Adana'da Turizm

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,639
Turistik yerleri

Adana'da her uygarlık kendi kültür çeşitliliğini bir sonrakine aktararak bir kültür mozaiği oluşturmuştur. Hititler, Romalılar, Araplar, Selçuklular, Ramazanoğulları, Osmanlılar, Türkmen ve Yörük aşiretlerinin yöre kültürünün çeşitlenmesine katkıları olmuştur. Özellikle 19. ve 20. yüzyıllarda Adana ovasında yerleşimin yoğunlaşmasıyla tarımda ve sanayileşmede büyük atılımların olması, yörenin kültüründe büyük değişiklikler yaratmıştır.


İLÇELERDE BULUNAN TARİHİ ESERLER
ALADAĞ: Akören Kalesi
Mazılık Ören Yeri ve Kalesi
Postyağbasan Kalesi
3 adet Kilise
CEYHAN: Kurtkulağı Kervansarayı : 1711'de yapılmıştır.
Yılankale : Kilisesi ve sarnıcı bulunan kale Şahmeran Kale olarak da anılmaktadır.
Ulu Cami : 1868'de yapılmıştır.
Sirkeli Höyüğü : Tepebağ'dan sonra bölgenin en büyük höyüğüdür.
Muradiye Cami : 1912-1720 yılları arasında yaptırılmıştır.
Durhasan Türbesi : 1717-1720 yılları arasında yaptırılmıştır.
Dumlu Kalesi : Asur, Pers, Roma kalıntılarına rastlanmaktadır.
FEKE: Feke kalesi : 12.yüzyılda Bizanslılar tarafından yapıldığı sanılmaktadır.
KARAİSALI: Milvan Kale : Karakılıç köyü yakınlarında bulunmaktadır.
KARATAŞ: Yanık Kilise (Karakilise Kalıntısı) : Romalılar tarafından yapılmıştır.
Antik Magarsus Kilisesi : Romalılar döneminde yapılmıştır.
Menzil Hanı Kalıntısı : Osmanlılar tarafından 1782 yılında yaptırılmıştır.
Tarihi Han Kalıntısı : Osmanlılar 1608 de yaptırmıştır.
Amfi Tiyatro : Romalılardan kalma tiyatro kalıntılarıdır.
KOZAN: Kozan Kalesi : Asurlular tarafından yapılmıştır.
Bucak Kalesi : Ortaçağ döneminde yapılmıştır.
Hoşkadem Cami : Mısır Kölemen Sultanı Abdullah Hoşkadem tarafından 1448 yılında yaptırılmıştır.
Pelesel Manastırı Kalıntıları : Ermeniler tarafından yaptırılmıştır.
Anavarza Kalesi ve Kalıntıları : M.Ö. 9. yy. Da Asurlular tarafından yapılmıştır. Romalılardan kalma iki su kemeri, tiyatro,saray, tapınak, hamam kalıntıları, kaya mezarları, frenkslerle süslenmiş mezarlarkilise ve sarnıç bulunmaktadır.
POZANTI: Kızıl Tabya : Mısırlı İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Ak Tabya : Mısırlı İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Yakarpınar Köprüsü : Yörenin en eski köprüsüdür.
Anaşka Kalesi : Müslüman ve Araplarca "Rus-Nuş-Sekaribu"diye de bilinir.
SAİMBEYLİ: Saimbeyli Kalesi : Ortaçağ da yapılmıştır." Kara Kilise" de denir.


SEYHAN: Tepebağ Höyüğü : Bölgenin en büyük höyüğüdür.
Taşköprü : 117-138 yıllarında yaptırılmıştır.Şehir merkezindedir.319 metre uzunluğundadır.
Bebekli Kilise : Saint Paul Katolik kilisesidir. 1880-1890 yıllarında yapılmıştır.
Saat Kulesi : 1881'de yaptırılmıştır.
Bedesten : Ramazanoğulları tarafından 16. yy. da yaptırılmıştır.
Ulu Cami : Ramazanoğulları tarafından 1541 yılında yaptırılmıştır.
Yağ Cami : 1501 yılında kilise iken camiye çevrilmiştir.
Yeni Cami : 1724 yılında yaptırılmıştır.
Kemeraltı Cami : 1599 yılında yaptırılmıştır.
Akça Mescit (Ağca Mescit) : 1489 yılında yaptırılmıştır.
Çarşı Hamamı : 1529 yılında yaptırılmıştır.
Irmak Hamamı : Eski bir Roma hamamı üzerine yaptırılmıştır.
Gön Hanı Kapısı : Adana Arastası ile yan yanadır. Bugün sadece birkapı bulunmaktadır.
Bahri Paşa Çeşmesi : 1890'da yaptırılan ve imar çalışmaları nedeniylekaldırılan çeşmenin aynısı 1993 yılında yeniden yaptırılmıştır.
Ramazanoğlu Konağı ve Harem Dairesi : 1489 yılında yaptırılmıştır.
Hasanağa Cami ( Hasan Kethüda) : 1558 yılında yaptırılmıştır.
TUFANBEYLİ: Şar Harabeleri : Tarihte Hititlerin merkeziydi.
Amfi Tiyatro : Romalılardan kalmadır.
Kilise Kalıntıları : Bizanslılardan kalmadır.
Kaya Kabartmaları: Hititliler tarafından yapılmıştır.
YUMURTALIK: Ayas Kalesi
Süleyman Kulesi
Markopolo İskelesi
Yüreğir ( Misis, Mopsuhestia )İlk ve ortaçağda önemli bir yerleşim merkezi olan Yüreğir ve yöresinde eski eser olarak köprü ve höyük, yer mozaikleri ve su kemerleri, hamam ve kervansaray bulunmaktadır.

----------------------------------


turizm1.jpg
Adana ve yöresi doğal güzellikleri ve çeşitli uygarlıkların yaşandığı bir bölge olması nedeniyle önemlidir. Bu bakımdan her tür turizme uygun bir yerdir. Çok sayıda kale, köprü, cami, kilise, ören yeri, han, hamam, müzesi ile tarih ve kültür turizmi için, bir çok kilise ve cami ile de inanç turizmi için bir çekim merkezidir. Toroslardaki yüksek alanlar doğa yürüyüşü trakking, akarsulardaki patinaj, av turizmi, yayla turizmi, mağra ve kanyon turizmi için dünyada az rastlanan güzelliklerle doludur.
İlde ziyaret edenleri ağırlamak için beş yıldızlı, üçü dört yıldızlı, biri üç yıldızlı, altısı iki yıdızlı, biri bir yıldızlı, bir adet de motel olmak üzere 14 adet Turizm Bakanlığından belgeli, 975 yatak kapasiteli otel, yedi adet ikinci sınıf restoran, iki adet eğlence yeri bulunmaktadır. 30 adet seyahat acentası faaliyet göstermektedir. Adana için önemli bir konaklama yeri olarak HiltonSa'nın temeli 5 Ocak 1998 tarihinde atılmış olup, iki yılda bitirilmesi planlanmıştır. 38 bin m2 alan üzerine inşaa edilmektedir. 310 oda, konferans salonu, toplantı salonu ve diğer sosyal tesislerin yer aldığı proje içinde daha sonra TURSA Ticaret Merkezi inşaa edilecektir.

Turizm Potansiyeli

Arkeoloji Tarih ve Kültür Turizmi
turizm2.jpg
Arkeolojik sit bölgeleri, tarihi kalıntılar ile kültürel ve etnoğrafik değerler; Adana ilinin en önemli turizm kaynaklarındandır. İlde kültür amaçlı gezilerin önemli bir kısmı Karatepe'ye yapılmaktadır. Plan döneminde de bu ilgi ve isteğin süreceği sanılmaktadır. Karatepe konumu itibariyle, arkeolojik değerlerinin yanısıra doğal güzellikleri de içermektedir.

turizm3.jpg
Yumurtalık Açık Hava Müzesi - Sit Bölgesi Aslantaş baraj gölü, çam ormanları ile kaplı bu alan; 7.715 hektar büyüklüğündeki Karatepe-Aslantaş Milli Parkını oluşturmaktadır. Baraj gölünün yarattığı peyzaj, anılan orman varlığı nedeni ile Ege-Akdeniz kıyılarında görülen manzaralarla eşdeğerdir. Bu özellikleri ile Karatepe, doğa ve kültür değerleri karışımını sergileyen bir açık hava müzesidir.

Çevre Bilimsel (Ekoloji Turizmi)
turizm10.jpg
Akyatan Gölü 160 km uzunluğundaki kıyı şeridinin 45 km'si kumul, sulak, sazlık ve benzeri gibi doğal alanlardır. Bu alanların en önemlisi Seyhan nehrinin meydana getirdiği Tuzla ve Akyatan gölleriyle, Ceyhan nehrinin oluşturduğu Akyayan gölü ve Yumurtalık dalyanıdır. Her iki alanda önemli çevre bilimsel(ekolojik) zenginliğe sahiptir. Doğal ortamlarında az bulunan çeşitli kuşlar ile deniz ve kara canlıları yaşamaktadır.

Rafting
turizm9.gif
Göksu Rafting Turizmine uygun Tahtalı dağlarından doğan Tufanbeyli, Saimbeyli ve Feke ilçelerinde geçen aşağıda Seyhan nehrine karışarak denize dökülen Göksu ırmağı kıvrımlı güzergahı ve uygun debisi ile rafting sporuna çok uygundur.

Termal Turizmi
İlde termal turizmi fazla önem taşımasa da yöre halkınca termal turizm alanlarından faydalanılmaktadır. Bunlar Aladağ yakınlarındaki Acısu İçmesi, Ceyhan yakınlarındaki Tahtalıköy, Kokarpınar İçmeleri, kent merkezindeki Kurttepe, Alihocalıdır.

