Batman

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,645
84,556
NeverLand
Batman.jpg



Genel Bilgiler

Yüzölçümü: 4694 km2
Nüfusu: 475.000 (2000 yılı nüfus sayımına göre)
İl Trafik No: 72

İlçeler: Kozluk, Sason, Beşiri, Gercüş, Hasankeyf

Önemli Semtleri: T.P.A.O Bölge Müdürlüğü Sitesi, Tüpraş Rafineri Müdürlüğü Sitesi, Çamlıtepe Semti, Esentepe Semti, Kültür Mahallesi, Gap Mahallesi, Fatih Mahallesi, Şafak Mahallesi ve Bahçelievler Mahallesi.

Çevresi: İl Merkez İlçenin kurulu olduğu alan, Dicle Nehri ve bu nehrin yan kolları olan Batman ve Garzan Çayları arasında kalan Batman Ovası üzerindedir. Bu ovanın etrafı Raman, Garzan ve Aydınlık dağları ile çevrilidir.

Batman ili, 41’ 10” – 41’ 40” doğu boylamları ile 38’ 40” – 37’ 50” kuzey enlemleri arasında yer alan, Dicle Nehri ve onun yan kolları olan Batman ve Garzan çayları arasındaki havzada kurulmuş, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini Orta doğuya bağlayan karayolunun kenarında iskâna açılmıştır. Orta Çağda bu bölgede dolaşan Evliya Çelebi, Şerefhan Bidlisi ve Moltke gibi Müslüman ve Ecnebi Gezginlerin tümü, yazdıkları gezi notlarında ve yayınladıkları eserlerinde, Batman isminden sıkça bahsetmektedirler. Batman Nehri kenarındaki Batman Köyü, Batman Eyaleti veya Batman Beyliği gibi meskûn yerleşim birimlerinden bahisle, Maiferkeyn (Silvan) ve Hezo (Kozluk) Beyleri ile olan çatışmalarından, talan ve ganimetlerinden söz etmektedirler. Bilimsel bir kanıt olan bu örneklerde görüldüğü gibi, Batman ismi Orta Çağdan beri kullanıla gelmiş ve Batman Çayı ile bütünleşen bir isim olarak karşımıza çıkmıştır.

batmanbulvar.jpg


1935 yılına kadar, şimdiki yerinde bulunan İluh köyünü güneyden çevreleyen Raman Dağlarında 1940 lı yılların başında petrol bulununca, İluh Köyü büyük bir gelişme göstermiş ve yakınından geçen “Batman” Çayı ile bütünleşen asıl adını 1950 yılında tekrar alarak İluh isminin kullanımı da terk edilmiştir. Bugün modern bir kent olan ve Orta Çağdaki Coğrafi konumunu koruyan Batman kent merkezine 1944 yılında Haydarpaşa–Kurtalan demiryolu ulaşmış, 1947 yılında bucak, 1957 yılında ilçe, 16 Mayıs 1990 yılında 3647 sayılı kararname ile il olmuş ve aynı kararnameyle Mardin’e bağlı Hasankeyf, Gercüş ile Siirt’e bağlı Beşiri, Kozluk ve Sason ilçeleri bağlanmıştır. Kuzeyde Muş, batıda Diyarbakır, doğuda Bitlis ve Siirt, güneyde Mardin illeri ile komşudur. Rakımı 560 m. dir. Batman’ı çevreleyen Sason (Aydınlık) dağları, Meleto Dağı, Avcı Dağı, Meydanok Dağı ve Raman Dağı çok zengin maden ve petrol yataklarına sahiptir. Batman ve Beşiri ovalarında ise her çeşit tarımsal ürün ve endüstriyel bitki yetişmektedir. Bu nedenle;

Tarihi kaynaklara bakıldığı zaman, insanların ilk defa yerleşik hayata geçiş yaptığı ve akabinde medeniyetler kurduğu yerlerin başında Mezopotamya havzasını teşkil eden Dicle ve Fırat Nehirleri arasıda kalan bol alüvyonlu ovalar ve bereketli topraklar geldiği görülecektir. Kuzey Mezopotamya yı sulayarak geçen Dicle Nehri ve onun yan kolları olan iki büyük nehir durumundaki Batman ve Garzan çaylarının Batman il sınırları içinde akması ve her üç nehrin Batman’daki toplam 180 Km. uzunlukta olması, tarihi süreç içinde Batman’a büyük avantajlar sağlamıştır. Özellikle bu nehirler kıyısında detaylarına inilerek, bilimsel açıdan yapılacak yüzey araştırmalarında, çok sayıda tarihi eserin bulunma ihtimali kuvvetlidir. Çünkü yukarda isimleri zikredilen nehirlerin kıyısındaki yerleşimin tarihi, Neolitik (Yontma Taş Devri) döneme dayandığı, ABD uyruklu Prof.Dr. Michael Meir Rosenberg’in 1991-1994 yılları arasında Kozluk İlçesine bağlı Kaletepe Köyü sınırları içinde kalan Batman Çayı kıyısındaki Hallan Çemi Höyüğünde yaptığı kazılardan ve elde ettiği buluntuların incelenmesinden sonra yayınladığı kazı raporlarında anlatmaktadır. Çünkü bu bölgede görülen kültür ve tabiat varlığı niteliğindeki tarihi eserler, höyükler, tümülüsler, kaya mezarları ve mağara konutlar, insanların bu nehirler kıyısındaki on bin yıllık yerleşimlerinin bir kanıtı ve göstergesidir.

On bin yıllık bir kültür birikimine sahip Batman da kurulu bulunan petrol sanayii ve tesislerine paralel olarak artan yatırımlar, “Altına Hücum” gibi insanların buraya göç etmesine neden olmuştur. Batman’a yapılan bu göç, beraberinde farklı bir kültürü de getirmiştir. Bu sosyal ve kültürel doku ile folklorik yaşam tarzı, bir laboratuarda birbiriyle karıştırılmış gibi Batman’da kendini göstermektedir. Her alanda kendini gösteren bu zengin kültürel potansiyelin varlığı, Batman için bir şans olarak kabul edilmesi gerekir. Güneydoğu Anadolu bölgesinin tipik bir kenti olan Batman ve bağlı yerleşim alanlarında çok sayıda görülmesi gereken tarihi ve turistik alanlar vardır.

Coğrafya

Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunan Batman ilinin, kuzey ve kuzeydoğusu yüksek, sarp ve dağlık olup güneyi ise dağlık ve engebelidir. Dicle nehri batıdan doğuya akarak il topraklarının içinden geçer. Batman çayı, Batman-Diyarbakır il sınırını çizerek Dicle nehri ile birleşir. 4000'i aşkın mağaranın bulunduğu bu bölge dünyada benzeri az bulunan bir doğa harikasıdır. Batman'da karasal iklim hüküm sürmektedir. Bölgede yazları sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve yağışlı geçer.

Batman ili 41 derece 10 dakika ve 41 derece 40 dakika doğu boylamları ile 38 derece 40 dakika ve 37 derece 50 dakika kuzey enlemleri arasında yer alır.

RAKIMI: 550 M.

BATMAN'IN KOMŞULARI: Kuzeyde Muş - batıda Diyarbakır - doğuda Bitlis ve Siirt - güneyde Mardin

YÜZEY ŞEKİLLERİ: İlimizin kuzey ve kuzeydoğusu yüksek sarp ve dağlık olup güneyi ise dağlık ve engebelidir.

DAĞLARI: Sason Dağları ( Aydınlık Dağları ) : 2500 m. Meleto 2967m. Kuşaklı Dağı 1947m Avcı Dağı 2121m. Meydanok Tepesi 2042m. Kortepe 2082m. Raman Dağı 1288m.

