Don Kişot

silence

Süper Üye
26 Mar 2009
2,345
1,724
Donkişot

Cervantes

Miguel de Cervantes ( 1547-1616 ), İspanyol romancı, şair ve oyun yazarıdır. Sanat yaşamına genç yaşta başlamıştır. Yazıları ve tiyatroları ile kısa sürede tanınan bir yazar olmuştur. 15 Eylül 1569'da Madrid'de bir yaralama iddiasıyla Miguel de Cervantes adlı biri hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Verilen cezaya göre sağ eli kesilecek ve 10 yıl sürgünde kalacaktı. Bir ad benzerliği söz konusu değilse bu olay Cervantes'in İtalya'ya gidişinin nedeni olabilir. 1570'te II. Selim Kıbrıs'ı ele geçirince Papa V. Pius Osmanlılara karşı birlik çağrısında bulundu. Çağrıya yalnızca İspanya ve Venedik karşılık verdi. Cervantes Roma'daki İspanyol birliğine katıldı. 7 Ekim 1571'de Osmanlı donanmasıyla Lepanto (İnebahtı) Körfezinde yapılan İnebahtı Deniz Savaşı'na katılan Marquesa adlı kadırgada bulunan Cervantes kahramanca çarpıştı; iki kez göğsünden yaralandı, bir top güllesiyle sol elini kaybetti. Daha sonra Osmanlılar tarafından tutsak edilen Cervantes, 1575-1580 yılları arasında Cezayir'de esir olarak yaşamıştır. Ancak orada da dolandırıcılıkla itham edilip hapse atılmıştır. Burada yazmaya daha sıkı sarılmıştır. Yaşamının sonlarına doğru ünlü eseri Don Quijote (Don Kişot)'u hapishanede kaleme almıştır ve bu eseri sayesinde tüm dünyada tanınmıştır. Eserde yazarın kendi hayatıyla alay ettiği ve kahramanla aralarında çokça benzerlikler olduğu görülür. Don Kişot dünyanın en çok okunan eserlerinden biridir ve 38 dile çevrilmiştir.

Kitabın Özeti:

