelerde diğer bir oyun türü de Mengiler’dir. Mengiler de semaha benzer ve toplu oynanan oyunlardandır ve dokuz zamanlıdır.
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,632
İÇEL'DE EL SANATLARI

DOKUMACILIK:
Mersin yöresinin bir Yörük cenneti olduğunu belirtmiştik. Bunların büyük bir kısmının toprağa yerleşmesine karşılık özellikle yaz aylarında yaylalara göç, vazgeçemedikleri gelenekleridir. Onların vazgeçemedikleri yalnızca göç değildir elbette, eski hayatlarının pek çok parçası ile birlikte dokumalarıdır aynı zamanda.Yörede, Mekikli, Mekiksiz, Çarpana ve Kirkitli dokumaların en güzel örnekleri dokunur.

A - KİRKİTLİ DÜZ DOKUMALAR

KİLİM: Yöre dokumacılığının en güzel örneklerini veren kilimler, üzerindeki yanışlarla bir başka güzelleşirler. Bu yanışlar hiç bir yerde duramayan, göze en ufak ziyan vermeyen, gezgin, göçebe duygular, ürkek, çocuksu, saf renkler, bir uçtan öteki uca yanıp tüterek, kalın ısdar tarağının ağzından kurtularak, çılgınca akmışlar kilimin üstüne. Birbirinin içine girmiş, pişmiş renkler, düğüm ve ilmeklerle kardeşleşip kaynaşarak, sonsuzluğun içinde yok olup erimekte. Küçücük parçalardan oluşan nakışlar; yer yer sıçramalar yaparak, kusursuz bir bütünlük meydana getirmekteler.

ALAÇUVAL: Geç kızların çeyiz eşyası arasında baş sıralarda gelir. Çok zengin bir renk ve motif hazinesi halindeki ala çuvalların gerek motif gerekse renk uyumu yönünden, Türk kadınının iç dünyasına açılan penceredir diyebiliriz. Çadırların genellikle sağ köşesine konulur. Çadıra girişte rengarenk yanışlar bir tablo gibi insanı kendine cezbeder. Renkler ve motifler cıvıl cıvıl ötüşür, sıcak bir sevgi sarar ruhu; her yanış bir duyguyu fısıldar; sükunet, haz, aşk, dostluktur bu. Bir sıra yanış sizleri nazardan korumak için, bir sıra yanış sihirden korumak, biri güçlülüğünüze, biri sevdiğinize kavuşmaya hep dua edecektir.

KIL ÇUVAL: Ala çuvallar genellikle giyeceklerin korunma ve saklanmasında kullanılırken kıl çuvalları tahıl, yiyecek kapları gibi eşyanın taşınması ve konulmasında kullanılır. Atkılığı ve çözgülüğü kıldan oluşur. Üzerine esasen (yanış) konulmaz. Eğer yanış kullanılacaksa basit olduğu için bıtırak, sinek, meneğ, şakka yanışları tercih edilir.

UN ÇUVALI: Un çuvallarının atkılığı ve çözgülüğü yün veya pamuktur. İçine yiyecek maddeleri konulan bu çuvallar, deve veya eşeğe yüklenerek taşımada da kullanılacaktır. Bıtırak, sinek, şakka, meneğ, sığır sidiği yanışlarını çuval üzerine serpiştirilmiş halde her zaman görmek mümkündür.

ÇUL: Yörüklerde ev sergisi olarak çul yerine kilim kullanma geleneği zayıftır. Yer döşemesinde keçe kullanıldığını belirtmiştik. Buna rağmen sergi için veya eşya örtüsü için her aile birden fazla çula sahiptir.

SOMAT: Üzerine konan leğen içinde hamur yoğrulur. Saçta pişirilen ekmekler arasına konarak kuruması önlenir; kurumuş ekmekler elle sulanıp arasına konarak yumuşatılır.Yemekler, üzerinde yenilir.

SECCADE: İslamiyet’in kabulünden sonra Türk dokuma türleri arasına giren seccadeler, "farda" tekniği ile dokunur. Yani iki yüzü de aynı görüntülüdür. Genellikle "farda" ve "saksağan" yanışlarını kullanmak tercih edilmiştir.

