ix.jpg/file)
Bu konuyu çok uzun zamandır açmak istiyordum ama maalesef elim bir türlü yaşanan bu vahşeti anlatmaya gitmiyordu. Zira askerliğimi savaş sırasında, gönüllü olarak Bosna-Hersek’te yaparak, beni derinden yaralayan birçok şeye tanık oldum.
Ben oraya gittiğimde savaş hala devam ediyordu. Oradaki ilk alarımda, Birleşmiş Milletlere bağlı UNPROFOR bünyesindeki “Türk Barış Gücü”nde görev aldım. Dayton Barış antlaşması imzalanıp, savaş sona erince de Nato’ya bağlı IFOR bünyesindeki “Türk Görev kuvveti”’nde hizmetime devam ettim.
Az çok yabancı dilimin olması ve bazı bilgisayar programlarından anlamamdan ötürü orada “G2” ve “G3” diye tabir edilen “İstihbarat” ve Harekat Şube” çavuşluğuna getirildim.
Görevim; her gün birliğimize gelen bilgileri kağıda dökmekti. Bu bilgileri sonra ilgili subaylar Tugay komutanımıza sunardı.
Neyse, bunları anlatmamın sebebi, oradaki bir çok askerden daha fazla yapılan katliamın boyutuyla ilgili bilgiye sahip olmamdır. Mesela; orada çeşitli uluslararası sivil toplum örgütleri vasıtasıyla yapılan toplu mezar kazılarında çıkarılan sivillerin adetleri, çok detaylı elime geçerdi. İşte şu kadar kadın, şu kadar erkek, şu kadar çocuk, şu kadar bebek gibi.. Her rapor geldiğimde yüreğim dağlanırdı zira rakamlar basının belirttiğinden çok daha fazlaydı. Ne yazık ki günümüzde bile hala içinde yüzlerce insanın çıktığı toplu mezarlara rastlanıyor.
Birlikten dışarı çıktığımda ise neredeyse her tarafın ağır silahlarla ya taranmış ya da bombalandığına şahit oldum.. Bazen gezmek için şehrin merkezinden uzaklaşıp, kırsal alanlara giderdik. Oradaki en tepede bulunan küçücük evlerin bile hiç istisnasız olarak taranıp, bombaladıklarına şahit oldum.
Halka gelince, genel olarak fakirlik ve sefalet içinde yaşıyorlardı. Üstte yok, başta yok, yeterli beslenmek yok. Yok! Yok! Yok!. Oradaki havayı teneffüs ettiğimde, ülkemin ne kadar ferah bir düzeyde olduğunu anlayıp, rabbime yüzlerce kez şükür etmişimdir.
Tabi ki durum sadece bunlardan ibaret değildi. Küçücük çocuklar yetim ya da öksüz kalmışlardı. Bizler ellerimizden geldiğince onlara her konuda maddi-manevi yardımcı olmaya çalışırdık.. Bazen arkadaşlarla çuval dolusu oyuncaklar alıp yoldaki ufaklıklara dağıtır ya da hepsini toplar bir lokantaya götürür, ceplerine de biraz harçlık koymayı ihmal etmezdik. Belki çok bir şey değildi yaptıklarımız ama en azından hiçbir şey yapmamaktan iyiydi.
Görev kuvvetimize gelince; Bosna-Hersek’teki savaşın izlerini silmek için gece-gündüz çalışırdı. Köprüler, yollar, okullar, camiler vs yapardı. Oradaki halka maddi-manevi her konuda destek verirdi. Yani bizim gayri-resmi yaptıklarımızla kıyaslanamayacak düzeyde devlet eliyle yapardı.
Tugay komutanımızı da asla unutamam. Hayatımda gördüğüm en değerli insanlardan biriydi. Daima halkın içerisinde olur, onların dertleriyle dertlenirdi. Tabi ki bizleri de çok severdi.
Orada çok acı şeyler daha gördüm ama onları buraya yazmamın uygun olmadığını düşündüğümden yazmıyorum.
Ancak netice itibarıyla bu savaş (gerçi savaş da sayılmaz, zira savaş orantılı iki güç arasında yapılır) oranın halkı için çok büyük yıkıma yol açmıştı. Ki bugün bile yaraları sarılmaya devam ediliyor.
İnsanlığın sınıfta kaldığı (Batı dünyası) bu savaşta toplam en az 100.000 Boşnak hayatını kaybetmiştir. Hele ki Temmuz 1995’te yaşanan; aralarında çoluk, çocuk ve kadınların da olduğu Srebrenitsa katliamı, II. Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımının olması yanında Avrupa’da hukuken tanınanan ilk soykırımdır.
Bu vesile ile, bu katliamda hayatını kaybeden herkese Allah’tan rahmet ve yakınlarına sabırlar diliyorum. Dilerim artık bundan sonra barış ve huzur içinde bir dünyada yaşarız.
Moderatör tarafında düzenlendi: