Hakkari

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,645
84,568
NeverLand
hakkariemn.jpg

Genel Bilgiler

Yüzölçümü: 9.521 km²

Nüfus: 236.581 (2000)

İl Trafik No: 30

Türkiye’nin güneydoğu köşesinde derin ve uzun Zap Vadisi’nin güney yamacına kurulu, dört bir yanı dağlarla çevrili Hakkâri Anadolu, Mezopotamya ve İran üçgeninde yer alan coğrafi konumuyla birçok topluluğun ilgisini çekmiş ve birçok millete vatan olmuştur. İlin tarihi Paleolitik Çağ’dan başlamaktadır. İl sınırları içinde çeşitli yerlerde bulunan kaya resimleri Neolitik Çağ’a tarihlenmektedir. M.Ö. 6. yüzyıl başlarına kadar bölgeye Urartular egemen olmuşlardır. Çevrenin zorlu koşullarına rağmen güçlü bir örgütlenme gerçekleştiren Urartular bölgede sivil ve askeri amaçlı, “Ordu Yolu” diye adlandırılan ve belirli bir kesimi günümüze ulaşan bir ulaşım ağı kurmuşlardır. Urartu toprakları zaman zaman Assur tehdidini yaşamış, M.Ö. 560 yılında Med saldırısı ile tarihten silinmiştir. Urartularla birlikte Assurluları da yok eden Medler, Pers istilası ile yok olmuştur. Perslerin ise Büyük İskender tarafından egemenliği silinmiştir. Büyük İskender’den sonra Seleukos Krallığı’nın, İran'da bir krallık kuran Partların, Sasanilerin ve Müslüman Arapların hâkim olduğu yörede daha sonra Roma, Bizans, Selçuklu, İlhanlı, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safevi dönemleri yaşanmıştır. Yazılı olarak bölgenin adına ilk defa Arap kaynaklarında rastlanmaktadır. Ünlü Arap tarihçisi İbn-i Havkal, Hakkar aşiretinin adına dayanarak Van Gölü’nün güneyine düşen bölgeyi “Hakkâriye” (Hakkarların beldesi) adıyla anmaktadır. Hakkar aşireti bölgede bugün de varlığını sürdüren 12 Ertuşi (Hertuşi) oymağıyla 12 Pinyanişi oymağından oluşmaktadır. Hakkâri 1536'da Kanuni Sultan Süleyman döneminden itibaren Osmanlı egemenliğine girmiş ve Hakkâri adıyla anılmıştır.

cilodagi.jpg


Coğrafi Konumu

Hakkari ili doğuda İran, güneyde Irak, batıda Şırnak, kuzeyde de Van illeri ile çevrilidir. Yüzey şekillerinin ana çatısını oluşturan dağlar, batı-doğu doğrultusunda yüksek bir kabartı şeklinde uzanırlar. Güneydoğu Toroslar yayının bu ildeki uzantılarına Hakkari Dağları adı verilir.

İlin en büyük düzlüğü Yüksekova'nın kuzey ve doğusundaki dağların yamaçlarından doğan Nehil Çayı'nın oluşturduğu Yüksekova'dır. Bununla beraber yüksek dağların doruklarında ve doruğa yakın yerlerde çok sayıda göl vardır bunların içinde en önemlisi Gelyana Gölü'dür.

İklimi

Hakkâri’de karasal ikim hüküm sürmektedir. Bu nedenle kışlar soğuk ve sert yazları ise sıcak ve kurak geçmektedir.

Ulaşımı

Karayolu ile ulaşım mümkündür.

İLÇELER

Hakkari ilinin ilçeleri; Çukurca, Şemdinli ve Yüksekova'dır.

Tarihçe

Bölgede yapılan arkeolojik araştırmalar, (MÖ. 100.000-40.000) Orta Paleolitik Çağda yörede geçici bir yerleşmenin olduğunu göstermektedir. Bu yerleşim Neolitik dönemde de sürmüştür. Bölgedeki yerleşmenin Neolitik dönemde de sürdüğünü ortaya koyan belgeler, il sınırları içinde değişik yerlerde bulunan kaya resimlerdir. Bu resimlerin önemli bir bölümünü Hakkari’nin güneydoğusundaki Gevaruk vadisinde bulunanlar oluşturmaktadır. Bu vadide, 2600 metre yükseklikteki bir çok kayalara kazınmış 1.000 dolayında resim bulunmuştur.

d-1.jpg


Neolitik dönemde Hakkâri yöresinde yaşayanların avcılık, hayvancılık ve tarımla uğraştıklarını belgeleyen bu resimler, İspanya ve Kuzey Afrika’da bulunan kaya resimleriyle büyük benzerlik göstermektedir. MÖ.7000’den itibaren yerleşime sahne olan Hakkari yöresi Urartular, Asurlular, Kimmerler, Medler ve Perslerin egemenliği altında kalmıştır. Daha sonra Atropaten Krallığı, Seleukos ve Part egemenliğine girmiştir. MÖ.II.yüzyılda Hakkari yöresinin doğu kesimi Atropaten, güney kesimi de Gordia ismi ile anılmakta idi.

hosap99.jpg


MÖ.I.yüzyılda Romalılar ile Partlar arasında çekişmeye neden olan yöre, Arsaklılar yönetiminde Moksuan adı ile anılmıştır. MÖ.III.yüzyılda Romalılar ile Sasaniler arasında, MÖ.IV.yüzyılda da Bizanslılar ile Sasanilerin çekişmelerine sahne olmuştur. VII.yüzyılda Arap akınlarına uğramıştır. Ardından Selçuklu, İlhanlı, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Safevilerin akınlarına uğramış, ancak dağlık yapısı nedeni ile çok fazla etkilenmemiştir. Genellikle bağımsızlıklarını koruyan aşiret beyliklerinin merkezi olmuştur.

