Didier Tarquin ile Lanfeust de Troy üzerine söyleşi

Gaston

Çeviri & Balonlama
27 Haz 2019
148
4,636
poI3vOcXj


Didier Tarquin, 1994 ila 2000 yıllarında arasında çizdiği "Lanfeust de Troy" ile ilgili 2016 yılında verdiği röportajda soruları şöyle cevapladı:

Serinin büyük başarısını nasıl açıklıyorsunuz? Hangi albümden sonra başladı?
Lanfeust’ün başarısı biraz garip. Daha kitap çalışma aşamasındayken (çizimlerin üçte ikisini yapmışken) kitabın çıkışının iyi olmadığıni biliyorduk. Mourad Boudjellal (o zamanki editörümüz) bize « Kitabın çıkışı boktan ! » demişti. Daha albüm çıkmadan yenikleri oynuyorduk. Ama kitap çıktığında, her on yılda bir bir serinin başına gelenler oldu: İnsanlar satın aldı. Ve sadece okumakla da yetinmediler, ödünç verdiler, önerdiler… kulaktan kulağa yayıldı. Üç ya da dört ay sonra, Mourad beni aradı « Didier, inanılmaz, elimizde kitap kalmadı, yeniden basmak zorundayız! »
O andan sonra gelecek hakkındaki düşüncelerimin tamamen değiştiğini anladım ( o ana kadar daha çok gidip başka bir iş bulmayı düşünüyordum.) Birdenbire önümde çizgi roman çizeri olarak kalabilme olasılığı çıkmıştı. Bu bir rüyaydı ve hatta ufak bir “peri masala” kısmı da vardı… okuyucuların aradığı gibi. Lanfeust’ün başarısı tamamen okuyucuları sayesinde oluştu. Bu Soleil yayınları içinde muazzam bir başarıydı çünkü olaya bakıldığında bu Soleil yayınlarının kârlılık sınırını geçen ilk özgün çizgi romanı olmasının ötesinde para kazandırmaya da devam ediyordu. Daha önce Soleil’e para kazandıran « Rahan » ve « Tarzan » vardı ama bu Soleil yayınlarının yarattığı çizgi romanlar değildi. O anın keyfiyle Arleston ve Mourad’a yılda iki albüm yapmayı önerdim. Bu zor bir seçimdi çünkü gece-gündüz, haftasonları da dahil olmak üzere sürekli çalışmam gerekiyordu. Bunu yaptık ve ek bir katkı da sağladı (kıvılcımın üzerine bir kaç damla benzin akıtmak gibi). Ve BOM ! Bunu ikinci albüm çıkar çıkmaz hissettik.

Çizgi romanda Epik Fantazi türünü tekrar başlatmasa da, “Mizah” ve “Alay” yaklaşımı mı Lanfeust’te yenilikçiydi?

Bu sürekli sorulan bir soru ama mizah ile fantaziyi karıştırarak Lanfeust’te bir yenilik getirdiğimizi düşünmüyorum. Mizah her yerde karşımıza çıkıyor. Daha çok Lanfeust’ün başarısı ile yükselen bir akım hâline geldi. Lanfeust’ten önce Epik Fantazi çizgi romanlar vardı. Amerikan « Conan » vardı. Fransız-Belçika çizgi romanında da « La quête de l’oiseau du temps », « Les légendes des contrées oubliées », « Les chroniques de la lune noire » gibi eserler vardı... Mizah türünde de « Le banni »yi yapan Coucho’yu hatırlıyorum. Daha çok şaka üzerineydi, kanlı olması bekleniyordu. « Kroc le bô » (yine Ségur) vardı. Daha çocuksu bir yanı olan « Fuzz et Fizzbi »yi (Tota ve Cailleteau) hatırlıyorum. Lanfeust’e gelince, sanırım sadece o sırada insanlar bunu okumak istiyorlardı, hepsi bu.

