Magico Vento Guerre Apache N.1 - La Fortezza Di Juh (SBE Novembre 2023)

balkan

Onursal Üye
27 Şub 2016
2,839
28,036






BÜYÜLÜ RÜZGÂR APAÇİ SAVAŞLARI

No.: 1

Sıklık: Aylık

JUH KALESİ NED, MEKSİKA'DAN AYRILDI VE ŞEFLER NANA, JUH VE GERONIMO'YA KATILDI. AMA "APAK SAVAŞLARI" UFUKTA GÖRÜNÜYOR

Konu: Manfredi Gianfranco

Senaryo: Manfredi Gianfranco

Çizim : Peroviç Darko

Kapak: Mastantuono Corrado

Son isyancı Apaçiler, Amerika Birleşik Devletleri ile Meksika arasında neredeyse erişilemez bir zirvede bir topluluk kurdular. Magico Vento ve Geronimo çok riskli bir girişimde bulunur: San Carlos rezervindeki Apaçilerin kaçmasını sağlamak ve onları isyancıların sığınağına götürmek.

YAZAR VE ÇİZER

Gianfranco Manfredi (26 Kasım 1948 doğumlu)

İtalyan şarkıcı-söz yazarı, besteci, yazar, senarist, oyuncu ve karikatürist.

Şarkıcı-söz yazarı olarak çıkışını 1972'de politik ve sosyal temalarla dolu La Crisi albümüyle yaptı.

1973 yılında İtalyan Felsefe Tarihi Enstitüsü'nde çalışmaya başladı.

1974'ten bu yana Mia Martini, Mina, PFM, Wess & Dori Ghezzi, Drupi, Heather Parisi, Donatello gibi diğer sanatçılar için de söz yazarı olarak aktif olarak yer aldı.

1980'lerin başından itibaren Manfredi, yazmaya odaklanmak için müziği neredeyse tamamen bıraktı. Daha sonra bir düzineden fazla roman ve kısa öykü yayınladı, çeşitli filmlerde, TV dizilerinde ve oyunlarda çeşitli rollerde işbirliği yaptı ve birçok çizgi roman dizisi yarattı. Magico Vento, Volto Nascosto, Shanghai Devil ve birkaç Dylan Dog ve Tex öyküleri yazmıştır.

Aynı zamanda müzik eleştirmeni olarak da aktif olarak çalışmaktadır ve Adriano Celentano, Lucio Battisti, Enzo Jannacci ve diğer İtalyan müzik sanatçıları hakkında makaleler yazmıştır.


Darko Perović (14 Haziran 1965),
(Çizgi Roman Çizeri)

"Magico Vento", "Shangai" adlı çizgi romanlarıyla tanınan Sırp çizgi roman yaratıcısıdır. Sırp, Fransız, İtalyan ve İspanyol yayıncılar için çalışıyor ve Belgrad'da yaşıyor.

Diğer Çizgi Roman Çizimleri:

"Şeytan" ve "Adam Wild" (Öykülerin hepsi Gianfranco Manfredi tarafından yazılmıştır),

"Les Carnets secrets du Vatican" (Öyküler Hervé Loiselet tarafından "Novy" takma adıyla yazılmıştır),

"Alamo" (Öyküler Olivier Dobremel tarafından "Dobbs" takma adıyla yazılmıştır),

"Dr Watson" ( Öyküler Stephan Betbeder tarafından yazılmıştır)



 

CEMMM

Yeni Üye
12 Tem 2023
52
213
sayın balkan, neden bu şekilde paylaşım? eser paylaşı mı yoksa bilgi sunumu mu önemli?
 

eankara

Onursal Üye
24 May 2010
1,043
6,076
Sayın @balkan , gerek paylaşımınız gerekse de paylaşımınıza ilişkin sunumunuzu çok beğendim. Önce her iki unsur için size teşekkür ederim. Genelde paylaşılan eserlerin bu şekilde paylaşımları , sadece sanat açısından haz vermekle kalmıyor , ilgili konularda okurun birikimine de olumlu katlı sağlıyor. Çok teşekkürler . Önceki paylaşımlarınızda olduğu gibi , bu paylaşımınızı da ilgiyle okudum. Sağ olun.
 

balkan

Onursal Üye
27 Şub 2016
2,839
28,036
sayın balkan, neden bu şekilde paylaşım? eser paylaşı mı yoksa bilgi sunumu mu önemli?
Sayın @CEMMM, bilgi mi eser mi paylaşımı ilgili mesajınızı gördüm.