HEYBELER: Çobanların içinde yiyecek taşıması, alış-veriş merkezlerinden karşılanan ihtiyaçların eve getirilmesi, yerleşim yerine uzak olan pınarlardan alınıp kaplara konulan suyun taşınması gibi pek çok fonksiyonu olan heybeler, bütün Yörükler’de vazgeçilmez bir dokuma türüdür.

MUZ LİFİYLE DOKUNMUŞ KİLİM: Bozyazı’da önemli bir ekonomik gelir kaynağı olan muz bitkisinin dış gövde kabukları sıyrılarak ince parçalara dönüştürülür. Bu parçalar suda uzun süre ezilerek yıkamaya tabi tutulur, lif haline getirilir. Biriken lifler güneşte kurumaya bırakılır. Kuruduktan sonra “eğirtmeç”le eğrilir ve ip haline getirilerek yumak biçimine dönüştürülür, “ıstar” adı verilen ağaç dokuma tezgahlarında değişik boy, ebat ve desende dokunur. Şimdiye kadar başka bir yerde örneğine rastlanmayan kilimden bugün için elimizde iki adet bulunmaktadır.

TÜLÜCE: Saçak yünler, ayrı ayrı renge boyanır. Düğümlemek için direziden geçecek yünler üçer kirtilir. Baklava dilimleri başta olmak üzere geometrik desenler verilir. Tülüce çobanları soğuktan koruyucu, soğuk havalarda ve yaz günlerinde dışarıda oturmak için yer yaygısı olarak kullanılır.

B – MEKİKLİ DÜZ DOKUMALAR:


ABA (Bİ-NAMAZ ABA): Düz dokuma tekniğine girmek istediğimiz bu bölümde, Türkmenlerin büyük çoğunluğunun şalvar veya ceket olarak kullandığı “Aba”lardan kısaca söz etmek isteriz.

“Çulfalık” denilen dokuma aleti ile dokunur. Yaklaşık 50 cm enindedir. Kaldırıp bakıldığında arka tarafı görülebilir. Elyafların birbirine kaynaşması sonucu elde edilir. Başlangıçta soğuk su dökmek suretiyle bir saat süreyle bisiklet pedalı çevrilir gibi karşılıklı ayak tabanları altında ezilir. Daha sonra, salıncak ipi gibi yüksek bir yere asılır. İki ucu birbirine dikilerek arasına 20-30 kg ağırlıkta bir cisim konulur. Bu ağırlık depme sırasında meydana gelen kırışıklıkları nispeten telafi ederken; depmenin her tarafının da aynı düzeyde pürüzsüz olmasını sağlar (bir nevi ütülemedir). Asılı halde suyu da çekilmektedir. Depme için soğuk su yerine ilk anda sıcak su kullanıldığı taktirde “siğilenir” yani pürüzlenir.

SAVAN: Culfalık denilen yer tezgahlarında dokunur. Bu örtü, 60-70 cm olan üç enin yan yana dikilmesi ile istenilen boyda yapılmaktadır. Milli kültür değerlerimizden olan culfanlığın tarihi Orta Asya Türklerine kadar dayanır. Savan genellikle halı ve kilim üzerine serilen örtüdür.

Savanın dokunduğu culfalık tezgahında çeşitli giyecekler için “kumaş”, “battaniye”, “havlu”, “çıpıt” denilen yolluk, “güdük” denilen erkek gömlekleri, “peşkir” denilen yüz havlusu, “savan” denilen ince kilim, “göynek” denilen iç giyim ve dokunmaktadır.

C – KEÇE


Dokunmamışlar grubunda yer alan bir el sanatı ürünüdür. Yün yayda atılır. Çıkan belli miktardaki yün, yayın çubuğuyla (çirti) yerden yuvarlanarak bir kenara götürülür. Çirtiyle toplanmış bu yüne “Dulup” denilir. Yapılacak keçenin boyunda yere serilen çulun üzerine, yaklaşık 10 cm kalınlıkta duluplar yerleştirilir. Üzerine su serpilir. Amaç yünün birbirini tutmasıdır.