İlk albümlerdeki az görülen erotizm ve şiddet sonlara doğru gittikçe arttı…
Erotizm ile şiddetin dozu tamamen Arleston. O bölümü yazıyordu ben de yorumluyordum ama bazen biraz daha ileriye götürmek istediğim anlar olmadı değil. Eğer Western sineması ile bir karşılaştırma yapacak olursam Arleston çok klâsiktir. O eğer John Ford ise ben Sergio Leone olurdum. Ben daha taşkınım. O yönde, ondan daha fazla latinim. Bunu çizgi romanda söylersek, Arleston benden daha fazla klâsik Fransız-Belçika ekolünden, halbuki ben, benim kültürümde aynı zamanda Amerikan comics ve manga da var. O « Spirou » okurken ben « Métal Hurlant » ile underground okuyordum. Bunu söylesem de, bunlar onun maceraya şiddet ve erotizm katmasını engellemedi… ve ben de bunları biraz abartıyordum. Bana bir köy çiz dediğinde bir kasaba çiziyordum. Kahraman üç muhafızla savaşmak zorundayken ben on beş muhafız koyuyordum… Bazı sahnelerden memnun kalıyordu… bazılarını ise çok ileri gidilmiş bulup dikkat etmemi söylüyordu. Bunların arasında söz ettiğin erotik ve şiddet sahneleri de vardı elbette ki..

Lanfeust de Troy öyküsü iki bölüme ayrılmış. Seri beşinci albümden ve Cixi’nin ayrılmasından sonra olgunluğa erişmiş görünüyor.

Bu iki bölüme ayrılma, istenerek yapıldı ama şu da bilinmeli ki aslında albümler hep çok hızlı yapılmıştır.! Gerçekten çok hızlı! Hep koşarak! O yazar, ben çizerim. Benim çizdiklerim ona yeni fikirler getirir. İkimizin çalışma şekli bir ip cambazının işi gibi. Bazen nereye gittiğimizi bile bilmeyiz. Onuncu sayfadaki bir şey otuzuncu sayfadaki bir şeyi etkileyebilir ama yaparken bunun hakkında hiçbir fikrimiz olmaz. Gideceğimzi yön bellidir ama detaylar değil. Arleston’dan, ilk kare çizilmeden önce, bir albümü A’dan Z’ye tamamen senaryolamasını isteyemeyiz (Van Hamme ile olduğu gibi.) Arleston daha çok Charlier gibi… bir tefrika yazarı gibi çalışır. Hemen hemen doğaçlama yapar: Nereye gitmek istediği hakkında bir fikri vardır ama detaylar, asla! Bu onun çalışma tarzı ve Arleston’a bunun için saygı duymak lazım. İlk serinin ikinci bölümüne gelecek olursak, sanırım izlerimizi daha çok bulmuştuk. Daha az sıkıntılıydık. Başarı hazmedilmesi kolay bir şey değil çünkü duygular çok kuvvetlidir. Ve mutluluğu da idare etmesini bilmeli, ukala olmamak için. Sanırım bütün bunlara karşı nerede durduğumuzu anlamaya başladığımız zaman oydu ve aynı zamanda tekniğimi değiştirmeye karar verdiğim an da oydu: Fırça kullanmaya başladım.

Gerçekten de çizerken daha büyük bir zevk aldığınız ve Arleston’un da öykü için yeni gelişmeler bulduğu izlenimini ediniyoruz.

Aynı şarap gibi, iyi ve kötü yıllar olabilir. Ve öte yandan iyi ya da kötü bir albüm yapıp yapmadığımızı bilemiyoruz. Tek söyleyebileceğimiz elimizden gelenin en iyisini yaptığımız. Sonradan, geriye bakınca iyi bir yıl mı geçirdiğimizi yoksa tamamen fiyasko mu olduğunu görebiliyoruz! Başarıya ulaşacağımız ve bunu da kaybetmek istemediğimiz için deli gibi dörtnala çizim yaptığım zamanlarda değildim artık. Ve ürettik, ürettik, ürettik: Altı ayda bir, bir kitap deli işi. Beşinci ya da altıncı albümden sonra aynı mantıkta değildik artık: Yılda bir albüm çıkardık ve biraz daha fazla durup dinlendik. Aynı zamanda Soleil içinde yerimizin ne olduğunu da anladık. Benim için o yıllar, başka bir şey yapmaya, mesela fırça ya da başka bir kağıt gibi şeyler denemeye heves ettiğim yıllardı. Fırçaya tam da Cixi’nin ayrıldığı, Darshan’dan gittiği anda başladım. Sonrasında, sahneleme anlamında en sevdiğim sahnelerden biri olan albüm geldi: Ünlü, beyaz trollerin trene saldırı sahnesi. Sahneleme, çizim kadar önemli. Evet! Bugün bile o en iyi sahnelerimden biridir! O an artık kağıt ile düşünmeyi bırakıp kamera ile düşünmenin gerektiğini anladığım andır.