Neden böyle bir paylaşım yaptım?

Büyük Üstat @agartan ’dan etkilendiğim içindir, onun gibi çok güzel ve detaylı bir sunum yapma çabasıdır.

Bilgi mi? Eser mi? olayına gelince:

Bu konuya daha önce yayımlanan bir kitabımda yer alan öyküyü burada paylaşarak cevap vererek, bu şekilde de düşüncelerimi açıklamak isterim.


“… ABD’nde Wisconsin’de bir üniversitede çalışırken New York’taki bir şirketin New York Times’da yer alan iş ilanı dikkatimi çekmişti.

İlan sanki benim için yazılmıştı. Adeta beni tarif ediyordu. Eğitimim, geçmişteki tecrübelerim, yaptığım çalışmalar birebir uyuyordu. Pozisyon CEO’ya direk bağlı bölüm yöneticiliği idi. Daha önce ifa ettiğim bir görevdi.

Hemen bir özgeçmiş düzenleyip, postayla başvurdum.

Başvuruma kapak yazısı eklemiş, ABD vatandaşı olmadığımı, çalışma iznimin de (greenkart) bulunmadığını, halen Wisconsin’de yaşadığımı ve özel statü ile üniversite çalıştığımı, New York’a taşınabileceğimi özellikle belirtmiştim.

İki hafta sonra görüşmeye davet edildiğime ait mektubu aldım. Mektupta görüşme gün ve saatini telefonla kararlaştırabileceğimiz belirtiliyordu.

Telefonla gün ve saati kararlaştırdıktan ve e-maille de onayladıktan sonra, belirlenen gün ve saatte Şirket’teydim. Saat 14.00’deki görüşmeye sekiz dakika önce gelmiştim. Görüşmeyi İnsan Kaynakları Departmanı Başkanı yapacaktı.

İnsan Kaynakları Departmanı Başkanı’nın asistanı (sekreter de diyebilirsiniz) karşıladı. Genç bayan çok saygılı ve dostça karşıladı, oturacak yer gösterdi, kahve ikram etti ve saat 14.00’te görüşmeye alınacağımı belirtti ve geldiğimi amirine bildirdi.

Görüşme saati geldi, 10 dakika geçti, hala görüşmeye alınmadım. Asistan, telefonla amiriyle görüştü ve beklediğimi söyledi, karşı tarafın ne söylediğini duyamadım. Bana tekrar kahve alıp, almayacağımı sordu. Teşekkür ederek, hayır dedim.

Görüşme saati 25 dakika geçince asistan amirinin odasına gitti, geldiğinde yüzü düşmüştü.

Ve ben hala bekliyordum.

Beynimin bir tarafı “bu kadar aşağılandıktan sonra ne bekliyorsun, çek git” diyordu, diğer tarafı “oğlum otur oturduğun yerde, dışarıda deli gibi yağmur yağıyor, soğukta çabası, burası sıcak, üstelik kahve de var, bekle bakalım aşağılama hangi boyuta varacak, deneyim olur” diyordu.

Ve ben beklemeyi seçtim.

Saat 14.38’i gösterirken asistanın telefonu çaldı ve görüşme için beklendiğimi bildirdi.

İnsan Kaynakları Departmanı Başkanının odasına girdim. Büyük bir makam masasında oturuyordu. Başıyla geç otur der gibi yer gösterdi.

Özgeçmişim önündeydi. Üstünde çeşitli notlar alınmıştı. Ama notları okuma imkânım yoktu. Bana “çok başarılı bir özgeçmişiniz var” dedi. Ve önüme bir kağıt uzattı. Kağıtta “Bir uçaktasınız ve uçak düştüğünde, sağ kalan tek kişisiniz, uçaktan yanınıza alabileceğiniz üç şey aşağıdakilerden hangisi olur” sorusu soruluyordu.

İlaç, yara bandı, bıçak, pusula, çakmak, battaniye, tabanca, işaret fişeği, yemek, el feneri, su gibi 20 değişik şey sıralanmıştı.

Hiç düşünmeden hemen, su, yemek ve battaniyeyi işaretleyip verdim.

İnsan Kaynakları Departmanı Başkanı teşekkür etti, başıyla kapıyı işaret etti.

Görüşme bitmişti ve saat 14.40’tı.

Odadan çıktım. Asistanının yanına gittim. Asistan beni görünce şaşırdı. Görüşmeniz vardı dedi. Evet, vardı dedim.

