Tum Cizgidiyari uyelerine..

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
573
Zagorun arkadasi Liberty Sam’in maceralarinda kolelerin ozgurlugu icin savasmak istemeyen kimse var miydi aramizda?

Kaptan Swing ve Celik Blek’te kirmizi urbalilara karsi bir Ontorio Kurdu olmak istemeyen veya kendini Rodi’yle ozdeslestirmeyen kimse var mi aramizda?

Ken parker’in ADAH’inda kolelerin hayati ve GREV adli macerasinda iscilerin modern koleligi, Washington’da Cinayet’te politikacilarin bilmeden olum fermanini imzaladigi kizilderililerin kaderi icin uzulmeyen ve belki de bildigi tarihi neden degistiremiyorum diye hayiflanmayan var mi aramizda?


Robin Hood olmayi duslemeyen var mi aramizda?

William Wallace degil de Kral Edward olmak isteyen var mi aramizda?

Lord’larin ilk gece hakkina razi gelen var mi aramizda?

Gordon’da Ming’in kazanmasini isteyen var mi aramizda?

King Pin olmak isteyen var mi aramizda?

Okudugu tum cizgi romanlari icerdigi felsefeden bagimsiz olarak okuyan var mi aramizda?

Tarih’i, bilimi, ozelinde toplumsal bilimi ve siyaset bilimini bir kenara atip cizgi roman okuyan var mi aramizda?

Sadece Konyakci’nin icki icisi, Ciko’nun komikligi, Obeliks’in safligi, Frankie ve Anna 4 Tabanca’nin kavgasi icin cizgi roman okuyan var mi aramizda?


Okudugumuz her kitabin ideolojik, belirli bir dunya gorusunun aktarimi ve politik bir eylem oldugunu bilmeyen ve anlamayan var mi aramizda?

Sevdigimiz her kahramanla birlikte taraf tuttugumuzu ve aslinda taraf oldugumuzu bilmeyen var mi aramizda?

Her kitap seciminde ve paylasiminda, aslinda politik bir eylemde bulundugumuzu bilmeyen var mi aramizda?

Ahlaki herhangi bir secimde ve tavirda gelecek tepkilerden korkan var mi aramizda?
Yanlis yaptigi zaman dostunun uyarisini istemeyen var mi aramizda?


Kahraman gibi olmayi ve yasamayi sadece cizgi roman sayfalarina indirgeyen var mi aramizda?

Onurunu sinirlayan, saklayan, hapseden, gercegin hakliliginda sessizlige teslim olan var mi aramizda?


Burayi sadece kitap paylasimi yapilan bir yer sanan var mi aramizda?

Dilerim sadece son soruma “evet” demez kimse.. Iste o zaman gercekten feci bozulurum dostlar..
 

serifengin

Onursal Üye
23 Eki 2009
2,617
6,031
İstanbul-İzmir
sevgili arkadaşım sıkıntını açık açık anlatmadan kimse dediğini anlamaz bence..
yazdıkların akla mantığa uygun gelsede senin özel derdin var anladığım kadarıyla.
burda yapılan paylaşımlar çalışmalar şiir yazanlar resim çizenler olur olmaz mesaj yazanlar bile her türlü ideolojik, kültürel, dinsel, ırksal farklılıkları bir kenara bırakmıştır.
eğerki sen seninle ilgili bir ayırımcılık hissediyorsan bunu açık açık belirtmen gerekir.
derdini anlatmadan kimseden taraf olmasını bekliyemezsin.
kaldıki bu forumda farklı görüşler yüzünde engellenen kimseye daha denk gelmedim.
 

filmografi

Süper Üye
8 May 2010
1,420
2,325
istanbul
serifengin bende aynı fikirdeyim... sorununuz ne ise direk olarak yazsanız da bizde net olarak anlasak...

ama şunu da belirteyim ki evet burası politik görüş, idoloji vs. tartışmak için toplandığımız bir yer değil... hepimiz düşüncelirimiz, politik görüşümüz, dinimiz vs. ayrımı yapmadan paylaşım yapıyoruz... ve burası haricinde her yerde bu konuları tartışıp istediğimiz gibi davrana biliriz.. eğer derdiniz bunları tartışmak ise bence başka bir sürü forum bulabilirsiniz...

evet burası sadece kitap, çizgi roman vs. paylaştığımız bir yer... paylaşımlarımızla arkadaşlıklar kurduğumuz bir yer...
 

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
573
Dusunulerek yazildigi belli olan yaziniz icin tesekkur ederim Sevgili Serif Engin. Yukarida paylastigim yazi esas olarak sadece yanit bekledigim sorulardir.

Internet aleminde, MIRC da dahildir buna -bazi yabanci forumlar haric- gordugum en durust ve ozgur forumdur burasi. Burada gosterilen saygiyi da hic bir forumda gormedim. O konuda rahatim.

Bir sikintim oldugu konusunda ise haklisiniz.. Ozel olarak degil ama hayata bakisi elestirel ve cozumleyici olan bir insan olarak , her zaman var. Bu konuda da elbette var.

Sadece yazilmadigini dusundugum bir yazi yaziyorum iki gundur. Elbette ki ilk olarak burada paylasacagim. O sebeple sordum bu sorulari. Cunku farkli bakis acilarina ihtiyacim var ve hipotezimi ispatlamaya calisirken elimde olmasi gereken donelere..

Yukaridaki sorularimin manipulatif oldugunun farkindayim ki kullandigim dili ozellikle o sekilde formule ettim. Cunku hislerinden yakaladiginiz insanlardan gercekleri ve yalanlari net olarak duyarsiniz.

Burada yillardir tanidigim ve bildigim dostlar var. Zaten onlarin kim oldugunu bilirim, onlarin da benim kim oldugumu bildikleri gibi.. Hic birinin gercek adini ve kimligini bilmeden ustelik..

Sadece soruyorum ve cevap bekliyorum..

Yazmaya basladigim yaziyi da bu forumu ailem gibi gordugum icin yazmak istedigimi bilmenizi istiyorum.

Tesekkur ederim. Saygi ve sevgilerimle..
 

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
573
Sevgili Filmografi, ben yukarida sorular sordum okudugunuz gibi.. Sizse niyet okumaciligi yapmissiniz. "sorununuz ne ise direkt olarak yazsanız da biz de net olarak anlasak..." derken sorularimin aslinda sempton olduguna dair net bir kanaatiniz var anlasilan..Oysa Sevgili Serifengin kesinligi belirsiz cumleler kurarak olasilik dahilinde bir yorumda bulunmustu. Olmasi gerektigi gibi..

Hayattaki her eylemin bir reaksiyon oldugu gercegini kabul eden biri olarak kurdugunuz cumleyi anlamlandirabiliyorum ama kabul etmiyorum. Cunku bilimsel tutarliliga sahip degil. Bilimsel hic bir dayanagi olmayan bir kanaat iceriyor sadece..
Net anlamak diye bir seyin de oldugunu sanmiyorum.. Anlamak basli basina oznel bir eylem ve surectir cunku..

Burada paylastigimiz her ama her kitap -sozcuklerimiz de dahildir buna- politik gorus ve ideolojik ozellikler tasiyor. Her ama her konuda hem de.. Sadece adini telaffuz etmiyorsak, bu ne yaptigimizin da bilinmiyor ve anlasilmiyor oldugu anlamina gelmez.. Ve bu gercegi de degistirmez..

Bana, baska forumlar bulabilecegim onerisinde bulunmussunuz. Tesekkur ederim dusunceniz icin. Gercekten tesekkur ederim, cunku samimi oldugunu dusunuyorum. Beni korkutan da bu samimiyet oldu zaten. Ama.. Sizce ben bunu bilmeyecek bir durumda miyim? Neyi, nerede konusabilecegimi bilmiyor muyum sizce? Dertlerimi ortadan kaldiracak yollari bulmaktan aciz miyim sizce? Neyin esas derdim oldugunu bilmeyen ve baskasindan bunu ogrenen birisi olarak (?!)

"... burası sadece kitap, çizgi roman vs. paylaştığımız bir yer..." demissiniz.. Eyvallah. Siz boyle dusunuyorsunuz.. O halde ben size soyleyeyim, forum kurulduktan az gun sonra 26 Mart'ta foruma uye olan birisi olarak, burasi asla ve asla sadece kitap ve cizgi roman paylasilan bir yer degil. Asla olmadi ve olmayacak. Eger okusaydiniz tum paylasilan yazilari beni cok iyi anlar ve konu olan cumleyi yazmazdiniz..

Sadece sorular sordum ve yanit bekliyorum.. Neden psikiyatrist rolu oynamaya calisiyoruz ki? Gerek yok ki.. Sadece cevap bekliyorum.. Isterseniz, bu yorumlari, bitince okuyacaginiz yaziya saklayalim..
 
Son düzenleme:

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
573
Zagor, Liberty Sam'in olduruldugu sanilan kaleden atildiginda aglamistim ve yerliler olduruldugunde.. Cunku, Kiki Manitu tarafindan korunan Zagor savasin icinde kalsaydi kazanacakti veya olmeyecekti kizilderililer. Zagor savasin disina itilince kaybedecekleri kesindi ve tarihte de zaten kaybetmislerdi. Senaristler bu tarihsel gercekligi cok iyi biliyorlardi.

Aglamistim ve henuz ilkokuldaydim o zamanlarda.. Babamin -bugun olu olan babamin- sarhos olunca benden sakladigi kitaplari gizlice alip okuyan biri olarak.. Gulmemistim. Reel politikayi da bilmiyordum. :) simgesini de gormeme bir yarim omur vardi daha..

Cok kizmistim Zagor'un sorun disina surulmesine, kaleden atilmasina... Daha o zamanlarda hissetmistim ama anlamamistim..

Simdi anliyorum.. Senaristler bilimsel ve tarihsel gercekligin disina cikamiyorlarmis.. Ve.. Ve.. Komik Ciko unsurunu koymasalardi, Zagor'un asla ve asla okunmayacagini biliyorlarmis..

Senaristler durust ve samimilermis... Bu forumu da durust ve samimi insanlar cok oldugu icin seviyorum.. Yanilmiyorum degil mi? (!)
 

serifengin

Onursal Üye
23 Eki 2009
2,617
6,031
İstanbul-İzmir
şimdi benim anlamadığım şu:
amerikan emperyalizminin kendini boy boy gösterdiği süpermen örümcek adam yada kaptan amerika gibi idollerlemi sıkıntımız?
özeleştiri yapıyorum aman ne ciciyim durumuhepsine mahsustur zannımca.
italyan asıllı olmasına rağmen zagorundada martinindede hepsine bir yaranma durumu hasıl olduğundan sadece tüh biz kızılderelilere şunu yaptık ama çok pişmanız sırıtışı açık emperyalistliklerinin altında çok yapmacık durur.
sanırım okuduğumda 30 lu yaşların sonundaydım beni hüzünlendiren ve göz yaşı akıttıran roman stephen kingin kara kule serisinin son kitabında eddie dean,nin ' son şansım için teşekkür ederim baba ' kelimesi idi.
bir çizgi romanda evet hüzünlendim ama ağladığımı söyleyemem.
facebookta buradan ekli bir iki arkadaşım tamamen amerikan karşıtı olan bir ideolojiye sahip olduğumu bilirler.
buna rağmen çizgi roman okurken ki tarihine çok önem versemde, önce eğlenmeme macerayı zihnimde canlandırmaya bakarım.
forum hakkında anlayışa bir bakış açısı getirmek adına:
forum eski roma imparatorluğunda her türden malın satıldığı pazar alanı anlamına gelir:)
 

ccahitkar

Onursal Üye
30 Eki 2010
4,805
2,617
metu
Bir soruna ben yanıt vereyim.Siyasi olayları ve işin sitresini unutmak için çizgi roman okuyorum.Ama bildiğim ve yaşamım boyunca gözlemlediğim bir olay var.Ne kadar çizgi roman bağımlısı olursan ol hiç bir toplumdan ve bilimden uzaklaşmıyorsun.Aksine daha duyarlı bir insan olman sonucunda insanlara saygı ve sevgi gösterip karşılığını aynı şekilde alıyorsun.Bende çizgi roman okurken öncelikle maceranın ve çizginin kalitesine önem veririm.Çizgi roman yazarlarının(özellikle teks) hayal dünyasına hayranım.Sonuç olarak çizgi roman okumak bağımlılık yaratsa bile
antisosyal bir insan oluşumuna yol açmıyor.Bu arada 2 tane oda ,2 tane dernek ve bir siyasi parti üyesiyim.:)
 

lenin

Yeni Üye
20 Mar 2011
5
3
Bende bir amerikan karşıtı olarak kesinlikle amerikan çizgi romanına karşıyım ama Fumetti ve mangayı seviyorum.Aslında sıkı bir manga fanıyım.Ama son günlerde bu forum sayesinde fumettiylede tanıştım ve burdan indirip okudum dampyr ın bir sayısını ve çok beğendim.Pc den çizgiroman okumayı sevmediğim içinde kitabın siparişini verdim.En çok okumak istediğim serilerden biriside sandman ama ne yazıkki internette satışı tükenmiş.Arkadaşlara da teşekkür ederim şunu söyleyebilirimki çizgiroman okuyan insan her zaman hayal gücü yüksek insandır.Günümüzde çoğu insanın hayal gücü ölmüş.Ama çizgiromanları kendi siyasi ideolojilerimize göre yargılarsak elimizde okuyacak pekde bir çizgiroman kalacağını sanmam önemli olan bilinçli okumaktır diye düşünüyorum ve burdaki arkadaşlardada o bilincin olduğu kanaatindeyim.:)Sonuçta tarafsız olmalarını bekleyemeyiz.Hiçbirşey birbirinden bağımsız değildir.ee ne demişler egemenlerin fikirleri halkın fikirleridir sonuçta yazarlarda halkın arasından çıktı.
 
Son düzenleme:

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
573
Anlamadiginiz seyi anlamlandirma amacli 'kendimce' aciklalamalarda bulunayim..

"amerikan emperyalizminin kendini boy boy gösterdiği süpermen örümcek adam yada kaptan amerika gibi idollerle"
bir sikintim yok. Oldugunu nereden cikardiginizi anlamadim. Aciklarsaniz sevinirim.

"özeleştiri yapıyorum aman ne ciciyim durumuhepsine mahsustur zannımca." yorumu Althusser'in, "toplumsal riza saglama" amacli analizine uygundur. Superegosun egosunu yok ettigi bilimsel olarak ispatli olan birisi olarak ben soyluyorum; inanacaginizi dusunerek..

Hayatta oldugu gibi burada da ciciligi konusmadigimizi saniyorum. Tam aksine yazdiklarimla cicilige karsi cikiyorum zaten gicik oldugum cicilik oyununa.
Italyan asilli veya Amerikan.. Hepsi yarinma amaclidir.. Zaten ispatli oldugu gibi.. Yapmacikligi zaten konu etmedik.. Herkes biliyor ve anlamistir diye..

Kara Kule cizgi roman degildir.. Cok kolay yapilabilr ama.. Ama Eddie Dean kadar insani mutlu eden espriler yapiyorsunuz.. ;)
Ben sizin aksinize pek cok cizgiromanda agladim. Aglatan kategorik nedenler degil de, reel konular oldugu icindir belki de...

Amerikan karsitligi ile baska bir seyin yandasi veya karsiti olmayi agzima bile almadim.. Neden Amerika ozeline girdik ki gerek bile yokken? Yoksa niyet okuma sirayet eden bir hastalik mi olmaya basladi? (!)

Tarih cok onemlidir neyin ki olursa olsun.. Onem vermemek de onemli degil.. Okumak ve bilmeye calismaktir esas onemli olan..

Forum'un etimolojik kokeni hakkindaki aciklamaniza ise hic bir sey diyemiyorum, bir tek cumleden baska: anlamlandirma guncele bagli olarak yapilir, kokene degil.. Hakli oldugunuzu kabul ederek ama oyle oldugu halde "her tur"u yok sayan ve sinirlamayi mazur gorup savunanlara da cevap diye sunarak..

"Forumda söz alan dinleyiciler, konuyla ilgisi olmayan özel sorunlarına değinmemelidir. Sorular kısa, açık ve net olmalı, tartışma saygı kuralları içerisinde, kırıcılıktan uzak, samimî bir hava içerisinde yapılmalı, tartışmadan beklenen amaca yardımcı olunmalıdır." alintisinin da dikkate alinmasini bekleyerek, sadece sorular soran ve ozel hic bir seyden bahsetmemis biri olarak.. Sadece sorular sordum ve cevaplar bekledim.. Beklenen amaca yardimci olan hic bir yardimi da goremedim.. Nedense.. Sanirim fazla oznel davraniyoruz..

Cok mu zor sorular sordum veya kolay diye kucumsenen ve cevap vermekten kacinilan?
 

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
573
Arkadaslar mukemmelsiniz.. Zaman gec oldu; ozel olarak yarin yazarim.. Bir seye takildim ben; neden kimse sordugum sorulara yanit vermedi..? Gercekten merak ettim! Neden acik ve ortada olani konusmuyoruz da kanaatlerin savasimini veriyoruz? O kadar soru sordum, ortuk cevaplardan baska bir sey bulamadim acik savasimlara tezat.. Ki acikladigim halde amacimi..

Neden cevaplamadiniz hic biriniz? Basit bir soru.. Cok basit..

Merakla bekliyorum uyumadan..
 

serifengin

Onursal Üye
23 Eki 2009
2,617
6,031
İstanbul-İzmir
idollerle bir sıkıntınız olduğunu ima etmedim yanlış anlamışsınız.
durum açıklaması diyelim ona.
diğer konulardada aynı fikirde olduğumuzu varsabilirsiniz.
dark tower olarak çizgi romanı basıldı karakulenin.bilgi amaçlı.

ve nihayet ne olur rica ediyorum:
sıkıntınız nedir ??
açık açık lütfen dolambaçsız mümkünse
 

abartman

Onursal Üye
13 Ocak 2011
1,998
11,871
İçeriği ve neden yazıldığını bilmiyorum ama bu konunu başındaki metin çok güzel kaleme alınmış.
Ancak içten duygularla yazılmış olabilir diye düşünüyor insan. Birazdan izleyen mesajları okuyup, olup biteni anlamaya çalışacağım. Bir ara okurken sözün emperyalizme, Libya'ya düzenlenen saldırıya geleceğini bile düşündüm. Yine de bu kalem sahibini şimdiden tebrik edeyim, fikrim değişirse yazmak istemem belki, hakkını yemiş olurum.
 

ccahitkar

Onursal Üye
30 Eki 2010
4,805
2,617
metu
Sayın bilgi kardeşim soruna yanıt verdim.değil.Kişilerin çizgi roman okumasında değişik düşünceleri .Bu zaman geçirme aracıda olabilir,
bağımlılık yapmışta olabilir,çizgilerin güzelliğine hayran olup çizgi roman okuyan olabilir.Daha bir çok nedenle insanlar çizgi roman okuyabilir.Kendi açıklarını kapatmak içinde okuyabilir.Ama çizgi roman dahi okumak için okuma yazma bilmek gerekir.Kısacası insanların eğitim sevyesi ile çizgi roman
doğru orantılı değildir.Çizgi roman insanlara yeni ufuklar açar.Zaten bütün kitaplar böyle değilmidir
Bence hangi gerekçeyle olursa olsun insanların okuması lazım.Okuyan insan eğitim önemli değil,sentez yapmaya başaladığı için ,hangisi iyi hangisi kötü kararınıda geç bile olsa verir.
 