Soracağım soruyu tahmin etmiş gibisiniz gerçekten de bu sahne okuyucular için önemli bir sahneydi!

Zamanla bir şeyi anladım… Lanfeust’ün çok yönlü bir kahraman olduğu! Lanfeust bir epik fantazi kahramanı ama aynı zamanda bir kovboy, bir Jedi, bir süper kahraman… ve dolayısıyla da anlatacağımızın ne olduğuna göre sahnelemeyi değiştirme hakkımız var. Beyaz trollerin trene saldırdığı o sahnede, gerçekten de saf ve katı bir Western yapmayı istedim. Kadrajda bile! Örneğin bir desen var ki kendi kendime acaba kamerayı oraya kadar sokabilir miyim diye: Trolün vagonun tavanını kırdığı sahne ama vagonun içinden, delikten görüyoruz. Bu gibi şeyleri Lanfeust’te çok az kullandım.Ve gerçekten de hareket getirmek istedim. Üstüne üstlük fırça ile: Sadece anlamda değil (göstermek istediğim şeyleri gösterme yöntemi) ama aynı anda tekniğimde de çaba sarfettim. Elimde farklı bir araç vardı ve her çizgiyi düşünerek çizmek zorundaydım. Hâlâ tam olarak ustalaşmış sayılmam, büyük çaba istiyor.
 

Gaston

Çeviri & Balonlama
27 Haz 2019
148
4,636
Yedinci albümde, C’ian ile Falordelle arasındaki dans sahnesi de var. Bunlar çizerken en çok eğlendiğiniz bölümler mi yoksa başkaları da var mı?

Tam da o sahnenin bir sayfasını çizip dağıttımız dönemdi. Bir making-of gibi. O sahnede hakikaten tam bir “caliente” havası var, yakıcı bir sıcak: Sonuna kadar gitmeli! (Gülüşmeler) Evet bu tarz sahneleri çizmekten büyük bir zevk alıyorum, elbette! Bir de bunlar pin-up yani !

Bu ilk serinin en sevdiğiniz albümleri hangileri? Hangi nedenlerle?

Buna cevap vermek super zor yani! Belki de ilk ve son albüm. İlk albüm, yaşadıklarım nedeniyle. O albümle, bu mesleği hep yapmak iştemiş olan ( ve görünüşe göre asla yapamayacak olan) birinden yalnızca bu mesleği yapabilecek değil ama aynı zamanda Soleil’de çok iyi bir yer edinmiş biri hâline dönüştüm. Bir yayınevinde en çok iş yapan ilk çizgi romanın yazarı ya da çizeri olmanın çok iyi bir şey olduğunu bilmek lazım ( diğer seriler sonradan iyi iş yapsa bile). Hemen hemn önüne kırmızı halı seriliyor.
Son ve sekizinci albüm çünkü serinin sonu… bir işi tamamlamış olma duygusuyla. Maceraları yaşıyorum, aynı Lanfeust gibi ve gerçekten yaşıyorum, zafer benim. Ve sekizincinin sonunda, başka bir duygu daha ekleniyor: Yeni maceralara doğru yola çıkma!