Yayla Turizmi Bürücek Yaylası ADANA Yedi Göller-Kozan

turizm4.jpg
turizm5.jpg

Çukurova'da yazları sıcak ve kurak geçmesinden dolayı yayla turizmi oldukça gelişmiştir. Yöre halkı yazları yaylalara çıkmaktadır. Bu yaylaların en önemlileri Tekir, Bürücek, Hamidiye, Fındıklı, Asar, Asmacık, Armutoluk, Belemedik, Kızıldağ, Meydan, Çamlıyayladır.

Mağra ve Kanyon Turizmi
Aladağ'daki Bığbığ mağrası doğal güzelliği ile mağra turizmine, Feke'deki Göksu ırmağının oluşturduğu vadi ise kanyon turizmine çok uygun alanlardır

Doğa Yürüyüşü (Trakking)

Bu spor için Toroslarda çok sayıda güzergah bulunmaktadır. Ancak bunların en önemlisi Pozantı ilçesinden Hamidiye köyünden başlayıp Eyner suyuna kadar olan kısmıdır.

turizm6.jpg
Av Turizmi
İl sınırları içinde Toros dağlarında dağ keçisi, geyik, yaban domuzu, keklik, bıldırcın, üvelik, tavşan, yaban ördeği, yaban kazı ve benzerinin avı mevsimine göre yapılmaktadır. İlde deniz avcılığı da gelişmiştir. Yumurtalık'ta Çamlık ve Yerkuma, Karataş'ta Akyatan, Tuzla ve Burma boğazı dalyanlarında kefal, levrek, çupra, lagos, dil balığı, kara kulak, mercan ve karides avı ile baraj göllerinde sudak, sazan, yayın(gelebicin), yılanbalığı avı yapılmaktadır.

Göl ve Su Sporları Turizmi Seyhan, Çatalan, baraj gölleri su sporlarının gelişmesi için oldukça uygundur.

Golf Sporu ve Turizmi
İlde sahil bandında golf sporuna uygun alanlar ve potansiyel bulunmaktadır.
Yumurtalık

turizm7.jpg
Kıyı Kesimi ve Deniz Turizmi
Adana'nın Yumurtalık ve Karataş ilçeleri Akdeniz'e kıyısı olan ve deniz turizmi bakımından önemli merkezlerdir. Yılın altı ayı buranın güzel kıyılarından faydalanarak yüzme sporu ihtiyacı giderilmektedir.

turizm12.jpg
İnanç Turizmi
Adanada Kent merkezindeki Bebekli Klise, Saimbeyli'deki Kale Kilise(Kara Kilise), Şar'daki Antik Kilise ve Kent kalıntıları, Aladağ'daki Akören Kilisesi inanç turizmi bakımından önemli yerlerdir.

turizm8.jpg
Kayak Sporları ve Turizmi
Karaisalı'daki Kızıldağ yaylası, Pozantı'daki Karanfil dağı kamp ve kayak sporuna uygundur. Elmalı kayak merkezi kurulmaktadır.

İlçelerde Bulunan Eserler
Aladağ, Ceyhan, Feke Karaisalı, Karataş, Kozan, Pozantı, Saimbeyli, Seyhan, Tufanbeyli, Yumurtalık, Yüreğir
 
Son düzenleme:

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,639
Potansiyelinin çok altında: Adana`da turizm
4081560.jpg

Adana içinde barındırdığı eserleri, ören yerleri, müzeleri, yaylaları, sahilleri ve tüm diğer doğal güzellikleri ile turizm ekonomisi için büyük potansiyel olarak görülmektedir.

Adana turizm değerleri bakımından, doğal güzellikleri ve geçmişte çeşitli uygarlıkların hüküm sürdüğü bir bölge olması nedeniyle büyük değer taşımaktadır. İlde çok sayıda tarihi kale, köprü, cami, kilise, ören yeri, han ve hamam bulunmaktadır.

Adana ili içinde bulunan müzeleri ile tarih ve kültür turizmi için bir çekim merkezi olurken, yine barındırdığı cami ve kiliseler ile de inanç turizmine büyük katkılar sağlamaktadır. Toroslarda bulunan yüksek bölgeler de doğa yürüyüşleri, akarsularında rafting sporu, büyük ve ıssız ormanlarında av turizmi yapılmaktadır. Sıcak yaz aylarında yayla turizmi ise giderek rağbet gören bir turizm dalıdır. Adana mağara ve kanyon turizmi için dünya da çok nadir rastlanan güzelliklerle doludur.
2817883.jpg
160 km uzunluğunda olan Adana’nın kıyı şeridini 45 km’si kumul, sulak, sazlık ve benzeri doğal alanlar oluşturmaktadır. Bu alanların en büyükleri Seyhan nehrinin meydana getiriği Tuzla ve Akyatan gölleriyle, Ceyhan nehrinin oluşturduğu Akyayan gölü ve Yumurtalık dalyanıdır. Bu iki bölge ekolojik yönden çok zengin bir yapıya sahiptir. Bu bölgelerde doğal ortamlarında nadir rastlanan kuşlar ile deniz ve kara canlıları yaşamaktadır.

Çukurova’da yazların sıcak ve kurak geçmesinden dolayı yayla turizmi ilde oldukça gelişmiş durumdadır. Yöre halkı yaz mevsimlerinde yaylalara çıkmaktadır. Bu yaylaların en önemlileri; Bürücek, Hamidiye, Fındıklı, Asar, Asmacık, Armutoluk, Belemedik, Kızıldağ, Meydan ve Çamlıyayladır.
8704025.jpg

Mağara ve Kanyon turizmi açınsından ise Aladağda bulunan Bığbığ mağrası doğal güzellikleri ile mağra turizmi için çok uygun bir yapıya sahiptir. Feke'de bulunan Göksu ırmağının oluşturduğu vadi de özellikle kanyon turizmi için çok önemli bir nitelik taşımaktadır.

Adana'da av turizmi de çok önemli bir yer tutmakta olup Toros dağlarında dağ keçisi, alageyik, yaban domuzu, keklik, üvelik, bıldırcın, tavşan, yaban ördeği, yaban kazı gibi hayvanların avları mevsimlerine gore yapılmaktadır. İlde deniz avcılığı da gelişmiştir. Yumurtalık'ta Çamlık ve Yerkuma, Karataş'ta Akyatan, Tuzla ve Burma boğazı dalyanlarında kefal, levrek, çupra, lagos, dil balığı, kara kulak, mercan ve karides avı ile baraj göllerinde sudak, sazan, yayın (gelebicin), yılanbalığı avı yapılmaktadır.

Göl ve Su Sporları Turizmi Seyhan, Çatalan, baraj gölleri su sporlarının gelişmesi için oldukça uygundur. Adana Seyhan Barajında her sene off-shore yarışmaları düzenenmektedir.

İli ziyaret edenleri ağırlamak üzere bir adet beş yıldızlı, üç adet üç yıldızlı, altı adet iki yıldızlı, bir adet bir yıldızlı ve bir adet de motel olmak üzere toplam 14 adet turizm bakanlığı belgeli otel bulunmaktadır. Bu otellerde toplam yatak kapasitesi 975 sayısına ulaşmıştır. İlde 30 adet seyahat acentası faaliyet göstermektedir.
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,639
Adana Kalesi
Kaleden günümüze bir iki kalıntıdan başka bir şey kalmamıştır. Bu kalıntıların incelenmesi sonucu da geç Roma devrine ait surlar olduğu anlaşılmıştır.
6982452.jpg

Adana kalesi, Adana'nın Tepebağ ve Kayalıbağ mahalleri mevkiinde kurulmuştur. Kaleden günümüze bu mahallerde yer alan bir iki kalıntıdan başka bir şey kalmamıştır. Kalıntıların incelenmesi sonucu Geç Roma devrine ait surlar olduğu anlaşılmıştır. Seyhan nehri kenarında bulunan Adana kalesi, dörtgene yakın bir şekilde ve doğudan batıya doğru uzanmaktaydı. Çevresi üç yüz metreydi ve doğuya bakan nehir cephesi hariç olmak üzere diğer üç cephesi müdafaa hendeğiyle tahkim edilmişti. Doğu tarafı tamamıyla Seyhan nehrinin kenarında idi. Kalenin yedi burcu var olduğu biri güneye yani şehre, diğeri doğuya yani tamamıyla Seyhan nehrine açılan iki demir kapı, kalenin dışarısı ile irtibatını sağlıyordu. Kale haricindeki Adana şehri, sur ile çevrilmiş olmamasına rağmen her sokak başında kale kapısı gibi demirden yapma 8 adet büyük kapı bulunmaktaydı.