Malazgirt Savaşı’ndan (1071) önce, 1054’te Tuğrul Bey yönetiminde Van gölü çevresine dek gelen Türkmenler, Çoruh Vadisinden Parhan Dağlarına uzanan yöreye akınlar yapmışlardır. Bu arada Hakkari’yi de bir süre ele geçirmişler, ancak kent halkının büyük tepkisi ile karşılaştılar. Bir süre sonra Hakkari ve çevresinde Musul Atabeleri (Zengiler) egemenlik kurmaya çalışmışlar, 1142’de İmadeddin Zengi (1127-1146) Hakkari’ye bağlı Aşup (Calap) Kalesini ele geçirmiş, kalenin yerine, kendi adını verdiği İmadiye Kalesini kurmuştur. Yörede egemenlik kuran aşiretlerin en önemlileri, Pınyanişler, Zibariler, Dımbilli Zazaları ve Ertuşiler’dir. İmadiye Beyliği 1402’de Hakkari beyliğinden ayrı olarak kurulmuş ve varlığını 300 yıla yakın bir süre korumuştur. Bu beyliği yönetenlere, kurucusu Bahaddin Bey’in adından dolayı Bahaddinan Beyleri denilmiştir. Abbasi soyundan geldiklerini öne sürmelerine karşın, bu beylerin kökenlerine ilişkin fazla bir bilgi bulanmamaktadır.

kaymesaray.jpg


Hakkari 1534’te Osmanlı yönetimine geçmesine karşın 1535’te yine Safevilere bağlanmıştır. Bu durum, Hakkari’nin uzun süredir savaşmakta olan İran ile Osmanlılar arasındaki sınır bölgesinde bulunmasından kaynaklanmıştır. Her iki yan da, yöredeki aşiret beylerine çeşitli ödünler vererek bölgeyi ellerinde tutmak istemişler, bu nedenle de Hakkari ve çevresi Osmanlılar ve Safeviler arasında birkaç kez el değiştirmiştir. Hakkari’nin İmadiye ve Şemdinli kesimleri ise uzun bir süre Şembu Beylerinden ayrı olarak İmadiye Beyliğince yönetilmiştir.

V.yüzyılda oluşan Hıristiyan mezhebi Nasturiler, eskiden Gülırmak veya Culamerg adları ile de bilinen Çölemerik’i XVII.yüzyıldan XX.yüzyıl başlarına kadar merkez edinmişlerdir. XIX.yüzyıl sonlarında Van vilayetine bağlı Hakkari sancağının merkez kazası olan Çömerik, 1915’ten 1918’e kadar Rusların ve Nasturilerin işgali altında kalmıştır.

Cumhuriyetin ilanından sonra 1936’da Van’a bağlanmış, 1936’da yeniden il yapılan Hakkari’nin merkezi durumuna getirilmiştir.

Hakkari’de günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Gevaruk, Peştazare ve Trişin Kaya Resimleri, Dirheler, Hakkâri, Bay ve Dez Kaleleri, Hırvata Kent Kalıntıları, Meydan Medresesi. Taş Köprü, Kırmızı Kümbet Mezarlığı, Kaya Resimleri, Koç Heykeli, Meydan Medresesi, Halil Kilisesidir.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,645
84,568
NeverLand
Hakkari (Çölemerik) Kalesi

Hakkari il merkezinden kuzey-güney yönlerine uzanan, yüksekligi100-200 m. yüksekliğindeki bir tepe üzerinde Çölemerik Kalesi bulunmaktadır.

Kaledeki sarnıç izlerinden başka günümüze hiçbir kalıntı gelememiştir. Bu nedenle mimarisi hakkında hiçbir bilgi edinilememektedir. Bununla beraber Evliya Çelebi ve diğer tarihi kaynaklarda bu kalenin varlığından söz edilmektedir.

Çay Kalesi

Hakkari’nin güneyinde, il merkezine 7-8 km. uzaklıkta bulunan Çay Kalesi denizden 2.025 m yüksekliğinde, oldukça sarp ve kayalık bir tepe üzerinde bulunan Çay Kalesi’nin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber kale çevresinde etrafa yayılmış keramik parçaları Maden Çağı’ndan başlayarak Orta Çağa kadar kalenin kullanıldığını ortaya koymaktadır.

Günümüzde kaleye kuzey ve güney yönlerinden tırmanılarak çıkılabilmektedir. XVI. yüzyılda yöreye hakim olan Hakkari Beylerinin de bu kaleyi kullandıkları sanılmaktadır.

Kalenin mimari yapısı büyük ölçüde harap olmuştur. Bu nedenle hem tarihlendirilmesi, hem de planının çıkarılması olanağı ortadan kalkmıştır. Kalenin üst kesimlerinde horasan harçla birleştirilmiş moloz taşların meydana getirdiği duvar kalıntılarına rastlanmaktadır. Bunların dışında kale ile ilgili başka bir buluntu ve kalıntıya rastlanmamaktadır.

