Makale - Uyanık mezarcı işbilir televizyoncu ve Mozart’ın kafatası - Sevil Atasoy

toxine

Onursal Üye
11 Mar 2013
997
3,280
Tespit edilemedi

Delil Avcısı
12

Uyanık mezarcı işbilir televizyoncu ve Mozart’ın kafatası

Sevil Atasoy
27 Kasım 2005


5 Kasım 2005 gecesi, yüzlerce mumun ışığında Viyana’nın ünlü
Stephansdom’unda, Mozart’ın ölüm döşeğindeyken ancak bir bölümünü
besteleyebildiği Requiem’i dinliyorum.

Mozart 1782’de bu katedralde evlendi, orkestra şefi olarak burada
onlarca eserini yönetti, cenazesi 5 Aralık 1791’de bu katedralden
kalktığında 35 yaşındaydı. Sol kulağının oğluna da aktardığı yassılığı
dışında, görünürde kusursuz Wolfgang Amadeus Mozart, 1791
Kasım’ında birdenbire hastalandı, ateşi çıktı, başı ağrıdı, durmadan
terledi, bağırsakları bozuldu, simsiyah kustu, önce eli ayağı, daha sonra
bütün vücudu yatakta sağa sola bile dönemeyecek kadar şişti, iki
haftada bilincini yitirdi ve öldü. Eldeki tıbbi belgelerin yetersizliği, görgü
tanıklarının tutarsız anlatımları ve en önemlisi belediye doktoru Eduard
Guldener von Lobes’in, Mozart’ı tedavi eden iki meslektaşının
romatizmal ateş tanısına uyup, otopsiye gerek görmeden defin izni
vermesi yüzünden, aradan geçen iki yüzyılık sürede, ünlü bestecinin
kesin ölüm nedenini açıklayabilecek cinayetten kazaya, tifodan
tüberküloza, hatta iyi pişmemiş domuz pirzolasından bulaşan trikinoz
enfeksiyonuna kadar 150 kadar senaryo üretildi. Doğumunun 250.
yılının kutlanacağı 2006 yaklaşırken, Mozart’ın ölümünün ardındaki sır
perdesini aralayabilecek ve ölüm senaryolarının büyük bölümünü
dışlayabilecek yeni çalışmalar başladı. İlginç olan bu çalışmaları
başlatanın bilim dünyası değil de, Avusturya’nın ORF televizyonunda
çalışan Burgl Czeltschner adlı bir yapımcının olması.

KISKANÇ KOCA MI?

Mozart, çapkın bir erkekti. Piyano dersleri verdiği, mason locasından
biraderi Franz Hofdemel’in 23 yaşındaki karısı Magdalena ile aralarında
bir aşk ilişkisi bulunduğu dedikoduları alıp yürümüştü. Bunu, bir de
Ludwig van Beethoven’in diline dolaması bardağı taşıran son damla
oldu. Mozart’ın cenazesinin ertesi günü, Hofdemel’lerin evine giden bir
dostları, Magdalena’yı bir kan gölü içinde buldu. Yüzünde, kolları ve
boynunda bıçak yaraları vardı. Kocası Franz yan odadaydı ve bir ustura
ile boğazını kesmişti. 5 aylık hamile Magdalena ölmedi. Doğurduğu erkek
çocuğa hem kocasının hem de Mozart’ın adını takınca, çocuğun
Mozart’tan olduğu dedikoduları yayıldı. Böylelikle, kıskanç kocanın önce
aşığı zehirlediği, sonra karısını öldürmeye kalktığı, ardından intihar ettiği
senaryosu ortaya çıktı.

BAŞMÜZİSYEN SALIERI Mİ?

Mozart’ın ölümünden birkaç gün sonra Constanze, İmparator II.
Josef’in başmüzisyeni Antonio Salieri’nin, yeteneğini kıskandığı için,
kocasını zehirlediğini iddia etti. Rus yazar Aleksander Puşkin aynı
görüşü, ‘Mozart ve Salieri’ adlı kısa oyununda, Rimsky Korsakov da
tek perdelik operasında yineledi. Peter Schaffer’in Amadeus adlı sahne
oyunu ya da gördüğünüzü tahmin ettiğim Milos Forman’ın 8 Oscar
ödüllü sinema filmi de Salieri’nin onu zehirlediği üzerine kurulu.