Son düzenleme:

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,304
49,801
NeverLand
Sevgili bilgibilgi dostumun içtenlikli sorularına cevap olarak son soru hariç hepsine "evet" diyorum. Bu kadar hayatla iç içe bir konuyu gündeme taşımasında mutlaka bir gerekçe vardır. Niyet okuyuculuğu gibi bir tavır içerisinde olmadan bende uyadırdıklarını paylaşmak istiyorum.
Ben soruların tamamında hep doğru taraftaki ya da en azından iyi taraftaki olmak hayalini hala taşıyorum. Hala Kızılderili halkından biri gibi hissediyor ve hala Adah'ın o çocuk zihnindeki çarptığı duvara çarparak hayallerimi onunla yerlebir edebiliyorum.
Burada ana konunun "Sadece çizgi roman değil!" olduğu sonucunu çıkarttım ben belki bir çoklarımız gibi.
Evet sadece çizgi roman değil burada paylaşılanlar.
Bana göre hayatın ta kendisi.
 

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
573
İBRAHIM TATLISES SUİKASTİ İLE İLGİLİ MEPHİSTOTHELES'İN VESVESELERİ ya da CİZGİ ROMAN FORUMLARINDA BULUNAN STEREOTİPİN ELEŞTİRİSİ


Mephistotheles'in odama izinsiz ve sessizce girmesi üzerine kapımı kilitli tuttuğumu söylediğimi hatırlarsınız.. Aklımca tedbir alıyorum; salak gibi. Sanki kovulduktan sonra, nasıl Cennet'e girdiğini bilmiyorum..
Salak, ur beyinli... Cennet'e giren senin odana mı giremeyecek..?

Anladığınız üzere, girdi.. Girdi ve beni yine yatakta, yarı çıplak, kucağımda lap top olarak buldu.. Allah'tan uygunsuz bir pozisyonda değildim..

Gizli dünyam hakkında açık vermeden yazıya devam edeyim en iyisi..
Odamda da, masa olmadığı için yatakta uzanmak zorunda olduğumu -bahane amaçlı- vurgulayarak..
Lanet! Mephisto, tüm öz denetimimi ve savuma mekanizmamı ortadan kaldırdı gele gide..

"Yine, bıraktığım ve her zamanki durumdasın.." diye alaysamayla karışık tıslamasını duydum.. İrkilerek:

"Sen... Yine mi sen..?"

"E, başka kim olabilirdi ki, sönük erkekliğini tahrik etmesini umduğun sanal orospulardan başka?"

"Aşağılık lanetli..."

"Benleşme... Sonra farksızlığın acısıyla kıvranırsın.."


Sustum.. Cevap bulamadım.. Şeytan’la konuşuyordum.. O ateşten yaratılmıştı, bense çamurdan.. O isterse toprağı yakardı, isterse de adamın kıçına... “Basur” ateşini sokardı...

Henüz, "Neden yine geldin?" diye soramadan, her zamanki gibi konuşmaya başladı..

"Bir de `okumuş, gazeteciyim` diye geçinirsin.. Söyle bakalım İbrahim Tatlıses’i kim vurdu?"

"Ne alaka? Ben çizgi roman forumlarında yeni çıkan ve paylaşılan kitapları takip ediyorum?" hiç onunla muhatap olmamaya çalışarak.

"Yani gündemi takip edip, gündem hakkında düşünmediğini mi soyluyorsun?"

"Hayır, onu söylemedim. Takip ediyorum ama.."

"O halde salaklaştın, dönüştün veya aslında, her kafanda ciddi bir sorun olduğu zamanlarda yaptığın gibi çizgi roman okuyarak konsantre olmaya çalışıyorsun..."

Sinirle, " Adi, provokatör.. Üstelik, iğrenç manipülatör.." dediğimi hatırlıyorum. " Defol git odamdan!"

"Hihhihhihhhhhiii..."

Yine, her zafer kazandığı zamanlarda olduğu gibi sessiz ama insanin kanını donduran bir şekilde güldü..

Sonra, ilginçtir, hiç konuşmadan durdu.. Sessizliğine alışmadığım için konuştuğu zamanlarda olduğundan daha büyük bir meraka kapıldım, "acaba neden susuyor? " diye..

Çok bekletmedi beni,
"İbrahim Tatlıses’i kim vurdu?"

"Ya mafya, ya ortağı ya da kan davalılarından biri.." dedim tüm sorumluluğu okuduğum haber ajanslarına atabilecek olmamın bahanesine sığınacak olmamın ucuz gönül rahatlığıyla.. Churchill’in, aslini unuttuğum, “Gerçeği gazete haberlerinden takip edenlerin salaklığına şaşırıyorum..” mealindeki demecini Mephistoteles’in bilmediği salaklığına düşerek.. Bugün onunla konuşmak istemediğimi belli ederek..

"Diyorsun yani; sözde Siyasal Basın Yayın mezunu haberci.."

...

" 'Mersin'e kurulması planlanan Nükleer Santral IBO'nun suikastcisidir’ diyorum sana.'"

"NE?"

...

"Hahha haaa! Zaten, Allah’ı gördüğü halde isyan eden bir salak olan senden, başka bir yorum beklenmezdi.. Salak Şeytan.. "

"Japonya'daki depremi, depremden daha popüler olan Tsunami'yi ve Nükleer Santral patlamalarını hatırlıyor musun?"

“Zaten süregelen bir olguyu hatırlama eylemiyle vurgulamaya çalışacak kadar dil özürlü olduğunu unutmuşum.” dedim, bu sefer kendim bıyık altından gülerek..

“Neden olmasın ki? Senin şizofren olduğunu düşündüğümü biliyorsun..”

Tam ağzımı açacaktım ki, üyesi olduğum forumda yeni bir kitap paylaşıldı. Benim Sırpçasını paylaştığım ve Türkiye’de hiç basılmamış bir kitap olan KEN PARKER’in, “GREV” adli macerası.. Türkçeleştirilmiş ve balonlamayla paylaşıma açılmıştı. Sırpçasının Rusçaya benzediği taraflarını cımbızla ayıklayarak ve heyecanla, yarım yamalak anlayarak okuduğum kitap. Berardi ve Milazzo’nun ADAH’la birlikte ‘80 sonrası uygulanan sansüre takılmış, Türk çizgi roman takipçileri tarafından merakla beklenen iki kitabından biri.. Sonuncusu..
“Translated and ballooned by Bakunin who Gece Kartalı..”
Kim dinler Mephistoteles’i şimdi? Kimse..

...
Kendini dinletme zorunluluğu yaratmadığı sürece...
“ Tanrı’nın beni sürmesine neden olan günahı işliyorsun şu an da.. KİBİR! Beni yok sayarak.. Kendini benden büyük görme kibrine kapılmış durumdasın. Unutma, sizin cümlelerinizle ve inananlarınızın inandığı sekliyle, Tanrı’yla ilk anlaşma imzalayan veya Tanrı’nın ilk anlaşma imzaladığı yaratılmış benim. Nihai güne kadar sürecek bir antlaşma.. Üstelik, istediği her an dönme hakkı verilen.. Kibrim nedeniyle cennetten kovulduğumu unuttun mu? Sana, ‘Benleşme... Sonra farksızlığın acısıyla kıvranırsın..’ dedim. Seni sevip koruduğumu biliyorsun değil mi?”

“Nerden çıkardın ki seni küçük gördüğümü? Senin karsında kibre kapıldığımı? Hem, neden benim gibi kurgulamaya çalışıyorsun ki cümleleri? Sanki benim karsımda ‘ben’ konuşuyor.. Biraz ayıp ediyorsun sanırım beni benle vurarak.. Sana, sürülmüş olduğun halde odasına gelme izni veren ve dinleyip konuşan ben değil miyim? Neden bunu yapma ihtiyacı hissedesin ki?”
“İyilik meleğim benim(!) Mikail’i hatırlattın bana.. Eski savaş arkadaşım... Sonra insanları.. Beni unutan.. Bana verilen gücü küçük gören.. Sizler de benim gibi Cennet’ten sürüldünüz! Unuttun mu? Sadece yaptığımız antlaşmaların niteliği ve geçerlilik suresi mi sizin beni küçük görmenize sebep olan? Sınırlılığı benimkiyle kıyaslanmayacak kadar küçük olduğu halde.. Soruma cevap ver ve beni eksik beyninle değerlendirmeyi bırak artık! Yalakalığı tercih eden ben olmadım.. Sizin esas karakterinize sahip olamadığım için..”

Sustum.. Yine.. Şeytanla konuşuyordun sen salak.. Okumak için heyecanlandığın Grev adli maceranın yaratımında esas unsur olan iki özneden biriyle.. Dinle..
Peki..
“ İbrahim Tatlıses suikastının arkasındaki güç ne? Seni esirgediğim için sorumu en basit anlamında soruyorum. “Vuran kim? Suça dahil olan kim? Tetiği çeken kim?” diye saçma, salak soruları boş veriyorum. Suikastin arkasındaki gücü saptayabildin mi diye soruyorum. Yazar müsveddesi.. Hihhihhihihiiii..”
“...”
“...”
“Eleştirilerini değerlendirmiş olarak ve haklı olduğun yanlara da saygımı gösterme zorunluluğuyla şöyle cevaplayayım sorunu.. Kötülük amaçlı yanıma geldiğini bildiğim halde.. Eksikliklerime karsı, yaptığını ve haklı olduğunu düşündüğüm eleştirilerine boynumu eğerek.. İbrahim Tatlıses suikastının arkasında Rusya’nın ve\veya enerji baronlarının, dolayısıyla Atlantis’teki Kara Adamlar gibi bir örgütün etkisinin olduğunu düşünüyorum.”
“??!!.... Neden? Seni bu düşünceye sevk eden ne ki? Sana bunu söyleyen benim. Sanki ilk kez duymuş gibi tepki veren de sen.. Nasıl bir ispatlama mekanizması kullandın bu yorumu yaparken?”
“Bilmem.. Öylesine konuştum iste. Senin gibi ayni.. Gerçek veya doğru olduğunu düşünmedim ki. Sadece senin bana karşı kurguladığın söylemi sana karşı kullanıyorum.”
“Sana ayırdığım zamanın az olduğunu bilip kaybedeceklerini göze alma pahasına mı? Tanrıya olan isyanımda kaybedeceklerini göze alan ben gibi.. Aynı.. Benleşiyorsun.. Farksızlığın acısıyla kıvranmayı göze alarak hem de.. Üstelik bundan keyif de alarak... İnsanoğlunun beni şaşırtmasından nefret ediyorum.. Nefret ediyorum.. Nefret.. Nefret.. Nefret.. Adi çamursugiller.. Heterojen zavallılar.. Yalaka isyankârlar.. Kendileriyle ayni tohumdan olanları ilahlaştıran veya köleleştiren hayvansılar..”
“Şimdi de sen benleşiyorsun.. Benim sana ettiğim gibi hakaretler ediyorsun.. Farklılığının farkında olma özelliğini yitirmemişsindir umarım.. Seni sen yapan birinci özelliği..”
“TAMAM! Tamam. Tamam... Neden, İbrahim Tatlıses’i, dediğin kişilerin veya grubun öldürmek istediğini açıkla o zaman.. Kesin, eksik bir bilgi vereceksin veya yanlış bir cümle kuracaksın.. Biliyorum.. Bekliyorum..”
“...”
“Neden susuyorsun? Sorumu cevaplamıyorsun. Ev sahipliğinin gerekliliklerini yerine getir...”
“Nedense, sen de asıl demek istediklerini örtüyor ve hala benle oynuyormuşsun gibi hissediyorum. Hala son vurucu cümleni söyleyip, her odamı terk ederken olduğu gibi, beni şüphelere sevk edip kıvranıyor olmamdan zevk alabilmen için. Hatta yanılmadığıma da eminim. Odama da seni ben davet etmedim. O sebeple ev sahipliği raconuna uymak zorunda değilim.”
“Çok fazla direniyorsun bugün. Kısa keselim. Sıradan bir çizgi roman paylaşımının iletişimimizi etkilemesine izin verme. Kazanan da belli, kaybeden de sonuçta.. Bunu sen çok iyi biliyorsun.. Sonucu değiştirmeye çalışma.. Geldim; gidiyorum.. Uzatma..”
“Peki, o zaman... Hypodermic Needle Theory’yi biliyorum. Payne Fund çalışmalarını biliyorum. Tüm iletişim modellerini biliyorum. People's Choice’i biliyorum. Hangi haberin veya olayın gerçekliğe nasıl etki yapabileceğine dair yönetsel erkin işleyiş mekanizmalarını biliyorum. Lazar’i, McLean’i, Althusser’i, Adorno’yu biliyorum...”
“IBO’DAN BAHSEDIYORUM SALAK; SANA, IBO’DAN.. KIVIRMA! BILDIKLERINDEN DEGIL, MASTÜRBASYONLARINDAN DEGIL; ŞÜPHELERİNDEN, KORKULARINDAN.. İTİRAF ETMEYE CEKİNDİĞİN.. KUDURTUYORSUN, CILDIRTIYORSUN BENİ BUGÜN.. ASLA GELMEYEBİLİRİM BİR DAHA SANA.. PASİF İZLEYİCİLİĞİN KABULLENEBİLİRLİĞİNİ İSPATLA BANA.. Taptığın foruma üye olanların çoğunluğu gibi...”
Karışan kafam ne söylemem gerektiğini düşünmekten başka bir şey düşünemeyecek duruma gelmişti. Kıvranarak,
“Ben.. İbo’yu enerji baronlarının vurdurduğunu söylerken, tıpkı senin demek istediğin gibi, şunları düşünmüştüm: Japonya depremi teknolojik olarak en üst düzeyde olmasına rağmen, doğa karsısında insanın hala aciz olduğunu gösterdi. Hala tam denetim sağlayamadığını.. Mersin, Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer santrali de biliyorsun. Reddetmelerine rağmen fay hattına çok yakin olan bir yerde kurulacak. Bak internetten bulduğum bilgiyi seninle paylaşayım:
‘Soli Doğu Roma (Bizans)imparatorluğu döneminde de işlek bir limandı. Ancak M. S. 528 yılında kent tarihe Büyük Antakya depremi olarak geçen ve çok şiddetli olduğu anlaşılan bir deprem sonunda büyük ölçüde yıkıldı. Gerçi onarılmağa çalışıldı. Ama bir yüzyıl sonra Doğu Akdeniz kıyılarının Arap imparatorluğunun eline geçmesi limanın önemini azalttı. Kent daha sonra terk edildi.’
“Mersinliyim. Zaten bildiğim konular bunlar. İbo suikastının olmasından hemen önce, tüm dünyanın gündemi Japonya’daki enerji santralleri, radyasyon ve güvenilirlik tartışmalarından ibaretti. Hatta bazı ülkeler kendi sınırları içerisindeki santrallerin çalışmasını durdurma kararı alırken, bazı ülkelerse yeni santral yapılmayacağını açıkladılar. Sadece, Türkiye hariç. İhale açılmadan ve koşulları kimse tarafından bilinmeyen bir nükleer santralin açılacağı tarih, hükümet tarafından net bir şekilde deklare edildi.
“Secim öncesi.. Muhalifleri bırak, yandaşların bile karsı çıkış sergilediği, insani perspektifli bir birlik ve ortak bir itiraz oluşup yükseldi. Ne var ki, İbo suikastı tüm gündemi anında değiştirdi. Hayatta hiç bir şeyin göründüğü kadar basit olmadığını düşünürüm. ‘Bu suikast esas olarak bu tartışmaları kaldıramasa da azalttığı ve nihai amaçta enerji baronlarının işine yaradığı için, faillerin enerji piyasasının egemenleri olduğu’ düşüncesine kapıldım. Çünkü bu durum en çok onların çıkarına geliyordu. ‘Bu kadar kısa sürede planlama ve eylem gerçekleştirilebilir mi?’ diye sen sormadan ben cevaplayayım.. Evet olabilir. Mümkündür. Başka bir şey de beklenemez zaten. Daima bir sonraki adımı hesaplamak ve önlem almak zorunda olan adamların dünyasından bahsediyoruz çünkü.. “
“İlginç!”
“İlginç olan ne?”
“İstatistik derslerinden nefret ettiğin halde olasılık kuramını kullanıyorsun. Matematiksel değil dediklerin. Farkındasın. Değişkenlerin kesin değil ve tutarsızlığı çok kolay ispatlanabilir. Komplo teorisi yazıyorsun yani. Ama..”
“Ama yine de olasılık dâhilinde. ‘Belki de’ diyebileceğimiz. ‘Ya öyleyse’ diye düşüneceğimiz... Yine de komplo teorisi.. “
“Komplo teorisi..”
“...”
“Senin başka bir şey söyleyeceğini düşünmüştüm, soruyu sorarken. Ne yalan söyleyeyim.. Odadan çıkarken de ben bu dediklerini sana söyleyecektim.. Seni şüpheye sevk etmek için..”
“Biliyorum.”
“Bildiğini de ben biliyorum. Ama benim senden ne kadar daha çok şey bildiğimi bilmiyorsun. ”
“...”
“Üstelik hala pasif izleyiciliğin kabul edilebilirliği ile ilgili sorumu cevaplamadın.”
“Ben pasif izleyici değilim ki? Neden onun kabul edilebilirliği üzerine bir ispat tartışmasına gireyim ki?”
“Peki, ya taptığın foruma üye olan bazıları..?”
“Ne olmuş ki onlara? Toplum nasıl heterojense benim forumum da ayni.. Herkes babaannem, büyükbabam değil ki.. Farkı nasıl görmezden gelebilirim ki?”
“Kabul ediyorsun yani insanların farklı olduğunu..”
“Evet!”
“ O halde neden bazı farklılıklar seni bu denli rahatsız ediyor?”
“Etmiyor ki..”
“Ediyor.. Ediyor.. Yalan söyleme bana..”
“Hala Bakunin’in çevirdiği Grev’i okuyamadım senin yüzünden. Çok uzattın bugün.”
“Hala Bakunin’in senin yazına karşı yazmakta olduğu yazıyı da okumadın... Bekleyebilirsin biraz daha.”
“Ne demek ‘Bakunin’in benim yazıma karsı yazmakta olduğu yazı’? Ben çok uzun bir zamandır forumda paylaşımda bulunmuyorum ki, O bana cevap versin..”
“Şizofren.. Şizofreni hastalığının zamanda yanılsamaya sebep olduğunu da mı hatırlamıyorsun?”
“??? Hangi konuda cevap yazıyor bana?”
“Önemli değil. Sorduğun bazı sorularla ilgili; o kadar.. Zaten pek de önemsenecek şeyler değil yazdıkları.”
“Neden?”
“Çünkü O da senin gibi.. Kibir günahına boyun eğdiği halde, yazdıklarıyla bunu saklayabilecek yeteneğe sahip olduğu için.. Siz insanlar ne kadar farklı olmaya çalışsanız da aynılaşmaktan kurtulamıyorsunuz. Doğanız bu sizin. Çamursunuz. Çamur heterojendir ama belli yerlerinde homojen özellikler gösterir. Doğanızdan sapamazsınız siz... Bir an gelir homojenliğe kızarsınız; bir an gelir heterojenliğe.. Ne olduğunuzu anlayıp bilemediğiniz için tutarsız ve değişen iddialarda bulunursunuz. Öz bütünlüğünüzü sağlamak için de kendinizi farklı görme gibi yapay bir savunma, yanılsama yaratırsınız. Bu konuda Tanrı’ya benden daha çok benzediğinizi itiraf edeyim. Ama Tanrı yoktan var etti; sizse yalanları gerçek sanma gibi hastalıklı bir durumun tanrısallık olduğu yanılsamasına sahip olan zavallılardan başka bir şey değilsiniz.”
“O halde, madem konuyu bugün çok uzattık ve kimliklerimizi şaşırdık, sadede geleyim. Evet, biz insanlar hem farklılıklar hem de aynılıklar içeriyoruz. Senin dediğin gibi, ‘çamursugiller’ olarak. Sen homojensin. Biz değiliz. Tanrı’ya bu konuda senden daha çok benzeriz. Çünkü sen sadece gücünle benzerken, biz homojen olmamamızla benzeriz. Biz bazı farklılıklardan rahatsız olsak ve kabullenemesek bile anlayışla karşılama yeteneğine sahibiz. Bizim senin tarafından yalaka olarak değerlendirilmemize sebep olan özellik. Her ne kadar beni de rahatsız ediyor olsa da... Forumda, ilk günlerde olanların aksine bir suru salak var beni rahatsız eden. Doğru.. Kabul ediyorum. Kızıyorum da bu duruma. Ama.. Bir sürü de, sınırsız olan internet paylaşımına sınır koyma salaklığına ve zavallılığına düşen insan-cıkların aksine, yüreğini koyan ve sonsuz paylaşımda bulunan insanlar da var. Kızsam bile onların aymazca bazı davranışlarına, işte, tam da bu nokta da girmiyor mu senin dediğin heterojen olma özelliğini anlamlandırma yeteneği? Tam da özüme, köküme bağlı olma zorunluluğuna uygun davranma özelliği... Tanrı veya sen değilim ki değiştirebileyim.. Sahip olmadığım bir gücü kullanamadığım için beni eleştirmiyorsun değil mi?”
İndirme motoru, sonunda, ağır çalışan otel bağlantısına rağmen GREV adli kitabi lap top’uma yollamayı başarabilmişti. ‘Ding’ diye bir ses duydum lap top’tan gelen. Gözüm ve başım, tıpkı Mephistoteles’in gözü ve başı gibi, sesin geldiği yere dönüverdi. Adını unuttuğum bir Teks macerasında Teks ve Carson’la konuşan öldürülmüş rahibin hayaletinin gündoğumuyla gitmesi gerektiğini bilmesi gibi, ikimiz de olağandan çok uzun suren, bu, tartışmaya benzeyen muhabbetimizin bitme zamanının geldiğini anladık. Sustuk.. Hiç kıpırdamadan olduğumuz yerde durduk. Zaten ben uzanıyordum yatakta.. Yarı çıplak.. Oysa ayakta..
“Bakunin’in çevirisini oku..”
“Gitmeni bekliyorum..”
“Yazdıklarına cevap olarak su anda yazmakta olduklarını da oku..”
“Yanımda olmadan okuyabileceğim bir zaman olmasını diliyorum.”
“Haberin olsun diye soyluyorum. Forumdan biri, Libya’yı veya bilumum ülkeleri klozet yerine koyan ve B–52 bombardıman uçakları tarafından bombalanmayı meşru gören paylaşımlarda bulunacak. Sen buna çok kızacaksın..”
“Olabilir! İnsandan bahsediyoruz sonuçta.. Akşamdan beri çamursugiller olduğuna dair fikir birliğine vardığımız insandan..”
“Bu yazıya vereceğin tepki dolayısıyla yazacakların silinecek forumdan. Hatta konu tümden kaldırılacak..”
“Bizim forumda konu silinmez eğer ahlaki veya ilkesel bir konuda rahatsızlık vermiyorsa.”
“Olacak.. Göreceksin..”
“...”
“Sen buna kızıp bir yazı kaleme alacaksın. Başka bir yazıyı kaleme alacağının taahhüdünü vereceksin. Savunma mekanizmanın tüm güçlerini harekete geçireceğin bir yazı olacak. İkincisi biraz zaman alacak ama ilk yazıyı hemen yazacaksın.”
“...”
“Bir kaç insan hariç kimse anlamayacak ve kâle almayacak seni. Beklediğin ortak tepkiyi bulamamak seni çok rahatsız edecek. Benim ve benim gibilerin sahip olduğu, eleştirdiğin aynılığın zıddı olan farklılığa sahip olan insanlar seni rahatsız edecekler. Aynılığın mı, farklılığın mı senin için önemli veya daha önemli olduğu konusunda ikileme düşeceksin. Kıvranacaksın. Kendinle çeliştiğini düşünüp en büyük acın olan savunusuz kalmakla kıvranacaksın.”
“...”
“Benim sana gelmemi bile bekleyeceksin cevabını bulamadığın bazı soruların cevaplarını bulabileceğin ümidiyle..”
“...”
“ Hatta tüm serbest zamanını harcamak pahasına yazmak zorunda hissettiğin yazını bile okumayacak insanlar.. Hatta okuyacağını ümit ettiğin ve beklediğin insanlar.. Bunu bilerek yazmayı ve yazıyı bitirip bir an önce paylaşmayı isteyeceğin halde.. Zaman geçtikçe benim haklılığımı görüp kıvranacaksın ve kıvrandıkça daha çok reaksiyoner olacaksın.”
Harpoon.. Hones.. Mister No.. Serkan.. Fenerbahçe–100.. Bakunin.. WTFRM..
“Mephistoteles, hiç mi beni şaşırtmayacak ve aynı kalacaksın? Ibo’dan girdin forumdan çıktın.”
“Hepsi aynı şeylerin görüngüleri çünkü salak..”
“Git o zaman. Zaten biliyorsan salak olduğumu ne diye benle uğraşıyorsun ki? Akıllı ruhları almaya çalışmak varken neden benim ki gibi salak ruhlara sahip olmak için zaman harcıyorsun ki?”
“Siz nasıl lezzetli ve lezzetsiz yemekler yiyip aynı doygunluk hissine kapılıyorsanız ben de ayni hisse kapılıyorum.. Bilmiyor musun sanki?”
“Git artık lütfen.. Beni, benim karsı çıkıp kavga ettiklerimle ayni noktaya koydun. Farklılıklardan, hatta yaratılış farklılığından bahsedip sonsuz bir aynılığı ispatladın. Beni de en istemediğim yere koydun.”
“Ben koymadım. Senin sadece nerede olduğunu gösterdim. Kendini farklı görme kibrinin bos olduğunu gösterdim.”
“İbo, forum soruları sadece ve sadece benim bütünlüğümü kırmak için yaptığın oyunlar mıydı?”
“Görevimin o olduğunu bilmiyor muydun? Unuttun mu? Benim işim bütünlük kırmak.. İşinden istifa edişin ve basurun aklini etkilemiş sanırım.. Sanal orospular değil sönük erkekliğini uyaran, salak, dışarı sarkan basurunun sıkıştırdığı kasların sadece..”
“...”
“İyi geceler.. “
“...”
“...”
“...”
“Putin’in de neden, Libya’ya yapılan operasyona, ‘Haçlı Seferi’ dediğini düşünmeye basla.. Yarın gelince onu konuşuruz..”
“Tamam...”
“Forum’u ailesi yerine koyacak kadar seviyormuş... Salak...”
“...”
“Haa.. Sen, o kadar okuduğun halde, bir hamamda çalışıyorsun, değil mi? Üstelik sadece işçilik yaptığın.. Sürün o zaman tercih etmediğin hayatında, cebinde beş para olmaksızın istifa etme lüksüne sahip olma gururuna ve inisiyatif kullanma hakkına sahip olduğunu sandığın için.. Sürün.. Artık ve pislik temizleyicisi.. Sürün.. Kullanılmış kondom.. ”
“Hiç bu kadar ezmemiştin beni..”
“Hiç bu kadar kaşınmamıştın..”
 
