Makale - Adem’i kim öldürdü? - Sevil Atasoy

toxine

Onursal Üye
11 Mar 2013
997
3,280
Tespit edilemedi

Adem’i kim öldürdü?

Sevil Atasoy
16 Ekim 2005

Prof. Dr. Sevil Atasoy kimdir?


İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi’nden mezun oldu. Biyokimya
alanında uzmanlık ve tıp bilimleri doktorası yapan Sevil Atasoy, 1976
senesinde biyokimya uzmanı oldu. İstanbul Üniversitesi Adli Tıp
Enstitüsü öğretim üyesi görevi yaptı.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde öğretim üyeliğinin yanı sıra, 1980-93
arasında Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Kimyasal Tahliller İhtisas
Dairesi başkanlığı, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nün 1987-
2005 yılları arasında müdürlüğünü yürüttü. Ayrıca 2009 senesine
kadar öğretim üyeliğini sürdürdü.

Sevil Atasoy, 2005-10 arasında Birleşmiş Milletler Uluslararası
Uyuşturucu Kontrol Kurulu'nun başkanlığını yaptı.

2016 senesinin Nisan ayında 2017-2022 dönemi için Uluslararası
Uyuşturucu Kontrol Kurulu üyeliğine tekrar seçildi.

Kitapları:
Bu Ayak İzi Senin DR. Watson
Labirent/ Adli Bilimlerin Gizemli Dünyası
Karanlığa Yolculuk
Yeraltındaki Melekler Yerüstündeki Şeytanlar
Her Çikolata Yenmez ve Başka Tatsız Öyküler
Acayip İşler

2005-2009 yılları arası, Hürriyet gazetesinde haftalık adli bilim
yazıları kaleme aldı. İngilizce, Almanca ve Fransızca bilen Atasoy,
Hürriyet gazetesinin Pazar ekinde “Delil Avcısı” adlı sayfada 250
kadar gerçek suç öyküsü yayınladı.

---


Delil Avcısı
Adem’i kim öldürdü?


21 Eylül 2001 Cuma günü öğleden sonra Londra’nın ortasındaki
köprüden geçen biri, nehrin üzerinde kendisine doğru yüzen turuncu
renkteki cismi fark etti, bekledi, gözlerine inanamadı, polisi aradı.
Kafası, kolları, bacakları büyük bir titizlikle kesilmiş, damarlarına bulanık
su dolmuş, turuncu şortlu küçük zenci, yarım saat kadar sonra
nehirden çıkartılmıştı.

Kafası olmadığından dişleri, kolları olmadığından parmakları yoktu.
Geleneksel yöntemlerle kimliği tespit edilemedi. Scotland Yard dedektifi
Will O’Reilly, soruşturma dosyasına ‘Adem (Adam) Cinayeti’ adını
verdi.

İçinde adli tıp uzmanı, genetikçi, jeolog, botanikçi, etnolog, papaz, kara
büyü ve cadı uzmanlarının yanı sıra pek çok ülke polisinin yer aldığı
Adem soruşturması, Pandora’nın kutusunu biraz araladı. Kutu, aradan
geçen 4 yılda tam olarak açılamadı, ama bakın içinden neler çıktı.

DELİL 1

Ritüellere göre bir muti cinayeti değil

Polis gövdeyi bulduğunda, bunun alışılagelmiş bir cinayet olmadığını fark
etti. Otopsi raporuna göre, sünnetli erkek çocuğun yaşı dört ile yedi
arasındaydı, çok keskin bir bıçakla önce ensesinden vurularak kafası
bedenden ayrılmış, öldükten sonra bacak ve kol kemikleri kesilmiş ve
turuncu şort giydirilmişti. Var olan kemikleri sağlamdı. Başkaca darp izi
yoktu. Pankreası normalden büyüktü. Suda 5-10 gün kalmış olmalıydı.
Üzerinde faile götürebilecek tek bir kıl ya da lif arandı. Bulunamadı.
Toksikolojik analizde, öksürük kesici folkodin saptandı. Olayın
cinsellikle ilgili bir boyutu yoktu. Midesi boştu. Son yemeğini 12-18
saat önce yemiş olmalıydı.