Kelat Sarayı

Hakkari Şemdinli ilçesine 17 km. uzaklıkta, eski ilçe merkezi Nehri'nin güney batısında dere kenarında Kelat Sarayı bulunmaktadır. Saray büyük ölçüde yıkılmış, günümüze yalnızca iki kemeri ile bir duvar kalıntısı gelebilmiştir.Sarayın ne zaman yapıldığını belirten bir kitabe günümüze gelememiştir. Burnunla beraber yerel kaynaklarda Seyit Ahmet Sıddık tarafından yaptırıldığı belirtilmiştir.

Seyit Ahmet Sıddık Seyit Taha-i Hakkari’nin torunlarından Seyit Ubeydullah’ın oğludur. Seyit Ahmet 1878-1903 yıllarında Hakkari’nin yönetiminde etkili olmuştur. Büyük olasılıkla da bu sarayı o zaman yaptırmıştır.

Sarayın düzgün kesme kireç taşından duvar kalıntılarına dayanılarak, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı üç katlı ve oldukça düzgün planlı bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. Günümüze kısmen ayakta kalmış güney duvarı gelebilmiş, diğer bölümleri tamamen yıkılmıştır. Sarayın doğu cephesinin her katında dokuzar penceresi vardır. Kuzey cephesinde ise üç katın yüksekliğine eş sivri kemerli iki açıklık, bunun dışında kalan katlarda da üçer penceresi bulunmaktadır.

Sarayın günümüzde ayakta kalabilen güney duvarındaki izlerden ortada bir kapı ile bunun yanında da pencereler olduğu anlaşılmaktadır. Cephenin ortasındaki bu kapı anıtsal bir portakal şeklinde düzenlenmiştir. İç içe kademeleşen sivri kemerli açıklığı olan kapı dıştan bir kemer ile sınırlandırılmıştır. Buradaki sivri kemer özengi seviyelerine kademeli olarak yerleştirilmiş iki kademeli çıkmalarla daha belirginleştirilmiştir. Kapının iki yanındaki yüzeylerde biraz üst kısımda yer alan pencereler, dikdörtgen çerçeveler içerisine alınmış olup, sivri kemerlerle de sonlandırılmıştır.

Kayme Sarayı

Hakkari, Nehri'deki eski yerleşim alanlarının kuzey tarafında bulunan Kayme Sarayı kitabelerinden öğrenildiğine göre 1909-1911 yıllarında yaptırılmıştır. Kitabelerde isim geçmemekle beraber Seyit Übeydullah'ın oğlu Seyit Abdullah tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır.

Kayme sarayı iki katlı bir yapı olup, 18.80x24.00 m. ölçülerinde kuzey güney doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Günümüze sarayın yalnızca kuzey ve batı duvarları iyi bir durumda, doğu ve güney duvarları ise kısmen ayakta kalabilmiştir. Sarayın üst örtüsü tamamen yıkılmıştır.

Yapının zemin ve birinci katları birbirinin eşi plan düzenindedir. Bu plan düzeninde ortada dikdörtgen iki salon ve bunun batı taraflarında da dörder oda bulunmaktadır. Kuzey ve güney cephelerine ortalarına açılmış kapılardan girilmekte olup, odalara hem salondan hem de birbirlerinin içerisinden geçilmektedir.

Yapının doğu cephesi yıkıldığından bu cephe ile ilgili bilgilerimiz bulunmamaktadır. Bununla beraber kuzey, güney ve batı cephelerinin kapı ve pencerelerle hareketlendirildiği açıkça görülmektedir. Sarayın kuzey cephesine sivri kemerli büyük bir niş içerisindeki, sivri kemerli kapı ve bunun iki yanına altlı ve üstlü dört pencere açılmıştır. Bu pencereler cephedeki niş şeklindeki girintinin içerisinde kalmıştır. Cephedeki tek bezeme unsuru, kapı kemerinin sağ ve sol üst köşelerindeki kitabelerdir.

Kitabeler mermer üzerine ikişer satır halinde sülüs yazı ile yazılmıştır.
Bunlardan sağ taraftaki i kitabe üzerinde h.1332 (1910) tarihi ve şu cümleler yazılıdır:

Deki kapılarında hamd vardır.
Oraya emniyet ve selametle giriniz.


Diğer kitabede:

Bu ev (girenlere) esenlik verir.
Bakanlara hicri 1330 tarihini (1909) müjdele
yazılıdır.

Kırmızı Kümbet Zaviyesi

Hakkari Güleres Baba Mahallesi’nde, mezarlığın bulunduğu sırtın güney tarafında bulunan Kırmızı Kümbet Zaviyesinin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Günümüzde oldukça harap ve büyük ölçüde yıkılmış olmasına rağmen kalıntılarına ve duvarlarına dayanılarak planı kısmen de olsa anlaşılabilmektedir.

Zaviye doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı, 16.50mx11.80m ölçüsündedir. Batı cephesinin kuzey köşesinde bir kapı ile içerisine girilebilmektedir. Buradan doğu yönüne doğru genişleyen bir hole geçilmektedir. Bu hole açılan doğu ve güney tarafında dört oda bulunmaktadır. Bu odalar kare ve dikdörtgen planlıdırlar.

Burada yapılan bir yüzey araştırmasında, firuze renkli çini parçaları bulunmuştur.