Kalıplaşan yün (keçe) yumruk büyülüğünde döşenmiş taşlar üzerine serilir. Bir kenarı yarım turla içe bükülür. 8-10 kadın bu bükülü kısma dizleri üzerine oturarak kollarının bilekle dirsek arasına korlar. Ellerini yakmayacak ısıda tutulan suya kolları altındaki keçe üzerine dökerken, kadınlar, hep birden bir ileri bir geri ezmeye başlarlar. Bu durum keçenin ilk başlanılan kısmından bitimine kadar sürer. Ne kadar tur devam ettirilebilirse keçe o kadar iyi olacaktır.

Keçeler kara çadırların üst, yanlar ve arka kısmının kapatılmasında kullanılır. Yağmuru geçirmez, soğuk ve sıcağı ayarlı tutar. Çobanlar için “kepenek” yapılır. Betonarme ve toprak yapılı evlerin tabanına serilerek soğuğun etkisinin azaltılması sağlanır. Hayvan semerlerinin iç kısımlarında kullanılır.

D- ÖRÜCÜLÜK


Bölgede Şiş, Tığ, İğne ve Mekik örücülüğü; Ayrıca, köy düğümü (bağlama), Ağ yapımı ve Bitkisel örücülük oldukça yaygındır. Bunlar arasında yer alan iğne oyalarından biraz bahsedelim:

İĞNE OYALARI: Daha çok Çamlıyayla ve Tarsus ilçelerinde yapılır. Ulamalar, (çokca namaz örtüleri için yapılan ve birli zincir şerit üzeride çiçek meyve vb. yerleştirilerek hazırlananlar); daha büyük yapılı ve baş süslemelerinde kullanılan hotozlar; göğse, başa takılan (bir veya birkaç çiçeğin buketi), saksı ve kır çiçeklerinden esinlenerek yapılan başörtü kenarlıkları başlıcalarıdır. Bunlar için stilize edilmiş bitkiler, çeşitli geometrik şekiller, sebze ve meyvelerden örnekler kullanılır. Ayrıca sembollerin de yer aldığı oyalardan başka “Türkan Şoray’ın Göbeği”, “Zeki Müren’in Kirpiği” gibi benzetmeler de yapılmaktadır.

Alıntılardır. savataged tarafından düzenlenmişlerdir.
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,632
İÇEL'DE EL SANATLARI

DOKUMACILIK:
Mersin yöresinin bir Yörük cenneti olduğunu belirtmiştik. Bunların büyük bir kısmının toprağa yerleşmesine karşılık özellikle yaz aylarında yaylalara göç, vazgeçemedikleri gelenekleridir. Onların vazgeçemedikleri yalnızca göç değildir elbette, eski hayatlarının pek çok parçası ile birlikte dokumalarıdır aynı zamanda.Yörede, Mekikli, Mekiksiz, Çarpana ve Kirkitli dokumaların en güzel örnekleri dokunur.

A - KİRKİTLİ DÜZ DOKUMALAR

KİLİM: Yöre dokumacılığının en güzel örneklerini veren kilimler, üzerindeki yanışlarla bir başka güzelleşirler. Bu yanışlar hiç bir yerde duramayan, göze en ufak ziyan vermeyen, gezgin, göçebe duygular, ürkek, çocuksu, saf renkler, bir uçtan öteki uca yanıp tüterek, kalın ısdar tarağının ağzından kurtularak, çılgınca akmışlar kilimin üstüne. Birbirinin içine girmiş, pişmiş renkler, düğüm ve ilmeklerle kardeşleşip kaynaşarak, sonsuzluğun içinde yok olup erimekte. Küçücük parçalardan oluşan nakışlar; yer yer sıçramalar yaparak, kusursuz bir bütünlük meydana getirmekteler.

ALAÇUVAL: Geç kızların çeyiz eşyası arasında baş sıralarda gelir. Çok zengin bir renk ve motif hazinesi halindeki ala çuvalların gerek motif gerekse renk uyumu yönünden, Türk kadınının iç dünyasına açılan penceredir diyebiliriz. Çadırların genellikle sağ köşesine konulur. Çadıra girişte rengarenk yanışlar bir tablo gibi insanı kendine cezbeder. Renkler ve motifler cıvıl cıvıl ötüşür, sıcak bir sevgi sarar ruhu; her yanış bir duyguyu fısıldar; sükunet, haz, aşk, dostluktur bu. Bir sıra yanış sizleri nazardan korumak için, bir sıra yanış sihirden korumak, biri güçlülüğünüze, biri sevdiğinize kavuşmaya hep dua edecektir.