Başlangıçta, cinayetin Güney Afrika’da uygulanmakta olan, ritüel
nitelikli bir ‘muti’ cinayeti olduğu sanıldı. ‘Muti’, Zulu dilinde ilaç
anlamına geliyor ve kesilen vücut parçaları ya da çıkartılan organların,
değişik otlar ve bitki kökleri ile karıştırılması ile imal ediliyor. Güney
Afrika polisi, muti cinayetlerinde kulak, yanak, göz ya da cinsel organ
gibi parçaların vücuttan ayrıldığını, Adem’in cinsel organlarına
dokunulmamış olması nedeniyle, daha çok Batı Afrika’da rastlanan
türde bir ritüel sırasında kurban edilmiş olabileceğini bildirdi.

DELİL 2

Mitokondriyal DNA analizi

Londra Adli Bilimler Servisi’nde görevli Andy Urquhart, Adem’in
dokularından DNA analizi yaptı. Bulduğu sonuçları, İngiliz DNA veri
tabanında bulunan 39 bin Afrikalının DNA profili ile karşılaştırdı.
Aralarında ebeveynlerini bulamadı.

Andy, daha sonra Adem’in ana tarafından bir akrabasını bulabilmek için
mitokondriyal DNA’sını (mtDNA) inceledi. Hücrelerimizin büyük bir
bölümünde bulunan mitokondrilerdeki DNA, çok ilginç bir özelliğe
sahiptir. Çünkü taşıdığı genetik bilginin yarısını anneden, kalan yarısını
ise babadan alan çekirdek DNA’sından farklı olarak mtDNA, sadece
anneden alınan genetik bilgiyi içerir. Bu nedenle, kadın olsun, erkek
olsun, anne tarafından akraba olan herkesin, kuşaklar boyu mtDNA
özellikleri birbirinin aynıdır.

İngilizlerin, henüz yeterli mtDNA bilgisi içeren bir veri tabanı
olmadığından, Adem’in ana tarafından da bir akrabasına ulaşılamadı.

Ancak mtDNA’nın çok ilginç bir diğer özelliği, yapısının kıtalara özgü
nitelikler, yani ‘haplogruplar’ taşımasıdır. Elde edilen sonuçlarla,
çocuğun Batı Afrika kökenli olduğu ortaya çıktı, ancak Londra’ya ne
zaman geldiği elbette saptanamadı.

DELİL 3

Kemiklerdeki mineraller

Londra Üniversitesi, Royal Holloway College jeologlarından Kenneth
Pye, Adem’in kemiklerini inceledi ve stronsiyum 87 izotopunun 86’ya
oranının (87 Sr/86 Sr), bir başka deyişle ‘izotop imzasının’, erken
Kambriyen kayalarına uyduğunu saptadı. Belli bir bölgenin kayalarındaki
izotop imzası, kayaların ufalanmasıyla oluşan topraktakinin aynıdır. Aynı
imza sularda, bu su ve toprakla yetişen bitkilerde, bu bitkileri yiyen
hayvanlarda ve bu bitkilerle hayvanları yiyen insanlarda tekrarlanır.

Diş mineleri, erken çocukluk döneminin geçirildiği yerin ‘izotop imzasını’
taşır. Buna karşın, dişin dentin kısmı ile kemikler son yıllarda yaşanan
bölgenin stronsiyum izotop oranına sahiptir. Adem’in incelenecek dişi
yoktu. Ama kemikleri, erken Kambriyen kayalarının bulunduğu Batı
Afrika’nın Yoruban Platosu’nda büyüdüğünü gösterdi.

Adem’in Batı Afrika’dan İngiltere’ye getirildiğini gösteren bu veriler
üzerine Nijerya’ya giden İngiliz polisleri, Benin City ile İbadan arasındaki
10 bin kilometrekarelik bir alandaki tüm yerleşim yerlerini ev ev
dolaşarak, Adem’in akrabalarını aradılar. Bölgedeki tüm okulları ziyaret
ettiler, kayıp çocuk listelerini incelediler. Hatta büyücülük konusunda
uzman (!) kabile mensupları ile görüştüler. Bilgi verecek olana 48 bin
pound ödül vaat ettiler. Hiçbir sonuca varamadılar.