Adana kalesi surları, Adana'nın Mısır Kölemenleri tarafından işgali esnasında 1836 da Mısırlı İbrahim paşanın emriyle yıktırıldığı için bugün bir iki parça duvar enkazından ve "Kalekapısı", "Tarsuskapısı" gibi isimlerden başka bir eser ve hatıra kalmamıştır. 26 Aralık 1706 da Adana'ya gelen seyyah P. Lucas, Adana kalesini gezdiğini beyan ederken şöyle demektedir :

"Adana'nın ortasından Paris'in Sen nehri büyüklüğünde Çakıt (Seyhan) ırmağı geçmektedir. Bu nehrin kenarında şehrin kalesi vardır. Bu kale küçük olmakla beraber sağlam bir temel üzerinde sağlam yapılmıştır. Bir gün buradan geçerken kale kumandanı beni davet etti ve kaleyi gezdirdi. Üzerinde kuleleri bulunan surun, kale kadar eski olan kapısından içeri girdik. Bu kapının alt tarafı büyük demir levhalardan, üst kısmı da üç parmak kalınlığında at nallarından yapılmıştı. Buradan sonra dar yollardan giderek muhafızların oturduğu garnizona vardık. Burada askerlerin aileleri de bulunuyordu ki, sayıları kırktan fazla değildi. Bundan sonra surları dolaştık. Ben burada yalnız küçük bir top gördüm. Bir kaç tane de mühimmat deposu vardı. Fakat bunların hepsi boştu. Kalede başka görülmeğe değer bir şey yoktu. Çevresi 300 metreden fazla olmayan bu kalenin içinden büyük gözlü bir taş köprüye geçilmekte ve buradan şehrin dışına çıkılmaktadır. Bu köprünün sağ kolu üzerinde büyük su kemerleri ve bunların alt tarafında da nehirden su çeken su dolapları bulunuyordu. Büyük kemerli su yolları ırmaktan alman suyu kanallar vasıtasıyla şehre isal ediyordu. Adana kadar güzel ve fazla çeşmesi bulunan bir yer yoktur diyebilirim." İngiliz seyyahı Kinneir de 1813 - 1814 de Adana'yı ziyaret ettiği zaman Adana kalesi hakkında şu kısa notu vermektedir: "Seyhan kenarındaki kale, köprüden uzak değildir ve taşdan yapılmış kuleli duvarlariyle tahminen 1/4 millik bir çevreye maliktir."

1432'de Kudüs'ten İstanbul'a giderken Adana'ya uğrayan Fransız Bertrandon de la Broqiere seyahatnamesinde, Adana'nın Haçlılar zamanında tamamen sûrla çevrili, fazla kalabalık ve iyi tahkim edilmiş bir mevki olduğunu, XII. asrın sonlarında Ermeni Rupen kral ailesinin kaleyi takviye ettiğini, fakat şimdi bunların yıkılmış olduğunu söyledikten sonra şöyle devam etmektedir: "Bu eski şehir, şarklı coğrafyacılara göre, Ebu Süleyman isminde Harun Reşid'in bir Türkmen kölesi tarafından muazzam tahkimat işleri yapılmak suretiyle esaslı tamir edilmiş ve harap halinden kurtarılmıştır. Adana yanından Seyhan veya Adana ırmağı adındaki eskilerin Sarus dedikleri bir nehir geçer. Bunun üzerinde hayli uzun ve epeyce geniş bir köprü mevcuttur. Bu şehrin bir Türkmen emîri vardır ve halkı Türkmendir. Bu emîr, Mısır Sultanının bir hile ile tutturup Mısır'a götürdüğü ve orada ölen Ramazan oğlunun kardeşidir."
 
Son düzenleme:

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,639
Mutlaka gezilmeli: Anavarza Kalesi
Anvarza antik kentinin, kale ve kent kalıntıları olmak üzere yayıldığı alan oldukça geniştir. Anavarza kalesini meydana getiren surların önemli bir bölümü hala ayaktadır. Ancak buna karşılık kalenin yer aldığı kaya kütlesinin hemen batısında yer alan antik kentten, etrafını çevreleyen duvarların bir kısmı ve iç kısımda yer alan birkaç yıkıntı haldeki yapı dışında geriye pek bir şey kalmamıştır.
7170494.jpg

Ceyhan - Kozan karayolundan da görünen Anavarza Kalesi'ne, karayolunun 28. km.sinde yer alan Ayşe Hoca köyü içinden 4 kilometre doğuya gidilerek geçmiş yıllarda adı Anavarza köyü olan, şimdiki adı ile Dilekkaya Köyü'ne varılarak ulaşılır. Anavarza Kalesi ve üzerinde yer aldığı kaya kütlesi Ceyhan-Kozan yolundan da görünmektedir.

6354628.jpg


Günümüzde Anavarza olarak bilinen ve söylenen Adana'nın ve tarihi Kilikya'nın bu önemli şehri ve kalesi kayıtlarda ANAZARBA, AYN-ZARBA ve ANAZARBUS gibi isimlerle anılmıştır.


0763161.jpg


Anvarza antik kentinin bir çok bölümünde kale ve surlar ayaktadır ancak buna mukabil kalenin yer aldığı kaya kütlesinin hemen batısında yer alan antik kentten, etrafını çevreleyen duvarların bir kısmı ve iç kısımda yer alan birkaç yıkıntı haldeki yapı dışında geriye pek bir şey kalmamıştır.


0762146.jpg


Anavarza kalesine çıkış kayalıkların bir çok yerinin tamamıyla dik olmasından dolayı güney tarafından veya doğu tarafındaki kapının bulunduğu kısımdan yapılmaktadır. Kale üç bölüme ayrılmaktadır: Birinci sur da ve Ermeni prenslerinden Toras'ın 1057 yılında yaptırdığı üç nefli küçük kilisenin de içinde bulunduğu askeri kışla; iki sur da arasındaki düz kayalık üzerine kurulmuş olan üç katlı kule; ikinci sur da ve içinde bulunan bitişik odalar topluluğu, depolar ve su tankları. Üç katlı kuleye giriş sadece bir kapıdan ve dayanılan bir merdivenle yapılmaktadır.


7013332.jpg


NOT: Ziyaretçilerin araçlarını köy içinde bulunan ve aynı zamanda müze olan görevlilerin olduğu yere bırakmaları tavsiye olunmaktadır.
 
Son düzenleme:

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,639
Dumlu Kalesi
Düzgün kesme taşlardan yapılmış olan Dumlu Kalesi, ortaçağdan günümüze ulaşan bir kaledir. Yapılışı 11 ya da 12. yüzyıla tarihlenen kale, Çukurova'da "dağ kaleleri" olarak tanımlanan kaleler zincirinin ikinci halkasıdır.
3775301.jpg

Adana il sınırları içindeki bir çok kale gibi hakkında fazla bilgi bulunmayan Dumlu Kalesi, Adana'nın Ceyhan ilçesine 17 kilometre uzaklıkta olan İmamoğlu ilçesine giderken Sağkaya beldesinden önce varılan Tumlu Köyü'nün sınırları içindedir. 75 metre yüksekliğindeki kalkerli bir tepe üzerinde kurulmuştur. Çukurova'daki "dağ kaleleri" zincirinin ikinci halkası olan Dumlu Kalesi, Adana-Kozan kervan yolunu gözetleyebilecek ve çevresindeki birçok kaleyle iletişim sağlamaya elverişli bir konumdadır.

Çevresi 800 metre olan Dumlu Kalesi'nin at nalı şeklinde 8 burcu vardır. Kaleye giriş kuzeydedir. Kuzey tarafta kayaların düzeltilmesiyle oluşturulmuş merdiven izleri yer yer fark edilmektedir. Ayrıca iç kısımda 3 adet yan giriş mevcuttur.

6864014.jpg


Dumlu Kalesi'ninn ovaya bakan doğu köşesinde bir gözetleme kulesi ve savunma hendekleri ile surlar bulunmaktadır. Kalenin içinde 3 adet su sarnıcı mevcuttur. Kalenin doğu, güney ve kuzey kısımları baştan başa tonozlu yapılarla birbirine bağlantılıdır. Düzgün kesme taşlardan yapılmış olan Dumlu Kalesi ortaçağa ait olup, inşası 11 ya da 12. yüzyıla tarihlenir.
(Dumlu Kalesi fotoğrafları için Nizamettin Aktaş'a sonsuz teşekkürler!)
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,639
Karasis Kalesi
Karasis Kalesi'nin Seleukos devrinde inşa ettirilmiş olabileceği düşünülmektedir. Kalenin yaptırılmasındaki en önemli sebep de, Seleukos Nikator'un MÖ 294'te Doğu Kilikya'yı tamamen kontrolü altına almasından sonra, imparatorluğunun merkezi olan Suriye'ye kuzeyden gelebilecek tehlikeleri önlemek üzere, Kapadokya'dan Kilikya'ya giden yol üzerindeki bu geçidi kontrol etmek istemesidir.
3808887.jpg



Anavarza Kalesi kadar önemli bir kale de Karasis Kalesi'dir. Kozan ilçesinin 12 kilometre kuzeyindeki Karasis Kalesi’nin M.Ö. 3. Yüzyıl’da, Seleukoslar döneminde inşa edildiği tahmin edilmektedir.

Büyük İskender’in MÖ 325 yılında Hindistan'ı fethetmesiyle çok önemli bir silah aracını, filleri de ele geçirmiş oldu. İskender'den sonra kurulan Helenistik krallıklar da savaşlarda filleri kullanmış, hatta Adana'daki kalede olduğu gibi fili krallık arması olarak seçmişlerdi.

Helenistik krallıklardan Ptolemaios Krallığı Afrika fillerini, Seleukoslar da kendi hâkimiyet bölgesi olan Hindistan'dan temin ettikleri Hint fillerini ordularında kullanmaya başlamışlardı. Filler, özellikle diğer bir Helenistik krallık olan Antiochos Monophtalmos'a karşı MÖ 301'de yapılan Ipsos Savaşı'nda Seleukosların başarılı olmasında büyük rol oynadı. Filler Seleukos'un arması oldu.


Filler, Seleukos sikkelerinde de görülür. Bu bilgiler doğrultusunde Karasis Kalesi'nin Seleukos devrinde inşa ettirilmiş olabileceği düşünülmektedir. Kalenin yaptırılmasındaki en önemli sebep de, Seleukos Nikator'un MÖ. 294'te Doğu Kilikya'yı tamamen kontrolü altına almasından sonra, imparatorluğunun merkezi olan Suriye'ye kuzeyden gelebilecek tehlikeleri önlemek üzere, Kapadokya'dan Kilikya'ya giden yol üzerindeki bu geçidi kontrol etmek istemesidir. Diğer bir neden de MÖ. 3. yüzyıl başlarında Anadolu'da büyük tehdit oluşturan Galatlar'ın Suriye'ye inmemesini önlemekti.