AKARSULAR VE GÖLLER: Dicle Nehri, Batman, Sason, Garzan ve Pisiyar çayları ilimizin sınırları içinde geçmekte olan önemli akarsulardır. Sason ve Sorkan çayları Batman Çayına; Kozluk'un kuzeyindeki Aydınlık dağlarından doğan Pisiyar Çayı ve diğer küçük dereler Garzan Çayını oluştururlar. Kulp Çayı Sorkan ve Sason Çayları Batman Çayını oluştururlar. Batman ve Garzan çayları Dicle'ye dökülürler. Ayrıca Gercüş yöresinde Gürbüz ve Aydınlı Dereleri Dicle'ye dökülürler.

Batman Çayı: Batman ile Diyarbakır arasında doğal bir sınır çizer ve 115 Km.lık kısmı Batman il sınırı içinde akar.

Dicle Nehri: Dicle Nehri batıdan doğuya doğru akarak Batman Çayı ile birleştiği yerde Diyarbakır il sınırını bittikten sonra Batman il sınırları içinde akmağa devam eder.

Garzan Çayı: Batman - Siirt illeri arasında doğal sınır çizer. Garzan Çayı, Kozluk ilçesinin kuzeyindeki Aydınlık Dağlarından doğan Pisiyar çayı ve diğer küçük derelerden oluşur. İlimiz sınırları içindeki mesafesi yaklaşık 60 km. olup, Beşiri ilçesi doğusunda Dicle Nehri ile birleşir.

GÖLETLER: İlimiz sınırları içinde Gercüş - Kırkat Göleti ile Kozluk Ceffan Göleti bulunmaktadır. Gercüş - Kırkat Göleti 1984 yılında DSİ tarafından yapılmış olup sulama amaçlıdır Kozluk Ceffan Göleti elektrik amaçlı yapılmıştır..

İKLİMİ: Karasal İklim.

Tarihçe

Batman'ın tarihi hakkında en eski bilgiler halk hikayeleri, mitler ve Heredot tarihinde verilmektedir. Ortak verilere göre MED kralı Abtyagestin'in torunu Kyros karsıtı Erpagazso M.Ö. 550 yilinda yenilince MED asilzadeleri arasındaki utancından dolayı MED'lerin yasadıgı Media bölgesinin kuzey batı ucundaki topraklarına çekilmek zorunda kalmıs. Başka bir görüşe göre de Kyros pres egemenliği altında kalmamak için bu bölgeye yerleşmiştir. Karaçalı, sazlık ve bataklıktan oluşan bu bölgenin ortasında yapay bir adacık oluşturup, adına han obası anlamında olan "ELEKHAN" denilmiştir. ( M.Ö. 546 ) ELEKHAN 194 yıl bağımsız ve mutlu bir dönem geçirerek 352 yılında Büyük İskender'in istilasına uğramıştır. Daha sonra Lesepkoslar, Partlar, Romalılar, Sasani ve Bizans’ın hakimiyetine girmiştir. Artuklular, Moğollar, Ilhanlılar, Celaliler, Karakoyunlu (Pezrese) Akkoyunlular ve 1500 yılında Savefilerin eline geçmistir.

kpr.jpg


1515 yılında, 4. Murat'ın Bağdat seferi sırasında kendisine büyük yararlıklar gösteren Turhan oğlu Mahmut Pasa'ya ELEKHANI içine alan Batman suyu ile Botan suyu arasında kalan bölgenin tamamını vermiştir. Bu gelişmeden sonra ELEKHAN telaffuz değişikliğine uğrayarak halk dilinde ELAH zamanla "ILUH" ismini almıştır. İluh köy birimi olarak kayıtlara geçmiş ve Siirt vilayeti, Elmedin kazasına bağlı olarak benliğini sürdürmüştür.

Elmedine yerleşim birimi 1926-27 yılı ilkbaharında bugünkü Batman Çayının taşması nedeniyle haritadan silinmiş ve İluh köyü Beşiri (Kobin) ilçesine bağlanmıstır. Batman isminin nereden geldiği hakkinda görüşler olmayıp, bir görüşe göre bugünkü Batman Çayının adı 1950'li yılların basında Iluh köyüne verilmiştir. Yaygın olan görüşe göre de Iluh köyünün aşağı kısmında ilk deneme kulesi kurulduğunda TPAO'nun tesislerinin bulunduğu bölgeye bakmaktan gelen Batman adı verilmiştir.


batmanhasankeyf.jpg


1937 yılında bucak haline getirilen Iluh, 1940'lı yılların sonları ile 1950'li yılların başlarında bölgede var olan petrol filizlerinin değerlendirilmesi sonucunda Iluh bucağında her alanda büyük gelişme sağlanmıstır. Bu gelişmeler üzerine 2 Eylül 1957 tarihinde ilçe teşkilatı olarak kabul edilmiştir.

1955 genel nüfus sayımında Iluh nüfusunun 4713 olarak kaydedilmesiyle 2 Kasım 1955 yılında Belediye teşkilatı kurulmuştur. 1990 yılına kadar çok hızlı bir gelişme yaşayan Batman, 16 Mayıs 1990 tarih ve 3647 sayılı kanunla Türkiye'nin 72. ili olma unvanına kavuşmuştur.

Batman ve Petrol

Batman yöresinde petrol bulunma ihtimali ilk kez Raman Dağında 1934 yılında söz konusu olmuş ve ilk jeolojik çalışmalar da 1937 yılında yapılmıştır. Bu çalışmalar sonunda Raman Dağı eteklerinde bulunan Zivika Alikan köyü civarında bir sondaj yapılması teklif edilmiş, ancak o günkü ekonomik şartların yetersiz olması nedeniyle, 350 metre kotta bulunan Maymuniye boğazında kuyu kazılmasına karar verilmiştir.

petrol.jpg


20 Nisan 1940 tarihinde 1048 metrede Türkiye’deki ilk petrole rastlanmış, Raman-1 ismi verilen bu kuyudan günde 100 varil ile üretime geçilmiştir. Ancak bir süre sonra su üretimindeki artış nedeniyle kuyu terk edilmiştir. 1945 yılı Şubat ayında Avusturya’dan alınan “TRAUZEL KULESİ” ile ilk defa farklı bir teknoloji kullanılarak sondaj çalışmalarına devam edilmiş ve bu yöntemle 17.01.1946 tarihinde Ramanda 1361 metrede yeniden petrole rastlanmıştır. Raman-8 ismi verilen bu kuyudan da yaklaşık günde 45 varille üretime başlanmıştır. Ancak bu kuyuda 1948 yılında yapılan asit operasyonu ile günlük verim 450 varile yükseltilmiştir. Günümüzde ise Raman-8 kuyusu 32 varil/gün verimle üretime devam etmektedir.

1948-2000 yılları arasıdaki 52 yıllık sürede T.P.A.O. nun (Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı) Batman yöresindeki muhtelif sahalarda kazdığı kuyulardan 471 adetinde petrol bularak üretimini sürdürmekte ve Pipe Line (boru hattı) vasıtasıyla Batman Rafinerisine aktarmak suretiyle Türk ekonomisine önemli katkılar sağlamaktadır.