Hakkari Dikilitaşları

Hakkâri il merkezindeki Hakkari Kalesi’nin kuzey eteklerinde 1998 yılında rastlantı sonucu bazı dikilitaşlar bulundu. Sayıları 13'ü bulan bu taşların ilk dikildikleri günkü durumlarını korumuş oldukları ve arkaları kayalığa gelecek şekilde yan yana ve arka arkaya dizildikleri görülmüştür.

Hakkari’nin yöresel sert taşlarından oyulmuş olan bu dikilitaşlar 0.70-3.10 m. arasında değişmektedir. Bunların yalnızca ön yüzleri düzgün olup, burada insan figürlerine geniş yer verilmiştir. Bu figürlerin on biri erkek, ikisi de kadındır. Bu figürler cepheden ve çıplak olarak tasvir edilmişlerdir.Yalnızca vücudun üst kısmı ele alanmış, bacaklara yer verilmemiştir. Buradaki insan figürlerin bazıları şişman , bazıları da ince uzun yüzlüdür. Başlarında bereye benzer başlıklar bulunmaktadır. Bellerinde hançerli enli bir kemerler vardır.

Bu taşların yüzeyleri irili ufaklı figürlerle doldurulmuştur. Burada çeşitli silahlar, insanlar, leoparlar, geyikler ve yılanlar başta olmak üzere bir çok gibi yabani hayvan iç içe tasvir edilmiştir. Bunların yanında çadırlara da yer verilmiştir. Kubbemsi olan bu çadırlar, Orta Asya bozkır çadırlarına benzemektedir.

Dikilitaşlar üzerindeki erkek figürlerinin dikkat çekici özelliği de ellerindeki içki tulumlarıdır. Bunlara benzer savaşçı figürlerinin erken örnekleri MÖ.VII. yüzyıl İskit dikilitaşlarında görülmektedir.

Hakkâri dikilitaşları büyük olasılıkla yerli ustalarca yapmışlardır. Burada tasvir edilen figürlerin Tanrı ya da Tanrıçadan çok, yörede yaşamış kral veya beyler ile onların güçlü kadınlarına ait olmaları kuvvetle muhtemeldir.

Dikilitaşların buraya hangi amaçla dikildikleri bilinmemektedir. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi,Van Yüzüncü Yıl üniversitesi ve Van Müze Müdürlüğü'nün ortaklaşa kazıları ile yöreyi araştırılmaktadır.

Hakkari Koç Heykelleri

Hakkari Yüksekova ilçe merkezinde bulunan bir koç heykelinin yan yüzeylerinde Geveruk kaya resimlerindeki motiflere benzer şekiller bulunmaktadır. Bu heykel dörtgen bir kaya kütlesinden oyulmuş, koçun baş ve ayakları dışa taşkın olarak işlenmiştir. Koçun ön ve arka ayakları birbirinden aralarındaki bir yarıkla ayrılmıştır. Koçun boynuzları yuvarlak ve oymalıdır. Bu heykelin bir yüzünde koça binmiş elinde mızrak tutan bir adam, onun arkasında ellerinde ne oldukları anlaşılamayan yuvarlak nesneler tutan kişi, üç koç, bir kama ve bir de kesici alet çizilmiştir.

Yüksekova'nın 5 Km. güneybatısında bulunan Gagevran köyünde buna benzer bir diğer koç heykeli daha bulunmuştur. Bu heykelin yakındaki Nasturilere ait bir kiliseden sökülüp buraya getirildiği sanılmaktadır.Nitekim bu eserin üzerinde mimari parçadan söküldüğünü gösteren kabartma bir bölüm daha bulunmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bu tür koç heykelleri yaygın biçimde yapılmışlardır.

Kaya Resimleri

Hakkari’nin batısında Guveruk ve Tırşin yaylalarında, Muvaffak Uyanık, kayalar üzerine kazınarak çizilmiş binlerce kaya resmi bulmuştur. Hakkari’de açık hava müzesini anımsatan ve geniş bir alana yayılan bu resimlerin benzerleri Azerbaycan ve Kobistan Bölgesinde kayalar üzerinde görülmektedir.

00062438.jpg


Guveruk ve Tırşin yaylalarındaki kaya resimleri M.Ö. 6.000-1.000 yıllarına tarihlendirilmektedir. Bununla beraber resimlerin büyük bir kısmının daha sonraki devirlerde çizildikleri de olasıdır. Buradaki tasvirlerin büyük çoğunluğu stilize olmalarına rağmen o dönemin av hayvanları ile ilgili bilgiler vermektedir. Bu resimlerde dağ keçileri, bizonlar başta olmak üzere çeşitli av hayvanları çizilmiştir. Ayrıca av hayvanlarına yönelik tuzaklar, çeşitli motifler, stilize edilmiş şekiller ortaya konulmuştur. Bu resimlerin daha geç devre ait kuzeyde Erzurum yakınlarındaki Cunni Mağarasındaki resimler ve batıdaki Kütahya-i Aizanı Mabedinin duvarlarındaki büyük taş blokları üzerindeki hayvan resimleri ile benzerlik göstermesi de oldukça ilginçtir.