Son düzenleme:

savok

Admin
30 Eki 2009
19,988
83,571
Kasımpaşa

“Yaşam bir çizgi romandır.”
“Çizgi roman yaşamdır.”
Sert bir önerme oldu.
Yumuşatalım.
Köşeli laflar kullanmak sonrasında yutkunma da zorluk,
üzerinize afiyet sindirimde zafiyet çıkarabilir.
Ancak bazen köşeli, sınırları belirli ve açık konuşmak gerekir.
Yani taraf olmak şarttır.
Ünlü bir büyüğümüzün buyurduğu gibi,
“Bitaraf olan, bertaraf olur.” özdeyişini unutmamak gerekir.
Özgürlük için taraf olmak gerekir.
Haksızlığa karşı, eşitlik için
Yoksulluğa, sömürüye, bağnazlığa
Karanlığa karşı Aydınlığa taraf olmak gerekir.
Kötülüğe karşı iyilik yanında olmalı insan.
Olmalı da..
Olmadı diye de kimse kimseye
Yanıtının başka türlü olması beklenmeyen sorular sormamalı
Kırmızı urbalılar olmasa Swing ile Blek işsiz birer avcı olmaktan ileri geçemezlerdi.
Zenginler olmasaydı kim onlardan çalıp yoksullara verecekti?
Kötü olmasa iyilik ne adına var olabilir ki?
Liste uzatılabilir..
Diyalektik bunu gerektirir.

“…
Karayılan
Karayılan olmazdan önce
Antep köylüklerinde ırgattı.
Belki rahatsızdı, belki rahattı,
bunu düşünmeğe vakit bırakmıyordular,
yaşıyordu bir tarla sıçanı gibi
ve korkaktı bir tarla sıçanı kadar.
Yiğitlik atla, silâhla, toprakla olur,
onun atı, silâhı, toprağı yoktu.
Boynu yine böyle çöp gibi ince
ve böyle kocaman kafalıydı
Karayılan
Karayılan olmazdan önce.
…”


Kimseden kahramanlık yapmasını bekleyemeyiz.
Sonra kahramanlık demode oldu.
Tüm beyazlar kirlendi..
Ne kaldı geriye..
İnsan’ı zorlayamazsın savaşmaya
Kapısına gelene dek savaş.

“…
«Karayılan» olmazdan önce
umurunda değildi Karayılan'ın
kıyamete dek düşmana verseler Antep'i.
Çünkü onu düşünmeğe alıştırmadılar.
Yaşadı toprakta bir tarla sıçanı gibi,
korkaktı da bir tarla sıçanı kadar.
…”


Aynı şeyleri düşünmek zorunda da değiliz.
Ya da aynı tepkileri vermek de gerekmez..
Aynı sözcükleri de kullanamayabiliriz..
Ancak birbirimize karşı kavgada bile söylenmeyecek büyük sözler de
söylememek gerekir,
Aramızda olmayanlar yerine olanlara bakmak gerek..

“…
Karayılan
Karayılan olmazdan önce
kara yılanın encamını görünce
haykırdı avaz avaz
ömrünün ilk düşüncesini.
«İbret al, deli gönlüm,
demir sandıkta saklansan bulur seni,
ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm.»

Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
bir tarla sıçanı kadar korkak olan,
fırlayıp atlayınca ileri
bir dehşet aldı Anteplileri,
seğirttiler peşince.
Düşmanı tepelerde yediler.
Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
bir tarla sıçanı kadar korkak olana :
KARAYILAN dediler.

«Karayılan der ki: Harbe oturak,
Kilis yollarından kelle getirek,
nerde düşman varsa orda bitirek,
vurun ha yiğitler namus günüdür...»
…”


Tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır.
Peki, bir insanın yılanla ne gibi bir alışverişi olabilir?
Yılanın deliğinde kalması hem kendimizin,
hem de toplumun diğer üyelerinin vücut sağlığı açısından daha hayırlı değil midir?
Yılana küfretsen deliğinden çıkmaz mı sanki!
Yılaaan, güzel yılaaan, şirin yı.. (Merhumun son sözleri.. )
(Ekşi sözlük alıntısı)


Aslında sorun Türkçe karakteri olan bir klavyenin olmayışı
İletişim çağının global klavyeleri işbaşına
Yaşasın pasif izleyicilik ya da yaşasın dominant yenge
Neydi bildiğim, aslında bir bok bilmem
Bilmiş gibi görünmeyi iyi beceririm

Son söz
Yazdım yoruldum
Küçüktüm büyüdüm
Beni sevenleri kırdım, sömürdüm
Gaspçıları, katilleri
Hırsızları, tantanacılar, kaldırımcılar, yankesicileri gördüm
Gece saat üçte sardunya uykudayken Hacıhüsrev’e girdim
Sabahları işe çıkan hırsızlara
“Hayırlı işler” dendiğini duydum
Esrarkeşleri, eroinciler, zulaları zarbo’ları
Bilumum cezaevlerini gördüm
İyiliği gördüm, kötülüğü bizzat yaşadım
Yaşadım da ne oldu..
Sonra bir gün çocukluğumu gördüm.
En kısa yolun bilinen yol olduğunu öğrendim.
En doğru sözün kısa olanı olduğunu anladım.

Saygılarımla..
 

serifengin

Onursal Üye
23 Eki 2009
2,617
6,031
İstanbul-İzmir
ben onu bunu bilmem arkadaş!!
ben süpermeni değil lex luthoru severim napalım kötüyse??
adam karun gibi zengin:D
ben cılız tommiksi değil binbirsuratı severim..
eh herkesin yerine geçerr!!
örümceği değil normanı severim oda deli gibi zengin e gücüde var?
ben çelik bleki değil o çarpık ağızlı dişlek ingiliz subayını severim e onunda anası babası var canııım:d

hem sallamayın arkadaşlar!!
hem gücü olacak adamın hemde insanlığı kurtacakmış!!
köye muhtar olup dağı taşı zilliyetine geçiren bir Türkiye,de yaşıyacaksın, hemde eh ben bu kahramanların peşine giderim diyeceksin?
yemezlerrrrrr:)

aslında hepiniz o kötü karakterlere bitiyorsunuz anladım ben siziiiii:D


not: sevgili Savok bayıldım yazına az birazını çalıp face,me ekledim helal et:d
 

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
573
derdini anlatmadan kimseden taraf olmasını bekliyemezsin.

Dostum, kimseden taraf olmasini beklemiyorum. Zaten herkes... Ama herkes... Bir sekilde taraf degil mi?
Tas Devri'nden bu yana taraf olmayan bir tek insan, bir tek birey gecmis mi bu dunyadan?
Nasil da bilerek veya bilmeyerek yazmissin en onemli noktayi, benim gozden kacirdigim.. Belki de hep gozden kacirdigim..
 

ccahitkar

Onursal Üye
30 Eki 2010
4,805
2,617
metu
bende bu yazına şu şiirle katkıda bulunayım.
Konuya tam uyumlu


Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
...Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah'ın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi'ye


II

Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar
Haklarını helâl ederler elbet.
Alacağına gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.


III

Tüfeğini depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir rüzigar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigâr.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısiyla:
"Ölüm Allah'ın emri,
Ayrılık olmasaydı."

Orhan Veli KANIK:):)


Ben bir şey söyleyemiyorum bu kadar lakırdıdan sonra,zira ent dilinde bu kadar lakırdı yüzyılları alırdı.
 
Son düzenleme:

Kurşunkale

Kıdemli Üye
10 Ağu 2010
125
96
Evet; her zaman bir dünya görüşümüz, bir inancımız, bir ideolojimiz olabilir ve biz o duygularımız doğrultusundaki düşüncelerimize taraf/taraftar oluruz. Lakin hangi düşünceye, hangi inanca sahip olursak olalım, her zaman iyiden, doğrudan güzelden yana olmamız gerekir ki bu da gayet doğal bir olgu, gayet insanî bir durum.

Hiç kimse kötüden, çirkinlikten yana (taraf) olmaz istemez ki!

Hiçbir insan; zulmeden kötülük yapan bir insan bile, kendisine bir kötülük yapılmasını istemez. Bir katil ister mi ki kendi canına saldırılsın? Bir hırsız ister mi ki kendi eşyası/malı çalınsın? Bir tecavüzcü ister mi ki kendi sevdiklerine tecavüz edilsin? Bir insan ister mi ki kendisine sözlü veya fiziksel olarak zulmedilsin? Bir ülke ister mi ki kendi topraklarına saldırılsın? Velhasıl buna benzer örnekleri çoğaltabiliriz.

Kısaca sözün özü; hangi inanca, hangi ideolojiye, hangi görüşe sahip olursak olalım hepimizin bir ortak paydası var. O da hepimizin İYİ’den taraf olmamızın gerçeğidir!...
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,304
49,801
NeverLand
Sevgili bilgibilgi;
Yazdıklarınızı büyük bir konsantrasyonlar okudum.
Aklıma "Pan" geldi.
Hani modern toplumumuzda söylerken esas kökenini bilmeden kullandığımız "Panik"in isim babası olan Pan.
Oradan Parfümün Dansı geldi aklıma.
Bir kız arkadaşım hediye etmiş sayfalarını ona aldığım parfümle doldurmuştu.
Yorumlamak için değil sadece hatırladığım için yazdım.
İyi ki varsın.
 

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
573



Sloganlari yok sayiyorum.. Aleni olan, ideolojik soylemi yok sayiyorum, duygusal populizmi ve manipulasyonu yok sayiyorum. Tum samimiyetimle, sadece yukaridaki videoda verilen rakamlari, resimleri ve bunlarin nasil bir dunyanin gorunguleri oldugunu dusunuyorum..

Binlerce cizgi roman yaratilabilecek bir konu, binlerce cizgi roman konusuna ilham olmus bir konu..

"Bakmiyorum, ilgilenmiyorum, bana ne, ne'me lazim, izledim unuttum, vb." diyebilecek insanlarin da oldugunu goz ardi etmeden ve boyle insanlarin da bulundugunu bilerek.. Kendime bir soru soruyorum: "Gercegin karsisinda siradan bir izleyici, tepkisiz bir aktor, umursamaz bir birey, notr bir ruh ve en onemlisi gercegi yok sayar bir sinirlandirilmis hayatin sahibi olabilir miyim?"

Kimse bana alinmasin ve kusuruma bakmasin ama.. Isterseniz konumuz baglaminda alin bu diyecegimi.. "Hayat o denli gercek ki kanserle ayni ozelliklere sahip insan bile bu gerceklerden kacamaz. Bakunin'in dedigi gibi, hayatin ta kendisi olan bu forumda da hayatin gerceklerinden kacilamaz.."


Gerisi lafü güzaf'tir..
 

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
573
Sevgili bilgibilgi;
Yazdıklarınızı büyük bir konsantrasyonlar okudum.
Aklıma "Pan" geldi.
Hani modern toplumumuzda söylerken esas kökenini bilmeden kullandığımız "Panik"in isim babası olan Pan.
Oradan Parfümün Dansı geldi aklıma.
Bir kız arkadaşım hediye etmiş sayfalarını ona aldığım parfümle doldurmuştu.
Yorumlamak için değil sadece hatırladığım için yazdım.
İyi ki varsın.

Sagol, Sevgili Bakunin.. Video'nun etkisiyle yazdiklarini okumadan paylasimda bulunmusum.. Simdi okudum.