Batman Barajı

baraj.jpg


Batman-Diyarbakır illeri arasında doğal sınır teşkil eden Batman Çayı üzerinde ve Batman’a 35 Km. mesafede inşa edilmiş bulunan Batman Barajı, Batman-Diyarbakır Devlet Karayolu üzerindeki tarihi Batman (Malabadi) Köprüsünün 700 metre Kuzeyinde bulunmaktadır. Dicle Nehrinin ana kollarından olan Batman Çayı üzerindeki bu baraj sulama, enerji üretme ve taşkınlardan koruma amacıyla yapılmıştır. Batman Barajının sağ ve sol sulama kanallarıyla birlikte diğer ünitelerinin gerçekleşmesi halinde, tarıma elverişli Dicle Nehrinin sol sahilleri ile Batman Çayı sağ sahilinde bulunan sulamaya elverişli arazilerden toplam 37.987 hektar tarım arazisi sulanmış olacaktır. Ayrıca 4.000 hektar tarım arazisi de taşkınlardan korunmuş olacak ve yılda 483 milyon KW. Saat elektrik enerjisi elde edilecektir.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,645
84,556
NeverLand
Gelenek ve Görenekler

KIZ GÖRME VE KIZ İSTEME :
Evlenmeler, görücü usülü ile yapıldığı gibi, gençlerin birbirlerini görüp tanımaları ile de yapılmaktadır. Evlenmede görücü usulünü anlatacak olursak; erkek tarafı görücü gözüyle kız evine gider. Gelinlik kız tarafından sunulan kahveyi içerek kızı değerlendirirler. Kızı tekrar görmek isterlerse su isterler. Erkek tarafını temsilen yaşlı bir kadın, su getiren gelin adayının fiziğini süzer. Yürüyüşünü inceler, hafif seslenişle işitme özelliğini, ayrılırken de öperek ağız kokusunun olup olmadığını öğrenmeye çalışırlar.

Görücü kız evinden ayrılırken, kendi aralarında beğendikleri kızı kimin için isteyeceklerini, istenildiği takdirde verilip verilmeyeceği hususunu kız yakınlarından sorup öğrenirler. Erkek tarafı bazen aracı kullanarak kız tarafından kız istemek üzere evlerinde çay içmeye gelip gelmeyeceklerini ve gün vermelerini isterler. Kız tarafı gerekli araştırmayı yapmak için “ Biz de aile arasında konuyu düşüneceğiz. “ diyerek zaman isterler. Kız tarafı isteği uygun görürse erkek tarafının aracısı ile çay içmek için misafir oldukları günü bildirirler. Bu da kızın verileceğinin teyidi olur.

Erkek tarafı imam ile birlikte birkaç kişilik grupla kız evine gider. Kız istenir ve söz kesilir. Bundan sonra nişan ve düğün yapılır. İlimizde düğünler genelde Perşembe ve Cumartesi günleri başlar. Takip eden günlerde devam eder. Düğünlerde davul, zurna, tef, kemençe ve kaval çalınmaktadır.

BAŞLIK PARASI :
Hızlı bir gelişim ve bu meydanda değişim gösteren topluluğumuzda eski adetlerin yerini yeni değer yargılarının aldığı görülmektedir. Toplumumuzda sosyal bir yara olan başlık parası kısmen kalkmıştır. Şehir ve ilçe merkezlerinde bilhassa okumuş aileler arasında bu usul terk edilmiştir. Köy bazında özelliğini muhafaza eden başlık geleneği, başlık parası alan kız tarafının bu paranın üstüne ilaveler yaparak geline çeyiz yapması suretiyle sürdürülmektedir.

CENAZE TÖRENLERİ :
Cenazenin kaldırılmasını müteakiben üç gün taziye kurulur. Bu süre köylerde daha da uzar. Cenaze yakınları bu sürede işlerine gitmez. Başsağlığı vermek üzere çevreden gelenleri karşılarlar. Başsağlığı, (Taziye) için cenaze evine gelenler, maddi durumlarına göre beraberlerinde çay şekeri, un, yağ gibi hediyeleri getirirler. Bu durum il merkezinde yapılmaktadır. Başsağlığı (Taziye) için gelenler, Kuran-ı Kerim’den bir sure veya Fatiha Suresini okur. Mevtaya rahmet ve mağfiret dilerler. Eve gelen misafirlere çay ve yemek verilir.

SÜNNET :

Dini bir vecibe olan sünnet, ailelerin maddi gücü nispetinde yapılan eğlence ile başlar. Önce sünnet olacak çocuk, arkadaşlarıyla birlikte araba ile şehirde gezdirilir. Sünnet giysileri giydirilir. Sünnet öncesinde evlerde mevlit okunur. Daha sonra davetlilere yemek ziyafeti verilir. Seçilen kirvenin kucağında çocuk sünnet edilir. Kirve, ömür boyu bir akraba gibi değer görür ve aileden sayılır.

Batman Mutfağı

Güneydoğuya has lezzetli yemeklerin tümü Batman’da pişirilmekte ve çok nezih ortamlarda misafirlere ikram edilmektedir. Temel besin kaynaklarını oluşturan et ve süt ürünleri ile hamur işlerinden oluşan yemekler, özellik arz etmektedir. Bol yağlı et yemekleri yanında, içli köfteler, taze ve kurutulmuş sumaklı dolmalar, bumbar ve bağırsak dolmaları, Şam börekler ve çok yaygın olan çiğ köfte ile birlikte yöreye özgü çamurdan yapılan tandırlarda pişirilen tandır ekmeği, perde pilav, mercimek ve yayla çorbaları Batman il mutfağının başlıca yemekleri arasında yer alır.

Batman’da El Sanatları

Batman ve yöresinde geleneksel el sanatları olarak önem arz edenlerin başında dokumacılık gelmektedir. Dokuma fabrikalarının henüz gelişmediği dönemlerde, Hasankeyf ilçemizde bulunan kaledeki mağaralarda yaşayan halk, bu meskûn mağara evlerinde kurdukları tezgahlarda bugün şile bezi olarak adlandırılan şeffaf kumaştan dokuyorlardı. Yaklaşık 70 yıl öncesine kadar Hasankeyf’teki bu dokuma işi 300 ün üzerindeki tezgâhlarda dokunuyor ve halkın geçimi bununla sağlanıyordu. Hasankeyf tezgâhlarında dokunan kumaşlar, çevre köy ve kasabalarda büyük rağbet görüyordu. Erkek ve kadın giysisi olarak kullanılan bu dokuma işi kumaşların üretimi, zamanla gelişen teknolojiye ve tekstil sanayine yenik düşmüş ve bugün için bu ilkel tezgâhlardaki üretim durmuştur. Ancak, halen Hasankeyf’te bu dokuma işi ile uğraşan 5-6 esnaf bu sanatı icra etmektedir.

hl.jpg
hl2.jpg


Batman ve yöresindeki el sanatlarını şöyle sıralamak mümkündür: Kadınlar tarafından evlerde yapılan ine oyası, dantel, kaneviçe üzerinde nakış, yün çorap, kazak ve benzeri el örme işleri çok yaygındır. Bunun dışında son yıllarda çok kazançlı bir hal alan kilim ve halı dokumacılığına büyük bir rağbet vardır. Gerek resmi ve gerekse özel sektör tarafından Batman merkez ve ilçelerinde kilim ve halı dokuma tezgâhları kurulmuş bu alanda eğitici temin etmek için kurslar açılmış ve bu kurslar sonunda yetişen eğiticiler başta Beşiri ilçemiz olmak üzere birçok yerde kilim ve halı dokumaya başlamıştır. Bu dokuma işi ilimizde başlı başına bir sektör haline gelmiş olup, İlimizde dokunan halı ve kilimler yurt içi ve yurt dışında pazarlanmaktadır.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,645
84,556
NeverLand
Hasankeyf

Hasankeyf’in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu bilinmemekle birlikte şehir ve etrafındaki mağaralar, burada çağlar öncesi yerleşim olduğuna işarettir. Hasankeyf, en eski yerleşim yerlerinden biri olan Mezapotamya bölgesinde yer almaktadır.

Yekpare taştan meydana gelen kalesi nedeniyle”Kaya Kale” anlamına gelen “Hısn Keyfa” adını almıştır. Ancak başka isimler de kullanıldığı bilinmektedir. Hasankeyf, Türk-İslam tarihi ve medeniyeti açısından önemli bir yere sahiptir.