Çok sevdiğim iki albüm kapağı var: İmparatoriçe Cixi ile Petaurlar Ölmeden Saklanırlar

Petaurlar Ölmeden Saklanırlar için, belli olduğu üzere, Catwoman yapmayı çok istiyordum! Amerikan Comics’in çok sıkı bir fanı değilim ama Strange okumaya bayıldım ve o kapakta da bir super kahraman yapma olanağı vardı. Elbette gerekli binalar olmasa da Eckmül kenti vardı. Ve bir de o dönemde harika bir renklendirmecim vardı: Claude Guth (kendisi de çizerdir aynı zamanda.) Ve dolayısıyla bunu yapma olanağı vardı. Önceki renklendirmeci, Yves Lencot, o dönemde çok iyi bir renklendirmeciydi. Çok övgü alıyordu ve aynı zamanda « La quête de l’oiseau du temps » serisinde deonu görüyorduk. Öte yandan « Lanfeust de Troy »nın ilk albümünde, « Arleston-Tarquin-Lencot » üçlüsü içinde en çok tanınan, renklendirmeci Yves Lencot idi. Hakikaten ! Diğer « İmparatoriçe Cixi » ise bir kompozisyon. Hem çekici olmalıydı (çünkü Cixi idi) ama aynı zamanda da imparatoriçe idi. Dolayısıyla sağda sütun olmalıydı. Anekdot olsun diye anlatayım, Cixi ile C’ian’ın adları iki Çin imparatoriçesinden geliyor: « Cixi ya da Tseu-Hi » ve « Ci’an ya da Tseu’An ». İki farklı yazılış ve iki farklı okunuş var… ama gerçekten var olmuş kişiler! Aslında Cixi, « Son İmparator » filminde de görülüyor. Yine de sonunda, herkes bunu bilse de, Cixi’nin adının ardında aynı zamanda « seksi » kelimesi var. Ve ablasının adının ardında da, bir çeşit şirinlik katan mavi renk (cyan) var. Örneğin ben Lanfeust’ün adında hep « feu » (Fransızca ateş) kelimesini gördüm… ama Arleston bunu hiç akıl bile etmemiş!

Lanfeust’ün çizimsel ayırıcı özelliği olan, kızıl saçlı ve alnında iki siyah meçi olan bir kahraman yapma fikrini nasıl aklınıza geldi?

Her zaman böyle bir özellik gerekir ve bunun da bir öyküsü var! Lanfeust’ü ilk çizdiğimde yaptığım bir eskiz yoktu daha. Sanırım, onu bir kereliğine yırttığım bir kağıt parçasına çiziktirmiştim. Arleston bana ilk olarak Lanfeust’ü çizmemi teklif ettiğinde başlangıçta çok fazla da ilgilenmemiştim. Bana, önceki üç albümümle, bir kaybetme sarmalına girdiğimi söylemekte ısrarcı oldu (« Roq » hiç iş yapmamıştı.) Biraz kötü hissediyordum ve Lanfeust’e başladığımda kendime bunun son albümüm olacağına inandırmış gibiydim. Sonunda evet dedim, yapacaktım ama aynı zamanda eğlenecektim de. Rahat olacaktık çünkü okuyucu bulamayacaktık zaten. Bu kötü geçen yerleştirme ile de kanıtlanmıştı. Dolayısıyla bu benim için bir onur mücadelesi hâline gelmişti. Bizden başka okuyucu olmayacaktı zaten, o zaman en azından eğlenelim, umurumuzda değildi! Ve albümün ilk sayfasında Lanfeust’ü çizdiğim zaman hakikaten de onu ilk defa çizdiğimi söyleyebilirim. Ve Lanfeust ilk sayfadan itibaren büyü kullanır dolayısıyla « Bu büyüyü nasıl çizebilirim? » sorusuyla karşılaştım. Arleston bana, gözlerden çıkan şimşekler igibi çizmemi önerdi. Ama böyle yapmak hiç de benim kültürümde değildi. Evimde, çizip denemeler yaparken televizyon açıktı. O sırada « Dragon Ball »da saçların dikildiği bir sahne gördüm. Ve büyünün orada olduğunu anladım! Lanfeust’ün saçlarını dikleştirip çizmeye karar verdim. Sonra da, birazcık tiyatro da yaptığım için, uzaktan görünsün diye makyajların abartıldığını ve son sıradakiler bile görsün diye jestlerin abartıldığını öğrenmiştim. Ama Lanfeust’ün kendine özgü bir özelliği de olmalıydı: Dolayısıyla o üç siyah meçi ekledim. Çok teknik bir şey bu ama önemli.


