CEMAL RAGIP DERİN vefatının sene-i devriyesi

murtaza5

Yönetici
15 Tem 2009
12,028
317,666
CEMAL RAGIP DERİN,
sen benim,bizim kahramanımızsın.

UNUTMADIK,
UNUTMAYACAGIZ,
UNUTDURMAYACAGIZ.




ÇİZGİ ROMAN SEVDALILARI





CEMAL RAGIP DERİN KİMDİR?



ÇİZGİ ROMAN ALANINDA AKLA GELEN İLK İSİMDİ

Cemal Ragıp Derin, 1950 yılında Kocaeli'de dünyaya geldi. Hürriyet, Kelebek, Güneş, Türkiye Çocuk, Yeni Şafak gibi birçok yayın kuruluşunda karikatürist olarak çalıştı.
Çizgi roman alanındaki çalışmalarıyla kısa zamanda ün yapan Derin, karikatür kadar ressamlıkta da başarılı işlere imza attı.
Derin, rahatsızlanmadan önce son olarak TRT Haber’de yayımlanan 'Hattı Müdafaa Belgeseli'nin bazı bölümlerinde tarihi resimler çiziyordu.






Sayın ZAKİR BARUTÇU anlatıyor.

14 Temmuz 2017’de ebediyete intikal eden Bâbıâli’nin unutulmaz yazar-çizerlerinden Cemal Ragıp Derin’i bir kere daha rahmetle anıyorum. Mekânı Cennet olsun İnşallah.

Cemal Ragıp Derin.

Can arkadaşım, kadim dostum, kardeş ötesi sırdaşım

Rahmetli annesi Belkıs hanım, O’na Ragıp, rahmetli babası Ferit bey de O’na Cemal derdi. Ragıp’la Kadıköy Orta Okulu’nda tanıştım. Fenerbahçe Saraçoğlu Stadı’nın tahta tribünleri ve zemininin kuru toprak olduğu dönemler. Zaten okul, stadın hemen yanıbaşındaydı. Zaman zaman Papazın Çayırı denilen yere gider, Dereağzı’nda Fenerbahçe’nin antrenmanını izlerdik. Mesela Didi dönemini hatırlarım, müthiş zevkli günlerdi o günler.

Okul sıralarında bizi birbirimizle kaynaştıran şey yaptığımız resimlerdi. İkimiz de çok iyi resim yapıyorduk. Benim edebiyatım da oldukça iyi idi. Kompozisyonlarda hep yüksek not alırdım. Kısaca hem yazar, hem de çizerdim. Ragıp da müthiş çiziyordu. O dönemler; Kaan, Malkoçoğlu, Karaoğlan ve Tarkan gibi çizgi roman kahramanları vardı ve çok beğeniliyordu. Gazetelerin tırajlarına ciddi katkı sağlıyordu bu kahramanların hikâyeleri…

Ortaokul yıllarında benim de bir kahramanım vardı. Yağız. O da Karaoğlan gibi uzun saçları, gösterişli vücudu ve özel giysileriyle ilginç bir kahramandı. Bir özelliği de gözünün birini kapatacak kadar uzun olan saçlarıydı. Ragıp’la birlikte bu kahramanı okul defterlerine çizmeye başladık. Macerayı ben yazıyordum, genellikle Ragıp çiziyordu. Bazen iki ayrı deftere iki ayrı macerayı resmediyorduk. Sınıfta ünümüz artmıştı. Arkadaşlarımız bizden defterleri istiyorlar ve Yağız’ın maceralarını büyük bir zevkle takip ediyorlardı. Kadıköy Orta Okulu’nda Yağız’ın ünü neredeyse Tarkan gibi, Karaoğlan gibi müthiş bir ivme kazanmıştı. Ve bu çizimler bizi yavaş yavaş profesyonelliğe itiyordu. Çünkü Yağız’ı okumak isteyenler, artık bir karşılık verme durumundaydılar. Bu zaman zaman bir Kola, zaman zaman tost ısmarlama şeklinde oluyordu. Sonraki yıllarda birgün Ragıp bana, Yağız’ın maceralarını okuyanlardan para bile aldığımızı söylemişti ama ben hatırlamıyorum.

