scanfan

Yönetici
25 Eyl 2013
7,211
75,316

Paralı Askerler
Türkiye Aleyhine Olmayan Bu Film Türkiye'de Yasaklanmıştı!

1970 yılında çevrilen bu İngiliz filminde Charles Bronson ve Tony Curtis'in yanı sıra birçok Türk oyuncu rol alıyordu. Geçenlerde kaybettiğimiz Fikret Hakan'ın filmdeki rolü oldukça büyüktü (Salih Güney, Suna/Erol Keskin, Kayhan Yıldızoğlu gibi oyuncular da vardı). Türk yetkililerin büyük yardımlarıyla ve sıkı denetimi altında tamamı ülkemizde çekilen film aslında Türkiye'yi olumlu yansıtıyor, "Kurtuluş Savaşı"nı haklı gösteriyordu. "Topkapi" filminden sonra Türkiye'nin dışarıda tanıtılması açısından arkası da gelecek gibiydi. Ancak her zamanki gibi kendimiz işi berbat ettik, kendi ayağımıza kurşun sıktık; "Charles Bronson" gazetecilere röportaj vermedi diye birkaç haset gazetecinin kara propagandasıyla film Türkiye'de yasaklandı, üstelik daha hiç gösterime verilmeden. Yıllar önce internet yaygın değilken yurt dışından getirilmiş bir video kopyasını izlemiştim, beş yıl önce de film hakkında 'ye de yazmıştım (erişim kısıtlaması kalkınca okuyabilirsiniz). Fikret Hakan'ın vefatı üzerine, onun anısına Yılmaz Özdil köşesinde bu filmden bahsetmiş. 13 Temmuz 2017 tarihli yazıyı buraya aldım. Filmin bir kopyası Youtube'da varmış, linki aşağıda. Daha iyi bir kopyasını film sitelerinden bulup izlemenizi öneririm. Bu ilginç serüven filminin üzerindeki sansür birkaç sene önce kalkmış ve film bir TV kanalında da gösterilmişti.

Kapadokya'da geçen bu sahne filmin 25:13 dakikasında. Charles Bronson ve
Tony Curtis'in yanında Fikret Hakan, en sağda Salih Güney

Paral_Askerler_You_Can_t_Win_Em_All_1970_fil.jpg


Paralı Askerler

Fikret Hakan'ın vefatı üzerine Yılmaz Özdil'in
yazdığı "Paralı Askerler" filmi yazısı

Paral_Askerler_Y.Ozdil.jpg


1960'larda Anjelik filmleriyle ünlenen güzeller güzeli
Michèle Mercier de filmde oynuyor ("Ayla" rolünde)

Mich_le_Mercier_anjelik.jpg


Afişi
you_cant_win_em_all_xlg.jpg


 
Son düzenleme:

hggurak

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
8 May 2015
1,132
8,147
İstanbul
Özdil'in bu yazısını okumuştum.
Filmin DVD'den riplenmiş bir kopyası arşivimde var.
Yazdıklarınıza da kelimesi kelimesine katılıyorum sevgili dostum.
Maalesef kendi ayağımıza sıkmakta üzerimize yok... :(
 

vefalı

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
16 May 2009
3,906
72,024
Bu filmin Türkçe alt yazısını yıllar önce yazmış ve Türkçe altyazı sitesine mister_bluff imzası ile paylaşmıştım,halada aynı nick ile western çevirisi yapıyorum.Tavsiye ederim filmi tr altyazılı izleyin. :5:

 
Son düzenleme:

hggurak

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
8 May 2015
1,132
8,147
İstanbul
Bu filmin Türkçe alt yazısını yıllar önce yazmış ve Türkçe altyazı sitesine mister_bluff imzası ile paylaşmıştım,halada aynı nick ile western çevirisi yapıyorum.Tavsiye ederim filmi tr altyazılı izleyin. :5:


Bu ilginç bir bilgi oldu sayın vefalı...
"mister_bluff" imzasının size ait olduğunu bilmiyordum.
Ellerinize sağlık, sayenizde filmi Türkçe altyazılı izleme şansım oldu. :)
 

Shoryuken

Yönetici
9 Nis 2013
4,044
20,227
Kamlançu
Film hakkında daha önceden bir-iki şey okumuştum.
Ama izlemek nasip olmadı henüz.
Bu arada aramızda Scanfan üstad gibi konulara hakim dostlarımızın olması gurur verici.
Bilgiler için teşekkür ediyorum.

Hazır fırsat bulmuşken şunu da ilave edeyim.
Şayet Wikipedia sitesine giremiyorsanız ve vpn vs de kullanmak istemiyorsanız açılan sayfada yazan adreste tr. ibaresinin yanına 0 (sıfır) yazarsanız siteye ulaşabiliyorsunuz. Örnek olarak gibi...
 