_bx15.jpg


Milattan önceki dönemlerde Hasankeyf’in ne gibi tarihi gelişmelere sahne olduğu, kimlerin burada hüküm sürdüğü herhangi bir kaynak olmadığından bilinmemektedir.Yalnız Mezapotamya bölgesine hakim olan kavimlerin en gözde yerlerinden birinin Hasankeyf olduğunu söylemek mümkündür.

Miladi ilk asırlarda Hasankeyf, Bizanslılarla Sasaniler arasında el değiştirmiş. Zaman zaman Bizanslıların zaman zaman da Sasaniler’in elinde kalmıştır. IV.Yüzyılın ortalarında Hasankeyf’e sağlam bir kale yapan Bizanslılar, Müslümanların burayı fethettiği VII. Yüzyıl başlarına kadar egemenliklerini sürdürmüşlerdir.

Hasankeyf kalesinin kurulması, MS.IV.yüzyıl ortalarında, Diyarbakır çevresini ele geçiren Bizans İmparatoru Konstantinos, bölgeyi korumak amacıyla iki sınır kalesi inşa ettirmiştir.

Bu iki kaleden birisi Hasankeyf kalesidir. Kalede bulunan mağaralar, buranın kalenin inşasından önce de yerleşme yeri olarak kullanıldığını göstermektedir.

Hasankeyf MS. 639 yılında Emeviler tarafından fethedilmiştir. Bu tarihten sonra; Abbasiler, Hamdaniler. Mervaniler, Artuklular, Eyyubiler ve Osmanlılar’ın egemenliği altında kalmıştır. Hasankeyf en parlak dönemini Artuklular döneminde yaşamıştır. Bu dönemden kalan tarihi eserler şunlardır:

Hasankeyf Kalesi

IV. yüzyıl ortalarında Bizanslılar tarafından kurulmuştur. Daha sonraki dönemlerde de korunma özelliğinden dolayı, Hasankeyf’in en önemli yerleşim birimini oluşturmuştur.

Kalede yüzlerce yerleşim yerinin yanında Büyük Saray, Küçük Saray, Ulu Cami gibi tarihi eserler yer almaktadır.

Köprü

Ortaçağın en büyük taş köprüsüdür. Kesin olmamakla beraber Artuklular tarafından XII. yüzyılda yapıldığı söylenmektedir. Artuklu eseri Malabadi Köprüsü ile benzerliği bu ihtimali güçlendirmektedir.

Büyük Saray

Kalenin kuzeyinde yer alan ye göçükler altında kalan sarayın kitabesi olmadığından kesin olarak ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemekle birlikte yapının özelliklerinden Artuklu eseri olduğu tahmin edilmektedir.

Memikan Köprüsü

İnşa tarihi hakkında kesin bir bilgi olmamakla beraber, yörede bulunan Hasankeyf, Malabadi ve Cizre’deki taş köprülerle kıyaslandığı zaman, bu köprü inşaatında kullanılan taşçı malzemeler nedeniyle, köprünün yukarıdaki köprülerle büyük bir benzerlik gösterdiği anlaşılmaktadır. Ancak 6.yüzyılda Müslümanların bölgeye hakimiyetinden sonrada yapıldığı ihtimal dahilindedir. Veya antik dönemden kalan bir köprünün enkazı üzerinde de inşa edilmiş olabileceği muhtemeldir.

Bir zamanlar Batman’ın Beşiri ilçesine bağlı Garzan Ovasındaki yerleşim birimlerinin, özellikle hasankeyf’le olan ticari ilişkisini sağlayan Memikan Köprüsü, bu bölgeden geçen İpek Yolunu, geçit vermeyen Garzan Çayı üzerinden karşıya bağlantısını sağlayan stratejik bir noktasında yer almaktadır. İlk Çağdan orta Çağın ilk yarısına kadar olan tarihi süreç içinde, işlek bir kervan yolu olan ve Garzan Çayına paralel giderek Hasankeyf üzerinden Kuzey Mezopotamya’ya ulaşımın sağlanmasında ve özellikle beylikler arası ticari ilişkilerin sağlanmasında uzun yıllar hizmet veren bu stratejik yol üzerindeki Memikan Köprüsü, şu anda harap durumdadır.

On Kemerli DDY Köprüsü

1944 yılında inşaatı biten ve Devlet Demir Yollarını da bu tarihte Batman’a ulaştıran bu köprü, döneminin bir mimarlık harikasıdır. Batman kent merkezine 7 Km. mesafede Batman Çayı üzerinde yapılan ve on kemerli olan köprü, tren geçişini sağlamayla birlikte, insan ve hayvanların geçişini de sağlamaya uygun biçimde inşa edilmiştir. Bu köprünün ayrı bir özelliği de, İkinci Dünya Savaşının bütün şiddetiyle devam ettiği 1939-1944 yılları arasında yapılmış olmasıdır. Savaşa katılmayan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, bu yıllarda bütün gücüyle ülkenin kalkınması ve imarı için uğraş verdiğinin bir kanıtıdır.

Malabadi Köprüsü

Malabadi Köprüsü’nün ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. İbn el Azrak’a göre; köprü bir çok defa onarılmıştır. Reybaut L.Taylor, köprü kitabesinde Osman ismi ile h.643 tarihini okuyabildiğini yazmaktadır. Bazı araştırmacılar da köprünün 1147-1148’de Artukoğulları zamanında yapıldığını belirtmişlerdir.

malabadi2.jpg


Evliya Çelebi ise; köprünün Al-ı Abbas soyundan bir kişi tarafından yapıldığını, bunun için de üç bin kese altın sarf ettiğini ve birçok mimar ile usta çağırıldığını belirterek sözlerini şöyle sürdürmüştür: “Köprünün iki tarafında kale kapıları gibi demir kapıları vardır. Bu kapıların içinde, sağ ve solda köprünün temeli beraberliğinde, kemerin altında hanlar vardır ki gelip geçen, sağdan ve soldan geldikleri vakit misafir olurlar. Köprünün kemeri altında birçok odalar vardır. Demir pencereler şahneşinlerine misafirler oturup, kemerin karşı tarafındaki adamlarla kimi sohbet eder, kimi ağ ve oltalarla balık avlarlar. Bu köprünün sağ ve solunda da nice pencereli odalar vardır. Köprünün sağ ve solundaki bütün korkuluklar Nehcivan çeliğindendir. Ama demirci ustası da var kudretini sarf ederek bir türlü sanatlı kafesli korkuluklar yapmış ve doğrusu elinin ustalığını göstermiştir. Doğrusu, üstat mühendis var kuvvetini sarf ederek bu köprüde öyle sanatlar göstermiştir ki, bu işçiliği geçmiş mimarlardan hiç birisi göstermemiştir.”

Albert Gabriel de köprü için “Modern statik hesabının olmadığı devirde bu açıklıkta o zaman için böyle bir eser hayranlık ve takdiri muciptir. Ayasofya’nın kubbesi köprünün altına rahatlıkla girer. Balkanlarda, Türkiye’de, Orta Şark’ta bu açıklıkta, bu yaşta köprü yoktur.” Demektedir.

Malabadi Köprüsü taş köprüler içerisinde kemeri en geniş olanıdır. Kemerlerin her iki yanında, iç taraflarda kervan yolcuları için kış aylarında barınak olarak kullanılan iki odası bulunuyordu. Kaynaklardan öğrenildiğine göre, köprü nöbetçileri tarafından kullanılan bu odalar dehlizlerle yolun alt kesimi ile bağlantılı idi. Köprü bekçileri gelen kervanların ayak seslerini bu dehlizlerin yardımı ile uzaklardan duyuyorlardı.