Yazdiklarindan sonra benim aklima gelenlerse, Ortacag'da, PAN ve Dyonisos icin yapilan bahar senlikleri oldu. Aslinda, eski inanclarini, kutsal gunlarini, yilbaslarini kutlayanlar.. Sonra cadi veya sapkin damgasi ile yakilanlar, sirf eski inanclarindan kopamadiklari icin..

Parfumerist filminin arka planindaki yoksulluk.. Her anlamda ama..

Sonra Peter PAN geldi aklima.. Peter PAN komplexine sahip ama cevre ve hayat tarafindan zorunlu buyume surecine tabi tutulan biri olarak.. Sonra seni hatirladim yine.. Yukaridaki yazimda Mephistoteles'in sozu, "SALAK! Bir de forumu ailesi gibi goruyormus..."


Mephistoteles... Yaniliyormus...
Iyi ki varsin...
 

gurselileri

Guest
18 Tem 2010
2,226
2,288
LÜLEBURGAZ
bs5w9vm3bodr59w2p.jpg
 

gurcansarı

Çeviri & Balonlama
10 Tem 2010
587
3,694
istanbul
ne demiş şair:
"düşünen kafalara zararlı fikirler üşüşür"

düşünüyorsak eğer azınlıktayız; artık anlayın.
yok öyle fikir üretmek. heleki çözüm önerisi.. heleki çözüm zıtsa çıkarlara, zıtsa doymayan boğazlara; zinhar yasak.
"okullar olmasa maarifi ne güzel idare ederdik" diyen bir ırkın ahfadıyız biz.
"muhtaç olduğumuz kudreti" nerede bulacağımızı söyleyenlere sırtımızı dönmüşüz biz.
eğitim değil öğretim; bırak hatta ne öğretimi düpedüz ezber sıralarından mezun olmuşuz biz.
hala neyin tartışmasını yapıyoruz. gemi kaçtı, tren kaçtı uçak hiç gelmedi yayan yürüyenler yollarda helak.
okuyalım biz çizgi romanlarımızı, kuralım hayallerimizi yarım yamalak; fazlası zarar bünyeye.
yoksa o mephisto mudur ne zıkkımsa sadece basur sokmakla kalmaz mabadımıza. aman haaa pür dikkat.
bilgibilgi arkadaşım zaten farklı düşünme illetine tutulmuşsun ( ilk aşaması düşünmek zaten ) daha da kötüsü farklılığının da farkına varmışsın ki evlerden ırak. bırak diğerlerinden ne istersin.
ne demiş şarkıcı: " sen yine iyisimi çal söyle bildiğin gibi bu gece eğlensin herkes gülsün bu gece"
cehalet mutluluktur insanların mutluluğunu sorgulamaya dahası ellerinden almaya çalışmaya ne hakkın var. neo musun sen "kırmızı hap mı mavi hap mı"
belanı bulmuşsun bari bulaştırma yav.

meali: iyi adamsın bilgibilgi sevdim seni.
 

dangzinghunang

Yeni Üye
12 Ara 2009
44
3
ABD
Kimse bana alinmasin ve kusuruma bakmasin ama.. Isterseniz konumuz baglaminda alin bu diyecegimi.. "Hayat o denli gercek ki kanserle ayni ozelliklere sahip insan bile bu gerceklerden kacamaz. Bakunin'in dedigi gibi, hayatin ta kendisi olan bu forumda da hayatin gerceklerinden kacilamaz.."
Gerisi lafü güzaf'tir..

Hayat aslinda gercek degildir. Hayat gercek degildir, ama yalan da degildir. Insan gercekle yalan arasinda taraf olmak zorunda kalmasin.
Ruyalar da gercektir, ama ayni zamanda gercek degildir de. Ve ruyalarin gercekliginden de kacilamaz, ama ruyadan uyanilabilinir.
Ruya hala gercek olarak kalir, ama hicbir zaman gercek anlamda gercek degildir. Ruya ile hayatin gerceginin tek ayrildigi nokta ise sudur: Insan ruyasindan dolayi sorgulanamaz, ama hayatin gerceklerinin "sadece" bir kismindan sorgulanabilir. Iste bu sorgulama hayatin gercek kismidir. Geri kalani ise gercek degildir.
Eline aldiginiz tas, toprak gercek degil, ama dusunceleriniz, niyetleriniz, arzulariniz gercektir. Zaten bunlarla sorgulanirsiniz, ve gercek olanlar da bunlardir. Iste bu da hayatin gercekleriyle ruya arasindaki ortak paylardir.
Umarim basitce anlatabilmisimdir.
Sorulariniza birazdan baska bir eklentim olacak.
 

dangzinghunang

Yeni Üye
12 Ara 2009
44
3
ABD
Insanlarin da aslinda diger yaratiklar gibi ortak yonleri var. Mesela taraf tutma, suru halinde yasama vesaire.
Bu vesaireye okudugumuz cizgiromanlarda ve diger yerlerde hep iyi ile ozdeslesmek de eklenebilir mi diye bir arastirma mi acaba yaptiginiz sey.
Sonra bundan baska cikarimlar elde edeceksiniz belki. Bilemiyorum.

Hic Grand Thieft Auto oynadiniz mi? Oradaki oyun kahramani masum insanlari olduruyor, soygun yapiyor, dakika basi bir araba caliyor... Hatta polis oldurup hapse girmekten kurtulursaniz ekstradan puanlar aliyorsunuz.
Bu oyunlar ile insanlar kotu ile ozdeslesmeyi birakin, direkt olarak kotuyu oynayip, cinayetleri kendileri sanal alemde isliyorlar.
Bu bir asama belki de, ve bu asamaya belki de sevimli hirsiz, sinir eden polis filmleriyle gelinmistir.
Mesela muze soygunu, banka soygunu filmleri yapildi. Bonnie ve Clyde bunlardan biri.
Bu sefer de herkes soyguncularin parayi cebe indirmesini, su bankayi soymasini istemeye basladi.

Sonunda yavas yavas kotu insan profilleri de bilgisayar oyunlariyla ortaya cikti.

Su halde soyle de bir soru sorabiliriz: Grand Thieft Auto oyununu oynadiktan sonra hangimiz Nico Bellic olmadi?

Belki de icimizdeki seytani zararsizca tatmin ediyoruzdur, ya da sadece birseyler paylasacak arkadas ariyoruzdur sadece, kim gercegi bilebilir ki?

"Pasif izleyiciligin kabullenebilirligi" insanin icindeki seytani tarafin pasif izleyicilikle tatmin edilmesi ve gercege tasinmamasi acaba dogru bir yaklasim mi?
Izlenilen seye para odenip desteklendigi dusunulurse bence pasif izleyicilikten uzak durulmasi gerekir.
Insan kendi aktifligini arayip, ona alismasini zaman icinde ogrenmeli. Insanin icinde olan iyidir, onu bulmasi yeterli.
Temiz bir kalp genelde yardimci oluyor, iyi arkadaslar da oyle.

Gene de bu forumda fazla simgesel idollerden kacinilmali bence. Cizgi romani seviyoruz ve hepimiz iyiyiz. Zaten her beden ruha gore farklidir, ama iyidir.
Kimin en dogrusunu yaptigini biz bilemeyiz sozu ne kadar da dogru. Biz olayi alir, kendimize gore yorumlariz. Herkes kendine gore farkli yorumlayabilir ve herkesin yorumu kendine gore dogrudur.
Baskasinin yorumlarina saygi gosteren, anlayis gosteren ise en dogrudur.

Zaman degisiyor, Tom Miks'in yerine artik Nico Bellic'ler firtina gibi geliyorlar. NE KOTU!...
 
Son düzenleme:

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
573
Tesadufen foruma baktigimda yazdiklarinizi gordum ve okudum. Sabahin erken saatlerinden beri internet baglantim acik oldugu halde, forumu pek kontrol edemedim.

Sabahtan beri okuyor ve not aliyorum. Onemli gordugum bir konu uzerine bir yazi yazmayi planladim. Tum notlarim hazir. Kurguyu ise kendiliginden olusmasini istedigim icin dusunmedim.
Beyin ve kalp denilen ve organ adlariyla anlamlandirilmasi alisilagelmis olan iki kutbun birlikteligini gostermek icin okura... Boyle daha kolay tavlaniyor okur. Belki de eksiklerimi savunmak icin daha kolay yollar buluyorum boylelikle..

Eger dusuncelerimiz, arzularimiz gercekse, ben de dusunsel masturbasyonlarimi gercek bir eylemin sonucunda hissedilmis duygular olarak sunabilirim okura. Nasil olsa kimse beni gormuyor ve yanimda degil..

Bol onermeli yazinizi okudum. Bir kac defa okudum hem de. Nedense ben her seyi bir kac defa okurum. Her defasinda yeni bir metinmis gibi hissederek, anlamlandirarak, ogrenerek..

Bol onermeli ve Platoncu Idealizm'le ortusen pek cok yan buldum. Spinoza ve Leibniz'in "kotuluk sorunsali" uzerine yazdiklari geldi aklima. Yillar once bu konularda dusunurken okudugum ve okuduklarimdan pek cogunu unuttugum...

Bazi seyleri tekrardan okuma ve arastirma karari aldirdiniz bana. Tam olarak hatirlayamadigim konulari hatirlattiniz.

"Temiz bir kalp genelde yardimci oluyor, iyi arkadaslar da oyle." demissiniz. Katiliyorum size.. Eksik oldugumu okurken hissetigim, unuttugum bazi konulari hatirlatmanizdan dolayi kendiniz ispatlamis oldunuz yazdiginiz onermeyi. Hic gormedigim, tanimadigim biri olarak dostluk ve yardim gordum sizden.

Simdi baska bir konuda yaziyorum. Burada paylasacagim.. Ama sunu bilin ki, o sorularimda zerre kadar iyilik ve kotuluk sorunsali uzerine ima'm yoktu. Iyi olmak ve kotu olmak, kimin iyi veya kotu oldugu bu forumda bu sekilde paylasima acilabilecek seyler degiller ki.

Sanki, en az bir kisi farketti ne yapmak istedigimi. Belki de herkes farketmistir. Ben koymamayayim adini simdiden ne yapmak istedigimin. Kim bilir, belki de sadece kendimin her zaman oldugu gibi davraniyorum bu konuda da.. Sunu da belirtmeden gecmeyeyim, "hala sordugum sorularla ilgili bir yazi yazmayi planliyorum.

Cok tesekkur ederim size.. Korku ve cekince hissi uyandirmadiginiz icin bana yazilarinizla.. Ne sizde ne bende..

Ama.. Simdilik bana musaade.. Etrafta cok uyaran oldugu halde bitmesi gereken yazima geri donmeliyim. Issizim ve zamanimi iyi degerlendirmem gerektigini dusunuyorum.

Sevgiler ve mutluluklar sizinle olsun..

NOT: Niyetlerim ve arzularim gercekse neden ben hala bu dusuncelerimi yaziya dokmekle, sizlerin okumanizi beklemekle ve bir degisim beklemekle zaman harciyorum ki? Yoksa niyet ve arzularim sadece hayallerimde mi gerceklik kirilmasi ve donusum yaratiyor? O halde baskalarinin niyetleri ve arzulari? Yoksa onlar da zaten benim hayallerimde olanlar mi sadece aslinda orta dunyada bulunmayan? Eger oyleyse bile, dusuncelerimde, niyetlerimde ve arzularimda bile mi var "benden bagimsiz bir oznenin ben disi uyariciligi?"
 
Son düzenleme:

dangzinghunang

Yeni Üye
12 Ara 2009
44
3
ABD
Hayatın gerçek olmadığına şu kendi hayatımda yaşanmış öyküden sonra karar verdim.


Giriş:
Küçük bir öykü bir arkadaşımın benden Peter Gabriel'in CD'sini istemesiyle başladı.
Vermedim, O da benim vermediğimi kendisi aldı ve geriye de vermedi.


Gelişme:
Zaman içinde olay öz olarak aklımda kaldı ama detayda unutuldu gitti. O arkadaşım hakkında ise zamanla nefrete yakın duygular beslemeye başladım.
Sonra birden ülkeden göç etmek durumunda kaldım. Uçağa binerken yanıma sadece iki bavul eşya alma hakkım vardı. Bu iki bavula da birkaç giyecek, biraz işim için gerekli şeyler yerleştirdim. Aile fotograflarımı bile emanet olarak anneme verdim.
Ülke değiştiriyorum, kolay değil. Evden çıkarken geriye baktım, eski çizgiromanlarım, sevdiğim dergiler müzik setim ve bir yığın da eşyam geride kaldı, sığmadı bu iki bavula.
Eve bakarken gözüm kenarda duran müzik CD'lerine de takıldı. Aklıma Peter Gabriel'in CD'sini alan ve geriye vermeyen arkadaşım geldi bir anda.
Keşke şimdi yanımda olsa da buradaki yüzlerce CD'yi ve kaseti O'na bedavaya versem dedim. Keşke burada olsa da ne varsa ne dilerse alsa götürse, geri getirmese. Yoksa hazinemi çöpçüler götürecek...
Oyle de oldu. Gerçeği (eğer gerçek buysa) olduğu gibi çöpçülere teslim etmiştim.

Sonuç:
Yeni bir ülkeye ayak bastığım zaman yanımda ne müzik CDlerim ne de aile fotograflarım vardı. Ama telefonla arayacağım iyi arkadaşlar, iyi bir ailem, dostlarım ve bendeki tecrübeler, iyilikler ve kötülükler vardı yanımda sadece.
Şu halde dedim, taş toprak, müzik CD'leri film DVD'leri hepsi gerçek değilmiş. Hani hiçbirisi yok şimdi yanımda. Ama dostluk, arkadaşlık ve iyilik gerçekmiş, çünkü hepsi, hep yanımda...
 
Son düzenleme:

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
573
dangzinghunang'a

Hissedilenler hissedilenlerdir. Oyku baska oykulere gebedir. Zaten yazilmis ama yayimlanmayi bekleyen..

Giris:

Bir biblioman ve ogrenme hastasi olarak surekli kitap aldi ve okudu, o zamanlar genc olan kisi. Ac kaldi; yine de kitaplara harcadi butun parasini. Tasiyamadi hatta aldiklarini ve taksi tuttu son ekmek parasiyla.. Ertesi gun ac kalacak oldugunun farkinda olmayi yok sayarak.. 22 senesi okullarda gecti. Unuttu icinden ciktigi halkin dilini... Kekelemeye bile basladi onlarla konusurken, " Acaba hangi sozcugu secersem demek istedigimi daha iyi anlar?" kaygisiyla. Bildigi her seyi paylasti ve bilinen her seyi almaya calisti. Ona ragmen tek bir kitabini bile kimseye odunc vermedi. Evde okusunlardi; ama cikarmadan ev disina.. Cunku biliyordu gelmeyecegini ve belki de unutulacagini sacma salak bir yerde.. Kimse alip gidemedi tek bir kitabini bile.. Bilirdi kitapliginda kendi iradesi disinda yapilmis her eylemi.. Yapani da bildigi gibi..

Gelisme:

Sonra, cok sevdigi yazarlik mesleginden el cektirildi. Yazdirilmadi yazi ona.. Yazdiranlarsa sansur uygulamaya kalktilar sanki basili gazetede sansurlu yazisini gordugu anda basili tum gazeteleri yakip yirtacagini bilmiyorlarmis gibi.. 6 ay elektriksiz evde yasadi. Sabahlari hic acmadigi kapinin onune 1 tabak yemek ve 1 ekmek birakan, hic beraber yasamadigi annesinin getirdiklerini yiyerek. "Madem var olamiyorsun, bedeninin ve bilincinin varliginin olmasi gereksiz" diye dusundu.

Uzun hikaye, baska zaman anlatirim. Bir sekilde, tam da en dipte oldugu bir zamanda yurt disina gitmek zorunda kaldi. Bilet alacak parasi yoktu. Bilet parasini bulacagi cok insan vardi oysa.. Istemedi.. Ne yapti acaba? Tam 10 bin kitap satti uc otuz paraya.. Butun kitaplarini.. Ustelik sahaf olan bir arkadasina.. Hep, "at bu kitaplari; bunlar mutsuz ediyor seni. Parani bunlara harcayip ac kaliyorsun." diyen annesinin aglamakli yuzune bakamadan gozyaslarini sinirle ortmeye calisarak. Kardeslerine bagirip kufur ederek.. O gun, o an bile hic bir arkadasina vermeyi dusunmedi kitaplarini.. Tipki su an da vermek istemedigi gibi.. Her zamanki gibi aldigi paralari burusturarak cebine soktu ve gitti -40'lardaki yabanci ulkeye.. Dilini hic bilmedigi..

Sonuc:

Yeni ulkede sadece telefondaki dostlari kaldi. Cok az zaman gecirdigi ailesi kaldi telefonun diger ucunda. Aslinda uzaktayken arkadas olmadiklari ortaya cikan insanlar kaldi. Yine bu topraklardan cikmis olan ve o yabanci ulkede tanisilan kardesler oldu. iyilik ve kotuluk diye bakmadi hic bir zaman olaya. Iyiligi ve kotulugu cok onemsedigi halde. Empati kurmaya calisti. Kirildi. Bozuldu ve.. Sonunda donmek zorunda kaldi yine ulkesine.. Hem mutlu hem mutsuz.. Bakti.. Insanlar yine ayni kalmis.. O hayatlarinda olsun ya da olmasin.. Anladi ki, herkes, kendisinden baska herkes, kendi hayatini yasiyormus..

Kitaplari.. Sahafta satiliga cikmis.. Coktan.. Bir gun bir arkadasinin evine gitmis.. Kucuk kardesi sinema ve yonetmen olma sevdalisi olmus.. "Neden?" diye sorunca, "bilgibilgi abi, bir gun bir kitap aldim, uzerinde senin adin yaziyordu. Okudum ve ben de bu meslege girmek istedim" demis.. Bakmis, cocuk cok mutluymus.. Yine de, kitaplari yanindaymis, satilmadan.. Her satiri, her sayfasi aklinda.. Kendisi o cocugun mutlulugunu kiskanmis.. Sattigi binlerce kitaptan sadece birini okuyarak mutlulugu yakalayan o cocugu...

Sonucun sonucu:

O yabanci ulkede kitaplari olmadigi icin internete bakmis.. Forumlari ve yeni dostlari bulmus.. Her dost baska bir dostu dogurmus.. En son dogan dost dangzinghunang olmus..
Bu oykuyu yazdiktan sonra hayatin gercek oldugunu anlamis.. Pater Pan komplexinden zorunlu olarak siyrilmis ve buyumeye baslamis. Aslinda buyuk rolu oynamaya baslamis.. Babasi olunce buyuk rolu oynama gorevi ona kalmis..
 
Son düzenleme:

dangzinghunang

Yeni Üye
12 Ara 2009
44
3
ABD
Farkli farkli hayatlarda ne kadar ortak noktalar varmis megerse.
O da ulke degistirirken ucak biletini zor toplamis. Cizerlik yapiyormus, kitaplari resimliyormus. Bilet parasini toplamak icin kapaklarini ve iclerini cizdigi butun kitaplarini satmis sahaflarda. Cizgi romanlarin da kapaklarini cizmis. Ama sonra bilet parasi icin satmis yeni olanlari sahafa. Elinde kendi cizdigi kapak resimleri olan cizgi romanlardan bile cok az kalmis. Sonra bunlari internette ararken bazilarini cizgi diyarinda buluvermis. Kagit gibi kokmuyormus ama olsun.