İspanya, Meça Kenti’nin köylerinden biride elli yaşlarında soylu bir adam yaşardı. Bu adam boş zamanlarını şövalye romanları okuyarak geçirirdi. Bu onda öyle bir tutku haline gelmişti ki kendini okuduğu romlarda anlatılan “gezici şövalye” olarak görmeye başlamıştı. Artık o, evinde oturamazdı, Romalarda olduğu gibi zırhını ve silahlarını alıp serüvenden serüvene koşmalıydı. Fakat bir eksiği vardı, okuduğu romanlarda her şövalyenin yaptığı kahramanlıkları adadığı bir prensesi olurdu. Prenses olarak kendi köyünde yaşayan ve çok güzel bir kız olan Aldonz Lorence’yi seçtikten sonra yola koyuldu yolda kendisinin şövalye ilan ettirmediğini hatırladı, bu yüzden yolda gördüğü ilk kişiye kendini şövalye ilan ettirecekti. Biraz daha yol aldıktan sonra bir han gördü, bu hanı bir şatoya benzetti, içindede kendini şövalye ilan edecek bir soylunun yaşadığını düşündü. Hancı Don Kişot’u ilk gördüğünde onun nasıl bir insan olduğunu ve onun suyuna gitmeyi kendisi için uygun olacağını düşündü ve Don Kişot’un isteğini geri çevirmedi. Sabaha karşı uydurma bir tören düzenleyip Don Kişot’u şövalye ilan ettiler. Hancı şövalyeye iyi bir şövalyenin parasının ve bir seyisinin olmasını gerektiğini söyler. Buna inan Don Kişot köyüne dünüp biraz para ve birde seyis bulmaya karar verir. Dönüş yolunda bir grup tüccarla karşılaşır ve onları duelloya davet eder, düello esnasında atından düşen sövalye birde dayak yer. Olaydan sonra oradan geçmekte olan bir köylü tarafından bulunur ve köyüne getirilir. Köye döndüğünde ailesi onu bu işten vaz geçirmeye çalışsada o gezici şövalye olmaya kararlıdır. Yanına kendi köyünde yaşayan Sanço Panza bir delikanlıyı seyis olarak almak ister. Delikanlıyı ikna ettikten sonra sabah erkenden yola koyulurlar. Bir süre yol aldıktan sonra bir ovaya vardılar. Burada birçok yel değirmeni vardır ve Don Kişot bunları dev sanarak üzerlerine yürümeye başlar, seyisinin tüm engellemelerine rağmen vazgeçmez atını tüm gücüyle en yakındaki yel değirmenine sürmeye başlar. Hayali bir deve saldıran şövalye yel değirmenin kanadına takılarak yirmi metre ileri fırladı. Don Kişot kendine geldikten sonra tekrar yola Lapice limanına doğru yola çıkarlar. Yolculuk sırasında kendileri yorgun hisseden çift biraz mola verirler. Bu sırada bir grup katırcının Don Kişot’un atının eğerini ve Sanşo Panza’nın eşeğinin yüklerini çalmaya çalıştığını geçte olsa fark ederler ve katırcılarla kavga eden Don ve Sanço kavgadan bir hayli kötü durumda çıkarlar.
Zor da olsa kendilerini bir hana atarlar, içeriye perişan halde girdiklerini gören hancı, karısı ve kızı onlara yardım ederler yaralarını sararlar. Birkaç gün sonra handan ayrılı ve yeniden yola koyulurlar
Yolculuk sırasında yolun karşısından kendilerine doğru gelen bir atlı görürler. Atlının başındaki gümüş tası Mambrrinin büyülü miğferi sanır ve adama saldırır adam canını kurtarmak için her şeyini bırakır ve kaçar. Aslında adam bir berber ve kafasındaki tasta yağmurdan korumak için taktığı bir traş tasıydı. Sonra yeniden yola koyulurlar.
Yine yolculuk sırasında bir kalabalık gördüler ve bu kişiler zincirlerle birlerine bağlı idiler Sanço bunların birer şuçlu olduklarını anladı ve efendisini bu adamlardan uzak durması konusunda uyardı fakat Don Kişot gezici şövalyenin görevleri arsında bu durumdaki kişileri kurtarmak ta olduğunu savunarak onların yanlarına gitti. Onlara eşlik eden şövalyelere saldırarak suçluların serbest kalmasını sağladı. Buna karşılık olarak Don Kişot suçluları prensesi ilan ettiği Aldonz Lorence’ya göndermek isteyince mahkumlar Don Kişotu taşlarlar ve hepsi kendi yoluna gider.
Kara Dağa doğru yola koyulan kahramanlarımız oraya vardıkların birkaç gün dinlemeye karara veriler. Burada Don Kişot’un aklına dünya şövalyelerinin en kahramanı olan Aamadis de Gaules’ün yaptığını yapıp, tuhaf delilikler yapıp, çile çekecek ve onları prensesine adayacaktı. Prensesin bunlardan haberdar olması içinde seyisiyle bir mektup yazıp ona gönderdi. Seyis bir hanın yanından geçerken köylüsü olan papaz ve berberi gördü, papaz ve berber Don Kişotu gezici şövalyelikten vaz geçirmek istiyorlardı. Sançodan Don Kişotun yerini öğrenip bir plan yaparak Don Kişotu yeniden köyüne götürdüler. Fakat Don Kişot ve seyisinin bu işten vazgeçmeye niyetleri yoktur. Bir plan yaparak evden kaçmayı başarırlar. Bu kaçışa sinirlenen Don Kişotun ailesi ve arkadaşlar berber ve papaz bu kaçıştan Sançoyu sorumlu tutmaktadırlar. Don Kişotu eve getire bilmek için tekrar plan yaparlar. Bu sefer berber bir gezici şövalye kılığına girip Don Kiştu yenicek ve şartlarını ona kabul ettirecektir. Fakat işler umduğu gibi gitmez ve dövüşü kayıp eder, bunun sonucunda berber Don Kişotun şartlarını kabule etmek zorunda kalır.