Kadıköy Orta Okulu’ndan sonra Haydaşpaşa Lisesi yılları başladı. Ragıp’la biz bu sefer yeni bir kahraman üzerinde çalışıyorduk. Bu kahraman da o yıllarda çok prim yapan Mayk Hammer ve James Bond vari bir Türk ajandı: Cengiz Noyan.

Ama bu sefer çok şeyler öğrenmiştik. Ben yaz tatilinde Bâbıâli’nin yolunu tutmuş, bir çok yayınevi ve matbaalarla yakınlık kurmuştum. Hatta bir iki tane kapak resmi işi bile almış, bu işleri yine Ragıp’la birlikte halletmiştik. Bazı aylık dergilere yazılar, bazılarına da çizdiğim resim veya karikatürleri gönderiyordum. Enteresandır, gönderdiklerimin çoğu da yayınlandı. Tabii bu durum benim azmimi artırıyor ve oldukça cesaretlendiriyordu.

Sonunda gazetelere de gitmeye, yazar çizer takımıyla da görüşmeye başladım. Tercüman Gazetesi’nin ünlü çizerlerinden Rahmetli Şahap Ayhan’ı ayrı bir yere koyuyorum. Bana çizdiği o müthiş eserlerinden birini hediye etmişti. Allah rahmet etsin. Gerçekten gerçek bir sanatçıydı Şahap Ayhan.

Sonraları Suat Yalaz, Ayhan Başoğlu, Sezgin Burak gibi üstadlarla da tanıştım. Benim ve Ragıp’ın çizgilerini gösterip, görüşlerini aldım.

Ve derken Cengiz Noyan’ı baskı tekniğine uygun bir şekilde çizmeyi başardığımız günler geldi. Yaklaşık 30 sayfalık bir macerayı resmettik ve sayfaları kolumuzun altına alarak Bâbıâli’nin yolunu tuttuk.

Ben sanki 40 yıllık yazar çizermişim gibi Ragıp’ı tanıdığım yayınevlerine götürüyor, resimli romanımızı satmaya çalışıyordum. Bir vesileyle o zamanların en çok satan gazetelerinden biri olan Dünya Gazetesi’ne uğradık. Yazıişleri Müdürü Rahmetli Abbas Parmaksızoğlu ile görüştük. İşte bizim hayatımızın en önemli dönüm noktası, o görüşmeydi. Zannedersem 1969 yılının son günleriydi.

Abbas Bey, resimli romanı çok beğendi ve “Yeni yıl için gazetemizin bazı hamleleri var, bu resimli romanı da bu hamlelere ekleyebiliriz” deyince adeta dünyalar bizim oldu.

Çok sevindik tabii. Ve gerçekten de 2 gün sonra Dünya’nın sürmanşetinde gazetenin hamleleri ve bizim Cengiz Noyan’ın anonsu çıkmaya başladı.

1 Ocak 1970 tarihinde, artık ben ve Ragıp, Bâbıâli’ye profesyonel yazar çizer olarak adım atmış oluyorduk. Öyle bir para aldık ki… O parayla bir sürü alışveriş yaptık. Ragıp ilk gitarına, o kazandığı para ile sahip oldu.

Bu arada hemen belirteyim. Ragıp çok iyi mandolin çalıyordu. Hep bir gitar almanın hayalini kuruyordu. Benim de müziğe yatkınlığım vardı. Biz lise yıllarında bir de müzik topluluğu kurmuştuk. Basri diye bir arkadaşımız vardı. O da gitar çalardı. Ben ritm gitar, Ragıp da solo gitar çalardı. Çok amatörceydi ama çok da zevkliydi. Sahneye çıktık mı? Hayır. Kendimiz çalar, kendimiz söylerdik. Bazen arkadaşlarla evlerde toplanıp “Parti” yapardık. Bizim sahnemiz işte o evlerdi. Sonraları Ragıp gitarı bir virtüöz gibi kullanmaya başladı, bir de yanına kemanı ekledi. Gitarla, en ağır Türk Müziği şarkılarını bile çalardı. Ayrıca sesi de çok güzeldi. Hiç detone olmazdı, müthiş çalar, söylerdi.