Asistan, ne neden bekletildiğimi, ne de görüşmenin bu kadar çabuk neden bittiğini anlayamamanın şaşkınlığı içindeydi. Kendisine, gösterdiği dostça davranış için teşekkür ederek Şirketten ayrıldım.

Aklımda beni işe almamak için, beni açığa düşürecek onlarca soru soracağı vardı. Oysa tam tersi sadece 2 dakikalık bir görüşme olmuştu. Ne yolculuğumun nasıl geçtiği, ne de şirketi bulmakta zorlandınız mı gibi sorular sorulmamış, görüşmeye başlangıç için ortamı ısıtacak bir sohbet bile olmamıştı.

Beynimin yarısı “sana müstahak, hem aşağılandın, hem de aşağılanmak için yaklaşık 700 dolar harcadın” diyorken, diğer yarısı “şimdi sıra sende, bunun hesabını sorman şart” diyordu.

Wisconsin’e döner, dönmez hemen Şirketin Teftiş Kurulu Başkanına, İnsan Kaynakları Departmanı Başkanı’nın asistanını tanık göstererek, olayı detaylı olarak anlatan bir mektup yazıp, bu görüşme için yaptığım 700 dolarlık harcamanın (uçak bileti ve otel faturası ile ödenen taksi ücretlerinin) tarafıma derhal ödenmesini ve aşağılanmanın da giderilmesini talep ettim.

İki hafta sonra bir mektup geldi.

Mektup, yaptığım harcamalar karşılığında 700 dolarlık bir çek gönderildiğini, maruz kaldığım muamele nedeniyle eşimle birlikte bir hafta New York’ta misafir ederek özür dilemek istediklerini, ayrıca, ayıracağım zamanın bedeli ödenmek kaydıyla Şirket Yönetim Kurulu Başkanının görüşmek istediğini, belirteceğim tarihler için uçak ve otel rezervasyonun yapılacağını belirtiyordu.

Beynimin her iki yarısı da “işte gol böyle atılır” diyordu.

Belirttiğim günler için hem benim, hem de bayan arkadaşım için uçak bileti postayla ulaştı. Havaalanından özel araçla alınıp, otele yerleştirildik. İstediğimiz zaman ulaşım hizmeti için bir aracın daima hazır olduğu belirtildi.

Manhattan’da gerçekten lüks bir otel ayarlanmıştı. İki yıl sonra tekrar New York’ta olmak çok güzeldi. Hele de otel ücreti başkası tarafından karşılanıyorsa çok daha güzeldi.

Dönüş günü olarak kararlaştırılan buluşma gününde Şirket Yönetim Kurulu Başkanını ziyaret ettim. Görüşmeye İnsan Kaynakları Departmanı Başkanı, Teftiş Kurulu Başkanı ile CEO’nun da katılmasında sorun olup, olmadığını sordu. Hiçbir sakınca olmadığını söyledim.

Toplantı odasında Başkan öncelikle İnsan Kaynakları Başkanının özür dileyeceğini belirtti. İnsan Kaynakları Başkanı yüzü kıpkırmızı şekilde, titreyen bir ses tonuyla özür diledi.

CEO, mektubumu, onların ret cevabinin postaya verildiği gün postaya verdiğimi, görüşmenin olumsuz sonuçlanacağını nasıl anladığımı sordu.

Karşılaştığım muameleden sonra bir de işe alınmayı mi bekleyecektim, bu kadar mı salak görünüyorum diye düşünürken, içimden “müneccimim, geleceği görürüm” demek geldi ama tekrar sorun olmasın diye sadece “tecrübe” demekle yetindim.

İnsan Kaynakları Departmanı Başkanı, soru kâğıdının klasik görüşmeye başlangıç sorularını içerdiğini, adayı daha iyi tanımak için uzmanlar tarafından hazırlanmış ve pek çok büyük şirket tarafından kullanılan sorular olduğunu, bu soruların tüm üst pozisyonlara başvuranlara sorulduğunu, verdiğim cevapların bölüm başkanlığı pozisyonu için uygun olmadığını, başka eyaletten geldiğim için daha fazla zaman almak istemediğini, bu nedenle görüşmeyi erken sonlandırdığını söyledi.

İyi hazırlanmıştı. Ama 38 dakika bekletmeyi pas geçiyor, buna ilişkin tek kelime etmiyordu.