Musaşir (Büyükçiftlik)

00062437.jpg


Hakkari, Yüksekova ilçesinde Aroş Deresi’nin başlangıcında bulunan kalıntıların Urartu dönemine tarihlenen Musaşir antik kenti olduğu sanılmaktadır. Urartu ve Asur kitabelerinde sık sık ismi geçen Musaşirin kenti Urartuların kutsal bir kenti idi. Bu kentte arkeolojik araştırmalar yapılmadığından bununla ilgili bilgiler oldukça kısıtlıdır.

Asur Kralı II. Sargon M.Ö 714’de Musaşirin’i ele geçirmiş, burada bulunan ve İspuini ile Menua krallıkları arasındaki Haldi Tapınağını yağmalayarak ele geçirdiği ganimetlerin bir listesini çıkarmıştır. Asurluların ele geçirdikleri eserler arasında Kralı İspuini’nin oğlu Sarduri’nin heykeli, mabede armağan edilmiş boğa, buzağı ve inek heykelleri de bulunuyordu. Asurluların düzenlediği bu kitabe Asur tabletlerinde günümüze gelebilmiştir. Günümüze gelebilen Asur kitabelerinden bu listenin içeriği öğrenilmektedir.

00440821.jpg


Musaşir kenti ile ilgili bir kabartma Dur Sargon’da bulunmuştur. Bu kabartmadan Musaşir kenti ile Haldi Mabedi ayrıntılı biçimde tanıtılmıştır. Günümüzde nerede olduğu bilinmeyen bu kabartma ile ilgili olarak XIX.yüzyılda Flandin’in bir çizimi bulunmaktadır. Buna göre Musaşir’de konutlar yassı çatılıdır. Bu evlerin bazılarının birden fazla katları vardı. Haldi Mabedi ise beşik çatılı idi. Çatının boşluklarında ise baklava motiflerine yer verilmiştir. Bu tür bir üst örtü ilk defa Haldi Mabedinde uygulanmıştır. Haldi Mabedinde ve sivil konutların üst örtüler ve çatıları Frig kaya mezarları ile yakın benzerlikler göstermektedir. Bu durum da Urartular ile Friglerin ticari ve siyasi yönden yakın ilişkileri olduğunu göstermektedir. Flandin’in çizdiği resimlerde Kral II.Sargon’un ganimet listelerini içeren tabletlerde ismi geçen heykeller de görülmektedir.

Taş Köprü

00062439.jpg


Hakkari Şemdinli ilçe merkezine 12 km., Nehri Köyü’ne de 4 km. uzaklıkta Şemdinli Deresi üzerinde bulanan Taş Köprü’nün kitabesi günümüze gelememiştir. Bununla beraber Nehri’deki Kelat Sarayını yaptıran Seyyit Mehmet Sıddık tarafından yaptırıldığı yerel kaynaklardan öğrenilmektedir.Buna göre köprü büyük olasılıkla XIX.yüzyılın sonlarına doğru yaptırılmıştır.

Şemdinli’deki yüksek dağlar arasında, derin bir vadide bulunan köprünün her iki ayağı da kayalara oturmaktadır. Köprünün uzunluğu 21.20 m, genişliği 2.90 m, yüksekliği de 10.80 m.dir, Düzgün kesme taştan yapılmış olan köprü tek gözlüdür. Kemer açıklığı da oldukça yüksek ve yayvandır. Köprünün dolgu ve tampon duvarları moloz taşlar örülmüş, doğu cephesi kemerli açıklığın yanı sıra birer nişle daha hareketli bir görünüm elde edilmiştir.

İlk yapılışında korkuluklarla sınırlandırılmış olan köprünün üzeri yakın tarihlerde betonla kaplanmıştır. Günümüzde iki yanındaki zeminle bağlantılı dolgu duvarları kısmen yıkılmış, ağaçlarla bu bölümler takviye edilmiştir.

Halil Kilisesi

00062441.jpg


Hakkari'ye 10 km. uzaklıkta, Halil Mevkiinde Halil Kilisesi bulunmaktadır. Kilise üzerinde kitabe bulunmadığında ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Bununla beraber Nasturiler ait olduğu sanılmaktadır.

Kilise, dikdörtgen planlı 6.70mx13.70m ölçüsünde olup, doğu batı doğrultusunda, iki bölümlüdür. Bunlardan batıdaki birinci bölüm diğerinden daha büyüktür. Buraya batı cephesinden bir kapıdan girilmektedir. Bu bölümün üzeri doğu batı doğrultusunda uzanan beşik tonozla örtülmüştür. Duvarlara da dolap nişleri açılmıştır.

Doğu yönündeki ikinci bölüme birinci bölümden iki kapı ile geçilmektedir. Bu kapılardan biri sivri kemerli bir girinti içerisinde, yine sivri kemerlidir. Diğer kapı ise güney köşede sivri kemerli açıklık şeklindedir. İkinci bölümü kuzey- güney yönünde dikdörtgen biçimli ve tonoz örtülüdür. Bu bölümün doğu duvarına kapı ile aynı eksende sivri kemerli bir niş yerleştirilmiştir. Yan duvarlarda da dolap nişleri bulunmaktadır.

Kilisenin bütününde yontma taşlardan yararlanılmıştır. Bununla beraber cephelerde düzgün sıralı kaba yontma taşlar da görülmektedir. Kilisenin üzeri oldukça sağlam düz toprak damla örtülmüştür.

Derav Kilisesi

Hakkari Zap Vadisinde, eğimli bir arazide, Üzümcü Köyü’nün yakınındadır. Kilisenin kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Bununla beraber Nasturilere ait olduğu sanılmaktadır.