Bazı okuyuculara göre Trol Hebus bir ayıya benziyor, hatta Mourier’ye göre de bir “oyuncak ayı”ya.
Hebus’u ilk çizdiğimde, ultra kaslı bir avcı düşünmüştüm. Ama Arleston müdahale etti ve aslında rötuşlamam gerekn tek karakter de o oldu. Bana « Hayır, Hebus böyle değil. Mizahi bir yönü olmalı » dedi. Hebus aslında Obelix gibi ama başlangıçta öyle görmemiştim. Dolayısıyla tamam dedim, biraz da yuvarlak çizdim. Ama istemesem de “kıllı” yapmadım daha çok “Mister T.” tarzında yaptım. Bu yüzden tepesinde o Mohawk var ve bir sürü kolyesi. Arleston bana aynı zamanda Trollerin suyu sevmediğini de belirtmişti. Bana göre eğer suyu sevmiyorlarsa o zaman yıkanmıyorlar demektir ve sinekleri ekledim. Daha sonra seri başarı kazanınca Mourad Boudjellal (saygı duyulan editor olarak) Hebus ile ayrı bir seri yapmak lazım dedi. Arleston ile ben « Kesinlikle olmaz! Hebus, Lanfeust ile birlikte, sadece Lanfeust içinde yer alıyor ! » dedik. Boudjellal ısrar etti : « Peki ya Troller ? ». Biraz ayak diredik. Ve sonra bir imza seansında, tesadüfen Jean-Louis Mourier’de vardı ve Lanfeust üzerine çizim yaparken bir Troll çizdi. Ama onu kıllı olarak, bir yeti gibi, bir big-foot gibi çizmişti. Ve o zaman bu Arleston’un kafasında "tilt" etti bir şeyleri. Ve işte Troller, Mourier onları benim gibi çizmiyor ama, sonuçta bu da önemli değil!


Philippe Pellet sayfayı oluştururken kareleri kesmek için sizden esinlendiğini söyledi.

Ben de bunu « Les maîtres cartographes »ı çizen Paul Glaudel’den aldım. O dönemde sayfalarımı endişeyle çiziyordum: İlk desenden son desene kadar ilk seferinde iyi olmalıydı. Glaudel ise düşünmüyordu bile: Her deseni bir kağıt parçasına yapıyor ve sonra onları birleştiriyordu. Loisel’in sayfalarına bakınca da duvarcılık ustalığı görürsünüz! Dolayısıyla bantlayabilir, yapıştırabilir, beyaz sürebiliriz… Tuttuğu ve taranabildiği sürece (ve desen bozulmadığı sürece). O zaman haydi iş başına! Bir de ben bir barda çizdiğim için, bu bana küçük imajlar haâlinde çalışmama olanak sağlıyor. Çalışmak için büyük sayfayı çıkarmama gerek kalmıyor.

En sevdiğiniz karakter hangisi?
Cixi diyeceğim çünkü bir pin-up ve ben de bunu seviyorum! Eğer yeni bir çizgi roman serisi için erkek ya da kadın kahraman arasında seçenek yapacak olsam sanırım kesinlikle bir kadın kahraman seçerdim. Sonra, Cixi karakteri « Lanfeust »te bana herşeyi vermiyor. En çok değer katan karakter o olsa da, herşeyi vermiyor! Tamam Catwoman’lık yapıyor ama mutlak güç onda olmadığı için super kahramanlık yapamıyor. Hebus’un verdiğinden daha fazla mizah da getirmiyor (Hebus muazzam bir kişilik). Buna karşın, eğer yalnızca serinin karakterlerinden biri ile bir "spin-off" seri yapacak olsam bu Hebus olmazdı, Lanfeust de olmazdı, Cixi olurdu!


O zaman « Cixi de Troy » serisini Didier Tarquin mi çizmeliydi?