Soru kâğıdımın hala mevcut olup, olmadığını sordum. Teftiş Kurulu Başkanı hemen bir kopyasını bana verdi. Verdiğim cevaplar aynen duruyordu, ek olarak “uygun değil, ret” ibaresi düşülmüş ve İnsan Kaynakları Departmanı Başkanınca imzalanmıştı.

Uygun bulunabilmek için kişinin hangi eşyaları seçmesi gerektiğini sordum.

İnsan Kaynakları Departmanı Başkanı, bilgiç edayla, şişinerek, “pusula, işaret fişeği ve su” şıklarının işaretlenmesi gerektiğini söyledi.

Neden bu şıklar diye sorduğumda, pusulanın gidilecek yönün tayini için, işaret fişeğinin kendisini aramaya-kurtarmaya gelecek uçaklara bulunulan yerin bildirilmesi için ve su da hayatta kalmak için temel ihtiyacın karşılanmasında kullanılacağını söyledi.

Oysa benim “su, yemek ve battaniye”yi seçmekle, beni aramaya-kurtarmaya gelecek uçaklara yerimi bildiremeyeceğimi böylece kurtulma şansımı yok ettiğimi, pusulasız olduğum içinde fasit daire içinde dönüp duracağımı, böylece öleceğimi, bu hatalı tercihler nedeniyle elendiğimi söyledi.

Olayları bir bütün olarak görme zekâ ve becerimin olmadığını, oysa pozisyonun yöneticilik için olduğunu ilave etti.

Epey iyi hazırlanmıştı. Soruların neden sorulduğunu öğrendiği gibi, uygun cevapların neden verilmesi gerektiğini de öğrenmişti.

Başkan bana baktı. Ne düşünüyorsun der gibiydi.

Eeeee hazır buraya kadar gelmişim, intikam almadan gitmek olur mu?

Bizde hazırlık yaptık herhalde. Her bir şıkka karşı ne derim, nasıl karşı tez geliştiririm, leh ve aleyhteki özellikleri, belgeleri çalıştık.

Aldım sazı elime başladım döktürmeye.

İnsan Kaynakları Departmanı Başkanı’na dönerek, pusulayı hiç görmemiş, pusula kullanmayı bilmeyen biri pusula alarak neden daha iyi bir tercih hakkını yok etsin? Belki ben pusula kullanmayı bilmiyorum. O zaman alacağım pusula ne işime yarayacak?

Yön bulmaya gelince yosunların ağaçların kuzeye bakan taraflarında oluştuğunu biliyorum. Ben ağaçlardaki yosunlara bakarak bir yön belirler ve hep o yönde gitmeyi beceririm. Pusulanın sağlayacağı artıyı başka bir şekilde temin ettim mi?

Gelelim işaret fişeğine?

Arama-kurtarmaya gelecek uçaklara yer bildiriminde kullanılacak diyorsunuz. Ya arama-kurtarmaya hiçbir uçak gelmezse? O zaman işaret fişeği ne işe yarayacak?

İnsan Kaynakları Departmanı Başkanı pusuladaki açığımı şimdi kapattım der gibi heyecanla “Böyle saçma bir şey olmaz, ABD’nde tüm uçakların izlendiğini, radardan kaybolan bir uçağın birkaç dakika içinde yerinin tespit edileceğini, kişinin de en geç birkaç saat içinde işaret fişeği sayesinde bulunacağını, bu durumda işaret fişeğinin zorunluluğu açıkça görülür” diyerek, bitirdim seni gülümsemesindeydi.

Bende cebimden ABD’nin Kanada sınırındaki Montana eyaletinde düşen uçağın pilotun, üç hafta sonra bölgede avlanan avcılar tarafından, elinde işaret fişeği olduğu halde donmuş bir şekilde bulunduğuna ilişkin gazete fotokopisini çıkarıp başkana uzattım.

Eğer battaniye ve yiyecek almış olsa idi hayatta kalabilirdi dedim.

Hazırlık öyle olmaz, böyle olur, takacaksan doksana takacaksın ki kurtarması imkânsız olsun.

Başkan ekibine baktı. O zamana kadar suskun olan CEO, “ya uçak çölde düşmüş olsaydı battaniye ne işinize yaracaktı” dedi.

İçimden, “oğlum olay senle ilgili değil, ne kaşınıyorsun” demek geldi ama kaşınıyorsa, kaşımak farz deyip, “çölde geceler çok soğuk olur, battaniye donmamak için gerekli, gündüzlerde çok sıcak olur, battaniye aşırı sıcaktan korunmak, vücut ısısını 36.5 derecede tutmak için gerekli olur” diyerek doksana taktım.