Don Kişot Saragosa doğru yola çıkar. Saragos yolunda kocaman ve üzerinde renk renk bayraklar olan bir yük arabasını durduran Don Kişot onun krala altın götürdüğünü sanmaktadır. Abracıyı sorgular. Abracı arabadaki kafesin içinde iki Afrika aslanı bulunduğunu söyler. Don Kişot a göre bu Fresto adında bir büyücünü işidir ve bu yüzden aslanlar savaşma ister. Abracıya zorla aslan kafeslerinin kapısını açtırır. Arabanın etrafında aslan bakıcısından başka kimse kalmamıştır. Bakıcının kapıları açmasına rağmen aslanlar dışarı çıkmak istemez. Don Kişot asların kendiden korktuğunu düşünür ve kapıların kapatılmasına izin verir.
Aslan serüveninden sonra Don Kişot bir köy düğününe katılır. Düğünde ters giden olayları düzeltir. İki sevenin birbirine kavuşmasını sağlar. Daha sonra Saragosa doğru yola koyulurlar.
Saragosa doğru ilerlerken yolları Dük ve Düşeşle kesişir. Dük ve Düşeş onların komik öykülerini duymuşlar, şakayı ve eğlenceyi seven bu insanlar. Bunları ağırlamak bu soyluların tek düze yaşantısında bir değişiklik yaratacaktır diye düşünürler. Onlara gerçek Şövalye ve dünyanın en üstün seyisi muamelesi göstererek eğleneceklerdi. Don Kişot ve Sanço şato da misafir edildi şato halkı da bu eğlencelere katıldı. Sanço bir yere vali olmayı çok isteyen biriydi. Bunu öğrenen Dük Sançoya bir oyun oynayarak onu bir yere vali olarak atadı. Don Kişot ve Sançonun yolları burada ayrılmıştı. Sanço’nun geçici valiliğinden hemen herkes memnundu . Etrafındakiler bir köylünün bu kadar akıllı, sağ duyu sahibi olmasına hayrandı, emir ve önlemler çok akıllıca idi. Dük bile valinin ipe sapa gelmez işlerine gülsede çoğu zaman Sanço’yu övmek durumunda kalıyordu. Bazıları ise artık bu oyununu bitmesini istiyordu. Bu geclerden birinde vali Sanço dinlenmeye çekildiğinde, olağan dışı sesler duyan Sanço yaşadığı olaylı geceden sonra, işiden iğrendi. Oyunu tertipleyenler. İşi bu kadar ileri götürdüklerinden dolayı pişman olmuşlardı. Sanço olaylı gecenin sonunda eşeğini alarak valilikten vazgeçip köyünün yolunu tuttu.
Valiliğin sorunlarının eşeğinin yanında Don Kişot’un dostluğunun yanında kıymeti olmadığını anlamıştı. Şuanda efendisi ne yapıyordu acaba?
Sanço sonunda şatoda yaşadıklarının hatırladıkça Dük ve çevresindekilerin onlarla alay ettiklerini fark ediyordu.
Don Kişot’tan ayrıldığına çok pişmandı. Onu dünya zenginliklerine feda ettiğini düşündü. Onun yüzüne nasıl bakacaktı. Bu düşüncelerle ilerlerken eşeği ile beraber bir kuyuya düştü. Akşama kadar uğraştı kuyudan çıkamadı. Dışarıdan bir gürültü işitti, yardım istedi. Gelen Don Kişot’tu. Epey uğraştıktan sonra Don Kişot Sanço’yu kuyudan çıkarttı. İkisi birlikte uğraşıp Sanço’nun eşeğini de çıkartılar.
Don Kişot’ta Dük’ün kendisi ile alay ettiğinin fark edip şatodan ayrılmıştı. Beraber yeni serüvenlere doğru kucak açarak Barselona’ya doğru yöneldiler. Sonunda Barselona’nın surlarına vardılar. Bir sabah sahilde seyisi ile gezinen Don Kişot kendi gibi zırhlı bir şövalye ile karşılaştı. Adam beyaz ay şövalyesi olduğunu söyledi ve çarpışmaya karar verdiler. Bu sırada oradan geçen Barcelon’a valisi onları en doğrusu cirit oyunu düzenlemek olduğunu söyledi. Beyaz Ay şövalyesi Don Kişot’u yenerek, Don Kişot’tan 1 yıl boyunca şatosuna çekilmesini istedi. Don Kişot kabul etti. Beyaz Ay şovalyesi aslında Don Kişotun dostu berber idi.
Köylerine dönerler iken Don Kişot şatosunu gördüğünde “Bütün yaptıklarımın delilik olduğunu anladım. Benimle alay ettiklerini şimdi anlıyorum.” Dedi ve özür diledi. Don Kişot şatosunu döndüğü günden beri hasta idi ve günden güne eriyordu. Don Kişot bir gün papaz ve berberle konuşup Allah’ın ona aklını yeniden bağışladığını ve artık Don Kişot olmadığını söyledi. şövalye öykülerine inanmadığını belirtti. Bir süre sonra herkesi toplayıp notere son arzularını yazdırdı. Bu günün akşam saatlerinde huzurlu ve sakindi. Şatonun yakınındaki bir çalılıkta karatavukların sesi, gürgen dalında öten güvercinin sesi duyuluyordu. Don Kişot dünyadan gelen bu selama gülümsedi sonra temiz ve günahsız ruhunu Allah’a teslim etti.
 