Köprünün ayakları birbirinden farklı olarak üç bölümden oluşmakta idi. Bunlar doğu ve batıdaki hafif eğimlerle yollara bağlanmıştı. Köprünün orta bölümü kayalıklar üzerine oturtulmuş olup, burada 38.60 m. açıklığında çok geniş sivri bir kemer bulunuyordu. Bunun yanında 3 m. açıklığında daha küçük bir kemer vardı. Köprü biri büyük diğerleri de küçük olmak üzere beş gözden meydana geliyordu. Köprünün boyu 150 m. eni ise 7 m. idi. Renkli taşlardan yapılan köprünün yüksekliği 19 m.yi buluyordu. Köprünün büyük kemeri altında ve küçük kemerinin iki tarafında biri üçgen diğeri altıgen iki selyaran vardı. Selyaranların üzerinde insan ve hayvan figürleri bulunmakta idi. Buradaki figürlerde Artuklu hükümdarları tasvir edilmiştir. Ayrıca Santur ismi verilen belden yukarısı insan, aşağısı da hayvan olan mitolojik yaratıklar da burada kullanılmıştır. Erken İslâm kültüründe figür yasağının olmadığını bu köprü üzerindeki figürler göstermektedir.

Köprünün girişinde 5 m. genişliğinde kagir bir kapı olup, bunun altında da iki kapısı daha vardı. Buradaki merdivenlerle de yüksek tavanlı, tuğla örtülü, geniş pencereli odalara iniliyordu. Günümüzde bu girişlerin Batman yönündekiler kalmış, diğerleri ise yıkılmıştır.

Hasankeyf Dicle Köprüsü (Taşköprü)

Hasankeyf Kalesi’nin kuzeyinde, Dicle Üzerindeki bu köprü, Ortaçağ’ın en gösterişli ve en büyük köprüsü olarak tanımlanmaktadır. Ancak kitabesi günümüze gelemediğinden ne zaman yapıldığı tespit edilememiştir. K.Ritter bu köprünün 1122’de Emir Fahrettin tarafından yaptırıldığını belirtmiştir. Lehmann-Haupt’a göre Artukoğullarının dördüncü hükümdarı Fahrettin tarafından XII.yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır.

00004540.jpg


Köprü üzerindeki figürlerden ve taşlardaki işaretlerden Artuklu yapısı olduğu sanılmaktadır. Eyyubiler döneminde, Sultan el-Melik el_Adil 1349’da bu köprünün tamirini istemiştir. Beş ay içerisinde onarılan bu köprü ile ilgili İbn Şeddat bazı bilgiler vermektedir: “ Köprü taştandır. Ancak ortası ahşap bir tavandır, düşman şehre saldırınca mevzilere çekilinir ve köprü kapanır, mevzilerde dolaşılır ve ikamet edilir. Ancak mevzilere kimse erişemez”.

Gezgin J.Barbaro da Hasankeyf’ten Siirt’e giderken Dicle üzerindeki tahta bir köprüden geçtiğini yazmıştır. Büyük olasılıkla bu köprü üzerinden geçmiştir. Barbaro, XV.yüzyılda geçtiği bu köprüyü şöyle tanımlamaktadır: “Köprünün kemeri o kadar yüksek ve geniştir ki, altından 300 fıçılık bir gemi bütün yelkenleri açık olarak geçebilir. Gerçekten, çok kere köprünün üzerinde durup nehre baktığım zamanlar, bu kadar yükseklikten dolayı bana korku gelirdi. Köprü fevkalade ve kayda şayan özelliktedir”.

00004541.jpg


Köprü sivri kemerli olup, batıdan doğuya doğru 15, 22, 40, 22 m. ölçüsünde kemer açıklıkları bulunmaktadır. Buradaki 40 m.lik açıklık bölgedeki en büyük kemer açıklığıdır. Batıdaki ayağın kalınlığı 8.90 m.dir. Köprünün boyunun 100 m.den fazla olduğu sanılmaktadır. Ayrıca köprü ayaklarına üçgen ve yuvarlak şekillerde selyaranlar yapılmıştır. Ayak temellerinin üst seviyesinden yukarıya doğru kemerli, küçük oda boşlukları yapılmıştır.

b2.jpg


Köprü ayaklarının üzerinde yıpranmış bazı kabartma şekiller vardır. Bunları ilk defa Reybaut L.Taylor görmüş ve parsa benzetmiştir. Ayakların her bir yüzü üzerinde üçer adet olmak üzere dört cephesinde sayıları 12’yi bulmaktadır. Ancak bunların büyük çoğunluğu yok olmuş, yıpranmış ve silinmiştir. Taylor, bunların her birinde insan vücudunun alt kısmı ve bacaklarını görmüştür.

Mor Kiryakus Manastırı

kiryakos.jpg


İlk çağdaki sınırları Dicle Nehrinin güney kıyısından başlayıp Suriye sınırına kadar uzanan ve dini yönetim açısından Hasankeyf’teki Piskoposluğa bağlı olan bölgeye Turabidin denilmektedir. Süryani Hıristiyanları tarafından kutsal kabul edilen Turabidin bölgesinin en uç noktasındaki Mor Kiryakus manastırı, bu bölgede yer alan 80’e yakın kilise ve manastır içinde önemli bir yer tutmaktadır. Manastıra girişteki ana kapı üzerinde ve iç avluyu iki bölüme ayıran kemerli kapının üzerinde olmak üzere Süryanice yazılmış iki taş kitabe mevcuttur. İlk kitabede Haleb’li Salibo isimli bir şahıstan bahsedilmekte ancak, manastırın yapım tarihi hakkında bir bilgi verilmemektedir. Çünkü Süryani Hıristiyanları inşa ettikleri manastır ve kiliselerinde kullandıkları kitabeleri tarih veren bir belge olmasından ziyade, İncil’den insanlara mesaj veren dini içerikli birer ilahi metin olmasını hep tercih etmişlerdir. Bu manastırda görülen her iki kitabe de birer ilahi metindir.

kiryakos1.jpg


4.yüzyılda Halep’ten Turabidin bölgesine gelerek insanları vaftiz edip Hıristiyanlaştıran Misyoner Keşişler, özellikle Kuzey Mezopotamya ovasına hakim tepe ve kayalıklar üzerine manastırlar kurmayı bir gelenek haline getirmişlerdir. Kıra Dağının Kuzey Mezopotamya ovasına bakan doğu yamacına kurulmuş bulunan Mor Kiryakus Manastırı da böyle bir düşüncenin ürünüdür. Ancak bölgenin ilk manastırlarından biri olması ve inşasından sonra yeni manastırların açılmasına ön ayak olması açısından da çok önemlidir. Çünkü o devirlerde Misyonerliğin kırsal alanlardaki öncüleri olan keşişler, ancak bu şekilde inşa ettikleri manastır ve kiliseler vasıtasıyla Hıristiyanlığın yayılmasında başarılı olacaklarına inanmışlardır.

Bu duruma göre Mor Kiryakus Manastırı, İlk çağ Hıristiyanlığın fetret devri olan 4.yüzyılda, yaklaşık M.S. 457 yılında yapılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü 4. Yüzyılda yapılan kilise ve manastırlarda çan kulesi yapma geleneği yoktu. Mor Kiryakus Manastırında da çan kulesinin bulunmayışı, yukarda verilen inşa tarihini doğrulamaktadır. Çünkü Manastır ve Kiliselerde Çan kulesi yapımı, sonraki yüzyılda İslamiyet in inkişafıyla birlikte yapılan ibadethanelere ilave edilen minarelerden esinlenerek gelenek haline getirilmiştir.

