Büyük Usta'nın e-posta ile gönderdiği resimler ve yazı.
YAŞAM ZATEN TAMAMEN BİR SPORDUR
" HEDEFE ULAŞMAK İÇİN İSTER İSTEMEZ SPOR YAPIYORSUN..."
Diyarzede dostlarım , Merhaba...
DARGAUD Yayınevi'nde başımdan geçen bir macerayı
anlatırken..ister istemez, gençliğimde -lise yılları- bir ara
boks çalıştığımdan sözetmek durumunda kalmıştım.
ODATV'deki yazıyı yorumlayan bir "diyarcı" arkadaşımız,
"Böylece üstadımızın sportif yanını da öğrenmiş olduk.." gibi bir sözüne takıldım..
" Yahu, dedim, bizim yüzme şampiyonluğumuz da var... 14 yaşımda, Adana Demirspor Kulübü'nün yüzücülerindendim. Adana'nın efsane futbolcusu, Türkiye
Kelebek Yüzme Rekortmeni ve şampiyonu Muharrem Gülergin'in talebesiydim.
1946 yılında, Küçükler arası Türkiye sırtüstü yüzme rtekorunu egale etmiştim.
Bir sonraki yarışmada, Türkiye Rekoru'nu kırıp yüzme tarihine geçecekken,
Ankara'ya gidecek kafileye, kulübün idarecilerinden birirni benim yerime aldılar,bizim rekortmen olma şansımız da böylece kaçmış oldu.. Zaten, hemen sonra da, Denizli'ye tayin oldu babam, yüzücülük defterimiz kapandı.
Lisede, 18 yaşında boksörlüğümüzün resmi var da... Yüzücülüğümüzü nasıl isbatlıyacağız ?
Anılarımı toplayacağım kitapların "Yeşilçam" bölümünde kullanmak için ayırdığım, Alanya macerası resimleri aklıma geldi...
Alanya'da, Karaoğlan'ın ikinci filmi, "Baybora'nın Oğlu"nun çekimi sırasında, Karaoğlan ( Kartal Tibet) politikaya bulaşmış terörist papazların elinde tutuklu olan babası Baybora'yı kurtarmak için, kale-manastıra denizden gizlice girmek için, sırtında Karaoğlan'ın kılıçgirmez, bıçak işlemez manda gönü avcı yeleği, suya girer.
Akşam üzeri, deniz kabarmış.. dalgalar kıyıya vurdukça ortalık bembeyaz kesiliyordu köpükten... Resim olarak muhteşemdi ama... işin bir de tehlikesi vardı.
Kartal'a sordum: Sandaldan kıyıya kadar ( 30 metre) yüzebilecek misin?
Bak.. Mecbur değilsin.. Yüzemem dersen, yarın, daha erken saatte geliriz,
deniz daha sakin olur.. Ama, böylesi güzel köpükler de olmaz.
Kısa bir an düşündükten sonra, " Yüzerim." dedi.
Kameraman Mustafa Yılmaz'a "Kamera !" dedim,
Resim 1,Kartal yüzmeye başladı.
Resim 2, Kartal uzaklaşıyor.. Herşey yolunda...
Resim 3, manda gönü avcı yeleğinin siyah lekesi küçülmeye başladı.
Kartal'da yorgunluk belirtileri...
Resim 4, Kartal'ın kıyıya ulaşamıyacağını anladım. Gömleği ayakkapları çıkarıp suya atladım...
Resim 5, Kartal yok, dalgalar yutmuş.
Resim 6, büyük bir dalga kıyıda patladıktan sonra geri çekilirken..yarattığı çukurda, Kartal'ın siyah yeleğini gördüm, iki kulaçta yetiştim yakaladım.Yeni bir dalga geldi, ikimizi birden aldı, bir yerlere savurdu. Bir yüksek kayaya yapıştırdı.
Resim 7, Kartal beni yanıbaşında görünce, hayal görmüş gibi: "Sen nerden çıktın?" dedi.
( Sonra, set işçilerinden öğrendim; ben, bütün gücümle kulaç atarak ona erişmeye çalışırken, Kartal: " ALLAAAAH ! " diye bağırıp, dalga içinde kaybolmuş.Ben o feryadı duymamıştım, duyamazdım da... Kartal'ın şaşkınlığı oradan kaynaklanıyordu.)
Resim 8, set işçileri tepeden inerek yardıma geliyorlar.. ben, korkudan sımsıkı sarıldığı kayadan ayrılmak istemeyen Kartal'a elimi uzatıyorum.Kollarım kanlar içinde.. Dalgaların jilet gibi yonttuğu kayalar kesmiş.