Başkan sorular hakkında verdiğim cevaplardan çok etkilenmişti. Bana dönerek, “bir yönetici olarak Siz sorulara verilmesi istenen cevapları nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye sordu.

Şayet sadece söyleneni, askerlikteki gibi ne eksik, ne fazla yapacak birini işe alacaksam kurumunuzca uygun bulunmuş cevapları verenleri işe alırdım. Çünkü işe alınacak kişiye hiçbir inisiyatif verilmeyecektir.

CEO, şoför gibi mi? diye sordu.

Hayır. Trafik her zaman olumlu olumsuz pek çok şeyi içeren, çok değişik faktörün her an etkili olabileceği bir eylemdir, bu durumda inisiyatif kullanmak gerekliden öte şarttır. Nerede frene, ne zaman gaza basılacağı önceden talimatlarla belirlenemez, sürücü zekası ve tecrübesiyle nasıl hareket etmesi gerektiğine karar vermek zorundadır. Bu tür sürücüde sizin sorunuza verilecek cevapla bulunamaz.

Başkan peki bu uygun cevaplara göre bir şirkette kimler işe alınabilir diye sordu.

Ne eksik, ne de fazla, sadece söyleneni, söylendiği ve öğretildiği gibi yapacak şirket içi evrak dağıtıcısı ya da temizlik görevlisi gibi elemanlar olur.

Daha fazla zamanınıza almamak için Sayın Başkan, Siz sormadan ben söyleyeyim.

Ben farklı bir eğitim ve yaşam sisteminde eğitildim. Ben “her şartta ve olayda tek başınasın, başının çaresine bakacaksın, kimseden yardım gelmeyecek gibi her şeye karşı önlemeni alacaksın, kimsenin düşünemediğini düşüneceksin, olumlu olumsuz tüm tedbirleri alacaksın ve sadece kendini değil, sana inanan, güvenen, sana muhtaç olanları da düşünerek hareket edeceksin” mantığıyla eğitildim, yetiştirildim.

Ben yardım gelmeyecek, en kötü şartlarda nasıl hayatta kalırım, kendi başımın çaresine nasıl bakarım diye düşünüp, yiyecek, su ve battaniye alırım. Çünkü ben sadece kendine güvenmen gerekir düsturuyla eğitildim. Yardım gelirse, arama kurtarma olursa çok iyi olur ama ben asla olmayacak gibi düşünüp, ona göre tedbir alırım.

Bölüm Başkanı, sadece kendi değil ona inanan ona güvenen kişileri de düşünüp, ona göre tüm tedbirleri almalı.

Bölüm Başkanı, sadece astıyla değil, gerektiği zaman ayni statüdekilerle, hatta gerektiğinde üstüyle ve de başkanla da tartışabilmeli, inandığını söylemeli, haklı olduğunda sonuna kadar gitmeli. Bunun için inisiyatif kullanmak zorunludur.

İş görüşmesine geldiğimde Asistanın masasının yanındaki sehpada “company policy” görmüş ve 38 dakikalık bekleme süresinde üstünkörü bakmıştım. Bu tabii ki tüm ABD şirketleri için geçerli değil. Pek çok şirket çalışanını giyim başta olmak üzere çalışma saatlerinde dahi tamamen özgür bırakmaktadır. Başvurduğum şirkette ise company policy söz konusuydu. ABD’nde bir kurumda işe girdiğinizde hemen Şirket ve grup içinde belirli bir amacın uygulanmasına yönelik program veya yönetim biçimi kitapçıkları verilir, bunlara company policy derler. Bu bilgi kapsamında sözüme devam ederek “Company policy’lerde çalışanın neyi, ne zaman, nasıl yapacağı ve bir şey olduğunda kime nasıl yazacağı adeta ne zaman tuvalete gidebileceği bile belirlenmiş ve tüm çalışanlarca bu esaslara uyulmasının şart olduğu karara bağlanmış. İnisiyatif kullanma tamamen yasaklanmış. Olaylar ve olaylara göre belirlenen bu şablon davranışlar, çalışanları adeta Pavlov’un şartlanmış köpeklerine döndürmüş.

Gerçekten özgür bir ülkede, böylesine özgürlükten uzak bir şirket yönetimi utanç verici.

Başkanın poker suratından söylediklerim hakkında ne düşündüğünü çıkaramadım. Ama diğer kişilerin hepsinin başları eğilmişti.