Osmanlı saltanatı döneminden günümüze kadar gelen ve azınlıklara gösterilen hoşgörüden dolayı İmparatorluk sınırları içinde kalan birçok yerdeki manastır ve kiliselerde devletçe yapılan tadilat ve onarımlar, Mor Kiryakus Manastırında da kendini göstermiştir. 17.yüzyılın sonuna kadar birkaç kez devlet tarafından onarılan Mor Kiryakus Manastırı, bu tarihte üst katın ilave edilmiş olduğu rivayet edilmektedir. Bu onarımlar esnasında Hasankeyf’ten taş ustaları getirilerek Mor Kiryakus Manastırında çalıştırılmıştır. Mor Kiryakus manastırı ile birlikte, Turabidin bölgesinin engebeli yapısı üzerine serpiştirilmiş olan bu gizemli ve eşsiz mimari güzellikteki manastır ve kiliselerin bugün için cemaatleri kalmadığından birçoğu metruk duruma düşmüştür. Ancak, başlı başına birer abide olan bu terk edilmiş anıtların tamamı Kültür Bakanlığınca tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

İlimiz Beşiri İlçesine bağlı Ayrancı Köyünde bulunan Mor Kiryakus manastırı da tescilli yapılarımızdandır. Yaklaşık 2,5 dönüm ( 2500 m2 ) alan üzerine inşa edilen Mor Kiryakus manastırı, dehlizlerle yeraltına uzanan bir yer altı katıyla birlikte 3 katlı bir yapıdır. Dıştan dikdörtgen planlı, içtende geniş iki kare planlı kapalı bir avlu ve bu avlunun etrafında kemerli payendelerin gerisinde odalar yer almaktadır.

Özellikle Manastır Patriğinin yatak odası olarak kullandığı oda tavanını oluşturan sekizgen dilimli taş kubbenin, yıldızlı haçların mimari yapısında, üstün bir sanat değeri vardır. Büyük bir bölümü yıkık durumda olan Mor Kiryakus manastırında, birbirine bitişik çok sayıda ve farklı ölçütlerdeki odaların mevcut olması, buranın bir ibadethane, medrese ve inziva yerinden oluşan bir külliye olduğu anlaşılmaktadır. Bu külliyede eğitimini tamamlayan ve papaz unvanını elde eden papazlar, Turabidin bölgesindeki diğer kiliselere eğitmen olarak atandıkları bilinmektedir.

1940 li yılların başına kadar faal olan ancak bu tarihten sonra son cemaatı da manastırı terk edince, burada hiçbir Hıristiyan kalmamıştır. Ancak manastırda bulunan bir asa üzerine oturtulmuş bir meleğin yüzünü tasvir eden, çevresi çıngırak biçimindeki yuvarlak yelpaze ile yaklaşık 100 kg. ağırlığındaki manastır çanı ve çok sayıda el yazması kitap ve İnciller ile manastıra ait değerli eserler, Midyat’taki Mor Gabriel Manastırına götürülerek koruma altına alınmıştır.

Mor Aho Manastırı

İlk çağ Süryanilerinin Hasankeyf’teki hakimiyetleri döneminde inşa edildiği tahmin edilen Mor Aho Manastırı, Batman ili Hasankeyf ilçesine bağlı Üç Yol köyünün 2 km. kuzeyindeki Banı Mahar kırsalında inşa edilmiştir. Bu manastırın halk arasındaki mahalli ismi Mahar Kilisesi anlamına gelen Deyr Mahar’dır.

Dicle nehrine yaklaşık 150 metre yükseklikte bulunan ve Dicle’ye hakim bir düzlükte inşa edilmiş bulunan Mor Aho Manastırının yapım tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur. Manastırda yapılan incelemede inşa tarihine ait herhangi bir kitabeye de rastlanmamıştır. Hasankeyf ilçe merkezinin 10 km. doğusunda bulunan harap durumundaki bu manastır bu bölgenin kırsalında ve yerleşim birimlerinde bulunan diğer manastırlar gibi zaman içinde cemaati bölgeyi terk edince kendi haline bırakılmış, iklim ve doğa şartlarının ağır tahribatı sonucu binada çökmeler ve duvar yıkılmaları meydana gelmiştir. İnsan eliyle yıkılıp tahrip edildiğine dair hiçbir iz bulunmamaktadır.

Yaklaşık 20x30 metre ebadında 600 m2’lik bir alan üzerine dikdörtgen planlı bir tarzda inşa edilmiştir. Çevresinde tarım arazileri dışında hiçbir yapı bulunmamaktadır. Ancak Dicle kenarında ve manastıra ait olduğu tahmin edilen meyve ağaçlarıyla dolu bir bahçe mevcuttur. Ayrıca bu bahçenin içinde de yıkık durumda tarihi yapı kalıntıları bulunduğundan bahçenin manastıra ait olduğunu tevsik eden kuvvetli bir delildir. Halk arasında bu bahçeye Attafiye bahçeleri denilmektedir.

Mor Aho Manastırı inşaatında yöresel malzeme olarak kesme taş, moloz taş ve ces (sönmüş kireç) kullanılmıştır. Ayrıca manastırın bahçesinde bir su kuyusu vardır. Yüzyıllardan beri cemaatinin bulunmayışı nedeniyle bakımsızlıktan dolayı harabeye dönmüştür. Dicle kıyısındaki Attafiye bahçesi de aynı şekilde metruk durumdadır. Bu manastırda Kültür Bakanlığınca tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

Hızır Bey Camii

hzrbey.jpg


Batman’ın Kozluk ilçe merkezinde bulunan Hızır Bey Camii, ilçenin en büyük camisidir. Miladi 1512 yılında Sason ve Hezo (Kozluk) Beyi Ebubekir Roşkinin oğlu Hızır Bey tarafından yaptırıldığı mevcut kitabesinde ifade edilmektedir.

İbrahim Bey Camii

brahimBey.jpg


Batman’ın Kozluk ilçe merkezinde bulunan bu Caminin giriş kapısı üzerindeki kitabeye göre, 1705 yılında Garzan Aşiretinden Murtaza bey oğlu İbrahim bey tarafından caminin yaptırıldığı anlatılır. Caminin minaresi beş kenar bir kaide üzerine inşa edilmiş olup mimari yapısında üstün bir sanat değeri ve ince bir zarafet vardır. Ayrıca minare çift yollu olarak inşa edilmiştir. Bu yollardan bir tanesi 100, diğeri de 99 basamaklıdır.

Pertükân Kalesi

Sason’un 4 km. güneybatısında bulunan Tekevler (Gündenu) köyünün doğusunda yer alan bu kale, oldukça harap durumdadır. Ulaşımı kolay olduğu için tarihteki çatışmalarda birçok kez el değiştirdiği anlaşılmaktadır. Kale duvarlarındaki yer yer çökme ve açılan büyük gedikler, kalenin savaşlarda odak noktası olduğunu göstermektedir.

Beksi Kalesi

Sason ilçesinin 7 km. kuzey batısında bulunan Meydanok dağının güney yamacında bulunmaktadır. Bekiş köyü yakınında bulunan ve kısmen harap durumda olan bu kalenin vadiye hakim bir dağın yamacında, kuvvetli bir savunma taktiği ön planda tutularak Bizanslılar tarafından inşa edilmiş olması, hiçbir devirde ele geçirilmediğini göstermektedir. Çünkü ele geçirilmesi çok zor olan bir coğrafi yapıya sahiptir.

Kandil Kalesi

kozlukkandil.jpg
kozlukkandil1.jpg


Kozluk ilçesinin 6 km. kuzey batısında, Sason’a giden eski yol üzerindeki Bölükkonak (Hergemo) köyünün güneyinde bulunan bir tepe üzerinde inşa edilmiş olan bu kale, doğudaki kalelerin tahkimi amacıyla ve dış güçlerin Erzen bölgesine girişini önlemek üzere 4. Yüzyılın ilk çeyreğinde Bizanslılar tarafından inşa edilmiştir.

Rabat Kalesi

4.yüzyılın başından itibaren Erzen bölgesinin paylaşımı konusunda Perslerle Bizanslılar arasında başlayan savaşlar, yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir. İşte bu dönemde savunma amaçlı olarak karşı taarruzların bertaraf edilmesi için Bizanslılar tarafından Sason, Kozluk ve Bitlis üçgeninde çok sayıda savunma amaçlı kaleler kurmuşlardır. Kozluk ilçesinin 18 km. kuzeyinde bulunan Yanıkkaya (Rabat) köyündeki Rabat Kalesi de bunlardan bir tanesidir.