Ekli dosyalar

  • 92304.jpg
    92304.jpg
    20.9 KB · Görüntü: 5
  • don-kisot.jpg
    don-kisot.jpg
    26.9 KB · Görüntü: 5
Son düzenleme:

silence

Süper Üye
26 Mar 2009
2,345
1,724
Don Kişot Hakkında Bir İnceleme I

Don Kişot Hakkında Bir İnceleme 1

1610 yılında yazılan bu eser, tüm zamanların en iyi kurgu romanı seçildi. Yinede yeldeğirmenleri ve Sanço Panza'dan başka fazlada bir şey bilinmez bu eser hakkında. Bu yazıda hem bundan fazlasını bulacaksınız, hemde yazarın hemşerisi Picasso'nun Don Kişot konulu on beş eserine göz atacaksınız
Don Kişot (Don Quijote) dünyayı kötülüklerden temizleme hevesiyle yollara düşen yaşlı bir adamdır. Fakat ikinci gün fena bir dayak yemiş olarak evine geri döner. Yaşı yetmişi geçmiş olan kahramanımız bütün hayatını şövalyelerin kahramanlıklarını anlatan kitaplar okuyarak geçirmiştir ve ilk hatasında vazgeçecek değildir, çünkü okuduğu hiçbir kitapta şövalyeler bu kadar çabuk pes etmezler.
Don Kişot okuduğu tüm kitaplardan başka bir şey daha öğrenmiştir. Şövalyelerin hepsinin bir yaveri vardır. Yanına bir yaver alması gerektiğine karar vererek komşusu Sanço Panza'yı onunla birlikte gelmesi için ikna eder. Şövalyelikten kazanacağı krallığından ona bir ada verecektir. Sanço Panza canından çok sevdiği eşeğinden ve saflığından başka hiçbir şeyi olmayan bir köylüdür. Adayı kazanabilmek için Don Kişot'un tüm hayal perestliklerine göz yumar. Don Kişot'a hiçbir zaman gerçeği söylemez, çünkü bu durum hep ters etki yaratmakta ve efendisinden sopayı yemektedir. O yüzden Don Kişot'u yalanlarla avutur. Artık yeldeğirmenleri kötülük saçan dev olmuşlardır, küçük hanlar efsanevi kontların şatolarına dönüşmüştür. Sanço Panza, insanda sabitleşmiş bir fikire, karşı çıkacak kadar saf değildir.