Hastahanede ziyaretine gittiğimde, yattığı yerden teşekkür edince, yanında oturan eşi bir dirsek atıp : " Boynuna sarılsana !" dedi.
Kartal da.. onu "Karaoğlan" seçip, Yeşilçam starları arasına gökten zembille indirerek... ekonomik sıkıntıdan kurtaran... çok sevdiği bir mesleği yaparak şöhret ve servet sahibi yapan... bir yıl sonra, şimdi de.. boğulmak üzereyken yetişip hayatını kurtaran insana, "eşinin dirseğini yedikten sonra" boynuna sarılarak teşekkür ediyordu. 2 yıl sonra da, benimle film yapacağı ayda, başka bir firmada
işe başlayarak, onu "Karaoğlan"lıktan atmama neden olacak, benim de filmcilik hayatımı söndürecektir...
( Herkes seyrederken, benim kol saatimi bile çıkarmadan denize atlayıp Kartal'ı kurtarmaya gitmem, Balaban rolündeki Mehmet Ali Akpınar'ın çok ağırına gitmişti.
" Suat Bey, sen bizi rezil ettin." dedi. "Biz Kürtler, şöyle cesuruz, böyle fedakarız derken.. Sen hiç düşünmeden atladın denize.. gittin kurtardın adamı." demişti. )
***
Kıssadan hisse :
Padişahın çeribaşı gelmiş Haydar emmi'nin köyüne:
- Oğlunu asker almaya geldik: Moskofa savaş açtı, demiş.
Haydar emmi de demiş ki:
- Bana bak, Çeribaşı, demiş. Bir oğlumu aldı Yemen'de şehidetti.
Onun küçüğü Balkan savaşında gitti.. Onun küçüğü
Kırım savaşında.. sonuncusu Plevne'de... Bende oğul falan kalmadı. Padişahına söyle benim "sulbüme"güvenip te ona buna savaş açmaya kalkmasın bundan sonra... ("Sulbüme" yerine, "şeyime" de dediği rivayet olunur.)
O hesap, kimse de bundan sonra bana güvenip tehlikeli sahnelere soyunmasın.
****
En içten, en iyi dileklerle. SUAT YALAZ
YAŞAM ZATEN TAMAMEN BİR SPORDUR
" HEDEFE ULAŞMAK İÇİN İSTER İSTEMEZ SPOR YAPIYORSUN..."
Diyarzede dostlarım , Merhaba...
DARGAUD Yayınevi'nde başımdan geçen bir macerayı
anlatırken..ister istemez, gençliğimde -lise yılları- bir ara
boks çalıştığımdan sözetmek durumunda kalmıştım.
ODATV'deki yazıyı yorumlayan bir "diyarcı" arkadaşımız,
"Böylece üstadımızın sportif yanını da öğrenmiş olduk.." gibi bir sözüne takıldım..
" Yahu, dedim, bizim yüzme şampiyonluğumuz da var... 14 yaşımda, Adana Demirspor Kulübü'nün yüzücülerindendim. Adana'nın efsane futbolcusu, Türkiye
Kelebek Yüzme Rekortmeni ve şampiyonu Muharrem Gülergin'in talebesiydim.
1946 yılında, Küçükler arası Türkiye sırtüstü yüzme rtekorunu egale etmiştim.
Bir sonraki yarışmada, Türkiye Rekoru'nu kırıp yüzme tarihine geçecekken,
Ankara'ya gidecek kafileye, kulübün idarecilerinden birirni benim yerime aldılar,bizim rekortmen olma şansımız da böylece kaçmış oldu.. Zaten, hemen sonra da, Denizli'ye tayin oldu babam, yüzücülük defterimiz kapandı.
Lisede, 18 yaşında boksörlüğümüzün resmi var da... Yüzücülüğümüzü nasıl isbatlıyacağız ?
Anılarımı toplayacağım kitapların "Yeşilçam" bölümünde kullanmak için ayırdığım, Alanya macerası resimleri aklıma geldi...
Alanya'da, Karaoğlan'ın ikinci filmi, "Baybora'nın Oğlu"nun çekimi sırasında, Karaoğlan ( Kartal Tibet) politikaya bulaşmış terörist papazların elinde tutuklu olan babası Baybora'yı kurtarmak için, kale-manastıra denizden gizlice girmek için, sırtında Karaoğlan'ın kılıçgirmez, bıçak işlemez manda gönü avcı yeleği, suya girer.