Bozikân Kalesi

Sason ilçesinin 25 km. kuzeyinde bulunan Kaleyolu (Bozikân) köyünde bulunmaktadır. Bizans dönemine ait olan bu kale de diğer kaleler gibi 4 yüzyıl yapılarından olup, doğudan batıya ulaşımı sağlayan ipek yolunun bu bölgesindeki kontrolünü sağlayan bir görev üstlendiği söylenmektedir.

Kozluk (Hezo) Kalesi

kozlukhezo.jpg


Hasankeyf, Siirt ve Maiferkeyn (Silvan) arasındaki üçgende yer alan Erzen bölgesinin önemli kalelerinden biri olan bu kale, M.S. 416 yılında Pers Hanedanı için dini bir merkez olarak kayalık bir tepe üzerine inşa edilmiştir. Ancak zamanla ortaçağın bu bölgesinden geçen ipek yolunun önemli bir üssü olarak bütün ulaşımı kontrol eder bir konuma gelmiştir. Uzun yıllar İran İmparatorluğuna bağlı kalan Kozluk Kalesi, 5. Yüzyılda bir Nasturi piskoposluğunun merkezi durumunda iken, M.S.639 yılında İyaz Bin Ganem komutasındaki Müslüman orduları tarafından ele geçirilmiştir. Oldukça harap durumda olan kale, Kozluk ilçe merkezinin kale mahallesinde bulunmaktadır.

Hasankeyf Kalesi

Yekpare taştan yapılmış olan Hasanakeyf kalesi, Dicle nehri kıyısında ve nehirden 200 m. yüksekliğindedir. M.S.363 yılında bir Süryani piskoposluğunun merkezi olarak Bizanslılar tarafından yapılmıştır. Hıristiyanlığın bu bölgede yaygılaşmasından sonra, Kadıköy Konsülü tarafından M.S. 451 yılında alınan bir kararla Hasankeyf’teki Piskoposluğa Kardinal unvanı verilmiştir. Çok korunaklı ve ele geçirilmesi zor olan bu kale, Bizanslıların doğuda yaptıkları en sağlam kalesidir. Hasankeyf Kalesinin asıl adı “ Hısno Koyfa ” yani, Kaya Kalesidir.

hkeykale.jpg


Yaklaşık 300 yıllık Bizans hakimiyeti döneminde dini bir işlev gören Hasankeyf Kalesi, İslamiyetin inkişafından sonra, sırasıyla Abbasiler, Mervaniler ve Hamdanilerin egemenliğinden sonra 638 yılında Halit Bin Velid’in komutanı İyaz Bin Ganem tarafından fethedilmiştir. 1071 Malazgirt Meydan Muharebesinden sonra Selçukluların Anadolu’ya girmesiyle birlikte bu bölgede hakimiyet kuran Artuk Oğulları Beyliği sınırları içinde kalan Hasankeyf Kalesi, Artuk Oğulları tarafından imar edilerek iskana açılmış ve 1101-1231 yılları arasında Artuk oğulları beyliğine başkent yapılmıştır. Hasankeyf, 1260 yılında Moğollar tarafından istila edilince, halk şehri terk ederek çok muhkem olan kaleye ve yamaçlardaki mağaralara sığınarak Hülagu’nun zulmünden kısmen de olsa kurtulmayı başarmıştır.

Hasankeyf kalesinin iki kapısı vardır. Doğudaki kapıya İmam Abdullah Kapısı, Batıdaki kapıya da Sır Kapısı denilmektedir. Kaleye basamaklı merdivenler şeklinde olan bu yollardan çıkılır. Kale duvarlarında birçok kitabe yer almaktadır. Kaleye su taşımak için Dicle nehrine inen biri açık diğeri gizli iki takviye yol yapılmıştır. 200’er basamaklı olan bu merdivenli yollar halen sağlam durmaktadır.

Hallan Çemi Höyüğü

Batman’ın Kozluk ilçesi Kaletepe köyü sınırları içinde kalan Batman çayı kıyısındaki bu höyük, neolitik döneme ait olup 10.000 yıllık bir geçmişi vardır. İnsanlığın yerleşik hayata geçiş yaptığı yerlerin başında gelir. Burada yapılan arkeolojik kazılardan elde edilen buluntular, insanların ilk defa tarımla uğraştığı ve yabani tohum ekerek mercimek ve bezelye elde ettikleri anlaşılmıştır.

İmam Abdullah Zaviyesi

Hasankeyf Köprüsüne girişte soldaki tepe üzerinde bulunan İmam Abdullah Zaviyesi, Dicle Nehrine Kuzeyden bakan bir mezarlık kümesinin ortasında yer almaktadır. İmam Abdullah M.S. 638 yılında Hasankeyf Kalesini altı yüz yıllık Bizans hakimiyetinden kurtarmak üzere düzenlenen son İslami akınlarda, Halid Bin Velid’in ünlü komutanı İyaz Bin Ganem’in sağ kolu olarak görev yapmış ve bu tarihteki Hasankeyf kuşatması sırasında şehit düşmüştür.

zaviye.jpg


Hz. Muhammed’in amcasının oğlu olan Caferi Tayyarın oğlu İmam Abdullah, Peygamber neslinden gelen muhterem bir zat ve müstesna bir Veliyullahtır. Bu özelliğinden dolayı türbesi, bir zaviye olarak her devirde saygı görmüş ve Eyyübiler döneminden Osmanlıların son dönemine kadar birçok kez onarılarak günümüze kadar az bir tahribatla ulaşmıştır.

Dikdörtgen bir avlunun içinde, kare planlı olarak inşa edilmiş olan İmam Abdullah türbesinin sağ köşesinde yine kare planlı olarak inşa edilmiş bir kule ve türbenin güneyinde uzun dik dörtgen şeklinde yapılmış bir mescit vardır. Türbe ile kule arasındaki beşik tonozlu girişin kapı kanatlarının ahşap oymacılığında ve türbenin kubbesinde bulunan alemdeki incelik, 14.yüzyıl sanat zevkinin özelliklerini taşımaktadır. Sanat değeri yüksek olan bu kapı, Diyarbakır Müzesinde koruma altındadır. Kültür Bakanlığınca tescilli olan İmam Abdullah Zaviyesi, Hasankeyf ve yöre köylüleri tarafından her yıl Haziran ayının ilk haftasında anılmakta ve hafta boyunca türbe çevresinde adaklar adanarak dilekler dilenmektedir.

Seyyid Bilal Türbesi

İlimiz Gercüş ilçesine bağlı Vergili (Becirman) köyünde bulanan Seyyid Bilal Türbesi, inanç turizmi açısından Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en hareketli merkezidir. Türkiye genelinde özellikle seyyidler köyü olarak bilinen Vergili (Becirman) köyünün Seyyid Bilal ismiyle ünlenmesinin haklı bir gerekçesi vardır. Çünkü Hz. Muhammed’in torunu ve Hz. Hüseyin’in soyundan geldiği bilinen Seyyid Bilal gibi ehli beyt silsilesine mensup müstesna bir şahsiyete ev sahipliği yapmaktadır.

seyyidbilal.jpg


Türbesindeki kitabede, 1132-1212 yılları arasında yaşadığı belirtilen Seyyid Bilal, ömrünün bir kısmını Irak’ın Kerbela bölgesinde geçirmiş, 1154 yılında Bağdat’tan Hasankeyf sancağı olan Vergili (Becirman) köyüne göç ederek yaşamının geri kalan kısmını bu köyde geçirmiş ve burada vefat etmiştir. Beylikler döneminin başından, Osmanlı saltanatının son dönemine kadar, her devirdeki yöneticilerden saygı görmüş olan Seyyid Bilal, halk arasına yaydığı barış, kardeşlik ve sevgi mesajları sayesinde sağladığı birlik ve beraberlik nedeniyle, Sultan Abdülhamit tarafından metfun olduğu Vergili (Becirman) köyü vergiden muaf tutulmuştur.