Sadece Sanço Panza değil; sabitleşmiş fikirlere karşı çıkmaya kimse niyetli değildir. Herkes Don Kişot'un kafayı oynatmış bir ihtiyar olduğunu görünce, "deliyle uğraşmaya gelmez" deyip Don Kişot'un istediklerini yapmaktadırlar. Birazda can sıkıntısından olsa gerek karşılarına çıkan herkes, Don Kişot'un inanarak oynadığı bu oyunu bozmaz, aksine ellerinden gelen yardımı esirgemezler. Zaten Don Kişot'un gerçeği görmeye niyeti yoktur. Gerçekle yüzleştiği anlarda bile Don Kişot kendi hayal dünyasından açıklamalar bulmaktadır. Ya kendisi büyülenmiştir, ya diğerleri...
Gittikleri bir yerde büyük bir derebeyliğinin kontu, eğlence olsun diye Sanço Panza'ya gerçekten valilik yapacağı bir adayı bahşeder. Bir köylü çobanının nasıl valilik yapacağını merak etmektedirler. Sanço Panza vali olarak karşısına getirilen davalara dürüstlüğüyle yaklaşır ve adil kararlar verir. Ancak valilik yaptığı adanın kendinden önceki yaveri onun ayağını kaydırmayı başarır. Zaten makam ve koltuk sevdası taşımayan Sanço Panza valilik konusunda da hiç hırs yapmaz ve valiliği bırakarak efendisine geri döner.
Efendisi Don Kişot içinde şövalyelik günleri sayılıdır çünkü köyünden iki eski arkadaşı Don Kişot'un evine dönmesi için ona bir oyun oynamak hazırlığındadırlar. Oyun basittir: Biri şövalye kılığına girerek Don Kişot'a meydan okuyacaktır ve yenmesi durumunda rakibi şövalyeliği bırakacaktır. Don Kişot zaten çok yaşlı biri olduğu için yenmek problem olmaz ve Don Kişot, Sanço Panza ile birlikte evine geri döner.
Hikaye burda bitiyor. Daha doğrusu yazar Cervantes, hikayenin melodram etkisini güçlendirmek için Don Kişot'un akıllanarak öldüğünü hikayenin sonuna ekliyor. Tüm bu hikaye, körü körüne bir idealizmin insanı nasıl hayal perestliğe sevk ettiği ve onu ölüme götürdüğü üzerine hüzünlü bir komedi oluşturuyor.
Don Kişot'un tüm hayatı boyunca okuduğu ve hayatına tek örnek aldığı şövalye kitapları aslında İncil'e bir gönderme yapıyor. İspanyol yazarın yaşadığı dönem, skolastik din baskısının ve engizisyon mahkemelerinin hüküm sürdüğü Ortaçağ Avrupa'sının karanlık dönemidir. Yazar İncil'e körü körüne bağlılığın kişiyi boş bir hayal dünyasına sürükleyeceğini Don Kişot'un kişiliğinde özdeşleştirerek, kiliseye karşı tavrını alıyor. Bu tavır daha ilk macerada ortaya çıkmaktadır. Don Kişot ve Sanço Panza gittikleri bir handa kilise olmadığını öğrenirler ama Don Kişot'un böyle bir duruma inanması imkansızdır. O yüzden hancı, yıkılmış olan köpek kulübesini göstererek "kilise ufak olduğu için yıktık yerine büyüğünü yaptıracağız" diyerek yıkıntıyı işaret eder. Don Kişot o zaman rahatlar ve köpek kulübesinin başında bütün gece nöbet tutar.
Sanço Panza ise saflık ve dürüstlük timsali olarak halkın kendini özdeşleştireceği türden bir semboldür. Gerçekçi, parasının hesabını bilen, ancak dürüst ve iyi niyetli Sanço Panza... Valilik ona göre değildir; azla yetinmesini ve hakkına razı olmasını bilir. Her olayın sonunda sopa yiyen kendisidir ancak dürüstlüğüyle kazanan yine kendisi olur. Fakat Sanço Panza'da dikkat çeken unsur onun Don Kişot'u nasıl idare ettiğidir. O hiçbir zaman gerçeği Don Kişot'a olduğu gibi aktarmaz; amacı ada'yı kazanmaktır ve bu yüzden Don Kişot'un oyununu bozmak istemez ve sürekli yalan söyler. Oyunu kendi kurallarıyla değil, Don Kişot'un kurallarıyla oynamaktadır. Tüm hikayenin sonuna baktığımızda yine aynı anafikrin etrafında konu örgüsünün şekillendiğini görüyoruz. Don Kişot'un köyünden iki arkadaşı şövalye kılığına girerek onu