Yalniz hayatlardaki fark, benim kahraman ulkesine geriye donmemis hala disarida yasamaya devam ediyormus. Insanlarin farkli olduklarini, herkesin kendi hayatini yasadiginin farkindaymis bu da. Ama isin o kismi cok uzun hikaye. Sadece ne kadar kirilgan ve ne kadar hassas oldugunu goruyor, ama buna ragmen hala nasil hayatta kalabildigini hayretle izliyormus. 16 yasinda hayattan bekledigi hemen hemen herseyi almis, ve hayat artik daha fazlasini vermez olmus O'na. Ama elindekini de almiyormus. Hayati dusunmeye baslamis. Kucuk bir isyankarlik aslinda ne kadar da cok seyi cozecek, ayaginda eziverecek gibiymis. Mephistoteles de zaten bolca ugruyormus kendisine. Cok kibirliydi. Ama artik eser kalmadi. O kadar ki, kibiri bile utanmadan tasiyacak kadar uzaklasti kibirden. Ama zaman zaman hala karistiriyor kavramlari. Ogrenmek onemli. Forumlarda zaman zaman kendisi de deniyor insanlari. Tek gordugu ise insanlarin farkliligi ve benzerlikleri.
Zaman zaman herkesin ayni olduguna inaniyor, zaman zaman ayni renge bakarken bile insanlarin farkli seyler gordugune...

Tek kazandigi ise hosgoru oldu zaman icinde.. Cunku 20 yasindayken hayatin gercek olduguna inaniyordu. Zaman icinde oyle olmadigina, hayatin gercek olmadigina karar verdi. Bu gun birisi O'na hayat gercektir seni geri zekali dedigi zaman hemen kendi gecmisini hatirliyor ve icinden hafifce gulumsuyormus.

Bu arada en son eylemi Ken Parker'in Adah adli mukemmel cizgiromanin cevirisini indirmek olmus. Cok kaliteli cizimler ve balonlama gercekten. Bakunin'e sonsuz tesekkurler. Birazdan onu okumaya baslayacakmis.
Yeni arkadaslar, yeni cizgiromanlar... Guzel seyler.
 
Son düzenleme:

dangzinghunang

Yeni Üye
12 Ara 2009
44
3
ABD
Iyi giyimli bir kadın işsiz kaldığı için yaklaşıp para istedi. Ama ortamın trafiğinden o anda durup kadına yardım edemedi.
Üstelik de içinden dedi ki: "Bu kadar iyi giyimli bir kadına neden yardım edeyim ki? Üstelik de çok gıcık bir tipi var."

Sonra kalbinin üzüntüden buruklaştığını, ama beyninin neşeden zıpladığını farketti. Kim söylüyor bunu kulağıma dedi. Mephistoteles, gene sen misin yoksa? "Beyin ve kalp denilen ve organ adlariyla anlamlandirilmasi alisilagelmis olan iki kutbun birlikteligi" böyle mi oluyordu?

Bu aklından geçenleri düşündü ve kendinden utandı. Herkesin kendinden utandığı bir an mutlaka vardır. Yardım isteyen bu kadın hakkında bilinçli olarak aklından o kötü düşünceleri geçirmemişti. Eğer bu kötü düşünceleri aklımdan geçiren ben değilsem bu kimdir diye düsündü. Yoksa ben ben değil miyim? İçimde başkaları mı var? Yoksa özgür değil miyim?

Araba kullanıyordu, zaten o yüzden durup kadına yardım edememişti. Aklından geçen bu kötü düşünceye inat geri döner ve kadına yardım ederdi yoksa.
Geçen gün trafikte kendisine büyük bir kabalık eden başka bir sürücü geldi aklına. Dikkatini yola vermesi gerekiyordu. Başka bir sürücü bir anda rampada önüne fırlamış ve kendisini tehlikeye atmıştı. Bunlar aklındayken etrafına bakındı, yoldan şu rampaya girmeliydi, ama geç kalmıştı, yandaki araba da hızla devam ediyordu. İki saniyesi vardı sadece, bir anda yandaki arabanın önüne atıldı, ve atılmasıyla birlikte arkadakı arabanın korna sesini acı acı işitmesi bir oldu. Utandı, arkasına aynadan bile bakamadı. Kendisi de kısa süre önce aynı şekilde kendisini tehlikeye atan adama aynı şekilde korna çalmıştı. Ve kendisine bakıp özür dilemediği için de çok kızmıştı. Işte şimdi kendisi de utancından aynaya bakıp gerideki sürücü ile yüzleşemiyordu...

Tekrar düşünmeye başladı. Once aklından geçenleri kontrol edememiş, ve özgür değil miyim diye düşünmüştü. Şimdiyse bırakın aklından geçeni kontrol etmeyi, refleksler sayesinde kendi hareketlerini bile kontrol edememiş ve çok kızdığı bir insanın hareketlerini aynen kendisi de tekrarlamıştı.

Aklına kadın geldi gene. Düşünmeye başladı. Dilencilik yapan neden güzel giyinsin ki bile bile diye düşündü. Mükemmel bir kürkü ve çok temiz giysileri vardı. Peki neden kötü giyinsin ki diye düşündü. Kendini olduğundan daha fakir göstermesi, aksayan organlarını gurur duyuyormuşcasına sergilemesi ve basmakalıp sözleri inanmadan söylemesi mi gerekiyordu illa ki? İşte ben giyebildiğim en temiz giysiyi giydim, en iyi şekilde hazırlandım ve dileniyorum diyordu. Aslında O'nun paraya değil, işe ihtiyaci vardi. Eğer bir şirketim olsa hiç olmasa bile ne iyi sekreter olur bundan diye düşündü. Aslında çalışmak için iş arıyor, bunun için iyi giyimli ama arada verirsek bahşişi de şu zamanda kabul ediyor olmalı diye düşündü.

Taşlar yerlerine oturmaya başlamıştı. Bundan sonra kadına sinir olan istemsiz düşünceleri de dağılıverdi, buraya kadarmış bu düşünceler de, öğretti, işini tamamladı ve artık gitti. Aksine saygı dolu düşünceler kapladı içini. Hayat bana öğretiyor dedi.
Bu dersleri anlayabildiği için sevindi. Mephistoteles'i dinleseydi ilk anda kestirip atmış olacaktı çoğu şeyi. Ama üstüne üstüne gitmek önemli.
Temiz bir kalp ve iyi arkadaşlar daha da önemli...
 
Son düzenleme:

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
573
+18 (Lutfen kucukler okumasinlar bu yaziyi)

COCUK TECAVUZLERI, CINAYETLERI, ITIRAFLAR, HUKUK VE CEZA KAVRAMLARI (cizgiromanlar da konuyla iliskilendirilerek) UZERINE MEPHISTOTELES’LE YAPILAN YOKEDICI TARTISMA YA DA SUCUN KABULLENILIRLIGI...



Son bir kac gundur oteldeki odamda kalmiyorum. Cayci Hasan'in izbesinde oturuyor; bira icip yazi yaziyorum. Yazmaktan ve okumaktan cok yorgun dustugum sabaha karsi ise hemen yani basimdaki pis divana kivrilip uyuyorum. Gerci o kucucuk divana sigabilmek icin biraz fazla kivrilmak zorunda kaliyorum ama... Olsun.. Zorunlu bir hayatta konforlu bir sekilde yasamaktansa, ozgur bir hayatta pislikten kasinmayi tercih ederim.

Bu arada,yuzum de o kadar tatli kasiniyor ki; uzun zaman sonra ilk kez, her gun tras edilmek zorunda birakilmayan sakalimin buyurken salgiladigi ephedrin hormonunun hissettirdikleriyle. Metamfetamin’i yazdirma, Ephedra Sinica’yi arayip bulma kulfeti olmadan... Varsin, vucudum da Hasan’in kirli divanindan dolayi kasinsin...

Yerim bellidir Hasan’in izbesinde. Kasa solumda, kapi sagimda... Sirtim duvara donuk otururum; hep ayni yerde. Elektrik prizine en yakin ve giren cikan herkesi gorebildigim tek yerde... Zaten hepi topu uc masalik bir izbe...

Ben yokken ya da yazarken kimse oturamaz o masaya.. Yazmadigim zamanlardaysa herkes basimin taci. Tek sorun Veli Agabey... Tuketti artik beni; sanki bir turlu hak kazanamadigi emeklilik uzmani veya Galatasaray Tarihi yazariymisim gibi hic degismeyen ve her gun cogalan sorulariyla.. Hele, yuzlerce sene once curutuldugu halde, “Duz mantikla dusunursek...” diye her cumleye baslamasi yok mu? Hah!
Yine de yegdir bana... Ya, Mephistoteles olsaydi onun yerine..?

Ise gitme zorunlulugum olmadigi halde, bir onceki gunun aksine, sabah erkenden kalktim. Uzerimde degistirme olanagim olmayan kirisik elbiselerim... Aylar sonra ilk kez ogle yemegine kadar beslenmemi ertelemeden geleneksel Akdeniz usulu kahvaltiyla karnimi doyurdum. Gunduz vakti.. Gunes.. Aylardir var oldugunu ve kendisini nerede bulacagimi bildigim halde bir turlu ulasamadigim Gunes.
Kimse de yok Hasan’in izbesinde.. Tam film seyretme zamani.. Seviyorum Bohem hayati..

Population 436...
...
...
...

“Heyyy! Sana sesleniyorum heyyy!”

“???!!!”

“Bir bira daha? Hiihhh hiihh hihh hhiiiii...”

“Sen?! M... Mephistoteleess...

“Hiiih hhiiiihhhhhih hiii hiii... Ben ya... Sarhos... Bir bira daha?”

“Ne isin var burada? Nasil gelebiliyorsun herkesin icinde yanima?”

“Bak! Bak! Bak! Baakk! Nasil da sasiriyor beni gordugune? Oysa asil benim sasirmam gerekiyor. Cunku, ilk kez yatagin disinda ve giyinik goruyorum seni. Basurun duzelmis sanirim. Sonuk erkekligin de eski halini almis tabi ki.”

“Sacmalama. Nereden cikardin bu basur, sanal orospu ve sonuk erkeklik laflarini? Senin kullandigin bu metaforlari gercek olarak algilayanlar olmus biliyor musun?”

“Haah! Kesin senin su meshur ve sevgili forumuna uye olanlardan bahsediyorsun.”

“Cevap vemiyorum sana. Film izliyorum. Def ol git yanimdan.”

“Ben de seninle beraber izleyeyim mi?”

“Hayir! Def ol git dedim sana.”

“O zaman adini soyle filmin.”

“... Population 436...”

“Ah! Su fanatikleri anlatan sacma filmden baska bir film bulamadin mi? Sanirim zevksizlesiyorsun gun gectikce..”

“Sana ne? Istedigimi seyrederim.”

“Elbette canim. Istedigini seyretme ozgurlugune sahipsin... De, hani madem bu konulara merak sardin, izlenmeye deger daha ilgi cekici filmler var.”

“Mesela?”

“Meselaaaa... The Lottery (1996).

Hani su, her sene ayni gun cekilen bir kura ile kasabalilarin iclerinden birini taslayarak oldurdukleri film mi? E, ben onu izleyeli yillar oldu.”

“Izledin mi? Beni sasirtiyorsun insancik. Pek tarzin olmayan bir film oldugunu saniyordum sana onerirken.”

“O zamanlar yogun olarak kutsal kitaplari ve onlara kaynaklik eden sosyo kulturel olaylari arastiriyordum. Bir gun televizyonda rastlayinca da merakla izlemistim.”

“Neler hissetmistin filmi izlerken?”

“Bilmem. Cogu yerini unuttum. Annesini arastirmaya gelen bir adam. Kasabada herkes mutlu. Suc isleyen kimse yok. Herkes yardimsever. Ama sanki gizli bir seyler var. Mezarliktaki taslarin uzerindeki olum tarihleri hep ayni. Her senenin ayni gunu, olum tarihi olarak kazinmis mezar taslarinin uzerine. Sonra kasabada tanisip asik oldugu kizla cocuk kaciyorlardi diye hatirliyorum. Kasabalilarsa meydanda toplanmis ve kura cekiyorlardi. Icinde siyah bir nokta bulunan beyaz kagidi cekeni tum kasabali tasliyordu. Ailesindekiler bile..

“Evet. Hemen hemen dedigin gibi... Peki neden taslayarak olduruyorlardi her sene iclerinden birini?”

Eski Ahit’le baglantisi var diye hatirliyorum. Insanin icinde olan kotulugu, yani aslinda senin sebep oldugun kotulugu sadece bir gun ortaya cikarip bilincli bir sekilde yok ederek, ki bunun icin recm yontemini kullanmayi tercih etmisler, senenin geri kalan gunlerinde suc islemeden, gunaha girmeden yasamak istedikleri icin...”

“Kahraman erkekle sevdigi kizsa kaciyorlar kasabadan(?)”

“Onu kesin hatirlamiyorum. Ama sanirim kaciyorlardi. Aslinda...”

”Aslinda?”

Kactiklari buyuk sehirlerde her gun, her an bir suc isleniyor. Kimin ne zaman bir suclu eliyle olup olmeyecegi belli degil. Sanki, kasaba, her sene uygulanan o vahsete ragmen daha yasanilasi, daha tercih edilesi bir yermis gibi dusunmustum. Cunku kesin olan bir sey vardi kasabada: 364 gun boyunca insanlar suc islenmeyecegini biliyor olmanin rahatligiyla yasiyorlar.

“SUC! Suc ne ki?”

Sen anlamazsin gunahin babasi.Anlasaydin, zaten Kotuluk Lordu olarak adlandirilmazdin.”

“Siz kucuk insanlari anlamiyorum. Tanri’nin da neden size bu kadar onem verdigini... Anlat o zaman yer yuzundeki halife. Sen anlat bana sucun ne oldugunu? Bakarsin bu gune kadar anlayamadigim seyi anlamlandirabilmem icin sen bana yardimci olabilirsin. Hatta kim bilir ilk Ata’n yuzunden suruldugum cennete geri donmemi saglayacak tovbeme sen sebep olabilirsin.”

“Hic naif rolu oynama calisma. Inanmiyorum sana. Ama yine de konusalim bu konuyu. Cunku ben, Mephistoteles’le bile olsa bilimsel seyleri konusmayi severim.

“ BASLA!”

Suc, bireyin veya toplumun yanlis bir davranisini ifade eder...”

“Neye gore yanlis?”

“Bazi temel ihtiyaclara gore; temel ahlak kurallarina gore... Suc kavrami bazi temel ahlak kurallariyla iliskilidir. Ama bu iliski degiskendir.”

“Nasil yani? Bana ornekler ver. Aciklayarak konus. Anlamlandiramiyorum dediklerini...”

“Tamam. Her dedigimi benden iyi bildigini ve anladigini dusunsem bile senin istedigin gibi konusacagim.
Suc kavrami ve hatta bazi ahlaki kurallar zamana ve mekana gore degisir. Ornegin, cocuklarla evlilik, cinsel iliski bugun yasaklanmissa da eski caglarda serbestti. Hatta bugun bile bazi cografyalarda ve bazi kulturlerde serbesttir. Demek ki, suc kavrami sosyo-kulturel, ekonomik ve yonetsel ozelliklere bagli olarak degiskenlikler gosterir.”

“Yani?”

“Yani, burada ana nokta, degisen evrende, degisen toplumlarda, toplumsal yasami, insanin birlikte yasama zorundaligini etkileyecek, toplumsal yasama zarar verecek faaliyetlerin bazen konsensus saglanarak, ama, esas olarak otorite tarafindan suc olarak adlandirilmasi ve taniminin yapilmasidir.”

“Ilginc!”

“NE ILGINCI? Dalga mi geciyorsun sen benimle? Zaten senin butun varlik sorununla ilgili degil mi konustugumuz seyler? Bunu en iyi sen bilmiyor musun? Otorite tarafindan konulan bir kurala karsi geldigin icin cezalandirilmis olan sen degil misin? Senin isledigin yasak bir eylem sonucu, suc olarak tanimlanmis bir eylem sonucu hem sen hem de insanoglunun ilk atalari cennetten surulup cezalandirilmadilar mi? Hala bu cezalarini cekmiyorlar mi? Neden sanki ilk kez duyuyormus gibi saskinlik nidalari sergiliyorsun ki, en iyi bildigin konular oldugu halde?”

“Kizma. Bagirma. Anlat. Cezayi anlat bana. Cezanin anlamini...”

“...”
“...”

“Zamana, mekana, toplumlara bagli olarak nasil degismisse suc kavrami, ayni sekilde ceza ve uygulamalari da degismistir.”

“Ornek verir misin?”

“Insanin dunya-d-a ilk adim attigi gunden beri surekli yaninda olan ve her turlu suc ve ceza olayinin yakininda bulunan sen, benden ornekler duyma ihtiyaci hissediyorsun? Senin en iyi bildigin, ordinaryus profesoru oldugun bir konuda...”

“Ben sadece ayni olgu ile ilgili olarak nasil bu kadar farkli anlamlandirmalarda bulundugumuzu anlamaya calisiyorum. Bu sebeple senin anlatmani istiyorum. Cunku bu konuda karsi kutuplarda olmamizin sebebinin bakis acimizdaki farkliliklar oldugunu dusunuyorum... Cok mu sey istedim senden?”

“Hah! Anlatayim. Yaraticisiyla ve peygamberlerle konustugu halde hic bir sey anlamayan ve hala ayni kalan sen, benim konusmalarimdan mi etkilenip yeni yeni anlamlandirmalarda bulunacaksin?”

EVET! EVET! Kesinlikle oyle. Cunku, bana herseyi silbastan anlamlandiran ve bu duruma gelmemize sebep olan da zaten yine senin gibi insan olan ilk ata’n degil miydi? Bir kez olan sey neden ikinci kez olmasin ki?

“... Haklisin(?) Neden olmasin ki?”

“...”

“Ilk topluluklarda birey olma bilinci olusmadigi icin, ki bugun bile dunyanin pek cok ulkesinde birey olma bilinci olusmamistir; disaridan biri tarafindan islenen suclar kabileye karsi islenmis sayilirdi. Bireysel suclara yonelik bir ceza sistemi gelismemisti. Islenen suclara yonelik her ceza, bir tur oc alma duygusuyla yapilirdi. Cezalar fiziksel ve cogunlukla olumdu.

“...”

“Kabile icinden birisi bir suc islediginde ise, verilen en buyuk ceza kabileden dislanmaktir. Bu da kisinin varlik sebebinin, kabilesiyle butun oldugu hissinin ortadan kaldirilmasiyla bir tur idam olarak algilanir. Tipki, Zagor adli cizgiromani okuyanlarin farkettigi gibi, orada da kabile ici ciddi bir suc isleyen kizilderililer kabileden surulmekle cezalandirilirlar. Onlara verilecek en buyuk ceza budur ve bundan dolayi cok aci cekerler.

“Tipki buyuk ata’n Kabil gibi. O da kardesi Habil’i oldurdukten sonra lanetlenmis ve surulmustu. Ne denli aci cektigini dun gibi hatirliyorum. ‘Kisasa kisas’ veya baska bir degisle, ‘goze goz dise dis’ kurali o zamanlar uygulanmiyordu. ”

“Adi. Asagilik! Senin yalanlarin ve kiskirtmalarin yuzunden olmustu her sey.”