Aslına bakarsanız, terk ettiği sevgilileri de dahil olmak üzere Mozart’ı
zehirlemeye kalkacak çok sayıda kişi vardı. Ancak 45 opera
besteleyecek kadar becerisi olan, ayrıca Beethoven, Schubert, Czerny
hatta Mozart’ın oğluna bile hocalık yapmış Salieri, bence katil
adaylarının en sonuncusu. Kuzey İtalya’nın Legnano kenti sakinleri de
benimle aynı görüşte ki, Salieri her ne kadar ömrünün son yıllarında akli
dengesini kaybetmiş ve Mozart’ı öldürdüğünü söylemeye başlamışsa da,
onlar buna kesinlikle inanmıyor, itibarını iade edebilmek umuduyla
doğduğu bu kentte durmadan konserler ve festivaller düzenliyorlar.

Mozart’ın kendisi için bir tek keman konçertosu ya da kuartet
yazmamış olduğundan yakınan eniştesi Franz de Paola Hofer ve
‘Figaro’nun Düğünü’ adlı tiyatro eserini kendisinden alıp ücret ödemediği
ve operanın duyurularında adından bile bahsetmediği için kızan Fransız
Pierre Beaumarchais, katil adaylarından sadece ikisi.

MASONLAR MI?

Komplo teorilerini sevenlerdenseniz, katilin kıskanç koca, eseri çalınan
ya da terk edilen sevgili olması sizi tatmin etmeyecektir. O zaman,
‘Sihirli Flüt’ operasıyla sırlarını açıkladığından, 1784’ten ölümüne kadar
üyesi bulunduğu ve onlar için pek çok kantat bestelediği ‘Zur Wohlt?
tigkeit’ locasından biraderleri Emmanuel Schikaneder ya da Prof. Dr.
Karl Ludwig Gieseke tarafından öldürülmüş olması, size daha uygun
gelebilir. Gerçekten de Sihirli Flüt, birçok masonik ritüeli açıklamıştır.

Hatta İlluminati gizli örgütünün bir üyesi olduğu iddia edilen, Mozart’ın
zaman zaman borç para aldığı Michael Puchberg’in, aralarındaki dünya
görüşü farklılığı nedeniyle, onu zehirlediğine bile inanmak isteyebilirsiniz.

I. Dünya Savaşı Alman generallerinden Erich Luddendorf ve karısı
nöropsikiyatr Mathilde ise, işi biraz daha abarttılar ve onu masonlar,
Yahudiler ve Katoliklerin işbirliği yaparak hep birlikte zehirlediğini ileri
sürdüler.

CİVA ZEHİRLENMESİ Mİ?

Mozart’ın tıpkı Baudelaire, Schubert, Schumann, Dostoyevski, Paganini
gibi frengisi vardı. Kristof Kolomb’un ilk Amerika seferinden geri
dönenlerle Avrupa’ya gelen bu hastalık, şimdilerde termometrelerden,
tansiyon aletlerinden, diş dolgularından bile çıkartılmaya çalışılan civa
ile tedavi ediliyordu ve Mozart da civalı bir preparat kullanmaktaydı.
Kimilerine göre, aldığı ilacın dozunu şaşırdığı için kendini zehirledi.

Mozart’ın ölümüne ister kasten, isterse kaza sonucu civa
zehirlenmesinin neden olduğunu varsayalım. Bu zehirlenmenin temel
bulguları olan bellek kaybı, aşırı tükürük salgısı, unutkanlık, titreme gibi
bazı belirtilerine Mozart’ta rastlanmadı. Neredeyse son nefesine kadar
aklı başındaydı, elleri hiç titremeden Requiem’in notalarını yazmakta ve
yakınları ile birlikte bazı bölümlerini söylemekteydi. Yine de bazı
bulguların olmaması, civa ile zehirlenmediğini göstermez.

TOFANA SUYU MU?

Mozart’ın, ölümünden birkaç hafta önce, eşine ‘Bana birileri tofana
suyu verdi ve ölümümün tam ne zaman olacağını hesapladı’ dediği
biliniyor. Tofana suyu, İtalyan asıllı Teofania di Adamo adlı bir kadının
hazırladığı, genellikle kocalarını öldürmeye kalkan kadınlara sattığı,
içinde arsenik ve büyük bir olasılıkla atropa belladonna (güzel avrat
otu) bulunan, tatsız, kokusuz sıvıya verilen addı. Yeri gelmişken
belirtelim, bayan Teofania 1633’te 600 kişinin ölümüne neden
olmaktan Napoli’de tutuklanmış, işkence edilmiş, boğularak öldürülmüş
ise de, kızı Giulia, aynı işe devam etmiş, üzerinde Noel Baba’nın resmi
bulunan küçük şişeleri, düşmanlarından kurtulmaya çalışanlara satmayı
sürdürmüştür. Tabii daha sonra, sıvıyı imal eden çok oldu.