yeniyor şövalyeliği bıraktırıyorlar. Ne Sanço Panza ne de bu iki arkadaş oyunu kendi kurallarına göre değil; oyunu Don Kişot'un kurallarına göre oynuyorlar. Karşısındaki kişinin fikrini kabul etmediği halde, oyunu kazanmak için kabul etmiş görünmek, günümüzde çok alışıldık Protestan-Makyavel ahlakına denk düşen bir anlayış. Yazar kitabını Bejar Dükünün himayesinde bastırmasaydı, Katolik Avrupa'nın, hem kendisini hemde kitabını engizisyon mahkemesinde yok etmesi kaçınılmaz olurdu. Çünkü "köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyen" bu anlayış, İsa'nın Katolik öğretilerce yorumlanmasıyla taban tabana zıttır. Katolikler bu tavrı onaylamaz ve bunu ikiyüzlülük, yalancılık ve takiyyecilik olarak adlandırırlar.
Miguel de Cervantes Saavedra (1547 - 1616), İnebahtı Deniz Savaşında (1575) sol elini kaybeder ve Osmanlılarda beş yıl boyunca esir kalır. Bu beş yıllık esareti boyunca İslam kültüründen etkilendiği bilinmektedir. Kitapta bir çok yerde Araplara rastlanır ve Cervantes bütün Araplardan çok iyi insanlar olarak bahseder ve kendi papazlarından üstün tutar. "Köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek" düşüncesini Cervantes'in İslamiyet'ten öğrendiği düşünülebilir belki, çünkü "amellerin niyetlere göre değerlendirildiği" cümlesi kitapta da geçiyor: Bu düşünceler birbirine çok zıt değil. Tanrı sizin içinizde olanı bilir; İslamiyete göre önemli olan sizin ne dediğiniz değil; bunu ne amaçla söylediğinizdir.
Cervantes'in kullandığı bir hikaye bu düşünceyi İslamiyet'te de gördüğünü ortaya koyuyor: Hikayenin bir yerinde Sanço Panza Hristiyan bir Hacı grubuna rastlar. Bu Hristiyan Hacılar son derece yobaz ve çirkef insanlar olarak anlatılır, ancak bu hacılar arasında kılık değiştirmiş bir Arap vardır. Bu Arap Sanço Panza'nın eski komşusu olduğu için birbirlerini tanırlar. Arap, Müslüman olduğunu başına bir tehlike gelmesin diye gizlemektedir. Terketmek zorunda kaldığı evine dönüp sakladığı altınlarını geri alacaktır. Aynı anafikri bu hikaye içinde de görüyoruz. Arap amacına ulaşana kadar Hristiyan gibi görünmeyi tercih etmektedir. Sanço Panza Arab'ın bu niyetini öğrenince "sende mi?" diyerek hayretini açıkça ortaya koyar.
Kitap çerçevesinden dışarı çıkmamaya çalışıyorum. Yinede yazıyı toparlamak gerekiyor. Cervantes İslamiyet'ten etkilenmekle birlikte, onun asıl etkilendiği fikir Makyavelizm'dir. Katolik Avrupa'nın din baskısından kurtulmak için İslamiyet'e değil; Protestanlığa yaklaşmıştır. Bu ikisinin bazı ortak noktalarda buluşmasını o dönem içerisinden görmeyi başarmış ve bunu eserinde kullanmıştır.
Cervantes'in Sanço Panza'nın valilik konusuna kitapta oldukça geniş yer ayırmasının sebebi, insan aklıyla adil bir yönetim yapılabileceğini göstermek içindir. Öyleki, Sanço Panza gibi cahil bir köylü bile kendi aklını kullanarak adaletli olabilir. Kutsal kitapların ışığı olmadan da insanlar kendi akıllarını kullanarak doğru yolu bulabilirler. Fakat yazarın bu tutumunu Tanrı fikrinden uzaklaşmak ya da reddetmek olarak değerlendirmek doğru olmaz: Onun Sanço Panza'nın valiliğiyle anlatmak istediği "ideal hukuk" ve "laiklik" kavramlarıdır. Cervantes Tanrı fikrinden hiçbir zaman uzaklaşmamıştır. Nikola Makyavelli'nin 1500'lü yılların başında yayınladığı "Hükümdar" adlı eserinden etkilenen yazar, "amaca giden yolda her türlü aracı mübah gören" düşünceye, Osmanlı esaretindeyken tanıştığı İslam düşüncesinde de (ameller niyetlere göredir) rastlamış ve eserini bu düşüncenin merkezinde kurmuştur.