“Hiihhh hiihhh hiiihh hiiiiii. E, zaten biliyorsun sen bunlari. Buna ragmen konusuyoruz, degil mi? Bildigin halde; biliyor olmana ragmen... Ustelik cezami da cekiyorum ve cekecegim. Fazladan hakaret etmene gerek yok. Konumuza don tekrar.”

...
...
...
...

“Agabey, bir bira daha?”

“???”

“Istiyor musun bir tane daha?”

“Ha? Hi! V... Ver... Ver bir tane daha!”

“Bugun sesli okuyorsun Agabey.”

“Ha? Evet! Ben... Bazen... Bazen yani... Sesli okurum...”

“Afiyet olsun Agabey.”

“Sagol.”

...
...
...

Hihhhhhh hhhhiiih hhiii iiii. Sinirlenmeden konus benimle. Kendini kaybediyorsun sinirlenince. Beyninden gecenleri okuyabildigimi, telepatik olarak konustugumuzu unuttun mu? Bak, cocuk, adi neydi? Recep miydi? Iyi ki senin de kendisi gibi sadece sesli okuyor olabilecegini dusundu de sana deli damgasi vurmadi. Sinirlenme. Iradeni kaybetme. Bundan sen zarar gorursun; ben degil. Haydi, simdi devam et. Tum ictenligimle dinliyorum seni...”

“...”

“Hadiii...”

“Peki. Cabuk bitirelim en iyisi. Imparatorluklarin cikmasiyla birlikte toplum-birey ayrimi ortaya cikmis ve hukuk kurallari ona gore duzenlenmistir. Merkezi otorite, zaafiyete dusmesini engellemek icin klan hukukunu ve oc alma sistemini ortadan kaldirmis ve hukukta kurumsallasma baslamistir.

Artik oldurme, surgun ve hapis cezalari cikmistir. Tek yetkili imparator ve ona bagli kurumlardir. Savasta bile hukumdar emrettigi icin oldurebilirdiniz. Tabii, tum bu degisikligin sebebi buyuyen toplumlar ve bunun getirdigi ekonomik ve yasamsal etmenlerdi. Tipki daha sonra da olacagi gibi. Teknolojinin de katalizor olma ozelligi gosterecegi gibi. Neyse...

Zamanla cezalar insan bedeni uzerine yogunlasti. Hapis, kirbac ve hatta iskence yontemleri benimsendi. Bedenleri yok etmenin ceza olup olmadigi tartismasi eskiden beri vardi. Ozellikle Kapitalizmle birlikte, insanlarin uretici olma zorunlulugu fikri benimsenmis ve mahkumlar fabrikalarda, tarlalarda calistirilmaya baslanmisti. Koleciligin bir turevi yani ya da kolecilik bu dusuncenin bir turevi olarak ortaya cikmisti. Her hangi bir suca ragmen bile ihtiyaclarin ve uretim zorunlulugunun goz ardi edilememesi... Dolayisiyla idam kararlarinda azalmalar olur surec icerisinde. Sadece islah edilemeyenlere ve ciddi toplumsal infial yaratacagi dusunulen suclara karsi idam uygulanmaya baslanir. Hatta, olumden o denli rahatsiz olunur ki, bazi goruslerde intihar tesebbusu bile suc sayilir...”

“...”
“...”

“Dinliyorum.”

“Bitti.”

“Devam et. Seni dinlemekten cok zevk aldigimi biliyorsun.”

“Baska ne anlatayim ki? Git oku.”

“Cezanin anlamini anlatacaktin... Sense tarih anlattin sadece.”

“Hayir sadece tarih degil. Nasil anlamazsin onca lakirdidan sonra, cezanin anlaminin tipki suc gibi insan bilinci disinda kendini var eden kosullara gore sekillenen ve tamamen, yapay veya gercek gereksinimlere gore kendi anlamini yaratan bagimli degisken oldugunu. Suc ve ceza nesnel anlamlandirmalardan bagimsiz olabilme ozellikleri gosterebilirler. O sebeple anlamlandirilmalarinda farkliliklar kacinilmazdir. Asil sorun...”

“Asil sorun?”

“Icime girmeye calisiyorsun. Yine... Yine bastan beri planladigin kurguya sadik kaldigin bir oyunu surduruyorsun.”

“E, ne var ki bunda. Senin yazilarinda yaptigini ben de boyle yapiyorum. Suc mu? Bir de senin tarafindan cezalandirilmam mi gerekiyor, boyle bir seyi yaptigim icin?”

“...”

‘Asil sorun...’ demistin?”

“Asil sorun... Tam da buydu iste. Sen, ‘suc mu’ diye sordugunda, benle oynadigini bildigim halde, konusmama devam etme ve bazi seyleri tekrardan hatirlamam gerektigini anladim. Manipulasyonuna maglup olacagimi bile bile... Suc mu? Suc mu? Ben her hangi bir eylemin suc olup olmadigina karar verecek yetkinlikte bir bilince sahip degilim ki. Hele ki ceza degerlendirilmesinde bulunayim... “

“Neden?”

“Cunku, adalet icin, gunumuz dunyasinda, olmazsa olmaz uc seyin birlikte, ayni an da ve gerekli sureklilikte var olmasinin zorunluluguna inanirim.”

“Konumuzun pratik uygulamalarinin aksine, inanclar ustu oldugunu sen de ben de bildigimiz halde, son kurdugun cumlenin yanlislanabilirligini yok sayiyorum insancik ve aciklama bekliyorum senden. Neymis birlikte olmasi gereken o uc sey? Ve neden onlara gereksinim var?”

Zeka! Bilgi! Ve Empati! Bunlarin olmazsa olmaz birlikteligidir zorunluluga bagli dogasi geregi mahkemeler kurmak zorunda kalmis insan oglunun en adil karari verebilmesi icin. Cunku zaten ama zaten, yapilacak her suc tanimi ve bu suca dair uygulanacak ceza yine o dogasi geregi mukemmeliyetten ve kusursuz yetkinlikten uzak olan insan tarafindan belirlenecektir. Zaten yetkin olsaydi, suc ve ceza denilen kavramlar da olmayacakti ki hic. Ama madem ki varlar artik; zihnin tum ogelerini birlikte kullanma gucu olan zekaya, aklin erisilebilecegi olgular ve anlamlar butunu olan bilgiye ve suclu olmakla itham edilen insanin gozuyle dunyayi gorebilme ozelligi olan empatiye ve bunlarin ucunun de birlikte ve ayni an da olma ozelligine sahip olan bir bilincin adalet dagitmasina ihtiyac oldugunu dusunuyorum.”

“Peki boyle bir insan var mi?”

“Bu baglamda ideal bir insan veya mekanizma oldugunu sanmiyorum bu dunyada. Ama madem ki sinirli oldugumuzun farkindayim. Sinirliliklar icerisinde bile olsa, bu saydigim uc ozellige sahip olan insanlarin karar aldigini gormek icimi rahatlatiyor. Kotunun iyisini tercih etmek zorunda oldugumun farkindayim. Ama elden gelen baska bir sey yok ki. Belki bir gun... Ilerde...”

“Bu dediklerini gercekten icsellestirmis misin; yoksa kendini yine akademik konularda konusmanin sehvetine kaptirdigin icin mi boyle rahat konusuyorsun?”

“Icsellestirmis oldugumu dusunuyorum. Akademik konularda konusmanin sehvetine kapilmak ise zaten kendimi engelleyemedigim bir hastalik..”

“Peki... Kays...”

...

“Dost! Kardesim Merhaba! Erkencisin bugun...”


“!?”

“Afiyet olsun. Bitirmissin bakiyorum siseyi. RECEEPP!”

“Efendim VELI Agabey.”

“2 bira getir bize. Benim hesaba yaz.”

“Hemen Agabey...”

“Dost, inan buraya gelirken aklimdan geciyordu seni burada bulacagim. Ama ‘erkenden gelmez’ diye dusunuyordum. Cok sevindim ya burada olmana.”

“Sagol Agabey.”

RECEPPP cabuk getir!”

“Geldi bile VELI Agabey. Afiyet olsun.”


“Sagol Aslan GASSARAYLI. Bilgibilgi, biliyorsun, ben GALATASARAYli degilim. Ben Beyoglu’nda buyudum. O sebeple GASSARAYliyim.”

“Biliyorum Agabey... Kusuruma bakma; su satiri bitireyim, sana donecegim..”

“A
F
E
R
I
N
.
Yazarak konus benimle. Herkes yazi yazmani kaniksamis zaten. Kimse alinmaz yazi yazma bahanesiyle muhabbetlerini kesmene. Hem istemedigin, sikildigin muhabbetlerden de kacarsin bu sayede. Hiiihihhh hhhiihhh hihh hiiii..”


“...”

“Serefine dost.”

“!!! Serefine Agabey.”

“Kayseri’deki olayi okudun mu?”

“Hangi haberi Agabey?”

“Su tecavuz edilerek oldurulen cocuklari...”

“Okudum Agabey.”


“Boyle bir sey olabilir mi Bilgibilgi? Bir insan bunu yapabilir mi?”

“Olabilir Agabey. Insan bu. Adi uzerinde insan; her seyi yapar.”

“Ama onlar cocuk daha Bilgibilgi!”

“Ne cocugu Agabey? Sucun cocugu buyugu olur mu suc suctur.”

“Olur mu Bilgibilgi? Buyukle cocuk bir mi?”

“Bir Agabey! Hem de ‘bir’den de kotu. Bu dunyada katiller saliverildi 3 gunde ama baklava mi ekmek mi ne calan cocuklar 9 sene hapis cezasina mahkum edilmediler mi?”

“...”

Herkes cocuk deyip duruyor. Akillarinca gunahlarini ortbas etmeye calistiklarini anlamayacagiz. Kim cocuk bu ulkede? Cocuk cinayetlerine ve cocuk tecavuzlerine kiziyoruz. POH! Butun bunlar sadece ortaya cikan, desifre olan olaylar karsisinda gosterdigimiz iki yuzlu tepki. Bastan sona yalan tavirlar.”

“...”

“Biz toplum olarak, cocuklara cocuk gibi mi davraniyoruz sanki? Erken yaslarda evlendirilen, calistirilan, dovulen, istismar edilen cocuklar degiller mi? Onlari kendi kit kanaatlerimizle somuren bizler degil miyiz? Sanki biz cocugu cocuk gibi goruyoruz. POH!

Babasi olunce eline silah verilen kim? Fakir olan ailesini refaha erdirsin diye kucuk yasta, zengin adamlarla evlendirilen kizlar ne? Daha ilkokula baslamadan tum gun boyunca calismak zorunda birakilan cocuklar kimin cocuklari? Madem cocuk denilen bir sey var ve biz bu kelimeyi kullanmayi bu kadar seviyoruz, o halde neden sadece desifre olan ve artik infial yaratma noktasina gelen olaylarda hatirliyoruz cocuklari ve cocuklugu?”


“???”

“Olayi sadece Kayseri’de olan bir durummus gibi mi dusunuyorsun Agabey?”

“???”

“Neden bu konuda bu kadar hassas oldugunu gosteren toplumumuz konunun esasiyla ilgili tepki vermeye cekiniyor? Neden herkes ama herkes sucun kendiyle ilgini yanini yok sayip, sadece desifre olmus olaylar ve kisiler hakkinda konusuyor? Adlari lazim degil bazi illerde ortaya cikan toplu tacizleri ve tecavuzleri okumuyor musun? Neden oralardaki olaylar Kayseri’deki olaydan daha vahim oldugu halde ciddi bir tepki ortaya cikmiyor. Cunku, oralarda olan olaylar kitlesel ama Kayseri’deki bireysel olarak goruldugu icin mi? Nasil olsa tek basina ve zayif bir adam Kayseri’deki... Gucleri yetiyorsa sucun kitlesellestigi yerlere baksalar ya. Ama bakamazlar. Orada buyuk aileler, saygin tuccarlar, asiretler var isin icerisinde. Sikar degil mi? Sikar! Midem bulaniyor bu iki yuzlulukten. Oy deposunu incitemezsin; isterse en agir sucu islesin. Ama zerre kadar gucu olmayan baska bir sucluyu linc edelim... Islenen sucun niteliginde zerre kadar fark olmasa bile...

Bu ulke namus cinayetlerini bile tam olarak sorgulama cesaretinden yoksun VELI AGABEY! Ikiyuzlu... O yuzden Kayseri’deki olayin cocuga karsi islenmis oldugunu dusunup yanilma... O cocuktan da ote bir masumiyete karsi islenen suclarin ve arkasinda pek cok suc ortagi olan orgutlu, girift bir durumun net bir gorunusu sadece.. Ortbascilari sayesinde puslu camlarla bakilmasinin saglanmasina calisilan... Ve basarilan...”

“...”

“H
A
R
I
K
A


G
I
D
I
Y
O
R
S
U
N
!”


“Sevgili Bilgibilgi! Bir sey soracagim...”

“Bir dakika VELI AGABEY. Bir sey yazayim...”

“Ne demek Bilgibilgi. Yaz tabi.”

“BANA BAK GERIZEKALI KULSUZ ATES... SINIRIMI BOZMA. DEF OL GIT BASIMDAN. IGRENC SURUNGEN...”

...
...

“Buyur AGABEY. Dinliyorum seni.”

“Sanki bu tip olaylar cok olmaya basladi degil mi? Ne dusunuyorsun bu konuda? Dogu gibi muhafazakar olan bir yerde bile, tam da dedigin gibi ardi ardina taciz ve tecavuz olaylari gorulmeye baslandi.”

“Zaten vardi bunlar AGABEY. Yeni ortaya cikan bir durum degil yani bu. Son zamanlarda bu tip olaylarin cok oldugu yanilsamasina sebep olan tek sey gelisen ve yayginlasan kitle iletisim araclari. Artik ortbas edilmesi guclestigi icin, bu tip olaylar cogalmis gibi zannediliyor.
Ustelik... Bu tip olaylar bir ulkenin dogusu veya batisi diye siniflandirilacak olaylar da degiller...
Sosyal baskinin yogun oldugu toplumlarda tecavuz, ensest, cocuk istismari, kadinin dovulmesi gibi olaylar daha yogun olarak gorulmektedir. Bunun sebepleri de sonuclari da bilimsel olarak ispatlidir. Bak, sana iki noktadan bahsedeyim. Hayati gazete haberlerinden takip edenlerin vakif olmadigi...”

“Dinliyorum Bilgibilgi...”

“Hani sana erken evlendirilen, erken calistirilan ve eline erken silah tutusturulan “yasi kucuk insanlar”dan bahsetmistim ya...”

“Evet?!”

“Cunku ilkel toplumlarda cocugun erken olgunlastigi dusunulur. Anliyorum... Tamam... Dogal ve sosyal zorunluluklarin bir sonucudur bu dusunce. Ama... Yine ayni sekilde, ileri toplumlarda cocukluk ve olgunlasma suresi uzar... Daha ileri gider... Baskici, gelenekci, ataerkil toplumlarda bu gibi sapmalar daha yogun olur; bu gibi sapmalara zemin hazirlayan kosullar daha baskin olur.. Simdi...”

“???”

“Adini koyduk. O halde soyadini koyalim... Dogal kosullara amenna ama.. Sosyal ve ekonomik kosullarda tum insanligin suclu oldugu reddedilemeyecek bir gercektir. Dunyanin goreli de olsa su an da sahip oldugu gelismislik duzeyi, eger belli basli ekonomi merkezleri icin degil de tum dunya icin degerlendirilseydi, bu baglamda, en az bir suc veya suc sebebi ortadan kaldirilabilirdi. Net soyluyorum ve iddia ediyorum. Uc kurusluk oy hesabi yapip kendi hegemonyalarini surdurme kucuklugune esir olanlar, dunkuler veya bugunkuler, bu tip olaylarin oncelikli failleridirler. Ister bilincli yapmis olsunlar isterse de bilincsiz...”

“Sevgili Bilgibilgi... Allak bullak ettin beni yaa...”

“Olma Agabey... Cunku hic bir anlam tasimaz kimin allak bullak oldugu.. Olan olduktan sonra, geriye donulemeyecek noktadan sonra ne desek ne yapsak bos.. Hele akilli geciniyor ve dunya egemenligine soyunuyorsak bizler... Sozde hayvandan farkimiz varmis(!) POH... Farkin da olculebilir ve kiyaslanabildigi olcude onemsiz oldugunu da mi unuttuk?”

“...”

“Bak AGABEY... Sucun hem bireysel hem de toplumsal nedenlerle ortaya cikabilecegini kabul ediyorum. Zaten bunu reddedemem. Bunu kabul ederken de hic bir suc isleyeni mesru goruyor da degilim. Ama empati kurma zorunlulugumdan dolayi anlamlandirmaya calisiyorum...
Soyle bir sorum var: ‘Sucu isledigine kanaat getirilen mi sucludur; yoksa, suc oncesi kosullari bulup engellemekle gorevli, aday olup secilmis sorumlular mi gorevlerini yerine getirmemelerinden dolayi?’ Ve yine o sorumlulari atayan veya secen halk kitlesi mi? Esas olarak, sucu ve suc kosullarini onceden belirlemekle ve buna yonelik onlem almakla sorumlu ve gorevli kurumlarin gorevlerini ve sorumluluklarini layiginca yerine getirmemis olduklarini gormek ve konusmak zorundayiz. Bir de ceza vereceklermis yakalandigi veya suc islerken zaafiyete dustugu icin desifre olan zavalli geri zekalilara..."

“Peki sence ne ceza alir bu adam sevgili Bilgibilgi?”

“Ne bileyim ben Agabey? Ne hakimim ne de savci. Onlar bile net bir karara varamazlar hangi suca ne ceza verilecegi konusunda. Matematik degil ki bu. Ki Matematik’te bile belirsizlik oldugu halde, hukuk’ta mi olmayacak?

“Evet...”

Ceza, zaten islenen sucun isleyen tarafindan tekrarlanmasini veya isleme olasiligi olanlari caydirma amacli verilmez mi? Ben zaten bu sucun sureklilik kazandigini ve infial yaratacak duruma gelmedigi muddetce uzerinin ortuldugunu soyluyorum sana. Simdi ne ceza verilirse verilsin. Hic bir anlam ve onem tasimiyor benim icin. Bu suca neden olan kosullarin ortadan kaldirilmasina yonelik her hangi bir onlem alindigini veya calisma yapildigini duydun mu sen? Savcisi ve yargici suc zanlisi, faili olabilen bir mahkemeden nasil saglikli bir karar bekleyebilirsin ki?”

“Linc etmesinler diye polis tarafindan abukaya alinmis adliye...”

“Aferin(!) Iyi etmisler(!) Kulahima anlatsinlar. Her hangi durumda olursa olsun, ozellikle linc edilmek istenen bir sucluyu korumasi, devletin, ‘vatandaslarinin can guvenligini daha guclu koruyabilecegini gostermesi anlaminda yapilagelen bir sov’dan baska bir sey degildir. Bir toplum dusmanini da koruyor olmanin getirecegi sayginlik, guc gosterisi ve bunu goren halkin da duyumsayip hissedecegi, ‘benim yuce, bagislayici, esirgeyici devletim’ hissinin yaratacagi toplumsal riza ve kabullenis... Mukemmel bir manipulasyon. Ayni zamandaysa, senden once baska bir arkadasla konusurken dedigim gibi, otoriteyi ve otoriteyi kullanma gucunu tekeline alarak iktidarinin zaafiyete dusmesini engelleme icgudusu.. Savunma mekanizmasi...”