Mozart’ın, işte bu sudan söz etmesi nedeniyle arsenikle zehirlendiğini
kabul edelim. Bu takdirde bulantı, kusma ve ishalinin yanı sıra, solunum
şikayetleri, morarma, ciltte kızarıklıklar ve döküntü, yutma zorluğu,
boğazda yanma gibi bulguları da olacaktı. Halbuki, ölümüne tanık
olanların hiçbiri bu bulgulardan bahsetmedi. Tabii bu bulguların olmaması
da, ölümüne arseniğin yol açmadığını göstermez.

KAFATASI VE KEMİK MERAKI

Kafatası ve kemik denince, aklınıza hemen, Bush ve Kerry’nin de üyeleri
arasında bulunduğu Yale Üniversitesi’nin ‘Skulls and Bones’ derneği
gelmesin sakın. Adli Bilimciler öncelikle kafatası ve kemiklerin kime ait
olduğu ile ilgileniyorlar. Bunlar kimi zaman Ruanda, Kosova, Vietnam,
tsunami, Dünya Ticaret Merkezi gibi acı olaylarda ele geçiyor, ama kimi
zaman yüzyıllar süren tatlı çekişmelere son noktayı koymak üzere
inceleniyor. Kemiklerde DNA analiz teknikleri geliştikçe, geçmişin
üzerindeki sır perdesini kaldıracak çalışmaların sayısı da çok arttı.

Örneğin Polonyalılar, bu ay Varşova’nın 300 kilometre kadar
kuzeyindeki bir kilisenin altından çıkardıkları kafatasına bilgisayar
destekli yeniden yüzlendirme yaptılar ve 1543’te ölen Kopernik’in
kafatası olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu bildirdiler. Şimdi,
Polonya’nın dört bir yanında mtDNA yapmak üzere akrabası kadınların
mezarları aranıyor.

Yine bu kasım ayında, Almanya Münster Üniversitesi’nden, birlikte
yayınlarımız olan Prof. Brinkmann, Beethoven’e ait olduğu iddia edilen
kafatası kemiğinde mtDNA analizi gerçekleştirdi ve Amerikan
Beethoven Araştırma Merkezi’nin elinde bulunan besteciye ait saçlarla
aynı özellikte olduğunu bildirdi.

İspanyollar, iki yıl süren ısrarları sonunda, nihayet şubatta Dominik
Cumhuriyeti hükümetinden gerekli izni koparttılar ve Karayiplerin
Hispaniola adasındaki Kristof Kolomb’a ait olduğu iddia edilen kemikleri
incelemeye başladılar. Henüz DNA analizi için örnek alma izinleri yok,
eğer o da olursa, İspanya’da bulunan Kolomb’un akrabalarının DNA’sı
ve Kolomb’a ait olduğu iddia edilen kemiklerle karşılaştırılacak.
Böylelikle, yüzyıllardır süren, gerçek Kolomb’un Sevilla Katedrali’nde mi
yoksa Hispaniola’da mı olduğu sorusu nihayet cevaplanabilecek.

Bu kafatası ve kemik merakından İstanbul Üniversitesi Adli Tıp
Enstitüsü de payını aldı elbette. Biz de, BBC’ye program yapan
Atlantic yapım şirketinin talebi üzerine, Kültür Bakanlığı’mız izniyle,
Antalya Müzesi’ndeki Noel Baba’ya ait olduğu kabul edilen kemikleri
inceledik. Çekilen dokümanter, BBC’de gösterildi, yapımcı şirket bu yıl
sonlanmadan Türkiye’de de yayınlatabileceğini umuyor. Biraz bekleyelim,
eğer gösterilmezse, size bulgularımızı anlatırım.

200 YIL SONRA MOZART’IN ZEHİRLENDİĞİ ANLAŞILABİLİR Mİ?

Günümüzde, sadece ağızdan değil, solunum yoluyla bile vücuda giren
arsenik, kadmiyum, kobalt, antimon, selenyum, vanadyum, çinko ve civa
gibi pek çok elementin saçta, kemikte, tırnaktaki düzeyi indüktif kenetli
plazma kütle spektrometrisi ya da optik emisyon spektrometrisi gibi
ileri teknolojiler kullanılarak ölçülebiliyor. Üstelik bu ölçümleri, milattan
önce 4. binyıldan kalan arkeolojik kemik kalıntılarında gerçekleştirenler
bile var. Hal böyle olunca, Mozart’ın kemik ve saçlarında yapılacak
incelemelerin, civa ya da arsenik zehirlenmesi konusunu aydınlatacak
tek yol olduğu açık. Önemli olan, Mozart’a ait kemik ve saç bulmakta.