Kilise, kareye yakın 6.85mx10.00m ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Doğu- batı doğrultusundaki kilisenin üzeri beşik tonozla örtülmüştür. Batı yönündeki mazgal pencereleri ile içerisi aydınlatılmıştır. Kilisenin girişten sonraki bölümüne sivri kemerli iki demir kapıdan geçilmektedir. Burasının üzeri kuzey güney doğrultusunda dikdörtgen planlı ve beşik tonoz ile örtülüdür.

Kilise doğu yönünde beşik tonozlarla kayalıklar üzerine oturmaktadır. Yan duvarlarına dolap nişleri açılmıştır. Yapının tamamı moloz taştan yapılmış ve yer yer de kayalardan yararlanılmıştır. Üzeri toprakla örtülüdür. Kilisenin duvarları yıkılmış olmasına rağmen, yine günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir.

Gagevran Köyü Kiliseleri

Hakkari Derav Vadisinde Gagevran Köyü yakınlarında II.yüzyıldan kalma kayalara oyulmuş kiliseler bulunmaktadır. Bu kiliseleri ilk kez Prof. H.Boebec incelemiştir. Bu yapılar 35.00 X 55.00 m. ölçülerindedir. Duvarlarının içerisinde kayaların oyulmasıyla nişler açılmıştır. Kiliselerin içerisinde İncil’den alınma sahneleri içeren freskler bulunmaktadır.

Kerpil Köyü Kilisesi

Hakkari Kerpil Köyü’nün ortasında yükselen tepenin üzerinde dikdörtgen planlı iki bölümlü bir kilise kalıntısı bulunmaktadır.

Bu kilisenin duvarları düzgün, koyu renkli taştan yapılmıştır. Yan duvarlarındaki yarım payeler ise kilisenin üzerini örten tonozları taşımaktadır. Giriş kapısının üzerinde oldukça güzel bezemeli bir taş vardır.

Günümüzde kilisenin bir bölümü ev diğer bölümü de samanlık olarak kullanılmaktadır.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,645
84,568
NeverLand
Zeynel Abidin Medresesi

Hakkari'nin Gülereş Mahallesi’nde bahçelik alanda ve bir dere kenarında bulunan medrese XVI.yüzyılın ikinci yarısında Hakkari Beylerinden Zeynel Bey tarafından yaptırılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman ve Sultan II.Selim zamanında, Zeynel Bey 1560-1578 yıllarında beylik yapmıştır. Büyük olasılıkla da Zeynel Bey ismini taşıyan medreseyi bu tarihlerde yaptırmıştır. İranlılarla yapılan bir savaş sırasında, 1585 yılında şehit olan Zeynel Bey’in cesedi 1587’de Hakkari’ye getirilerek yaptırmış olduğu medreseye gömülmüştür.

Zeynel Bey Medresesi kuzey-güney doğrultusunda, 22.20 x 17.20 m. ölçüsünde dikdörtgen bir alana yayılmıştır. Medresenin bütünü moloz taş ve yontma taştan yapılmıştır. Kalıntılarına dayanılarak medresenin ortasında bir avlu bunun çevresinde de odaların sıralandığı anlaşılmaktadır. Avlunun batısında iki, güneyinde üç odanın kalıntıları görülmektedir. Medresenin girişi kuzey yönünde olup girişin iki köşesinde birer oda bulunmaktadır. Odalar kare ve dikdörtgen planlıdır ve üzerleri beşik tonozlarla örtülüdür. Büyük olasılıkla kuzey batıdaki odanın Zeynel Bey’in mezarıdır.

Medresenin çevresinde üzerleri bezemeli mimari parçalar ve çoğu kırılmış mezar taşlarına rastlanmaktadır.

Emir Şaban Medresesi

Hakkari Çukurca ilçesinde bulunan Emir Şaban Medresesinin ne zaman yapıldığı konusunda kesin bilgi bulunmamaktadır. Ancak XVI.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Meydan Medresesi

Hakkari Biçer Mahallesi’nde bulunan Meydan Medresesinin, giriş kapısındaki kitabesinden öğrenildiğine göre h.1112 (1700-1701) tarihinde Hakkari’yi yöneten İzzettin oğlu İbrahim Bey tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Bununla beraber medresenin Akkoyunlular zamanında 1472’de yapılmış olabileceği iddiaları da bulunmaktadır. Kitabede yapıldığı tarih yazılı olmasına rağmen yaptıranın ismi yazılmamıştır.

00062440.jpg


Vakıflar Genel Müdürlüğü medreseyi 1984 yılında onarmıştır

Meydan Medrese 23.40m x 18.25m ölçüsünde kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Osmanlı Mimarisinde avlulu, iki katlı ve iki kanatlı medreseler grubuna girmemektedir. Medreseye güney cephesinin güneyindeki bir kapıdan girilmektedir. Avlunun dört yanını iki kat halinde revaklar çevirmiştir. Alt kat revakları değişik formda, birbirlerinden farklı başlık ve şekillerde sütunlar, ikinci kattakileri de payeler taşımaktadır. Revaklar sivri kemerlerle birbirlerine bağlanmış olup, üzerlerini tonozlar örtmüştür.

