Makale - Dağlardan damarlara süzülen ölüm - Sevil Atasoy

toxine

Onursal Üye
11 Mar 2013
997
3,280
Tespit edilemedi

Dağlardan damarlara süzülen ölüm

Sevil Atasoy
13 Ekim 2005

Prof. Dr. Sevil Atasoy kimdir?


İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi’nden mezun oldu. Biyokimya
alanında uzmanlık ve tıp bilimleri doktorası yapan Sevil Atasoy, 1976
senesinde biyokimya uzmanı oldu. İstanbul Üniversitesi Adli Tıp
Enstitüsü öğretim üyesi görevi yaptı.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde öğretim üyeliğinin yanı sıra, 1980-93
arasında Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Kimyasal Tahliller İhtisas
Dairesi başkanlığı, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nün 1987-
2005 yılları arasında müdürlüğünü yürüttü. Ayrıca 2009 senesine
kadar öğretim üyeliğini sürdürdü.

Sevil Atasoy, 2005-10 arasında Birleşmiş Milletler Uluslararası
Uyuşturucu Kontrol Kurulu'nun başkanlığını yaptı.

2016 senesinin Nisan ayında 2017-2022 dönemi için Uluslararası
Uyuşturucu Kontrol Kurulu üyeliğine tekrar seçildi.

Kitapları:
Bu Ayak İzi Senin DR. Watson
Labirent/ Adli Bilimlerin Gizemli Dünyası
Karanlığa Yolculuk
Yeraltındaki Melekler Yerüstündeki Şeytanlar
Her Çikolata Yenmez ve Başka Tatsız Öyküler
Acayip İşler

2005-2009 yılları arası, Hürriyet gazetesinde haftalık adli bilim
yazıları kaleme aldı. İngilizce, Almanca ve Fransızca bilen Atasoy,
Hürriyet gazetesinin Pazar ekinde “Delil Avcısı” adlı sayfada 250
kadar gerçek suç öyküsü yayınladı.


---

Delil Avcısı
Dağlardan damarlara süzülen ölüm


Ahçının da yamağının da okuma-yazması yoktu. Tora Bora Dağları’nda,
katır sırtında bir mağara mutfaktan diğerine giderek hayatlarını
kazanıyorlardı. Her türlü araç-gereç ve malzemeyi sağlamak işverenin
göreviydi. Ahçı, sadece plastik leğenle maşrapanın kırmızı olmasında
ısrarcıydı.

Kulaktan dolma bilgi ile üstelik 70 kilo afyon için sadece bir çay
bardağı aseton kullanarak, sipariş edilen esmer ya da beyaz eroini,
değme kimyacının kolay kolay ulaşamadığı bir saflıkta elde ediyordu.
Yeter ki hava kuru olsun.

Çıplak ayaklı çocuklar, burkalı kadınlar, katır kervanları, geçen yıl Afgan
ahçıların sentezlediği 500 ton eroini, başta Tacikistan olmak üzere,
komşu ülkelere geçirdiler. Gerek Afgan gerekse diğer ülke polis ve
askerleri kaçakçılıkla mücadele için ellerinden geleni yapıyorlar.

Üç yıldır, her sefer beline sardığı 20 kilo eroin ile Tora Bora
tepelerinden sınır ötesine delta kanatla süzülenlerden biri, bu
ağustosta Tacik askerler tarafından nihayet düşürülebildi.

Şimdilerde, dünya piyasalarında bulunan eroinin çok büyük bir bölümü
Afganistan kaynaklı. Bu ülkede ekilen haşhaştan, önce ham afyon elde
ediliyor, daha sonra ileri ülkelerde üretilen kimyasallar kullanılarak
diasetilmorfin, yani eroin sentezleniyor. Elden ele geçen ürün, Moskova,
Frankfurt, Londra, İstanbul ve Bangkok gibi kentlerde gramına 80-100
dolardan alıcı buluyor ve parmakla sayılacak kadar az sayıda
‘uyuşturucu lord’u 65 milyar dolar düzeyinde satış yapıyor. Bu sayı,
dünya genelindeki kahve satışlarının 10 katı, tütün ürünlerinin 3, içki
satışının 2 katı.