Mozart, kentin asil sınıfından olmayan her Viyanalı gibi St. Marxer
Mezarlığı’nda 3. sınıf bir törenle 5 kişilik bir mezara gömüldü.
Mezartaşı yapılmadı.

KAFATASINDAKİ TEL

İddiaya göre, mezarcı Joseph Rothmeyer, kentteki mezar yeri
yetersizliği nedeniyle, yeni cenazelere yer açmak amacıyla, her on yılda
bir mezarlığın elden geçirildiğini bildiğinden, günü geldiğinde kolayca
teşhis edebilmek amacıyla, Mozart’ın başının etrafına bir tel sardı.
Nitekim 10 yıl sonra St. Marxer Mezarlığı’ndaki tüm kabirler açılarak
kemikler boşaltıldı. Mezarcı da Mozart’ın kafatasını eliyle koymuş gibi
buldu, alıp götürdü.

Bir mezarcıdan diğerine aktarılan bu kafatası, 1868’de iki ünlü anatomi
uzmanının eline geçti. Alt çene kemiği yoktu, üst çenede 7 diş
bulunuyordu. Bunu izleyen uzun yıllar boyunca kafatası ile ilgili bir şey
duyulmadı. Ta ki 1902’de Uluslararası Mozarteum Vakfı, kafatasının ve
üzerindeki birkaç saç telinin kendilerinde olduğunu bildirinceye kadar.

20. yüzyıl boyunca anatomistler, dişhekimleri, adli tıp uzmanları,
antropologlar, alt çenesi olmayan, ilk rapordan farklı olarak 11 dişi olan,
üstelik bir de kırığı bulunan bu kafatası hakkında onlarca bilirkişi raporu
hazırladılar. Hatta 90’larda bilgisayar yardımıyla yüzü yeniden
yapılandırıldı ve Mozart portreleri ile karşılaştırıldı. Ancak kafatasının
Mozart’a ait olup olmadığı bir türlü anlaşılamadı.

DNA ANALİZİ

Kimsenin aklına gelmeyen basit bir çözüm, ORF televizyonunda çalışan
bir yapımcının aklına geldi. Neden kafatasına DNA analizi yapılmıyordu?

Mozart’ın bir oğlu olmuştu, ama onun çocuğu yoktu. Bu nedenle, ana
tarafından akrabalarının kemikleri arandı. Bildiğiniz gibi, hücrelerin
mitokondrilerindeki DNA, kısaca mtDNA, çekirdek DNA’sından farklıdır.
Çekirdek DNA’sı, içerdiği kalıtım bilgisinin yarısını anneden, diğer
yarısını babadan alırken, mtDNA’nın bilgisi sadece anneden alınır. Bu
nedenle erkekler, ana tarafından akraba olanların mtDNA’sını taşırlar.
Kendileri ise, çocuklarına bu özelliği aktaramazlar.

ORF televizyonu, Mozarteum Vakfı’nı kafatasını inceletmeye ikna etti.
Önce Salzburg’daki aile mezarlığı açılacak, ana tarafından akrabaların
mtDNA analizlerinde başarılı olunduğu takdirde kafatası incelenecekti.

27 Kasım 2004’te Prof. Dr. Christian Reiter ile arkeolog Dr. Wilfried
Kovacsovic, Salzburg’taki mezarları açtılar, beklenenden daha fazla
iskeletle karşılaştılar ve Mozart’ın anneannesi ile kızkardeşinin kızına
ait olması muhtemel kemikleri aldılar. Birkaç gün önce Reiter’den
edindiğim bilgiye göre, mtDNA analizleri beklendiği gibi yürümüyor.
Anlaşılan o ki, kafatasının Mozart’a ait olup olmadığını yakın bir
gelecekte öğrenemeyeceğiz. Böylelikle Mozart’ın nasıl öldüğü sorusu da
şimdilik yanıtsız kalacak.

---

Prof. Dr. Sevil Atasoy - Delil Avcısı - Önceki Makale
Beyaz gömlekli ölüm ya da 267/41’in izini sürmek

---
 
Üst