KIL ÇUVAL: Ala çuvallar genellikle giyeceklerin korunma ve saklanmasında kullanılırken kıl çuvalları tahıl, yiyecek kapları gibi eşyanın taşınması ve konulmasında kullanılır. Atkılığı ve çözgülüğü kıldan oluşur. Üzerine esasen (yanış) konulmaz. Eğer yanış kullanılacaksa basit olduğu için bıtırak, sinek, meneğ, şakka yanışları tercih edilir.

UN ÇUVALI: Un çuvallarının atkılığı ve çözgülüğü yün veya pamuktur. İçine yiyecek maddeleri konulan bu çuvallar, deve veya eşeğe yüklenerek taşımada da kullanılacaktır. Bıtırak, sinek, şakka, meneğ, sığır sidiği yanışlarını çuval üzerine serpiştirilmiş halde her zaman görmek mümkündür.

ÇUL: Yörüklerde ev sergisi olarak çul yerine kilim kullanma geleneği zayıftır. Yer döşemesinde keçe kullanıldığını belirtmiştik. Buna rağmen sergi için veya eşya örtüsü için her aile birden fazla çula sahiptir.

SOMAT: Üzerine konan leğen içinde hamur yoğrulur. Saçta pişirilen ekmekler arasına konarak kuruması önlenir; kurumuş ekmekler elle sulanıp arasına konarak yumuşatılır.Yemekler, üzerinde yenilir.

SECCADE: İslamiyet’in kabulünden sonra Türk dokuma türleri arasına giren seccadeler, "farda" tekniği ile dokunur. Yani iki yüzü de aynı görüntülüdür. Genellikle "farda" ve "saksağan" yanışlarını kullanmak tercih edilmiştir.

HEYBELER: Çobanların içinde yiyecek taşıması, alış-veriş merkezlerinden karşılanan ihtiyaçların eve getirilmesi, yerleşim yerine uzak olan pınarlardan alınıp kaplara konulan suyun taşınması gibi pek çok fonksiyonu olan heybeler, bütün Yörükler’de vazgeçilmez bir dokuma türüdür.

MUZ LİFİYLE DOKUNMUŞ KİLİM: Bozyazı’da önemli bir ekonomik gelir kaynağı olan muz bitkisinin dış gövde kabukları sıyrılarak ince parçalara dönüştürülür. Bu parçalar suda uzun süre ezilerek yıkamaya tabi tutulur, lif haline getirilir. Biriken lifler güneşte kurumaya bırakılır. Kuruduktan sonra “eğirtmeç”le eğrilir ve ip haline getirilerek yumak biçimine dönüştürülür, “ıstar” adı verilen ağaç dokuma tezgahlarında değişik boy, ebat ve desende dokunur. Şimdiye kadar başka bir yerde örneğine rastlanmayan kilimden bugün için elimizde iki adet bulunmaktadır.

TÜLÜCE: Saçak yünler, ayrı ayrı renge boyanır. Düğümlemek için direziden geçecek yünler üçer kirtilir. Baklava dilimleri başta olmak üzere geometrik desenler verilir. Tülüce çobanları soğuktan koruyucu, soğuk havalarda ve yaz günlerinde dışarıda oturmak için yer yaygısı olarak kullanılır.

B – MEKİKLİ DÜZ DOKUMALAR:


ABA (Bİ-NAMAZ ABA): Düz dokuma tekniğine girmek istediğimiz bu bölümde, Türkmenlerin büyük çoğunluğunun şalvar veya ceket olarak kullandığı “Aba”lardan kısaca söz etmek isteriz.