Alıntıdır

Karnaval
 

Ekli dosyalar

  • karnaval_karnaval_capdevila.jpg
    karnaval_karnaval_capdevila.jpg
    42.6 KB · Görüntü: 3
  • karnaval_karnaval_livio_m.jpg
    karnaval_karnaval_livio_m.jpg
    51.9 KB · Görüntü: 1
  • karnaval_karnaval_picasso.jpg
    karnaval_karnaval_picasso.jpg
    38 KB · Görüntü: 2
  • karnaval_karnaval_sobrado.jpg
    karnaval_karnaval_sobrado.jpg
    47.1 KB · Görüntü: 3
  • karnaval_karnaval_burguete.jpg
    karnaval_karnaval_burguete.jpg
    31.6 KB · Görüntü: 1

silence

Süper Üye
26 Mar 2009
2,345
1,724
Don Kişot Hakkında Başaka Bir İnceleme II

Don Kişot Hakkında Başka Bir İnceleme 2

Bundan yaklaşık 450 yıl önce, İspanya'nın Alcala de Heneras kasabasında, -eczacı olduğu da rivayet edilen- yoksul bir sağlık memurunun yedi çocuğundan biri olarak doğmuştu Miguel De Cervantes. Amerika kıtasından İspanya kralına akıtılan zenginliklerin, İspanyol altın çağının başlarıydı o yıllar. Yoksullar için ise değişen pek bir şey yoktu. Ailesi ile Madrit'e taşınan Cervantes, ancak kısa bir süre okula gidebilmiş, eğitimini kendi kendine tamamlamıştır. Edebiyatla ilk tanışması da bu yıllardadır.
Cervantes, 1569'da, kimilerine göre hapse mahkum edildiği için, İtalya'ya gitti. Osmanlılara karşı düzenlenen Haçlı seferine katılmak üzere donanmaya yazıldı. 1571 Leponte deniz savaşında yaralandı, sol elini kaybetti ama yine de savaşmayı sürdürdü Cervantes... Dönüş yolculuğu sırasında ise talih sırt çevirmişti ondan. Cezayir'deki Türk korsanların eline düştü. Birkaç başarısız kaçma girişiminin ardından, istenen fidye parası temin edildi ve 1580 yılında özgürlüğüne kavuşarak İspanya'ya döndü. Ne var ki beklediği bir mevkii sunulmadı kendisine. Yazarlık hayatı bu nedenle başlar. Önceleri tiyatro ile ilgilendi. Bir çok oyun yazdıysa da, bugüne yalnızca "El trato de Argel " ve "La Numanica" ulaşabilmiştir. Ardından ilk romansı "La Galatea"yı tamamladı, kitabın getirisi ile de evlendi. Bu evlilik ona huzurdan çok geniş bir ailenin sorumluluğunu yüklemiş; bakması gereken insan sayısı artmış, evin geçimi zorlaşmıştı. Tekrar memuriyete döndü. Donanmanın ambar memuruydu ama hesapları iyi tutamadığı için kasa açık verdi ve Cervantes yeniden hapse düştü.
Don Kişot - CervantesHapisliği verimli geçti Cervantes'in. Don Kişot'u burada tasarladı. 1605 tarihinde kitap yayınlandı ve sevildi. İlk birkaç hafta içinde kaçak olarak üç baskısı daha sürüldü piyasaya. Ancak, Cervantes Lemos kontunun himayesi altına girene dek parasızlık derdinden kurtulamadı. Geçimi kont tarafından sağlanan Cervantes, artık rahatça yazabilirdi öykülerini. 1613 yılında basılan "Novajeles ejampleres"te 13 öyküsü yer alır. 1614 tarihli "Vaje del Parnaso" ise yergi şiiridir. "Don Kişot"un ikinci bölümünü, bazılarının kitabı kendilerine mal etmeleri üzerine 1615'de yazar. 1616'da tamamladığı son yapıtı "Los trabojos de Persiles Sigusmunda"nın -(Persiles ve Sigismunda'nın Seyahatleri)- yayımlanmasından bir süre önce de ölür.

