- 31 May 2017
- 28
- 971
Maskeli Balo’dan çıkalım lütfen!
Sevgili “Çizgi Diyarı Sakinleri” ( Hakan Alpin’in kulakları çınlasın,
“Darkwood Sakinleri” adıyla bir çizgi-roman dergisi yayınlamıştı bir zamanlar ve çok hayırlı hizmetler vermişti.)… Selamlar, sevgiler.
Bu; sizin “Profesör” dediğiniz, benim de, nerede ne zaman çizdiğimi, şimdi nerelerde olduklarını bilmediğim “KARAOĞLAN” ve “YANDIM ALİ” maceralarını “Zehir Hafiye” gibi bulup ortaya çıkardığı için, “profesör”lüğüne bir de “ordinaryüs” payesini eklediğim, boş zamanlarında “hobby” olarak avukatlık yapan Haluk Yücesoy dostunuz var ya…Beni elma şekeriyle kandırarak, getirdi, “Çizgi Diyarı” deryasına öyle bir ittirdi ki…Debelenip duruyorum.
Dijital ortam treninin son vagonuna, 80’li yaşlarda, son anda yetişip binersen böyle olur tabii. Bu bana ders olsun, bir dahaki gelişimde,
Uyanık davranıp trene ilk binenlerden olacağım, söz.
Sevgili dostlar, sitenize üye olup girdiğimde, beni ilk rahatsız eden şey;
herkesin kimliğini ve yüzünü, takma bir isimle ve herhangi bir resimle
gizlemiş olması…
“Korkak klavye kabadayıları” mıyız biz?
Yaa, kardeşim, bunu, sosyal medyada, gıcık aldığı kimselere ya da kurumlara hakaret etmek.. küfretmek.. yasa dışı, haince sloganlar atmak isteyen “korkak klavye kabadayıları” yapıyor benim bildiğim…
Bizim, çizgi-roman, sinema, edebiyat, müzik sevdalılarının böyle
Ahlâk dışı davranışlarla, uzaktan yakından, hiçbir ilişkisi olamayacağına göre… Yüzümüzü, kimliğimizi, kimden, ne diye saklıyoruz ki?
Son “Tatlıses Çiğ Köfte Çaybahçesi”ndeki bir grup Çizgi Diyarı komandosuyla yaptığımız – hani, beni, karın tokluğuna 7 saat konuşturdukları..- toplantı sonrasını, sitedeki haberden öğrenen
Anadolu’dan bir dostumuz, çok haklı bir sitemde bulunmuş,
“Yaa kardeşim, efsane ustamızla 7 saat sohbet ettikten sonra.. bizlere, topu topu bir buçuk dakikalık bir video göndermeniz doğru oldu mu?
En azından bir, bir buçuk saatlik bir video çekmeniz gerekmez miydi?”
diyor.
Vallahi, arkadaş yerden göğe haklı…Bizim “mutlu azınlık” yanıt veriyor: “Haklısın, aniden gerçekleşti, bunu düşünemedik. Bir daha hazırlıklı gideriz. Söz.”
Yahu, daha nasıl hazırlıklı olacaksınız.. Hepinizin elinde son model akıllı cep telefonları.. Gizli adı “Savok” olan avukat Savaş’ın elinde zımba gibi bir tablet var… Ayarla, yerleştir bir yere, 24 saat kayıt yapsın sana.
Ayrıca; karın tokluğuna 7 saat konuşacak “safftorik” bir SUAT YALAZ’ı
biraz zor bulursunuz gibime geliyor.
O, akıllıca eleştiri yapan, köşesinde Karaoğlan yazan, resim olarak Che Gueveranın ünlü bereli portresi olan, “maskeli balo”muzun dansörünü sordum, Haluk Bey:
- Antepli Ahmet Bozkurt, dedi. Hani, “Çizgi Diyarı Büyük
Toplantısı’nda, sana ilk Karaoğlan baskılarının bez ciltlerini imzalatmak için uçakla Antep’ten gelmişti ya.. İşte o arkadaş.
Ya, kardeşim, o olayı hatırlıyorum. Hattâ, “bu ciltlerden birini nasıl yürütsem acaba?” diye aklımdan bile geçirmiştim. Ama olacak iş değildi, Ahmet Bozkurt, kuzgun gibi gözlerini ciltlerinden ayırmıyordu.
İlk Karaoğlan baskılarını hasretle ve hüzünle imzaladım ama… Sırada bekleyenler vardı, onlara yönelince, ben, sevgili, değerli ve vefalı okuyucumun doğru dürüst yüzünü bile görememiştim.
Allah aşkına, çıkarın şu maskeleri de, kim kimdir, yaşlı mıdır, genç midir?
Bilelim… Yüzünü sıfatını bildiğimiz insana konuşmak daha bir sıcak olur.
Hoşça kalın, esen kalın… Suat YALAZ
Sevgili “Çizgi Diyarı Sakinleri” ( Hakan Alpin’in kulakları çınlasın,
“Darkwood Sakinleri” adıyla bir çizgi-roman dergisi yayınlamıştı bir zamanlar ve çok hayırlı hizmetler vermişti.)… Selamlar, sevgiler.
Bu; sizin “Profesör” dediğiniz, benim de, nerede ne zaman çizdiğimi, şimdi nerelerde olduklarını bilmediğim “KARAOĞLAN” ve “YANDIM ALİ” maceralarını “Zehir Hafiye” gibi bulup ortaya çıkardığı için, “profesör”lüğüne bir de “ordinaryüs” payesini eklediğim, boş zamanlarında “hobby” olarak avukatlık yapan Haluk Yücesoy dostunuz var ya…Beni elma şekeriyle kandırarak, getirdi, “Çizgi Diyarı” deryasına öyle bir ittirdi ki…Debelenip duruyorum.
Dijital ortam treninin son vagonuna, 80’li yaşlarda, son anda yetişip binersen böyle olur tabii. Bu bana ders olsun, bir dahaki gelişimde,
Uyanık davranıp trene ilk binenlerden olacağım, söz.
Sevgili dostlar, sitenize üye olup girdiğimde, beni ilk rahatsız eden şey;
herkesin kimliğini ve yüzünü, takma bir isimle ve herhangi bir resimle
gizlemiş olması…
“Korkak klavye kabadayıları” mıyız biz?
Yaa, kardeşim, bunu, sosyal medyada, gıcık aldığı kimselere ya da kurumlara hakaret etmek.. küfretmek.. yasa dışı, haince sloganlar atmak isteyen “korkak klavye kabadayıları” yapıyor benim bildiğim…
Bizim, çizgi-roman, sinema, edebiyat, müzik sevdalılarının böyle
Ahlâk dışı davranışlarla, uzaktan yakından, hiçbir ilişkisi olamayacağına göre… Yüzümüzü, kimliğimizi, kimden, ne diye saklıyoruz ki?
Son “Tatlıses Çiğ Köfte Çaybahçesi”ndeki bir grup Çizgi Diyarı komandosuyla yaptığımız – hani, beni, karın tokluğuna 7 saat konuşturdukları..- toplantı sonrasını, sitedeki haberden öğrenen
Anadolu’dan bir dostumuz, çok haklı bir sitemde bulunmuş,
“Yaa kardeşim, efsane ustamızla 7 saat sohbet ettikten sonra.. bizlere, topu topu bir buçuk dakikalık bir video göndermeniz doğru oldu mu?
En azından bir, bir buçuk saatlik bir video çekmeniz gerekmez miydi?”
diyor.
Vallahi, arkadaş yerden göğe haklı…Bizim “mutlu azınlık” yanıt veriyor: “Haklısın, aniden gerçekleşti, bunu düşünemedik. Bir daha hazırlıklı gideriz. Söz.”
Yahu, daha nasıl hazırlıklı olacaksınız.. Hepinizin elinde son model akıllı cep telefonları.. Gizli adı “Savok” olan avukat Savaş’ın elinde zımba gibi bir tablet var… Ayarla, yerleştir bir yere, 24 saat kayıt yapsın sana.
Ayrıca; karın tokluğuna 7 saat konuşacak “safftorik” bir SUAT YALAZ’ı
biraz zor bulursunuz gibime geliyor.
O, akıllıca eleştiri yapan, köşesinde Karaoğlan yazan, resim olarak Che Gueveranın ünlü bereli portresi olan, “maskeli balo”muzun dansörünü sordum, Haluk Bey:
- Antepli Ahmet Bozkurt, dedi. Hani, “Çizgi Diyarı Büyük
Toplantısı’nda, sana ilk Karaoğlan baskılarının bez ciltlerini imzalatmak için uçakla Antep’ten gelmişti ya.. İşte o arkadaş.
Ya, kardeşim, o olayı hatırlıyorum. Hattâ, “bu ciltlerden birini nasıl yürütsem acaba?” diye aklımdan bile geçirmiştim. Ama olacak iş değildi, Ahmet Bozkurt, kuzgun gibi gözlerini ciltlerinden ayırmıyordu.
İlk Karaoğlan baskılarını hasretle ve hüzünle imzaladım ama… Sırada bekleyenler vardı, onlara yönelince, ben, sevgili, değerli ve vefalı okuyucumun doğru dürüst yüzünü bile görememiştim.
Allah aşkına, çıkarın şu maskeleri de, kim kimdir, yaşlı mıdır, genç midir?
Bilelim… Yüzünü sıfatını bildiğimiz insana konuşmak daha bir sıcak olur.
Hoşça kalın, esen kalın… Suat YALAZ