Lise yıllarında Ragıp okulu bıraktı, askere gitti. Ben tahsilime devam ettim. Askerliğini Ağrı’da yapan Ragıp’la, dönüşünde yine beraberliğimiz sürdü. Ben de artık Üniversiteli olmuştum. Çok sevdiğim gazeteciliğin artık akademik öğrenimini görüyordum. Üniversitede okurken, 3’üncü sınıfta Radyo Televizyon bölümü açıldı ve benimle birlikte birkaç kişi o bölüme kaydırıldı. Dolayısla, Türkiye’de ilk Radyo- Televizyon mezunlarından biri de ben oldum.

Ragıp askerlik dönüşü, artık hayata atılmak ve para kazanıp hayatına bir yön vermek zorundaydı. İstanbul Salı Pazarı’nda Almanya’ya resimli roman hazırlayan APS diye bir ajans vardı. Başında da rahmetli Şenol Kirpikçioğlu bulunuyordu. Ragıp o ajansta çalışmaya ve Avrupa’ya çizmeye başladı. Ben de tahsilime devam ederken yayınevlerine ve gazetelere iş yapıyordum. Kısacası ikimiz de artık para kazanmaya başlamıştık. Ragıp, APS’de uzun bir müddet çalıştı. Tabii bu arada APS’de çalışan birçok çizerle de tanışmış oldu. Bu arkadaşlarla sonradan bazı gazetelerde birlikte olduk ya da birlikte iş yaptık. Bunların arasında Ertuğrul Edirne, Celal Kandemiroğlu, Sunder Erdoğan, Bülent Arabacıoğlu, Yakup Kamer, Erol Arısal, Öznur Kalender, Sinan Gürdağcık ve Uğurcan gibi birçok ünlü çizer vardı.

Daha sonraki yıllarda Ragıp’la ortak olarak Çizim Prodüksiyon diye bir ajans kurduk. Ajansımız Aksaray’daydı. Bâbıâli’ye iş yapıyorduk. Sonra kadromuz genişlemeye başladı. Öznur Kalender, Sunder Erdoğan, Sinan Gürdağcık, Zeki Güler, Ekrem Koç gibi arkadaşlar da bizimle beraber oldular.

Güzel günler geçirdik Aksaray’da. O günler, benim ve Ragıp’ın unutulmaz performans gösterdiğimiz yıllardı. Ve sonunda Kalender, Ragıp ve ben Hürriyet’te bulduk kendimizi. Böylece Türkiye’nin en büyük ve de en çok satan gazetesinde yer edinmiştik. Uzun yıllar geçti. Sonra ben ayrıldım, askerlik, evlilik derken kendimi Günaydın Gazetesi’nde buldum. Ragıp da, Hürriyet’ten sonra Çarşaf, Çivi gibi dergilerde çizmeye başladı. Artık yazar olarak benim yerimi Kandemir Konduk almıştı. Kandemir yazıyor, Ragıp çiziyordu. Gerçekten müthiş işlere imza attılar. Ancak ilerleyen yıllarda Ragıp’la yolumuz yine kesişti. Bu sefer ikimiz de Günaydın Gazetesi bünyesinde bir araya geldik. Ben artık çizmiyordum. Gazetede yazıişlerinde sayfa yapıyordum ve Yazıişleri Müdürlüğü’ne kadar yükseldim. Ragıp da, Genel Yayın Müdürümüz Rahmi Turan’ın romanlarını çiziyordu.

Sonra Sabah Gazetesi’ne transfer olduk. Ben yazıişleri Müdürü, Ragıp da gazetenin ressamı ve yine Rahmi Turan’ın romanlarının çizeri olarak Sabah’ta çalışmaya başladık. Yaklaşık bir yıl sonra ben, O dönemlerin en önemli dergi grubu olan Hayat ve Ses dergilerine transfer oldum ve yayınların başına geçtim. Ragıp da Sabah’ta bir müddet daha çalıştı. Sonraki yıllarda Türkiye Gazetesi’ne transfer oldu ve gazetede kendi yazıp çizdiği bir kahramanla yeni bir döneme başladı. Aynı zamanda Türkiye Çocuk Dergisi’ne de çiziyordu. Sonra kendisine bir büro açarak, serbest çalışmaya başladı. Romanlarını çizmeye devam ederken kitap kapakları da yapıyordu.