Başkan, birlikte çalışmak istediğini söyledi.

Siz kurtarılmayı bekleyen insan istiyorsunuz. Ben ise kurtarılmayı beklemeyip, ne olursa olsun kendi başıma hayatta kalmaya çalışan biriyim.

Siz düşünmeyen, sorgulamayan, sadece söyleneni yapacak birini istiyorsunuz.

Ben her işi, her emri, neden yapıyoruz, amaç ne, nereye varılmak isteniyor, daha iyi yapılabilir mi diye sorgularım, kendi değerlerime göre yargılarım çünkü ben böyle eğitildim, böyle yaşadım.

Bu nedenle Sizin kıstaslarınıza uygun biri değilim.

Ayrıca bu tür policy ve bu tür sorularla işe alınmış personelle başarılı olunamaz.

Çünkü, hasbelkader böylesi bir makama gelen yeteneksiz ve bilgisiz, inisiyatif kullanmaktan aciz biri, yanına daima kendisinden daha bilgisiz ve daha korkakları işe alarak onların yanında daha parlak bir yıldız gibi görünerek makamını korumaya çalışır. Bu da bırakın ilerlemeyi, gerilemeyi ve yok olmayı getirir. Şirketlerin hedefi büyümek, yayılmak ve kâr elde etmektir. Elde edilen kârı her zaman maksimize etmek amaçtır. Bu ise inisiyatif kullanmak, akıllı riskler almak, tartışmak ve en doğru yolu bulup, uygulamakla olur. Şirketinizde bunlar mümkün değil. Bu nedenle çalışmak istemediğimi söyledim ve paltomu almak için kalktım.

Başkan cebinden çıkardığı çek defterine bir şeyler yazıp, zarfa koyarken ben, sadece Teftiş Kurulu Başkanı’na gösterdiği ilgi ve dürüst davranış için teşekkür ettim.

Başkan, zamanınız ve çok değerli düşünceleriniz için teşekkür ederim diyerek, zarfı uzattı. Başkan sözlerine devamla, “sohbetinizden çok zevk aldım, farklı bir bakış açısı getirdiniz, değişik bir ufuk açtınız” diyerek gönlümü aldı. Gururum okşanmıştı.

Arabada zarfı açtığımda gözlerime inanamamıştım. Bir saatten az bir sohbet için 10,000 dolarlık bir çek sunulmuştu. Yıl 1999’dı. Wisconsin’de küçük bir üniversite kasabasında 1 dönüm bahçe içinde 2 kapalı garajlı 4+1 yeni bir ev 29.000 dolara satılıyordu.

Oysa kendi ülkemde bırak bir saatlik sohbeti, bir ayı bulan araştırmalar sonucunda yazdığım raporlara, 30 yılı aşan mesleki tecrübeyle edindiğim bilgiler sonucunda verdiğim tavsiyelere, gösterdiğim çözüm yollarına, katıldığım toplantılarda önerdiğim ve kabul edilip uygulanan fikirlerime karşı “borcumuz nedir” diye sormayan, üstüne üstlük emeğimi, bilgimi “bir ara yemek yiyelim” diyerek geçiştirerek ücretsiz elde eden patronlar, CEO’lar ve de sözde arkadaşlar!

Öte yanda ise bir saatten az sohbet için 10,000 dolar ödeyen bir patron.

Bilginin gücü işte buydu. Bilgi çok değerliydi ve çok pahalıydı…”


Ben şanlıydım ve yarım saatlik bir sohbetime (görüş ve düşüncelerime ya da bilgime) 10,000 dolar ödendi ve bu rakam bilgimin ne kadar değerli olduğunu anlamamı sağladı.

Bu alıntıyı bilgi paylaşımcılarının yıllar sonucu büyük fedakârlıkla elde ettikleri bana göre paha biçilmez bilgileri paylaşmalarına teşekkür için yaptım.

Şüphesiz çeviri, balonlama, tarama yapan birbirinden güzel eserleri hiçbir karşılık beklemeksizin paylaşanların da emekleri paha biçilmez. Hiçbir şekilde ödenemez.

Her üyenin en azından bir gün karınca kararınca bir katkısı olacağına inanıyorum.