Yapamazdım! Bu bir zaman meselesi. Makinaya o anda biraz fazla yüklenilmişti. Cixi gruptan ayrılıp, Kara Gölge olarak Thanos’a karşı tek başına savaşmaya başladığında senaryoda bir gedik olduğunu farkettik ve bunu çizmek de çok güzel olacaktı. Yıllarca Arleston bana « Pekâlâ, ne zaman yapıyoruz ? » diye sorup durdu. Her seferinde « Daha sonra, daha çizecek "Lanfeust" var » diye cevap verdim.Bir süre sonra, Arleston bana « Peki, o zaman başkasına çizdireyim mi? » diye sordu. Şöyle dedim: « Asla ! Benden başka kimse Cixi’ye dokunmasın, yapamam. Kızım o benim ! ». Ama zaman geçti ve her seferinde kendime « Cixi’yi yapmam lazım » demekten bıktım. Vatine, Soleil Production’un etrafında dolaşmaya başlamıştı ve o zaman « Vatine ? Vaov ! » dedim. Ama doğru Vatine’a "Vaov" dememiştim. Benim için Vatine, « Corail noir »daki Vatine. Ama benim hatam oldu bu çünkü Vatine artık öyle çizmiyordu. « Corail noir » bir şaheser ve Vatine o zamanlar çizgi romanın "James Cameron"u idi. Ayrıca James Cameron’da « Avatar »I yaptığında Vatine’den bir şeyler almış çünkü arada çok benzerlik gördüm. Dolayısıyla Vatine’in çizdiği « Cixi de Troy » için başka bir şey beklemiştim. Hem şaşırmış hem de endişelenmiştim. Okuyucuların bu seriyi izleyip izlemeyecekleri için endişeliydim. Ben hâlâ okuyucuların Truva dünyası çevresinde dönen tüm serileri satın alacağına hâlâ kani değilim. Sanırım artık okuyucunun dur dediği bir an var.

Tam olarak sekizinci albümle, başarılı bir seriyi bitirme cesaretini buldunuz! Bu büyük bir riskti.
Kurt bir süredir elmanın içindeydi diyebiliriz. Aix en Provence’ta yaşıyorum, Arleston’da öyle. Dördüncü albüm zamanında her hafta görüşüyorduk ve hatta bir ara « Lanfeust des étoiles » üzerine düşünüyorduk. Daha « Lanfeust de Troy »un sonuna gelmeden gözlerimiz parlamaya başlamıştı. Biz « Star Wars » çocuklarıyız ve evet, bu super olabilir demeye başlamıştık.

Yine de seriye Lanfeust’ün beşinci albümü ile devam ettik… ama kafamızda hep bu fikir vardı. Serüven sekizinci albümle bittiğinde çok memnunduk ama gene de « Ve şimdi hemen çabuk, yıldızlara gidiyoruz ! » dedik. Editör bize ısrarla « Sakın yapmayın bunu ! » dedi. Ama Arleston, karakteri ve cüssesiyle « Umurumuzda değil, gene de yapıyoruz ! » dedi. Ve yüz bin baskıdan iki yüz bin baskıya geçtik…

Eski albümlerinizi tekrar okuyor ya da işiniz için tekrar bakıyor musunuz?
Tekrar okumak mı, hayır! Ama şöyle bir göz gezdiriyorum. İşim için mecburum da. Ama bir kaç sene önce kitaplarımdan birini tekrar okuduğum da olmadı değil. Fena bulmadım. Elbette bir okuyucu ile aynı göze sahip olamam. Ne bulduğunu hayal edebilirim ama tipik bir Lanfeust okuyucusu olamam.

Bu ilk seri için Arleston’un öyküsüne katılımınız hangi seviyedeydi?
Onunla ping-pong gibi! O bir fikir ortaya atar, ben karşılarım… o sonra başka bir fikir ortaya atar. Ve bir de ego savaşları var. Komik. Büyük eğlenceden büyük yumruklaşmaya kadar gidebilir. Ama ikimizin de birbirine olan karşılıklı saygısı, desibeller yükselse bile sonucunda ortaya iyi bir şey çıkacağı. Sonrasında bir çok fikir bulacağımız. Eski bir çift dostuz ve arada laf sokabiliyoruz. Ama böyle işte, yaşam tarzımızın bir parçası. Bir yanda endişeli (Arleston) ve diğer yanda inatçı. Bazı günler kıvılcımlar çıkıyor ama eğer böyle olmasaydı endişelenebilirdim. Kapıyı çarpıp çıkmak olayın bir parçası ve rutini bozuyor. « Dostumsun » denen kucaklaşmaları da unutmuyorum. Bazen artık Lanfeust’ü çizmek istemediğim anlar olsa da, Lanfeust’ü çizmeye devam etmeye zorlayan da yok. Eğer artık yapmazsam, çok kısa sürede özleyeceğimi biliyorum !