Abdülhamit68

Yeni Üye
19 Haz 2017
12
26
Doğrusu çok heyecanlandım. Bu toprakların bir Hollywood filminde görünmesi ne kadar hoş.. Ve filmin bizim açımızdan pozitif değerle yüklü olması ne güzel...Bronson hakikaten efsanevi bir sinema adamıdır. Curtis de öyle... Hatta şöyle bir şey de duymuşluğum vardır; Tuncel Kurtiz, ismini Tony Curtis'e benzediği için sinemada bu şekilde kullanmıştır. (Asıl ismi Tuncel Tayanç Kurtiz'dir)

Evet, çizgi roman gibi sinema da bu memleketin topraklarında çok iyi kullanılamamış, bu her iki sanat dalı ile uğraşanlar ve bu sanat dalları kendi hallerine terk edilmiştir.

Daha dün akşam okudum.Suat Yalaz'ın en son LAL kıtap'tan yayınladığı Karaoğlan serilerinde... Üstad bu serilerin arka sayfalarında hatıralarından da anlatıyor.. Paris'e ilk yerleştiği sıralarda Asteriks'e (Goscinny'e) çizimlerini götürüyor. Morris ve ekibi de çizimleri beğeniyorlar fakat, usta bu ortamın ruhunu ve üretkenliğini kısıtlayacağını düşğndüğü için Asteriks'le çalışmaktan vaz geçiyor. Şöyle de bir serzenişi var; '' biz sınırlı bir bütçe ile eldeki arabayı tamir ettirebilmek ya da elden çıkartıp yeni bir araba alabilmek için planlar yaparken, Uderzo Beyefendi sınırlı sayıda üretilen Ferrari kolleksiyonu yaparmış...''

Kastım, muradım para değil, elbette... Ama bizim memleketin durumu bu...Bu tip işler hep boş, gönül eğlendiren işler kategorisinde görülmüştür. Halbuki insanları eğitmenin, bir takım bilgileri paylaşmanın ve öğretme / öğrenmenin en keyifli yollarındandır, bunlar...

Bu yönüyle değerlendirilince birer sanat dalı olmakla birlikte mesaj vermenin, topluma ve yaşdığımız dünyaya yeni bir değer katmanın hoş bir yoludur, bu sanat dalları...

Bu işlere uzun yıllar boyunca böyle bakabilseydik Suat Yalaz, yukarıdaki sözü etmeyecek, Hikmet Yamansavaşçılar geçinmek için başka sanat dalları ile uğraşmayacak, Ragıp Derin belki çok daha başka bir hayat standardı yakalayacak.....Ama bunların hepsinden de önemlisi Anime-Manga denilen belden aşağı; bin bir türlü kepazeliğin, ahlaksızlığın cirit attığı ucube çizimcikler, dünyayı bu kadar sarıp sarmalayamayacak (en azından bizim dünyamızı), ahlaksızlık bu sanat olmaktan çıkmış, gerçek bir endüstriyel sektöre dönüşmüş bu iğrenç çizimcikler yeni nesillerimizin beyinlerini iğfal edemeyecekti....

Vesselâm...
 

scanfan

Yönetici
25 Eyl 2013
7,211
75,316

Yazıya göre gazetecilerin karalamalarını ciddiye alarak işin aslını astarını anlamadan filmi yasaklatan rahmetli "Süleyman Demirel"miş. Süleyman Demirel zeki ve pragmatik bir liderdi, iyi anlatılsa büyük olasılıkla yasaklatmazdı, mutlaka yanlış aktarılmıştır kendisine. Eskinin politikacıları aşırı temkinli oldukları gibi, ilaveten Demirel gibi politikacılar bir de her kesimi memnun etmeye çalışmak gibi bir misyon edinmişlerdi kendilerine.

Temkinli oluşlarına bir örnek: Ülkemizde çok meşhur olan ve uzun yıllar çalışıp Türkçe plaklar dolduran Cezayir asıllı Fransız şarkıcı Juanito'nun 1968'de Türk vatandaşlığına geçme isteğine olumsuz yanıt vermişti (belki de Juanito bizzat kendisine ulaşamamıştı), artık neyden çekinildiyse. Bir gün gelip 3,5 milyon Suriyeli, 1 milyon Ermenistan vatandaşının ve başka ülke vatandaşlarının Türk vatandaşlarına tanınan hemen her türlü haktan yararlanarak ülkemizde yaşayacağını tahmin etseydi Juanito'nun isteğini hiç ikiletmezdi, ondan iyisini mi bulacaktı?

Diğer anekdot da her kesimin suyuna gitme misyonuyla ilgili: Demirel rutin olarak yaptığı gibi çeşitli illerden gelen heyetleri sırayla kabul ediyormuş. Gruplar halinde sırasını bekleyen heyetlerden bir de küçük sayılacak yerlerden "...." ili heyetiymiş. Bir ara kapı açılınca onların da sırada beklediğini gören Demirel, kalem müdürüne öncelikle içeri alınmalarını emretmiş. Kalem müdürü; "Ama efendim onlar en son geldiler, bekleyebilirler" deyince Demirel; "Ben onları iyi tanırım, onların işi kısa sürer. Fabrika, altyapı, okul filan istemezler. Onlar genelde filanca bürokratın başka bir yere sürülmesini filan isterler. Yani işleri çabuk biter, onları öne alın, kalabalık etmesinler" diye cevap vermiş.