Avlunun doğu-batı tarafında medrese duvarları birbirlerine simetrik olmayıp düzensiz bir plan göstermektedir. Batı tarafına hem alt hem de üst katta birbirine yakın ölçülerde üzerleri beşik tonoz örtülü dörder oda sıralanmıştır. Buradaki odalar dikdörtgen planlı küçük revaklara açılmaktadır. Bu odaların batı kenarlarında mangal pencereler, diğer duvarlarında da dolap nişleri ile birer ocak bulunmaktadır.

Medresenin doğu kanadında ise alta üç, üstte de iki oda yer almaktadır. Buradaki odalar diğerlerinden daha geniş tutulmuş, kuzey kenarlarında dershane de mescit olarak kullanılmıştır. Medresenin her iki katında, bu kenarlarda kuzeye açılmış birer mihrap nişi bulunmaktadır. Alt kattaki mescidin mihrabı yarım daire planlıdır. Üst kattaki mihrap nişi üstten üç delikli kemerle daha görkemli bir duruma getirilmiştir. Bu mescit daha büyük olduğundan geri kalan kısmına bir oda, alt kattakine de iki oda yerleştirilmiştir. Bu odalarda da dolap nişleri, ocak ve mazgallar ile duvarlara pencereler açılmıştır. Avluya açılan kapılar düz lentolu ve küçük ölçüdedir.

Medrese oldukça düzgün kesme taştan yapılmıştır. Güney cephesine taştan bitkisel bezemeler ve sivri kemerlerle daha hareketli bir görünüm verilmiştir. Giriş kapısı köşelerdeki helezoni yivli kaval silmeler ve bunu takip eden mukarnaslı bir bordürle kuşatılmıştır. Bunun ortasına da oldukça küçük, üstte ve yanlarda yekpare blok taşlarla oluşturulan giriş kapısı, dıştan kabartma vazo ve çiçeklerle süslenmiştir. Ayrıca üç yandan da bir bordürle sınırlandırılmıştır. Kapının üst kısmına dikdörtgen mermer bir kitabe yerleştirilmiştir.

Hakari Sivil Mimari Örnekleri

Hakkari’nin kendine özgü bir mimarisi bulunmamaktadır. Kent merkezi dışındaki alanlar yüksek dağlarla çevrilidir. Bu dağların eteklerinde ovaların, düzlük alanların bulunmamasından ötürü de kentsel bir yerleşime tarih boyunca Hakkari’de rastlanılmamıştır. Ayrıca il merkezindeki mahalleler arasında mimari bir bağlantıyı sağlayacak yapılanmaya da pek gidilmemiştir. Birleşik düzende yaşayanlar arasındaki bu kopukluk büyük boyutlardadır. Bazı mahalleler arasında 1 km. uzaklıklar olan yerleşimler de bulunmaktadır. Bunun yanı sıra mahalleler arasındaki yüksekliklerin farklı oluşu da yapılanmayı etkilemiştir.

00064103.jpg


Hakkari’nin tarihi dönemlerde çeşitli saldırılara uğramasından ötürü yapılanma daima savunmaya yönelik olmuştur. İklimin çok soğuk oluşu da sivil mimariyi büyük ölçüde etkilemiştir. İklim koşullarından ötürü birleşik düzendeki evler dar mahalleler oluşturmuş ve bunların arasında evler birbirlerine bitişik nizamda yapılmışlardır. Bunda öylesine ileri gidilmiştir ki, on, on beş evin yan yana bitişik olarak yapılmalarının diğer amacı da iklimin yanı sıra savunmayı kolaylaştırmaktan kaynaklanmıştır. Bu durum daha çok kırsal kesimde kendini göstermiştir.

Hakkari evleri 1-2 katlı olup, soğuktan ötürü kalın taş duvarlı yapılmışlardır. Bunların üzerleri ağaç kirişlerin üzerine serilmiş kalın toprak tabakaları ile örtülmüştür. Ağaç kirişlerin içeriden görüntüsü bardana denilen bir cins amerikan bezi ile gizlenmiştir. Yakın tarihlerde yapılan evlerde ise toprak damlar yerlerini çatıya veya çinko örtüye bırakmışlardır. Evlerin bazılarında belirli bir yüksekliğe kadar moloz taşlar kullanılmış, bunların dışında kalan, üst örtüye kadar olan bölümler ağaç hatıllı kerpiç ile örülmüştür.

Hakkari evlerinin iki katlı olan örneklerinde alt katta mutfak, taşlık, kiler ve yemek yenilen odalar bulunmaktadır. Özellikle tandır denilen ısınma amaçlı büyük mangallara burada yer verilmiştir. İkinci kat genellikle bir sofa ve etrafında evin büyüklüğüne göre odalar sıralanmıştır. Bu odalarda oturma odası olarak ayrılan odanın ortasına burada da tandır yerleştirilmiştir. Diğer odalar evlerin yatak odalarıdır. Bu odaların duvarları da yöresel keçelerle, kilimlerle ve halılarla kaplanmıştır. Böylece soğuk bir dereceye kadar engellenmiştir.

Hakkari köylerinde dirhe ismi verilen konutlar bulunmaktadır. Dirheler birkaçı bir arada, herhangi bir saldırı karşısında birbirlerini koruyabilecek kadar yakın olan ve kayalara oyulmuş büyük ölçüdeki yerleşim birimleridir.

