
Batı Karadeniz Bölgesi’nde, Kastamonu İli’ne bağlı bir ilçe olan Çatalzeytin kuzeyi Karadeniz, güneyi Taşköprü ve Devrekani, doğusu Sinop ili Türkeli ilçesi, batısı Abana ve Bozkurt ilçeleri ile çevrilidir. İlçe toprakları dağlık ve engebeli bir arazi yapısına sahiptir.İlçe topraklarını Küre Dağları engebelendirir ve bu dağlar derin vadilerle parçalanmıştır. Bu dağların en yüksek noktası Yaralıgöz Dağı(1.958 m.)’dır. Kadı Dağı (850 m.), Tomruk Dağı (1.028 m.), Kokarca Dağı (918 m.), Sakarya Tepesi (524 m.), Kavaklı Tepesi (689 m.), Alfat Tepesi (239 m.), Güney Tepesi (202 m.), Uluvay Tepesi (689 m.) ve Çorak Tepesi (489 m.) ilçenin önemli yükseltileridir. Güney-kuzey yönünden akarak Karadeniz’e dökülen Akçay, Farya, Karaçay, Değirmendere, Harda Çayı ilçe topraklarını sulamaktadır. Bunlardan başka irili ufaklı pek çok dere Çatalzeytin’in akarsularını meydana getirir. Yüzölçümü 318 km2 olup, toplam nüfusu 7.220’dir.
İlçenin güneyi çeşitli ormanlarla kaplıdır.Denize paralel dağlarla dik yamaçtan oluşur. Bu ormanlık alanlarda Kayın, meşe, karaçam, sarı çam, kavak, gürgen, kestane, göknar, ıhlamur, kiraz, kızılcık, ceviz, ahlat, alıç, dut gibi ağaç türleri bulunmaktadır.
İlçe Batı Karadeniz iklim bölgesine girmektedir.İklim özellikleri bakımından yazları serin ve yağışlı, kışları soğuk ve karlı geçmektedir.Yağışlar genellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında fazlalık göstermektedir.
İlçenin ekonomisi tarım, hayvancılık, ormancılık, balıkçılık ve turizme dayalıdır.Yetiştirilen başlıca ürünler, mısır, fındık, zeytin ve kış sebzeleri ile elmadır. Hayvancılıkta büyük ve küçükbaş hayvan besiciliği yapılmakta olup, arazi yapısının dağlık oluşu ve denizden itibaren devamlı olarak yükselmesi, tarım ve hayvancılığın kısıtlı olarak yapılmasına neden olmaktadır. Kıyı kesimlerde de balıkçılık yapılmaktadır.
Çatalzeytin’in İlkçağ tarihi ile ilgili kesin bilgi bulunmamakla beraber, Paphlagonia bölgesinde bir yerleşim yeri olduğu sanılmaktadır. Çatalzeytin’de ilk yerleşimlerin gerek yazılı gerek görsel bulgulardan Ginolu’da gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Bugünkü ilçe merkezinin bulunduğu yerde, yerleşimlerin ne zaman ve hangi nedenle başladığı konusunda kesin bilgiler bulunmamaktadır. Ginolu’dan günümüze sarp kayalar üzerinde burçlarla desteklenmiş sur ve kale kalıntıları gelmiştir.

MÖ 340’da yaşayan Yunan yazar Skylaks, burayı Kronis diye adlandırmıştır. Bu yörede Zakro(Akçay) boyunda Mavro(Mamlay) adıyla büyük bir yerleşim yeri bulunmakta idi ve kıyıda Gournıu (Ginolu) limanı vardır. Yörede Osmanlı öncesinde su değirmenleri, yağ üretim merkezi ve değirmenler bulunduğu söylenmektedir. Osmanlı dönemine kadar Çatalzeytin isminde bir yerleşim yerinin varlığı bilinmemektedir.
Yörede Bizanslılardan sonra, Danişmendler, Çobanlar ve Candaroğulları egemen olmuş, yöre uzun süre Bizans egemenliği altında kalmıştır. Çatalzeytin ve yöresi 1106 yılında Danişmendlerin eline geçmiştir. Anadolu Selçuklularının dağılmasından sonra Candaroğulları yöreyi egemenlikleri altına almışlar ve 1392 yılında Kastamonu Osmanlı topraklarına katılmıştır. Ankara Savaşı’ndan (1402) sonra Sinop’ta yaşayan İsfendiyar Bey yöreye hakim olmuştur. Osmanlı birliğini yeniden kurmayı başaran Çelebi Sultan Mehmet İsfendiyar Bey’i kendisine bağlamış ve Candaroğullarının Osmanlılara katılmasını sağlamıştır. Bunun ardından 1461’de Fatih Sultan Mehmet zamanında yöre, kesin olarak Osmanlı toprakları içerisine alınmıştır.
Çatalzeytin 1954 yılında Kastamonu’ya bağlı ilçe konumuna getirilmiştir.
Kinolis, Goirniu, Ginolu (Çatalzeytin)
Kinilos, Kuzeyde kıyı kesimden Filyos-Hisarönü’nden başlayarak Bafra’ya kadar, Güneyde iç kesimlerde Gerede’den başlayarak Çankırı’ya denk uzanan ilk çağ Anadolu’sunda adına Paphlagonia denilen bölgenin içinde yer almaktadır.
Strabon, Karambis/Kerempe Burnundan sonra Sinop yönünde kıyı boyunca giderken, Abonou Teikhos/İnebolu’dan önce Kinilos adlı bir yerleşim yerinden söz etmektedir. Ancak, İlkçağ kentçiği Kinolis’in bulunduğu alan, İnebolu’nun kıyıdaki ana yol üzerinden 41 km. doğu ilerisinde, bugün Ginolu denilen bir yarımadanın üzerindedir.
Yarımada üzerindeki İlkçağ ve Ortaçağ kentçiği, surlarla çevriliydi. Surların anıtsal bir propylonlu (ön kapılı) girişi bulunmakta idi. İlkçağ surlarından ve propylondan günümüze gelebilen temel üstü kalıntısı bulunmamaktadır. Kent alanında bol miktarda keramik parçaları görülebilmektedir.
Bizans döneminde yarımada kentini çeviren, toplama taşlarla örülmüş sur duvarlarının bazı kısımları ile yine aynı dönemde yapıldığı sanılan, aynı teknikteki kare planlı küçük bir yapının temel üstü bölümleri günümüze kadar gelebilmiştir. Burada, sur dışı nekropoliste, İÖ.6.yüzyıla tarihlenen arkaik bir mezar steli bulunmuştur.