Ben 2016 yılında üye olmama ve 2023 yılına kadar başta Tex, Teksas ve Tommiks’leri indirdiğim halde beğenimi bile ifade etmedim. Etmek aklıma bile gelmedi. Ama zorunlu şekilde emekli olduktan sonra tanıştığım İtalya’daki arkadaşımla olan sohbet ve gönderdiği çizgi romanlar sonucunda, forum için ben ne yapabilirim diye düşündüm ve en azından arşivimdeki eserleri paylaşıp, karınca kararınca bir katkı yapmaya karar verdim. Bu şekilde minnet borcumu kısmen de olsa ödemek istedim.

Sağ olsunlar yöneticiler paylaşımlarıma inanılmaz bir müsamaha gösterdiler, hatalarımı görmezden geldiler.

Üyelerde paylaşımlarıma sabırla katlandılar.

Bazı üyelerde yorumlarıyla, beğenileriyle paylaşımlarıma destek verdiler. Bu da beni ziyadesiyle memnun etti.

Çizgi Diyarı, eser paylaşımcılarıyla, yorumcularıyla bir bütün ve büyük aile. Bazen tartışılır, kızılır, bağırılır ama önemli olan sonrasında olayın tatlıya bağlanması ve ailenin devamının sağlanmasıdır.

Her üye önemli bir değerdir.

Herkes bir gün kendince destek olur.

Ben bunu bir bayrak yarışı olarak görüyorum. O an uygun olan, bayrağı alıp, bir adım ileriye taşır. Önemli olan bayrağın yere düşmemesidir.

Herkesin er ya da geç bir gün, bir şekilde bu bayrak yarışına katkı sağlayacağına inanıyorum.

Ve kimi eser paylaşır, kimi de yıllar sonucu oluşan bilgilerini, düşüncelerini.

Ve birini diğerine tercih etmenin doğru olmayacağını düşünüyorum.

Ve gerek eser paylaşımı, gerekse bilgi paylaşımı ve yorum olsun, hepsine ihtiyaç olduğuna inanıyorum.

Ve hepsinin yeri ayrı.

Ve hepsi de çok önemli.

Ve hepsi de çok değerli.
 
Son düzenleme:

balkan

Onursal Üye
27 Şub 2016
2,839
28,036
Balkan üstadım bilgi ve kültürlü paylaşımınız ile Büyük Çizgi Diyarına ayrı bir renk katıyorsunuz sizi takip etmek apayrı bir zevk. Sağduyulu sakın nazik ve kibarlığınız bambaşka. Sağlık dolu günler dileklerimle iyiki buradasınız. Sevgi ve saygılarımla @balkan
Üstadım, teveccühünüz. Sağolun. Varolun. Çok teşekkürler.
 

Calligrapher

Onursal Üye
5 Nis 2021
1,177
6,957
Çok değerli @balkan üstadım,
Öncelikle bu çok güncel Magico Vento paylaşımınız ve ona eşlik eden harikulade sunum yazınız için sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Yukarıda değerli @eankara üstadın dediği gibi, bu tarz sunumlar hem ilgili eserle birlikte sanat açısından zevk veriyor hem de benim gibi çizgi roman kültürü konusunda fazla birikimi olmayan okurlar için müthiş aydınlatıcı oluyor. Sadece bu tarz harikulade sunum yazılarını okumak için bile, sizin de adını andığınız @agartan üstadın yanı sıra, @scanfan ve @gitarisyen gibi çok değerli üstatlarımızın paylaşımlarını dört gözle bekliyorum. Söz konusu üstatlarımızın sunum yazılarını okumak, en az paylaştıkları eserleri okumak kadar keyif veriyor.
Kitabınızdan alıntıladığınız anı/öykünüzü de keyifle okudum. Dediğiniz gibi bilgiye, deneyime ülkemizde ne yazık ki hak ettiği değer pek verilmediği gibi, tersine cehalet yüceltiliyor. Bugün gazete gördüğüm bir haber adeta yaşadıklarımızın bir özeti; inşaatta çalışan amelelerin ücretleri mimar ve mühendislerinkini geçmiş, yine de müteahhitler amele bulmakta sıkıntı çekiyormuş!
Son olarak, değerli @aziz balıkçı dostumuzun dediği gibi, birbirinden güzel paylaşımlarınız, bilginiz, kültürünüz, tevazunuz ve nezaketinizle diyarımıza renk katıyorsunuz. İyi ki buradasınız...
 