Dirhelerin geçmişi oldukça eskiye inmektedir. Başlangıçta dirheler daha çok Asur saldırılarına karşı bir önlem olarak yapılmışlar, günümüzde de varlığını sürdürmektedirler. Bu tür yapılar bir bakıma gözetleme kulesi, yaylaların güvenliğini, sürüleri kollamak için yapıldıkları bilinmektedir. Bugün dirhelerin en belirgin örneklerine Yüksekova’da rastlanmaktadır.

Günümüzde Hakkari’de yapılanma Türkiye’nin bir çok yerinde görüldüğü gibi mimari yönden özelliği olmayan beton yapılardır. Bu yapılanmada ise yöresel hiçbir iz görülmemektedir.

Cilo Dağı

Hakkari dağlarının en yüksek kütlesini oluşturan Cilo Dağı Güneydoğu Torosların doğu uzantısıdır. Buzul Dağı olan Cilo Dağı, III.dönem (Tersiyer) (65-2,5 milyon yıl önce) ortaya çıkmıştır. Yaklaşık 3.500-4.000 m. yüksekliğinde olup, Türkiye’nin ikinci yüksek doruğu buradaki Ulu Doruk veya Reşko Tepesi’dir (4.135).

Cilo Dağı çeşitli gerilmeler ve binmeler sonucunda kıvrılmış, kırılmış, bu nedenle de yöreye engebeli bir yapı kazandırmıştır. III.dönemin sonlarında yanardağ etkinlikleri ile karmaşık bir özellik kazanmıştır. Ayrıca bu dağlar batıda Büyük Zap Suyu, güneyde Şemdinli Suyu, doğu ve kuzeydoğuda da Nehil Suyu tarafından derin biçimde yarılmıştır. Bunun sonucu olarak da yer yer 1.000 m.ye ulaşan sarp vadiler meydana gelmiştir. Cilo Dağı güneydoğuya ve doğuya doğru da alçalmaktadır.

Kış aylarında yoğun kar yağışı nedeniyle karın kalınlığı 2-3 m.yi geçmektedir. Buzul yönünden de Türkiye’nin en zengin dağıdır. Bugün burada 21 vadi buzulu bulunmaktadır. Dağın yüksek yaylaları göçer aşiretleri için sayfiye işlevi görmektedir. Dağın aşağı yamaçlarında çok seyrek meşe ağaçları dışında yoğun bir bitki örtüsüne rastlanmaz. Kış turizmi yönünden önemli olup, Varagöz Vadisi ile Sat Gölü yakınlarında tarih öncesi çağlardan kalma resimlere rastlanmıştır.

Ters Lale

00064168.jpg


Ters Lale, Hakkari’nin Cilo Dağları’nda yetişen dünyanın en nadide çiçeklerinin başında gelmektedir. Bu dağlarda kendiliğinden yetişen ve boyu 75 cm.yi bulan, her dalında 3-8 lalenin ters olarak geliştiği bu çiçek kaçak olarak Avrupa ülkelerine satılmakta ve buralarda kozmetik ile ilaç sanayinde kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra süs çiçeği olarak da yararlanılmaktadır.

Ters Lale, Avrupa’da Fritillasio İmperialis, Kejan Lalesi, Prestika, Karagöz Lalesi, Emperyalis Ağlayan Gelin ve en çok Şemdinli yöresinde yetiştiğinden de Şemdinli Lalesi gibi isimlerle anılmaktadır. Yöre halkı tarafından da Ağlayan Gelin, Kerbela ve Kral lalesi olarak da bilinmektedir. Bunun da nedeni çiçeğin her sabah etrafa su yaymasıdır. Ters Lale Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'nca koruma altına alınmıştır.

Bercelan Yaylası

00064169.jpg


Hakkari merkez ilçenin kuzeyindeki Karadağ üzerinde bulunan Bercelan Yaylası ile 18-20 km. uzaklıktadır. Çevresinde Seyithan, Golaşın ve Golan Gölleri ile Zap Suyu vadisi bulunmaktadır.

Burada dağlardan kopan büyük kayalar doğal köprüler oluşturmuştur. Yöre halkı bunlara “Şeytan Köprüsü” ismini yakıştırmıştır. Vadinin yakınında Sine Kayalıkları yer almakta olup, bu yörede Melise Suyu ile Çeman Düzlüğü bulunmaktadır. Bitki örtüsü bakımında da oldukça zengindir.

Kuş Cenneti

Hakkari, Yüksekova’da, deniz seviyesinden 1925 m. yüksekliğinde, 2.800 hektarlık geniş bir alana yayılmış olan Yüksekova bitki örtüsü ve su yönünden oldukça zengin bir bölgedir. Yüksekova’nın ortasından Nehil Çayı akmakta olup, çevresi insan boyundan daha yüksek olan saz ve kamışlarla kaplıdır. Ayrıca burada bol miktarda bozulmamış orkideler yetişmektedir. Çevre bilimcilerine göre de doğal dokusu bozulmamış Türkiye’nin ender bölgelerinden biridir.

Yörede kuluçkaya yatan kuş türleri bulunmaktadır. Bunların başında da; erguvan, balıkçıl, saz delicesi, çayır delicesi, leylek, turna, toy, ve kızılbacak, kızıl akbaba, yılan kartalı, doğu atmacası, küçük orman kartalı, kaya kartalı, küçük kartal, doğan ve puhu kuşları gelmektedir.
 
Üst