İlk roman, ilk klasik

Romanın ilk örneği olarak kabul edilir Cervantes. Modern romanın miladı olarak burjuva devrimlerinin gösterildiği düşünülürse, erken bir üründür o. Henüz feodalitenin tasfiye edilmediği, burjuva birey kavramının oluşmadığı bir tarihte, Cervantes, Don Kişot'un şahsında klasikleşen ve günümüze kadar gelen bir tip yaratmayı başarmıştır. Hayatını bir hiç uğruna harcayan bu meczup, hem ortaçağ şövalyeliğinin sonunu ve trajedisini, hem de inandığı değerler uğruna savaşan, bir kolunu kaybeden, fedakarlığının karşılığını alamayan ve iyi niyeti nedeniyle hapse düşen Cervantesin kendi düş kırıklıklarını simgeler.
Konu artık herkesin ezberindedir herhalde; I.Bölümde, Le Mancha bölgesinde yaşayan Alonso Quijano, okuduğu romantik çağ şövalyelerinin romanslarından etkilenerek, bu müessesenin yeniden canlandırılması için yola çıkar. Ancak, ideali ile kendi gerçekliği arasındaki görüntüsel uçurum bile komiktir. Kafasında bir tas, elinde bir sopa, üzerinde paslı bir zırh ve cılız atı ile o, bir şövalye karikatürüdür. Maceralarını adamak için seçtiği güzel, yakınlarındaki bir köylü kızıdır. Önemsizdir bütün bu ayrıntılar; her şey -Don Kişot adını alan- Alonso'nun kafasında olup bitmektedir zaten. Gördüğü nesnelerin asıllarından büyü nedeniyle farklılaştığına inanınca mesele de kalmaz. Bir şato olarak varsaydığı köhne bir handa yapılır şövalyelik töreni. Dönüş yolunda -bol vaatle kandırdığı- Sancho ile karşılaşınca ekip tamamlanır. Bundan böyle maceralar, yel değirmenlerine, koyun güden çobanlara, makinelere, şarap tulumlarına saldırılar başlayacaktır. Bölümün sonunda, akrabaları ve köyün papazı tarafından kandırılarak evine -biraz da zorla- getirilir.
İkinci bölümde -zihinsel olarak değilse bile- sıhhati düzelmiştir Don Kişot'un. Sancho ile yeniden yola koyulurlar. Bu arada ünü duyulmaya başlamıştır. Eğlenceye pek meraklı olan Dük ve Düşes, onun için bir oyun hazırlarlar. Don Kişot şatoda gerçek bir şövalye gibi iltifat görür, Sancho'ya ise bir ada niyetine, bir çiftlik parçasının valiliği verilir. Kahramanlarımız mutludur ama oyun uzun sürmez. Adasını istediği gibi yönetemeyeceğini anlayan Sancho istifa eder. Don Kişot -bir mizansen olan- düelloda yenilir ve koşul gereği köyüne dönmek zorunda kalır. Yeniden eve gelen Don Kişot aniden hastalanır. İşin tuhafı artık deliliği de sona ermiştir. Hayaller dünyasına geri dönmeyi reddeder, papaza günahlarını çıkarttırır ve ölür.
Romanstan Romana
Aradan bunca yüzyıl geçmesine, yazıldığı dönemde henüz birtakım yazım teknikleri denenmemiş olmasına rağmen, "Don Kişot" hem içerik hem de biçimsel yönlerden çağdaş bir metindir. Bugüne dek, Dostoyevski'nin "Budala"sı Prens Mişkin'den, Flaubert'in "Madame Bovarys"ine, oradan Kafka'nın Bay K.'sına kadar pek çok roman kahramanına bulaşmıştır Don Kişot'luk. Hatta romanlardan gerçek dünyaya taşmış, umutsuz mücadelelere girişen kişilerin nitelemesi olmuştur.
Kurgusallığın ve metinler-arasılığın kökleri de "Don Kişot"ta bulunabilir. Romanını yazarken, kendi dönemindeki bütün yazım türlerini denemiştir Cervantes. Epik parodi, pastoral romans, ulusal dildeki öyküleme, soneler, hükümdar tartışmaları, pikaresk ve doğu öykü anlatımını bir araya getirmiş ve modern romana bir zemin hazırlamıştır. Bölümler arasına serpiştirilmiş ek öyküler ve hayali Arap tarihçisi Cid Hemata Benegeli'ye dayandırılan geri plan ise, post-modern edebiyatın, Borgesvari bir anlatım tarzının atasıdır.
"Don Kişot", kişilerin gelişimini, birbirlerini etkileyişini ve karakter özelliklerinin yer değiştirişini hikaye sürerken diyalektik bir biçimde sergilemesi açısından da ilgiye değer. Başlangıçta Sancho, aç gözlü, maddi değerlere düşkün ve cahildir. Don Kişot ise düşler ülkesinde dolaşan bir bunak. Şövalye ve uşağı yaşadıkları maceralar sonunda giderek birbirlerine yaklaşır, her biri diğerinin özelliklerini de taşımaya başlar. Don Kişot, Sancho gibi halk ağzı ile konuşmaya başlar, Sancho saraylı diline özenir. Sancho, parayı pulu şan için tepip, düşler ülkesinde yaşamayı özler, Don Kişot ise gerçekleri fark etmiştir artık. Bütün bu simgesel motifler arasında, fantazyalarından uyanan Don Kişot'un ölümü de bir simge, gerçek dünyanın tahammül edilecek bir yer olmadığının işaretidir.
"Don Kişot" için söylenmiş güzel bir sözle bitireyim; "İnsan onu hayatında üç kez okumalıdır. Kahkahanın kolayca dudaklara fırlayıp duyguları harekete geçireceği gençlikte, mantığın hakim olmaya başladığı orta yaşta, her şeye felsefe açısından bakıldığı ihtiyarlıkta". Cervantes ve "Don Kişot" üzerine söylenecek çok şey var, belki de hiç bir şey yok. Çünkü, o, okunduğunda kendisini gizlemeyen, herkese hitap edecek kadar katmanlı ve zevkine doyulmaz bir kitap.

Alıntıdır
 

Sinbad

Süper Üye
12 Mar 2009
972
1,167
Acaba dünyada (ben Türkiyede duymadım) bu kitabın ÇR ı varmı acaba.
harpoon paylaşım için teşekkürler..
 

silence

Süper Üye
26 Mar 2009
2,345
1,724
Ben teşekkür ederim değerli arkadaşlar.

Bu tip paylaşımların artması dileği ile ..
 

abdullah

Çeviri & Balonlama
17 Nis 2011
1,372
3,550
Midgard
Ah! işte bu süper oldu. Edebiyat hocası sınavda soracağım dedi. Hocam 11. sınıfız yapmayın etmeyin dedik dinlemedi. İntibah'ı okumamız için 1 haftamız vardı herkes özetlerini okudu hoca ters köşeye yatırıp sadece bilgi sordu. Artık Edebiyat sınavlarına da forumdan çalışacağım :)
 
Üst