BAŞKALE’Yİ BARCELONA’YA BAĞLAYAN İMZA

Son 20 yıldır, uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadelenin başlıca hedefi,
kullananı ya da sokaktaki perakende satıcıyı yakalamak ve yargılamak
değil, tıpkı sıtma mücadelesinde bataklık kuruturcasına, elde edilen
bilgilerden yola çıkarak toptancıyı, imalat yerini ve bunu finanse edeni
yakalayarak, örgütleri çökertmek.

Bu amaçla, ele geçen eroin örnekleri arasında bağlantı kurulmaya ve
örneğin Barcelona’da satılanla Başkale’de ele geçenin aynı imalatın
parçaları olduğu kanıtlanmaya çalışılıyor.

Dünyanın dört bir yanında yakalanan eroinlerin ‘parmak izleri’ ya da
‘imza’larını içeren bir veri tabanı oluşturuluyor. Bu imzalar, yakalanan
madde içerisindeki saf eroinin yanı sıra, diğer aktif ve inaktif
bileşenlerin niteliği ve miktarlarının saptanması ile elde ediliyor.

Eroin imzasına ilişkin araştırmalar, 1977 yılında Amerika Birleşik
Devletleri’nin uyuşturucu ile mücadele birimi olan DEA’de başladı.
Günümüzde, Türkiye de dahil olmak üzere, pek çok ülkenin narkotik
laboratuvarı, yakaladıkları eroinin imzasını saptıyor.

Bu konuda veri üreten ilk araştırma gruplardan biri Adli Tıp Kurumu
Başkanlığı Kimya Dairesi’dir. 80’lerin sonlarında Faruk Biçer, Münevver
Açıkkol ve Zafer Bilgiç ile birlikte Türkiye’de yakalanan eroin
örneklerine ilişkin yayınladığımız bulgular, hálá kaynak olarak kullanılıyor.
Faruk Biçer, o dönem ek görevle yönettiğim Kimya Dairesi’ne, benden
sonra başkan oldu; Münevver Açıkkol, meslek hayatına İstanbul
Üniversitesi’nde devam ediyor ve profesör olmak üzere, Zafer Bilgiç
ise, ne yazık ki ebediyete intikal etti.

11 MİLYON KİŞİYE 500 TON EROİN

Geçen yıl dünya genelindeki güvenlik birimleri sadece 54 ton eroin
yakalayabildi. Bunun onda biri ülkemizde ele geçti. Kalan 500 ton
kadar eroini, 5 milyonu Asyalı, 3 milyonu Avrupalı, toplam 11 milyon
kadın ve erkek, enjektöre çekti, damarına şırınga etti. Ya da başka bir
biçimde kullandı.

Bunlardan binlercesi saatler içinde öldü. Ölümlerini, bilerek ya da
bilmeyerek, alışık olmadıkları miktarda etkin madde içeren uyuşturucu
kullanmalarına, bir başka deyişle ‘doz aşımı’na bağlayabilirsiniz.

Nitekim, İngiltere’de 2005 başında satın alınan 100 gram malın, 22
gramı eroin iken, Ağustos’ta bu miktar 44 grama yükseldi. Piyasa
fiyatında artış gözlenmediğinden, eroin bağımlıları değişikliği fark
edemediler ve aynı hacimde madde enjekte ettiklerinden, eskisine oranla
2 misli eroin aldılar.

İstatistiklerde eroine bağlı ölümlerde görülen yükselmenin başlıca nedeni
bu. Türkiye’de, son yıllardaki eroine bağlı ölümlerdeki artış da böyle
yorumlandı.

SATANLA KULLANANI BAĞLAYAN İMZA

Ancak her ölümü bu şekilde açıklamak kesinlikle doğru değil. Örneğin,
eroinin yanı sıra alkol, bir başka yasadışı madde ya da ilaç kullanmış
olabilirler. Daha çok kazanç sağlayabilmek üzere eroine eklenen katkı
maddelerinden biri, suda çözünmediğinden akciğer, karaciğer, böbrek ya
da beyne giden damarlarını tıkamış olabilir. Hatta bu katkı maddesinin
kendisi bile zehirli olabilir. Bu nedenle, ölüm sonrası kan, idrar, iç organ
parçaları gibi biyolojik örneklerin gerçekleştirilen toksikolojik analizleri
çok büyük önem taşıyor.