Seyyid Bilal türbesine ev sahipliği yaptığı nedeniyle Bölgemizin Seyyidler köyü olarak bilinen ve kutsal kabul edilen Vergili (Becirman) köyü, tarihi dokusuyla da ünlüdür. Köyün çevresinde çok sayıda mağara, tarihi hanlar ve su değirmenleri mevcuttur. Her yıl Eylül ayının ikinci haftasında bu köyde Seyyid Bilal’i anma gönleri düzenlenmektedir. Bu anma günlerinde yurdun dört bir tarafından insanlar Becirman’a akın etmektedir.

Zeynel Bey Kümbeti

ZeynelBey.jpg


Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey için yapılmış olup Akkoyunlu Beyliği devrinden (1460-1487) kalma bir anıt mezardır. Anadolu’daki anıt mezar geleneğinin ilk örneği olan Zeynel Bey Kümbetinin kuzey kapısı üzerindeki kitabede “11 Ağustos 1473 yılındaki Otlukbeli Savaşında şehit düşen Bahadır Han Hasan Bey in oğlu Zeynel Bey için yapıldığı” anlatılır. Daire planlı mezar odasının üzerinde, dıştan daire plan içten de sekizgen plan devam edilerek esas gövde yapısı yükseltilmiştir. Tavanı kubbe şeklinde olup konik bir külahla örtülüdür. Gövde kısmını dıştan çevreleyen alt alta 3 sıra halindeki çinilerle yazılmış “ Allah-Muhammed-Ali” yazıları, kümbetin mimari yapısına ayrı bir estetik vermiştir. Kendi türünün tek örneği olan bu silindirik yapı, üzerindeki çini süsleme yazılar ve kitabesiyle dikkatleri üzerine çekmektedir. Mimari Abdurrahman oğlu Pir Hasan isimli bir zattır.

Hasankeyf’teki Yol Geçen Hanı

Bilindiği üzere kültürümüzde meşhur bir darbi mesel vardır, “ YOLGEÇEN HANI.” Yaşantımızın birçok anında birbirimize karşı söylediğimiz bu nükteli deyim, aslında bir gerçeği de ifade etmektedir. Çünkü gireni çıkanı, geleni gideni belli olmayan mekanlar için kullanılan bu deyimin aslını teşkil eden “Burası Yol Geçen Hanımı?” olayındaki han, Batman ilinin antik kenti Hasankeyf ilçesinde bulunmaktadır. Yüzyıllardan beri halk arasında YOLGEÇEN HANI olarak bilinen ve yaklaşık bin kişi kapasiteli olan bu doğal mağara, yekpare taştan yapılmış Hasankeyf kalesinin altında bulunmakta olup ağzı Dicle Nehrine doğru açılmaktadır. Bu doğal mağaranın içinde su stok etmek için bir mahzen ve kaleye çıkmak için de bir gizli yol vardır.

yolgecen.jpg


Ulaşımın suyolları ile yapıldığı devirlerde, Dicle Nehrinin karşı sahiline gidip gelmek için ulaşım aracı olan Sal ve Keleklerin önünde sıralarını bekleyen insanların dinlendiği ve geceye kalanların da burada yatarak sabahladığı bu loş ve egzotik mekânın içindeki hava akımı, insanın bünyesine uygun bir özellik taşımaktadır. Yazın serin, kışın ılık olan mağaranın içindeki bu atmosfer, bugün de aynı özelliğini korumakta ve dinlenmek için insanları kendine çekmektedir. Bu nedenledir ki dini, dili, ırkı anlaşılmayan, geleni-gideni, gireni-çıkanı belli olmayan ancak her zaman yoğun bir insan trafiğine sahne olan bu mağaraya binlerce yıldan beri YOLGEÇEN HANI denilmiş ve Hasankeyf’teki yaşantının vazgeçilmez istisnai bir mekânı olmuştur. Her devirde han olarak bilinen ve insanların dinlenmesi için kullanılan bu doğal mağaraya YOLGEÇEN HANI ismini veren her kimse, sosyal ve kültürel yaşantımız içinde önemli bir yer tutan deyimler silsilesine unutulmaz bir halka eklemiştir.

Nükteli ve ince bir mizah yüklü olan YOLGEÇEN HANI gerçeğinin eskiden beri Hasankeyf’te bulunması, nostaljiye özlem duyan ve geleceğe umutla bakan mütebessim ve güler yüzlü insanların uğrak yeridir. Günümüzde de bu özlemini gidermek için yurt içinden ve yurt dışından insanlar YOL GEÇEN HANINI görmek ve burada dinlenmek üzere Hasankeyf’e akın etmektedir.

Hasankeyf Mağaraları

Tarihin karanlık çağlarından beri veya insanlığın yerleşik hayata uyum sağladığı tarihten bu yana bir barınma ve iskân yeri olarak kullanılan Hasankeyf’teki bu mağaralar, yapılış biçimlerinden hiçbir şey kaybetmeden günümüze kadar gelmiş ve her devirde bu çok fonksiyonlu özelliklerini korumuşlardır. Yaklaşık 4000 adet civarında olan bu mağaralar, milattan yıllar önce Kuzey Mezopotamya da hükümranlık sürdüren mağara devri sakinleri olan Sümerlere, Asurlulara ve Babillilere barınma merkezi olmuşlardır.

magara.jpg


Başlı başına bir yerleşim alanı ve tarihi süreç içinde birçok medeniyetlerin merkezi olan bu mağaralara, karşı kayalıklardan birleşik kaplar esasına dayalı sifon benzeri bir sistemle, düz alanlara döşenen künkler ve kayalıklara oyulan kanallardan sonra 200 metre derinliğindeki bir vadiden de geçirilerek temiz su ulaştırılmıştır. Fizik Kanunlarına ilham olmuş çok sayıdaki su sistemleri, Hasankeyf’teki su medeniyeti içinde görmek, her zaman mümkündür.

Hasankeyf Örenyeri

hkey.jpg


Hasankeyf ören yerini güney ve güneydoğudan çevreleyen kalkerli arazi yapısının verdiği imkânlarla, sanki doğa ve insanın burada el ele vererek giriştikleri ortak bir çalışma sonucu meydana getirdikleri mağara evler ile oluşturulan derin ve heybetli kanyonlar, muhteşem bir yeryüzü şeklini meydana getirmiştir. Dört bini aşkın mağaranın bulunduğu bu bölge, dünyada benzeri az bulunan bir doğa harikasıdır. Dicle Nehrinin menderesler çizerek aktığı binlerce yıllık süreçte oluşan dar vadiler ve sel sularının yamaçlardan akarak Dicle’ye ulaştığı bölgelerde meydana gelen derin çukurlar ve buna bağlı olarak ortaya çıkan engebeli yapının biçimlendirdiği yeryüzü şekillerinin seyrine doyum olmuyor.
 

altay1944

Onursal Üye
30 May 2009
3,219
5,087
Dile kolay tam sekiz(8) yıl görev yaptım.acı tatlı çok anılarım oluştu.Binlerce öğrenci yetiştirdim çok güzel dostluklar edindim.sağol Bakunin beni o günlere döndürdün.eee.bak lavaş arası ciğer şişin tadı hala damağımdadır .yolu düşenlere şiddetle öneririm.
 

tafamus

Süper Üye
11 Şub 2010
1,865
15,053
meğer bizim türkiyedeki batmanmış bende sandım batman çizgi roman yoksa balonlama yapıldı bir açtım ülkemizin güzel şehri batman çıktı güzeldir benim memleketim
 
Üst