Lanfeust evreni ile uyumlu olan « Gnomes de Troy » albümü vardı. Yapmaktan gerçekten zevk aldınız mı yoksa « Petit Spirou » modasına bir cevap mıydı?
Hemen hemen öyle ! Küçük Lanfeust (« Le petit Spirou » dediğine göre öyle adlandıracağız) doğdu çünkü « Lanfeust Magazine » doğmuştu. Nasıl “le petit Spirou” , « Spirou » dergisi için doğduysa. Sayfaları doldurmak gerekiyordu, hızlı ve kolay şekilde. İki boş sayfa varsa, iki şaka koymak gerekiyordu. Ve sonra Mourad, otuz ila kırk sayfaya vardığımızı görünce, « Hadi, iki kapak ekleyip bir kitap yapalım » dedi. Bu bizi eğlendirdi ve sonra bir ikinci yaptık, bir üçüncü…
 

tetrax

Süper Üye
21 May 2017
275
645
Ankara
[Çizgi Diyarı'nın sadece taranmış ya da çevrilmiş çizgi romanları paylaşmanın da ötesinde bir ortam olduğunu düşünerek bu röportajı çevirmeye başlayacağım]

diyerek;

bu keyifli ve bilgilendirici söyleşiyi bizimle paylaştığınız için ve ayrıca pek çok frankofonu okuyabilmemizi sağladığınız için size ayrıca teşekkürlerimi sunarım.
 

Dindar Diker

Çeviri & Balonlama
11 Nis 2009
2,444
8,365
İzmir
Sadece çr değil, işin arka kısmını da açıklayan bu tarz söyleşilere bayılıyorum.
Biz sadece okuyup geçiyoruz, ama işin bir de diğer tarafı var...
Bu eğlenceli sohbet için çok teşekkürler, hocam.
 

sentooki

Yeni Üye
25 Ara 2016
79
269
Teşekkür

İlk başlık, 1. ve 2. paragraftan:
"Ama kitap çıktığında, her on yılda bir bir serinin başına gelenler oldu: İnsanlar satın aldı. Ve sadece okumakla da yetinmediler, ödünç verdiler, önerdiler… kulaktan kulağa yayıldı.
O andan sonra gelecek hakkındaki düşüncelerimin tamamen değiştiğini anladım ( o ana kadar daha çok gidip başka bir iş bulmayı düşünüyordum.) Birdenbire önümde çizgi roman çizeri olarak kalabilme olasılığı çıkmıştı."

Sebep
Sonuç

İşte tam olarak bu yüzden;
Diyarımızın, tanıtım misyonuna büyük değer veriyorum.

İşte tam olarak bu yüzden;
Satın almalı, sadece okumakla da yetinmemeli, ödünç vermeli ve önermeliyiz.

Yöneticisinden-üyesine diyarımızdaki dostlara ve elbette çizgiromanı çizen büyük üstadlara, onu basıp-yayınlayan kuruluşlara... elhasıl emeği geçen herkese; şükran, saygı ve minnetle...
 

The_DarknesS

Yönetici
Çeviri & Balonlama
17 Nis 2010
9,538
28,575
İzmir
Sevgili Gaston, çevirisini tamamladığınız Troy'lu Lanfeust serisini okumaya başladım. Umarım geç kalmadan çevirilerinize yetişirim. Yukarıdaki serinin çizeri Didier Tarquin söyleşisinin çevirisini okudum.
Benide ilave olarak serinin çevirmenine yani size aşağıdaki soruları sormak isterim.