En az onlar kadar, ölümlerin meydana geldiği yerde bulunan kaşık,
enjektör vb malzemenin de incelenmesi çok değerli. Genellikle bunların
eroinle bulaşık olup olmadığına bakılır. Halbuki yapılacak daha ayrıntılı
bir analiz, bir yandan ölüme tek başına eroinin yol açıp açmadığını
aydınlatacağı gibi, diğer yandan istihbarat değeri çok yüksek olan
‘eroin imzası’nı da belirlemeye yarar. Bu bilgi -başka hiçbir işe
yaramasa dahi- maddeyi kullanarak ölenle, maddeyi satın aldığı iddia
edilen kişi arasında, bilimsel bir delile dayalı bağlantı kurdurur. Ve
kanaatimce eroini satan, sadece bu dar kapsamda değil, bir insanın
ölümüne de yol açmaktan yargılanabilir.

5 santim saç, 5 aylık geçmiş demek

Hangi yolla vücuda girerse girsin eroin, kimyasal adıyla diasetilmorfin,
dakikalar içinde önce 6-asetilmorfine, daha sonra morfine dönüşür.
Kodeinli ya da morfinli ilaçlar alındığında ya da çok miktarda haşhaş
tohumu yendiğinde, 6-asetilmorfin oluşmaz. Bu nedenle, kanda ya da
idrarda 6-asetilmorfin bulmak, eroin kullanıldığının en güvenilir delilidir.

Kan ve idrar analizleri ile kişinin eroin kullanımı hakkında en fazla bir gün
geriye gidilebilir. Buna karşılık saç ve vücuttaki diğer kılların içerdiği
bilgi, idrar ya da kanın çok ötesindedir. Saçın keratin matriksinde
‘ksenobiyotik’ olarak adlandırdığımız, organizmaya yabancı maddelerin
pek çoğu, bu arada uyuşturucular, kalıcı biçimde yerleşir. Yıkamayla,
boyatmayla yok olmazlar. Üstelik tıpkı bir teyp bandı gibi okunabilir ve
kökten uca doğru her bir santimi, yaşanan yaklaşık bir aya denk
gelecek biçimde, hangi maddenin ya da maddelerin kullanıldığını gösterir.
Özetle, 5 santim saç, 5 aylık geçmiş hakkında bilgi verir. Kafanız
kelse, saçlarınızı kazıtmışsanız ya da ektirdiyseniz, vücudunuzun başka
yerlerindeki kıllar da işe yarar.

NEDEN SAÇTA UYUŞTURUCU ARANMASINA KARŞIYIM?

Uyuşturucu maddelerin saçta ‘tutulma’ derecesi, yaşa, etnik kökene ve
cinsiyete göre değişir. Esmerler sarışınlara, zenciler beyazlara, kıvırcık
saçlılar düz saçlılara, saçlarını doğal biçimiyle tutanlar boyatanlara ve
nihayet saçı olanlar, keller ya da saçlarını kazıtanlara oranla daha zor
durumdadır. Çünkü onların uyuşturucu kullandığını kanıtlamak daha
kolaydır. Tam da bu nedenle, canlılarda birkaç istisna dışında saçta
uyuşturucu madde aranmasına kesinlikle karşıyım.

1998 sonbaharında polis; kadınlı erkekli, farklı yaşta, ünlü ünsüz birçok
kişinin, biraraya gelerek uyuşturucu alemleri yaptığından şüphelendi.
İncelenen kan ve idrar örneklerinden bir bölümü negatif sonuçlanınca,
saçta uyuşturucu analizi yapabildiğimizi bildiklerinden, İstanbul
Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’ne başvurdular. Saçta uyuşturucu
analizlerinin kişiler arası eşitsizliğe neden olduğunu ve elde edilecek
bulguların soruşturmayı yanlış yönlendirebileceğine ilişkin kaygılarımızı
savcılığa bildirdik ve bu analizleri sadece araştırma amaçlı
gerçekleştirdiğimizi açıkladık.