Öncelikle savunma amaçlı inşa edilmekle birlikte kapladığı yaklaşık bir kilometrekarelik alan ve yer yer kayaların içine oyulmuş evler göz önüne alındığında, aynı zamanda bir yerleşim birimi olarak kullanılmıştır. Kalenin doğu cephesindeki kulelerden birinde mitolojik tanrı Herakles Kallinikos’un sembolü olan ‘Herakles lobutu’ bulunmaktadır. Diğer bir kulenin batıya bakan giriş kapısı üzerinde ise kısmen tahrip edilmiş fil kabartması bulunur. Sur duvarlarının içe bakan yüzeylerindeki taşların bazılarında ise "T" ve "S" harfleri görülmektedir. Bu harflerin, sur duvarlarının yapımında çalışan taşçıların, taşları nereye koyacaklarını belirlemek için yazdıkları sanılmaktadır.

Karasis’teki kazı çalışmaları halen Prof. Dr. Mustafa Sayar önderliğinde uluslar arası bir arkeoloji grubunca sürdürülmektedir.

Ulaşım

Kaleye iki yoldan ulaşılabilmektedir. Birinci yol Kozan-Feke yolunun hemen Kozan çıkışında bulunan Petrol İstasyonunun yanındaki yola saparak 10 km sonra ulaşılabilmektedir. Diğer yol ise Dağılcak Mesire yeri civarından doğuya dönülerek 8 kilometrelik bir yoldan sonra ulaşılımaktadır.
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,639
Kozan Kalesi
Kalkerden meydana gelen oldukça dik bir tepe üzerinde bulunan kale, Kozan ilçesinin tam ortasında ve bulunduğu coğrafyaya hakim bir konumdadır.
6884441.jpg

Anavarza'ya 36 km. uzaklıkta olan Kozan Kalesi, Çukurova’yı çevreleyen Dağ Kaleleri zincirinin dördüncü halkasını teşkil eder. İki gurup halinde inşa olunan kalenin 44 kule ve burcu vardır. Güneyde*ki tahkimat gurubunun ortasında ve zirvede iç kale bulunmaktadır. Kuzey ve güneydeki bu iki gurup bir birlerine bir surla bağlıdır ki her ikisinin çevre uzunluğu 6 km.yi bulur.


3905667.jpg


Kalede 20 - 30 basamak merdivenle inilen mahzenler, gizli yollar vardır. Bu mahzenlerin erzak, cephane depola*rı ve sığınak olarak kullanıldıkları anlaşılmaktadır. Kalenin su ihtiyacını karşılamak üzere yapılmış gayet büyük su sarnıçları vardır. Kalede Selçuklular ve Ermeniler tarafından yapılan onarımlara dair kitabeler bulunmaktadır.


2485309.jpg


Fransız işgali sırasında Fransızların kaleye toplar yerleştirdikleri ve Tufanlı köyünü ateşe tutarak Türk kuvvetlerine zarar verdikleri anlatılmaktadır.


0906674.jpg


Kalenin eteğinde, kasabanın hemen kuzeyinde ikinci bir sur kalıntısı daha bulunmaktadır. Bu sur, bir zamanlar Kozan'da yerleşmiş olan Ermeni Prensliği*'nin kilisesi ile bu kiliseye bağlı olan kütüphaneyi, misafirhaneyi ve ke*şiş odalarını çevreliyordu. Hıristiyanlık aleminde çok önemli bir mevki olan bu manastırda vaktiyle "pelesek" denilen vaftiz yağı çıkarılırdı. Vaftiz yağının çıkarılışı büyük merasimlerle olurdu. Bu merasimlere dünyanın her yanından gelen zengin Hıristiyanlar katılırlar ve inançlarına göre aziz mertebesine erişirlerdi. Vaftiz yağı çıkarma merasimleri Kozan, Açmiyazin ve Kudüs’te olmak üzere üç ayrı yerde yapı*lırdı ve böylece Kozan'a üç yılda bir sıra gelirdi.
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,639
Doruklarda bir güzel: Meydan Kalesi
Meydan Kalesi, büyük dağ silsileleri tarafından yüzük şeklinde kuşatılmıştır. Kale burçlarının bir tanesi yarım ay şeklinde öne çıkmaktadır. Surların bazı bölümleri yıkık durumdadır.
4898217.jpg

Meydan Kalesi, Kızıldağ Yaylası’na 5 km, Kalkat Yaylası’na 8 km. uzaklıkta Üçürge suyu kaynak bölgesindedir. Batısında tarihi Kızıldağ Yaylası bulunmakta ve Aladağ vadisindeki diğer kalelere komşu konumdadır.


4262930.jpg


Meydan Kalesi, büyük dağ silsileleri tarafından yüzük şeklinde kuşatılmıştır. Kale burçlarının bir tanesi yarımay şeklinde öne çıkmaktadır. Surların bazı bölümleri yıkık durumdadır. Güneybatısında iki tane gizli odacık bulunmaktadır, kalenin en dıştaki kısmı dörtgen taşlardan örülmüştür. Kıyı kısımlarının bir bölümü yıkılmıştır. Yapılışı yaklaşık 12-13.yy dönemlerinin sonlarında gerçekleşmiştir.

Aladağ ilçe merkezine 12 Km. uzaklıkta olan Meydan Yaylası ve 1563 metre rakımlı tepe üzerinde 2000 metrekarelik alan üzerinde kurulu bulunan kalenin beraber gezilebilir.

Meydan Kalesi'nin güney tarafında yer alan Meydan Yaylası ile Kuzey tarafında Aladağ ilçesine kadar uzanan geniş ormanlık alan ve sahip olduğu ağaç türleri ile beraber seyri, ziyaretçilere keyif verir.
Meydan Yaylası'nın yerleşim merkezi içinden geçildikten sonra yaklaşık 2-3 kilometre araçla tırmanılarak kalenin yakınlarına varılır. Kalenin Meydan Yaylası'na bakan güney tarafından kapı yoktur. Kalenin ana giriş kapısı dışında bazı noktalardan kaleye giriş mümkünse de, kale duvarlarının yer yer yıkık olduğu bu noktalardan kaleye giriş oldukça tehlikelidir. Kalenin ana giriş kapısı, Aladağ ilçesine bakan kuzey tarafındadır. Araç park edildikten sonra, başınızın üzerinde abidevi biçimde yükselen çam ağaçlarıyla kaplı ormanın içinden 15-20 dakikalık bir yürüyüş ile Meydan Kalesi'ne varılabilir. Kaleye gezinti için çevreyi bilenlerden rehberlik almakta fayda vardır.
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,639
Yılanlı Kale
Ortaçağa ait olduğu düşünülen Yılanlı Kale'nin Haçlılar tarafından inşa edildiği düşünülmektedir. Bugün hala heybet ve sağlamlığını kaybetmemiş olan kalenin bazı kalıntılarına bakılarak antik bir şehrin harabeleri üzerine yapıldığı ileri sürülmektedir.
5477574.jpg

Yılanlı Kale (Yılan Kale olarak da anılmaktadır), Misis ile Ceyhan arasında birden bire yükselen, ovaya hakim bir tepe üzerinde kurulmuştur. İç Anadolu'dan gelip Gülek Boğazı yolu ile Adana, Misis, Payas ve Antakya'dan geçen tarihi fethi ve kervan yolunun üzerinde bulunan Yılanlı Kale, bölgedeki dağ kaleleri zincirinin ilk halkasıdır. Bu kalenin ne zaman ve kimler tarafından inşa edildiği bilinmemekle beraber, kalenin mimarisi, yapısal özellikleri ve malzemesi Bizans devrinde yapıldığı kanısını uyandırmaktadır.


2961179.jpg


Ortaçağda yapıldığı kabul edilen kalenin Haçlılar zamanında da yapıldığı düşünülmektedir. Halen heybet ve sağlamlığını kaybetmeyen kalenin bazı kalıntılara bakarak antik bir şehrin harabeleri üzerine yapıldığı ileri sürülmektedir. Dıştan 700 metre kadar çevresi olan kale ikişer katlı 8 yuvarlak burçla tahkim edilmiştir. Burçlar ve araları tamamen mazgallı olup, bu mazgalların ortaları ateş etmek için deliklidir. Kale bedenleri adeti dantel gibi işlenmiştir. Kalenin güneye bakan bir demir kapısı vardır.


4553720.jpg


Kale içindeki büyük meydan her yönden birer merdiven inmektedir. Böylelikle meydandan kalenin her yönüne gidiş geliş kolay olmaktadır. Halk arasında "Şahmaran Kalesi" diye tanınan kalede söylentilere göre, Şeyh Meram adında bir kişi yılan besleyip terbiye etmiştir.


3384772.jpg


Yılanlı Kale'den Ceyhan ilçesinin görünümü ve Ceyhan nehrinin de bulunduğu ovanın manzarası oldukça göz alıcıdır. Kalenin 300 m. yakınına kadar araçla ulaşım sağlanmakta ve araçların bırakılabileceği sosyal bir tesis bulunmaktadır.
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,639
Adana`daki diğer kaleler
Çukurova tarih boyunca günümüze ulaşan kırktan fazla kale ile korunmaya çalışılmıştır. Dünya üzerinde kalelerle bu kadar sıkı korunmaya çalışılan başka bir toprak parçası daha herhalde yoktur. Bugün bazıları neredeyse tamamıyla zamana meydan okuyarak dimdik duran ve her biri özgürlük anıtı niteliğindeki kaleler Çukurova’nın yüzyıllarca başlıca simgeleri olmuşlardır.
9059589.jpg



Feke Kalesi

Feke İlçesi’nin kuzeydoğusundaki bir tepe üzerindedir. Feke ilçesini geçtikten 3 km sonra Buradan geçen kervan yolunu kontrol etmek amacıyla XII.yüzyılda yapılmıştır. İlk kez Bizanslıların yaptırdığı, sonra da Selçukluların kullandığı kaledir. Dikdörtgen bir plân düzeni gösterir. Sekiz burcu ve bir gözetleme kulesi vardır. Günümüzde bu burçların yarıdan fazlası toprağa gömülmüş durumdadır. Kale içerisinde yapı kalıntılarının izleri bulunmaktadır. Tek giriş kapısı güney yönündedir.



