Hiç tanişmadiğim bir dost...

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
773
5,727
Kdz. Ereğli
Değerli Büyüğümüz, doksanlı yılların başından bu yana giderek eski ışıltısını yitiren Çizgiroman dünyasının yeniden eski görkemine kavuşması için emek verenlerin başında gelen Haluk Yücesoy ile şahsen hiç tanışmadım. Fakat bir insanla fiziken karşı karşıya gelmemek, aynı idealler peşinde omuz omuza durmanın önünde engel değilmiş.

Yücesoy'un vefatının ardından çoğu diyar sakini gibi ağır bir keder haricinde herhangi bir duygu veya düşünceyi yazıya dökmek mümkün olamadı. Tıpkı arada bir çay masası, yüz yüze tanışmanın mümkün olamadığı gibi. Ne sonsuzluğa uğurlandığı merasime katılmam mümkün olabildi, ne de acısını sonuna kadar paylaşmama rağmen, ne diyeceğimi bilemediğimden telefonunu küçük bir kağıda yazıp cüzdanıma koyduğum oğlu Nezir Beyi taziye için aramak. Yine de zihnim her boş dakikasında bu güzel insana dönüp duruyor. Hatta onu düşünmek için fırsat yaratmaya zorluyor kendini...

İnsanlar niye bir araya gelip topluluklar oluşturur? Sadece karnını doyurmak isteyen avcıların körü körüne güç birliği arzusundan mı kaynaklanır bir araya gelmek? Yoksa, bir araya gelen insanların tek tek toplamından daha büyük bir amaç var mıdır?

İşte değerli dostum Haluk Yücesoy ile tanışmamız, ortak ilgilerin bileşkesinden çok daha büyük bir amaca, her döneminde küçümsemeye maruz kalmış, nihayet teknoloji karşısında fetret devrine girmiş bir sanat geleneğinin yeniden dirilişi gibi bir amaca matuf olarak, önce diyarın satırlarında, özel mesaj kutularında, sonra da her biri yarım saate yaklaşan telefon sohbetlerinde gerçekleşti.

Ben Robert E. Howard öyküleri ve çizgi roman kültüne dönüşen Kimmeryalının orijinal kökleri ile meşguldüm ve paylaşımlarım bunun üzerine olmuştu. Bu görüşmenin ardından yine telefon görüşmeleri haricinde herhangi bir fiziksel iletişimim olmayan Murat Erengül'e bu görüşmeyle ilgili şu cümleyi kullandığımı hatırlıyorum.

"Öyle düzgün, öyle nazik bir insan ki... Avukat olarak girdiği duruşmada hakimin Haluk Beyin savunduğu bir müvekkile ceza veremeyeceğini zannederim."

Sonraki konuşmalarımız, çizgiromanın doğası, çizgiroman okuru olmanın anlamı, çizgi romanın Türkiye'deki geleceği gibi konularda oldu. Bu konulara da öylesine hakimdi ki bize bir şeyler öğrenmenin tadını çıkarmaktan başka yapacak bir şey kalmadı. Zira kendi fildişi köşkümüzde bir konu üzerine sırf düşünerek vardığımız yargılar, o olguları birebir görmüş insanların görüşleri karşısında fazla ayakta kalmazlar. Karşısındakilerin önyargılarını küçümsemeden, satır aralarında olabilecek en kibar biçimde onları düzeltebilen bir hayat bilgesiyle karşı karşıya olduğumuzu daha ilk görüşmenin ikinci dakikasından itibaren biliyordum.

Ondan sonra yazdığım her paylaşımda, her yorumda bu değerli insanın görüşlerime nasıl yaklaşacağına yönelik bir merak hissettiğim geliyor aklıma.

Bir görüşmemizde, "Sağlam senaryolara ihtiyaç var. Siz çeviri ile ilgileniyorsunuz ama orijinal senaryolar ve öyküler konusunda kalemi sağlam arkadaşlara ihtiyaç var. Tüm çizgi romanın yükünü tek bir kişinin üstlenmesini beklemek doğru değil. Bu konuyla ilgilenmenizi dilerim" mealinde konuşarak yazınsal ve resim sanatı ile ilgili boyutları birbirinden ayırdığını hatırlıyorum. Uzun süre sırf kendi fiziksel yiğitliğiyle meseleleri çözen bir karakter yerine korkan, düşünen, hisseden, yanılan ve düzelten bir tarihi karakterin nasıl olabileceği üzerine düşündüm. Hani bunu yapabileceğimi düşündüğümden değil, sırf Haluk Bey istedi diye atların nal seslerinin, yük katarlarını çeken öküzlerin homurtularının, tekerleklerin gıcırtılarının işitilmesini nasıl sağlaybileceğimi, seferlerin lojistik hazırlıklarından bir seferin nereye düzenlendiğinin nasıl anlaşılabileceğini, savaşlarda hükümdarların yanında at süren bilgelerin neler fısıldamış olabileceğini, devasa orduların yemeklerinin nereden geldiğini, tuvaletlerini nereye yaptıklarını bulmaya çalıştım.

Bilmem bir gün böyle bir girişimde bulunabilir miyiz? Ama şunu kesinlikle belirtmek isterim. Hala bu konunun beni aştığı görüşündeyim ama bir gün böyle bir şeyi denersem, kapak sayfasının arkasındaki ilk sayfanın arkasında "Profesör Haluk Yücesoy'a saygılarımla" yazmasını çok isterim.

Hepiniz Haluk Beyin diyardaşlara Türk ve İslam büyüklerinin hayat hikayelerinin anlatıldığı koca koca Çizgiromanlar armağan ettiğini, kargo parasını bile kendisinin ödediğini hatırlarsınız. O zamanlar oğluma "Oğlum, bak bunlar bizim tarihimiz. Bunları senin için saklıyorum. Çok değerli bir insandan geliyor" dedim. Zira Haluk Yücesoy'la oğlumu tanıştırmanın mümkün olamayacağını, en iyi ihtimalle eğitimimi gördüğüm Ankara'ya bir ziyarette şahsen ziyaret edebileceğimi, böylece tanışabileceğimi varsayıyordum. Mümkün olabileceğini düşündüğüm bile mümkün olamadı ve bunun kederiyle yaşamak zorundayız artık.

Yücesoy'un ölümünün ardından (şu an 13 yaşındaki)oğluma haberi. "Oğlum bize o güzel kitapları yollayan Haluk Ağabeyimiz vefat etti. O kitaplar benim tanıdığım en iyi, en doğru, en güzel insanlardan birinin armağanı" diyerek verdim. Cevap olarak ciddiyetle başını salladı. Böylece üzüntümü anladığını mı ifade etmek istedi, söylediğim şeyi aklının bir kenarına yazmak için mi böyle yaptı, yoksa her ikisi mi bilemiyorum.

Çizgi roman karakterleri, her koşulda doğrucudur. Para veya başarı düşünmeden her koşulda uygun olanı elinin tersiyle itip, doğru olanı yapan rol modelleridir. Haluk Yücesoy bizim için onlardan farklı biri değil. Oğlumun başını sallamak suretiyle anlatmak istediği hissiyat ne olursa olsun, telefon görüşmeleri dışında hiç tanımadığım dostumu ona sık sık anlatmak suretiyle yaşantımızın bir parçası kılmak isteğim devam ediyor.

Bu isteğin hiç bitmeyeceğine inanıyorum.
 
Son düzenleme:
Üst