Nisan 2002’de Nelson Mandela, Afrika halklarına, bu konuda destek
talebiyle seslendi. Bunu, o tarihte Arsenal’de top koşturan Nijeryalı
yıldız oyuncu Nwankwo Kanu’nun anadili Yorubaca yaptığı çağrı izledi.
Milyonlarca el ilanı, Nijerya’nın dört bir yanına dağıtıldıysa da bir sonuç
alınamadı.

DELİL 4

Nehirler tanrıçasına bir adak

İngiliz polisinin danıştığı, Londra Üniversitesi etnologlarından Afrika
dinleri uzmanı Richard Hoskins, turuncu renkte giysi ile nehre atılan
çocuğun, Yoruba inanışının nehirler tanrıçası Oshun’a bir adak olduğunu
söyledi. Tanrıça’nın kutsal rengi turuncuydu ve ölüm öncesi bir
‘balawo’, yani geleneksel bir rahip, mutlaka çocuğa özel bir karışım
yutturmuş olmalıydı.

Bunun üzerine Adem’e ikinci bir kez, bu sefer Güney Afrikalı patolog
Hendrik Scholtz gözetiminde otopsi yapıldı. Bağırsakların alt kısmında
kum ve kil ile birlikte ufalanmış kemik ve alçı parçacıkları, ayrıca ne
olduğu anlaşılamayan bitki kalıntıları ve polenler bulundu. Bu garip
karışıma ek olarak ham altın parçalarına da rastlandı.

Toplu iğne başı büyüklüğündeki kemik parçacıkları, bu tür örneklere
uygulanan DNA analizlerinde 11 Eylül olayları ile önemli deneyimler elde
etmiş New York Adli Tabipliği’ne gönderildi.

DELİL 5

Bağırsaktaki kalabar baklası ve polenler

Adem’in bağırsağındaki garip bitki kalıntısını, Kew Garden Kraliyet
Botanik Bahçeleri’nde görevli bir botanikçi inceledi ve kalabar baklasına
(physostigma venenosum) ait olduğunu bildirdi. Adem’in bu baklayı
ölümünden 48 saat önce yutmuş olabileceği saptandı.

Nijerya’nın güneydoğusundaki bir kent ile aynı adı taşıyan bir
sarmaşığın meyveleri içerisindeki çok zehirli kalabar baklası, eskiden
başta Nijerya, Gabun ve Kamerun gibi ülkelerde zanlılara yedirilir, şayet
ölürse, suçluluğu tespit edilmiş olur, ölmez ise suçsuz olduğuna kanaat
getirilirdi.

Günümüzde, kalabar baklası alkaloidleri, Birleşmiş Milletler’in zehirler
listesinde yer alıyor, bitki hükümetler denetiminde yetiştiriliyor ve
fizostigmin eldesinde kullanılıyor.

Adem’in bağırsağındaki polenleri ise, Londra Üniversitesi’nden polen
uzmanı Nickolas Branch inceledi. Bunların ‘botanik parmak izi’nin
Kuzeybatı Avrupa ve İngiltere’de yetişen, Afrika’da bulunmayan otlara
uyduğunu bildirdi. Böylelikle çocuğun ölmeden en az 3 gün önce
İngiltere’ye getirildiği anlaşıldı.