“Çulfalık” denilen dokuma aleti ile dokunur. Yaklaşık 50 cm enindedir. Kaldırıp bakıldığında arka tarafı görülebilir. Elyafların birbirine kaynaşması sonucu elde edilir. Başlangıçta soğuk su dökmek suretiyle bir saat süreyle bisiklet pedalı çevrilir gibi karşılıklı ayak tabanları altında ezilir. Daha sonra, salıncak ipi gibi yüksek bir yere asılır. İki ucu birbirine dikilerek arasına 20-30 kg ağırlıkta bir cisim konulur. Bu ağırlık depme sırasında meydana gelen kırışıklıkları nispeten telafi ederken; depmenin her tarafının da aynı düzeyde pürüzsüz olmasını sağlar (bir nevi ütülemedir). Asılı halde suyu da çekilmektedir. Depme için soğuk su yerine ilk anda sıcak su kullanıldığı taktirde “siğilenir” yani pürüzlenir.

SAVAN: Culfalık denilen yer tezgahlarında dokunur. Bu örtü, 60-70 cm olan üç enin yan yana dikilmesi ile istenilen boyda yapılmaktadır. Milli kültür değerlerimizden olan culfanlığın tarihi Orta Asya Türklerine kadar dayanır. Savan genellikle halı ve kilim üzerine serilen örtüdür.

Savanın dokunduğu culfalık tezgahında çeşitli giyecekler için “kumaş”, “battaniye”, “havlu”, “çıpıt” denilen yolluk, “güdük” denilen erkek gömlekleri, “peşkir” denilen yüz havlusu, “savan” denilen ince kilim, “göynek” denilen iç giyim ve dokunmaktadır.

C – KEÇE


Dokunmamışlar grubunda yer alan bir el sanatı ürünüdür. Yün yayda atılır. Çıkan belli miktardaki yün, yayın çubuğuyla (çirti) yerden yuvarlanarak bir kenara götürülür. Çirtiyle toplanmış bu yüne “Dulup” denilir. Yapılacak keçenin boyunda yere serilen çulun üzerine, yaklaşık 10 cm kalınlıkta duluplar yerleştirilir. Üzerine su serpilir. Amaç yünün birbirini tutmasıdır.

Kalıplaşan yün (keçe) yumruk büyülüğünde döşenmiş taşlar üzerine serilir. Bir kenarı yarım turla içe bükülür. 8-10 kadın bu bükülü kısma dizleri üzerine oturarak kollarının bilekle dirsek arasına korlar. Ellerini yakmayacak ısıda tutulan suya kolları altındaki keçe üzerine dökerken, kadınlar, hep birden bir ileri bir geri ezmeye başlarlar. Bu durum keçenin ilk başlanılan kısmından bitimine kadar sürer. Ne kadar tur devam ettirilebilirse keçe o kadar iyi olacaktır.

Keçeler kara çadırların üst, yanlar ve arka kısmının kapatılmasında kullanılır. Yağmuru geçirmez, soğuk ve sıcağı ayarlı tutar. Çobanlar için “kepenek” yapılır. Betonarme ve toprak yapılı evlerin tabanına serilerek soğuğun etkisinin azaltılması sağlanır. Hayvan semerlerinin iç kısımlarında kullanılır.

D- ÖRÜCÜLÜK


Bölgede Şiş, Tığ, İğne ve Mekik örücülüğü; Ayrıca, köy düğümü (bağlama), Ağ yapımı ve Bitkisel örücülük oldukça yaygındır. Bunlar arasında yer alan iğne oyalarından biraz bahsedelim:

İĞNE OYALARI: Daha çok Çamlıyayla ve Tarsus ilçelerinde yapılır. Ulamalar, (çokca namaz örtüleri için yapılan ve birli zincir şerit üzeride çiçek meyve vb. yerleştirilerek hazırlananlar); daha büyük yapılı ve baş süslemelerinde kullanılan hotozlar; göğse, başa takılan (bir veya birkaç çiçeğin buketi), saksı ve kır çiçeklerinden esinlenerek yapılan başörtü kenarlıkları başlıcalarıdır. Bunlar için stilize edilmiş bitkiler, çeşitli geometrik şekiller, sebze ve meyvelerden örnekler kullanılır. Ayrıca sembollerin de yer aldığı oyalardan başka “Türkan Şoray’ın Göbeği”, “Zeki Müren’in Kirpiği” gibi benzetmeler de yapılmaktadır.

Alıntılardır. savataged tarafından düzenlenmişlerdir.
 
Üst