“A
R
K
A
D
A
S
?
?
?”

B
A
N
A

M
I

D
E
D
I
N
?”


“...”

“...”

“Sevgili Bilgibilgi... Daldin yine. Yine yeni yazina mi gitti kafan?”

“Ha. Yok Agabey. Linc dedin ya sen; onu dusunuyordum...”

“Y
A
L
A
N
C
I”

“Benim nasil cizgi roman okudugumu bilirsin. Neredeyse degil, bebekligimden beri okurum. Ozellikle kovboy ve kizilderili konulu olduklari icin de lincle ilgili pek cok maceraya rastlamisimdir. Sen de filmlerde gormussundur.”

“Tabi canim. John Wayne’nin, James Stewart’in filmlerini az mi seyrettim?”

“Linc konusunda, klasik durum sudur Agabey: Katil yakalanir ve serifin ofisinde hapsedilir. O sirada kasabada bulunan halk da, ellerinde yagli urganlarla, “Onu bize verin! Asalim. Keselim. Yok edelim...” diye bagirarak serifin ofisini sararlar. Bu halk yigininin icerisinde de bazilari daha azgin bir sekilde aktif onderlik sergilerler. Bildigin provokatorler yani..”

“Bilmez miyim Sevgili Bilgibilgi. Biz de ‘70’lerdeki 1 Mayis eylemlerinde...”

“Birak Agabey 1 mayis’i, ‘70’leri. Onlar baska konular. Nerdeyse on filmin veya cizgiromanin dokuzunda Serifin ve adamlarinin dirayetli duruslari sayesinde linc engellenir. Cunku burada izleyiciye bir mesaj verilir: ‘Yasalar her seyin uzerindedir ve suclu bile olsa adil yargilama yapilmadan ceza verilemez. Verilen cezayi da her onune gelen degil, yasalarla belirlenmis olan kurumlar uygular.’ Bu konuda haklilik veya haksizlik one surulemez. Verilen ortuk mesaj dogru mudur? Dogrudur. Verilmesi gerekli midir? Maalesef gereklidir. Neden? Cunku toplumsal yasami kurala baglayan hukuk bilimi buyk cogunlugu siradan olan halkin hislerine ve bu hislerdeki degiskenlige birakilamayacak kadar onemlidir de ondan.
Tut ki, yazilan, cizilen kitaplarda bunun ziddi oldu. Yani on kitabin dokuzunda linc uygulandi. O zaman ne olacak? Iste o zaman toplumsal birlikteligin sonu gelir. Kaos olur.
Izlemissindir, bilirsin, bazi filmlerde ve kitaplarda aslinda iyi olan ve hatta maceranin kahramani olan aktorler bir yanlis anlama veya kotu niyet sonucu dar agacina asilmak istenmediler mi?”

“Istendiler...”

“Ne oldu. Birileri geldi veya bir sey oldu ve kurtarildilar. Dusun bak; kahramanlarin bile basina geliyor bu. Peki neden kurtarildiklarini biliyor musun?”

“???”

“Cunku Agabey, esas karar vericinin mesru ve kurumsal mekanizma oldugu gercekligini okurun kafasina sokmak icin. Linc sonucu oldurulen masum insanlar yok mu? Var.. Bu neden yazilip ciziliyor.. Olumden donusu olmayan bir eylemle ilgili insanlarin yanlis karar verme olasiliginin yuksek oldugunu insanlara hatirlatmak icin.
Basta suclu sanilan aktorler neden filmin sonunda masum cikiyor? Herkesin oldurmek istedigi... Cunku olumden donus yok Veli Agabey. Gercek sucluyu bulup onu bir sekilde oldurebilirsin ama oldurdugunu, suclu veya sucsuz bir daha asla geri getiremezsin. Tarihte masum oldugu halde asilan bir suru insan var. Hani, geri getirebiliyor muyuz onlari?
Yuzuklerin Efendisi’ni izlemissindir. J.R.R. Tolkien’in yazdigi mukemmel bir kitap. Insanlar genelde filminden tanirlar. Orada, hayatta koyunden disari cikmamis olan genc Frodo, dunyanin herseyini bilen ve bir bilge buyucu olan Gandalf’a cok samimi ve ciddi bir soru sorar... Romanin en asagilik karakteri hakkinda. Asagilik degil de, asagilik diyelim bazilari gibi.. ‘Neden Bilbo eline firsat gectiginde Gollum’u oldurmemis ki sanki?’
Gandalf ne cevap verir biliyor musun Agabey? ‘Sen genc Frodo Baggins, nasil olum hakkinda bu kadar kesin konusabiliyorsun? Canlilarin bir cogu olumu hakkedebilir; olulerin bazilariysa yasamayi. Yasami onlara verebilir misin Frodo?”


“OFFF! Bu ne buyuk bir beyin Sevgili Bilgibilgi. Su sozun anlamina bakar misin?”

“Beyinla alakasi yok Agabey. Daha kucuk beyinliler de bu gercegi kavrayabilirler.”

“...”

“Bak! Az once lincten bahsetmistik ya..”

“Evet!”

Bazi toplumlarda, ozellikle bizim toplumumuzda cellatlik nefret edilen ve hor gorulen bir istir. Cellatlarin kim oldugu saklanir, gizlenir. Gormussundur bazi filmlerde ve cizgi romanlarda, baslarinda kukuleta vardir..”

“Evet!”

“Bunun sebeplerinden biri, idam edenin ve ailesinin idam edilenin ailesi veya yakinlari tarafindan korunmak istenmesidir. Dogrudur. Korunmayi gerektiren bir durum var suphesiz ki ortada. Ama... Tum cellatlar kucuk gorulurler. Ozellikle de bizim toplumumuzda. Neden cellatlarin cogunun cingenelerden secildigini dusundun mu hic? Cunku cingenelik ve cingeneler hor gorulurler. Cellatligi onlara yakistirirlar. Egemen veya yuksek oldugu dusunulen hic bir irk cellatligi yakistirmaz...

“???”

“Peki... O halde, ya linc? Bir tur cellatlik degil mi? Celladin tek kisi olmasi zorunlulugunu iddia eden kim? Ha, tek kisi infazi yapiyor, ha, birden fazla kisi.. Infazi yapanlarin hepsi de cellat olmus olmuyorlar mi? Ustelik, hem hakim, hem savci, avukatsiz, savunmasiz, hukuksuz bir ortamda, arzulara bagli bir infaz gerceklestirilmis olmuyor mu? Hangi hakla...?
Gucun ve arkada kitlenin olmasinin verdigi rahatlikla... Icten ice suc isliyor oldugunu bilmenin ama suc ortaklarinin da oldugunu biliyor olmanin getirdigi, hissettirdigi gonul rahatligiyla... ‘O da yapti, o da yapti’ diye-bile-cek olmanin ilahi huzuruyla... Ulan, ha bir kisi cekmis ipi ha bin... Ha bir kisi taslamis, ha bin.. Farki ne? Zavalli insanciklar... Hem celladi ve cellatligi asagilayin hem de cellada ve cellatliga oykunun. Yok oyle bir sey...”

“...”

“Bugun biraz fazla konustum Agabey. Kusura bakma ama sinirimi bozuyor beni salak yerine koyan bu iki yuzlulukler.”

“Ne demek Sevgili Bilgibilgi. Devam et. Bilirsin seninle muhabbetten buyuk keyif alirim ben..”

“Boylesi bir muhabbetin keyfi mi olur Veli Agabey? Zayifliktan, zavalliliktan ve utanctan bahsediyoruz.. Ve ikiyuzlulukten... Lanet olasi iki yuzluluge esir olmus insandan...”

“...”

“Utaniyorum Agabey, benim de uyesi oldugum insanliktan, kendimden utaniyorum... Lince katilmak ve idamin geri getirilmesini isteyen insanlar... Bak, ‘getirilmesi’dedim, ‘gelmesi’ degil; neden 8-10-12 yasinda evlendirilen kiz cocuklari icin de tepki gostermiyorlar? Neden ufak yasta evlendirilen, sonra koca siddeti ile evden kactigi icin oldurulen kizlarla ilgili adli vak’alara namus cinayeti gozuyle bakiyorlar? Namus cinayeti ne demek? Cinayetin siniflandirilmasi mi olur?
Butun bu abartili tepkiler bir nevi vicdan rahatlatmasi.. Desifre olmamis suclularin ortbas cirpinislari... Adi onemli degil, doguda bulunan bazi illerde gun be gun ekranlara tasinan pedofili ve taciz olaylariyla ilgili ne yaptilar veya ne yapiyorlar. HAH! HAH! HAH! Uc kagitci sahtekarlar, sanki anlayamayacagiz, goremeyecegiz uzerlerine orttukleri ortunun altindakileri...”

“Sevgili Bilgibilgi... Ben allak bullak oldum ya... Sozun bittigi yerdeyim su an da...”

“Olma Agabey. Cik oradan... Insansin, insaniz sonucta.. Insanda, bizde soz bitmez. Yalan hic bitmez... Hangi konumda ve mekiide olursak olalim. Kim olursak olalim... Kendimizi mesru ve hakli cikarmak icin her yolu dener ve buluruz biz... Sonra da sasirmis numarasi yapariz...”

“Derken..?”

Ugruna olunen parti liderleri, din gorevlileri, kanaat onderleri gayri ahlaki eylemlerde bulunmadilar mi? Bunlari gormedik mi biz? Gorduk... Sonra ne yaptik? ‘Kral oldu, yasasin kral’ diyerek yeni liderlerin, yeni inanc gorevlilerinin pesinden gittik. Dogru mu yaptik? EVET! Kesinlikle dogru yaptik.. Bir insandan da baska bir sey yapmasi beklenemez zaten... Cunku insanin dogasi bu. Ama.. Yanlis olan ne oldu biliyor musun Agabey? Suc olarak degerlendirilen davranislarin kisilerden kaynaklandigi hatasina dustuk. Sucu kurumlara, kendimize, ozumuze degil de salt kisilere ozgu ve siradan bir sapma gibi dusunduk. Bak VELI AGABEY, eger ki bir mezarlik imami, yerini soyleyeyim sana, ... Sehir Mezarligi’nin imamligini yapan eskilerden birisi... Eger taze gomulmus bir genc kizi geceyarisi, gomuldugu yerden cikarip, uzerine sicak su dokup musalla tasinda cinsel iliskiye girmeye calisiyorsa... Ki, Necrophilia denir buna... Yani oluyle seks... ‘Suc, ceza, insan, biz’ uzerine biraz daha dusunmemiz ve gunah cikarmamiz gerekir. Ustelik...”

“Zirrr.Zirrr.Zirrr...”

“Ozur dilerim Bilgibilgi...”

“Rica ederim Agabey.”

“Allloooo... Ben GASSARAYLIYIM.... GALATASARAYLI degil... Isterse kume dussun; satmam ben takimimi... Hahh hhaa aa hhaa haa... Tamam. Siz alcipanlari tasiyin; ben geliyorum hemen...”

“Hayirdir Agabey? Is mi cikti?”

“Evet Sevgili Bilgibilgi. Yeni bir ev var da tadilata aldigimiz; onun duvar islerini bitirecegiz bugun...”

“Iyi Agabey. Kolay gelsin.”

“RECEPPPP!”

“Efendim Veli Agabey?”

“Hesabi yaz deftere. Oderim sonra. Ucyuz oldu degil mi?”

“520 Agabey...”

“O kadar oldu mu be?”

“Ne bileyim ben Agabey. Olmus iste...”


“Tamam... Sen sakla defteri, Amcan gormesin. Ben oderim bir ara...”

...
...
...

Hiihhii hhi hiiih hiii... ‘Sevgili Bilgibilgi’ymis. ‘Sohbeti cok guzel’mis... Sarhoslarin iltifatlarina kadar dusmus bir durumda oldugunu tahmin etmiyordum.”

“???”

“Nasil da karsindaki adam bahsettigin konularin uzmani olmadigi icin rahat ve bol keseden sallayarak konustun. Hic bir seye itiraz edemeyecegini, seni zorlayamayacagini biliyordun nasil olsa.. Kisa onaylama cumlelerinden baska hic bir soz hakki tanimadin adama...”

Sen varsin ya, her seye itiraz eden ve beni zorlayan... Bir durumu baska bir durumla esitlemis oldum boylece. Sen de insanlarla olan iletisiminde sanki benim yaptigimdan farkli davraniyorsun. Sacmaladan konusacaksan konus ve bir an once git artik yanimdan...

“...”
“...”

“Ne ariyorsun?”

“Cakmagimi? Nereye gitti gene bu lanet olasi?”

“Hihhh hhiihh hiii hhiiii. Her zamanki gibi ‘Sevgili Veli Bey Agabey’in goturdu giderken... Guzel sohbetinizin hatirasi olarak.. Hiihh hihhh hiih hiiii..”

“Kes gevrek gevrek gulmeyi de sen yak sigarami.”

“Ben sigara kullanmiyorum ki.”

“Senin ozun ates degil mi? Ustelik sigara bana, bir insana zarar verecek. Senin boyle bir firsati kaciracagini sanmiyorum.”

“Elbette... Zevkle yakarim sigarani... Iste boyle guzel konus benimle. Mutlu et beni. Dusunuldugumu gormek beni de mutlu ediyor sizler gibi...”

“Sen de artik giderek beni mutlu etsen...”

“Tamam gideyim ama... Son bir seyi daha acikla...”

“Neymis o?”

'Fareler ve insanlar' adinda bir kitap vardi; okudun mu?”

“Elbette okudum. John Steinbeck’in meshur kitabi. Bir basyapit...”


“Birak edebiyat elestirmenligini. Konumuz kitabin edebi ozellikleri degil; konusunu, icerigini anlat bana...”

“Neden?”

“Konumuzla alakali da o yuzden. Hadi anlat da gideyim hemen...”

“Tamam. Kitabin iki ana kahramani var. George Milton ve Lenny Small... George, ufak tefek, akilli ve aslinda iyi niyetli birisi. Lenny ise George’un aksine devasa cussede, dogustan zeka geriligi olan, kendine bakmaktan aciz birisi. Yumusak seylere ve onlari oksamaya zaafi var. Hatta o denli guclu bir zaaf ki bu, farkinda olmadan cinayet bile isleyebiliyor.
Bunlar gecici islerde calisiyorlar ve her zaman is degistirmek zorunda kaliyorlar. Buna sebep hem Lenny hem de toplumun kemiklesmis onyargilari ve esitsizlikci yapisi... Kim bilir, belki de iyi ve refah icinde yasayan bir ailede dogmus olsalardi, asla gezgin iscilik yapmak zorunda kalmayacaklar ve baslarina gelen sorunlarin hic biriyle karsilasmamis olacaklardi.
En son gittikleri ciftlikte de Lenny, Patronun gelininin yumusak saclarini oksama arzusuna karsi gelemez ve istemeden kadinin olumune sebebiyet verir. Sonra kacar. Ciftlikte calisanlar hemen bir arama ve linc grubu olustururlar. Grubun icinde yine ciftlikte calisan kotucul Curley ve acimasiz Carlson da vardir. Ama onlar her ne kadar acimasiz ve kotu olsalar da icinde bulunduklari dunyada kabul goren insanlar. Onlarin yaptiklari kotulukler kimse tarafindan sorgulanmaz. Hatta linc grubuna katilarak adalet mekanizmasinda gorev aliyor olmanin yuceligi bile layik gorulur onlara. Ama Lenny gibi, eksikligi acik secik belli olan biri, yalniz ve azinlik olan biri hemen fark edilir ve cezalandirilmaya calisilir. Klasik insan dogasi iste...
Neyse... Arkadasinin durumuna cok uzulen George, arkadasini linc grubundan once bulmaya calisir ve bulur da... Arkadasini sakinlestirir. Ona hayallerindeki guzel ciftligi anlatir. Oksayacagi yumusak seylerden bahseder ve ... Arkadasinin en mutlu oldugunu hissettigi an da kafasina bir kursun sikarak oldurur.”

“Neden?”

“Cunku Lenny’nin yakalanip aci cekmesini istemiyordu. Yakalanacagini, sonsuza kadar kacamayacagini, kacabilse bile eninde sonunda yine benzer bir duruma duseceklerini biliyordu. Yani olecekti bir sekilde. Acilar icerisinde, boynuna gecirilen sert bir iple olecegine, hayaller dunyasina gecis yaptigi bir sirada, en mutlu oldugu sirada olmesini saglayarak son bir iyilik yapiyordu arkadasina.

“Dogru mu yapti sence? Kader ve insan hayati hakkinda hukum verme gucunu ve hakkini nasil kendinde bulabildi?”

“Konu dogru veya yanlis olup olmadigi degil ki burada. Tum insanlar, her hangi bir konuda hukum verme ve hukmu uygulama hakkini kendilerinde goruyorlar zaten. Insanlarin cok buyuk bir cogunlugu Adalet terazisini ellerine alma hakkini kendilerinde goruyorlar. Terazinin kefelerini diledikleri gibi doldurup cikan denge veya dengesizligi hayata uygulamaya calisiyorlar. Insan bu, dogasi bu...”

“Yani benden kaynaklanmiyor bu elestirdigin seyler... Sonucta sizin camurunuzu harmanlayan ben degilim...”

“Hayir senden kaynaklanmiyor ama sen kiskirtmalarinla sebep oluyorsun bu duruma...”

“TUH! Ben de ilk kez beni savundugunu dusunmustum. Yanilmisim. Neyse bu konuda beni tek suclu ilan etmedigin icin yine de sansli sayilirim... Sagol insancik..”

“... Bugunku konusmamiz cok farkli seyretti seninle. Ilk kez asagilayip orselemedin beni. Sanki icimi acip rahatlamama sebep oldun. Cok sasirdim...”

“Cunku sen hep kitaplardan, filmlerden ve bilimsel dediginiz seylerden soz ettin. Kendinden, oznel dusuncelerinden degil. Yalan da soylemedin bana(?!) Ustelik bu konular ve bunlardan bahsetmek sana zaten yeteri kadar aci cektiriyor. Ve ben saf aciyi gormeyi, manipule ederek ortaya cikardigim aciyi gormeye tercih ederim...”

“Aman ne buyuk sefaat... Tamam! Git hadi artik.”

“Gidiyorum...”

“...”

“Yalniz...”

“Yalniz?”

“Dikkat ettim de, gerek benimle olan konusmalarinda, gerekse su meshur Veli Agabey’inle olan konusmalarinda, empatik yaklasimin bilgi ve zekadan daha baskinmis gibi geldi bana...”

“Anlamadim?”

“Konusmanin basindan beri insan dogasinin eksikligini, suclularin suca genetik ve sosyo-ekonomik, kulturel kosullar nedeniyle itildigini iddia ettin hep. Hatta cok onem verdigin ama bugun nedense hic agzina almadigin kisisel iradeyi, ozdenetim mekanizmalarini bile yoksayar bir tavirda konustun. Sen, kendi hayatinda her seyi ama her seyi ozdenetim mekanizmasindan gecirerek yasayan ve kendi lehine olacak durumlarda bile bu –sozde- ahlaki tavrindan odun vermeyen sen, neden boylesine birebir ilintili oldugu konuda bu kavramlari kullanmadin ki?”