Anahşa Kalesi

Adana’nın Pozantı ilçesi yakınlarında Anahşa dağının üzerinde kurulmuş bir garnizon kalesidir. Günümüzde çok harap bir haldedir. Anahşa Kalesi Torosların en büyük geçidi olan Gülek Boğazı’nın girişindedir. 1671’de kaleyi gören Evliya Çelebi bu kaleden “mamur bir kale” diye söz etmiştir.



6050068.jpg


Saimbeyli Kalesi

Saimbeyli İlçesi’ndeki Haçin Kalesi Orta Çağda kervan yolunun korunması için yapılmış bir karakol niteliğindedir. İlk ismi Badimon olan kaleden yalnızca iki burç günümüze ulaşabilmiştir. Bunun da nedeni çevresinde taş ocağının bulunuşundandır. Kalenin doğusundaki kayalıklarda mermer ev kalıntılarına ve çevrede de mermer sütun ve başlıklara rastlanması, burada bir yerleşim yerinin bulunduğuna işaret etmektedir.



7403989.jpg




Bucak Kalesi

Kozan’ın 10 km. güneyinde Hamamköy’ün doğusunda yer almaktadır. Ortaçağ’a tarihlendirilen kaleden günümüze sadece bazı kısımları harap durumda gelebilmiştir.

Yarıkkaya Kalesi

İlçe merkezinin kuzeydoğusuna düşen Yarıkkaya kalesi, Ferhatlı ve Eskimantaş köylerini birbirinden ayıran Uzunoğlan tepesinde bulunur. Karstik bir araziden olu şan tepe, Anavarza ve Karasis kalelerini görebildiği gibi, Dededağı’nı da görür. Yaklaşık 750 metre yükseklikte kurulu kalenin, güney ve güneydoğusunda Ferhatlı, kuzey ve kuzeybatısında Eski mantaş köyleri yer alır.
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,639
Bir film platosu: Anavarza Antik Kenti
Anavarza antik kentinin bir çok bölümünde kalesi ve surları ayaktadır ancak buna karşılık kalenin yer aldığı kaya kütlesinin hemen batısında yer alan antik kentten, etrafını çevreleyen duvarların bir kısmı ve iç kısımda yer alan birkaç yıkıntı haldeki yapı dışında geriye pek bir şey kalmamıştır.
8260193.jpg

Ceyhan-Kozan karayolundan da gözüken Anavarza Kalesine, karayolunun 28. km'sinde yer alan Ayşe Hoca Köyü içinden 4 km doğuya gidilerek geçmiş yıllarda adı Anavarza köyü olan şimdiki adı ile Dilekkaya Köyüne varılarak ulaşılır. Anavarza Kalesi ve üzerinde yer aldığı kaya kütlesi Ceyhan-Kozan yolundan da gözükmektedir.

Günümüzde Anavarza olarak bilinen ve söylenen Adana’nın ve tarihi Kilikya’nın bu önemli şehri ve kalesi kayıtlarda ANAZARBA, AYN-ZARBA ve ANAZARBUS gibi isimlerle anılmıştır. Anavarza antik kentinin bir çok bölümünde kalesi ve surları ayaktadır ancak buna mukabil kalenin yer aldığı kaya kütlesinin hemen batısında yer alan antik kentten, etrafını çevreleyen duvarların bir kısmı ve iç kısımda yer alan birkaç yıkıntı haldeki yapı dışında geriye pek bir şey kalmamıştır.


7287114.jpg


Çevresine tamamen hakim bir görünümü olan Anavarza Kalesi'nin yer aldığı kayalık kütleden, göz alabildiğine uzanan geniş bir ova ve açık havalarda çevresindeki diğer kaleler ve İskenderun körfezi görülebilmektedir.

Şehrin ve Kalenin ne zaman kurulduğu konusunda kesin bir bilgi mevcut değildir. Ancak “Adım Adım Çukurova” kitabında Hadi Altay Asurlular tarafından yaptırıldığı düşünmekte ve bunu 1830-1840’lı yıllarda Anadolu’yu gezen Fransız Seyyah Charles Texier’e atfetmektedir. Charles Texier “Küçük Asya” adlı kitabında Anavarza Kalesi'nde şu sözlerle bahsetmektedir: “Mermer cinsinden büyük bir dağın eteğinde bulunan Anavarza şehri Ceyhan ovasının ortasına çekilmiş bir yerdir. Bu şehrin konumu, tamamen Van Şehrine benzer. Anavarza’nın büyük ayasının içinde, hisar duvarlarını tutturmak için taşçı kalemiyle açılmış ve delinmiş oyukların aynını gördük. Bu eserlerin her ikisi de Asurlu eseri özelliğini gösterirler” diye bahsetmektedir.


7464869.jpg


Anavarza’nın belgelere dayalı bilinen tarihi, M.Ö. I. yüzyılda başlar. O tarihlerde Kilikya Romalıların egemenliği altına girmiş ve önem kazanmıştır. M.S. 17 yılında Romalılar tarafından ele geçirilen kent, M.S. 19 yılında İmparator Augustus tarafından ziyaret edilmiş ve bundan sonra "Anazarbus yanındaki Caesarea" diye anılmaya başlamıştır. Anavarza Roma İmparatorluk Devrinin ilk iki yüzyılı boyunca büyük bir varlık göstermemiş, Kilikya başkenti Tarsus'un gölgesinde kalmıştır.

Roma imparatorlarından Septimius Severus'un, Pescennius Niger ile yaptığı iktidar savaşı sırasında, Severus'un tarafını tutan kent, onun Niger'i 194 yılında İsos'ta yenerek imparatorluğun tek hakimi olmasından sonra ödüllendirilmiş, tarihinin en parlak dönemini yaşamaya başlamıştır.

M.S. 204-205 yıllarında Kilikya, İsauria ve Likaonia eyaletlerinin metropolisi (başkenti) olmuştur. M.S. 260 yılında diğer Kilikya kentleri gibi Anavarza da Sasani Kralı Şapur tarafından fethedilmiştir. M.S. 4. yüzyılda İsauria'lı Balbinos tarafından tahrip edilmiş olan Anavarza, İmparator II. Theodosius zamanında M.S. 408 yılında kurulan Cilicia secunda'nın (Bitek Kilikya) ve eyaletin başkenti olmuştur. 525 yılındaki büyük depremden zarar gören kent İmparator İustinianus tarafından onartılarak İustiniopolis adını almıştır. Ancak 561 yılında ikinci kez deprem felaketine uğramıştır. 6. yüzyılda ise kent büyük bir veba salgınına uğramıştır.


3105653.jpg


Araplar tarafından alınınca "Ayn-Zarba" adını almış ve 796’da Harun Reşid tarafından kale surları tahkim edilmiştir. Halife Mutasım tarafından buraya Hindistan’da gelen Müslümanlar yerleştirilmişlerdir. 804, 806, 835 ve 855’te Bizans saldırılarına sahne olmuşsa da, 10.yüzyılda bile Araplar’ın önemli bir ticaret merkezi olmayı sürdürmüştür o zamanlar Kilikya, Suriye ve Fenike’nin en büyük kentlerinden biri olarak geçmektedir.

962’de Nikephoros tarafından yeniden Bizans’a kazandırılmış, ama Bizanslılar kent sakinlerini katletmiş ve çevredeki hurmaları devirmişlerdir. Bundan sonra kent uzun süre harabe halinde kalmıştır. Bir ara haçlıların hücumları ile karşı karşıya kalan şehir 11. yüzyılda Küçük Ermeni krallığına geçmiştir. Sonrasında tekrar Bizanslıların eline geçen şehir Bizans İmparatoru Johannes Comnenus’un ölümüyle önemini kaybetmiştir.

14. yüzyıl ortalarında Ramazanoğulları’nın eline geçen şehir terk edilmiş ve tenha bir haldedir. Anavarza ören yeri aşağıda şehir kalıntıları ve yukarıda kale olarak ikiye ayrılabilir.

Birincisi asıl kale ve diğeri de şehri çevreleyen surlar olmak üzere kent merkezidir. Surlar kuzeye doğru uzanmaktadır. Şehrin surları doğu yönünde 1500 metreyi bulmaktadır. Yüksekliği 8-10 metre arasında değişen bu surlar her 70 metrede bir 20 burçla tahkim edilmiş olup günümüze sadece bir bölümü ulaşmıştır. 1500 metrelik hat boyunca bazı kapılar halen durmaktadır. Ancak bu kapılarda da çevre şartlarına bağlı olarak üst bölümlerinde erimeler gözlenmektedir. Bu surlar üzerinde şehrin 4 kapısı vardır.


4528487.jpg


Dilekkaya köyünün içerisinde kalan ve kayalık alanın güneyine yakın bölümünde yer alan kapı abidevi bir biçimde durmaktadır. Üç Kapılı bir takı zafer olduğu bilinen bu abideden bugün orta ve yan kapılardan bir tanesi durmaktadır. Ortadaki bu kavsin genişliği 3,75 metre yandaki kavsin genişliği ise 3,40 metredir. Kuzey-güney sütunlu cadde bu takla başlar.

Anavarza'nın geçmişte karşılaştığı birçok deprem yüzünden, zafer takı ancak kısmen günümüze gelebilmiştir. Güney yüzünde siyah granitten altı adet Korinth stili sütun başı bulunan, üç kemerli bir geçittir. Kuzey yüzünde ana kemerin her iki tarafında birer heykel nişi vardır. Bu taç kapıdan içeri girildiğinde kayalık sırtlara doğru kentin amfi tiyatroya ulaşılabilir. Vahşi hayvanlı gösteriler için yapılmış olan amfi tiyatro tamamen taşlarla inşa edilmişti. Antik çağda (birçok binada olduğu gibi) diğer binalara malzeme sağlamak amacıyla sürekli olarak yağmalanmış olduğu anlaşılmaktadır. Kayalık kütle boyunca devam edildiğine şehir kalıntılarından bazıları tapınak ve hamam gibi kalıntılarla ve bir kilisenin absid bölümü ile karşılaşılır. Anavarza kalesine çıkış kayalıkların bir çok yerinin tamamıyla dik olmasından dolayı güney tarafından yapılır.

Kale üç bölüme ayrılmaktadır: Birinci sur ve Ermeni Prenslerinden Toras’ın 1057 yılında yaptırdığı üç sahınlı küçük kilisenin de içinde bulunduğu askeri kışla kışla; iki sur arasındaki düz kayalık üzerine kurulmuş olan üç katlı kule; ikinci sur ve içinde bulunan bitişik odalar topluluğu, depolar ve su tankları. Üç katlı kuleye giriş sadece bir kapıdan ve dayanılan bir merdivenle yapılır.


8299206.jpg


Stadyumun elli metre kadar kuzeydoğusundaki kayalık yapay bir yarıkla ayrılmıştır. Roma ya da ilk Bizans döneminde, Anazarbus'tan Flaviopolis (Kadirli) ve Hierapolis Kastabala'ya giden yola geçit vermek için açıldığı sanılan geçit 250 metre uzunluğunda, 4-15 metre genişliktedir. Yolun her iki tarafında kayalar 50 metre yüksekliğe kadar uzanır. Bu kaya kesiğinde bulunan kitabede şunlar yazılıdır: “Tanrım; inancım uğruna yer gök altüst olsa, dağlar denize inse, her tarafı su bassa, korkmayacağım”. Yazar büyük olasılıkla Anavarza'nın meşhur depremlerinden birini yaşamıştır. Yerden su çıktığını görmüştür. Her ne kadar korkmadığını söylese de bu depremlerden korkmuştur. Bugünün Anavarza köyünde, müze olarak da kullanılan bekçi evinin içinde olağanüstü güzellikte mozaikler, bir Roma lahdi ve mezar stelleri bulunmaktadır. Koç kabartmalı lahitler hem mitolojide yeniden doğuşu simgeleyen bir nesnedir, hem de Mısır’daki Koç Amon kültürünün buralardaki kalıntısıdır. Kitabeler dönemle ilgili önemli bilgiler vermektedir.

NOT: Ziyaretçilerin araçlarını köy içinde aynı zamanda müze olan görevlilerin olduğu yere bırakmaları tavsiye olunmaktadır.
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,639
Tarihe yolculuk: Akören Örenyeri
İnsanın hayatında bazı anlar vardır; zamanın bağlayıcılığından istemdışı uzaklaşıp, unutulmayacak anılara dönüşmeyi bekleyen. Bazı mekanlar vardır, zamandan ve günün rutininden koparan. İnsanı kendine çeken, ama yaklaştıkça inadına uzaklaşıyormuş gibi bir bekleyişle davetkar... Adana'nın Aladağ ilçesine bağlı bir belde olan Akören örenyeri de bunlardan biri.
8737165.jpg

Kelimelerin sustuğu, insanın başını döndürecek kadar uçsuz bucaksız ovanın tepelerinden birine kurulmuş Akören beldesindeki Akören (Göveren) örenyeri ve 2 farklı noktada karşılaşılan harabeler gerçekten de tarihe yolculuk... İlk bakışta bir çırpıda varılacakmış gibi dururken, yürüyüşe geçtikten sonra hiç de kolay olmadığını fark ettiğiniz, sırtını yasladığı dağların görsel bir aldatmacası olduğu çok geçmeden anlaşılan, zamandan uzak ama bir o kadar da masallara öykünen fantastik bir mekan. Eğer bir de doğa tutkunu ve tarihe vurgun bir yürek taşıyorsanız, "görmeden, anlatılmaz" destinasyonlardan biri Akören örenyeri...


0994837.jpg


Akören I ve Akören II olarak adlandırılan iki farklı noktada bulunan harabeler, bölgedeki en ilgi çekici kalıntıları barındırır. Yöresel adı Göveren olarak da bilinen Akören, kimi kaynaklara göre Roma döneminde kurulmuş olan ve bugüne değin yayla olarak kullanılan bir merkez olarak bilinmektedir. Ancak bölgede yapılan araştırmalar, birbirine yakın iki yerleşim bölgesinden oluşan örenyerindeki kilise kalıntılarının, mimari özellikleri ve duvar süslemeleri de göz önünde tutulduğunda Geç Roma ve Bizans döneminden kalma yapılar olduğunu ortaya koymuştur. İki farklı bölge, bugün Akören I ve Akören II olarak tanımlanmaktadır.


2219300.jpg


Akören I

Akören beldesinin yaklaşık 1-2 kilometre üst tarafındadır. Bulgulara göre Akören I örenyerinde Bizans dönemine ait yaklaşık 30-40 taş ev bulunmaktadır. Köy merkezinde, dar sokak aralarındaki birbirine bitişik evlerin arasında genişliği yaklaşık 18 metre, eni yaklaşık 14,1 metre olan "üç kubbeli" bir kilise mevcuttur. Kilisenin güney kapısının üstündeki kalker taşından yapılma konsolun üzerinde 572 (M.S. 553) tarihi yazılmıştır. Kilisenin Bizanslılar tarafından restore edildiği düşünülmektedir. İlgi çekici kilise kalıntıları arasında yağ yapımında kullanılan formda bir taş bulunmaktadır.


4848195.jpg


Akören II

Akören beldesinin doğusuna doğru gidildiğinde, yaklaşık 1-2 kiilometre sonra bir tepe üzerine kurulmuş olan Akören II örenyerine ulaşılır. Akören II örenyerine ulaştığınızın en belirgin göstergesi, toprak yoldan da görünen, bir tepe üzerine inşa edilmiş kilise kalıntılarıdır. Akören II bölgesinde bugün harap halde bulunan 2 kilisenin duvarları ayakta kalabilmiştir.




5640992.jpg


Akören II örenyeri, "Kayabaşı" diye adlandırılan bölgede, yerleşim alanının doğu ve batı düzleminde sıralanan, birbirine oldukça sık biçimde duran, 30 ila 50 evden oluşmaktadır.

Yerleşim bölgesinin ayakta kalan üç yapısından ikisi kilise, biri de "yıkılmazlığı simgeleyen" ağır kalker taşından yapılmış mezar odasıdır. Kilisenin batısındaki duvarların önünde haç ve dekoratif mofilerle süslenmiş iki adet kesme dikili taş bulunmaktadır. Kilise duvarlarındaki birden fazla yazıtta (M.S. 525) yazmaktadır.
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,639
Bir cennet bahçesi: Şar
"Kilikya Komanası" diye anılan Şar, Hititlerin dini merkezlerinin ikincisi olup ilki "Pontus Komanası" idi. Hitit Kralları burada dini ayinlere katılırlardı.
6096093.jpg



Şar'ın Adana’nın Tufanbeyli ilçesinde Tufanbeyli’ye uzaklığı 20 km ve Adana’ya uzaklığı 211 km’dir. Adana-Kayseri il sınırına birkaç km uzaklıktadır. Hitit çağında (Kumanni) adı ile anıları merkez Romalılar devrinde (Komana) adı ile karşımıza çıkar. Eski Kapodakya'nın sınırları içinde yer alan bu şehir Hitit, Roma, Bizans, Ermeni çağının kalıntıları ile doludur.

"Kilikya Komanası" diye anılan Şar, Hititlerin dini merkezlerinin ikincisi olup ilki "Pontus Komanası" idi. Hitit Kralları burada dini ayinlere katılırlardı. Bu dini merkezlerde başrahibin emrinde kadın ve erkek altı bin kişi hizmet görürdü. Tapınağa vakfedilen zengin toprakların gelirini de başrahip alırdı. Büyük rahiple kral aynı soydandı ve başrahibin Kilikya ve Kapadokya Komanalarındaki mevkii kraldan hemen sonra gelirdi.



0462996.jpg




Şar’da ayakta kalabilen eserler çoğunlukla Roma eserleridir. Bunlar arasında amfi tiyatro, yani kademeli açık hava tiyatrosu özellikle dikkati çeker. Yukarı mahallenin güneyinde, çayın sol kıyısındaki yamaçta yer alan bu tiyatro bugün bir hayli harap durumdadır. Ayakta kalan bölüm, yüksek bir duvar ile merdiven şeklinde yükselen bazı sıralardır. Bu merdivenlerin altında hem destek vazifesi gören ve hem de vahşi hayvanların barınak yeri olarak kullanılan mahzenler vardır. Bunların bir kısmı halen toprak altındadır.

Burada bir diğer önemli eser de Bizanslılardan kalma kilisedir. Kubbesi yıldırım düşmesiyle yıkılmış olan bu tapınak yontulmuş iri taşlarla inşa edilmiştir. "Kilise Mahallesi" diye anılan yerdeki bu Hıristiyan tapınağının ayakta kalan tek bölümü apsis kısmına ait 5 metre yükseklikteki duvardır. Bu binaya ait yerdeki taş bloklar üzerinde çeşitli geometrik motifler ile biri üzerinde bir haç şekli görülür.



2038244.jpg


Şar’dan günümüze gelebilen en önemli eseri Alakapı'dır. Bulunduğu mevki bu ad ile anılmaktadır. Büyük mermer bloklardan meydana getirilen 6 metre boyunda ve 3 metre enindeki bu yüksek yapının, Ana Tanrıça Tapınağı'nın kapısı olduğu tahmin edilmektedir. Tapınak tamamen yıkılmış olmakla birlikte, bu kapının yanı başında görülen üzerleri bitkisel motiflerle süslenmiş cephe ve yan duvar taşları binanın orijinal durumu ve ölçüleri hakkında bir fikir verebilmektedir. Romalılar döneminde Hieropolis adıyla anılan bu yerde başka bina kalıntıları, rölyefler ve kitabeler ile sütun, sütun başlığı, arşitrav ve kemer gibi çeşit çeşit mimari öğeler görülmektedir.
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,639
Misis & Mopsuhestia


Misis bölgesinde yapılan kazılarda, Osmanlı, Bizans, Arap ve Roma çağlarına ağıt kültür katlarına rastlanmış, ne yazık ki sadece Müzedeki mozaikler ile bir kaç tarihi eser ve eski zamanlara uzanan öyküsü ile Misis Köprüsü günümüze kadar ulaşabilmiştir.

6997958.jpg



Misis Kazıları

Misis yöresinde 1956, 1957 ve 1958 yıllarında Prof. Dr. Theodor Helmuth Bosser başkanlığında kazılar yapıldı. 1959'daki kazıda höyüğün batısındaki kilisede IV. yüzyıla ait mozaikler bozuk bir durumda ele geçirildi. Kilisenin altında bir Roma tapınağı olduğu sanılır. Esas höyüğün merkezinde ve batı yamacındaki çalışmalarda Bizans ve daha genç devirlere ait duvarlar ve 6 m yüksekliğinde tuğladan kubbeli kaleye ait su sarnıcı bulundu. Sarnıç geç bir devreye ait olduğu anlaşıldı. Kilisede bazı Arapça yazılı mezar taşları ele geçti. Ayrıca bol sayıda Bizans boyalı çanak çömleği bulundu.

1957'deki çalışmalarda. höyükte İslam çağına ait kubbeli, tuğladan büyük bir sarnıç meydana çıkarıldı. Ele seçen Bizans çanak çömleğinde ise figürlü tasvirler vardı. 1958'de höyüğün doğu yamacında çalışıldı.

Osmanlı, Bizans, Arap ve Roma çağlarına ait kültür katları, şehir duvarları kule ve kapıları sondajlarla tespit edildi. 12. yüzyıla ait kilise inşaatı bulundu. Kazıda elde edilen Bizans ve İslam seramikleri zaman bakımından tespit edilerek 8. ve 9. yüzyıla ait İslami döneme ait seramikler, Grekçe ve Arapça kitabe parçaları, Roma ve İslam çağına ait heykeller bulundu.

Misis hakkında yazılanlar

Misis’e dair ilk bilgiler M.Ö. 1183-1181 yılları arasında baştan başa onarıldığına dair Herodot ile Strabon'dan edinilen bilgilerdir. Misis’e dair Heredot ve Strabon iki farklı hikaye aktarmışlardır. Heredot, Truva'nın zaptından sonra Ege'li Yunanlılardan Anflochos'un Kilikya'ya göçerek Suriye hududundaki eski Pesideion şehrini kurduğunu yazarken M.Ö. 66’da Amasya’da doğan Strabon ise Anflochos'un Mopsos ile birlikte Kilikya'ya döndüğünü ve beraberce Misis gibi bir sıra önemli şehirler tesis eylediklerini söylemektedir.

Tarih dönemleri içerisinde Danunalar Misis'e Pahri, Asuriler Pahru derlerdi. Yunanlılar tarafından ise Mopsuhestia diye söylenen ve Mopsos'un evi manasına gelen eski Misis gelişmiş bir şehir olarak bilinirdi. Burada şehrin stadyumu ve akropolü gibi büyük tesisleri yükselir ve iki tarafı mermer sütunlu geniş bir yoldan yelkenlilerin bağlandığı ırmak boyuna gidilirdi. Bir zamanlar da Danuna Krallığı’nın hükümet merkezliğini yapan Misis'in birçok defalar İran Satraplarınca yönetilmesi Misis’in stratejik durumu kadar ekonomik ekonomik açıdan önemini de göstermektedir.

Altıncı Selökos da Misis'de oturmuş ve fakat halka çok fazla vergi uyguladığı için halkın isyanı ile karşılaşmıştı. Misis'liler kral sarayını ateşe vermişler ve Selökos burada yanarak ölmüştür. MÖ. 93 yılında meydana gelen şu hadise bize Selökidler'in en zayıf dönemlerinde bile Misis'in iyi binalara sahip bulunduğunu göstermektedir.



6411249.jpg




Romalılar devrinde ise Misis daha da gelişmiş bir şehir durumuna geldi. Büyük surlarla çevrilmiş olan Misis, Ceyhan nehrinin sağ ve sol kıyılarını işgal ediyordu. Selökidler idaresinde Selösi ismini alan Misis'e Kilikya prokonsulü Ciceron tekrar Mopsuhestia demiş ve imparator Adrian burada birçok inşaat yaptırarak şehre "Hadriana Mopsuestia" adını koymuştur. Gerek bu onarma faaliyeti ve gerekse Langlois'nın Misis'de bulduğunu söylediği bir taş üzerinde: «Mukaddes, hür, müstakil, Roma'nın dostu ve müttefiki Misis» ibaresini taşıyan yazı Romalılar'ın Misis'e pek önem verdiklerini belirtmektedir.

Misis en görkemli devirlerini Romalılar ve Harun Reşit devrinde bulmuştur. O zamanlar şehir kuzeydeki sırtlardan başlayarak, Yunanlıların Pagros dedikleri, Nur dağları eteklerine kadar uzanıyordu. Misis surlarının 3 kapısı vardı. Bunlardan Adana ve Halep kapıları batı ve doğuya açılıyorlardı, Köprü kapısı ise, iki tarafı yüksek duvarlı bir geçit ile kaleye irtibat sağlıyordu.
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,639
Magarsos


Magarsos ismiyle anılan eski Karataş şimdikinin takriben beş kilometre batısında, fenerin bulunduğu sırt üzerinde kurulu idi. Bugün harabelerin bulunduğu alan, Magarsos'un limana hakim muhteşem kalesi ile denize nazır amfi tiyatrosu ve Minerva mabedi yükseliyordu.

6278960.jpg



Tarihi çok eskilere dayanan Karataş, askeri ve ticari yollar üstünde kurulmuştur. M.Ö. 1900'lü yıllarda Arvaza ve Huri Krallıklarının, M.Ö. 1530'lu yıllardan sonra da Hitit Krallığı'nın idaresine girmiştir. M.Ö. 1200'lerde önce Kue, sonra da Asur Krallığı'na geçmiştir. Pers, Selevkos, Roma, Bizans, İslam Arapları ve Selçuk Türkleri devirlerini yaşamıştır. Antik devirlerinde "Magarsos" olarak bilinen bu yöre, ortaçağlardan itibaren "Karataş" olarak bilinmektedir.

Bir koloni şehri olarak kurulan Magarsous'u Grek, Roma ve Bizans dönemlerinde önemli bir iskan yeri olan bölgenin en önemli değerini, tamamı toprak altında kalan ve üzerinde tarım yapılan amfi tiyatronun bulunduğu alan oluşturmaktadır.

Coğrafî durumunun avantajıyla Karataş İlkçağlarda işlek bir liman olarak büyük önem taşımaktaydı. Çünkü denize bir çıkıntı teşkil eden tepe, silsilesinin yanındaki adacıklar ön kale ve dalgakıran halinde korunaklı ve emin bir koy meydana getiriyordu. Şehrin sarp mevkii ise korunma düzeninin alınması bakımından doğal imkanlar sağlamakaydı.

Magarsos ismiyle anılan eski Karataş şimdikinin takriben beş kilometre batısında, fenerin bulunduğu sırt üzerinde kurulu idi. Bugün harabelerin bulunduğu alan, Magarsos'un limana hâkim muhteşem kalesi ile denize nazır amfi tiyatrosu ve Minerva mabedi yükseliyordu.



Stratejik bir konuma sahip, ve bir çok kavmin iştahını kabartan Magarsos aynı zamanda, Ceyhan nehri boyunca sıralanan; Mallos, Misis, Hemite ve Karatepe'ye kilit vazifesi görmekte idi. Önemi ve stratejik konumu dolayısıyla ki, Büyük İskender, Üçüncü Dara ile harbe giderken Tarsus'tan önce süvari kıtalarını Mallos'a gönderdikten sonra kendisi ayrı bir koldan Magarsos'a uğramış ve Athena ilahesine kurbanlar kesmişti.

Antik Kilikya birçok kavmin eline geçirmeye çalıştığı bir toprak parçasıydı. Bu 14. yüzyıl ortalarına kadar süre gitmiştir. Abbasiler zamanında da Müslümanlar buralara akınlar düzenlemişler, bu toprakları ele geçirmişler ve kaybetmişlerdi.

Magarsos hakında bir çok yazılı kaynakta bilgiler verilmektedir. Bunlardan Bağdatlı Ahmet ile İbn-ül Adim “Söylendiğine göre Kara Kilise Rumlar tarafından siyah taşlarla yapılmıştır. Burada harap olan şeyler arasında bir de kale vardır. Harun Reşit, Karataş’ın imarını, tahkimini ve iskânını emir eyledi ve buradaki mücahitlerin tahsisatına zam yaptı.” demektedir.