Akşam üzeri, deniz kabarmış.. dalgalar kıyıya vurdukça ortalık bembeyaz kesiliyordu köpükten... Resim olarak muhteşemdi ama... işin bir de tehlikesi vardı.
Kartal'a sordum: Sandaldan kıyıya kadar ( 30 metre) yüzebilecek misin?
Bak.. Mecbur değilsin.. Yüzemem dersen, yarın, daha erken saatte geliriz,
deniz daha sakin olur.. Ama, böylesi güzel köpükler de olmaz.
Kısa bir an düşündükten sonra, " Yüzerim." dedi.
Kameraman Mustafa Yılmaz'a "Kamera !" dedim,
Resim 1,Kartal yüzmeye başladı.
Resim 2, Kartal uzaklaşıyor.. Herşey yolunda...
Resim 3, manda gönü avcı yeleğinin siyah lekesi küçülmeye başladı.
Kartal'da yorgunluk belirtileri...
Resim 4, Kartal'ın kıyıya ulaşamıyacağını anladım. Gömleği ayakkapları çıkarıp suya atladım...
Resim 5, Kartal yok, dalgalar yutmuş.
Resim 6, büyük bir dalga kıyıda patladıktan sonra geri çekilirken..yarattığı çukurda, Kartal'ın siyah yeleğini gördüm, iki kulaçta yetiştim yakaladım.Yeni bir dalga geldi, ikimizi birden aldı, bir yerlere savurdu. Bir yüksek kayaya yapıştırdı.
Resim 7, Kartal beni yanıbaşında görünce, hayal görmüş gibi: "Sen nerden çıktın?" dedi.
( Sonra, set işçilerinden öğrendim; ben, bütün gücümle kulaç atarak ona erişmeye çalışırken, Kartal: " ALLAAAAH ! " diye bağırıp, dalga içinde kaybolmuş.Ben o feryadı duymamıştım, duyamazdım da... Kartal'ın şaşkınlığı oradan kaynaklanıyordu.)
Resim 8, set işçileri tepeden inerek yardıma geliyorlar.. ben, korkudan sımsıkı sarıldığı kayadan ayrılmak istemeyen Kartal'a elimi uzatıyorum.Kollarım kanlar içinde.. Dalgaların jilet gibi yonttuğu kayalar kesmiş.
Hastahanede ziyaretine gittiğimde, yattığı yerden teşekkür edince, yanında oturan eşi bir dirsek atıp : " Boynuna sarılsana !" dedi.
Kartal da.. onu "Karaoğlan" seçip, Yeşilçam starları arasına gökten zembille indirerek... ekonomik sıkıntıdan kurtaran... çok sevdiği bir mesleği yaparak şöhret ve servet sahibi yapan... bir yıl sonra, şimdi de.. boğulmak üzereyken yetişip hayatını kurtaran insana, "eşinin dirseğini yedikten sonra" boynuna sarılarak teşekkür ediyordu. 2 yıl sonra da, benimle film yapacağı ayda, başka bir firmada
işe başlayarak, onu "Karaoğlan"lıktan atmama neden olacak, benim de filmcilik hayatımı söndürecektir...
( Herkes seyrederken, benim kol saatimi bile çıkarmadan denize atlayıp Kartal'ı kurtarmaya gitmem, Balaban rolündeki Mehmet Ali Akpınar'ın çok ağırına gitmişti.
" Suat Bey, sen bizi rezil ettin." dedi. "Biz Kürtler, şöyle cesuruz, böyle fedakarız derken.. Sen hiç düşünmeden atladın denize.. gittin kurtardın adamı." demişti. )
***
Kıssadan hisse :
Padişahın çeribaşı gelmiş Haydar emmi'nin köyüne:
- Oğlunu asker almaya geldik: Moskofa savaş açtı, demiş.
Haydar emmi de demiş ki:
- Bana bak, Çeribaşı, demiş. Bir oğlumu aldı Yemen'de şehidetti.
Onun küçüğü Balkan savaşında gitti.. Onun küçüğü
Kırım savaşında.. sonuncusu Plevne'de... Bende oğul falan kalmadı. Padişahına söyle benim "sulbüme"güvenip te ona buna savaş açmaya kalkmasın bundan sonra... ("Sulbüme" yerine, "şeyime" de dediği rivayet olunur.)
O hesap, kimse de bundan sonra bana güvenip tehlikeli sahnelere soyunmasın.
****
En içten, en iyi dileklerle. SUAT YALAZ
Moderatör tarafında düzenlendi: