Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
".... Biz se bir geçit üstündeyiz : "Dün" le "yarın" arasında kurulmuş bir geçit üstünde... Bu geçidin adı "bugün" dür ve tek ödevi, adımlarımızı aksatmadan bizi "yarın" a ulaştırmaktır."
Dedo11 Yorumu : Bu satırlar Yusuf Ziya Ortaç'ın "Huzursuzluk!" adlı makalesinden...
Aslında 27 Mayıs 1960'ın eksiklerini belirtip , ölçülü ama kendince haklı eleştiriler getiriyor.
Önemli olan "Dün" , "bugün" ve "yarın" üzerine düşünceleri...
Düşünceler çok önemli ama benim itirazım var... "Bugün" evet dün ile yarın arasında bir geçiş sağlayan zaman dilimi ama onu sadece bir köprü olarak düşünmek yanlış. Böyle görürsek "bugünün" değerini yeterince kavrayamayız. Oysa "bugün" sadece bugün olmaktan daha fazla bir şeydir.
"Kimi insanlar vardır, kimliklerin tanıtmak için kendileri yetmez, sülalelerinden sivrilmiş birinin adını söylemek gerekir. Tıpkı az bilinen bir evin, bir dükkanın yerini tarif eder gibi : -- Çemberlitaş var ya hani... Tam onun karşısındaki sokağın içinde...
........
Bir takım olaylar, kimi kişileri, birden yangın kulesi gibi sivriltiveriyor. Sivrilmek, yükselmek, çıkmak iyi, çok iyi de, yükselmekte süreklilik, ya da yükseldiği yerde kalmak zor.
.......
Türkeş ( Alparslan Türkeş ) sivrildiği günlerde bir gün Ankara Hukuk Fakültesine gider, orada asistanlarla, öğrencilerle konuşurken söz döner dolaşır sosyalizme gelir. Türkeş, sosyalizme pek gönüllü görünür. Asistanlardan biri;
-- Yazarlar sosyalizm konusunda yazsınlar, mesela...
Der, arada bu satırların yazarının adını da ( Aziz Nesin ) söyler.
Türkeş, kendisine pek yaraşan püskül püskül kaşlarını çatarak, esmer yüzünü büsbütün gölgelendirmiş ve bana bir küfür sallamış ki...Herkes sus-pus olmuş.
Bana bunu anlatan ;
-- Ne dersin? diye sordu. -- Türkeş değil, Turkish'miş, dedim, tam Türkiş..."
Dedo11 Yorumu : Yukarıdaki satırlar Aziz Nesin'in "Bursa... Bursaa... Bursaaa!.." adlı anlatısından.
Bu kez de Üstad Aziz Nesin'nin yazısına takıldım kaldım. Yani onu ayrıştırılabilecek en küçük birimine dek ayırıp inceledim. Normal okumalarımda hep böyle olur. Bir yazıyı ıcık cıcığına varana dek ( Bir elimnde kalemim ) DİDİKLEYEREK OKURUM... Buranın elverdiği kadar bu yazıyı didiklemeye çaılışacağım ( elbette ki buradaki boyutuyla )
1 - Birini veya kendimizi tanıtırken bilinen ( yazıda "sivrilmiş" sözcüğü kullanılıyor ) birinden yola çıkılması ( karşımızdakinin bildiği birinden ) hitap edilen kişi için neredeyse vazgeçilmezdir. Tek çaredir.
2 - Adres konusunda gelince... Ders anlatırken de hep derim ( ben öğretmen değilim ). Dersi bilmeyen birine anlattığınızı , o kişinin kavrama yeteneğinin çok alt düzeyde olduğunu kabul ederek anlatın. Önce anlatın , sonra örneklerle gösterin , sonra anlattırın , sonunda onlara örnekler üzerinden çözüm üretmesini göstermesini isteyin , sonra gerekiyorsa ya yeniden anlatın ya da eksiği varsa düzeltin ya da taktir edin...
İşte konumuz adres tarifi. Adam bir yer soruyorsun diyor ki falan caddeye gir , filan sokağa sap , filan bina çıkacak ondan sonraki şu kadar ötedeki binanın şu katındadır. Yahu adam o caddeyi bilmiyorsa gerisi boş. O caddeyi bilip sokağı bilmiyorsa boş.. Sokağı bilip binayı bilmiyorsa boş...