O zaman « Cixi de Troy » serisini Didier Tarquin mi çizmeliydi?
karakteri için yapılan spin-off serisini Tarquin çizmemiş ama siz çevirmeyi düşünüyor musunuz?

...Daha çocuksu bir yanı olan « Fuzz et Fizzbi »yi (Tota ve Cailleteau) hatırlıyorum...
Söyleşide epik hikayeler arasında bahsi geçen çizgi romanını çevirmeyi düşünür müsünüz? Bu çizgi romanın ilk albümünü ben taramıştım. Toplamda üç albümdü ve hikayesi de güzeldi. Ne dersiniz?
 

Gaston

Çeviri & Balonlama
27 Haz 2019
148
4,636

karakteri için yapılan spin-off serisini Tarquin çizmemiş ama siz çevirmeyi düşünüyor musunuz?

"Lanfeust de Troy"dan sonra "Lanfeust des Etoiles" serisine başladım. Şu anda dördüncüsü üzerine çalışıyorum. Ana öyküde bir sonraki seri "Lanfeust Odyssey", 10 bölüm. Şimdilik 10ncu bölümü bulamadım. Bulabilen biri çıkarsa iyi olur. Spin-off serilerde de ilk olarak "Cixi de Troy"u listeye almıştım. Bundan daha fazlası da var. Yapmayı elbette düşünüyorum ama eğer başkası daha önce çevirmezse sırasını bekleyecek biraz.



Söyleşide epik hikayeler arasında bahsi geçen çizgi romanını çevirmeyi düşünür müsünüz? Bu çizgi romanın ilk albümünü ben taramıştım. Toplamda üç albümdü ve hikayesi de güzeldi. Ne dersiniz?

Bu öykü de güzel bir öyküdür. Yine zaman meselesi. İlk albümü de yeniden çevirmek gerekli bence, neden olmasın ama bir araya sıkıştırmak gerekli.

Aslında, listemde "Les naufragés d'Ythaq" (15. ve 16. bölümler yok elimde), "Les fôrets d'Opale" ve daha başkaları da var ama 2020'de bunlara sıra gelir mi şimdiden kestiremiyorum çünkü Troy evreninde 80 üzerinde çevrilecek albüm var.

Bunların dışında Melih41 ve Altan ile de ortak çalışmalarımız, Marsupilami, Küçük Adamlar devam ediyor. Bunlara Les Centaurs, Bobo gibi yenileri de eklendi. Bakalım.
 

The_DarknesS

Yönetici
Çeviri & Balonlama
17 Nis 2010
9,538
28,575
İzmir
"Lanfeust de Troy"dan sonra "Lanfeust des Etoiles" serisine başladım. Şu anda dördüncüsü üzerine çalışıyorum. Ana öyküde bir sonraki seri "Lanfeust Odyssey", 10 bölüm. Şimdilik 10ncu bölümü bulamadım. Bulabilen biri çıkarsa iyi olur. Spin-off serilerde de ilk olarak "Cixi de Troy"u listeye almıştım. Bundan daha fazlası da var. Yapmayı elbette düşünüyorum ama eğer başkası daha önce çevirmezse sırasını bekleyecek biraz.


Bu öykü de güzel bir öyküdür. Yine zaman meselesi. İlk albümü de yeniden çevirmek gerekli bence, neden olmasın ama bir araya sıkıştırmak gerekli.

Aslında, listemde "Les naufragés d'Ythaq" (15. ve 16. bölümler yok elimde), "Les fôrets d'Opale" ve daha başkaları da var ama 2020'de bunlara sıra gelir mi şimdiden kestiremiyorum çünkü Troy evreninde 80 üzerinde çevrilecek albüm var.

Bunların dışında Melih41 ve Altan ile de ortak çalışmalarımız, Marsupilami, Küçük Adamlar devam ediyor. Bunlara Les Centaurs, Bobo gibi yenileri de eklendi. Bakalım.

Anlaşılan 2020 frankofon sevenler için oldukça bereketli bir yıl olacak. Paylaşımlarınızı merakla bekliyoruz. Fuzz ile Fizzbi'yi de. Kolaylıklar dilerim.
 
Üst