“...”

“Sustun...”

“...”

Sen, gercek adini yazmaktan korkan ve Bilgibilgi rumuzunu kullanarak kendine yapay bir dunya ve yeni, temiz bir ruh yaratmaya calisan musvedde... Belki dilinle yalan soylemedin bana bugun ama soylemen gereken pek cok seyi de soylemeyerek yalan soylemis oldun... Benim bunu anlayamayacagimi mi sandin? Benim zekamla alay edilmesinden ve kucuk gorulmemden ne kadar rahatsiz olup ofkelendigimi bilmiyor musun?”

“!”

“Sucu tum topluma atarak kendi bireysel suclarini ortmeye calistin. Toplumun ikiyuzlulugunu ve gunahlariyla yuzlesmesi gerektigi iddia ederek siranin sana gelmeyecegini veya arada kaynayarak kurtulacagini dusundun. Sucun bireyselligini unutturarak toplumsalligini on plana cikarmaya calistin. Kendi gercegini saklayip, yok edip, yerine sahte bir gerceklik koyarak cinayet isledin. Ustelik bunu bilerek yaptin. Cinayet... Tum toplumu suclu olarak yaftalayarak sen de o kizdiklarin gibi adalet terazisini kullanma hakkini kendinde gordun...”

“Biliyorum zaten bunlari! Son gelisinde ispatladigin gibi, ben de digerleriyle ayniyim. Ispatlamistin bunu hatirliyor musun?”

“Hatirliyorum da... Acaba sen hatirladiklarini, unutmaya calistiklarini neden saklamaya calisiyorsun?”

“Anlamadim...”

Anlamamismis... Unuttun mu, sen de daha ufak bir cocukken, portakal agaclarinin arasinda sana erkekligini gosteren adami? Unuttun mu seni kucagina oturtup oksamalarini. Nasil da hosuna gidiyordu. Hatirliyorsun degil mi? Ruyalarina bile giriyordu. Sonra mahallenden ‘abla’ dediklerinle yaptiklarin... Koca bahcede ne gerek varsa kurdugunuz kucuk cadir icinde... Kimse gormesin degil mi yaptiklarinizi?

“Cocuktum ben o zamanlar!”

“Birak bunlari. Bana yalan soyleme dedim sana. Ya, buyudukten sonra? Bu sefer sen onlari aramaya basladin. Cunku unutamiyordun aldigin hazzi. Sana baska turlu dokunulmasindan keyif aliyordun. Onlari bulamadigin zamanlardaysa onlar sana ne yaptiysa sen de senden kucuk olanlara yapmaya basladin. Bu sefer sen baskalarina dokunmaya basladin. Hatta bazen zorla dokundun...”

“Daha ufaktim o zamanlar... Ergenlik cagindaydim... Buyudukten sonra, aklim ve bilincim yerine geldikten sonra yapmadim... Yapmadim..”

POH! Bilincli bir tercih miydi sanki bu yaptigin? Korktun! Cunku yakalanacak kadar ileri goturdun isi... Korktun. Baskalari tarafindan uzeri ortulen seyin, rezilliginin herkes tarafindan bilinmesinden korktun. Neden tonlarca icki icsen de sarhos olmuyorsun? Iste bunun icin... Yine kendini kaybedip hala hatirladigin seyleri yapip yakalanmaktan korkuyorsun. Denetimini kaybettigin an da yine gercek kimligine donmekten korkuyorsun. Cunku hala ruyalarinda haz alarak goruyor ve yasiyorsun o gunleri...”

“...”

“Neden senden genc kadinlarla birlikte olamadigini kendine itiraf ettin mi hic? Butun sorumlulugu buyuklerin uzerine atmaya alistigin icin. Kendini masum cikarman daha kolay olacagi icin. Sen de su Kayseri’deki mi baska bir yerdeki mi insancik gibi ayni sucu isledigin icin... SUC BU! Suc!Suc! Bastan sona sacma sapan hikayeler anlatarak kandiramazsin beni. Bilincli, kasten yapilan suclar bunlar. Benden bir farkin yok senin. Benden daha iyi degilsiniz siz...”

“Ama anlattim ben butun yaptiklarimi. Itiraf ettim her seyi...”

“Kime?”

“Psikiyatristime...”

“Ne cevap verdi sana?”

“Ogrenme surecimde, bana ogretilmedigi icin deneme yanilma yontemiyle ogrendigimi...”

HAH HAH HAHH! Yani o da sucu buyuklerine atmis. Aman ne mukemmel.. Sen de bir cansimidi gibi sarildin tabii onun dediklerine... Ikiyuzluler sizi... Psikiyatrist ceza verme mekanizmasina dahil degildir. Psikiyatri her hangi durumda olursa olsun yaptirim disi yontemler uygulamaya calisir insanlara...

“Ne yapmam gerekiyor peki?”

“Yay! Herkese yay yaptiklarini. Onlarin sandigi kisi olmadigini goster. Sil ruhuna yaptigin bol makyaji. Goster igrenc ruhunu ve konumunu herkese...”

“Ama...”

“Yapamazsin degil mi? Ikiyuzlu bocek seni. Kendi puruzsuz cildinin ve damarlari patlayacak kadar sertlesmis organinin karsindaki yasli adamdan daha guzel oldugunu dusunuyorsun hala sen. Guclu ve guzel olma kibrini hala icinde hissediyorsun. Hala ruyalarinda o gunleri gorerek haz aliyorsun.”

“...”

“O katilsin sen... Cocuklari olduren, tecavuz eden, namus cinayetlerinin arkasina saklanan, bocek, mide bulandiran bir yaratiksin sen... Git! Kendi cezani kendin ver.”

“Ama o zamanki benle simdiki ben ayni degil ki?”

“Nasil da kolayca kivirmayi basariyorsun... Ben sana o zamanki cocugu veya genci cezalandir demiyorum ki. Ben sana, ‘ister o zamandan arta kalan, isterse sonradan cikmis olan icindeki kotulugu ve buna yer veren bilinci, simdiki sen’i cezalandir’ diyorum... Sanirim artik anlamissindir artik neyi anlaman ve ne yapman gerektigini... Zavalli kucuk insancik... Beni Cehennemin sonsuzluguna layik gormenizden daha zor olmasa gerek kucuk hayatinizdaki kisa bir zamanin hesabini verecek olmaniz.”

“Ben... Kabul ediyorum... Yapacagim dediklerini...”

“Ne yapacaksin?”

“Itiraf edecegim. Herkese aciklayip yayacagim gunahlarimi...”

“Tum ayrintisiyla mi?”

“Evet...”

“Peki ya desifre edecegin adlardan sonra olusacak infial. Parcalanip tuzla buz olacak hayatlar...”

“SEYTAANNNN! Nefret ediyorum senden... Paramparca ettin beni...”

“Benden nefret etme. Sen ve senden olan seylerle ilgili konularda neden nefretin bana yoneliyor ki? Sadece, simdilik sadece kendine itiraf etmek zorunda kaldigin icin mi?”
“Ne olur git artik...”

“Peki... ‘Biiirr kucucuk sarhos varmmiissss... Yalanlari ve alkolle avunurrmuuuss... Laylaylom lom laa laa loommm’...”

“Suusss... Gitt... Giittt... Gittt... Giittt...”

...
...
...

“Bilgibilgi Agabey, bir bira daha...”

“Tasla beni, hepiniz taslayin beni...”

“??? Efendim Agabey?”

“Taslayin... Taslayin... Hepiniz... Hepiniz taslayin beni... 437. benim. Kara noktali ak kagit bende... Taslayin beni... George Milton’u cagirin... Biliyor, nasil kurtaracagini biliyor.. Taslasin beni... Lutfen... Lutfenn...”

"Hasan Emmi, Hacer Abla kosun.. Bilgibilgi Agabey'e bir seyler oluyor..."

“Hiihh
Hihhh
Hihhi
...
Hiiiiiiiii...
‘Bir insancik tas arramiissssss, ama bulamayacakkmiissss...’ Hiihi hihh hihh hii hiiiiiii...”



02.04/2011
Antalya...
Hasan'in Izbesi
 
Son düzenleme:

fotografçı

Yeni Üye
26 Mar 2011
3
1
adı yok ...

Tüm yazıyı alabildiğine yavaş ve bütünden kopmadan okudum. etkilendim..

suç ve suçu oluşturan unsurların temelini toplumun; bilinci, linç etme temeline dayandırmışsın. güçlü olan zayıfı istismar eder. kalabalık olan yalnızı dışlar ve yok eder. cahil olan yaptıklarına her zaman bir gerekçe bulabilir. cehalet, fakirlik, eğitimsizlik, sapkınlık, merak vs. suç görecelimidir , bana kalırsa hayır. suç derecelimidir, bana kalırsa hayır. suç, suçtur...
nerede, ne şekilde, kim ya da kimler tarafından işlendiği veya kimin suça maruz kaldığı , suçun niteliğini etkilememelidir.

kayserideki olay, üç çocuğun öldürülmesi suçun dibidir.
geçen yıl siirt te bir şehir dolusu insanın 13 yaşında bir çocuğa tecavüz etmeside suçun dibidir.
istanbulda 17 yaşında bir kızın evde kafası kesilerek, bavulla yok edilmeye çalışılmasıda suçun dibidir.
almanyada bir mahsende onlarca yıl kapalı tutularak babası tarafından tecavüz edilip, beş çocuk sahibi yapılan kızda suçun dibini yaşamıştır.

demem o ki suçun parası, eğitimi, yönetim veya yönetişim şekliyle pek bir alakası yok. dünya üzerinde kadına ve çocuğa en çok şiddet ve tecavüz norveçte yapılıyor. bunu onlar kapalı, feodal veya eğitimsiz oldukları içinmi yaşıyorları, bana kalırsa hayır.

şiddet, tecavüz, cinayet (çocuk, kadın veya erkek) birbirine öz saygısını yitirmiş, hoş görüsüz, sabırsız ve ruhları aç topluluklarda ortaya çıkan eğilimlerdir. bunun dili, dini, ırkı, mezhebi, iklimsel koşulları yoktur. suç , suçtur.

sorarım size bugün oturduğunuz apartmanda kaç kişiyi tanıyorsunuz. kaç kişiye sabah işe giderken selam veriyorsunuz. yolda ayağınız takıldığında birisi kolunuzdan tutup kaldırıyormu sizi. bakkalınızdan nezamandır ekmek almıyorsunuz. mahalleye yeni taşınan kimdir, neyin nesidir hiç sordunuzmu. yoksa kaçtınızmı, bana ne kimse kim mi dediniz. ben neden gideyim, o bana gelsin mi dediniz. bana birşey sorulmasın borçlumu çıkarım dediniz.

bunlar dendikçe burnumuzun dibinde çocuklara tecavüz edilirken ruhumuz bile duymaz işte. ancak manşetten okuruz üç gün sonra cesetler bulununca. yanlızlaşmak, özel hayata saygı göstermek değildir. yanlızlaşmak, görmemek, duymamak, sahip çıkmamak suçu teşvik etmektir.

bu forumdaki ilk yazım, ama son olmayacak biliyorum.

yazdığın için teşekkürler bilgibilgi... yazılmalıydı...
 

dangzinghunang

Yeni Üye
12 Ara 2009
44
3
ABD
Güzel mesajlar ve ustaca gözlemler.
Zamana ve topluma gore her değer yargısı değişebiliyor. Ve biz aslında bunları ne yazık ki anlayamayacak kadar ilkeliz daha.
Aslında buna, bu ilkelliğimize de gene bu kendi önyargılarımız sebep oluyor gibi sanki.

Yazilarınız farklı yorumcularca, farklı taraflardan, farklı şekillerde algılanabilecek gibi. Böylelikle her önyargı sahibi, kendi önyargısı doğrultusunda okuyacaktır ve yorumlayacaktır. Ben de dahil.
Bir de tabii savunma mekanizması var. En kötüsü de bu olmalı.

İnsanın kendi yargısı da bütün dünyalarda hep, kendisinin başkalarını yargıladığı şekillerde olacak sanırım. Zor gelebilir ama baskalarını affetmeyi seçmek belki kendimiz icin de bir çözümdür. Gün gelir o eski ben ile şimdiki ben de başkaları gibi olabiliriz ya da çoktan başkası olmuşuzdur bile.
Zaman zaman Mephistoteles icin bile iyilik istedigim olmuştur. Gördüğüm şey ise benim istememle O'na hiçbirşeyin olmadıgı. O'na birşey gene olmuyor nasılsa, hic bir dilek ulaşmiyor O'na. Ama O'na bile olan iyi ve samimi dileklerimle bana birazcık birşeyler oldu gibi.

Elinize, vaktinize sağlık. Bizlere ne kadar da çok değer vermişsiniz bu eşsiz paylaşımınızla...
 
Son düzenleme:

bilgibilgi

Kıdemli Üye
26 Mar 2009
154
573
Tesekkur ederim arkadaslar.. Daha duzeltemeden ve eksikliklerimi tamamlayamadan yayimlama arzuma yenik dustum... Yazi daha uzun ve daha komplike... ishsiz olunca zamanim da vardi.. Yazayim dedim.. Yazmazsam bu durumda kafayi siyiririm zaten... Sonra, bu aksam, eski bir ogrencimle, benden az kucuk yasta olanlardan biri, konusuverdik internette.. Ve... Ve aniden Mersin'e, evime gitmek istedim.. Hic yaninda yasamadigim annemin ve kardeslerimin yanina... Aksama ucak bileti aldim... Ishsiz adam ucak bileti aliyor.. HAH! Gelisen ve degisen Turkiye.. Moskova'ya 69 Dolara bilet alan ben... Ayni fiyata evime gidiyorum.. Ama evime gittigim icin 1000 dolar da olsa veririm degil mi? Veririz degil mi? Hele ki, hic yasamadigi annesiyle kavusacaksa insan...? Buyukannesinin mezarina, kendi yeri simdiden belli mezarina gidecekse insan... Babasinin, taze olu olan babasinin mezarina gidecekse insan.. Mersin sehir mezarligina... Gece vakti.. Saat 24.00 sularinda..
Ben o yillarca universiteyi kazanamayan kiza kazandirmistim hayallerini.. Sozde hayallerini.. Yoksa gene mutsuz.. Simdi sadece bana asik oldugu yanilsamasinda... Ya ben? Ben de akilli gecinen daha buyuk paradoxlarda hapsolmus zavallidan otede degilim ki. Bakmayin yazdigima... Yaziyorum... Salliyorum... Kiviriyorum... Kelimelerin ucuz kahpeliginde hesap odemeden kalkmanin hesabini kuruyorum...
Dostlar... Ciko, Salasso, Oklitus, Mary Jane ve digerleri ve kokusmus ruhum benim... Goz yasina degmeyen... Ben 2 sene once daha serefli bir adamdim.. Uzakta ulkesinden ama hala anlamdirilabilen...
Kendimden midem bulaniyor..
Ogrencim bana asik olmus... Bu son olsun bu son... Sarkilar sahit olmus.. Kulaklari olmayan ve detone bana... Zina yapacak durumami dustun sen bilgibilgi? Alkol mu yazdiriyor sana bunlari? Ama icmedin ki hic.... Yalnizlik mi? Cok yalnizsin degil mi? Zamandan, hayatinin babasi olan zamandan... Hissedilmeyenleri yazmak zinadan baska anlam tasimaz...
Haydi, o zaman mertce yazayim... Yaz... Bu forumda hep, sadece bu forumda hep olmayan ailemdeki gibi davrandim..
Neden salak? Seni hos gormeye yeter sebep mi bu? Degil... Aksine kizilasi bir durum..
O halde..?
Ne bileyim dostlar... Mister No, Hones... Beni buraya cagiran... Ne bileyim... Aci cekiyorum.. Var mi otesi..? Aci cekiyorum.. Ben benligimi kaybettim.. Cizgi roman disi yaziyor ve yasiyorum artik... Anlasaniz da anlamasanizda ben bu gibi tavir aliyorum artik.. Ogrencisinin,, ki kendisi ogretmen olmadigi halde, askindan tatmin olan bir zavalliyim artik.
Hay lal lay lay lay.. Hay la lay lom..
Hem yalnizlik hem yalan uzuyor beni... Tanrim.... Tulin Hanim.. Pratisyen Hekim'im .. Vaadlere ve umitlere ihtiyacim var.. Yoruldum artik yazmaktan..
Artik cok yoruldum yazmaktan..
Baskalari gibi olmak istiyorum..
Ben de huzur istiyorum..
Huzur...
Baska bir sey degil..
 
Son düzenleme:

dangzinghunang

Yeni Üye
12 Ara 2009
44
3
ABD
Önce gönlünüze göre bir iş bulmanızı dilerim. Siz de eğer çok geç değilse öğrencinizin mutlu bir yuva kurması için kendisine güzel dileklerde bulunun. Ya da güzellikle evlenin O'nunla. Çirkin şeylerden uzak durun. Biz de güzellikle, gönül rahatlığıyla mutluluklar dileyelim o zaman.
Bütün insanlar sevilmekten ve ilgiden hoşlanırlar, bunda yanlış birşey yok, ama bu sevgiye layık olmayı başarmak lazım.

"İnsan hayatta yoğunluğunu arar" der Citadelle (Kale) isimli kitabında Saint Exupery. Özgür olmak için duvarları yıkmaktansa o duvarları güçlendirmek gerektiğinden bahseder. Aksi taktirde duvarsız bir kale olmaktan başka şey değildir artık insan.
Yıllar önce okuduğum, neredeyse ezberlediğim kitabında bir ayakkabbıcıdan bahseder.
Ayakkabıcı neşeyle şarkı söyleyerek çalışırken yanından geçer ve "nedir seni bu kadar mutlu eden" diye sorar.
Sonra ayakkabıcının yanıtını beklemeden geçer gider yanından. Çünkü "yanılacaktı" der. "Ya kazancından, ya yiyeceği yemekten, ya da dinlenmekten bahsedecekti. Nereden bilecekti mutluluğunun kaynağının, hayatını güzel, sırmalı ayakkabılara dönüştürmekten geldiğini!"

Bu yüzden size iyi bir iş diledim.

Aynı kitapta Saint Exupery büyümenin de tanımını yapar. Büyümek aksine alarak değil, vererek olur der. Ne kadar cok verirsek o kadar çok büyürüz der. Mesele alacak birini bulmakta, yitirmek vermek değildir der ve ekler: "Servetini seninle paylaşmayan cimri değildir, gercek cimri yüzünün ışığını esirgeyen, sen tohumlarını attığın zaman güzelleşmeyen toprak cimridir."

İşte bu yüzden de şimdi size iyi ve mutlu bir aile diledim.

Umarım fazla ileri gitmiyorumdur. Öyleyse bağışlayın. Kötülükten uzak durun, sorumluluklarınızdan asla kacmayın, öğrenin ve size sunulan sevgiye her zaman fazlasıyla layık olun. Sevgiyi kullanıp bir anda bitirmektense o sevgiye bir ömür boyu layık olunduğunda insan cok daha fazla tatmin oluyor. Her şey geçer gider, insan koca ormanda yapayalnız bir ağaç olduğunu farkediverir.
Gerçek ailelerde ise o sevgi hiç bitmez.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst