Gelebilecek Bir Gelecekten Manzaralar: Nathan Never

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,310
49,916
NeverLand
Bilimkurgu ile çizgi roman birlikteliğinin bize ulaşmış en ünlü örneği, Türkçe adı her nedense Baytekin olan, Flash Gordon'dur. Adeta uzayda geçen bir şövalye masalı olan, uzay savaşlarıyla ilgili fantastik öykülerden oluşan Baytekin ve benzerleri, bizde çok tutmuş ve sık sık tekrarları yayımlanmıştır.

Baytekin'in Türkiye'de ilk yayımlanışından neredeyse 60 yıl sonra bilimkurgu-çizgi roman buluşmasını tekrar gerçekleştiren Nathan Never, bu tarz çizgi romanlar içinde farklı çizgisi ile öne çıkıyor. Çünkü bu sefer söz konusu olar dünyanın istilâsı ve süper kahramanlarla ilgili çizgi öyküler değil. Nathan Never, politik temalardan polisiye kalıplarına uzanan bir alanda bilimkurgu, çızgi roman ve karşı ütopya anlatım biçimlerini bir araya getiriyor. Dizi, Philip K. Dick'in Bıçak Sırtı, Kubrick'in 2001: Uzay Macerası ile Carpenter'in Ner York'tan Kaçış ya da Terminatör gibi bilimkurgu edebiyatı ve sinemasının örneklerine göndermelerle dolu...

Kahramanımız, gelecek zamanların bir metropolünde, özel bir güvenlik şirketi olan Alfa Ajansı'nda çalışan Nathan Never'dır. Eskiden polis olan Never'ın karısı, Never'dan intikam almak isteyen bir suçlu tarafından vahşice öldürülür ve kızı kaçırılır. Olayın gerçekleştiği gün başka bir kadınla birlikle olan Nathan Never karısının ölümünden kendisini sorumlu tutar ve bir Shaolin tapınağındı inzivaya çekilir; ta ki kızı bulunana kadar. Küçük kız tedaviye muhtaçtır ve paraya ihtiyacı olan Never de özel ajan olarak çalışmaya başlar.

Bilindiği üzere bu tip çizgi romanlarda çoğunlukla karakterler değil kahramanlar vardır. Okuyucu kahramanlarının kişilik yapıları ve ruhsal durumlar ile değil, "serüvenden serüvene koşuşuyla" ilgilenir. Nitekim, kahramanlarda hep tek yönlü, tek boyutludur, "İyi-kötü" zıtlığı bülün keskinligiyle hakimdir ve kötüler, her şeyleriyle olumsuz, iyilerse -kimi zaman komik duruma düşseler de- fazlasıyla mükemmeldirler. Bu zıtlık üzerine kurulu hikâyeler hep birbiriyle benzeşir. Nathan Never ise alıştığımız kahraman tipinin sık sık dışına çıkar. Bilgisayar dahi kullanamayacak kadar çağına yabancı olan "kahramanımız", çevresine uyum sağlamakta zorlanır. Hatla bu zorlanma kimi zaman Don Kişotvari bir direnmeye dönüşür. Bugüne direniş, kendisini daha çok düne duyulan özlemle ifade eder. Gelecekte yaşayan ama geçmişe hayranlık duyan, hologramlar izlemek yerine Rolling Stones plakları dinleyen, eski film kasetleri biriktiren, dijital teknolojinin "nimetlerinden" yararlanmaktan çok, kitap okumayı seven biridir o...

Nathan'ın dünyası öyle güneşli, güzel günlere gebe bir yer de değildir zaten. Kirlilik nedeniyle soluk almak bile güçleşirken, yağan yağmur havayı ancak bir parça olsun nefes alınır hale getirir. Kasvetli, karanlık ve mekanik bir dünyadır söz konusu olan. Never, altı düzeyden oluşan şehri, Dante'nin katlara bölünmüş, koni biçimli bir yeraltı uçurumu olarak betimlediği cehenneme benzetir. Her düzey sosyal tabakalaşmayla bağlantılıdır. Varoşlar kentin kenarlarında bile yer bulamazlar; onlar için yaşanacak tek yer kalmıştır: Yerin/cehennemin dibi. Alt düzeyler "toplumun artıklarının" sığınağı/hapishanesidir. Bu "yeni dünya'da toplumsal hiyerarşi ve dışlanma yalnızca ekonomik/sosyal/kültürel nedenlere değil biyolojik, genetik vb. türden daha "yapısal" (dolayısıyla düzeltilemez/değiştirilemez) farklılıklara dayandırılır. Ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmak üzere, genetik kodları laboratuar ortamında değiştirilerek yaratılmış "dönüşmüşler" ile, anlaşılamayan nedenlerle paranormal güçlere sahip "değişmişler" toplumun en altındakilerdir. Nitekim, Nathan Never'in tüm serüvenlerinde, "yapay insanlar"ı toplumsal yozlaşma ve suç artışının sorumlusu olarak gören anlayışla ve onlara karşı sistematik bir ayrımcılık uygulanmasıyla kimi zaman alttan alta, kimi zamansa açık bir hesaplaşma yaşanır.

Dizinin editörü Sergio Bonelli'nin deyişiyle Never "ne bir uzay gemisinin pilotu, ne bir süper kahraman, ne de sivri kulaklı bir uzaylıdır. O sadece basit bir insandır." Tüm bunlara karşın o da bir çizgi roman kahramanıdır sonuçta ve bir kahramana yakışır biçimde iyi dövüşür, zeki, çevik ve tabii ki yakışıklıdır. Öyle ki, pelerini andıran paltosuyla süper kahramanları andıran bir edası vardır adeta. Hem, Bonelli'nin dedikleriyle çelişecek şekilde, Çifte Gelecek adını taşıyan büyük albümde Nathan Never karşımıza dünyanın teknodroidlerin zulmünden kurtulmasına vesile olan neredeyse ölümsüz bir kahraman olarak çıkar. Doğrusu dizinin en "sıkı" serüvenleri, Never'in dünyayı kurtaran adamı oynadıklarından ziyade, daha küçük ve daha sıradan sayılabilecek meseleleri konu alanlar. Zaten Never, tüm bu meziyetlerine rağmen "başarılı" sayılamaz. "Kötülerin" öyle kıskıvrak yakalandığı mutlu sonlar pek gerçekleşmez. Kimi olumsuzlukların üstüne gidilmiş veya bunlar bertaraf edilmiş olsa da "kahramanlığın" dahi kâr-zarar hesaplarının konusu olduğu bir çağda elbette ki artık bu yeterli değildir. Patronu Reiser'in de belirttiği gibi, çalıştığı şirket "profesyoneldir" ve önemli olan sonuçtur. Dolayısıyla aslolan "adaletin tecellisi" değil, müşteriyi tatmin etmektir.

Dizide iki tip "kötü" vardır: "Toplum kurbanı" sıradan suçlular ve politikacı bürokrat, şirket yöneticisi, tarikat lideri, "feodal" beylerden oluşan "büyük" suçlular. Toplum dışına itilen birincilerle Nathan Never birçok şeyi paylaşır aslında. O da onlar gibi içerisinde bulunduğu zaman ve mekânın kıyılarında durur. Yakalanması emredilen suçlular kadar, Nathan da suç işlemenin sınırında gezer. Sevgi arayışındaki problemli bir "degişmiş"le arasındaki tek fark, bu arayışı şiddete dökmemesindedir. Nitekim onların durumu hakkında son derece açık görüşlüdür de: "...Beni bu insanlara düşman gibi davranmaya zorlayan işimden nefret ediyordum (...) Gerçek düşmanlar başka yerdeydi (...) Ulaşılması çok zor bir yerdeydiler ve onları yakalamak, bunlarla başetmekten daha zordu..." Zaten hikâyeler de genellikle bu "büyük" düşmanların eleştirisi ve onların iktidarlarına karşı mücadele üzerine kurulmuştur.

Bu "azılıların" en başında hiç şüphesiz ki Aristotele Skotos gelir. Skotos, insanların kendilerine, doğaya ve insanlığın kültür mirasına yabancılaştıgı, mekanik bir anlayışın insana ve topluma hakim kılındığı, toplumun makineleşirken insanın nesneleştiği bir çağda "sözü politikacılardan alacak bilgeler yok muydu, dünyayı değiştirecek başka dünyalar yok muydu? Sıradan, basit hayat-renklendirecek olağanüstü olaylar, doğa üstü etkileşimler; yalnızlıkları sona erdirecek, sevginin ve paylaşımın reenkarnasyonuna enerji aktarabilecek cemaatler; belirsizlik karşısında huzur verecek kehanetler... Olamaz mıydı bunlar?" sorularının tümüne kendi şahsında olumlu cevap verir. Aynı zamanda politikacı hem de dinî bir lider, hem bir kapitalist hem de bir kâhin olan Skotos, bir yandan holovizyonda dini vaazlar verirken diğer yandan uyuşturu kaçakçılığı yapmakta ya da dünyayı ele geçirecek android orduları kurmakta hiçbir sakınca görmez. Kısacası biraz Mehmet Ağar, biraz Fettullah Gülen, biraz da Murat Demirel karışımı bir yeni çağ "gurusu"dur o.

Her çizgi roman kahramanı gibi Nathan Never'ın da "dava arkadaşları" Legs ve Sigmund bunların en önemlileri şüphesiz. Çizgi romanlarda, bu dava arkadaşları" çoğunlukla bir mizah unsuru olarak resmedilirler. Bunlar 'serüven'in seyrine, esprileri ve başlarından geçen komik olaylarla katılırlar. Başları sık sık derde girer ve "kahramanımız" onları eninde sonunda kendileri için trajik ama okuyucu için komik olan durumlardan kurtarır. (Sarhoş Konyakçı'yı Tommiks meyhanelerden toplar, Zagor "sevgili fıçısını" türlü dertlerden kurtarır, turta peşinde koşan Rodi, Çelik Blek'ten azar yer v.s) Fakat Never, bu yan tiplemeleriyle de klasik çizgi roman klişelerinden ayrılmaktadır. Zaten Nathan Never'i ilginç kılan özelliklerinden biri de, yan karakterlerde ve olaylarda belli bir psikolojik derinliği gözetmesinde bulunabilir. Yan karakterler, yalnızca kimi mizahî özellikleriyle aktarılan karikatürler olmaktan çok kendi kişilikleriyle, olumlu ve olumsuz kimi nilelikleriyle karşımıza çıkar. Örneğin Nathan'ın iş arkadaşı Legs, bir kadın tiplemesi olarak oldukça sıradışıdır. Kadın kimliğiyle sorunlar yaşar, karşı cinsle ilişkiye girmekte zorlanır. Sigmund ise aynı ajansta çalışan bir bilgisayar uzmanıdır. Fakat o da insanlarla konuşurken kekeleyen, makineler karşısında "dile gelen" bir teknoloji kurbanıdır (Öte yandan Sigmund gibi önemli bir tiplemenin karikatüre kaçan çizimi Nathan Never'ın de yan tiplemeler konusunda kalıplardan kaçamadıgı bir nokta gibi gözüküyor.)

Bu arada Never'in doğal iş arkadaşları sayılabilecek devletin kolluk güçleri bu dönemde de görevlerini sürdürmektedir. Ama tam da "bildik" tarzlarıyla. Kentin polis örgütünün en büyük mafya teşkilatı Yakuza'yla organik ilişkileri öylesine sıkı fıkıdır ki kimi polis müdürleri kollarına çetenin dövmesini yaptırmakta hiçbir beis görmezler. Öyle ki bu çete bağlantıları ortaya çıkmak için bir "kamyon kazasına" ihtiyaç duymayacak kadar alenîdir. Hattâ bazı polis merkezleri bizatihi çete organı gibi çalışır. Bu yüzden Never'in başı, suçlularla olduğu kadar polislerle de derttedir çoğu zaman.

Görüldüğü üzere Nathan Never'in maceralarında, bilimkurgu türünün çok bildik teması bol miktarda kullanılıyor. Bu ise bazen senaryolarda belli romanların ya da filmlerin tekrar edildiği izlenimini yaratabiliyor. Bu durum, Never'in ne kadar özgün olduğu sorusunu akla getiriyor. Dizinin yazarlan" Antonio Serra'ya göre ise böyle bir eleştiri çok da anlamlı değil: "Terminatör"ü taklit etmişsin!' 'Geleceğe Dönüş'ü taklit etmişsin!' ve daha neler neler. Daha maceranın ilk sayfaları Macintosh'umun ekranında belirmeye başladığında bilimkurgu uzmanı eleştirmenlerin bana bunları söyleyeceğini biliyordum, onlara aldırmamaya ve devam etmeye kararlıydım. Neden? Basit, çünkü dünyada zaten hiçbir şeyin orijinal kabul edilemeyeceğine inanıyordum Orijinallik o eserleri üreten kişinin içindedir; edebiyatta olsun, sinemada olsun (ya da popüler anlatımın genelinde diyebiliriz) olayların akışının işlenmesi sırasında maalesef belli aralıklarla tekrara düşülen fikirlerde değil." Örneğin zaman da yolculuk temasının defalarca kullanılmış olması, onu kaldırıp çope atmamızı gerektirmez Serra'ya göre.

Yarı şirket yarı siyasal örgüt olan dinî cemaatler, devlet organları ile suç örgütleri arasındaki "samimî" ilişkiler, medyanın toplumsal hayatımızdaki konumu, toplumsal dışlanma, yabancılaşma, hukuksal örgütlenmenin dışında kalan alanların oluşumu, insanî çöküntü, teknolojik gelişimin ortaya koyduğu sorular... Sözün özü Nathan Never, günümüze ilişkin iddialı kimi göndermelerle yüklü. Bugünün toplumsal yaşayışında, gündelik hayatın koşuşturması içinde bazı gözümüzden kaçan, belki de kanıksadığımız ve bize yabancı gelmeyen bazı meselelerin "gelebilecek" bir gelecekte almış oldukları biçimleri gözümüzün önüne getiriyor Nathan Never. Bu da dizinin içinde yer aldığı bilimkurgu anlatım biçimini, uzayda geçen peri masallarından ayıran karakterinden kaynaklanıyor. Nitekim "(b)ugün farkına bile varmadığımız birçok ufak-tefek politik kararın yarın yol açacağı sonuçları, geleceğe gidip, 'yerinde ve zamanında' görmekten daha iyi ne sokabilir (ki) kafamıza? Bilimkurgu bizi keyfimizce, bir geleceğe (...) göndererek, ama birdenbire ayağımızın altındaki hayal halısını çekip küt diye bu dünyaya ve bu zamana düşmemizi sağlayarak" olumsuzlukları görmemizi sağlar, çünkü bunları "bizden uzakta durduğu için görmüyor değilizdir, tam tersine çok yakında, burnumuzun ucunda durduğu için gözlerimiz bir türlü netleyememektedir. Bilimkurgu görmemiz gerekeni burnumuzun ucundan alıp uzağa götürür, bize gösterir ve sonra da şimdi ne yapacaksan yap' diye yeniden kafamıza atar". Kısacası tüm bilimkurgu ve karşı ütopya öykülerinin sunduğu "elmaya dışardan bakabilen bir elma kurdu" olmanın imkanlarını, çizgi roman lezzetiyle harmanlayan bir "Teksas-Tommiks" olarak tanımlanabilir Nathan Never.
 
Üst