Bu nedenle "adresi birine anlatırken siz siz olun bilen size anlatmıyor olduğunuzu hiçbir yeri bilmeyen bir yabancıya anlattığınızı düşünüp ona göre anlatınız.." Bu sözcüklerdek geçen "adres" gerçek anlamda da alınabilir mecaz anlamda da alınabilir. Her ikisi için de geçerlidir...
3 - "Sivrilmek" sözcüğünün bulunduğu ikinci alıntı bölümceyi ( paragraf ) bir özlü-güzel söz diye buraya alıntıladım.. Yalnız siz sivrilmek yerine şimdilerde moda olan "zirve" sözcüğünü ( ben "doruk" demeyi seviyorum ) koyabilirseniz daha edebi olur.
4 - Türkeş'in sosyalizme gönüllü olması konusuna gelince.
a) Daha önceki bir yazımda uzun uzun anlatmıştım. Alpaslan Türkeş'le birçok kez yolum kesişti. Hatta Ankara Keçiören Belediyesinde İnşaat Mühendisi olarak çalışırken kendisini uzun uzun eleştirmişliğim de var ( neyse konumuz bu değil )...
b) Birçoğunuz bilmez Alpaslan Türkeş'in adı aslında bu değil... Köken ise soru işaretleri ile dolu (estağfurullah soyu hakkında olumsuzluk belirtmiyorum. Sakın başka yerlere çekilmesin. )... Ve kendisi aslen Kıbrıslıdır.
c) Sosyalizme ilgi konusu : Alpaslan Türkeş gibi benim Tuzla Piyade Okulundaki komutanım da Türkeş hayranı bir MHP li idi ( kendisini de çok sevdim sonralır... ) o da gençliğinde bana aslında sosyalizme ilgi duyduğunu , Akşam gazetesi okuduğunu ama onu pek içlerine almadıklarını yakınarak anlatmıştı.
5 - Yazı aslında o dönemdeki telefonun yarattığı çile üzerine yazılmış bir yazı. Aziz Nesin'nin anlattığı telefon üzerine sorunlar aslında her zamanki gibi gerçekten hareket ediyor ancak anlatım tarzına mizah ( güldürü ) katıyor.
Yıl 1969 - 1970 Ankara'ya Lise okumak için gelmişiz. Ailemizle iletişime geçmenin yolu ( tek yolu ) Kızılay'a PTT ye gider telefon yazdırır saatlerce , saatlerce bekler telefon bağlanınca ancak bir iki söz konuşurduk ( elbette ki "ödemeli" arardık. )
"Laf Lafı açar.. Beyin dedin de aklıma bir başka olay geldi. Yugoslavya Türklerinden bir arkadaşım vardı. Yeni göçmen geldiği günlerde, İstanbullu olan bir akrabası :
-- Git bir koyun kellesi al, ama beyinsiz olsun, demiş.
Arkadaşım o sıra türkçeyi az bildiğnden, yolda "beyin" kelimesini unutmuş. Hay Allah, neydi, neydi diye düşünerek ciğerci dükkanına girmiş. "Beyin" kelimesi bir türlü aklına gelmiyor. Biliyor, düşünmeye yarayan bir organ ama türkçede adı ne?
Ciğerci ;
-- Ne istiyorsun ? deyince... -- Bir koyun kellesi ver ama, demiş , düşüncesiz olsun!.."
Bu satırlar Aziz Nesin'in "Alaylar Olaylar" başlığı altında topladığı "Beyin" konulu fıkraları gibi yerden... Dedo11 Yorumu : Şimdi anladınız mı niye tarikatlar insanlara bize kendinizi bir ceset gibi teslim edin, dediğini. Şimdi anladınız mı "fazla düşünmeyeceksiniz. Düşünür, sorgularsanız 'dinin çerçevesinden çıkarsınız' neden dediklerini... Beyin istemiyor onlar. Beyinsiz insan istiyor. Peki beyinsiz insan insan olabilir mi? Peki beyinsiz insan insanlıktan çıkıp nasıl dindar ( müslüman ) olabiliriyor. Beyinsiz insanın dini olur mu, dini sorumluluğu olur mu?.....