Ragıp’ın çalıştığı gazeteleri, çizgisinin bulunduğu yayınları saymakla bitiremem. Güneş Gazetesi’nin milyon tiraj yaptığı günlerde de Güneş’te çalıştı. Birçok yayınevi ve dergide çizdi. Türkiye’de çok tutulan Çizgi Romanlar; Tommiks, Teksas, Teks, Karaoğlan gibi sayısız dergilerin kapaklarına imzasını attı.

Cemal Ragıp Derin, her türlü çizginin altından en iyi şekilde kalkıyordu. Siyah- beyaz resimli roman, renkli resimli roman, karikatür, yağlı boya sulu boya tablo, kısaca aklınıza ne gelirse. Bir de çok hızlı çizerdi. Günlük gazetede resimli roman çizmek kolay iş değil tabii. Zamana karşı yarışmak gibi bir şey…

Ragıp’la olan arkadaşlığımız, aynı gazetede çalışmasak bile hep sürdü. Akşamları mutlaka gazete çıkışı buluşurduk. Sıkıntılarımızı, keder veya neşemizi hep bölüşürdük. Aramızda hiçbir zaman maddiyat problemi olmazdı. Benim param onun, onun parası benimdi. Gözü çok boldu. Cömertti, mertti. Arkadaşlarının hep iyiliğini isterdi. Kim olursa olsun, herkesin yardımına koşardı. Her şeyi karşılığını beklemeden yapardı. Kendine yapılan bir kötülüğü hemen affeder, hiç bir şekilde kin tutmazdı. Merhametliydi. Hayvanları çok severdi. Yolda yürüken önüne çıkan her kediyi okşardı. Hatta ben bazen “Abartma Ragıp” diye kızardım.

Ragıp’la çok şeyler yaptık. Birlikte Yeni Şafak Gazetesi’ni kurduk. Yine benim Yayın Müdürü olduğum Son Çağrı Gazetesi’nde, her karesi tam bir tablo olan Halid Bin Velid’i çizdi. O romana yazı ile zaman zaman ben de destek verdim. Star Gazetesi Genel Yayın Müdürü olduğum dönemlerde de Ragıp’ın çizgileri yine yanımdaydı. Ragıp’la son birlikteliğimiz, bir ara Bursa’da İcra Kurulu Başkanlığı’nı yaptığım Gerçek Medya’da oldu. Gerçek Gazetesi’nde; birinci sayfada siyasi karikatür, iç sayfalarda resimli roman ve Magazin ilavesinde de renkli bantlar çizdi.

Ragıp’ı anlatmak öyle pek kolay değil. Hele hele yaptığı işleri sıralamak mümkün değil. Bir dönemler, yağlı boya tablolar yaptı. Özellikle çok sevdiği İstanbul manzaraları. Boğaz, vapurlar, Kız Kulesi gibi İstanbul’un birçok köşesi Ragıp’ın fırçasına ilham kaynağı olmuştur. Kendisi 10 Ekim 1950’de İzmit’te doğmuş ama İstanbul’da büyümüştür. Kendisiyle 12-13 yaşlarında tanıştığım düşünülürse, kendisiyle yaklaşık 52 yıllık bir arkadaşlığımız söz konusu.

Evet 52 yıllık arkadaşım, can yoldaşım, sırdaşım.

Sensizlik zor. Esprilerini, gülüşünü, dostluğunu hep arıyorum. En sıkıntılı anımda bile bana kahkaha attırırdın. Maddi, manevi en büyük destekçimdin. Seninle görüşmediğim günler renksiz geçerdi. En azından telefonla muhabbet ederdik.
ZAKİR BARUTÇU.​
 
Üst