DELİL 6

Kutsal turuncu renkteki şort

Temmuz 2002’de Glasgow’da, Nijeryalı Joyce Osagiede tutuklandı.
Joyce, ritüel cinayetler işleyen Yoruban Tarikatı mensuplarından
kaçtığını, kocasının bir ‘balawo’ olduğunu iddia etti. Adem
soruşturmasının başlamasından bu yana, Avrupa genelinde, akrabası
olabileceği düşüncesiyle yargı ile karşı karşıya gelen her Afrikalıya DNA
analizi yapılıyordu. Joyce Osagiede ile Adem arasında bir kan akrabalığı
bulunamadı. Polis, kadının evinde içi tavuk tüyleri dolu viski şişeleri ve
Adem’in üzerindeki şortla aynı beden, aynı markada turuncu şortlar
buldu. Şortlar Almanya’daki bir mağaza zinciri için Çin’de ve sadece
120 tane üretilmişti. Kadının yakınlarını izleyen polis, 2003 yazında
Kingsley Ojo adlı başka bir Nijeryalıyı tutukladı. Ojo’nun evinde kara
büyü malzemeleri bulundu, ancak hiçbirinde insana ait bir bulaşığa, bu
arada Adem’in DNA’sına rastlanmadı. Aynı tarihlerde, Almanya’nın
insan kaçakçılığından aradığı, Joyce Osagiede’nin kocası 37 yaşındaki
Nijeryalı Sam Onogigovie, Dublin’de yakalandı. DNA analizi yapıldı.
Adem’in babası ya da yakın bir akrabası değildi. Hemen ardından 21
Nijeryalı kaçak tutuklandı. Yasadışı işlerde çalışan, kimi zaman
fahişelikle geçinen bu erkeklerin, Afrika’dan Avrupa’ya büyük çapta
insan kaçakçılığı yapan bir örgüt için çalıştıkları ortaya çıktı. Evlerinde
‘voodoo’ ayinlerinde kullanılan malzemeler ele geçti. Ancak yapılan
incelemelerde Adem cinayetiyle herhangi bir ilişki saptanamadı.

DELİL 7

Nehirden çıkan 7 mum

Adem’in küçük gövdesinin çıkartıldığı Thames Nehri defalarca arandı.
Bunlardan birinde, içerisinde beyaz pamuklu bez parçasına sarılı, yarısı
yanmış 7 mum olan bir çanta bulundu. Çarşaf üzerinde hálá ‘Adekoye
Jo Fola Adeoye’ yazısı okunuyordu. Mumlara ‘Fola Adeoye’ sözcükleri
kazınmıştı. Bunlar Yorubalılar arasında yaygın olarak kullanılan isimlerdi
ve polis, Adem ile ilgili bir ipucu bulduğu umuduna kapıldı. Ne yazık ki
bağlantı kurulamadı. Adeoye, New York’ta yaşıyordu ve mumları
Londra’da bulunan ailesi, 11 Eylül 2001 Dünya Ticaret Merkezi
yıkımında ölmediği için Celestial Church of Christ Kilisesi’ndeki bir
ayinde yakmış, geleneklere uyarak, çarşafa sarmış ve nehre atmıştı.

SONUÇ

Afrika’dan kaçırılan küçük cadılar

Adem soruşturması hálá sürüyor. 26 Haziran 2005’te Scotland Yard,
Victoria Climbie Vakfı’na hazırlattığı raporu açıkladı. Rapor, sadece
2001 yazında, Adem ile birlikte 299 Afrika ve 1 Karayip kökenli
çocuğun kaybolduğunu, her yıl bu sayıya binlercesinin eklendiğini öne
sürdü. Bunların arasında, elbette ülkelerine geri dönenler vardı, ancak
Afrikalı bazı dini liderlerin, cadı olarak nitelediği çocukların, tıpkı yedi
yaşındaki Abidjanlı Victoria Climbie gibi öldürüldüğü iddia edildi.

Raporda, 10 pound karşılığında temin edilen Afrikalı erkek çocukların,
köktendinci Hıristiyan tarikatlar tarafından Londra kiliselerinde kurban
edildiği yer aldı. Bu iddialar, doğal olarak İngiltere’de yaşayan Afrikalı
din adamları ve sayıları 1 milyonu bulan Afrika kökenliler arasında tepki
ile karşılandı. İngiliz polisi ırkçılık ve ayrımcılık ile itham edildi.

Londra’nın ortasındaki ünlü köprüden geçen dikkatli bir yayanın,
tesadüfen gördüğü turuncu şortlu, kafasız, kolsuz, bacaksız küçücük
siyah gövde, 21. yüzyılda Avrupa’nın ortasında nehirler tanrıçasına
adanarak ölenlerden herhalde sadece biri. Kim olduğu ise hálá
bilinmiyor. Kamuoyu ve basın olaya karşı ilgisini neredeyse kaybetti.
Nijer nehrinden bir İngiliz çocuğun gövdesi çıksaydı, Avrupalıların tepkisi
ne olurdu diye merak ediyorum.

---

Prof. Dr. Sevil Atasoy - Delil Avcısı - Önceki Makale
Dağlardan damarlara süzülen ölüm

---
 
Üst