İbnul Adim de Mucemul Büldan adlı eserinde şöyle yazmaktadır. “Kara Kilise veyahut Yanık Kilise denen bu şehir eskidir. Rumlar tarafından siyah taşlarla bina edilmiştir. Sonradan yine onların hücumuyla yıkılmıştır ki, bundan dolayı kendisine Yanık Kilise denmiştir. Şimdi harap bir vaziyettedir. Burası aslında bir kale imiş; deniz kenarındadır. Eski şehir de siyah taşlarla Rumlar tarafından bir tepe üzerinde kurulmuş olup içinde bir kalesi vardır ki, bu da haraptır.”



Büyük Türk denizcisi piri reis ise 1517 yılında kaleme aldığı Kitab-ı Bahri adlı eserinde Karataş şu şekilde bahsetmektedir. “Cihan suyunun beri yanında Od kalesi dirler denize karşı yüce bir yerde bir harap kale vardır. Ol kalenin altında yani lodos tarafında bir adacık var. Ol adacığa Porto Melun dirler. Küçük gemiler mezkûr adacıkla kenar arasına girerler.”

1885 senesinde yazdığı Sissouan ou L'Armeno-Cilicie kitabında Alishan eski ve yeni Karataş'da gördüklerini şöyle belirtmektedir: “Antik Magarsus'un bulunduğu Karataş burnunun üstünde şimdi bir kaç harabe ile kuzey tarafında Sen Nikola adına yapılmış küçük bir kilise mevcuttur. Kubbesi 4 sütun üzerine kurulmuş olan bu kilisenin yanında mezar kapakları (lahit) ve biraz ilerisinde de eski bir hamam ile sarnıç görülmektedir. Kilisenin güneyinde bir şatoyu andıran kare şeklindeki yapı kılntısının sütunları durmaktadır. Burnun doğusunda, eskilerin Didime dedikleri, iki küçük adada bazı inşaat kalıntıları vardır. Sahilde büyük bir han ile, 50 hanesi Hıristiyanlara ait, Karataş köyü bulunmaktadır.”
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,639
Sirkeli Höyüğü
Genel olarak bütün buluntular, Sirkeli höyüğünün antik kaynaklardan bilinen bir ticaret ve kült kenti olan Lawazantiya olduğuna işaret etmektedir.
6446662.jpg



Adana‘nın 40 km doğusunda eski Misis-Ceyhan karayolu üzerinde yer alan Sirkeli köyünde Ceyhan Nehri kenarında bulunan bir höyüktür. Hemen yanında bir kaya kütlesinin üzerinde Muvattali Kabartması bulunmaktadır.

Sirkeli Höyük, Kilikya Kapıları üzerinden Suriye‘den Orta Anadolu‘ya ulaşan tarihi yol üzerinde yer almaktadır. Ceyhan Nehri’nin karşı yakasında bulunan, bir Ortaçağ Kalesi olan Yılan Kalesi, buradan geçen Bağdat demiryolu ve modern otoyol, Sirkeli Höyük‘ten geçen bu tarihi yolun önemini göstermektedir.

Sirkeli Höyük, 300×400 m büyüklüğünde ve 30 m yüksekliğindedir. Nehrin diğer yakasında da yerleşimin devam ettiği tespit edilmiştir. Oval bir biçime sahip olan yerleşimin kuzeyinde trapez biçimli bir düz alan ve güneybatıdan kuzeydoğu yönüne doğru devam eden bir kayalık görülebilmektedir. Bu kayalığın kuzeydoğu kenarında iki tane kaya kabartması yer almaktadır.



Yerleşim, Kalkolitik Dönem‘den itibaren (yaklaşık M.Ö. 5000‘den itibaren), Tunç (M.Ö. 3000–1200) ve Demir Çağları (M.Ö. 1200–300) boyunca, Roma Dönemi‘ne (M.S. 100) kadar iskan edilmiştir.

Genel olarak, bütün bu buluntular, Sirkeli Höyük‘ün, antik kaynaklardan bilinen bir ticaret ve kült kenti olan Lawazantiya olduğuna işaret etmektedir. Mısır Firavunu II. Ramses ile dünyadaki en eski barış antlaşmasına imza atan Hitit kralı II. Hattuşili‘nin eşi ve Aşk Tanrıçası Sawuska‘nın rahibinin kızı olan Hitit Kraliçesi Puduhepa, bu kentte doğup büyümüştür.

Yerleşimin coğrafi açıdan kilit oluşturan bir konumda bulunması, buraya kaya kabartmalarının yapılmasını etkilemiştir.Hitit Kralı II. Muvatalli‘yi gösteren kabartma bilinen en eski Hitit kabartmasıdır.
 

Colinmccay

Yönetici
27 Haz 2009
6,997
11,639
Şirin bir Liman Kenti: Ayas


Eski Yunancada "keçi" anlamına gelen AIKS sözcüğünden türetilmiş Aigeai, Araplar'ın hakimiyetinde iken Ayaş, Venediklilr döneminde Lajazzo adlarını taşımıştır. Osmanlılar döneminden itibaren de Ayas ismi kullanılmaya başlanmıştır.

7633423.jpg



Aigea (Ayas-Yumurtalık), kuzeyinde M.Ö. 4. yüzyılın son çeyreğinde Büyük İskender'in Pers İmparatoru Dara'yı bugünkü İskenderun ile Dörtyol arasında kalan ovada yenmesinden sonra Büyük İskender'in halefleri olan Makedonyalı komutanlar, tarafından bir liman şehri olarak kurulmuştur.

Kente eski Yunancada "keçi" anlamına gelen AIKS sözcüğünden türetilmiş Aigeai adının verilmesi Büyük İskender’in ordusuyla Dara'ya karşı yürüyüşü sırasında bu bölgeye geldiğinde, karşısında bulduğu Pers garnizonunu geceleyin keçilerin boynuzlarına bağladıkları meşalelerle büyük bir ordunun saldırdığı izlenimini vererek buradan kaçırması ile bağlantılı olduğu bir efsane olarak İskender donemi tarih yazarları tarafından anlatılmaktadır. M.Ö. 1. Yüzyılda tarihin en parlak dönemini yaşamaya başlayan kentin adı Hellenistik dönemde basılan sikkeleri üzerinde keçi kabartması olmasının nedeni bu öyküden kaynaklanmaktadır.



2044314.jpg




Aigeai’nin tüm Akdeniz ülkelerinde tanınması ise antik dünyanın en önemli üç hastanesinden birinin burada olması ve bu tesisin içindeki sağlık tanrısı Askiepios tapınağının bu kentte bulunmasından kaynaklanmaktadır. Askiepios tapınağı ve çevresindeki hastane, kent için büyük bir gelir kaynağı olmuştur.

Kent, Roma İmparatorluk devri boyunca Anadolu’yu Suriye ye Mezopotamya'ya bağlayan anayolun üzerinde çok önemli bir donanma üssü olduğundan, birçok Roma İmparatoru, doğuya yaptıkları seferlerde buraya uğramışlardır. Kent bu nedenle, Aigeai adının yanı sıra Roma imparatorları tarafından kendisine verilen Hadriane, Kommodiane, Severiane, Aleksandrapolis ve Makrinopolis gibi onurlandırıcı adlar da taşımıştır. Böylece Aigeai Doğu Akdeniz'in en önemli limanlarından biri konumuna gelmiştir.



7333194.jpg




Hıristiyanlık dinini Roma imparatorluğunun tek ve resmi dini yapan imparator büyük Konstantin'in Askiepios tapınaklarında büyücülük yapıldığını öne sürerek tüm sağlık tanrısı tapınaklarının imha edilmesi için verdiği emir üzerine, M.S. 326 yılında Askiepios tapınağı tümüyle yıktırılarak yerine bir kilise inşa edilmiştir.

7-10 yüzyıllarda, Araplarla Bizans arasındaki savaşlarda tamamen tahrip olan kent 11 yüzyıldan itibaren Ayaş adıyla piskoposluk merkezi oldu Bu dönemde de Akdeniz'in ünlü bir ticaret limanı olma özelliğini sürdüren Ayaş'ta biri karada bir de limandaki adada olmak üzere iki kale inşa edildi 1201'de Cenovalılar 1261'de de Venedikliler Ayaş'ta ticari koloni kurma ayrıcalığını elde ettiler.

Kentin asıl gelir kaynağı olan deniz ticaretini ellerinde tutan Venedikliler, kenti Lajazzo olarak adlandırmaktaydılar. 1268 yılında kenti ziyaret eden Marko Polo, limanın Venedikli ve Cenovalı tüccarlarla dolu olduğundan ve bunların ipek, yün, hububat ve baharat ticareti yaptıklarından bahsetmektedir. Marko Polo 1271 yılında da Çin'den dönüşünde ikinci kez kenti ziyaret eder. Venedikli'ye Cenovalı tüccarlar buradan Kilikya içlerine kadar uzanan ticari geziler yapmaktaydı ve kendilerine asıl birer İane kiliseleri vardı.



Sonraları bir çok defa Ayas kenti, Memluklular, Venedikliler ve Cenovalılar arasında el değiştirmiştir. 1374 yılında Ayas Ermeni Krallığının elinden Memlukların eline geçmiş sonra da 1517 yılında Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi ile de Osmanlı İmparatorluğu egemenliği altına girmiştir.

Kanuni Sultan Süleyman döneminde, kentin tüm surları onarmış Ayas’ın batı tarafında günümüzde "Süleyman Kulesi” adı verilen küçük bir kule yaptırmıştır.Yazıdan ebcet hesabı ile kulenin inşa tarihinin H. 943 olduğu ve bu tarihte Miladi takvime göre 1536’ya rastlamaktadır.
 
Üst