Juanito_plk.jpg


 
Son düzenleme:

scanfan

Yönetici
25 Eyl 2013
7,211
75,316

Fİlmi ilk izlediğimde Amerikalıların Anadolu'da satmaya çalıştıkları "Thompson" makineli tüfekleriyle ilgili bir "anakronizm" (zamanbozum) var sanmıştım, ben bu silahların o tarihte de var olduğunu o zaman bilmiyordum, 1930'ların başında ortaya çıktı sanıyordum. Meğer önceden de varmış, ve ilk olarak 1921'de üretime girmiş. Bu silahı daha çok gangster filmlerinden ve 2. Dünya Savaşı filmlerinden hatırlıyoruz. Çok seri ve etkili bir silah olan "Thompson" kelimenin tam anlamıyla karşıdaki insanı ikiye bölebildiği için ve kullanan kişilerden dolayı bazı lakapları da var: "Yok edici", "Şikago Laternası", "Şikago Daktilosu" (çıkardığı sesten), "Doğrayıcı", "Siper Süpürgesi" vs. 1929'daki "Sevgililer Günü Katliamı"nda Al Capone'un adamları rakip çetenin adamlarını bu silahlarla katletmişlerdi (bazıları ikiye bölünmüş olarak bulundular). Bu silah Türk Ordusu'na ilk kez Kore Harbi sırasında girdi. Filmin sanat yönetmenleri çok iyi çalışmışlar. Filmde silahları satamıyorlardı.

Thompson_SMG.jpg


Bilgisayarların henüz ortalarda olmadığı o yıllarda çekimlerde gerçek askeri ekipman, ordudan temin edilen askeri araçlar , gerçek patlayıcılar ve figüran olarak askerler filan kullanılıyor ve böylece filmler daha pahalıya maloluyor, hem de çekimler uzun sürüyordu. Ama daha gerçekçi duruyorlardı. Bu nedenle 1970'lerde savaş filmlerinin çoğu Yugoslavya'da çekilirdi. Nedeni çok basitti, Mareşal Tito ülkesine gelir elde etmek için ordunun teçhizat ve askerlerini filmcilere rahatça kiralıyordu. Hem zaten 2. Dünya Savaşı'ndan kalan teçhizat ve araç gereç henüz hurdaya çıkarılmamıştı (Batı'dakilerin çoğu hurdaya çıkarılmıştı, ya da çalışır durumda değildi). Eski savaş filmleri işte bu nedenle daha gerçekçi dururdu.

Filmdeki Türk uçakları daha önce "The Blue Max" (Bizde "Öldürme Emri" diye oynadı) ve "Darling Lili" filmlerinde de kullanılmış olan 1. Dünya Savaşı'nın İngiliz uçağı "Royal Aircraft Factory S.E.5"in replikalarıymış. Uçuran ekip de aynıymış. Şimdi bilgisayarda yapılmış hiç de gerçekçi olmayan uçak, bombalama vs sahnelerini görünce canım sıkılıyor, seyretmek bile istemiyorum doğrusu. Filmler artık bilgisayar oyunlarına benzediler. Eski filmleri seyretmeyi tercih ederim.

Royal_Aircraft_Factory_S.E.5.jpg


 
Son düzenleme:

Abdülhamit68

Yeni Üye
19 Haz 2017
12
26
Eski filmlerin tadı da burada zaten....
Şimdiki filmlerde hem sahneler, hem de insanlar şişirme..
O yılların filmlerinde hiç Arnold gibi tipler yoktu. O zamanki korkunç ya da fizikî bakımdan güçlü karakterler bile yine de bir insanî duruşa sahiptiler...
Bakınız Charles Bronson... Adam güçlü filan amma, kol gücünden ziyade sanat gücü ile sinemada..
Bakınız Arnold ve devamı tiplere... Arnold'u burada bu tip filmlerin ve bu tarz insan tiplerinin sinemada ilk başlatıcısı olarak gördüğüm için zikrediyorum. Sıkıldığım için filmlerini uzun boylu seyretmişliğim yoktur; belki sanatçı tarafı ağır basıyor olabilir. Ama filmlerini fazla fantastik, fazla gerçek dışı buluyorum.
Şİmdinin filmleri zaten olmayan dünyalarda geziyorlar, her şey dijital.. İnsanlar bile bir acaip... Vücut geliştirme sporu sanki çağın bir hastalığı gibi geliyor bana..Gelişkin vücutlu, bakana korku salan kadın ve erkekler..Ve bunlardan ibaret hiç bir sanat değeri, hatta hiç bir değeri olmayan ve bağlandıkları, inandıkları hiç bir değerleri olmayan sanal / dijital / şişirme insancıklar...ve bunların filmleri...
Böyle bakınca bizim yerli tarihi çizgi romanlarımız şimdiki filmlerden çok daha fazla değerli işler...İşin emek tarafını zaten konuşamayız..Sadece çizgi sanatı bakımından bile şimdiki filmlerden çok daha üstünler....Ustaların ellerine sağlık...
 
Üst