balkan

Onursal Üye
27 Şub 2016
2,839
28,036
Çok değerli @balkan üstadım,
Öncelikle bu çok güncel Magico Vento paylaşımınız ve ona eşlik eden harikulade sunum yazınız için sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Yukarıda değerli @eankara üstadın dediği gibi, bu tarz sunumlar hem ilgili eserle birlikte sanat açısından zevk veriyor hem de benim gibi çizgi roman kültürü konusunda fazla birikimi olmayan okurlar için müthiş aydınlatıcı oluyor. Sadece bu tarz harikulade sunum yazılarını okumak için bile, sizin de adını andığınız @agartan üstadın yanı sıra, @scanfan ve @gitarisyen gibi çok değerli üstatlarımızın paylaşımlarını dört gözle bekliyorum. Söz konusu üstatlarımızın sunum yazılarını okumak, en az paylaştıkları eserleri okumak kadar keyif veriyor.
Kitabınızdan alıntıladığınız anı/öykünüzü de keyifle okudum. Dediğiniz gibi bilgiye, deneyime ülkemizde ne yazık ki hak ettiği değer pek verilmediği gibi, tersine cehalet yüceltiliyor. Bugün gazete gördüğüm bir haber adeta yaşadıklarımızın bir özeti; inşaatta çalışan amelelerin ücretleri mimar ve mühendislerinkini geçmiş, yine de müteahhitler amele bulmakta sıkıntı çekiyormuş!
Son olarak, değerli @aziz balıkçı dostumuzun dediği gibi, birbirinden güzel paylaşımlarınız, bilginiz, kültürünüz, tevazunuz ve nezaketinizle diyarımıza renk katıyorsunuz. İyi ki buradasınız...
Üstat, vurguladığınız gibi, @agartan @scanfan @gitarisyen gibi üstatların sunumları çok etkileyici. Beni de çok etkiledi. Nacizane şekilde taklit etmeye çalıştım.

Sizlerin (şahsınızın, @eankara @aziz balıkçı ve isimlerini zikretmediğim diğer üyelerin) takdirleri hem yorgunluğu alıyor, hem de yeni paylaşımlar için teşvik edici.

Bende destekleyen, beğenen, katlanan tüm üyelere teşekkür ederim.

Esere gelince, İtalyadaki arkadaşımın söylediğine göre Magico Vento (Büyülü Rüzgar) yeni bir sezona başlayacakmış. Daha önce yayınlanan sayılarına devam olarak numara verme yerine bu kez 1 numarasıyla yayına başlamışlar. Arkadaşımın söylediğine daha önce yayın ilkesi olarak benimsenen her kitapta bir öykü yerine, pek çok sayıda anlatılacak öykü sistemine geçeçeklermiş. İlk sayıda bende bu intibai edindim. Bu amaçla da forumda paylaşmak istedim.

 

savok

Admin
30 Eki 2009
19,994
83,698
Kasımpaşa
Büyülü Rüzgar yeniden endamını gösterdi. İlk seriden sonra 4 sayılık kısa bir seri yayınlanmıştı. Benim gibi sevenlerini fazla bekletmeden yeni bir seri daha başladı. Umarım bu daha uzun soluklu olur ve bir an önce Türkçe okuma olanağını buluruz.. Bu paylaşım için özellikle teşekkür ederim.
 

yeryüzü

Yönetici
3 Eki 2011
17,055
75,876
hiçbiryerde :)
Bilginin gücü temalı öykünüzü heyecanla okudum sevgili "balkan", paylaştığınız için çok teşekkür ederim.
Büyülü Rüzgar'ın öyküleri de çok anlamlı olmuştur hep. Kitap paylaşımı ile birlikte sunumda veya yorumlarda
okuduğumuz bilgilerle çizgi roman kültürümüz gelişiyor, zenginleşiyoruz ve okurken daha anlamlı olabiliyor
öyküler. Elinize sağlık sevgili "balkan", çok teşekkür ederim.
 

Dindar Diker

Çeviri & Balonlama
11 Nis 2009
2,456
8,501
İzmir
Lal Kitap basar bu seriyi diye umuyorum.
Manfredi üstadın Ned Ellis maceralarını okumanın keyfi bambaşka çünkü.
Paylaşım ve dipnotlar için de ayrıca teşekkürler, üstadım.
İlgiyle okudum yazılanları.
 

Little Guitars

Yeni Üye
21 Ağu 2019
76
173
Sayın Balkan,

Hem paylaşımınız hem sunumunuz hem de büyük ilgiyle okuduğum yanıtınızdan dolayı çok teşekkür ederim.
Lütfen vakit buldukça sunumlarınıza devam edin.

Saygılar, sevgiler
 
Üst