Saçta uyuşturucu analizine olumlu baktığım durumlar var elbette.
Örneğin bağımlılık tedavisi gören kişilerin izlenmesi ya da daha önce
kullandıkları halde artık ‘temiz’ olduklarını kanıtlamaya çalışan kişilere
destek olmak için yapılmalı. İnsanların, gizli gizli çocuklarının saçlarını
keserek analiz yaptırmalarına ise tamamen karşıyım.

Daum’un saçları

Uyuşturucu kullanımı konusunda en kapsamlı bilgi saçtan sağlanır ama
analiz-yorum süreci zordur ve hálá dünyanın en ileri laboratuvarlarında
bile pek çok sorunla karşılaşılır. Sadece saçta madde analizi ile
ilgilenen Uluslararası Saç Analizi Derneği’nin yıllık toplantısı, geçen
hafta Strasbourg’da yapıldı. Beş oturumdan üçünün metod ve
değerlendirme ile ilgili sorunlara ayrılmış olması da, saç analizlerinin delil
niteliğinin hálá tartışılır olduğunu gösteriyor. 2002 yılında Almanya’nın
Köln, Münih ve Bonn Adli Tıp Enstitüleri’nde görevli üç ünlü profesörü
karşı karşıya getiren Christoph Daum’un aylarca süren kokain davası,
sorunlara güzel bir örnektir. Daum’un bir miligram saçında 72 nanogram
kokain, 1 miligram pubik kılında ise, 2.1 nanogram kokain bulundu.
Bunun doğru olması mümkün değildi, çünkü kıllar, saçlardan daha yavaş
uzar ve doğal olarak aynı miktar kılda, saça göre daha fazla madde
bulunur. 29. celsede, analizlerin yanlış olduğu ortaya çıktı ve saçtaki
miktara dayanarak, Daum’un 63 kez kokain kullandığı iddiası böylelikle
çürütüldü. Koblenz Federal Mahkemesi, Daum’un ender olarak kokain
kullandığını kabul etti. Esasen bu durum, Daum’un zaten mahkeme
önünde kabul ettiği bir gerçekti.

Otel odasındaki ölüm

Eroin ölümü deyince, aklıma Charlie Parker, Kurt Cobain gibi isimler
geliyor. Bir eylül günü, evinden çok uzakta, sıradan bir otelin, sıradan
bir odasındaki genç insanın ölümü ise, eroinle birlikte başka maddeler
de kullanan Burçin Bircan, John Belushi ile Janis Joplin’in ölümlerini
hatırlatıyor.

Çünkü genç adamın vücut sıvılarında birden fazla yasadışı madde
bulundu ve ölümü bunlara bağlandı. Kısacık ama dopdolu bir yaşamın
son noktasını, bu maddelerden hangisi ya da hangileri koydu? Bu
sorunun cevabı elbette çok büyük önem taşıyor. Ancak benim aslında
merak ettiğim başka bir şey.

Her birimizin kardeşi, oğlu, torunu olabilecek bu genç, acaba sadece o
gün mü uyuşturucu kullandı? Yoksa daha önceleri de kullanıyor muydu?
Eğer öyle ise, ilk kullandığı madde hangisiydi? Uyuşturucu madde ile
mücadele edenlerin pek çoğu, bağımlıların genellikle ‘soft’ denilen
uyuşturuculardan, eroin gibi ‘hard’ olanlara geçtiğini öne sürerler.
Acaba bu insanın deneyimi, bu yaygın inanış ile örtüşüyor mu?

Bu sorunun yanıtı, ölen gencin kanında, idrarında ya da iç organlarında
değil, sadece saçlarında gizli ve eğer otopsi sırasında gerektiği biçimde
kesilip alınmadıysa, artık toprağın altında.

---

Prof. Dr. Sevil Atasoy - Delil Avcısı - Önceki Makale
Pensin ucundaki 5.2.1.1 kodlu pubik kıl

---
 
Üst